28 Nisan 2010 Çarşamba

123- PADİŞAHLAR DA CİVAN SEVER!


OSMAN TÜRKOĞUZ
            İzmir; 28 Nisan 2010 (15 Aralık 1997)


                        PADİŞAHLAR DA CİVAN SEVER!

            “İstanbul kanatlarımın altında” adlı bir film çekilirken, Dördüncü Murat’ın cinsel tercihi üzerine büyük bir gürültü kopmuştu.
Kültür ve Turizm Bakanı olan, ahenkli sesli MHP’li bir politikacımız:
            “Dördüncü Murat’ın dört, dörtlük kadınlara yönelik cinsel hayatı olmuştur. Zinhar, Gılmanlarla bir ilişiğinden söz edilmeye!” Buyurmuştu.
            15 Haziran 1997 tarihli Hürriyet Pazar’da inadına bir makale yayımlanmıştı. Bütün dini bütün milliyetçilerimiz vekâletsiz iş görme akdine sığınarak avukat kesilmişlerdi. Bunun üzerine de şimdi vereceğim yazı yayımlanmıştı:
“Geçen hafta Fatih Sultan Mehmed’in sansürlenen şiirlerinden söz etmiş, İstanbul Belediyesi’nin Fatih’in divanında yer alan 70 adet gazelden 43’ünü nasıl makasladığını anlatmıştım. Makaslanan şiirlerden verdiğim örnekler hayli ses getirmişti. Bazı gazeteler yazımdan alıntı yaparken, konu tv’lerde tartışıldı.
Fatih’in şiirlerinden tam beş asır sonra ”in” olduğunu görünce, onun İstanbul mısraıyla  Belediyesi’nin hışmına uğramış olan bir gazelini daha yazayım dedim.
İşte, Fatih’in “Avni” adıyla kaleme aldığı, ”Bir güneş yüzlü melek”
Mısraıyla başlayıp Galata’daki genç bir papazdan söz eden ve beş bucuk asır sonra sansüre uğrayan gazeli.
Yorum, yine sizlere ait.
            “Bu 14 yaşındaki papaz yamağı, Nasturas’ın oğludur. Fatih’in sarayına gitmediği için, Fatih tarafından boynu “”vurulmuştur. Canı pahasına namusunu kurtarmış olduğunu babası yazmaktadır.” Ostüzü.

            “Âlemi ay gibi aydınlatan güneş yüzlü bir melek gördüm/
Sünbüle benzer siyah saçları âşıklarına âh ettirmede/
Siyahlıkların çevrelediği parlak bir ayı andıran o naz servisi,
Frenk ülkesinin güzellik şahıdır/
Belindeki papaz kemerinin düğümüne gönüllerini bağlamayanlar
iman ehlinden değil, yolunu şaşırmış âşıklardandır/
Gamzesi ile öldürdüklerine dudaklarıyla canlar verip
Ruhlar bağışlayan o güzel, İsa’nın yolundan…
Ey Avni! O güzelin sana teslim olmasını bekleme.
Sen İstanbul’un şâhısın, o ise Galata’nın.”

            Fatih sultan Mehmet’in divanındaki 72 şiirin 27’si oğlanlara aittir. Bu Divan; 1959 yılında Sayın Ahmed Aymutlu tarafından açıklamalı olarak yayımlanmıştır.
Bu şiir aruz vezni ile yazılmıştır. Ölçüsü de: Fâilâtün fâilâtün fâilâtün fâilâtün’dür. Günümüz Türkçesine çevrilerek verilmiştir.
Şiir:
            “Âlemde ay olan bir güneş yüzlü melek gördüm. O kara sünbülleri (siyah saçları) âşıkların (yanan) ahıdır. Diye bir iç yangının haberi ile başlatılmıştır!        
            Erkeğin erkeğe, kadının da kadına yönelmesine “CİNSELSAPMA diyoruz. Erkeklerin cinsel yönden genç oğlanlara yönelmelerine de Gulamparelik—Kulamparalık—diyoruz. Kulamparalık erkeklere yönelmiş aktif homoseksüelliktir.
Pasif homoseksüellere de ne denildiğini herkes bilir.      

Askeri Ceza yasamızda, fiili livata’nın karşılığı ”gayrı tabii mukarenet”tir.
Kadının, kadına cinsel yönden yönelmesine de “SEVİCİLİK” diyoruz. Uluslar arası deyimi İLE ”LEZBİYEN”DİR.
Hani Parisli kız anlamına gelen “PARİZİYEN” gibi. Lezbiyen, ”Lesboslu”-midillili –anlamındadır.
Bizde Zürafaa denildiği de olur. Cinsi temasla bulaşan hastalıkların ZÜHRE yıldızının etkisinden kaynaklandığına inanıldığı için ZÜHREVİ HASTALIKLAR denildiğini eski kitaplar yazmaktadır!
MÖ Vinci asırda; Lesbos-Midilli- adasında yaşamış olan ve etrafına güzel kızları toplayan SAFO adlı şair kadının, bilinen ilk Sevici olduğu iddia edilmektedir. Bu ehli keyif kadının şiirlerinden çok azı günümüze ulaşabilmiştir.
Ortaasya’da, Türk boyları arasında Homoseksüel ilişkiler hiç te hoş karşılanmazdı.
Kadınlarda sınırsız bir özgürlük içersindeydiler ve erkeklerini kendilerinin seçme hakları vardı.
Selçuklu ve Osmanlı; Kulamparalığı Perslerden; seviciliği da Araplardan almıştır. İranlıların da; oğlancılığı Atinalılardan almış olduğu Ünlü Herodot tarihinde yazmaktadır:
“Hiçbir ırk, Persler kadar yabancı yöntemleri ve töreleri kolayca benimsememiştir. Örneğin: Kendilerinkinden daha güzel olduğuna inandıkları Med’lerin elbiselerini almışlardır. Askerleri, Mısır askeri biçiminde zırh giyerlerdi. Zevklerde bile, hoşlarına giden şeyleri öğrendikçe; çekinmeden dener ve benimserlerdi. Bunlar arasında, en önemlisi Yunanlılardan öğrendikleri “OĞLANLARA DÜŞKÜNLÜK’TÜR. Her erkeğin birkaç karısı ve bir sürü metresi vardı.”Herodot tarihi1’inci kitap, s.54.hürriyet yayınları, Perihan kuturman çevirisi.
Ksenefon’un ünlü ”Onbinlerin kaçışı” adlı eseri, Milli Eğitim Bakanlığınca dilimize çevrilerek yayımlanmıştı.
Bendeniz, 1959 senesinde, bu eseri okuyabilmiştim. Orada ünlü bir oğlancıdan, Parnabazus’tan söz edilmekteydi. Bu Parnabazus denilen Atinalı komutan, Atina-Pers savaşlarında; güzel esir delikanlıların öldürülmelerine engel olarak onları birliğinde toplarmış. 250 kişilik bir güzel oğlanlar birliği oluşturmuş!
Onbinler, geri çekilirlerken, Trabzon’a geldiklerinde; çok ilginç bir olayı gözlemlemişler: Trabzon’daki Yunanlılar, kullanmış oldukları parlak Oğlanları şehir meydanında, biri birlerine göstererek hava atarlar ve alenen şaparlarmış!
Kültür Eski bakanlarından birisi, istediği kadar 1V’üncü Murat’ın cinsel tercihine toz kondurtmasın!1639Bağdat seferinde; Osmanlıya esir düşerek Murat Hanın gözüne giren ve Emirgân koruluğu kendisine tahsis edilen İranlı Bey; adamı mey, Afyon ve civanlarla sermest olmaya alıştırır!
Ulusal özünü yitirmiş olan Selçuklu ve Osmanlı, elalemin sapıklıklarına yönelmiştir. Mevlana, Büyük oğlu veledi, şems’i Tebrizi’ye taktidim ederken:
“Afyon içmez, Puşt ta değildir!”Diyerek, temizliğini garantilemiştir. Mevlana’nın kendisinin Şems’i Tebrizi’ye olan tutkusu, Tebriz’inin Sultan Veletçe öldürülmesine neden olmuştur!
Ünlü Hasan Sabah;”Harun Reşidin sarayında, kadın elbisesi giydirilmiş 2000 genç oğlan vardı!” diyor.
Tarihin kaydetmiş olduğu en büyük Pasif Homoseksüel Jülyüs SEZAR; genç bir subayken gelmiş olduğu Anadolu’da Bitinya Kralının gözdesi olmuştu. Senato’da bıçaklanarak öldürüldüğünde de; tüm Romalı askerler mataralarını ot ile tıkamışlardı!”Her erkeğin karısı, her kadının kocası!” sözü, Jülyüs SEZAR için söylenmişti.
V.Churchill; İkinci Dünya Savaşı sonrası yapılacak sulh anlaşması için:
“Öyle bir antlaşma yapalım ki; Jülyüs Sezar’ın karısının namusu gibi sağlam olsun!” dediğinde; Jozef Stalin, pos bıyıklarını altından sırıtarak:
“Onun namusu için de söylentiler var!” Demişi.
Osmanlı Divan Edebiyatında da; Padişahlar, Beyler, Şeyhülislamlar, Divan şairleri parlak Oğlanlar için yanıp tutuşarak, yanık şiirler döktürmüşlerdir.
Arabistan’da peygamberliğini ilan eden Ebu Müseylime:
“Bir erkek, kendisi ile sevişme isteğini reddeden erkeği öldürebilir!”Diye sahte ayetler bildirmişti!
XV’ inci asırın ünlü tarih bilgini Ali Beğ; divanında, erkeklere duymuş olduğu derin tutkularını açık, açık nazmetmişti. Rahmetli İsmet Zeki Eyüboğlu’nun “DİVAN ŞİİRİNDE SAPIK SEVGİ!”Adlı eseri mutlaka okunmalıdır. Dayanmış olduğumuz kaynaklarımızdan birisi de bu eserdir.
                       “Zenne rağbet ider mi akil olan
                       Tâb’I Ali civane maildür!”
            Türkçesi: ”kendini bilen, aklı başında olan kimse, KADINA EĞİLİM DUYAR MI? Ali’nin önlü delikanlıya eğilimlidir!” Diyor!
                       “Melâhat mısrına melik kılup bir Yusuf nâgâh
                       Aziz’i vakt olup Âli melek –rü bir gulam aldım”.
Türkçesi: ”güzellik mısrını melik kılup bir Yusuf’u birdenbire, sultan ederek çağın mutlu kişisi oldum, melek yüzlü bir oğlan aldım!”
                       “Dünyâ ne kahpedür her ana zir’i dest olam, Erlik midir acûze sevüp zen-perest”.
            Türkçesi: ”Dünya ikiyüzlü bir oynaktır, ben onun eli altına girmem. Ona yenilmem. Bir kadını sevmek, kadına düşkün olmak erkeklik midir?”
            Ünlü Baki: ”saldın ruyuzemin’e taraf, taraf/demir kuşaklı cihan pehlivanlarını” diye, Kanuni’nin ölümüne ağıt yazmıştı. Bu Baki’nin burada tekrar edemeyeceğim çok biçimsiz ve edeple bağdaşamayan şiirleri de vardır.
                       “Bir Kuloğlu’nun esir oldu kapusuna gönül,
                       İntisab itdi gedâ bârgâh’ı sultane”.
            Türkçesi:”Gönül bir Kuloğlu’nun kapısında tutsak oldu. Bu bir dilencinin sultan kapısına sığınışı gibidir.”
            V11’inci yüzyılda yaşamış bir Şair Hıfzı:
                        “Zenne meyl eyleyemem kaht’ı ricat olsa bile!”
            Türkçesi: ”Yeryüzünde erkek kalksa da, gene kadına ilgi duymam!”  
            ŞEYHÜLİSLAM YAHYA EFENDİ’NİN BAYRAM adlı bir oğlana yazmış olduğu şiirinin Türkçesi:
            “can bağının gonca gülüdür Ahmed
            Gülün, gül bahçesinde rengidir ahmed,
            Konuşmaya başlayınca ağzından şeker damlar,
            Hokka ağızlı bir gençtir Ahmed.
            Yan bakışlarla her zaman,
            Ev, bark yıkandır Ahmed.
            Öldüren bakışıyla her zaman,
            Kan dökmede acımasızdır Ahmed.
            Yeni çıkan fitnenin sultanıdır,
            Yeni bir güzellik devletidir ahmed.
            Nazlanıp, konuşmaya başlayınca,
            Şeker dilli bir papağandır Ahmed.”
XV111’inci yüz yılda Şeyh Galip:
            “Güzelliğine tutulalı ey ay alınlı Emin,
            Sabahlara kadar çağırır dururum Emin, Emin.
            Bu güzellikle, bu parlaklıkla, bu çapkınlıkla,
            Bir eşin daha var mı Emin?
            Ey fenni, bu özlü, yeni şiirini görünce,
            Belki beğenip aferin der Emin!”
            1730 Senesinde; Patrona Halil ayaklanmasında; damdan, dama kaçarken düşerek ölen Nedim de şairliği yanında az genç oğlan delisi değilmiş!
            “İzin al maderden Cuma namazına deyu;
            Gidelim seninle sevdiceğim Sadabada!”Kızlar Cuma namazına gidemeyeceklerine göre,”nesin sen doğru söyle, can mısın, canan mısın kâfir?”Dediği genç bir oğlan olsa gerek!
                       “Ben bugün bir nev-baharı hüsn’ü an seyreyledim,
                       Tarf’ı destanında sünbül gibi mülar var idi”
            Türkçesi:”ben bugün bir bahar güzelliği gibi güzel gördüm. Sarığının kıyısında sünbül gibi saçlar vardı!”
                       “Tıraş oldun efendim, âfiyetler izz’ü devletle,
                       Bir cüvan kaşı sarık sarmış efendim başına,
                       Sürme çekmiş ıtri şahiler sürünmüş kaşına.
                       Şimdi girmiş daha tahminimce onbeş yaşına
                       Gül yanaklı, gulgule kerrakeli, mor hareli”.
            Nedim:” Kızoğlan nazı nazın,
                           Şahlevent avazı, avazın.
                            Belasın ben dahi bilmem,
                             Kız mısın, oğlan mısın kâfir!”
Diye inler. Nedim’i inletenin kişiliği, diğer şiirlerinden anlaşılmaktadır: Sakalı yeni çıkmış bir Şahlevent!
          Şair nedim’in çağdaşı olan şair Necati de, hınzır m hınzır bir şair idi. Dili çok ağdalı olan bu Necati’nin şiirini sadeleştirerek veriyorum:
                        “Almış Efendi daireye bir civan’ı şeyh,
                       Etmiş esir o kâfire, bir Müslüman’ı şeyh,
                       Bir afetin ki raksı olunca müzakere,
                       Görmem garip o dem ki depitse tüvanı şeyh.
                       Meydan’ı akşın olmuş o çâlâk cünbüşi,
                       Almış koluna vây o şuh’i dilsitane şeyh.
                       İtmiş velayeti şerefinden anı habir,
                       Açmış o şuha uhde’i râz’ı nihânı şeyh!”
            Türkçesi: ”Şeyh Efendi, dairesine bir delikanlı almış ta, binlerce Müslüman’ı bir dinsize tutsak etmiş. Öyle bir delikanlı ki, oynayışı konusunda konuşulsa, şeyhe gençlik gelir. İçi açılır. Ağzının suyu akar, buna şaşılmaz artık. O çalak delikanlı, aşk alanının eğlencesi, şenliği olmuş, şeyh de o çapkını koluna almış. Şeyh efendi, o delikanlıya tarikatın gizli sırlarını öğretmiş, o’nu yetiştirmiş doğrusu!”
            Şu iki mısrayı kim söylemiş dersiniz?
                          “hat geldi gönül seyr’i izar’ü dehen olmaz;
                       Tahsili sâfa itmeğe azm’i çemen olmaz!”
            Türkçesi: Artık sevgili delikanlının sakalı çıktı, ey gönül, ağzına, yüzüne bakılmaz daha; onunla eğlenip oynaşmak için kıra çıkmanın da gereği kalmadı!”
                       “”Hat geldi gitmedi dahi yârim letafeti,
                       “Hat ile vecdi dilbere bu istihâr hat!”
            Türkçesi:”evet sakal çıktı gene de, sevgilinin gönül alıcılığı yerinde. Şimdi bir de bu durumuyla ün kazandı”.
            Şair Fazıl da az değilmiş hani:
                       “Nesim nâmında bir şuh’i museviye düşüp
                       Dilim hava’yi muhabbetle bir sebu’yi Nesim!”
            Türkçesi: Nesim adlı bir Yahudi delikanlısına gönül verdim, bundan dolayı gönlüm Nesim’in kadehi oluverdi; o’na duyduğum sevgiyle!”
                       “Güzeller şâhı Andon’um sana billahi meftunum
                       Ne simim var, ne altunum, hemen bir tatlı canım var!”
            Türkçesi: Açıklamaya gerek şairin cinsel tercihidir!
            Şair fazıl hep Oğlan sevgililerden söz eder:
                       “Yetmez mi bu bela bize, söylen anasına;
                       O büt’ü gut misali bir dahi oğlan getürmesün!”
            Hamamizade İhsan divanından da; akıcı, çarpıcı bir örnek verelim:                 “Bir damla su ol gönlüme gel ak delikanlı,
                       Bir damla sudan gönlümü yık, yak delikanlı.
                       Dans etmek yeter, aklımı oynatma yerinden,
                       Dansın, reveransın yeter, oynak delikanlı!”
            Kadını toplum içindeki yerinden, din ve Allah adını kullanarak, çeker alırsanız işte böyle tıfıl delikanlılar alırlar kadının yerini. Konya’da, senelerce önce; bir tartışma sırasında, yaşlı bir adamın Mareşal Gazi Mustafa kemal’e kem söz söyleyenlere söylemiş olduğu sözü hiç unutmadım:
            “Terbiyesizlik etmeyin; O geldi de kıçlarınız kurtuldu! Onun sevabına kıçlarınızın zekâtını vermelisiniz!”Bendeniz; o büyük insanın ne demek istediğini nasıl anladıysan ötekiler de anlayarak susmuşlardı.
            Boynuna bağlanan bir iple; tarikat şeyhi huzuruna çekilerek getirilen İkinci Beyazıt,”Adli” mahlası ile şiirler yazardı. Zampara, oğlancı, şarapçı ve afyonkeş olmasına karşın, VELİ sıfatı ile de onurlandırılmıştır. Şakir Keceli’nin “OSMANLI KİM, ŞERİAT NE?” ADLI KİTABI, S.104; Ali Kemal Meram’ın “Padişah Anaları” adlı kitabının (s.106 da) mutlaka—bazı hatalarına karşın—okunmalıdır. İkinci Beyazıt’ın anası Gülbahar takma adlı “kamelya’’dır. Anacığının ve nineciklerinin etkisi ile bu VELİ! Padişah Türk’ü nasıl değerlendirmiştir:
                       “Değme, Etrak ne bilsin gam’ı aşkı Adli,
                        Sırrı aşk anlamaya, haylice idrak gerek!”
            Türkçesi: ”Türkler ne anlar aşktan Adli!
                                   Aşkın sırını anlamaya idrak gerek!”
Türk Halkı da Osmanlıya giydirmesini bilmiştir:
“Osmanlının yanında gözünü; kâtibin yanında sözünü saklı tut!”
                                   “Şalvarı şaltağ Osmanlı,
                                     Eyeri kaltağ Osmanlı.
                                     Ekende yok, biçende yok,
                                     Yiyende ortağ Osmanlı!”
            Osmanlı’ya hayran; Birinci Osmanlı, İkinci Osmanlı, Osmanlı rüyaları görenler var. Osmanlı’nın düzenine hayran olanlar var. Osmanlı’nın düzenini isteyenler de var! Osmanlı’nın hangi düzenini istiyorsunuz Sayın Beyler ve Ağalar!
            Fatih Sultan Mehmet;”Avni”takma” adıyla yazmış olduğu 72 şiirini bir divanda toplamıştır. Bu divanında toplamış olduğu 27 şiiri oğlanlar için yazılmıştır. İlginçtir; Hıristiyanlıkta 72 mezhep vardır. Galata’da bir kilisede görerek çarpılmış olduğu bir papaz yamağı için mi böyle yaptığı bilinmez!
            Genç papaz yamağı için yazmış olduğu bir şiirini daha verelim:
                                “Bağlamaz Firdevs’e gönlünü Kalâtâ’yı gören,
                                   Bir Frengi şiveli İsa’yı gördüm anda kim.
                                 Lebleri dirilmişi der idi İsa’yı gören,
                                 Akl’ü fehmin dini imanün ince zapteylesin.
                                   Kâfir olur mu müselmanlar o tersayi gören
                                   Kevseri anmaz o içdüği mey’İ AB’İ İÇEN,
                                 Mescide varmaz o vardığı kilisâyi gören.
                                   Bir frengi dilber olduğın bilûrdı Avni’ya,
                                 Bal’ü boynunda o zünnâr’ü çelipâyı gören!”
            Aynı aruz kalıbı ile yazılmış olan bu şiiri, günümüz Türkçesi ile de verelim:
            “Galata’yı gören cenneti istemez. Orada o servi yürüyüşlü sevgiliyi gören serviyi hatırına getirmez//Orada işveli bir Hıristiyan güzeli gördüm. Onu gören Hazret’i İsa gibi dudaklarının hayat verdiğini anlar//Akıl, anlayış, sin ve imânı nasıl elde tutsunlar? O Hıristiyan güzelini gören Müslümanlar kâfir olurlar//Onun içtiği temiz şarabı görenler cennetteki Kevser’i anlamazlar. O güzelin gittiği kiliseyi görenler mescide gitmezler.//Ey Avni! O sevgili belinde ve boynunda papazların kuşandıkları ipi ve haçı görse kâfir olduğuna inanmış olurdu!”
            Sivas’ta Beylik kuran; Yıldırım Beyazıt’ı da iki defa yenen Kadı Burhanettin de divan şairidir. Bu Kadı Burhanettin’in dahi oğlancıklar üzerine yazılmış şiirleri vardır!
            Divan şairlerimizden Necati’nin iki şiirini de örnek olarak alalım. Necati’nin dili çok ağır olduğu için, şiirlerini günümüz Türkçesi ile vermek istedim:

                                   “Gözyaşı sanma gözlerimden akan suları Şeyhi,
                                   Dudağını anarak kaynadı kanım Şeyhi,
                                   Ölürüm de yüzünün güneşine ulaşırım, toz olurum,
                                   Benden geriye bir kırıntıcık kalıncaya değin Şeyhi.
Sana vurgunluğum yüzünden kocaldım, yiğitlik bu mu?
Sen de bir kocal bakalım, benim gibi Şeyhi.
Ne dersem öyle olayım, öleyim dirileyim,
Canım da, cihanım da yoluna gitsin şeyhi.
Özümü denedim, sensiz kalınca ölürüm vallahi,
Gel şu ayrılığı bırak, gel yanıma ey şeyhi.
Necati’nin şiiri Nizami’ye yol gösterir dersem,
Sözünde yalan yok sanırım Şeyhi.”

Necati’nin bu şiirini de anlaşılır bir dille verelim:

                                   “Yakdı aşkun beni gam adına nâ-gâh Memi,
                                   Yanalım, yakılalum çare nedür ah Memi.
                                   Çün unutuldun bana ahd ile yemin eyledüğün,
                                   Komaya sende benüm hakkumı Allah Memi.
                                   Beni sevdaya salıp eyledi divane saçun,
                                   Nideyim, neyleyim ah Memi, vah Memi?
                                   Gel ölürsem yazılur seng’i mezârımda benüm
                                   Çün Necâti gamı Yakdı nideyim ah Memi?”

            Osmanlı Padişahları; İkinci Murat döneminde; Mercimek Ahmet’in tercüme etmiş olduğu “KABUSNAME” ADLI kitabı ahlak kitabı olarak baş tacı etmişlerdi! Bu kitap, Milli Eğitim Bakanlığınca da tercüme edilerek yayımlanmıştı. Sonraları; 1001 kitap dizisinde, tercüman gazetesince de, okurlarına verilmişti. Bu kitabın 112 ve113’üncü sahifelerinde; yazın ve kışın” kimlerin arasında yatılması gerektiği anlatılmaktadır. ”CARİYE “KARAVAŞ”!” kisinin de ayrı tatları vardır!”
            En müptezel oğlancı Üçüncü Osman’dır. Saraydaki kadınlar ayak seslerini duyarak, kendisinden saklansınlar diye, altı demir çakılı pabuçlar giydiği söylenmektedir.

Şimdilik bu kadar.
           
                                  
           
                                                
           

                       
                                                                      
           
                       
           
           
           

           


           
           
                       

İzleyiciler

Blog Arşivi