TC.
OSMAN TÜRKOĞUZ
TV.İzmir, 07 Temmuz 2008/Bu öyküyü neden mi yazmıştım: İki olay bana, görevlerimde yön vermişti: Büyük
İskenderin babası Filip, çok sarhoş birisiydi, MÖ.338’de,Horena muharebe meydanındaki
Atinalı ölü askerlerin üstünde dans etmişti, İşte bu Hükümdar, bir sabah
Tahtına oturup içerken, Yaşlı bir kadın şikayete gelmiş, kadına hakaretler
yağdırarak kovduğun da, kadın parmaklarını Filipin gözlerine sokarak:”Seni
yarın şikayet ederim Sarhoş Filip!”Deyince, kahkahadan
tahtından yuvarlanan Filip,”Kocakarının zoruna
bak, Ben Makedonya Kıralı Filip’im, sen beni yarın kime şikayet edeceksin?”Deyince
şu görkemli yanıtı almış:”Seni, yarın Ayık Filip’e şikayet ederim, Ey Sarhoş
Filip!”Kanuni Sultan Süleyman,Belgrat önlerinde Otağını sürdüğü gece,yaşlı bir
kadın huzura girerek:”Padişahım,dün gece
benim evimi soydular?”Deyince,Kanuni Azametle tahtından kalkarak:”Sen
uyursan,evini tabi ki soyarlar!”Deyince şu tarihi yanıtla kıçının üstüne zınk diyerek oturmuş:”Biz,devletimiz
uyumaz sanarak uyurduk.Madem ki devletimiz uyurmuş,bundan kelli bizler de
uyumayız!”Hırsızlar Yirmidört saat içinde yakalanmış.Bugün bu mümkün
değil,çalanlar takipçi gari?! 15 Mayıs 2015.KÜMESLERİNİ TİLKİLERE TESLİM
EDENLER,TAVUKLARIMIZ ÇALINDI DİYE BOŞUNA AĞLAYARAK ŞİKAYETÇİ OLMASINLAR?!
N’OLACAK ŞİMDİ?
Sabahın kör böğründe;
telefonum acı, acı çaldı. ”Hayırdır inşallah”, deyip pencereden sağa ve dahi
sola baktım. Yukarıya bakma huyum yoktur. Çünkü yukarıda biz varız. Telefonu
açtım. Telefonda tanıdık bir ses: ”Komutanım, benim, ben Çaycı MEMİŞ, “ dedi.
-“Hayrola, rüya falan mı gördün? Sabahı
bekleseydin olmaz mıydı?”Diye takıldım.
-“Sorguyu bırakınız komutanım;
sorgudan yeni çıktım. Tamı, tamına (32 saat, 159 Dakika, 63 saniye,
sorgulandım.)
-“Ne ile itham ettiler?” Dediğimde de.
-“Sizin yazılarınızı internet’ten
izlettiriyorum.” “Laik Cumhuriyet Biz’de kalır,” yazınızın son kısmı başıma
işler açtı. Biliyorsunuz, ama bir kere kerem edip de gelmediniz. Benim
Kıraathane’nin adı “SON DEM KIRAATHANESİ. Eski Davavekillerinden Bülent
Karıştırıcıgiller, yazınızın son bölümünü okuyunca kıyametler koptu: ‘Efendim,
yellenmek te ne demek? Midesi ve bağırsakları boş olan GARİBANLAR ve KORKAKLAR
yellenirler. Allah razı olsun, son dağıtılan NOHUT, FASULYE ve BULGUR
sayesinde, cümle âlem, gürül, gürül osuruyor. Bir krala yelleniyor, YELLENDİ
demek, o’nu küçültmeye yöneliktir. Krallar yellenmezler, krallar OSURURLAR! Bu
yazarı protesto ediyorum ve gerekli yerlere suç duyurusunda bulunacağım.
Krallara sarhoş ta denilemez. Bu yazar müsvettesi SUÇ VE CEZA’YI okumamış mı?
Suç ve suçluluk basit insanlar içindir. Sonra, dikkatinizi çekerim: ”Naîma,
Çadırı Humâyun yerle yeksan oldu!” Diye yazıyor,” diyor.
Oradan birisi seslendi: ”Benim de
dikkatimi çekmişti, Koskocaman Kanunî “Osurdu da Çadırı Humâyun ondan yıkıldı!
“ Demek istiyor. Sorgudan korkusundan şifreli konuşuyor. Devlet uyuyor mu?” Diye
bağırdı. Başka birisi; İsmail Nem kapar:”
-“Arkadaşlar, durum açığa çıktı:
Yaşlı KOCAKARILARA, Kralı ve PADİŞAHI ZÜLCELALİ Osurturuyor. Kadınların gençlik
maskesiyle gizlenmiş genç terörist olmadıkları ne malûm? Deyince, işler iyice
karıştı. Muhbiri Sadık Cenabettin Bey, Terör Şubesine telefon etti: ”Komiserim,
dedi. Son Dem kıraathanesinde çok önemli bir terör olayı var!” Deyince, karşı
taraftan:
-“Kısaca olayı anlat, Emekli ve
memeklilerle uğraşıyoruz. Adamlar, sır saklar bir meslekten geldiklerinden
susma haklarını kullanıyorlar.”
“-Komiserim, aynı zamanda, devlet
sırrını açıklama suçu da var. Kralın ve Padişahı Zülcelâlin yellendiğini,
pardon Osurduğunu da FAŞ ettiler. Bir Kocakarı Sarhoş Filip’i yellendirtmiş.
Bir Kocakarı da Kanunî ‘yi Osurtarak, Çadırı Hümayunu yıktırtmış.” Telefondan fırlayan
bir ses ödümüzü ısıttı:
“- Tüyü bitmedik yetimin hakkı ile
yaptırılan Çadırı Hümayun’da yırtık falan var mı?”
“-Tanrımıza bin şükür, yırtık falan
yoktur, komiserim.”
“-Mesele anlaşılmıştır. Siz,
Kanunî’yi Dolmabahçe sarayına, kral Filip’i de, Makedonya Elçiliğine teslim
edin. O iki Kocakarıyı da çok iyi muhafaza edin. Durumu Ankara’ya bildirip,
yeni bir müfreze hazırlayarak oraya geleceğim. Terörle mücadele kolordusu
yepyeni terör suçları ile uğraşıyor!”Dedi.
Hemen
Bülent Karıştırıcıgil, ortaya yeni bir konu attı: ”Kral Filipin Osurduğunu
ARİSTO yazmış. O’nu da sorgulamak gerekmez mi? Dedi.
Birisi
ortaya çıktı:”hangi kitabında yazdı ise o kitabı da bulup, YURTAŞLIK görevimizi
yapalım”, dedi.
Kemal’in
ERİ isimli bir genç te: ”Politika adlı kitabının BEŞİNCİ CİLDİNDE yazmış.
Ancak, destekleyici bulamamış. ”Üç kere yellendi olmaz. Osurmasını tek sayıya
indirirseniz. SİPONSOR oluruz”, demişler. T.H. Yollarına başvurmuş. Oradaki bir
görevli:
“-Bak ARİSTO Bey; Apronda kesilen
DEVE’Yİ beleşten mi kestiğimizi sanıyorsun? Oraya para, buraya para ve dahi
şuraya para. Şimdi de, SAİT’İ NORSİ’YE SPONSORLUK YAPIYORUZ”, demiş. ARİSTO: ”Şu
Türklük ve Müslümanlık düşmanı Norslu Sait’e mi?” Deyince.
-“Zamanla hükümler ve kahramanlar
değişir. Hıyaneti vataniye kanununa göre, dine dayalı devlet kurmayı Mareşal
Gazi Mustafa Kemal: ”Vatan hainliği olarak kabul etmişti. Rahmetli cennetmekân!
Özal, bu kanunu yürürlükten kaldırttı.” Demiş. ARİSTO bu, durur mu hiç:
“- Kanun kalkmış olsa bile HAİNLİK
SIFATI KALKMAZ”, demiş. Şimdi sorguda”. Dedi.
-“Muhbiri Sadık Cenabettin Bey;
telefonda öyle bir bağırdı ki, ödümüz kopa yazdı: ”Komiserim, saraylarda yeni
saraylılar oturuyorlar. Padişahlara saraylarda yer mi kaldı.” Dedi.
-“Bir polis ekibi, yıldırım gibi
Kahvehaneme geldi. Komiser:
“-Kocakarılar nerede? Diye sordu.
Bülent Karıştırıcıgil, ileri atılarak:
-“Bıraktılar, komiserim”, deyince;
Komiser Şakır Bey:
“- Ben âmirlerime ne söyleyeceğim, bunlar
delilleri karartırlar”; diyerek beni NEZARETE aldı. Büyük Paşalar gözaltına
alındığından, benim gibi garibanları NEZARET’E aldılar. Kocakarıların yerlerini
söyletmek için çok sıkıştırdılar. Yemin ettim, kasem ettim: ”Dağıtılan NOHUT;
BAKLA VE FASULYE gözüme ve genzime dursun,” diye yemin edince biraz
yumuşadılar. ”Susma hakkımı kullanıyorum”, dedim. Gencecik bir komiser:” Aklını
başına al da sorularımızı yanıtla. Buradan, KANSER olup ta çıkamayan var!”Dedi.
-“Babacığım, başını ağrıtmayayım.
Terör Şubesinin anonsunu banda aldım. Dinletiyorum”, dedi.
“DİKKAT; DİKKAT; Terör Şubesinden
bildirilmiştir. Sarhoş Filip’i ve Kanunî’yi Osurtan iki Yaşlı Kocakarı firar
etmiştir. Maske takmış olabilirler. İkisi de sarışın, orta boyda ve sırım gibi
zayıf kimselerdir. Görenlerin ve yerlerini bilenlerin TERÖR ŞUBESİ’NE
bildirmeleri bir vatandaşlık borcudur.”
Yatağıma kendimi zor attım. ”İktidar
sahibi olabilmek ne zor bir işmiş”, diye düşünürken, Hamret Hanım, elinde cep
telefonu ile telaşla beni uyandırdı.
”Ne mutlu uyandırıcısı bir kadın olana
,” diye, içimden, yüzüne karşı konuştum. Telefonda dinlediğim Memiş’in sesi ile
kendime geldim:” Ev telefon’u ile konuşamadım. Dinlerler, mimlerler diye
korktum. Yenge Hanımın telefonundan arıyorum. Beni bıraktıklarında, Bülent Akyürek
Bey’i Osuruk uzmanı olarak getirdiler. Ellerinde, bu yazarın yazmış olduğu “Yılgın Türkler”, adlı bir kitap vardı.
Duyduğuma göre, Sayın Bülent Akyürek, Osuruğun ANALİZ, SENTEZ ve YORUMUNU
yazmış. Genç bir Komiser: ”ÇILGIN TÜRKLER” var iken bu “Yılgın Türkler de”
nereden başımıza musallat oldu”, dedi. Daha Genç olanı: ”İşi bitince O’nu da
Beşiktaş’a yollarız” , dedi.
Ben, şeker hastası olduğum için, sık,
sık Helâ’ya gidiyordum. Yaşlı bir Polis: ”Ulan Memiş, Helâ’ya gide, gele;
Helâ’nın adını MEMİŞHANE yaptın,” diye bir espri patlattı. Tüm sorgucuları
kahkahaya boğdu. Bu gidiş, gelişlerimde, bir şeye tanık oldum: Yüzü gelin
duvağı ile örtülü birisi;” benim elimi, yüzümü ve dahi cinsiyetimi değiştirtip,
beni TANIK KORUMA ‘YA alırsanız, sizlere çok önemli bilgiler veririm. Şu
kadarını söyleyeyim. NAÎMA, aslında NAİM AĞA adlı bir çiftlik sahibidir ve
GENEL DESTEKLİYENDİR. İç bağlantıyı NAİM AĞA, dış bağlantıyı da ARİSTO sağlamaktadır.
Eski yazı ile yazılmış şu belgeyi alın da okuyun. ”EDRABI Bİ İDRAK”, İDRAKSIZ
TÜRK DEMET’TİR, deyince, Genç bir Polis, ayağa kalkarak:”
-“Vay! Komünist vay, diye bağırarak,
O’nu bir elime geçirirsem, Tanrı yarattı demem,” diye kükredi. Hemencecik,
Ankara’yı aradılar. Ankara’daki Büyük Adam’ın sesi tüm bina’nın içinde çınladı:
”Sağ olasınız Evlâtlarım, ŞİMDİ DARBE’NİN DAMARINA GİRDİK;” dedi.
Ben, telefonu kapatıyorum,” diyerek ayrıldı.
Siz, siz olarak uyuyabilirseniz uyuyunuz. Ben de, ben olarak bu kepazelik
başladığından beri uykusuzum.
OSMAN TÜRKOĞUZ
TV. Çeşme altı, 07 Haziran.2008