30 Aralık 2013 Pazartesi

1208/ÇOK LAF YALANSIZ,ÇOK MAL DA HARAMSIZ OLMAZ GARİ.


               TC.

OSMAN TÜRKOĞUZ


TV. İZMİR;29 Aralık 2013/LAĞIM PATLADI GARİ, HALKIMIZ BOKLARINIZIN  KOKUSU İLE UYANACAKTIR ARTIKIN!

         BİR ULUSUN GELECEKTEKİ AKİBETİ GEÇMİŞİNDE SAKLIDIR/BİR TOPLUMU ONURLU BİR ULUS YAPMAK MUSTAFA KEMALİN AKLIDIR! OSTÜZÜ.

                                     “ ÇOK LAF YALANSIZ

                                ÇOK MAL DA HARAMSIZ OLMAZ!”Türk Atasözü.

         Bir kimse, sürekli olarak, her türlü araçlarla kendisini savunmak için, herkesi suçlarsa o kimsenin örtmeye çalıştığı,halkından gizlediği gırtlağına kadar  pislikleri vardır!”Ostüzü.

         Sayın Bay Recep Beyimiz, ik defa “Yüzkarası! Deyimini kullandığında ikisinde de paniklemenin hezeyanını sergilemişti.

         Cumhurbaşkanı seçimi için Anayasa mahkememizin vermiş olduğu, Anayasamızın 102’inci maddesinin yorumu kararına:”Bu yüzkarası karar!”Buyurmuştu. Oysa anayasamızın 102’inci maddesi de Anayasa mahkemesi kararı da çok açık ve çok ta netti.Buyurunuz: 

         Madde 102-“(Değişik:31.5.2007-5678/5 md.)2’inci fıkra:GENEL OYLA YAPILACAK SEÇİMDE ,GEÇERLİ OYLARIN SALT ÇOĞUNLUĞUNU ALAN ADAY CUMHURBAŞKANI SEÇİLMİŞ OLUR….”

         SALT ÇOĞUNLUK:Salt çoğunluk, tek sayılarda yarıdan az olmayan; çift sayılarda yarıdan bir fazla olan çoğunluktur”. TBMM 550 üyeden oluşmaktadır. Bunun salt çoğunluğu 276'dır. 101 üye var ise bunun da salt çoğunluğu 51dir.Buçuk tam sayı haline getirilir.”550/2=275+1=276.İlk turda bu sayıya salt çoğunluk denilir.

         “Yolsuzluk ve Rüşvet Operasyonunun soruşturmasında, Mahdumu Hümayun Bilal Erdoğan Hazretleri hakkında zanlı olarak davetiye çıkaran Cumhuriyet Savcısı Sayın Muammer Akkaş hakkında:”Bu Savcı Adaletin Yüzkarasıdır!”Buyurduktan sonra:” Ol Cumhuriyet Savcısına sahip çıkan HSYK için de “yetkim olsa HSYK’YI yargılayacağım! Buyurmuş ve O Vatansever Cumhuriyet Savcısı hakkında da HSYK’YA suç duyurusunda bulunmuştur! “Allah şaşırttığı kulunu Bay Recep gibi konuştururmuş Gari! Kendisini hâlâ Başsavcı ve Son Osmanlı padişahı sanıyor, yazık! Bu ülkede Cesur doktorlar yok mudur?

                   Bakınız Mustafa Kemal ne demişti:”İsmet Paşa benim aklım ve vicdanımdır. çok akıllı ve uyanıktır.Benim bir hatamı görse beni tenkit eder ve uyarır!”Halbuki; tüm diktatörler ve diktatör heveslisi ruh hastaları kendisini göklere çıkartanlara sırtını dayar ve hep birlikte tepetakla giderler!”

Yolsuzluk ve rüşvet operasyonu 2. dalgada Bilal Erdoğan için 'çağrı kararı' hazırlandığı iddia edildi. İşte o belge...

Yolsuzluk ve rüşvet operasyonun, Muammer Akkaş’ın hazırladığı ve aralarında Başbakan Erdoğan’ın oğlunun da bulunduğu çağrı kararının belgesi olduğu iddia edilen belge ortaya çıktı… Ulusal kanal’ın iddiasına göre bu belgeyle Bilal Erdoğan’ı ifadesi ‘şüpheli’ sıfatıyla alınacaktı…

İŞTE O BELGE




                               
Sayın Bay Recep Beyimiz, Manisa’daki savunmasında yine hep aynı nakaratı söylemektedir. Fransızlar buna,”C’est tousjours la méme gitare!”Hep aynı şarkı derler. Sözcü gazetesinin haberini okuyalım gari:”Erdoğan hep aynı nakaratı söylüyor.”

         “Yolsuzluk operasyonu başladığı günden beri il, il dolaşan Başbakan,dün de Manisa’da muhalefet ve Savcıya çattı.”

“Başbakan Erdoğan,17 Aralıkta başlayan yolsuzluk ve rüşvet operasyonunun ardından adeta miting turuna başladı. İl,il gezip yaptığı her mitingde ise 4 bakanı istifaya götüren ve bakan çocuklarının tutuklanmasına neden olan operasyonla ilgili adeta karalama kampanyası yapıyor.Dün de toplu açılış töreni için gittiği

Manisa’da aynı şeyleri söyledi. Olayın içinde olduğunu söylediği muhalefet ve cemaati ser dille eleştiren Erdoğan,savcıya yüklenip operasyonun masum insanlara yapıldığını savundu.Erdoğan şöyle konuştu:”Bu işin içinde CHP ve MHP var.Türkiye içeriden ve dışarıdan saldırı ile karşı karşıya.Devletin içinde yapılaşmaya  giden bir örgüt,bir çete var.Bunların içinde masum insanları lekeleme gayreti içersinde olan Yargı mensupları,yürütme mensupları var.Polisin de içindeler.Günahı olmayan insanlar suçlanıyorlar.Üstüne de “terör örgütü”yaftası yapıştırıyorlar.Bunların hangisi silahlı?Bunu nasıl söyleyebilirsin?Savcı çıkıyor,bizim üniversite yıllarımızdaki marjinal örgütlerin militanları gibi adliye sarayının dışında bildiri dağıtıyor.Sen nasıl bir adamsın?HSYK’YA suç duyurusu yapıyorum.(A:A)”

         Tüm görevlilerimizi kendisi gibi sanarak, kendi yaptırdıklarını itiraf ediyor. Sen kalk herkese her türlü yayın aracı ile hakaret et ve suç yükle,onların da sana cevap hakları aynı yayın organlarında neden yok?Sayın Bayım bu anlattığın şeyler,sizin Türk silahlı Kuvvetlerine yaptığınız kanunsuzlukların itirafıdır.Sıkıştığınızda Atatürkümüzün resmi önüne,Anayasamıza ve Çatma mahkemelerinize sığınmaktasınız.Mülkiye Başmüfettişi Candan Eren’in Yetmiş iki klasörlük suç dosyanızı aklayan hakim ve savcıların ve Ülkemizin en namuslu şarkıcısını anasının otomobili ile ezerek öldüren ehliyetsiz ve Onyedi yaşındaki oğlunuzu kurtaranlar gibi mi sanıyorsunuz Türk Adaleti mensuplarını!

         Bay Bekr Bozdağ, Adalet Ve kalkınma Bakanı olduktan kerri iki önemli çıkış yaptı: Doğruca Recep Beyin Emniyet Genel Müdürlüğüne

 Giderek ikinci bir lağımın patlamadan  üstünü örttürdü, Sonra da HSYKURULUNUN Anayasamızın 138’inci maddesini ihlal ettiğini Tüm Cihana duyurdu. Basın.

Yemin etmeden İçişleri Bakanlığı koltuğuna oturan Ala soyadlı birisi de İşİşleri Bakanı olarak beyanat vermeye ve işlem yapmaya başladı:”darbe yapmak isteyenler var!”Buyurdu. Türk silahlı Kuvvetlerinin tüm komutanlarını darbe korkusu ile çatma dosyalarla esir kamplarına attır, arkanı da diğer dikta heveslileri gibi Recepkolarına daya. İhtilaller ve darbeler mevsimlerinde gelirler, tıpkı baharlar gibi. Irak Başbakanı Nuri Said  ihtilal yapar diye Irak ordusunun elinden tüm cephanesini almıştı.General Kasım,Ürdün’e gidecek birlik için tahsis ettirdiği cephane ile darbesini yapmıştı.Romanya diktatörü Çavuşesku da,Romanya ordusunun tüm cephanesini elinden almış,Gizli istihbaratını da katillerden ve orospu çocuklarından oluşturduğu Bahçeler ve Parklar  Müdürlüklerindeki silahlı birliklere vermişti.Romanya ordusu cephanesiz ihtilalini başlatmış;Gorbaçov’un gönderdiği  bir uçak dolusu piyade fişeğiyle de sonuca ulaşmıştı.EE! Kardeşim ANAYASAMIZI hep sizler ihlal edecek değilsiniz ya! Önce, şu 138’inci maddeye bir bakalım:

                                     Üçüncü Bölüm

                             Yargı

                                      1-Genel hükümler

                                      A-Mahkemelerin bağımsızlığı

         Madde 138:Hâkimler görevlerinde bağımsızdırlar; Anayasa,kanun ve hukuka uygun olarak vicdanî kanaatlerine göre hüküm verirler.

         Hiçbir organ, makam ve merci veya kişi, yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hâkimlere emir ve talimat veremez; genelge gönderemez; tavsiye ve telkinde bulunamaz.

         Görülmekte olan bir dâva hakkında Yasama meclisinde yargı yetkisinin kullanılması ile ilgili soru sorulamaz,görüşme yapılamaz veya her hangi bir beyanda bulunulamaz.

         Yasama ve yürütme organları ile idare mahkeme kararlarına uymak zorundadır; bu organlar idare mahkeme kararlarını hiçbir suretle değiştiremez ve bunların yerine getirilmesini geciktiremez.”

         Yüksek yargı kararları; Yasama,Yürütme,Adli ve İdari  kurum ve kuruluşları Gerçek ve Tüzel kişiler için mutlak bağlayıcıdır!

         Yeni Adalet ve Kalkınma Bakanımızın hukuk garabeti. İlk derece mahkemelerinin vermiş oldukları kararların hukuka uygunluğunu üst derece mahkemeleri kontrol eder. Okuyalım da ağlayalım. Anayasa Mahkemesinin, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun diğer mahkemelerin hukuk dışı eylemlere dur demesini neden isyanla karşılıyorsunuz ey hukuk ve hak düşmanları? Alıntıdır!

“Özellikle, yüksek dereceli mahkemelerin kararları, ilk derecedeki mahkemeler için örnek teşkil eder ve böylece içtihat hukuku oluşur. O halde, içtihat oluşturan yüksek dereceli mahkemeler ve bunların karar türleri hakkında bilgiler vermek konunun anlaşılması açısından yararlı olacaktır. 

Yüksek Dereceli Mahkemeler 

Davalar, genellikle ilk derece mahkemelerinde görülüp, karara bağlanır. Ancak, ilk derece mahkemelerinin kararlarındaki hataları düzeltmek ve bunların arasında doğabilecek ayrılıkları gidermek, böylece hukuk uygulamasında birliği sağlamak için, hemen her ülkede yüksek dereceli mahkemeler kurulmuştur. 

Bunlar, adli yargı için Yargıtay, askeri yargı alanında Askeri Yargıtay, idare hukuku ile ilgili konularda Danıştay ve Askeri Yüksek İdare Mahkemesi ile Devlet hesaplarının kontrolü bakımından kurulmuş olan Sayıştay’dır. Bunlardan başka, genel mahkemelerle idare ve askeri yargı mercileri arasında doğabilecek görev ve hüküm uyuşmazlıklarını çözmek üzere, bir de Uyuşmazlık Mahkemesi mevcuttur. Son olarak 1961 ve 1982 Anayasaları, kanunların ve Meclis İçtüzüğü’nün anayasaya uygunluğunu kontrol etmek üzere, bir de Anayasa Mahkemesi kurulmasını uygun görmüştür. Bütün bu merciler anayasal kuruluş niteliğindedirler ve bu mercilerin yargısal kararlarıyla içtihat hukuku meydana gelmektedir.                                                                   Anayasa Mahkemesi 

Yeni Türk Anayasası, kişi özgürlüğünü güvenceye bağlama amacıyla, idarenin her türlü tasarrufunu yargı denetimine bağladığı gibi, Yasama organının bizzat Anayasa ile sınırlanan yetkileri dışına çıkmamasını, yani Anayasa’nın çiğnenmemesini sağlamak için de bir Anayasa Mahkemesi’nin kurulmasını öngörmüştür. 

22.4.1962 gün ve 44 sayılı Kanunla kurulmuş olan Anayasa Mahkemesi -Bu kanun, yerini 10.11.1983 gün ve 2949 sayılı Kanuna bırakmıştır (Anayasa Mahkemesinin..., 1983)- kanunların, T.B.M.M. İçtüzüğü ile kanun hükmünde  kararnamelerin Anayasa’ya uygunluğunu denetleme organıdır. Tamamen bağımsız olan bu mahkeme 11 asil ve 4 yedek üyeden oluşmaktadır (Bilge, 2000: 104). 

Anayasa Mahkemesi, kanunların ve benzeri kuralların Anayasa’ya uygunluğunun denetlenmesinden başka, anayasanın yüklediği diğer bir takım görevleri de yerine getirir. Örneğin, Devletin bazı yüksek görevlilerini Cumhurbaşkanını, Başbakanı, Bakanları, Anayasal kuruluşların başka üyelerini, görevleriyle ilgili suçlardan dolayı Yüce Divan olarak yargılar; partilerin kapatılmasına ilişkin davalara bakar. Anayasa Mahkemesi, yalnızca yargı hakkını kullanan bir yargı yeri değildir; Anayasa’nın bütünlüğünü koruyan işlerliğini sağlayan bir kuruluştur (Gözübüyük, 2000: 191). 

Anayasa Mahkemesi kararları kesindir. Yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar (1982 Anayasası 153. madde). 

Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararları Resmi Gazete’de yayımlandığı gün, iptal edilen kanun yürürlükten kalkar. ŞİMDİ ORTADA BİR YANLIŞ ANLAMADAN DOĞAN FİİLİ BİR DURUM VAR:HÜKÜMETİN YÜRÜTME GÖREVİNİ,ARAKLAMA GÖREVİ  OLARAK ALGILAMA VAR! “Bendeniz;Sayın Başsavcımız! Bay Recebimizi dinledikçe aklıma çok seneler önce tanık olduğum bir hırsızlık olayı gelmektedir.02 Ekim 1962/16 Ağustos 1965 yılları arasında Manavgat ilçe jandarma bölük komutanıydım.O tarihlerde Manavgat ilçe merkezinde polis teşkilatı yoktu.Manavgat’ın Homa köyünden bir hırsız vatandaşımız,ülkemizin her bölgesinde hırsızlık yaptığı halde bir türlü yakalamıyordu.Perşembe günü şehir merkezinde kurulan  halk pazarında da çok hırsızlık yapmış,son işinde de fark edilerek mağdur vatandaşımızın “Hırsız!”Diye bağırması üzerine anayola fırlayarak,önünü kesmeye çalışanlara,elini ileri doğru uzatarak,Hırsız ileride kaçıyor!”Diyerek hep birlikte koşmaya başlamışlar, çıkmaz bir sokağa girince de onunla birlikte koşanlar uyanmışlar ve onu kıskıvrak yakalamışlar.Jandarmanın halkın elinden zor aldığı bu Ünlü Hırsızımızı makamıma aldım,su verdim,”anlat bakalım!”Dediğim de:

         “Sayın komutanım, adımız hırsıza çıkmış. Aslında ben, vergi ve zekât vermeyenlerden bu yasal ve dini borçlarını tahsil etmekteyim. Allah kahretsin şu çıkmaz sokağı, bu sokak sayesinde her zaman başarı ile uyguladığım taktiğim sökmedi!”Demişti.Ceketi yırtıldığı için de kendisine benim Eski asker ceketimi vermiştim!Ben,Sayın Recep Beyimizi dinledikçe,bu adamın savunmasını hatırlayarak,durup dururken  gülmekteyim!Birisinin bir gün deli demesinden de korkmuyorum,bana neler demediler,kendi komutanlarım bile bana Gomünist dediler,Mustafa Kemalime bin şükür, hırsız, hak yiyici VE VATAN HAİNİ  diyen de olmadı Gari.








24 Aralık 2013 Salı

1207/KURAN VE DİĞER DİN KİTAPLARI ŞİFRE KİTABI MIDIR!


              TC.

OSMAN TÜRKOĞUZ

osmanturkoguz@gmail.com                                                                                                                TV. İZMİR,25 Aralık 2013-              KURAN ve DİĞER DİN   KİTAPLARI
                             
                                      ŞİFRE KİTABI  MIDIR!
 
 
       Bazı gazetelerimizde,”Kuranın Şifresi Çözüldü!”Başlıklı araştırma! Yazıları meraklılarınca imanla ve gerçekmiş gibi derin bir huşu içinde okunmaktadır. Kuran ayetleri BÂTINİLER gibi EBCED hesabı ile çözümlenmekte, sıkıntı çekilen mucizelerde de Hadislere başvurulmaktadır! İlk hadis kitabı Semerkantlı Türk asıllı bir imam tarafından Hz.Muhammed’in ölümünden 245 sene sonra, 600.000 rivayet hadisten 6000 tanesi seçilmek suretiyle, CÂMİU’SAHİH” adı ile   yayınlanmıştı.Hadislerin doğruluğu da bilimsel olarak!İki rekat namaz kılınarak istihareye yatmak suretiyle sağlanmıştı.İslam âleminde “Sahihi Buharî”/Buhari’i Şerif/ adı ile ünlü olan bu KİTAP KURANDAN SONRA İKİNCİ KİTAP olarak kabul görmektedir!BİR SÖZÜ VE BİR FİKRİ NAKLEDEN KİMSE, O FİKRİN İÇİNE KENDİSİNİ DE KOYAR! O ZAMAN DA O KİTAP ANLATANLARIN KİTABI OLUR! Üçüncü Selim döneminde;Sadrazam seçmek için Üçüncü Selimi iki rekat namaz kıldırıp istihareye yatırmışlardı.Her üç yatırılışta da,Cenaze Hasan Paşa denilen kikirik bir bunak Ol padişahı zişhanımızın Rüya’ı Hümayununa girmişti.Ol Paşayı,”etmeyiniz,

Eylemeyiniz ben kimim sadrazamlık kim! İtirazını dinlemeden,” sille ve dahi tokat sadrazamlık makamına oturtmuşlardı ve Mora yarımadası elden çıkmıştı. Şeyhülislamdan bir fetva alınmıştı:”Moranın elden çıkması Müslümanlık için faydalıdır!” Deyu. İSTİHARE DE OLSA/Bir niyet tutarak uykuya yatmak/,Uykuda bir tek olay gerçekleşir,o da hamamcı olmaktır!Hz. Muhammed,ayetler dışında söylediklerinin yazılmamasını emrederek yazılanları yok etmişti.Ebu Hanife de”17/Onyedi/gerçek hadisin olduğundan diğerlerinin gerçekleri yansıtmadığını yazmıştır.Hadislerin çoğu,Hz.muhammed’in 23/yirmi üç/sene köleliğini yapmış olan,Hz.Muhammed büyük aptesini yaparken gerisinde bir etek dolusu taretlenme taşı ile/HADİSE GÖRE Üç ya da Beş taş olacak/ bekleyen,Emevilerce de hadis rivayeti yasaklanmış olan Cahil  Sahtekarın birisidir.Rüşvetçiliği nedeniyle de Basra valiliğinden azledilmiştir.Hz.Muhammed’in her konuşması aynen yazıldığında karmaşa ortaya çıkmaktadır.Ramazan ayında evli bir genç”Ya Resulallah,karımı öpsem orucumuz  bozulur mu?”Dediğin de:”Sakın ha karını öpmeye bile niyetlenme orucunuz bozulur!”Demiştir.Biraz sonra,Seksenlik bir ihtiyar aynı soruyu sorduğunda da:”Karını istediğin gibi kokla, öp orucunuz bozulmaz!”Demiştir. “Kul gibi yerim, kul gibi içerim!”Sözü ne anlama gelmektedir! Halkın,hurmaları döllendirmesine engel olması nedeniyle;o sene hurmasız kalan halkın kendisini sıkıştırdığında:”Dünya işini bildiğiniz gibi yapın,zira siz dünya işlerini benden iyi bilirsiniz! Ne demek oluyor! Zemzem suyu Cennetin ayağıdır!”Sıcak esen sam yeli de Cehennemin rüzgârıdır!”Hani Gaybın anahtarı Allahın yanındaydı! Her çağda adamına göre yanıtlar politika gereğidir.

         Kuran KELAMULLAH DEĞİLDİR. KELAMIRESULLAHTIR. Şifrenin Miftahını/Kilidini/ şifreyi düzenleyen düzenler.Ne Allahtan ne de Peygamberden böyle bir düzenleme de yoktur.ŞİFRE OLARAK KULLANILAN HARFLERİN KARŞILARINDAKİ SAYISAL DEĞERLERİ HER DİNİN ULEMA GEÇİNEN ÜÇKÂĞITÇILARI KOYMUŞLARDIR.

         Bu sayısal değerleri aşağıda göstereceğim.

         CİFR:CEFR.A.İ.Rakam,harf ve sembolle ifade edilen bir bilgi olup,insan bununla geleceği hakkında bazı haberler öğrenir.FAL” Mustafa Nihat Özön,Osmanlıca-Türkçe Sözlük,s.129.

            Kısacası; Cifir diye bir ilim yoktur. Bu yolla gelecekten haber vermek/hem kuru bir id­dia; hem de dinimiz açısından sakıncalıdır. Öyle cifir yoluyla Kuran’ı Kerim tefsir edilemez.

Cifir yoluyla herhangi bir yorum yapılamayacağı, bir zamanlar Said Nursi tarafından da ifade edilmişti. Said-i Nursi bir Risalesinde bakınız ne diyordu: "Bu cifir işi; meraklı ve zevkli bir iş olduğu için; insanı gerçek görevinden uzaklaştırır, boş yere meşgul eder. Bir kere bu, LA YELEMÜL'GAY BE İLLALLAH! Yani: Gaybı Allahtan başkası bilmez ayetine karşı EDEP DIŞI bir davranıştır. Sonra, imam ve Kuran’ın temel gerçeklerini, kesin delillerle halka anlat­mak, cifir ilmi gibi gizli bilgiler yoluna başvurmaktan yüz derece daha iyi olur. Çünkü yapılacak kutsal görevde, imam ve Kuran’ın gerçeklerinin dile getirme işinde kullanılması gereken kesin DELİLLER, kötü maksatlara alet edilmelere meydan vermez. Oy­sa CİFİR gibi; GÜÇLÜ TEMELLERE DAYANMAYAN gizli bilimler, kötü maksatlıların emellerine alet olarak kullanılır!” "Müslümanlık ve Nurculuk S.150–151, Ali Gözütok. Osman Türkoğuz, Nurculuk, Akla, Bilime, Müslümanlığa Ters Bir Yorum.

 

                                 GAYP İLE İLGİLİ SURE VE AYETLER!

  

                    Bakara/İnek/ 2/33

                     ALİ imren/3/22. 44.179

Maide/5/.94. 109. 116

En-Am/6/.50.59.73

 A’raf/  7/188

                           Tevbe/9/94, 105,78

                          Yunus/10/20

                             Hûd/11/31, 49,123

                          Yusuf/12/81, 10215/ 77

 Nahl/16/22, 25

 Kehf/18/ 22, 26

                       Meryem/19/ 78

                         Enbiya/21/ 45

  HAC/22/ 49

                        Furkan/25/ 6

                           Neml/27/ 65

                            Sebt/34/ 14, 48, 53

                      Mümin/  40/ 78

                      Fussilet/41/ 40, 41

                          Ankaf/46/ 9

                      Hucurat/49/ 18

   Tur/52/ 41

                          Necm/53/ 35

                        Mülk   / 47

                             Cin/72/ 26, 27

                    Tekvir/81/ 24

 

9”Ben, bana vahyolunmakta bulunandan başkasına uymam.”

El-AnKaaf suresi.46’ıncı Sure

        50-“Ben, bana vahyolunmakta olan (Kur’an)’ dan başkasına uymam.”

El-Enam suresi,6’ıncı Sure.

                   27-“Gaybın anahtarları O’NUN(Allah’IN) nezdindedir. O’nu yalınız O bilir.”

El-Mu’min suresi, 40’ıncı Sure.

 

“Şimdi adı bir ayet büyüklüğünü taşıyan bu zatın ismini “Gazi Mustafa Kemal’i ebced hesabıyla hesaplayınız. Zaferinin tarihini yani(1338–1922)’yi bulursunuz. Gâvur dediğiniz adama Allah bu nimeti nasip etmez.Bu uzun yazıyı ona Protestanlığı isnat edecek kadar İslamlığı bilmeyen ve böylece Nahl suresinin 125’inci ayetini inkâr eylemiş bulunan Müslümanlara Enfal suresinin 24’inci ayetini okumalarını ve onun “Devlet ve Millete hayat veren davetine icabet ediniz” sözünü tekrarlayarak son vermek istiyorum.”Haydi bakalım,bu raslantıya ne buyurursunuz!Ostüzü.

Av. Dr. A. ALTUNSU, Osmanlı Şeyhülislamları S.XXXV.

Prof. DR. Vasfi Raşit SEVİG’İN Önsözü 74.

    43-“Onlara açık, açık ayetlerimiz okunduğu zaman dediler ki …”34’üncü Sebe suresi 43’üncü ayet.

    16-İşte biz onu(Kuranı) açık,açık ayetler halinde indirdik….”

    49-24’üncü EN-Nur suresi,49’uncu ayet:”Andolsun ki biz açık, açık ayetler indirdik…”

1.“İman edib de güzel, güzel ama (ve hareket)lerde bulunanları karanlıklardan nura çıkarmak için bir (de) peygamber (göndermiştir ki) o, Allah’ın (herşeyi) açık, açık bildiren ayet­lerine size karşı (işte) okuyup durmaktadır." Et-tabaak Süresi (65’inci süre).

 

NUR RİSALELERİNE (SAİT OKUR’A) GÖRE CİFİR

                      ŞİMDİ DE BURASINDAN YAKALIM!

"Ayet-i Nur birinci şuada da ispat edilmiş ki on işaretle Risale-i Nur'a bakıyor, muciza­ne Kur'an'ın o tefsirinden gaybi haber veriyor. Ve Risalei Nur'a nur namı verilmesinin birinci sebep olmasından." RNK. Şualar Risalesi 15. şua. Mü: Bk. S.Nur i. ikinci makam S. 413.

"Kur'an-ı Kerimin Nur süresindeki bazı ayetler için "Cifirce nurlu bir tefsiri olan Risale'in Nur ve Resalet'in Nur'a dört beş cümlesi ile on cihetten bakıyor." S.G.R. s.451.

"...Kuran-ı Kerim'in Yunus (10’uncu süre_) süresinin birinci; Yusuf Süresinin (12’inci sü­re) birinci, Rald süresinin (13’üncü süre) birinci, Hicr Süresinin (15’inci süre) birinci, Şuara Sü­resinin (26’ıncı sure) ikinci, Kasas Süresinin (28’inci süre) ikinci, Lokman süresinin (31’inci sü­re) ikinci, Tılke ayatülkitabilhakıyın) -bu muhteşem olan Kur'an'ı Kerim'in ayetlerinin- ayet­lerinden ebced ve cifir hesabıyle çıkardığı 1316- ve 1317 rakamı için "o tevafuk remzeder ki bu asırda, Resailin Nur denilen 33 adet söz ve 33 adet mektup ve 31 adet Lem'alar, bu za­manda kitab-ı mübindeki ayetlerin ayetleridir." S.G.R. birinci Şua S.465–466.

"İbrahim Süresinin (14’üncü süre) birinci ayetindeki (Lituhrirennase) kelimesi için ebcet hesabı ile" 1345'de Kur'an'dan gelen bir nur ile insanlar karanlıklardan ışıklara çıkarılacak. Bu meal ise 1345'de fevkalade tenvire başlayan Resailin nur tam tamına cifirce, hem mealce mu­vafık ve mutabık olmakla Risale'i Nur'un mahbubiyetine ima, belki remzediyor" demektedir." s.g. r. Birinci Şua S.474.

"Mesela: Başta (Kulaüzü bi rabbin felak) cümlesi, Bin üçyüzelliiki veya dört (1352–1354) tarihine hesab'ı ebcedi ve citriyle tevafuk edip, nev-i beşerde en geniş hırs ve hasetle ve birinci harbin sebebiyle vukua gelmeye hazırlanan ikinci Harb-i umümiye işaret eder. Ve ümmet-i muhammediyeye (A.S.M) manender: "Bu harbe girmeyiniz ve Rabbinize il­tica ediniz." ve bir mana'yı remizle, Kur'an'ın hizmetkârlarından olan Risale'i Nur şakirtlerine hususi bir iltifat ile onların Eskişehir hapsinden, dehşetli bir şerden aynı tarıkiyle kurtulmala­rına ve haklarındaki imha planının akim bırakılmasına remzen haber verilir.

"Hem mesela: "Min şerri maharlakka" cümlesi -şedde sayılmaz- bin üçyüz altmış bir (1361) ederek, bu emsalsiz harbin merhametsiz ve zalimane tahribatına Rumi ve hicri tari­hiyle parmak bastığı gibi: Aynı zamanda bütün kuvvetleriyle Kur'an'ın hizmetine çalışan Nur şakirtlerinin geniş bir imha planından ne elim ve dehşetli bir beladan ve Denizli hapsinden kurtulmalarına tevafukla bir mana'yı remzi ile onlara da bakar "Halk'ın şerrinden kendinizi ko­ruyunuz" gibi bir ima ile der.

    "Hem mesela: "EI nafasat-ı fıl akut" cümlesi -şeddeler sayılmaz- bin üçyüz yirmiseliz (1328) eğer şeddedeki (lam) sayılsa Bin üç yüz elli sekiz (1358) âdetiyle bu umumi harpleri ya­pan ecnebi inkılâbının, Kur'an lehindeki neticelerini, bozmak fikri ile tebeddül'ü saltanat ve Balkan ve İtalyan Harpleri ve Birinci Cihan Harb-i umumisinin patlamasıyla maddi ve manevi şerlerini, siyasi diplomatların, Radyo diliyle herkesin kafalarına sihirbaz ve zehirli üflemeleriy­le."

"Hem mesela (ve min şerrü hasuddin eza haset) cümlesi -Şedde ve tenvir sayılmaz yine binüçyüzkırkyedi (1347) edip, aynı tarihte ecnebi muahedelerinin icbarıyle, bu vatanda ehemmiyetli sarsıntılar ve felsefenin tahakkümüyle bir dindar millete ehemmiyetli tahavvüller vücuda gelmesine..." R.N.K. Meyve Risalesi S.139–140–141–142- Mü? Bk. S. Nursi.

"...Risale-i Nur şakirtlerine hususi bir iltifat ile onların Eskişehir hapsinden, dehşetli bir şerden aynı tarıkiyle kurtulmalarına ve haklarındaki imha planının akim bırakılmasına remzen haber verir." R.N.K. Meyve Risalesi S.139 Mü? Bk. S. Nursi.

“...Şeddesiz iki Muhammed kelimesi (Bediüzzaman, şeddeli iki Muhammed kelimesi (EI kürdi) ye rakamla eşit olduğu ve ayetteki savt-un Nebi) de Resailin Nur’a tevafuk ettiği “R.N.K. Tılsımlar teksir S.190 mü: Bk. S. Nursi. "Onuncu Lem'a

      Şevkat tokatları Risalesi sekizincisi: Seyranidir. Bu zat, Hüsrev gibi Nura müştak ve di­rayetli bir talebemdir. Esrar'ı Kur'aniyenin bir o anahtarı ve ilm'i Cifrin mühim bir miftakı olan tevafukata dair Isparta'daki talebelerin fikirlerini istimzar etti;hapiste yattı..." R.N.K.

Lem'alar S.40 S. Nursi.

"Hesab'ı ebcedin ikinci nev'i ki, huruf'u heca tertibiyledir). Oda; dört bin küsur eder. Bü­yük adetlerde küçük kesirler, tevafuku bozmadığından küçük kesirlerden kat'ı nazar edildi. Hem tazammun ettiği iki vak'ı atıf ile beraber iki yüz seksen küsur eder. Aynen sure'i EI -Ba­kara'nın iki yüz seksen küsur ism'i Celaline ve hem iki yüz seksen küsur Ayatın adedine te­vafuk etmekle beraber, ebcedin hecai tarzındaki ikinci hesabiyle, yine dört bin küsur eder..." S.G.R. s. 34. İst. 1959 Sinan Matbaası.

("Sikke-i tasdiki gayb1) isimli kitabının (1959 Ankara tabı) 85’inci sahifesinde:

Kur'an'ı Kerim'in Secde süresinin ikinci ayetinin bir kısmı, tenzilil kitap kelimelerini cefr rakamlarına vurarak bunun risale nur'un ismine, şeddeli bir nur sayılma ciheti ile gayet cüz'i bir farkla tevafuk edip remzen bakar kendine kabul eder, çünkü tenzilülkitap kelimesi 951 ederek risaleyi Nur'un makamı olan 948’e sırlı üç farkla tevafuk noktasından bakar) diye yaz­maktadır. Hiç bir din bezirgânı bu kadar cüretli bir sahtekârlığa cesaret edememiştir. Bu ruh hastası adamın iddiasına göre, Secde süresindeki tenzilül kitaptan maksat, Kur'anı Kerim de­ğil, cefr harflerine göre nur risaleleridir. Yani Hazreti Allah, asıl kitabının Kur'an olmayıp risa­leyi nur olduğunu, böylece Kur'an vasıtasıyle tebliğ ediyor. Açıkçası, risaleyi nurun Kur'andan üstün olduğu iddia olunuyor. Ve tabiî ki bu ilahi kitaba sahip olan Said’i Kürdi de peygamber’dir demek isteniyor.

Tarih boyunca birçok sahtekârlar peygamberliklerini iddia ve ilan etmişlerdir; fakat hiç­biri bu kadar acemice, bu kadar dolambaçlı alt yollardan, bu derece mesnetsiz bir iddiada bu­lunmamıştır. Bu zavallı adamın dayandığı (Cefr)’dir. "Fuat Kadıoğlu, Gericilik ve ötesi S. 71.'Tılsımlar' S. 199:

"Ya Eyyühel müzemmil" ayetinin kürdi demek olduğunu, "Hüvellezi ersele Resulehu bilhüda ve dinil'hakkı" ayetinden Said-i Bediüzzaman çıktığı; "illainnema ene Nezurun mubin" den 1318–1368 gibi indi teviller getirilmesi, Kur'an'a olan hürmetlerinden yazarlarının çok za­yıf kaldıklarını gösterir" Dr. Neda Armaner, İslam’dan Ayrılan Cereyanlar Nurculuk S. 15.

    “Türklük milliyetine büsbütün zıt bir şekilde,Frenklik manasındaki Türkçülük namıyla tahrifdarane ve bidatkarane bir fetva ile Türkçe kamet et diye benim gibi başka milletten olanlara teklif etmek hangi usulledir?”Ben Sait Kürttür.milletimizden olmayan birisi  ile teşriki mesai etmek hamiyeti milliyeye muhaliftir.”      RNK. Mektubat, s.398/399.

“EY! Asurilerin ve Kıyanilerin cihangirlik zamanında piştarı,kahraman askerleri olan aslan Kürtler,beş yüz senedir  yattığınız yeter,uyanın sabahtır.yoksa sahayı vahşet ve gaflet sizi gark edecektir.Osman Türkoğuz,Nurculuk,s.342.

   “Daha önceleri Rahmetli Sait’i Nursinin sözleri dinlenmiş olsaydı durum bugünkü gibi olmazdı. Ne Batı Türkçü olurdu ne de

Doğu Kürtçü olurdu!”Doçent Hüseyin Çelik, Türkiye Cumhuriyetinin Milli Eğitim Bakanı. Hürriyet gazetesi haberi! EK: Kürtler, Osmanlı Devleti zamanında da sayısız isyan çıkartmışlardır.

    

CİFİR, eski Yahudi uydurmalarından başka bir şey değildir. "Orta çağ Yahudilerinin ta­ Tasavvufla uğraşanları, Uhud-u kadim tefsirinde" aynı çeşit cifir saçmalıklarını kullanmışlardır.

Cifir oyunları, kim tarafından nasıl ortaya atılırsa atılsın hiçbir dini ve ilmi değer taşı­maz. Bunu, bilim adamları böyle ifade ettikleri gibi ve usul-u fıkıh kitaplarında da böyle oldu­ğu belirtilir.

 Kötü maksatlar için kullanılmaya çok daha müsaittirler." Kısacası; Cifir diye bir ilim yoktur. Bu yolla gelecekten haber vermek/hem kuru bir id­dia; hem de dinimiz açısından sakıncalıdır. Öyle cifir yoluyla Kur'an'ı Kerim tefsir edilemez.

Cifir yoluyla herhangi bir yorum yapılamayacağı, bir zamanlar Said Nursi tarafından da ifade edilmişti. Said-i Nursi bir Risalesinde bakınız ne diyordu: "Bu cifir işi; meraklı ve zevkli bir iş olduğu için; insanı gerçek görevinden uzaklaştırır, boş yere meşgul eder. Bir kere bu, LA YELEMÜL'GAY BE İLLALLAH yani: Gaybı Allahtan başkası bilmez ayetine karşı EDEP DIŞI bir davranıştır. Sonra, imam ve Kur'an'ın temel gerçeklerini, kesin delillerle halka anlat­mak, cifir ilmi gibi gizli bilgiler yoluna başvurmaktan yüz derece daha iyi olur.

Çünkü yapılacak kutsal görevde, imam ve Kur'an'ın gerçeklerinin dile getirme işinde kullanılması gereken kesin DELİLLER, kötü maksatlara alet edilmelere meydan vermez. Oy­sa CİFİR gibi; GÜÇLÜ TEMELLERE DAYANMAYAN gizli bilimler, kötü maksatlar için kullanılmaktadır!”

Said-i Nursi, bir yerde, cifir yoluyla Kur'an'ı Kerim'i tefsir ederken; başka bir yerde de işte böyle diyor. "Müslümanlık ve Nurculuk S.150–151 Ali Gözütok. Osman Türkoğuz, Nurculuk, Akla, Bilime, Müslümanlığa ters bir yorum.

Ebced hesabı


Vikipedi, özgür ansiklopedi; Alıntıdır!

Ebced hesabı, Ebced rakamlarını yani alfabetik bir sayı sistemini kullanarak, kelimelerin sayısal değerini hesaplamaktır. Arap alfabesinin eski sıralanışından (elif, ba, cim, dal) ilk dört harfinin okunuşlarıyla (E-B-Ce-D) türetilmiş bir sözcüktür. Arap alfabesiyle yazılan bir yazıdaki harflerin sayısal değerlerinden (cifr) tarih bilgisi gibi gizlenmiş bilgileri çıkarmaya yönelik çalışma yapanlar da olmuştur. Hâdiselerin vukuu zamanının tesbiti için harflere yüklenilen rakamsal değere denilir. Diğer bir tarif ile bir hadiseyi tarihlendirme için kullanılan ve rakamları harften ibaret olan bir hesaptır. Buna "cümlelerin hesabı" denilir.

Arap ebcedinin İberî ve Aramî alfabesinden alındığına şüphe yoktur.

Ebced hesabını akılda tutmak için bir anlamı olmayan ve Arap alfabesindeki harflerin eski dizilişini hatırlatıcı olarak kullanılan kelimelerden bir cümle oluşturulmuştur: bu 'ebced', 'havvez', 'huttî, 'kelemen', 'sa'fes', 'karaşet', 'sehhaz', 'dazıg' cümlesidir.

Araplar, diğer Sami lisanları bilmedikleri ve Araplıklarıyla övündükleri için ebcedle ilgili söylenen bu sekiz kelimenin menşei hakkında uydurma yorumlara giriştiler. Mesela bu kelimelerden altısının Medyen hükümdarlarından altı kişinin adı yahut altı şeytanın veyahut haftanın günlerinin ismi olduğunu söylerler.

Arap nahivcilerinden "Müberred" ve "Seyrafi" gibi âlimler, bu yorumlarım hurâfe olduğunu, ebcedi oluşturan kelimelerin ecnebi olduğunu söylemişlerdir. Sonraları bu kelimeler muska, vefk gibi şeylerde kullanılmış ve her birine rakamsal bir değer verilmiştir. Yahudilerin Uhud-ı Kadîm tefsirinde bu harfleri bu şekilde kullandıkları görülmektedir.

Bazı yazarlar kitaplarının içindekiler bölümünde veya akrostiş gibi şiir içine tarihleri gizlemek gibi denemeler yapmışlardır.

Ebced, cifr (şifrecilik), gizemcilik genellikle din bilginleri tarafından bazı Kur’an ayetlerine aykırı bulunarak reddedilir ve sapkınlık olarak görülür.

Konu başlıkları


 [gizle


Harflerin sayısal değerleri[değiştir | kaynağı değiştir]


Ebced hesabında harflerin sayısal değerleri Arap alfabesindeki sıraya göre değil, İbranice ve Süryanicedeki sıralamaya göredir. Arap alfabesinde harflerin bugünkü sıralanışı daha sonra benzer harflere eklenen noktalar ve bu benzer harflerin yan yana yazılmasıyla oluşmuştur. Ebcede göre harflerin sırası ve değerleri şöyledir:

elif ا
1
Ha ح
8
sin س
60
te ت
400
be ب
2
ط
9
`ayn ع
70
peltek se ث
500
cim ج
3
ي
10
fe ف
80
خ
600
dal د
4
kef ك
20
Sad ص
90
zel ذ
700
he ه
5
lâm ل
30
kaf ق
100
Dad ض
800
vav و
6
mim م
40
ra ر
200
ظ
900
ze ز
7
nun ن
50
şın ش
300
ğayn غ
1000

Arapçada kullanılmayan ve özellikle Farsca'dan alınıp Osmanlıcada kullanılan pe, çim, je, gaf harfleri sırasıyla be, cim, ze ve kef eşit sayılır. EK: Tüm bu düzenlemeler insan işidir. Bilgiç görünmeye ve insanları aldatarak Bilgiçliğine inandırmaya yarar. Harflerin sayısal değerlerini değiştirmek te pek işe yaramaz,dünyada aptallıklar olduğu sürece bu yeni değerlere göre çıkacak sonuçlara da inanırlar.Gazetelerimizin birinde Mucizeleri!Kuran ayetlerinin sayısal değerlerine göre uyduramayan bir Bilginimiz! Bu sefer de Hadislere ve rivayetlere bel bağlamış! Hadi canım sen de madrabazlık bu! Bir ilginç benzetmeye bakar mısınız:”KİŞİ HANGİ HALDE ÖLMÜŞSE O HALDE DİRİLECEK!”

“Ebru Rezin el Ukayli(Radiallahu Anh) anlatıyor:”Ey Allahın resulü dedim, Allah mahlûkatı nasıl iade eder(yeniden diriltir)?Bunun dünyadaki örneği nedir*?”Sen, dedi; hiç kavminin üzerinde yaşadığı vadiden kurak mevsimde geçmedin mi? Sonra bir kere de her  tarafın yemyeşil göründüğü mümbit mevsimde uğramadın mı?Ben “elbette”deyince:”işte bu (yeniden) yaratmasına  Allahın delilidir. Allah, ölüleri de böyle diriltecektir!”Buyurdular.”Müslim’in rivayeti:”Her kul hangi hal üzere ölmüşse o hal üzere dirilir!”Posta Gazetesi,24 Aralık 2013,Dr.Ömer Çelakıl. Hadiste mahlûkat sorusu olmasına karşın,insanların gelecekleri üzerine yanıt vardır.MAHLÛKAT:A.i. (Ç.Mahlûk).Yaratılmış şeyler,canlılar,yaratıklar. Mustafa Nihat Özön, Osmanlıca-Türkçe Sözlük, s.478.Buradaki yorumlama ilk bakışta mucize gibi görünürse de olay Hz.Muhamme’din buyurduğu gibi değildir.Kuruyan yeşilliler,çürüyen yapraklar yeniden çıkanlar değildir.Genlere dayalı olarak türünün devamıdır.Canlı yaratıklar için de aynı yasa işlemektedir.Ölenler,öldükleri halinde mezardan çıkacaksalar,yamyamlar ve vahşi hayvanlar tarafından yenilenler o hayvanların boklarından mı çıkacaklardır.Hıristiyanlık âlemi Beş yüz sene uğraşarak bu sorunun yanıtını ilme bırakmak zorunda kalmışlardır.Türler yeni nesil türlerde yaşamaktadırlar.Mustafa Kemal de bizlerde yaşamaktadır.

Ebced ve tarih düşürmek[değiştir | kaynağı değiştir]


Bu harflerin tekabül ettiği değerleri bir arada özel şekilde birleştirerek bir olayın oluş tarihini belirtmeye 'ebced hesabıyla tarih düşürmek' veya daha kısaca 'tarih düşürmek' adı verilir. Ancak bu birleştirme bazen karmaşıktır ve tarih düşürmenin çeşitli yöntemleri ve yolları vardır.

Başka alfabelerle benzer uygulamalar[değiştir | kaynağı değiştir]


Semitik alfabelerde başlamış olduğu gözüken harflere sayısal değerler atfetme işi İbrani ve Yunan alfabelerinde de görülmektedir.

Kabala sisteminde Gematria denen (İbranicesi: גימטריה, gēmariyā) sayısal bir düzenek mevcuttur. Burada İbrani sayıların rakamsal değeri 400'e kadar ebced numaraları ile aynıdır. Günümüzde hala madde numaralamada ve haftanın ilk 6 gününü temsil için kullanılmaktadır.

Fenike alfabesinden uyarlanmış olan ve isimlendirme ve sırasını bu alfabeye göre şekillendirmiş olan Yunan alfabesinde de izopsefi denilen (İngilizcesi isopsephy) harflerden faydalanan sayısal bir sistem mevcuttur. Bu sistemde harflerin karşılık geldiği rakamsal değerler 90 sonrasında ebced değerlerinden farklılaşır. Bunun sebebi Yunan dilinde ād (ص) harfine denk gelen bir sesin olmamasıdır.

Ebced Hesabı nedir? Yapılması doğru mudur?

Sorunun Detayı

Ebced Hesabı nedir? Yapılması doğru mudur?

Cevap

Ebced: Cümel, Cifr, Sayı sembolizmi.

Ebced veya Ebûced, Arap alfabesindeki harflerin kolaylıkla hatırda kalması için düzenlenen bir hârf dizisi ile bu harf dizisinin her birine tekabül eden bir rakam değeri sistemi ve diziyi oluşturan sekiz kelimenin ilkinin adıdır.

Harflerin her birine 1'den 1000'e kadar matematik değerler verilmiştir.

Ebced hesabı Fars ve eski Türk edebiyatında tarih düşürmede de kullanılmıştır. Meselâ İstanbul'un Fetih tarihi için Kur'ân-ı Kerîm'den "Âherûn" kelimesi düşürülmüştür. Bunların toplamı

(elif+gayn+ra+vav+nun)=1+600+200+6+50=857

çıkmaktadır ve bu tarih Hicri 857 (M. 1453) yılı olan fetih tarihidir. Ayrıca şâir Fuzûli, Kanunî Sultan Süleyman'ın Bağdat'ı fetih tarihi olan 941 H. yılı için; "Geldi burc-i evliyaya padişah-ı namdâr" mısraını tarih düşmüştür. Yine Sultan Abdülmecid'in saltanata geçişine de "Bir iki, iki delik Abdülmecid oldu Melik" mısrası ile tarih düşmüşlerdir.

Bütün hurûf-û hecâ denilen yirmi sekiz harfi içine alan Ebced harf tertibinde harflerin sayısal değerleri şöyledir:

Ebced: Elif : 1, Ba : 2, Cim:3, Dal:4 Hevvez: He : 5, Vav : 6, Ze : 7 Hutti: Ha : 8, Tı : 9, Ya : 10 Kelemen: Kef : 20, Lam : 30, Mim : 40, Nun : 50 Se'fes: Sin : 60, Âyn : 70, Fe : 80, Sad : 90 Karaset: Kaf : 100, Rı : 200, Şın : 3002 Te : 400 Sehaz: Se 500, Hı: 600, Zel : 700, Dazığ: Dad : 800, Zı : 900, Ğaym 1000.

Ebced ilmiyle elde edilen bilgilerin değeri:

Kuran-ı Kerim'de bütün ilimler vardır. Bu ilimleri de herkes kendi kabiliyetine göre okuyabilir veya hissedebilir. Ancak bu ilimleri Kuran'dan okurken, benim anladığım ilim kesin doğrudur diyerek değil de, ben böyle anlıyorum, şeklinde söylemek gerekir. Çünkü bir gün bu anladığı bilgiler yanlış olursa Hâşâ Kuran yanlış olmuş gibi algılanır.

Örneğin Kuran-ı Kerim'de “Üzerinde “ondokuz” vardır," ayeti bulunmaktadır. Bu sayıdan hareketle Kuran'ın bazı sırlarına ve şifrelerine ulaşmak mümkündür. Ancak bu bilgilere mutlak doğru ve Kuranın kesin işareti olarak bakmanın bazı sakıncaları olacağından dikkatli olmak gerekir. Hiç olmazsa: "Böyle şeyler anlamak mümkündür, fakat bunlar kesin ve değişmez doğrular olmayabilir. Hesaplamalarımızda hata edebiliriz, bu hatalar da bize aittir." demek gerekir.

Ebced hesabı da bunlardan biridir.

Yirmi sekiz harften ibaret olan Arap alfabesi, Emevî Halifesi Abdülmelik bin Mervan zamanına kadar Ebced tertibiyle okunur ve yazılırdı. Abdülmelik bin Mervan zamanında Nasr bin Asım ile Yahyâ bin Ya’mer el-Udvânî’den kurulan bir ekip, Arap alfabesinin harf sırasını değiştirdi ve birbirine benzer harflerin ard, arda sıralanması esasına dayalı “hurûf-u hecâ” denilen ve bu gün kullanılan alfabeyi oluşturdu. Yazı dilinde bu alfabe kullanılmaya başlandı.

Arap harflerinin ebced tertibine göre dizilişinin Hazret-i Âdem’e (as) dayandığı rivâyet edilir. Bu tertip ile alfabenin kullanıldığı tarih süreci içerisinde, zamanla bu harflere sayısal değerler verilmiş; bu sayısal değerler âlimler, edebiyatçılar ve şâirler tarafından makbul ve muteber karşılanmış ve kullanılmaya başlanmıştır. Şâirler ve edipler, yazdıkları manzum ve mensur eserlerde ebced hesabını da kullanmışlar ve harflere verdikleri rakamsal değerler ile önemli tarihleri kaydetmişler; zaman içinde bu usûl yaygınlaşma ve gelişme istidadı göstermiş; âdetâ Arap alfabesinin bir yan ilim dalı olarak olgunlaşmış ve adına da “Ebced Hesabı” veya “Cifir İlmi” denmiştir.

Ebced dizilişine göre Arap alfabesi; “elif, bâ, cim, dâl, he, vav, ze, ha, tı, yâ, kef, lâm, mim, nûn, sin, ayın, fe, sad, kaf, rı, şın, te, se, hı, zel, dad, zı, ğayın” şeklindedir ve “ebced” ismini de bu dizilişin ilk dört harfinden almıştır. Bu alfabe kolay ezberlensin diye şu formül ile de ifade edilmiştir: Ebced, Hevvez, Huttî, Kelemen, Sa’fes, Karaşet, Sehaz, Dazağ. Bu dizilişe göre Arap alfabesi sayısal değer açısından üçe ayrılmış; İlk dokuz harfe “âhâd” yani “birler”ve birler basamağından değerler verilmiş; ikinci dokuz harfe “âşâr” yani onlar denmiş ve onlar basamağından değerler verilmiş; üçüncü on harfe “miât” yani “yüzler” denmiş ve yüzler basamağından değerler verilmiştir.

Kur’ân-ı Kerim inmeye başladığında Araplar arasında Ebced hesabı biliniyordu ve alfabe bilgisi olan şâirler ve edebiyatçılar tarafından da kullanılıyordu. Arap lisanının belâğat, fesâhat ve edebiyat açısından en gelişmiş döneminde nâzil olmaya başlayan ve mu’cize ifâdeleriyle şâirleri ve edebiyatçıları hemen etkisi altına alan Kur’ân-ı Kerim’in; bu lisanı vahiy dili olarak kabul edip, bu lisanın yan bir ürünü diyebileceğimiz Cifir İlmini reddetmesi düşünülemezdi. Esâsen Cifir İlmini reddetmesi için geçerli bir sebep de yoktu. Zîra Kur’ân-ı Kerim prensip olarak, insanlığın zararına kullanılmayan her “birikime” kapılarını açan bir İlâhî Kitaptı. Cifir İlmi ise, Arap Lisanının binlerce yıllık birikimini yansıtan bir ürünü idi.

Nitekim edebiyatça, belâgatça, güzel ve şâirâne söz söylemek sanatı bakımından ve bilhassa düpedüz hakîkati ifâde etmesi açısından şâirlerin ve edebiyatçıların gerisinde asla kalmayan ve sözüyle-hakîkatıyla herbir şâiri, edebiyatçıyı ve akıl ehlini hayran bırakan Kur’ân-ı Kerîm’in, âyetlerini Cifir ilmine göre muhtelif târihler veren birer anahtar hüviyetinde donatması, mucize oluşunun da bir gereği idi. Bundan dolayıdır ki, Peygamber Efendimiz’den (asm) günümüze kadar ehil âlimler tarafından, Kur’ân-ı Kerim’in âyet ve kelimelerinden Cifir İlmine göre bir takım tarihler çıkarıla gelmiş ve bazı hakikatlerin sırlarına bu yol ile ulaşılabilmiştir.

Ancak, bu çalışmayı bu ilme vakıf ehliyetli ulemâ yapabilir. Yoksa her önüne gelenin bu ilme göre tarih çıkarma girişiminde bulunmasının yanlış ve sıhhatsiz sonuçlara götüreceği açıktır.

Meselâ, Osmanlı ulemâsından Molla Câmî, Sebe’ Sûresinin 15. Âyetinde geçen “beldetün tayyibetün” ibâresinden ebced hesabına göre hicrî 857, milâdî 1453 tarihini çıkarmış ve İstanbul’un Fethinin bu âyetle de müjdelendiğini haber vermiştir.1

Meselâ, bir gün Yahûdî âlimlerinden bir kısmı Peygamber Efendimizin (asm) huzurunda Bakara Sûresinin ve Meryem Sûresinin başlarında bulunan şifreli harflerden Cifir İlmine göre tarih çıkararak:

“Yâ Muhammed! Senin ümmetinin müddeti az olacaktır!” demişlerdi.

Allah Resûlü de (asm) sâir sûrelerin başlarında bulunan şifreli harfleri Cifir İlmine göre yorumlayarak:

“Az değil; daha var!” buyurdu. 2

Cifir İlminin Hazret-i Ali (ra), Hazret-i Cafer-i Sadık (ra), Muhyiddin-i Arabî (ra) gibi birçok İslâm ulemâsı ile birlikte asrımızda Üstad! Bediüzzaman (ra) tarafından da kullanıldığı ve muhtelif tarihlere, haberlere ve müjdelere işâret edildiği bilinmektedir. 3

Cifir İlminin tarih boyunca kullanıldığı ve Kur’ân’dan da bu ilme dayanarak bazı tarih, haber ve müjdelerin çıkarıldığı doğrudur; ancak bu ilim, gaybı yalnız ve yalnız Allah’ın bildiği; Allah bildirmediği takdirde hiçbir kulun gaybı bilemeyeceği hakikatine gölge düşürecek şekilde kullanılamaz, kullanılmamıştır ve kullanılması doğru da değildir. Gaybı ancak ve ancak Allah (cc) bilir. Allah (cc) bildirmediği sürece kul gaybı bilmez. Bedîüzzaman Hazretleri (ra) Kur’ân’dan bu çerçevede verdiği haberlerde, “Gaybı Allah’tan başka kimse bilmez!” hakîkatini hep hatırlatmış; “Gerçek ilim Allah katındaki ilimdir”4 âyetinin rehberliğinde yürümüştür.

Netice olarak söylemeliyiz ki: Ebced hesabı geleceği keşfetmeye yeterli bir kaynak değildir. Gelecek Allah’ın ilminde, irâdesinde ve kudretindedir. Allah bildirmedikçe hiçbir kimse, hiçbir hesaplamayla yarının ne olacağı hakkında bir ön bilgiye veya tahmine sahip olamaz.

Ebced ve cifir hakkında geniş bilgi almak ve örnekleri görmek için tıklayınız.

Dipnotlar:
1- Yazır M.H. Elmalılı Tefsiri, s. 3956
2- İbn-i Kesîr, Tefsîrü’l-Kur’ani’l-Azîm: 1/38; Tefsîrü’t-Taberî, 1/71-72; Suyûtî, ed-Dürrü’l-Mensûr, 2/22; Şuâlar, s. 613.
3- Sikke-i Tasdik-i Gaybî, s. 63, 101, 125
4- Ahkaf Sûresi: 23”

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

İzleyiciler

Blog Arşivi