31 Mayıs 2013 Cuma

1048/DARBECİ,BABA,KARDEŞ VE SÜLALE KATİLİ,TÜRK DÜŞMANI BİİRİNCİ SELİM!

                      TC.
         OSMAN TÜRKOĞUZ
         TC:osmanturkoguz@gmail.com
         İzmir;31 Mayıs 2013

                            DARBECİ, BABA, KARDEŞ VE SÜLALE KATİLİ,
                            TÜRK DÜŞMANI BİRİNCİ SELİM!
                   Doğum Tarihi:Amasya,10 Ekim 1465,
                   Ölüm tarihi:Edirne,22 eylül 1520,
                   Çocukları: Süleyman,Şah Sultan,Hatice Sultan,Beyhan Sultan,Fatma Sultan.Şehzadeliğinde Trabzon’da vali iken bir cariyeden olan oğluna Üveys adı verilmiştir.Şehzadeliğinde
Cariyeden  oğul sahibi olmak iyi karşılanmadığından bu çocuk saklanmıştır. Üveys Paşa olarak Osmanlı Devletine hizmet vermiştir.Padişah olma şansı olmadığından kellesini kurtarabilmiştir. Evlat ve torun katili Birinci Süleyman bu kardeşine çok hürmet göstermiştir.
                  Kardeşleri: Şehzadeler:Abdullah,Şehinşah,Alemşah,Ahmed,Kork-ut,Mehmed ve Mahmud.Ahmet ve Korkut’tan gayrı diğer kardeşleri babaları Veli! Beyazıt’tan önce ölmüş olduklarından,bir darbe ile babasının elinden Osmanlı Tahtına alan Birinci Selim bunları öldürme zevkinden mahrum kalmıştır!. Bununla beraber tüm yeğenlerini ve önce Korkutu,38 gün sonra da Ahmedi boğdurtmuştur. Şeyhülislam’dan Aleviler aleyhinde Fetva alan Birinci Selim, Türkleri öldürmede Dördüncü Murat’ın çok gerisinde kalmış,Çaldıran Muharebesinden önce defterlere yazdırttığı 40.000Türkü öldürtmüştür.Oğluna da Şeyhülislamlık yapmış olan Ebu Suut Efendi, tutsak alınacak Alevi kadın ve kızlarına ne yapılması gerektiğini soran Yeniçerilere:”Belinize kuvvet!”Diye fetva vererek islamiyeti yeniçerilerin maslahatlarına bağlamıştır!
                   Neden mi hemen bir yazı döşenerek maskelerine de tükürmedim?Bekledim;bir toplum bu kadar bilgisiz ve duyarsız olurmuş!Üçüncü Boğaz köprüsüne verilen ad çok canımı sıktı.Ben,şöyle düşünmekteydim,ancak ve ancak, Darağacına Yavuz Sultan Selim adı verilebilir!Yavuz mu?Yavuz cilet olalı çok zaman oldu!
                   Şehzade Selim Osmanlı Tahtının üçüncü sırasındaydı.
         Şah'a yazılan şiirde, hitap CANIM olmaz.Aslı ŞAHIMDIR.OKUYALIM.

YAVUZ SULTAN SELİM SÖYLER

            BENDENİZ, OLDUM OLASI, BU OSMANLI DENİLEN KİMESNELERE ISINAMADIM. ASLINDA; ONLAR DAHİ TÜRK DENİLEN BU CANDAN İNSANCIKLARA ALIŞMIŞ DEĞİLLERDİR. BİZİM HAKKIMIZDA ETTİKLERİ KELAMI YAZMAYA ELİM VE DAHİ VİCDANIM ELVERMEZ. İDRİS’İ BİTLİSİ—BİTLİSLİ İDRİS –İLE KAFA, KAFAYA VEREN YAVUZ’UN YAPTIKLARI AZ DA DEĞİLDİR.
GENE DE, YAVUZUN İKİ ŞİİRİNİ YAZAYIM.
            “SANMA ŞAHIM, HERKESİ SEN, SADIKANE YAR OLUR,
            HERKESİ SEN DOST MU SANDIN, BELKİ OL AĞYAR OLUR.
            SADIKANE BELKİ OL ÂLEMDE BİR DİDAR OLUR.
            YAR OLUR, AĞYAR OLUR, DİDAR OLUR, SERDAR OLUR.”

            BU ŞİİRİN BİR ÖZELLİĞİ VARDIR: DİZELER ORANTILI OLARAK ÜÇE AYIRIP, YUKARIDAN AŞAĞIYA OKURSANIZ; HER DÖRT DİZE AYNEN OKUNUR.
            BU ŞAİR SULTANIN DAHA ÖNGÖRÜLÜ BİR ŞİİRİ VARDIR. ÇALDIRAN SEFERİ SIRASINDA; YENİ YAPTIRTDIĞI BİR ÇEŞMENİN ALINLIĞINA YAZDIRMIŞ OLDUĞU SÖYLENİR:
            “KÜRDE FIRSAT VERME YA RAB, DEHRE SULTAN OLMASIN,
            AYAĞINI ÇARIK SIKSIN, ASLA İFLAH OLMASIN.
            VUR SOPAYI, AL HARACI, KARNI BİLE DOYMASIN.
            OL ÇEŞMEDEN GÂVUR İÇSİN, RUM İÇSİN, KÜRDE NASİP OLMASIN.”Bu baba ve kardeş ve kardeş çocuklarının ve sadrazamlarının katili Birinci Selim, hem Kürtlerin hem de Türklerin can düşmanıdır!Bence sırat köprüsünün adının Yavuz Sultan Selim Köprüsü olarak değiştirilmesi gerekmektedir!Uzun Hasan’ın torunu Acem-Rum ve Türk kırması Şah İsmail’e şöyle bir mektup yazmıştır:
            “Türkçü –İslamcı çevrelerin övünç kaynağı Yavuz Sultan Selim;Profesör Dr.Şahabettin Tekindağ’ın bulduğu bir belgeye göre-Şah İsmail’e:”Ben, Sultan Beyazıt oğlu Sultan Selim ,sen ki eşek Türk..”Diye yazmıştır.Baki Öz,Osmanlı’da alevi ayaklanmaları.s.15,Cem Dergisi Sayı.4.S.45.

            OSMANLI’DA ŞAİR PADİŞAH ÇOKTUR. CİHANGİR MAHLASI İLE ŞİİRLER YAZAN ÜÇÜNCÜ MUSTAFA’NIN BİR ŞİİRİNDEN SÖZ ETMESEK ÇOK AYIP ETMİŞ OLURUZ.
            “YIKILIPTUR BU CİHAN SANMA Kİ BİZ’DE DÜZELE;
            DEVLETİ CERHİ DENİ , VİRDİ KAMU MÜPTEZELE.
            ŞİMDİ, EBVAB’I SAADETTE GEZEN HEP HEZELE;
            İŞİMİZ KALDI HEMAN MERHAMET’İ LEMYEZELE
            YA RAB, BENİ BU MESNED’İ VALAYA GETÜRDÜN,
            ENVAİ İNAYATINI KILDIN BANA İHSAN,
            GÖRDÜN, FUKARA KULLARININ HALİ PERİŞAN.
            HER BİRİ İDER MİHNET İLE ÇEİ GİRİBAN
            TAHRİB’İ BİLAD İTMEKİLE DÜŞMEN’İ İSLAM.
            MAHZUMU MUKEDDER ULEMAMIZ DAHİ HAYRAN.
            HER SEMTİ MEMALİK DENİCE TÜRLÜ MEHALIK
            BULDUM Kİ TAADDİİ İLE YIKILMIŞ NİCE BÜLDAN.
            FİKRETMEK İLE ÇARE BULUNMAZ BUNA ASLA,
            TEDBİR İLE TANZİMİ DEĞİL KABİL’İ İMKÂN.
            BİLDİM Kİ MEDET SENDEN OLUR, KİMSEDEN OLMAZ;
            EY! KADİR’İ KAYYUM MEDET DERDİME DERMAN.”

            ANTAKYA’DA, YANINDA BİR ARAP’IN ÖVÜNDÜĞÜNÜ GÖREN BİR TAPU MEMURU ARKADAŞIM, CEBİNDEN ÇIKARDIĞI BİR KÂĞIDI OKUYARAK, İTİNA İLE YENİDEN CEBİNE KOYARDI. BEN DÂHİL KİMSELERE DE OL KÂĞIDI OKUTMAZDI. BİR GÜN, İÇİNDEN GELMİŞ OLMALI Kİ, OL KÂĞIDI BENDENİZE OKUTTULAR. BU YAZILARI, KENDİNİZ OKUMANIZ KOŞULU İLE BENDENİZ DE SİZE YAZIYORUM. SAYGILARIMLA.
            “İNANMA ARABIN SÖZÜNE, FERİŞTAH OLSA BİLE,
            İÇME ARABIN ÇORBASINI ERİŞTE OLSA BİLE.
            SIÇ ARABIN AĞZINA, ORUÇLU OLSA BİLE.
            ÖP ARABIN AVRADINI, ENİŞTEN OLSA BİLE.”
            Birinci selim’in cinayetlerle dolu hayatını alıntı olarak vermek durumundayım:
 “I.Beyazıt’ın sekiz oğlu olmuştu. Kendi­si altmış yaşına geldiğinde, bunların sadece üçü kalmıştı hayatta: Ahmet, Korkut ve Se­lim…
Fatih’in yerine yirmi dokuz yaşında hü­kümdar olan Sultan Beyazıt-i Velî! Otuz yıllık iktidarı sonunda bir hayli yorulmuş ve ruhsal çöküntülere düşmüştü. Bunda üç oğlu ara­sında gitgide artan sürtüşmelerle gerginlik­lerin de payı vardı. “PS: Ne Velisi? Amasya valisi iken Esrar ve Şarap kullanmaktaydı.Babası Fatihin kendisine yazdığı mektuptan da,kendisini işrete alıştıran iki adamı da Amasya’ya özel cellat göndererek öldürttüğünden de haberimiz vardır!+Sonradan tarikata intisap ederek boynuna bir tasma taktırarak şeyhinin huzuruna çıkmıştır! Fatih Sultan Mehmet Bayramiyye tarikatındandı, İkinci Beyazıt Cemaliyye, Birinci Selim Sümbüliyye, Birinci Süleyman da Gülşeniyye tarikatındandı. Biz Türkler de Mustafa Kemal Atatürk’ten beri, AKIL ve BİLİME dayalı UYGARLIK Tarikatındanız.”Ostüzü.
“Bir an önce tahttan ayrılmak ve yerine yaşça en büyük olup olmadığı hâlâ tartışmalı bulunan şehzade Ahmet’i hükümdar yapmak istiyordu.
Küçük şehzade Selim, böyle bir eğilim­den kuşkulu olduğu için, daha önce durumu babasıyla konuşmuş; II. Beyazıt da, sağlığında iktidarı bırakmayacağına dair Selim’e söz vermişti.
II. Beyazıt şimdi bu sözü yok sayıyor ve şu fermanı çıkarıyordu:
“…Muaccelen Ahmet Han’ı getürün ve benim fermanımı yerine getlrün; mülkü sahi­bine vîrem, tahtı vârisine teslim kılam…”
“II. Beyazıt’ın üç şehzadesi de, araların­dan  kim  padişah  olursa  ötekileri öldüreceği için, birbirlerini dikkatle gözetliyorlardı.
Nitekim Selim, babasının fermanını ha­ber aldı ve kendisine verilmiş olan sözün çiğnendiğini görerek, kırk bin kişilik bir kuv­vetle Çorlu’da babasının kuvvetlerinin bulun­duğu “Karıştıran” ovasına geldi.
Sözde babasını ziyaret ederek elini öp öp­meye gelmişti.
Şehzade Ahmet’in padişah olmasını is­teyenler, II. Beyazıt’ı Selim’e karşı kışkırtmak için, padişahın içinde bulunduğu saltanat arabasının perdelerini açtılar ve:
Elinizi öpmeye gelen oğlunuzun kuv­vetini görüre; mürettep ve müsellah askerler­le oğul, babayı böyle mi ziyaret eder, dediler.
PADİŞAH II. Beyazıt’la oğlu Selim ara­sında savaş başladı. Selim’in kuvvetleri bozuldu. Selim de kaçtı. PS: Selim, Kırım Hanı Mengü Giray’ın damadıydı. Mengü Giray da kendisine küçük oğlunun emrinde 350 kişilik bir birlik göndermişti. Selim, atına atlayarak Kırım’a kaçtı!
“Artık Ahmet’in hükümdarlığı kesinleş­miş gibiydi. Padişah olmak için kalktı, İstan­bul yakınlarına geldi.
Ne var ki Ahmet’in İstanbul’a girmek için babasından izin istediği akşam, üç bin yeniçeri “Ahmet’i istemezük” diye ayaklan­dı.
Veziriazam Hersekzade Ahmet Paşa’nın, ikinci vezir Koca Mustafa Paşa’nın, Rumeli Beylerbeyi Hasan Paşa’nın, Kazas­kerlerden Müeyyedzade Abdurahman ve Nişancı Tacizade Cafer Çelebi’lerin evlerini yağma ettiler. Veziriazam, korkudan saklan­dı ve hemen azledildi.
Ahmet de Anadolu’ya geri döndü ve Ye­ğeni Şehzade Mehmet’in vali olduğu Konya’­yı kuşattı.
YENİÇERİLER, Selim’in padişah ol­masında diretiyordu. Sultan II. Beyazıt, çaresiz Selim’i İs­tanbul’a davet etti.
Selim kalkıp geldi İstanbul’a… Ama ba­basıyla sarayda değil, açık havada at üstün­de konuşmayı kabul etti. Saraya girerse tuzağa düşürülmekten korkuyordu. Baba- oğul konuştular. II. Beyazıt, “Asker neredeyse ben ora­dayım” diyerek, tahtı oğlu Yavuz Selim’e ister istemez terk etti.
Eski padişahın artık tek isteği yılda iki milyon akçe maaşla, Dimetoka’ya gitmekti.
İsteği kabul edildi ve görkemli bir heyetle yo­la çıkarıldı. Yeni padişah Yavuz Selim de, babasını uğurladı.
Ama II. Beyazıt, daha Dimetoka’ya var­madan Çorlu civarında ansızın oluverdi. Yavuz, babasını hem tahttan indirmiş, hem de zehirletmişti.
I.  Beyazıt’ı Ankara Savaşı’nda Timur devirmişti. II. Beyazıt’ı da oğlu Yavuz Selim devirmiş oldu. Tarih, Nisan 1512.
CEM’İN oğlu Oğuzhan’ı koruyup kolladığı; için, önce Fatih’in eski veziri­azamlarından Gedik Ahmet Paşa’yı idam ettiren, sonra yeğeni Oğuz Han’ı boğdurtan; sonra da kardeşi Cem’in öldürülmesi için Papa’ya üç yüz bin altın gönderen II. Beyazıt’ın, oğlu Yavuz tarafından devrilip zehir­lenmesi üstüne, kendisinin ağzından türküler yakıldı:
“Benim ekmeğimi tahvif edenler Beni koyup Selim Şah’a gidenler Hakikat rahına doğru varanlar Görün Beyler bana nitti Selim Şah.
II. Beyazıt,   Yavuz’a   tahtı   bırakırken ufak bir ricada bulunmuştu: – Sana karşı koymadıkları sürece kardeşlerini öldürme… Yavuz:
              Hı… Hı… Demişti.
Dedesi Fatih II. Mehmet, böyle günler için değil de, hangi günler için yapmıştı ki o ünlü yasayı?
Yavuz, şehzade boğdurmaya önce öl­müş ağabeylerinin çocuklarından başladı.
Bursa’ya geldi… Ve…
İlk olarak merhum ağabeyi Şehinşah’ın oğlu Mehmet’i boğdurdu.
Sonra merhum ağabeyi Mahmut’un oğulları Musa, Emin ve Orhan’ı boğdurdu.
Sonra merhum ağabeyi Alemşah’ın oğ­lu Osman’ı boğdurdu.
Sonra da sıra hayattaki iki ağabeyine geldi, Korkut’la, Ahmet’e…
GERÇİ şehzade Korkut (Fatih’in rehin tuttuğu torunu):
Benim vicdanımda mülk ve devlete cidden rağbet yoktur, muradım bir köşede huzur, edip devam-ı devletiniz duasına muvazebettir, diyordu ama…
Yavuz da yaş tahtaya basmak istemi­yordu.
Tuttu önde gelen kişilerin ağzından şeh­zade Korkut’a “başkaldırmayı öneren” kış­kırtıcı mektuplar yazdı…
Korkut da bu oyuna düştü ve gerekirse saltanata sahip çıkabileceğini açığa vurdu.
VAY… Demek hâlâ hırsı vardı şehzade Korkut’un…  Yavuz, Bursa’dan kalkıp doğru Ma­nisa’ya Şehzade Korkut’un sarayını kuşat­maya gitti.
Korkut haber aldı Yavuz’un geldiğini. Yükte hafif pahada ağır ne varsa toparlayıp, sakalını da beyaza boyayarak sarayının arka kapısından tüydü. Üç hafta kadar mağaralar­da saklandı. Bir köylü saklandığı yeri ihbar etti. Yavuz’un adamları yakaladılar Korkut’u. Bursa’ya getirilirken de bir gece Emet kasa­basında uyuduğu sırada, Kapıcıbaşı Sinan Ağa tarafından kementle boğuldu. Cesedi Bursa’da Orhan Gazi türbesine gömüldü.
Şehzade Korkut’un oğlu, Yavuz Selim’in yanında rehin duruyordu. Yavuz onu da boğdurdu.
Sıra geldi Yavuz’un ikinci ağabeyi şehzade Ahmet’e…
Yavuz önce şehzade Ahmet’le gizli, gizli mektuplaşan veziriazam Koca Mustafa Paşa’yı Bursa’da boğdurdu.
Sonra Şehzade Korkut’a uyguladığı yöntemi, Şehzade Ahmet’e de uyguladı. Dev­let adamlarının ağzından kendisine şu mealde mektuplar yazdı: “Şehzadelerin ve veziriazam Koca Mustafa Paşa’nın katlinden çok muzdarip ve zor durumdayız. Ordunuzla Bursa’ya gelirseniz, size hemen İltihak ede­ceğiz…”
Şehzade Ahmet inandı bu mektuplara… Ve Bursa’yı kuşatmak için yola çıktı.
Yenişehir Ovası’nda ordular karşılaştı. Şehzade Ahmet, yazılan mektupların uydur­ma olduğunu anlamıştı ama iş işten geçmiş­ti.            
Savaşı sürdürmek zorunda kaldı. Ordusu bozuldu, kendisi de attan düşerek yaka­landı.     
Padişah olan küçük kardeşi Yavuz Selim’in karşısına getirdiler Şehzade Ahmet’i. Hayatının bağışlanmasını rica etti Yavuz’­dan…
Sultan Selim kulak asmadı bu ricaya ve Şehzade Ahmet’i hemen boğdurttu.
Ahmet’i de, Korkut’u boğmuş olan Kapıcıbaşı Sinan Ağa boğdu kementle…
ŞEHZADE Ahmet’in oğullarına gelin­ce:
Süleyman’la Alaaddin, Kahire’ye ka­çıp orada vebadan öldüler.
Murat, Şah İsmail’in yanına kaçtı, orada öldü.
On beş yaşındaki Kasım da Memluk Sul­tanı Gavri’nin yanına kaçtı.
Yavuz Selim, Mısır’ı zapta gidince…
Kasım, kölelerinin ihbarı üstüne Yavuz’­un adamları tarafından yakalandı ve zindana kondu.
O sırada Sultan Selim Şam’daydı. Kasım’ın yakalandığını kendisine bildirme olanağı yoktu. Üstelik Kasım’ın her an kaçırıl­ması da söz konusuydu…
Yavuz Selim’in adamları, düşündüler, taşındılar, şehzade Ahmet’in oğlu şehzade Kasım’ı öldürmeye karar verdiler ve kendisi­ni boğduktan sonra, başını keserek bir çekmece içinde Yavuz Selim’e götürdüler…
Şehzade Ahmet’in Osman adındaki oğ­lunun ne olduğu ise pek bilinmiyor.
FATİH yasası, sadece “karındaşların”katline izin verirken, uygulamada “öldürme eylemi” şehzadelerin çocuklarını da kapsamıştır.
O kadar ki Hammer’e göre, sade şehza­deler ve şehzadelerin oğulları değil, padişah kızlarının oğullan dahi doğar doğmaz boğu­larak öldürülüyorlardı.
Bütün bu siyasal cinayet bolluğu yine de Osmanlı İmparatorluğunda iktidar kavgala­rıyla, sık, sık baş gösteren ve gitgide kronikle­şen ayaklanmaları önleyememiştir.
Yavuz Selim de onca siyasal cinayete rağmen ancak sekiz yıI kalabildi iktidarda. El­li yaşında sırtında çıkan bir “şirl pençe” yü­zünden ayrıldı dünyadan… Tarih 1520.
Oğlu Kanuni Sultan Süleyman’ın ise öl­düreceği erkek kardeşi yoktu.
O sadece kendisine kafa tutan iki oğluy­la bazı torunlarını ve büyük amcası Cem’in oğluyla torunlarını öldürttü.
Haydi, bu kez de azıcık sinematografik bir girişle başlayalım yazıya. Yıl 1522… Rodos’un denize bakan tepe­lerinden birindeki “Erİmccastro” şatosunun avlusu…
Ayaklarında kısa konçlu şövalye botla­rıyla, bacaklarına sımsıkı yapışık siyah bir Şövalye çorap-pantolu; sırtında fitilli dilimleriyle mor kadifeden, geniş omuzlu, daracık belli bir şövalye ceketi; belinde, dört parmak kalınlığında, ortası tokalı bir şövalye kemeri ve sapı sedef kakmalı bir hançer bulunan orta yaşlı bir adam, kuşkulu bakışlarla avludaki arabaya eşya yükleyip duran uşakları izliyor…
Yânında, kendisi gibi giyinmiş yirmi yaş­larında bir delikanlı duruyor; onun da yanında, şapkası tül peçeli, uzun roplu bir hanım ve iki genç kız var…
Besbelli ki şatodaki aile, bir yerlere git­meye hazırlanıyor.Derken.,.
Başı tolgalı, eli kargılı bir yığın asker giriveriyor şatonun avlusuna ve şövalye ailesinin çevresini kuşatarak, tutukluyorlar hepsini…
Tutuklananlar, Fatih Sultan Mehmet’in Cem Sultan’dan olma torunu Şehzade Murat ile onun oğlu Şehzade Cem ve karısıyla iki kı­zıdır,
KANUNİ Sultan Süleyman, 1520’de ba­bası Yavuz Selim’in yerine tahta çıktı­ğı zaman yirmi beş yaşındaydı. Büyük
Amcası Cem Sultan’ın Alexandre Borgia tara­fından zehirlenerek öldürüldüğü yıl, yani 1495’te doğmuştu.
Tahta çıkmasından iki yıl sonra Rodos’u kuşatıp orasını zaptetti.
Ve adanın bundan böyle Osmanlı ege­menliğine geçtiğini kabul eden anlaşmaya da gizli bir madde koydurdu.
Rodos şövalyelerinin başkanı Villiers de L’lsle Adam, Cem Sultan’ın Rodos’ta yaşa­makta olan şehzadesi Murat’la ailesini kendisine teslim edecekti.
Kanuni’nin aşırı ısrarı üstüne, Rodos şö­valyelerinin başkanı, Cem’in elli yaşındaki oğlu Şehzade Murat’la oğlu Cem’i ve karısıyla İki kızını tutuklatıp, I. Süleyman’a teslim etti.
Şimdi olayı bir de İsmail Hami Danişmend’in anlatımından okuyalım:  “Bu prensin hangi tarihte Mısır’dan Rodos’a gelip şövalyelere iltica ettiği belli de­ğildir.
…Belki de Yavuz’un Mısır seferi esnasın­da Kahire’den kaçıp Rodos’a can atmıştır. Şehzade Murat, Rodos’ta pekiyi karşılanmış ve kendisine ‘Erimocastro’ şatosu tahsis edil­miştir.
…Karısıyla çocukları da yanında bulu­nan Şehzade Murat, Rodos muhasarasında şehrin içine çekilmiş ve şehir teslim olduğu zaman mağluplarla beraber, Avrupa’ya kaç­mak üzere şövalye kıyafetine girip, bir yahut iki oğluyla beraber yolculuğa hazırlanmıştır.
Vlliiers de L’lsle Adam, antlaşmadaki gizli madde gereğince, zavallı Şehzade Mu­rat’la ailesini Kanuni’ye teslim etmiştir. Sultan Cem’in, dünyaya gelmiş olmaktan başka bir kabahat! Olmayan o bedbaht varisi, bir yahut iki oğluyla beraber 27 Aralık 1522 Cumartesi gönü boğularak idam edilmiş ve karısıyla iki kızı da İstanbul’a gönderilmiştir.”
PROF. İsmail Hakkı Uzunçarşılı da şöyle yazıyor:
                (“Sultan Süleyman bunlara  Müslüman mı, Hıristiyan mı olduklarını sordu, Murat Hıristiyan olduklarını söyledi; bunun üzerine Murat İle oğlu Cem boğdurulup karısı ile iki kı­zı İstanbul’a gönderildi…”            
YAVUZ Selim, sekiz yıllık bir iktidardan sonra 1520’de, elli yaşındayken öldüğü zaman, arkasında altı kız çocuğuy­la sadece bir erkek çocuğu bırakmıştı. O nedenle de Sultan I. Süleyman olarak tahta çı­kan o erkek çocuğu, Uzunçarşılı’nın dediği gibi, “kendisine rakip olacak kardeşleri bu­lunmadığından dolayı, kardeş cesedi üstüne basarak çıkmamıştı tahta.”    

                                  




                                  



27 Mayıs 2013 Pazartesi

1047/TARİH TEKERRÜR MÜ EDİYOR!

                     T.C.
         OSMAN TÜRKOĞUZ
            T.C.osmanturkoguz@gmail.com
         İzmir;24 Mayıs 2013

                                 TARİH TEKERRÜR MÜ EDİYOR!
         “Biz Amerika Birleşik Devleti neden mi çok güçlüyüz? Anlatayım; biz,vatan hainlerimizi öldürürüz,diğer ulusların vatan hainlerini de o ulusların başına yönetici olarak koyarız;biz bunun için  çok güçlüyüz!”Henry Kıssinger,USA’NIN Alman asıllı Yahudi Dış İşleri Bakanlarından!
         Bir karşılaştırmadan önce:

         ABRAHAM LINCOLYN’İN OĞLUNUN ÖĞRETMENİNE YAZDIĞI MEKTUP!
         Rahmetli Abraham Lınkolyn,1809/1865 tarihleri arasında yaşamış Amerikan’ın 16’ıncı ve en büyük başkanlarından birisidir,4 Kasım 1842 tarihinde;Bayan Mary Todd ile evlenmiş,dört erkek çocuğundan yalınız birisi yaşamıştır.Köleliği kaldırdığı,Amerika Birleşik Devletlerinin dağılıp parçalanmasına engel olduğu için;Güneyli bir Kaçık Aktör tarafından tiyatro locasında tabanca ile vurularak öldürülmüştür!
         Cumhurbaşkanı Bay Abdullah Gül ve eşi Bayan Hayrinüsa Gül; Başkan Abraham ve eşi Mary Lınkolyn üzerine çevrilen filmin kendi hayatlarını da yansıttığını iddia etmişlerdir! Ne alakası var demeyiniz!D’apres Leures!
‘Lincoln’ün eşinin yaşadıklarını yaşadım’
“Çok film seyretmeye de vaktim olmuyor ama geçenlerde Abdullah Bey’le birlikte Lincoln’ü izledik. O kadar çok benzerlikler hissettim ki izlerken insan duygulanıyor. ‘Bütün ülkeler aynı süreçlerden aynı tecrübelerden geçiyor, aynı şeyleri belirli zamanlarda yaşıyor’ diye düşünüyorsunuz. Bazı sahneler vardı Lincoln eşiyle olan, kendimi koydum yerine. Ben de onun yaşadıklarının benzerlerini yaşadım.
"Çok açık konuşmak istemiyorum ama artık o günler geride kaldı, çok önyargıyla bakılan günler yaşadık. Şimdi mesela kızları okutmaktan bahsediyoruz öyle değil mi? Öyle günlerimiz oldu bizlerin çok açık konuşmak gerekirse. Çok üzüldüğümüz, yüreğimizin burkulduğu günler oldu. Ama çok şükür şimdi geriye dönüp baktığımda Türkiye çok mesafe kat etti. Çevre ülkelerle kıyasladığımda örnek bir ülke oldu. Bayan Hayrinüsa Gül Kadınefendimiz! 
                                                                                                                               Sayın Abdullah Gül’ün çok ilginç bir saptamasını da önceden vereceğim:
         “Vicdan sahibi hiçbir siyasi,ülkesinde yaygın insan hakları ihlalleri yaşanırken başı dik gezemez!”PS:Bu söz söylendiğinde,Sayın Erdoğan Amerika kıtasını arşınlamaktaydı da!
         Bendeniz, ilk önce, bu Büyük Başkanın oğlunun öğretmenine yazdığı mektubu vermek istiyorum:
“Öğret ona ki. "Öğrenmesi gerekli, biliyorum; tüm insanların dürüst ve adil olmadığını.
Fakat şunu da öğret ona; her alçağa karşılık bir kahraman, her bencil politikacıya karşılık kendini adamış bir lider vardır."
"Her düşmana karşılık bir de dost olduğunu da öğret ona! Zaman alacak biliyorum, fakat eğer öğretebilirsen ona, kazanılan bir doların, bulunan beşinden daha değerli olduğunu öğret. Kaybetmeyi öğrenmesini öğret ona! Ve hem de kazanmaktan neşe duymayı, kıskançlıktan uzaklara yönelt onu." "Eğer yapabilirsen, sessiz kahkahaların gizemini öğret ona. Bırak erken öğrensin, zorbaların görünüşte galip olduklarını." "Eğer yapabilirsen, ona, kitapların mucizelerini öğret. Fakat ona, sessiz zamanlar da tanı! Gökyüzündeki kuşların, güneşin yüzü önündeki arıların ve yemyeşil yamaçtaki çiçeklerin edebî gizemini düşünebileceğini... Okulda hata yapmanın, hîle yapmaktan çok daha onurlu olduğunu öğret ona. Ona, kendi fikirlerine inanmasını öğret. Herkes ona yanlış olduğunu söylediğinde dahi." "Nazik insanlara karşı nazik, sert olanlara karşı da sert olmasını öğret ona... Herkes birbirine takılmış bir yöne giderken, kitleleri izlemeyecek gücü vermeye çalış oğluma! Tüm insanları dinlemesini öğret ona, fakat tüm dinlediklerini gerçeğin eleğinden geçirmesini ve sadece iyi olanları almasını da öğret." "Eğer yapabilirsen, üzüldüğünde bile nasıl gülümseyeceğini öğret ona. Gözyaşlarında hiçbir utanç olmadığını öğret. Herkesin, sadece kendi iyiliği için çalıştığına inananlara, dudak bükmesini öğret ona. Ve aşırı ilgiye dikkat etmesin" "Ona, kuvvetini ve beynini en yüksek fiyatı verene satmasını, fakat hiçbir zaman kalbi ve ruhuna fiyat etiketi koymamasını öğret.Uluyan bir insan kalabalığına kulaklarını tıkamasını öğret ona. Ve eğer kendisinin haklı olduğuna inanıyorsa, dimdik dikilip savaşmasını öğret. Ona nazik davran, fakat onu kucaklama! Çünkü ancak ateş çeliği saflaştırır. Bırak, sabırsız olacak kadar cesarete sahip olsun. Bırak, cesur olacak kadar sabrı olsun. Ona, her zaman kendisine karşı derin bir inanç taşımasını öğret. Böylece insanlara karşı da derin bir inanç taşıyacaktır." "Bu büyük bir taleptir. Ne kadarını yapabilirsen bir bak bakalım. O, ne kadar iyi, küçük bir insan. Oğluma!”
         Belki de bu devletlü büyüklerimiz bana kızacaklardır amma ben onların yaşantıları  arasında,bildiğim kadarıyla,hiçbir benzerlik göremedim:Anlatayım:
         1*Bir kere Rahmetli Başkan Abraham Lınkolyn, yaşadığı çağda hiç okula gitmeden kendi, kendisini yetiştirmiş,hiçbir bölücü  fraksiyonun kapısına da bağlanmamıştır!Sayın Abdullah Gül’ün bir bursla Londra’daki bir  İngiliz  İstihbarat okulunda okuyarak akademik bir san kazandığı iddia edilmektedir.Bunu en iyisi, ağabeysinden Ali Kemal ödülü alan,devre arkadaşı Sayın Fehmi koru bilir!
         2*4 Kasım 1842’tarihinde,33 yaşında iken,evlendirme yaşını aşmış Mary Todd ile evlenmiştir.
         3*Sayın Gül ise,30,5 yaşında iken Ortaokul öğrencisi ,evlenme yaşını henüz ikmal etmemiş, 14 yaşındaki Hayrinüsa adlı bir kız çocuğu ile evlenmiştir.
         4*Kocasına desteği nedeniyle her türlü ahlak dışı iftiralara uğrayan Bayan Mary Todd; iki erkek kardeşinin de bu nedenle Güneylilerin ordusuna subay olarak geçtikleri halde, insanların hür ve bağımsız olduğunda direnebilmiştir. Halbuki Sayın Bayan Gül,aile baskısı ile başını ve yüzünü kapatmak zorunda kalmıştır.Baş örtüsü nedeniyle de Dış İşleri bakanı iken Türkiye Cumhuriyeti aleyhine AİHM’NE dava açmıştır.
         5*Başkan Abraham Lınkolyn, ülkesinin ve Amerikan halkının bölünerek parçalanmaması için beş sene kanlı bir savaşı göze almıştır. Sayın Abdullah Gül; önce sahtekârlıktan ve 2.000.000.000.000 Türk liralık Türkiye Cumhuriyeti parasını hiç etmekten hüküm giyen Necmettin Erbakan’ın peşine takılmıştır. Sonra da; TC harflerinin kaldırılmasına sessiz kalarak onayını vermiştir!
         6*Orhon Abidelerinde;”Üste mavi gök çökmese,altta kara yer yarılmasa Türk’ün töresini kim bozar!”
         “Ey Türk Ulusu!Su gibi akıttığın kanına,dağlar gibi yığdığın kemiklerine layık ol!”Yazdığı halde;Sayın Abdullah Gül,R P Kayseri milletvekili iken, bir İngiliz gazetecisine “Ne Mutlu Türküm Diyene!”Özdeyişi aleyhinde hiçbir Türkün kabul edemeyeceği bir alçaltıcı beyanda bulunmuştur:
         “Dağlara ve taşlara, ne Mutlu Türküm diyene Basitliğini yazdılar!”Atatürk devriminin yozlaştırılmasına da ortak olmuştur. Sonra;1977 yılında; Beyazıt meydanındaki patlama ile itham edil,ekip içindeki resmi de yayımlanmıştı!
         Türk ve Türklük aşağılanırken, bir grup Amerikan vatandaşı MELUNCAN”,Abraham Linkolyn’ün Türk kökenli olduğunu kanıtlama savaşındadırlar! Rahmetli Büyük İnsan ve En Büyük Başkan Abraham Linkolyn tarihin seyrini değiştirerek üniter  bir Amerikan ulusu yaratmıştır! Sayın Gül de ,Mustafa Kemal ile değiştirilmiş olan Türklüğün seyrini değiştirme savaşındadır!Bunlar arasında ruhen bir benzerlik göremediğim gibi şeklen de bir benzerlik göremiyorum!







26 Mayıs 2013 Pazar

1046/GEÇ KALMIŞ SEVDALAR!

  TC.
OSMAN TÜRKOĞUZ
İzmir;25 Mayıs 2013,

                   GEÇ KALAN SEVDALAR!                                                    Hayatım boyunca çok çeşitli insanlarla karşılaştım. Birbirleriyle kuzu sarması canciğer dost iken, biri birlerini öldürenlerini mi ararsınız;kanlı bıçaklı düşman iken canciğer dost  olanları mı ararsınız;herkesle dövüşen,tüm barışıkları kanlı,bıçaklı düşman edenini  mi ararsınız; uyuyan yılanları uyandırarak komşularını sokturanları mı;arıların yuvalarına çomak sokarak mahalleleri arı saldırısına uğratanları mı ararsınız!Bunların içersinden devlet adamlığına yükseldiğini sananlar da, aynı eylemleri devletler arası düzeyde sürdürmektedirler.Bu tür anormal hallere daha çok Kırk yaşından sonra ve ezilmişlikten iktidar olanlarda rastlanmaktadır.
1963 senesi Kasım ayında; Alanya Cumhuriyet Savcısı beni Manavgat ilçe jandarma birlik komutanlığından arayarak,vaktin varsa;İsveç’in Ankara Büyük Elçisi eşi ile birlikte,Karaavca köyü civarında balık tutmaya gelecekler!” Dedi. Büyük Elçiyi ve eşini Manavgat ilçe merkezinin Alanya girişinde karşıladım. Büyük Elçinin arabası ile Karaavca köyünün yolunu tuttuk.Büyük Elçinin Kanada asıllı eşi mükemmel Türkçe bilmekteydi.Aracımız dümdüz,etrafı ağaçlık bir yola girdiğinde;Büyük Elçi bana dönerek ve gülerek:”Mustafa Kemal Bulvarı!”Dedi.Biraz gittikten sonra,kıvrımlı bir yola girdiğimizde.”İsmet Paşa caddesi!”Dediler.Bataklık,çamur içersinde kasislerle dolu bir yola girdiğimizde de suratlarını ekşiterek:”Gümüşpala sokağı!”Demişlerdi.Hayatımda bu denli güzel tanım işitmemiştim.Bir politikacı başka bir devletin adamlarını ancak bu kadar anlatabilirdi.Ayrılırken,çok memnun kaldığını söylediler.Ben de “İsmet Paşamıza selamımı iletir misiniz?”Diye takıldığımda,ciddileşerek:”Şüpheniz olmasın;ben selamınızı iletirim,duyup,duymamak onun huyudur!”Dedilerdi.
Sayın Recep Tayyip Erdoğan ve Suriye Cumhurbaşkanı Sayın Beşar Esad’ı eşleri ile birlikte, Bodrum’da ve Ankara’da gayetle mutlu ve neşeli gördüğümü unutmadan,Suriye Baş kadının açık başından saçları Türk rüzgarlarında dalgalanmaktaydı!Bu sefer de Sayın Recep Beyimizin,düşmanlık antenlerini  Suriye Cumhurbaşkanı Beşar Esad’a çevirdiğini dehşetle gördüm.Amerika kime düşman bizimki de ona düşman mı ne!Bunun babası Hava Korgenerali Hafız Esad, karısının arazisine Suriye Hükümetinin el koyması üzerine1971 sonlarında  bir askeri darbe yapmıştı.Aslen Samandağlı oldukları söylenmektedir.söylenmektedir.Hafız Esad PKK belasına Bekaa vadisinde eğitim kampı vererek senelerce ülkemizde cinayetler işletmişti.Kara Kuvvetleri Komutanımız Orgeneral Atilla Ateş’in Hatay’dan Suriye’yi tehdidi yetmişti.Hafız Esat  öldükten sonra;yerine geçecek olan büyük oğlu da trafik kazasında öldüğünden;Diş Tabibi olan küçük oğlu Esad,Suriye  Cumhurbaşkanı seçilmişti.Suriye’nin geçmişteki Türkiye Cumhuriyetine düşmanca tutumunu bile,bile Sayın Erdoğan Esat’a kardeş özü ile bakmaktaydı.Ne olduysa,USA’NIN BOP projesinden mi oldu acaba!Bu durum aklıma geldikçe soframızda bile gülmekten kendimi alamıyorum.Anlatayım:
1826 senesinde,Yeniçeri ocağının ocağına incir dikilmeden önce;Yahudilerin Hz. İsa’yı öldürdüklerine dair bir vaaz dinleyen Yeniçerilerden birisi,Beyoğlu’nda rast geldiği bir Yahudi’ye palasını çekerek saldırır,bir yandan da”Ulan bizim de peygamber kabul ettiğimizi sen nasıl öldürürsün!”Diye de bağırır.Can korkusu ile Yahudi Salamon,Yemiş iskelesinden Mısır çarşısını boylar;cıvardan yetişenler Yeniçeriyi yakalayıp,neden Salamon’a saldırdığını sorduklarında:”Bunlar Hz.İsa’yı öldürmüş!”Der.Şaşkınlık içersinde kalan halk:”Yahu,bu 1800 sene önce olmuş bir olaydır!”Dediğinde,Yeniçerimiz:”Olsun,ben yeni duydum!”Der.Şimdi;bunca canciğer dostluğa,bunca kucaklaşmalara karşın;Sayın Bay Erdoğan’ın Hafız Esat’a düşmanlığının nedeni
babasının  Türkiye’mizdeki terörü yarattığını Obama’dan öğrenmiş olması olmasın!Mustafa Kemal Atatürk’ümüze düşmanlığının nedeni de tarikat Pirlerinden laikliğin dine zararlı olduğunu öğrenmesi olmasın!Öyle ya,Sayın Erdoğan Beyimizi,Hikmetyar’ın ve bir çok tarikat pirinin dizleri dibinde görmüştük te!Öğrendikçe,sevgisi artanların aksine bizim Bay Erdoğan’ımızın öğrendikçe kini ve hırsı artmaktadır da!


24 Mayıs 2013 Cuma

1045/HANİ MUSTAFA KEMAL ÖLMÜŞ İNEKTİ!



                      TC.
          OSMAN TÜRKOĞUZ
           TCosmanturkoguz@gmail.com
         İzmir;24 Mayıs 2013
         İleti yazımla birlikte! MUSTAFA KEMAL'E VE TÜM KAHRAMANLARIMIZA İFTİRA VE HAKARET SERBEST!BİR SİYASİ PARTİ BAŞKANIMIZIN SİZİ DEĞERLENDİRMESİ HAKARET!HADİ CANIM SİZ DE.            HANİ MUSTAFA KEMAL ÖLMÜŞ İNEKTİ!
         Reyhanlı saldırısının ardından El Nusra Terör örgütünün çıkması,Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın Yeni Cumhuriyet Halk Partisine ve  onun Genel Başkanı Sayın Kemal Kılıçdaroğluna saldırma hızını kısmaya yetmedi.Sayın Recep Tayyip Erdoğanla aralarında nüans farkı var!”Yakıştırmasını Sayın Recep Beyimiz:”Sen bu ülkenin başbakanına nasıl katil dersin!”Olarak yorumladı ve 1.000.000TLiralık tazminat davası açacağını bağırarak ilan etti.Bu yüksek rakam aklı kulağında olanları derinden etkilemeye yönelikti o başka.Bendeniz;bir Türk vatandaşı olarak Sayın Bay Erdoğan Beyimize soruyorum:Siz,Hindistan geziniz sırasında,treninin beklemesine neden olan demiryolu üzerinde yatan  ineğe bakarak;” Bizim yolumuzun üstünde de yolumuzu tıkayan ölü bir inek var!”Demiştiniz!Bunu kimin için söylemiştiniz biz biliyoruz.Müslümanlığın en önemli kuralı:”Ölülerinizi saygı ile yadediniz!”Kuralı olduğu, siz de dini  bütün eski bir İmam olduğunuza göre ,ölmüş bir devlet büyüğü kahramanımıza hakaret etme hakkınızı nereden almaktasınız?Sonra;bu davranışınızın tutarlı tarafı var mıdır?

23 Mayıs 2013 Perşembe

1044/EŞEKLİ ADALETTE HÂKİM OLMAK!


            T.C.
OSMAN TÜRKOĞUZ
İzmir;23 Mayıs 2013-

                                “EŞEKLİ ADALET!”TE HÂKİM OLMAK!
         Dünya Hukuk Fakültelerinde ibretlik olarak okutulması gereken İç İşleri Bakanlığının bir savunmasını yazmadan önce,olaya ışık tutacak iki öyküyü yazmak istiyorum:
         AKP iktidara geldikten sonra,tüm çağdaş geleneklerimiz yozlaştırıldığı gibi,anayasal geleneğimiz de Başsavcının iradesine bağlanmıştı.2007’den beri ülkemizde hak ve hukuk adına Müdeihususilerin yazdığı trajediler oynanmaktadır.Halkımız da Dizi Filmleri seyre daldığından trajedilerin pek farkına da varamamaktadır.
         Yüksek Yargıya yeni atanacak Yargıçların seçimi sırasında, bir Hâkim, orada bulunanlara vicdani bir itirafta bulunarak Türk adaletinin bugünkü durumunun sinyallerini vermişti:
         “Arkadaşlar;bu AKP iktidarı eşeği aday gösterse tereddütsüz onu da seçerim!”Buyurmuştu ve Türk Adaletinin de geleceğini tüm dünyaya duyurmuştu.Ülkemizde 2007’den beri Müdeihususilerin,maskeli yalancı tanıklarla yazmakta oldukları bir insanlık trajedisi oynatılmaktadır.Dizi filmlerle oyalanmakta olan Türk Toplumu da bu Trajediyle ilgilenmemektedir.Olaya tanık olan Bolu Yargıcı da” Eşekli Adalet!”Adlı bir kitap yayınlamıştı.
         Acem Hükümdarının çok yakını bir zat, Hükümdarın huzuruna ellerini ovuşturarak çıktığın da,hazır bekleyenler bir garip istekle karşılaşacaklarını hemen anlamışlardı!Gerekli temennegahtansonra;”devletlü Hünkarım bir arzumuz var!Bizim  aşiretten falancayı ya Tarhana Kadı,ya da Isfahana vali atamanızı kabilecik rica ediyoruz!”Demiş!Hükümdar kükreyerek:
         “Şu eşeği mi?”Diye sorduğunda şu yanıtı almış:
         “Devletlü Hünkârım siz daha iyi bilirsiniz, devlet değirmeninin çarkını eşekler de döndürür!”Tahtından ayağa fırlayan Hükümdar:
         “Eşek gibi döndürür!”Dediğin de şu yanıtla karşılaşmış:
         “Devletlü hünkârım, amaç devlet değirmeninin çarkının dönmesidir;nasıl dönerse dönsün,sonuçta verilecek kararın bir sevineni ve bir de üzüleni olacaktır!Halkın devlet çarkının dönmesini görmesi yeterli ve önemlidir!”Demiş.
         Niye mi anlattım bunları?Okuyalım da ağlayalım diye!
         Bir zamanlar Hopa’da halkımız hop hoplayıp ,hop kalkımıştı.Bay Recep Tayyip Erdoğan Hopa’da bir gövde gösteri düzenlemişti.Bir grup vatandaşımız da  Bay Recep Tayyip Erdoğan Bey’i alkışlamadıkları gibi!Aleyhinde de gösteride bulunmak istemişlerdi.Recepkolar bunlara coplu ve Biber gazlı savlette bulunmuş Metin Lokum adlı vatandaşımız Biber gazının şiddetinden kurtarılamayarak ölmüştü.Ailesi de İç İşleri Bakanlığa aleyhine haksız yere ölüme sebebiyetten 300.000TL.Tazminat davası açmıştı.Açar ya,bunda ne var demeyiniz!Türkiye Cumhuriyetinin İç İşleri Bakanlığının büyük hukukçularının yazmış olduğu savunmayı bir de siz okur musunuz?
         “Hem devletin kamu düzenini bozmak için eylemde bulunup,hem de yaralanınca ya da vefat edince tazminat talep edilmesi hukuk sistemimizin koruduğu bir hak değildir!”
        Sayın Bay Recep Beyimiz,kurulmuş ve dünyaya örnek olmuş Cumhuriyet Rejimimizi yıkmak için il,il gezerek anayasa suçu işlemektedir!Ona karışan yok mu?
        Hukukçularımızdan çoğunun durumuna bakarak, emekli halimde İzmir’den Ankara’ya  gitmek suretiyle Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesini boşuna bitirmişim diye hayıflanmaktayım. Bu hukuk neyi korurmuş bir söyleseler de örgensek!Devlet büyüklerini tenkitleri TAZMİNATLARA MI BAĞLAR BU HUKUK!
         İkide bir askerlerin yaptığı anayasa dedikleri şu her tarafından delinen anayasamızın ilgili maddelerini bir okusak:
         “vııı,Düşünceyi yayma ve açıklama hürriyeti”
         “Herkes,düşünce ve kanaatlerini söz,yazı,resim veya başka yollarla tek başına açıklama ve yayma hürriyetine sahiptir.Bu hürriyet resmi makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar…”Bu anayasal emir nasıl ifa edilecekmiş Sayın Diplomalı Yalakalarımız!
         Demir Leydi Margaret Thatcher’in cenaze merasiminde aleyhte propagandalar önlemesi için Londra Polisine hükümetin baş vurusunu Londra Polisim”bizim kimseye kimseyi zorla sevdirmek gibi bir görevimiz olamaz!”Diyerek reddetmişti.
         Sayın Recep Tayyip Erdoğan Beyimiz,Anıtkabire uğramamak için gittiği Amerika’da aleyhine gösteri yapacak Türklere Waşington polisi:”Gösteri yapın ama arabaların altında kalmamaya da dikkat ediniz!”Demişti.
         Sayın Bay Anıtkabair kaçkınımız;size bir şey söyleyeyim mi?Siz bu kanunsuzluklarınızın altında mutlaka kalacaksınızé

22 Mayıs 2013 Çarşamba

1043/SEN HORTUMU BİZDE GÖR!


                     T.C.
OSMAN TÜRKOĞUZ
İzmir;22 Mayıs 2013

         SEN HORTUMU BİZDE GÖR!
Gazetelerimizde çok önemli! Bir haber:”Saatte 324 kilometre ile esen bir hortum; USA’DA içinden geçtiği bir kasabayı yerle yeksan etmiş!Bizdeki; ülkemizi,tüm ulusal değerlerimizi,ulusal sanayi ve ticari kuruluşlarımızı,çağdaşlığımızı veTürklüğümüzü  silip süpüren hortumları gören yok!Türk Silahlı Kuvvetlerini,Türkiye Cumhuriyeti yargısını ve ulusal bilincimizi silen hortumdan da kimsenin haberi ve derdi yok!Bizdeki hortumların dünyamızda bir benzeri de yok.Amerika’daki hortumlar Doğanın eseri,bizdeki hortumlarda Amerika’nın ve vatan hainlerimizin eseridir.Tek fark bu kadardır!

21 Mayıs 2013 Salı

1042/PERHİZ VE LAHANA TURŞUSU!


                      T.C.
OSMAN TÜRKOĞUZ
İZMİR; 19 Mayıs 2013

         BU NE PERHİZ, BU NE LAHANA TURŞUSU!
         “Bir uygarlığın seviyesini öğrenmek isterseniz derhal kadınının statüsüne bakmalısınız!”John Stuart Mille./20 Mayıs 1806/08 Mayıs 1873/İngiliz Filozofu, Ekonomist ve Politikacı.
         “Müslümanlar neden güçsüz?”Cevap:
         “Eğitim yoksunluğu!”
         “Çok keskin biçimde söylersek; akılcı olmayan,din eksenli ve çağdışı eğitim!”Yahudi Müslüman Karşılaştırması,Dr.Faruk Saleem,Yazar,İslamabad/Pakistan.Osmanlı ve diğer Müslüman ülkeler bu nedenle battı!Türkiye Cumhuriyeti de Türk Halkının desteği ile bu bataklığa çekilmek istenmektedir.
Unutmayalım ki, Tanrı bir ülkeye bir defa Mustafa Kemal verir!
Devlet ve politik geleneği olmadan; Takiyye yaparak ve kendi devletini ve ulusunu Darülharp bölgesi ilan ederek, silahlı kuvvetlerini de iğdiş edip, iktidar olan gerici ve çağdışı bir siyasi iktidarın yapamayacağı çılgınlıklar ve numaralar yoktur! İnanmayanlarımız şu son senelere bir göz atsınlar. Dün,”Laiklik her türlü dinin ve inancın teminatıdır!”Diyorlardı.Sonra,bin takla atarak tam zıttını söylemeye başlamadılar mı?Dün,Ulusal bayramlarımızda Atatürk anıtlarına çelenk koymak yasaktı.Bugün,İzmir’deki 19 Mayıs,Atatürk’ü Anmak,Gençlik ve Spor Bayramı  törenlerinde Vali,Belediye reisi halay çekmekte,çelenkler de nizasız yerlerine konulmaktadır.Yurdumuzun diğer taraflarında da aynı yumuşak görüntüler ekranlarımıza yansımıştır.Yalınız Devlet Büyüklerimizden 19 Mayısın önemine dair bir söz çıkmamıştır.Ders kitaplarının değiştirileceği Halife Sultan Vahdetinin Vatan Haini olmadığı yazılacakmış!Vahdettin en büyük vatan hainimizdir.Dramalı Rıza’yı Galata Köprüsünde,Boğazlayan Kaymakamı Kemalettin Beyi Harbiye Nezareti önünde astırttığı gibi,Urfa Mutasarrıfı Mehmet Nusret Beyi de haksız yere astırtmış,İngiliz parası ve silahları ile de Hilafet Ordusunu kurdurtarak Ulusal Güçlerimize savaş açmıştır!Mustafa Kemal ve Arkadaşlarının Gıyabi ölüm cezalarını da onaylamış bir vatan hainidir.Bir İngiliz savaş gemisi ile ülkesinden kaçmasına ne buyurulur!Vahdettin vatan Haini değilse,bu vatanı ve Türk Ulusunu kurtararak bizi çağ üstüne çıkaranlar vatan haini olmuyor mu!İktidar sahipleri nerelerinden konuşmaktadırlar!okullarından ödünç olarak alındığına inandığımız Gençlerimizle birlikte Anıtkabire giden Gençlik ve Spor Bakanı Suat Kılıç,ağzına ve kapasitesine sığmayan sözler söylemiştir:”Devletin tekliğini” vurgulayarak:”19 Mayıs Türkiye için bir başlangıç ve yeniden doğuştur!”Demiştir.864 rakımlı tepenin AKP Noteri de ,baba ocağını özlediğinden, Kayseri’ye gitmiştir.Bay Bülent Arınç ve Bay Recep Tayyip Erdoğan da Amerikayı turlamaktadırlar.Yahudi devletinin kurucusu ve İsrail’in en büyük adamı Osmanlı İmparatorluğundan Filistini kopartmış olan Theodor Hertz’in anıtmezarında eşi ile birlikte sap gibi dikilen Bay Recep Beyimiz,türlü bahanelerle Anıtkabirden uzakta kalmaktadır!Sayın Recep Tayyip Erdoğan Beyimiz,varılması  mümkün olmayan hedefler ortaya koymuştur.Washington’dan San Fransisko’ya geçen 19 Mayıs Bayramı kaçkınımız,Silikon vadisini görerek aynısının tıpkısını İstanbul’a inşaa edeceğini muştulamıştır.Pakistanlı bir İslam Bilgininin hesabına göre;yüz Müslüman beyni bir Yahudi beynine ancak denk  gelmektedir.Yahudilerin 100’den fazla Nobel  ödülü almalarına karşın tüm İslam âlemi ÜÇ Nobel’de kalakalmışlardır.Elektronik ve mekanik sistemler bilgi ve araştırma ile yaratılmaktadır.Sayın Recep Beyimiz,Yahudilerin teknik buluşlarını yakalamak için,Atatürk devrimlerini terk ederek Arap’ın ortaçağını ulusal hedefimiz olarak göstermiştir!Bir de İslam ‘alemini içine düşürdükleri girdaptan kurtuluş formülü sunmuştur:
“İslam dünyasının ciddi bir muhasebeye, bir silkinişe ve uyanışa ihtiyacı vardır!”Buyurmuşlardır.Hoppala yavrum yaz geldi,gericiliğe niyaz geldi!Bir de 2014’te üç seçim sandığından dem vurmuştur.Öyle ya,O ne derse o olur,çünkü ve dahi çünkü her alanda tek seçicimiz odur.Suriye alanında kendiliğinden çözüm sözü verme hakkı ne yazık ki elinde değildir!
Bunlardaki mantık ve vicdan farkını iyi görmek gerekir: Samanpazarında, çocuklarına görkemli bir gelecek hazırlayan Bay Suat kılıç Bay Recep Beyimizin vekili olarak Anıtkabirde19 Mayıs Gençlik ve Spor ve Atatürk’ü anma Ulusal Bayramımızı Gençlerimizle  kutlayarak!Çok güzel sözler etmiştir:”Yarının gençliğine daha müreffeh ve daha güvenli bir gelecek bırakmak için çalışıyoruz!”Buyurmuştur.Lastik kaplı demir coplal,Biber gazı ve tazyikli Beykoz suyu ile hangi gençliğe güzel yarınlar bırakılmıştır!Başbakan Anıtkabirde bulunmamak ve “Dinsiz Kemal Paşa rejimini! Mutlaka yıkmakla yeminli olarak politika bataklığında boy gösteren Başbakan bu hırsı ile yeniden USA’YA giderken Bakanı tam zıttına konuşmaktadır. Sakın ola ki bunların söylediklerine inanmamalısınız.Politikada buna gaz almak denir.Mustafa Kemal’in Gençliğe güvenerek Türkiye Cumhuriyetini onlara emanet etmesi ve Türk Gençliğinin de şahlanması onları böyle bir Takiyyeye itmiştir.
         Masalına bir göz atalım:”İslam âleminin ciddi bir muhasebeye,silkinişe ve uyanışa ihtiyacı vardır!”
         İslam düşüncesinin ümmetçilik,Araplık ve hurafeler batağından çıkışının muhasebesini Mustafa Kemal yaparak ülkemizi bin sene ileri götürmüştü.623 senede %3 okur oranına sahip olan Osmanlıya karşı,en kısa sürede %90 oranındaokur-Yazarak kavuşan Türkiye Cumhuriyetinde her güzel,çağdaş ve ileri atılımlar O’NUN eseridir.Belçikalı yazar Daniel Doumolin boş yere”TURQUİE,TU DOİS ATATÜRK A DİEU ET LE RESTE A ATATÜRK!”TÜRKİYE,ATATÜRK’Ü TANRIYA BORÇLUSUN,GERİ KALAN HER ŞEYİ ATATÜRK’E”!Yazılı yılbaşı kartları göndermemişti.Mustafa kemal öldüğünde de Tahranlı bir yazar:”Allah,bir ülkeye yardım etmeye karar verince o ülkeye MUSTAFA KEMALLER GÖNDERİR!”Dememişti.Mısır’a kaçan Mehmet Akif Ersoy,ülkemize döndüğünde:”Onbir sene kaldığım bu ülkede Onbir saat daha kalsaydım ölürdüm.Müslümanlık ta,insanlık ta Türkiye Cumhuriyetinde var.Allah benim geri kalan ömrümü ona bağışlasın!”Demişti.
İslam dünyasında ciddi bir silkinişi,muhasebeyi ve uyandırışı yapan Yalınız Mustafa Kemal Atatürk olmasına karşın,neden onun devrimlerini ortadan kaldırarak,Türkiye Cumhuriyetini ve Türk ulusunu din batağına çekmek istiyorsunuz?Ezberci hayatımızın hiçbir kolunda faydasını göremediğimiz,dine dayalı eğitim ile nereden nereye geldiğimizi neden hesaplamıyorsunuz?Dünya yüzüne dağılmış 14.000.000-/Ondört Milyon/Yahudinin şahlanış nedeni ve tüm buluşlara Yahudilerin imza atmaları akılcı ve pozitif bir eğitim sistemi nedeniyledir.Yerim dar olmasaydı size ve yalakalarınıza bir devrim örneğini uzun,uzadıya anlatmak isterdim.Atatürk;uzun konuşmaları bizi anlamayan ve anlamak istemeyenlere karşı yapmalıyız!”Buyurmuştu da!İyi okumalısınız;
“Anayasa da,Osmanlı İmparatorluğunun,Osmanlı devletinin öldüğünü algı ve deyiş ve onun yerine Yeni Türkiye Devleti’nin geçtiğini duyuran ve bu devletin yaşamının da kayıtsız,koşulsuz egemenliğin ulusun elinde kalmasıyla mümkün olduğunu anlatan bir yasadır!”07Şubat 1923,İzmir İktisat Kongresini açış konuşması.
“Bugünkü çabamızın amacı,tam bağımsızlıktır.Bağımsızlığın tamamı ise ancak ekonomik bağımsızlıkla mümkündür.Bir devletin maliyesi bağımsız olmayınca,o devletin bütün yaşamsal kuruluşlarında bağımsızlık felç olmuştur.Çünkü devletin her organı ,ancak parasal/mali/ kuvvet ile yaşar.”Mart 1922 TBMM.
“Bilim ve Fen nerede olursa oraları alacağız ve her ulus kişisinin kafasına koyacağız.bilim için,Fen için kayıt ve şart yoktur!”27 Ekim 1922 Bursa Öğretmenlerine.
“Dünya’da her şey için,uygarlık için,hayat için,başarı için en gerçek yol gösterici ilimdir,fendir.İlmin ve fennin dışında yol gösterici aramak Gaflettir,Cehalettir,Dalalettir/Doğru yoldan sapmaktır/Yalınız,ilmin ve fennin yaşadığımız her dakikadaki safhalarının sonuçlarını idrak etmek  ve gelişmesini zamanında takip etmek şarttır.Memleketi,ulusu kurtarmak isteyenler için;çalışkanlık,iyi niyet,özveri gerekli olan niteliklerdir.Fakat bu toplumdaki hastalığı görmek,onu tedavi etmek,toplumsal yaşamı çağın gereklerine göre geliştirmek için bu nitelikler yeterli gelmez.bu niteliklerin yanında bilim ve fen lâzımdır!”
“Ulusu kendi benliğine sahip yapmayan,ulusu asırlarca kendi hakkında gafil bulunduran hep bu cehalettir.Hükümdarların,şunun ,bunun ulusu köle gibi kullanmaları ,bütün vatanı kendi mülkleri gibi düşünmeleri,hep ulusun bu bilgisizliğinden istifade edilmek sayesinde idi.Gerçek kurtuluşu istiyorsak ,her şeyden önce,bütün kuvvetimiz,bütün süratimizle bu cehaleti ortadan kaldırmaya zorunluyuz.”21 Mart 1923,Konya,Lise Öğretmen ve Öğrencilerine.
         “Cumhuriyet,ahlaki erdeme  dayalı bir idaredir.Cumhuriyet erdemdir.Sultanlık,korku ve tehdide dayalı bir idaredir.Cumhuriyet.erdemli ve namuslu insanlar yetiştirir.Sultanlık,korku ve tehdide dayalı olduğu için korkak,alçak,sefil,rezil insanlar yetiştirir.Aralarındaki fark bundan ibarettir.14 Ekim 1925,İzmir kız Öğretmen Okulu.
         “Uçurumun kenarında  yıkık bir ülke…Türlü düşmanlarla kanlı boğuşmalar…Yıllarca süren savaş….Ondan sonra;içerde ve dışarıda saygı ile tanınan yeni vatan,yeni sosyete,yeni devlet ve bunları başarmak için arasız devrimler.İşte Türk genel  devriminin kısa bir deyimi!”1935.
         “Bir ulusun kültürü yükseldikçe kişisel özgürlüğün uygulama alanları genişler. Afet İnan Medeni Bilgiler.
         “Bizi yanlış yola sevkeden habisler, biliniz ki çok kere din perdesine bürünmüşlerdir!”1923 Adana.
         “Evet,din gerekli bir kurumdur.Dinsiz ulusların sürekliliğe olanak yoktur.Yalınız şurası vardır ki din,Tanrı ile Kul arasında bağlılıktır.Softa sınıfın din simsarlığına izin verilmemelidir.Dinden maddi çıkara sağlayanlar iğrenç kimselerdir.İşte biz bu duruma karşıyız ve buna izin vermiyoruz.Bu gibi din ticareti yapan insanlar,saf ve masum halkımızı aldatmışlardır.Bizim ve sizlerin asıl mücadele ettiğimiz ve edeceğimiz bu kimselerdir.Atatürk ve Çevresindekiler,Kemal ArıburnuT İş Bankası yayınları.s.134/135.                                                                                                                              
         “Hayat felsefesinin garip bir tecellisidir ki,her faydalı,her yeni şeye karşı mutlaka yeni bir kuvvet çıkar.Buna bizim dinimizde Gericilik/İrtica/derler.İşte bu gericiliğin yok edilmesi için gerekli önlemeleri önceden almış olmak gerekir!18 Ocak 1923,İzmit.  
         “Unutulmamalıdır ki,ulusun egemenliği bir şahısta yahut belirli şahısların elinde bulundurmakta çıkar bekleyen Cahil ve Gafil insanlar vardır.Hükümdarlar,kendilerini aslı olmayan bir kuvvetin temsilcisi tanırlar ve bundan zevk alırlar.Fakat onların etrafındaki çıkarcılar,bunu din kisvesine büründürerek  ulusu kandırmaya ,küçük görmeye çalışırlar.Nitekim şimdiye kadar çalışmışlardır.Nihayet ulusun kulağı bu söylentilerle dolar,ve o telkinleri dinin   gereği ve gerçeklerin anlatımı olarak kabul ederler.Bu gibilere gerici ve hareketlerine gericilik/İrtica/derler.”31 Ocak 1923 İzmir. 
         “Diyarbakırlı,Vanlı,Erzurumlu,Trabzonlu,İstanbullu,Trakyalı ve Makedonyalı hep bir ırkın evlatları,hep aynı cevherin damarlarıdır!”04 Nisan 1932,Diyarbakır Gazetesinin Sahibine Dolmabahçe’de demeç.   
         “Bizim toplumumuzun başarı gösterememesinin sebebi,kadınlarımıza karşı gösterdiğimiz ihmal ve kusurdan doğmaktadır!”1923
         “Ey Kahraman Türk Kadını,sen yerde sürünmeye değil,omuzlar üzerinde göklere yükselmeye değersin.”
         “İnsan topluluğu  bir ulus,erkek ve kadın denilen iki cins insanlardan oluşmaktadır.Mümkün müdür ki bir toplumun yarısı topraklara zincirlerle bağlı kaldıkça diğer kısmı göklere yükselebilsin?Şüphe yok ilerleme adımları dediğim gibi iki cins tarafından beraber,arkadaşça  atılmak ve gelişme sahalarında ve yenilikte birlikte mesafe almaları lâzımdır!”1925,Kastamonu.
         “Şuna inanmak lâzımdır ki,dünya yüzünde gördüğümüz her şey kadının eseridir!”1923.    
         “Öğretmenler;Cumhuriyet sizden Fikri Hür,Vicdanı Hür,İrfanı hür  nesiller ister!”
”25 ağustos,1924,Öğretmenler Birliği Kongre üyelerine.
         “Arkadaşlar,Efendiler ve ey Millet!    İyi biliniz ki ;Türkiye Cumhuriyeti şeyhler,dervişler,müritler ve meczuplar ülkesi olamaz.En doğru,en geçek tarikat uygarlık tarikatıdır.” 
         “İnanıp bağlanmakla mutlu olduğumuz İslam dinini yüzyıllardan beri alışılageldiği gibi siyaset aracı haline düşmekten  kurtarıp yüceltmenin pek gerekli olduğu gerçeğini de görüyor ve biliyoruz.Kutsal ve tanrısal olan inançlarımızı ,inan ve vicdan işlerimizi,karışık ve değişik olup her türlü çıkarlarla hırsların belirlediği yer demek olan siyasetin bütün kıpırdanışlarından bir an önce ve kesinlikle kurtarmak,ulusun bu dünyada olduğu gibi öteki dünyadaki mutluluğunun da gerektirdiği bir zorunluluktur.Ancak böylelikle İslam dininin yüceliği belirmiş olur!” Profesör Dr.Neda Armaner’in 10 Kasım 1971 tarihinde Ankara İlahiyat Fakültesindeki konuşmasından.  
         “Benim manevi mirasım Akıl ve Bilimdir!”Milli Eğitim Bakanı Büyük devrimci Dr.Reşit Galip’in bir sorusu üzerine;Mustafa Kemal’in yanıtı:
         “Ben,manevi miras olarak hiçbir ayet,hiçbir dogma,hiçbir donmuş ve kalıplaşmış kural bırakmıyorum.Benim manevi mirasım Bilim ve Akıldır.Zaman süratle ilerliyor;milletlerin,toplumların,kişilerin mutluluk ve mutsuzluk anlayışları  bile değişiyor.Böyle bir dünyada ,asla değişmeyecek hükümler getirdiğini iddia etmek ,aklın ve ilmin gelişmesini inkâr etmek olur.Benim,Türk Milleti için yapmak istediklerim ve başarmaya çalıştıklarım ortadadır.Benden sonra beni benimsemek isteyenler,bu temel eksen üzerinde akıl ve ilmin rehberliğini kabul ederlerse,manevi mirasçım olurlar!”
         Ulusal Kurtuluş savaşı sonunda;Cumhurbaşkanımız Mustafa Kemal’in Mustafa İsmet Paşa’ya başbakanlığı teklifi çok ilginçtir:Tüm ülkemizde 334 Doktor ve  350 Ebe ve Hemşire mevcuttur.13 mayıs 2013 günü itibariyle de;Ülkemizde 124 982 Hemşire,51905 Ebe görev yapmaktadır.
         Başkomutan Mareşal MUSTAFA Kemal’in 06 Mart 1922 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisindeki Türk Ulusuna vermiş olduğu ilk mesajını okumamıza ne buyurulur?
                   “Efendiler!”
         “Avrupa’nın bütün ilerlemesine,yükselmesine ve medenileşmesine karşılık,Türkiye tam tersi gerilemiş ve düşüş vadisine yuvarlanadurmuştur..Artık vaziyeti düzeltmek için  mutlaka Avrupa’dan nasihat almak,bütün işleri Avrupa’nın emellerine göre yapmak,bütün dersleri Avrupa’dan almak gibi bir takım zihniyetler belirdi.Halbuki,hangi istiklal vardır ki ecnebilerin nasihatleriyle,ecnebilerin planlarıyla yükselebilsin?Tarih,böyle bir hadiseyi kaydetmemiştir!”
         Sizin ve derviş Mehmed’in torununun,19 Mayıs’ta  Taa!Amerika’ya kaçmanızı anlayabilmekteyim:Vekaleten Bay Arıncı,ilkokul mezunu ve CİA uşağı Fethullah Gülen’in  ayağına göndermenizdeki endişelerinizi de anlamaktayım.Hasırın kenarının tutuştuğuna sizler de ikna oldunuz demek.Aklınız var ise,şu yemininizden tövbe ederek Bu Büyük türk Ulusunun bir ferdi olmayı sürdürmenizi önermekteyim.


                                                                                                                                    

İzleyiciler

Blog Arşivi