26 Nisan 2010 Pazartesi

113- MASKELİ BEŞLER!


OSMAN TÜRKOĞUZ
Çeşmealtı; 24 Temmuz. 2008




                                                               

 113- MASKELİ BEŞLER

            Bu MASKE işi, biraz tuhaf bir iştir. İşin içerisine MASKE girince, işler normal yolunda gitmiyor demektir. KIZIL MASKE, KARA MASKE, MASKELİ BEŞLER, Maskeli Süvari, ZORO ve DEMİR MASKE.
Victor Hugo’nun ünlü romanı.
            İşin içine MASKE girince; ya bir soygun vardır, ya bir isyan vardır. Vatan kurtaran kahramanlar da MASKE kullanırlar. Hele, hele MASKELİ BALOLAR. Maskeler, hep kişilik saklamanın bir yoludur. Gerçek kişilik MASKELERİN gerisinde saklı olarak kalır.
Günümüz de, büyük soygunlar MASKESİZ yapılmaktadır; o apayrı bir konu.
Büyük şehirlerimizde Maskeli ve Kara Çarşaflı soygunlar da yapılmıyor değil.
Asıl büyük soygunlar, Devlet Adamlığı maskesi altında, Eflatun’un öngördüğü biçimde, sonu hayır, dualarla biten bir olgu olarak yapılmaktadır. Maddi ve Manevi biçimde, soygunlarda maske kullanılmaktadır.
            Ortaçağa gidildiğinde; Balta ile ya da Giyotin ile kelle kesenler, hep MASKE kullanmışlardır. Osmanlı’da böylesine şatafatlı işlere gerek görülmemiştir. Cellât Kara Ali’nin boynunda bir kement, belinde işkence aletleri; Çırağında da aynı donanım.
            Deli İbrahim diye tarihe not düşürülen Ol Padişahı Zülcelâl, sille ve tokat göreve sürülen Cellât Kara Ali tarafından, gözyaşları içersinde, boğulmuştur.
            Güneydoğu’da; birçok maskeleme olayına tanıklık etmişimdir.
Sayın Ahmet Türk’ün DUBLÖRÜ Rahmetli MEHMET, Ahmet Türk’e çok benzediği için, Mazıdağı’nda öldürülmüştü.
Birçok cinayette; katillerin, öldürecekleri adamların gözlerini kapattırmalarının nedenini o bana anlatmıştı. Benim birliğimde askerlik yaptığı için, sorduğum sorulara çekinmeden yanıt verirdi. Huzuru Mahşer’de katili hakkında tanıklık yapmaması için ULEMA böyle bir yol önermiş!
            Bu Sayın Ahmet Türk aklıma gelince, Osmanlı Meclisinde yaşanmış bir olay aklıma gelir.
Bir Gayrı Müslim Milletvekili: ”Benim Osmanlılığım, Osmanlı Bankası’nın Osmanlılığı gibidir;” demiş.
            Ceza Muhakemesi Kanunu; 17Aralık 2004 tarihinde, (25.673) sayılı Resmi gazete ile yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Anılan yasanın ÜÇÜNCÜ KISIM VE BİRİNCİ BÖLÜMÜ TANIKLIK Kurumuna ayrılmıştır.
Açıp, okumak mümkündür.
            Ulema geçinenlere soruyorum: Hukuk Devleti mi? Kanun Devleti mi? Aldığım yanıtlar aynı odakta birleşiyorlar:
            -“Efendim; sizinki de sorumu yani! Ha Hasan Arap, ha da Arap Hasan. Bununla beraber bendeniz, seçimimi arz edeyim: Kanun Devletini tercih ederim.
Her şey kanunlar çerçevesinde ve kanunla yönetilir. Hukuk, nereye çekerseniz oraya gelir. ”Kanun Devletine dair bir iki örnek sunuyorum; muhatabım Ulemadan ses kesiliveriyor.
            Mareşal Petaine,  Marn meydan muharebesi kahramanıydı. Vatan hainliği suçundan idama hüküm giydi ve ceza evinde öldü. Başbakanı Avukat LEVAL asıldı. Bunlar da kanun adamıydılar.
Fransız direniş örgütü MAKİ, Alman işgalcilerine kök söktürmüştür.
Maki mensubu şüphesiyle, Fransız Yargıç ve Savcılarının görev yaptığı mahkemeye getirilen Maki mensubu kadar da tabut getirilmekte, eleri ve yüzleri MASKELİ FRANSIZ YARGIÇ VE SAVCILARININ verdiği ölüm kararı derhal ve yerinde infaz edilmekteydi.
Rahmetli Adnan Menderes’in, ÖN TEDBİRLER YASSINI çıkardığı günlerde, Başbakanlıkta görevli bir J, Subayıydım.
Anayasamızdaki DOĞAL YARGIÇ ilkesini rafa kaldırarak, T.B.M.Meclisi üyelerinden oluşmuş Yargıçlar Kurulu oluşturmuştu.
Ceza kanunlarında yazılı maddelerin iki katı ile mahkûm edilen sanıklara TEMYİZ YOLLARI DA kapalıydı.
”TÜRKİYE CUMHURİYETİ, DEMOKRATİK; LAİK VE SOSYAL BİR HUKUK DEVLETİDİR” Anayasamızın hükmü böyledir.
ANAYASALAR, HER İŞİN SONUNU BEKLERLER.
            CEZA MUHAKEMESİ KANUNU’NDA hiçbir işaret yok; bayramda da değiliz, baldızı öpmek adamın başına işler açar.
Hukukun genel kurallarını dolambaçlı yollarla tersyüz etmekte mümkün değildir.
Diyelim ki; bayram ve dahi seyran olmaksızın BALKIZI öpmenin cezası (3 sene. 13 ay ve 33 gün) ağırlaştırılmış hapis! Bu suçtan (2710) kişi hüküm giymiş olsun. Ulusal yeğenimiz Bilal: ”Baba, ayıp oluyor, USA’DA böyle bir suç yok”, dedi ve bu eylemler suç olmaktan çıktı. Bu kanun Resmi Gazete’de yayımlanır yayımlanmaz, geçmişe doğru da işler, hükümlüler, BİLAL YEĞENİMİZE dualar ederek evlerinin yollarını tutarlar.
Buna MAKABLE ŞAMİLİYET denilir. Ceza Hukukunda, sanıkların lehlerine olan kararlar geçmişe doğru yürür. Ceza Muhakemesi Kanununda yeni hükümler, hemen uygulanır.
            Türk Hukuk Sisteminde, Maskeli Tanıklık Kurumu yok. Gizlilik kararı verilmiş duruşmalarda bile aleniyet vardır.
SANIK, TANIK, İDDİA ve YARGILAMA makamları yönünden ALENİYET VARDIR. Ne demek bu; elleri yüzleri, kimlikleri ve kişilikleri gizli tanık!   Sanıklar, aleyhlerine tanıklık yapacak kimselerin yüzlerini niçin görmeyecekmiş, Ömründe hiç karşılaşmadığı tanıklık çıkarına hizmet edenleri böylesine korumak masumları karalayarak çökertmeye yönelik olmasın. Bu usul; Ortaçağ’da ve Totaliter devletlerde olabilir; ATATÜRK TÜRKİYESİNDE böylesine her yönünden HUKUKEN SAKAT YÖNTEMLER OLAMAZ VE OLMAMALIDIR DA.
Beni yargılayacaksınız, TANIKLARINIZ beni görecekler, benim onları görmem yasak. Yemezler; bu yönteminiz, haksızlığınızın ve korkunuzun eseridir.
Her an eleştirdiğiniz İSTİKLÂL MAHKEMELERİNDE. Böylesine ilkel ve insan haklarına aykırı bir uygulama olmuş mudur?
HANİ, HUKUKUN EŞİT İŞLEM İLKESİ?
Kadınlarımızın başlarına TÜRBAN; derken TANIKLARINIZIN BAŞLARINA TORBA.
İçlerinde Arpa yerine hayat boyu LAHMACUN!
Sizlerin, hayat boyu ANKARA’DA olmanızın garantisi mi var?
Hangi güç size böylesine bir teminat verdi ki, TANIKLIĞI IHALEYE ÇIKARDINIZ?
El âleme rezil olmadan bu sevdadan da vazgeçin. İstanbul’da hâkimler var ise, ANKARA’DA DA YARGIÇLAR VAR.
Benden söylemesi.
           

Hiç yorum yok:

İzleyiciler

Blog Arşivi