11 Eylül 2011 Pazar

78-RAHMETLİ PAPA EFTİM.

                                                                                      
       OSMAN TÜRKOĞUZ
       Çeşmealtı,19.Temmuz.2008

                       
“LAİKLİK, BİR YAŞAM TARZI OLAMAZMIŞ!”
“LAİKLİK,bir yaşam tarzı olamaz!”Sn.RTE.

“Bazı insanları her zaman, bütün insanları da bazen kandırabilirsiniz. Ama bütün insanları her zaman kandıramazsınız.”
                                         ABRAHAM LINCOLYN
  “Politikacılar, gelecek seçimleri;  devlet adamları, gelecek nesilleri düşünür.”
 Prof. Dr. Maurice Duverger

              “Tutturmuşlar, laiklik giderse diye; halk isterse tabi’i ki gidecek, kardeşim!”
RTE:

“NAH! GİDER KARDEŞİM!”
OSTÜZÜ
            Bir insanın, herhangi bir konudan söz ederken yüzü kızarıyorsa; bile, bile doğru konuşmadığını anlayabilirsiniz. Eli, yüzü kızarmadan konuşmasını, esip, gürlemesini sürdürüyorsa, söylediklerinin anlamını bilmeden, kendisine öğretildiği gibi konuştuğunu da anlayabilirsiniz.
Bu konuşmaların konusu; el altından yapılan YENİ LAİKLİK TANIMINI kuvvetlendirme de olabilir. Öyle ya; onlar çok akıllı, ULEMADAN KİMSELERDİR. Bizler ise; hep dinlemeye alıştırılmış, kendimizi de böyle göstermekten hoşlanan GARİBANLARDANIZ!
                                   “Nohut, Bulgur, Fasulye, bakla alırız,
                                     MİLLİ İRADEYE DÖNÜŞEN OYLAR ATARIZ.
                                     “ÇADIRLARDA, İFTAR NİYETİNE,
                                     İKİ DİLİM EKMEKLE, ÜÇ TABAK ÇORBA İÇERİZ.
                                     ÜSTÜ AÇIK GECEKONDULARDA YATARIZ.
                                     SATSALAR DA ÜLKEMİZİN GEÇMİŞİNİ, GELECEĞİNİ;
                                     BİR BELEŞ SİGARA TÜTTÜRÜRÜZ,
                                     BİZ DE DÜNYA’NIN ANASINI SATARIZ
                                     KAFAMIZ BOZULUNCADA, ORMANLARI YAKARIZ,
  BÜYÜKLERİMİZİ KIZDIRIR, SİLİVRİ’DE VE HASDAL’DA YATARIZ.
            1950 senesinde, D.P iktidara geldiğinde, çok garip şeyler olmuştu.
            *-Eyyubiye Camisi’nin imamı, demokrasi geldi diye; topal olduğu için göç edemeyen ve türbeye sığınan leyleğin ırzına geçmişti.
            *-1950 senesi Ağustos ayında; Eskişehir’de yayımlanan bir yerel gazetede, çok ilginç iki tarihi itiraf yer almıştı: Nereden mi biliyorum; o tarihlerde, İnönü Planör kampında, paraşüt ve planör eğitimindeydim.
            *-Refik Koraltan Beyefendi, Demokrat Parti saflarından girmiş olduğu TBMM’sine başkan seçilmişti. Gazetenin haberi: ”Ulusal Kurtuluş Savaşı kahramanlarından Sayın Refik Koraltan, Demokrat Partisinin kurucularındandır. Tarihi araştırmalar göstermiştir ki, Sayın Refik Koraltan’ın dedelerinin dedeleri de Osmanlı İmparatorluğunun kurucuları arasındaymış!”
Osmanlı imparatorluğu, önce; ufacık bir beylik olarak kurulmuştu. Cart! Diye imparatorluk olmadığına göre; bu dedelerin dedelerinin sonradan, İmparatorluk sırasında, kurucular arasına karıştığı anlamı çıkmıyor mu?
             * -“Hunhar bir cinayet!” “Şükrü isimli bir vatandaş, Osmanlı imparatorluğunun kuruluşu sırasında, dedesinin dedesini öldüren adamın torununu bıçaklayarak öldürmüştür. Cinayet mahallinde yakalanan katil:
             “Geç te olsa, dedemin kanını yerde koymadım, intikamımı aldım. Demokrasiye minnettarım; o geldi de yüzümüzü yerden kaldırabildik”, demiş! 
  *-Söke’nin köklü ailelerinden birisi; RAHMETLİ MAHMUT ESAT BOZKURT’UN Sökeli olmasına bakmadan, Demokrat Parti için çok çalışmıştı.
            “-Demokrasi geldi Hanım, yazlık sinemaya gidelim de, demokrasinin mürüvvetini görelim;” demiş.   Sinemaya gitmişler, ön sıralardan birisinde yer bulup, oturmuşlar. Işıklar sönmüş, film oynamaya başlamış. Sinema başlamasına başlamış amma; ol ailenin genç kızının sırtında bir yabancının eli, hoyratça dolaşmaya başlamış. Kızının çığlığı ile irkilen baba, yerinden fırlamış;  “Noluyoruz? Terbiyenizi takınınız!” Demiş. Elleriyle, kızının sırtında demokrasi arayan Bıyıklı Genç:
               “-Ne, ne oluyoruz? Demokrasi geldi, duymadınız mı?” Diye çıkışınca; kızın babası:
               “-Demokrasi ile kızımın sırtı arasında ne gibi bir bağıntı var?” Diye sorunca da, Bıyıklı ve demokrasi aşığı Genç, ayağa kalkarak:
                “-Kızınızın yaşı müsait olduğu halde, o bir şey demedi. Bu durumda, siz kim oluyorsunuz!
“Demokrasi sayesinde, ülkemiz, vesayet rejiminden çıktı. Ne demokrasiye müdahale edebilirsiniz; ne de sinemanın oynatılmasına. Al başını da evine git. BİZLER, BU DEMOKRASİYE BOŞUNA MI OY VERDİK!” Diye böğürmüş..
Karakola taşınan bu demokrasi kavgası, TÜRLÜ KAREKTERDE VE ANAYASA’YA TERS İSTEKLERDE SÜRÜP GİTMEKTEDİR.
            Bu öyküleri niçin mi anlatıyorum? Açıklayayım: Mareşal Gazi Mustafa Kemal; sosyal yaşantımızın her alanında devrimler yapmış, ekonomik, politik ve sosyal alanlarda ilkeler koymuş, Türkiye Cumhuriyeti’ni plan ve programa alıştırmıştı. Bu arada, ortadan kaldırılan çağdışı ve köhne sistemde çıkarları olanlar, dış güçlerin ortakları ve halkımızı sömürenler çok rahatsız olmuşlardı. Korkularından, sesleri ve solukları kesilen bu çağdışı kimseler; Adnan Menderes’in girişimleri ve mesajları ile örgütlenmişlerdir.
Norslu Sait; EZANI ARAPÇA’YA ÇEVİRTMİŞTİ. 1949 yılında; sadece 10 adet olan dini dernekler, 1969 yılında 10,000’e yükselmiş, bugünse milyonları aşmış, konfederasyon ve ekonomik holdingler haline gelmiştir.
Bu örgütlü insanların hiçbir sosyal, ekonomik ve siyasal ve kültürel plan ve programları olmadığı için, geçmişe saplanıp kalmışlar ve yeniliklere saldırmayı ilke edinmişlerdir.
İktidara gelenlerin ilk işleri, iç âlemlerinde sakladıkları çağ dışılığı ve bireysel tutkularını ortaya koymak olmuştur.
Söke’de meydana gelen olayla, ATATÜRK DEVRİMİ’NE, DEMOKRATİK VE LAİK HUKUK DEVLETİMİZE, TÜRK SİLAHLI KUVVETLERİNE, ÇAĞDAŞ KURUM VE KURULUŞLARA SALDIRMAK, AYNI MANTIĞIN ORTAYA KOYDUĞU DAVRANIŞLARDIR.
”Bu adam ne anlatıyor?” Demeyesiniz. Bendeniz; beni okuyanları, TÜME VARDIRMAK AMACINDAYIM. Atatürk’ten sonra; iktidara varan büyüklerle, küçücük insanların davranışları, aynı çizgiyi izlemektedir.
            Celal Bayar’ın; hovardalık yapayım derken, bir yosma şarkıcının koynunda öleyazdığını Akis dergisi yazmıştı.
            Refik Koraltan’ın davranışı, Sökeli Gencin davranışı ile örtüşmektedir. Atatürk’ün Özel Kalem Müdürü Rahmetli Süreyya Anderiman,  Türkiye Cumhuriyeti’nin Tokyo Büyük Elçisi iken; Refik Koraltan’ın eşine karşı davranışı nedeniyle, eşini öldürüp, intihar etmişti.
            İşin içine namus girdiği için; Japon Hükümeti, cenazeleri bir uçak tahsis ederek ülkemize göndermişti.
            Aynı Refik Koraltan; Bursa valisi iken bir marş besteletmiş:
                                                  “Üç kişidir bu vatanı kurtaran,
                          Atatürk’le İnönü, bir de Refik Koraltan”

            TBMM: Başkanı olduğunda; bu marşı değiştirdiğini bazı yazarlarımız kalemlerine dolamışlardı.
                                                   “Üç kişidir bu vatanı kurtaran,                    
                                                    Koraltan dır; Koraltan dır, Koraltan!                 
Adnan Menderes’in davranışları ayrı bir efsanedir. Beyoğlu nahiye müdürünün
Eşleri Suzan Sözen Hanımefendi ile kocasının gözleri ve kulakları önündeki aşkı…
         Rahmetli Ferit Alnar’dan zorla boşattığı Ayhan Aydan ile aleni ilişkisi. Ondan sonra, irticaya, ödün üstüne ödün vermesi iktidarlarını kullanış biçimlerine ve toplumu umursamazlıklarına örnektir.
Adnan Menderes’in:” Odundan aday yapsam bu halk milletvekili seçer!”, Demesi; Mehmet Vahdettin’in: ”Halk güdülecek bir sürü, ben de onların çobanıyım!” Demesiyle eşdeğer değil midir?
           Ya SAYIN RTE’NİN: ”CEKETİMİ KOYSAM, SEÇERLER’ SÖZÜ, Nasrettin Hoca’nın Timurleng’e fiyat biçmesini anımsatmıyor mu? Ceketi seçen halkımız; bu yoklukta, ceketin içersinde neler ummaktadır acaba!
            Politikaya atılıp, türlü, çeşitli numaralarla iktidar olan, daha önceleri hiçbir varlık gösterememiş bir vatandaşımız; halk ve taraftarları tarafından DÂHİ yapılıp, öylece bırakılıyor.
Bu vatandaşımız iktidardan düşürülse bile DÂHİLİK vasfı sürüp gidiyor. Bir türlü, içinden çıktığı HALKA inemiyor.
Bir avukat olarak İngiltere’ye Başbakan olan Sayın Tony Blair, iktidardan düştüğü anda sade vatandaşlığına bürünüyor.
Sayın Helmut Kohl,16 senelik başbakanlığından sonra, sade Helmut Kohl’e dönebiliyor.
Bizdeki bu yüceltme, tapınma içgüdümüzün bir eseri olsa gerek derim.
            DEHA VE CÜRÜM” adlı bir kitap okumuştum. Orada okuduğum Mücrim ve Dâhi’nin tanımını 50 senedir unutmadım:
            “TOPLUMA ESİR OLAN DÂHİ MÜCRİMDİR.”
                “TOPLUMU ESİR ALAN MÜCRİM, DÂHİDİR.”
            Muallim Naci’ye sormuşlar: “ENVER Mİ DÂHİDİR; CEMAL Mİ DÂHİDİR?” Muallim Naci,
            -“Hangisi iktidardadır ?” Diye sormuş.
            “-Enver iktidardadır”, denilince; Merhum Muallim Naci, gülerek:
            “-Enver dâhidir”, demiş ve eklemiş;” bizim ülkemizde, iktidarda olanlar, DÂHİDİRLER”, demiş.
            Rahmetli Falih Rıfkı Atay yazmıştı. 15, Mayıs,1950 genel seçimlerinden sonra; Oksfor’ta okuyan bir Türk Genci, demokrasi geldi diyerek, sınıfta oynarken, sınıfa aniden giren İngiliz Profesör sormuş:
            “-Niçin oynuyorsunuz, Delikanlı?”
            “Sayın Profesörüm, Türkiye’ye, ülkeme demokrasi geldi; onun için, sevincimden oynuyorum;” deyince, Profesör gülerek.
            “-Şarkta, seçimle gelenler, genellikle dipçikle iktidardan kovulurlar. Oyla gelen bu iktidar, oyla gittiği takdirde, sevinerek oynamalısınız. Şimdilerde, sevinmeniz ve oynamanız erkendir!”
            Üç siyasi iktidar partisinin beceriksizlikleri ve kendilerini dev aynasında görmeleri sonucu iktidar olan ve bunca çileyi halkımıza çektirenleri, ne pahasına olursa olsun oylarımızla sandığa gömmeliyiz.
            “Laikliğin yeni tanımı gerek!”, diye gazel okuyanlar; korukların olgunlaşmadığını anlayarak, yüz geri ettiler. Bu sefer de SEKÜLARİZİM gazelini okuyanlar oldu.
Şu bizim Aydınlarımız, hep te, başka ülkelerin sosyal düzen kurallarını örnek diye önümüze koymaktadırlar.
İslamiyet’ten çok önceden, Türk Topluluklarının yaşamlarına yön veren LAİSİZİM; MAREŞAL GAZİ MUSTAFA KEMAL ATATÜRK tarafından bir yaşam biçimi olarak, Türk toplumunun inanç dünyasına geri döndürülmüştür. Bu, su gibi, ekmek gibi yaşantımıza egemen olan bir olgudur. Toplumları yöneteceğim diye, sosyal düzen kurallarını keyiflerine göre düzenleyip, rol yapar gibi, halka ezberlettirmek nerede görülmüştür?
Bendeniz, ilk önce şu SEKÜLARİZİMDEN söz etmek istiyorum  
SEKÜLARİZİM: “Din ve ruhban dışılık. Dinin dünyevileştirilmesi. Hukukun maddi kaynağının, insan iradesine dayandırılması. Laisizmin çıkışındaki olgunun uygulanması.
Roma’da, din adamlarının yarattığı, temeli dine dayalı hukukun dışında, dinle ilgisi olmayanların yarattıkları bir hukuk daha vardı. BU HUKUKA, LAİK HUKUK DENİLİRDİ. Bu hukuk ta, bireysel ve toplumsal ilişkilerin belli kurallar içersinde çözümlemesini amaçlamak için yaratılmıştı. Zaten, SOSYAL DÜZEN KURALLARI; ÇIKAR ÇATIŞMALARINI BELLİ KURALLARA GÖRE ÇÖZÜMLEYEREK, TOPLUMUN HUZURUNU KORUMAK İÇİN KONULMUŞTUR. Modern bir toplumda, bu kuralları şöyle sıralayabiliriz:
                        *-HUKUK KURALLARI,
                               *-AHLAK KURALLARI,
                               *-GELENEK, GÖRENEK KURALLARI.-ÖRF VE ADETLER-
                               *-DİN KURALLARI,
                               *-ADABI MUAŞERET KURALLARI,
                               *-MODA KURALLARI.
            Din kuralları en tepeye yerleşirse, öteki kuralları da özümler; öteki kuralların insan ve toplum yaşamında hiçbir etkileri kalmaz.Hiçbir dinin ılımlısı,serti ve yumuşağı olmaz ve dahi olamaz.Dinin içeriği şiddettir ve itham ederek şiddete varmaktır.Aynı dinin içindeki farklı inanç gruplarının birikirlerini öldürmeleri sürüp gitmektedir.
            DEMOKRATİK, LAİK, EVRENSEL HUKUK KURALLARINA DAYALI VE SOSYAL BİR HUKUK DEVLETİ OLAN TÜRKİYE CUMHURİYETİ’NDE; bireysel ve toplumsal ilişkilerimizi, LAİK HUKUK KURALLARI DÜZENLEMEKTEDİR.
            Din kurallarına uymamanın yaptırımı, öteki âlemdir. Din kurallarının en üstte olduğu; dini şeriatı uygulayan ülkelerde, DİNİ KURALLARA UYMAMANIN CEZASINI, TANRIMIZ ADINA SİYASİ İKTİDARLAR VERMEKTEDİR.
Allah’a küfretmenin şikâyetçisi ve tanığı aynı kişidir. Şeriat mahkemesi, ol sanığın başının kesilmesine, oy birliği ile karar verir.
CIRPP! Hukuk kurallarının yaptırımı; bozulan kuralın koyduğu ölçüye göre, bu dünya’da, MİLLET ADINA BAĞIMSIZ YARGI TARAFINDAN VERİLİR. BU KURALLARIN TEMİNATI DEVLETTİR. AZ GELİŞMİŞ, HALKIN VE TOPLUM KURULUŞLARININ DUYARSIZ OLDUĞU ÜLKELERDE; YASAMA VE YARGI, SİYASİ İKTİDARIN EMİR VE KONTROLUNA GEÇEREK, BÜYÜK FELAKETLERE NEDEN OLMAKTADIR!
            Diğer sosyal düzen kurallarına uymamanın yaptırımı, AYIPLAMADIR.
            Din sömürücülerinin bütün uğraşları; din kurallarını en tepeye çıkararak, Tanrı adına hüküm vermektir. BU DURUMDA, İNSANLAR, VATANDAŞLIKTAN ÇIKARAK, KUL OLUR, KÖLE OLUR. KADINLARA AİT TÜM KARARLARI ERKEKLER VERİR. TANRI VE PEYGAMBERİ, TESETTÜR GİYİMİNİN TASARIMCISI DEREKESİNE İNDİRİLİR.
            16, Şubat.1600 tarihinde; Engizisyon tarafından, Roma’da yakılan Ünlü Bilgin Papaz GİARDANO BRUNO, ŞU SAPTAMASI İLE İNSANLIK TARİHİNE NOT DÜŞMÜŞTÜR:
            TANRI, İRADESİNİ HÂKİM KILMAK İÇİN YERYÜZÜNDEKİ İYİ İNSANLARI KULLANIR. YERYÜZÜNDEKİ KÖTÜ İNSANLAR İSE, KENDİ İRADELERİNİ HÂKİM KILMAK İÇİN TANRI’YI KULLANIR!”
Sekülarizim’de, devlet dinin dışındadır; dine hiç karışmaz. ABD’LERİNDE ve İngiltere’de-kısmen-ALDIĞI ŞEKİL BUDUR.
Çeşitli dinlerin ve tarikatların, okulları, üniversiteleri, hastaneleri, kilise örgütleri vardır. İçinde bulunduğu devletten ödenek ve maaş alamazlar.
Koreli bir rahibin kurduğu MOON-Ay- tarikatının 2.000,000 üyesi vardır. ABD’NİN ve FBİ’NİN başına dert açan tarikatları anlatmayacağım.                                                                    
            Ülkemizde, SEKÜRALİZİM uygulandığı takdirde; mezhep ve tarikatların okulları, hastaneleri, üniversiteleri ve dini örgütlenmeleri olacaktır. Anında da Türkiye Cumhuriyeti ruh hastalarının ve din sömürücülerinin pençesine düşerek parçalanacaktır.
           
                                   LAİSİZİM
            Laisizmin en güzel tanımını Ağrılı bir ihtiyar vatandaşımız yapmıştır.  
                             “-KERHANEYE GİDEN, KERHANEYE LÂYIKTIR.”
                              “MEYHANEYE GİDEN DE MEYHANEYE LÂYIKTIR!”                                                                                                       
            “Arapça’da LA yoktur, öyle ise LAİKLİK, dinsizliktir!”Der çıkar bazılarımız. Aslına da bakarsanız; laikliğin ortaya çıkışında dini işlevler yoktur.
LAİK HUKUKU YARATANLAR, DİNDAR OLBİLECEKLERİ GİBİ; DİNİ HUKUKU YARATANLAR DA DİNDAR OLMAYA BİLİRLER.
            Yobaz takımının anlamak istemediği şey: ”BİREYSEL VE TOPLUMSAL İLİŞKİLERİN İNSAN İRADESİNİN ORTAYA KOYDUĞU KURALLARA GÖRE YÜRÜTÜLMEK İSTENMESİDİR.
                “HÂKİMİYET, ALLAHINDIR!” OLDUĞUNDA, HÂKİMİYETİ KİM KULLANACAKTIR?  
İktidara sahibolanlar kullanacaktır. Yani. Sayın RTE ile Bülent Arınç Bey ve USA’DAKİ gözü yaşlı, BONANZA ÇİFTLİĞİNDE OTURAN KULLANACAKTIR.
            “EGEMENLİK, KAYITSIZ VE KOŞULSUZ ULUSUNDUR!” Bunu kabul ettikleri takdirde; insan iradesini de kabul etmiş olacaklardır. Bu suretle de demokrasi, tıkır, tıkır işleyecektir. O zaman da; Tanrı adına ve din adına insanları soymak ve sömürmek bitmiş olacaktır.
İNSANOĞLU, LAİKLİKLE, İNSAN OLDUĞUNU, BÜTÜN SOSYAL DÜZEN KURALLARININ KENDİ MUTLULUĞU İÇİN ORTAYA KONULDUĞUNU ANLAMIŞTIR. BU DA MAREŞAL GAZİ MUSTAFA KEMAL SAYESİNDE OLMUŞTUR.
            Çok ilginçtir; Osmanlı imparatorluğu döneminde; 623 senede, 13, 000 tanesi yurt dışında kalmak üzere, 20,000 cami yapılmıştır.
            Laik Türkiye Cumhuriyeti döneminde de, 85 senede, 80,000cami yapılmıştır. Bugün Cumhuriyet döneminde yaptırılmış olan cami sayısı 125.000 adettir.- Malatyalı Şeker Hoca’dan--
            Tarihimizin hangi döneminde; DİN MENSUPLARI, BU DENLİ GÜÇLÜ VE DÜZENLİ SOSYAL HAKLARA KAVUŞTURULMUŞTUR?
            Türkiye Cumhuriyeti ile insan yerine konulan din görevlilerinin, DEMOKRATİK, LAİKVE SOSYAL HUKUK DEVLETİ OLAN TÜRKİYE CUMHURİYETİ İLE ALIP, VEREMEDİKLERİNİN BİR NEDENİ OLMALIDIR. Bu, olsa olsa, sosyal sahalara, din ile yalınız başlarına inme arzularıdır.
            Mideleri, yıktıkları Türk devletlerinin enkazları ile dolu olanların, kendilerini insan yerine koymuş olan Türkiye Cumhuriyetine düşmanlık nedenleri, geleneksel bir ihanetin eseri olsa gerektir!
            SAYIN RTE: ”TUTTURMUŞLAR, LAİKLİK GİDERSE DİYE. HALK İSTERSE TABİ’İ Kİ GİDECEK KARDEŞİM!”
            SAYIN RTE: ”LAİKLİK, TÜRKİYE CUMHURİYETİ’NİN TEMİNATIDIR!” Demedi miydi? Evet, böyle söylerken, yüzü biraz kızarmıştı.
Bendeniz de şöyle sesleniyorum.
            “-HALK İSTESE DE, LAİKLİK GİDEMEZ KARDEŞİM!
Büyük Gazi Mustafa Kemal:”ULUSAL KURTULUŞ SAVAŞINI YAPAN TÜRKİYE HALKINA, TÜRK MİLLETİ DENİLİR,” DEMİŞTİ.
Laikliği, bir kilo Nohut, bir kilo Bulgur ve iftar çadırlarında üç kap yemekle iradelerine ipotek konulan kuru kalabalıklar kabul etmemiştir.
KANIYLA VE CANIYLA, MAREŞAL GAZİ MUSTAFA KEMAL ATATÜRK’ÜN PEŞİNDEN, AYDINLIĞA VE ÇAĞDAŞLIĞA KOŞAN TÜRK ULUSU KABUL ETMİŞTİR.                                                                           
SAYIN RTE; ”Laiklik bir yaşam biçimi olamaz”, demeyiniz. Bizim bunca senemiz hangi yaşam biçimiyle şekillenmiştir; dersiniz?
Hem İmam-Hatipli olmanız, hem de bir siyasi partinin gençlik kollarında çalışmanız laiklik sayesinde mümkün olmuştur.
Politikacı oldunuz; halkımızın karşısında minberdeymişsiniz gibi konuşma yönteminizi değiştiremediniz. Kendinizi kapanan mizah dergilerine malzeme olarak sunmakla da, bulunduğunuz yüce yeri hırpalattırıyorsunuz.
Türkiye Cumhuriyeti’nin laik sistemi, sizi minberden indirip; kendisine Başbakan yaptı. Anayasamızın 136’ıncı Maddesindeki yerini bulan Türkiye Cumhuriyeti, Diyanet İşleri Başkanlığı kurum ve kuruluşları için, milyarlarca liralık ödenek ayırdı. Laiklik dinsizlik olsaydı; Türkiye Cumhuriyeti, İslam dinini örgütleyerek bünyesine alır mıydı? Tüyü bitmedik yetimlerin haklarını, onlara aktarır mıydı?
            SAYIN RTE BEYEFENDİ; ANLAYABİLECEĞİNİZİ UMUT ETSEYDİM, DAHA GENİŞ YAZMAK İSTERDİM. SİZE TAVSİYEM; AKLINIZI VE VİCDANINIZI DAHA FAZLA KARIŞTIRTMAYIN. Saygılarım ve dahi kaygılarımla sizlerin adına.




                                                                                                       

İzleyiciler

Blog Arşivi