16 Kasım 2011 Çarşamba

466-ÇOK BÜYÜK BİR YANILGIM!

                                                                        
 
            OSMAN TÜRKOĞUZ
            osmanturkoguz@gmail.com
            İzmir; 13 Kasım 2011.

                        ÇOK BÜYÜK BİR YANILGIM!

“Efendiler, aziz milletime şunu tavsiye ederim ki, Bağrında yetiştirerek başının üstüne kadar çıkardığı
Adamların kanındaki, vicdanındaki aslî cevheri, çok İyi Tahlil etmek dikkatinden bir an feragat etmesinler.”
                                                                                   Mustafa kemal ATATÜRK

“Türk demek dil demektir. Milliyetin bariz vasıflarından biri dildir. Türk, her şeyden önce ve mutlaka Türkçe konuşmalıdır!”
Mustafa Kemal Atatürk.

“Bir ülkeyi yok etmek istiyorsan, önce dilini, sonra da müziğini yozlaştır!”     Konfiçyüs


               KKK Eğitim ve Doktrin Komutanlığının 2020 ve Sonrası Dergisi. Bakınız, Konfüçyüs, dil konusunda ne buyuruyor!
“ Konfüçyüs’se sordular: Bir ülkeyi yönetmeye çalışsaydınız ilk iş ne oludu?”
Büyük Filozof yanıt verdi: Hiç şüphesiz dili gözden geçirmekle işe başlardım.” Ve dinleyicilerin hayret dolu bakışları karşısında sözlerine devam etti. “ Dil kusurlu olursa, sözcükler düşünceyi anlatamaz. Düşünce iyi anlatılamazsa, yapılması gereken şeyler, doğru yapılamaz. Ödevler gereği gibi yapılamazsa töre ve kültür bozulur. Töre ve kültür bozulursa, adalet yanlış yola sapar. Adalet yoldan çıkarsa, şaşkınlık içine düşen halk ne yapacağını, işin nereye varacağını bilemez. İşte bunun içindir ki hiçbir şey dil kadar önemli değildir.                 
                                    OSMAN TÜRKOĞUZ
                                                                                                E.J.KD. ALB-HUKUKÇU.
KAYNAKÇA:
1.    M. Cemal KUTAY; Atatürk’ün Gönlündeki Hasret, Türkçe İbadet
2.    Muazzez İlmiye Çığ; Sümerli Ludingirra’nın Anıları
3.    KKK’ Lığı Eğitim ve Doktrin K. Lığının 2020 yılı Sonrası Gergisi
4.    Osman Türkoğuz; Halifelik
5.    24 Mart 2005 Tarihli Hürriyet Gazetesi
6.    Birlik Dergisi; 156’ıncı sayısı.
7.    26 Mart 2005 Tarihli Hürriyet Gazetesi
8.    Besim Atalay, Türkçe ile Arapçanın Karşılaştırılması.
“Ülkesini, yüksek istiklalini korumasını bilen Türk Ulusu dilini de yabancı diller boyunduruğundan kurtarmalıdır.” Gazi Mustafa Kemal, 24 Eylül 1930. Sadri Maksudi Arel’in” Türk Dili İçin” adlı kitabına yazdığı önsöz.
Aşağıdaki yazı ve yorumları bana iletildiğinde, dondum kaldım. Yazının altında, ilk sıradaki Sayın Melda Candan Hanımın yorumunu okuyunca, ”Zihni Kayıt” olayı yaşadığımı uyarılınca anladım.
Bendeniz, Sayın Melda Hanımın: ”Emekli Astsubayımızla aynı fikirdeyim!” Beyanından bu Salakça yazıyı yazanın Emekli bir Astsubay olduğu anlamına vardım. Sonradan öğrendiğimde de şaşkınlığım bir kat daha arttı. Öztürkçe’ye Salakça diyen bu Gafilin Asasının Fransız, babaannesinin de Acem soyundan gelme bir kaymakam Eskisi olduğunu öğrendim. Ve ilk tepkimi bu kimsenin Emekli Astsubay düşüncesi üzerine verdim. Bu büyük hatamdan dolayı bana kızan ve darılanlar olduğunu da öğrendiğim de çok üzüldüm.
Ünlü Sümerolog’umuz Profesör Dr. Sayın Muazzez İlmiye Çığ Hanım Efendinin, Sümerli Ludingirra “tercümesinde 4000 sene önce, Sümerlerde öğretmen olan bu kişinin çığlığını da unutamadım:
 “Eti çiğ yiyen Vahşilerin kelimeleri Sümerceye girdi! Eyvah! Sümerlerin sonu yok!” “Bizim ulusumuz; dilimizi, geleneklerimizi unutuyor!” S.G.E. S.12.Bu yüz kızartıcı yazıya verilen destekleri de yazımın altına ekledim.
Ulusal Kurtuluş savaşımızın Başkomutanı Mustafa Kemal’in ünlü tanımını unutmadık: ”Kahramanı olduğu kadar, Gafili de, Haini de çok milletiz!” Turgut Özakman, Şu Çılgın Türkler, S.555.
Bizler, Türk Ulusu olarak, her savaşımızı Hainlere ve Gafillere ve “Dâhili Bedhahlara” rağmen kazanmadık mı? Lütfen; bu yazıyı ve yorumları okumanızı diliyorum.

Mehmet Murtaza Kılıç - mkilic@hotmail.com
Öz Türkçe Öz Salakçadır!!!.
22 Ekim 2011

Bu kadar sert ve kesin bir ifade kullanmaya mecbur olduğum için kimse kusura bakmasın. Aslında bu Öz Türkçe maskesi altında katledilen Klasik Devrin canım Türkçesidir. Çünkü durum bu kadar vahim. Nereye gittiğimizi fark eden var mı? Ne olacak canım orta yolcu olalım, idare-i maslahatta fayda görenler fena halde yanılıyor. İşte serencamını kısaca izah ve arz etmeye çalıştığımız üzere Öz Türkçenin niye aslında Öz Salakça olduğunun hikâyesi.
Birazcık tarih malumatı olan herkes bilir ki bu öz lisan hastalığına ilk tutulan millet ÖZ! Almanlardır. Almancanın 1802 yılındaki kompozisyonunu bilen filologlar, o zamanki Almancanın yüzde 55-60 nispetinde Koine Yunancası dediğimiz Orta Zaman Yunancası ve Latinceden mürekkep olduğunu da hatırlarlar.
Bu devirde Koine Yunancası ve Latinceyle zenginleşmiş Almanca bir ilim ve sanat lisanıydı. Friedrich Rückert’in Şiirsel tarzdaki kuran tercümesi bu devre rastlar. Friedrich Rückert’in aruz veznini Almancaya taşıması bu devrin işidir. Şimdilerde bunu okuyup anlayacak ÖZ Alman! sayısı epey azdır.
Oysa o zamanlarda Friedrich Rückert’in bu Kur’an Tercümesini okuyup da Müslüman olmayana rastlanmadığı söylenirdi. Yani o kadar sanat seviyesi yüksek bir Kur’an Tercümesi.
Bu güzelim Almancanın adı şimdilerde Eski Almanca’dır. Bizde de Klasik Devrin güzelliğini ve zarafetini taşıyan, Klasik Türkçenin eski sayılması gibi.
Şimdilerde hiçbir deha, bu semilinguallerini atmış, ÖZLEŞMİŞ, içi boşaltılmış bu Öz Almancayla hiç bir işi başaramaz. Zengin Almanca gitmiş yerine çirkin, kaknem ve berbat bir Almanca gelmiştir.

Şimdilerde iki Alman aralarında konuşurken, bunları dış kapıdan dinleyen Almanca bilmeyen bir kişi, bunları münakaşa ediyor zanneder. Çünkü sesler gırtlağı zorlayan hırıltılara dönüşmüştür. ÖZ Almancadaki hecelerin sesleri böğürtüyle hırlama arasındaki çirkin sesleri andırır. Heceleri yumuşatan, kolay tecvit ve kırata vesile olan semi lingualler, yani yardımcı dillerin kolaylığı gitmiştir. Yardımcı lisanlar dediğimiz semi lingualler o dilden atıldıktan sonra telaffuzda işiniz çok zorlaşır. İşte böyle kedi köpek hırlaması gibi sabah akşam hırlar durursunuz.

Bakiye, kalıntı ve artık Almanca, kendi kısır dünyasında, fasit dairesinde debelenmek durumundadır. Almancadan başka lisana vakıf olmayan mimarların ve otomobil tersimcilerinin çizdiği binalar veya otomobillerin, zevksiz, estetikten uzak ve kaba saba bir tersime sahip oluşu zevk ve yüksek lisan sahiplerinin dikkatinden kaçmaz.
 Almanların nasıl bu Öz Almanca tuzağına düştüğünün serencamı ve tasviri:
Farzı misal bir hikâyeyle, hadiseyi tasvir edelim:
1806 yılında Germen birliği daha yeni kurulmuş, Germen oğlu Germen olma sevdasına tutuşmuş bir alay Alman sanki hazır kıta beklemektedir. Buraya adeta staja gelen İngiliz Casusları, birahane, meyhane, pub, bistro, (bierlokal, bierstube, osteria) dolaşıp yeni kurulan birlik mensuplarına, yani yeni yetme saf ve sazan Almanlara, amiyane tabirle gaz vermekte; egolarını, enelerini, şişirip benliklerini okşamaktadırlar.
İngiliz Casusları tarafından yapılan iş, Alman’a Alman propagandasıdır. İngiliz Casuslarınca söylenenler, bugünkü terimlerle ifade edersek, gaza getiren teknolojinin sözleri şu minvaldedir.
Koçum, sen Hans oğlu Hans’sın. Bir Hans Dünyaya bedel, iki Hans Merkür’e, üç Hans Neptün’e, dört Hans Uranüs’e ve beş Hans Jüpiter’e bedel…” “-ki sen Hans oğlu Hans’sın...(yoksa bu gaz size tanıdık(!) mı geldi? Evet, yanılmadınız menşe şahadetnamesi aynıdır! Halis muhlis İngiliz Malıdır!.)
Ne Sersem Latin, nede Budala Yunan senin eline su dökebilir. Onun için sen Öz be Öz Almansın” diye egolar okşanmış şiştikçe şişmiş ve kontrol edilemez hale gelmiştir.
Bunun akabinde bu öz olmak düşkünlüğü aynen şöyle neşet ediyor. Madem özsün, niye öz lisan konuşmuyorsun; buradaki mantık basit, bunu kabullenen zekâda haliyle basit olmalı. Şimdi bana Almanların keskin zekâsından falan dem vurmayın. Şişmiş ene ve egolar en keskin zekâyı bile kör ettiğine tarih şahittir.
Ene şişkinliğiyle kafası demlenmiş Almanlara şöyle deniyordu. Latince ve Koine Yunancası tarafından işgal edilmiş karışık bir Almanca konuşuyorsun EY BÜYÜK ALMAN, Almancandan at şu pis Yunaca Kelimeleri ve Adi Latinceleri diye telkinde bulunuluyordu. Sen karışık değilsin ki lisanın karışık olsun diye mütemadiyen galeyana getiriliyorlardı.
1800’lü yılların başında, stajyer İngiliz Casuslarının gazıyla enesi, egosu, benliği şişirilmiş saf ve sazan Almanların yaptığı şudur: Şu Latinceymiş atalım, bu Yunancaymış atalım diye diye 185o’li yıllarda Öz Almancalarına(!) kavuşuyorlar.
Tam 200 sene sonra bize yapılan telkinde ne tesadüf(!) aynı, Ey Büyük Türk; dilini Arapçanın ve Farsçanın istilasından kurtar(!)
Sen niye İngilizceyi semi linguallerinden kurtarmıyorsun İngiliz Dayı(!) (bir ara Padişahımızın biri İngiliz Kraliyet Ailesinden bir gelin almıştı da ahali arasında İngiliz’e bir müddet dayı denirdi, mesela benim dedem İngiliz Dayımız derdi)İngiliz Dayının cevabı belli; ben öz salak değilim ki Öz İngilizce konuşayım minvalindedir. Aklın yolu birdir. Bu tip sinsi taktikleri, ancak tuzak ve hile erbabı İngiliz İdaresi yapardı.
Bir akil adam çıkıp da, bir lisandan ayıklanan semi-lingual lisanlar, (kelime ve mefhumlar) ayrıldığı lisanı fakirleştirir ve ötekileştirir demiyor. İşte saf ve sazan Almanlar bunun farkına varamamışlardır. İşte bu ahval ve şerait altında 1806’den 1856’ya kadar Almancadaki Latince ve Yunancalar ayıklanıp bu günkü, kaknem denen, iğrenç denen, kaba saba bulunan ve son yüzyıldır bir tane doğru dürüst şiire benzeyen bir şiir bile yazılamayan bir Almancaya kavuşuluyor(!)
Tabii bu çalışmalar bu merhalede de kalamıyor. Bu öz olma hastalığı sadece lisan seviyesinde de kalamıyor, işi ırkçılığa, yani bir nevi hayvancılığa vardırıyorlar. Bu duruma Alman dehaları, Hegeller, Freud’lar, Emanuel Kant’lar adeta yırtınarak karşı çıkıyorlar. Ama bu çığlıklara aşırı milliyetçi taife kulak tıkayıp artık doğru düzgün bir şiir bile yazılamayacak kader kaknem bir Almancaya kavuşuyorlar. Almanlar artık, güzel bir şiirden ebediyen mahrumlardır
Bundan sonraki merhale, bildiğiniz gibi ÖZ OLMA sırasıyla gidersek, Öz Lisandan sonra gelecek safha tabii olarak Öz Irk’dır. Yani 1852 den sonraki yarım yüzyılda artık hedef ÖZ ALMANDIR.
Aşırı Milliyetçilik balonuna binmiş Almanlar Öz Almancayla uğraşırken Osmanlı tebaasında durum neydi bir de ona bakalım.
Aynı tarihlerde İstanbul’a gelen Amerikalı gazeteci (İlber Ortaylı’nın kitabında seyyahın adı:Paul Newman) ve seyyah Pera’da bir Kahvehaneye oturmuş dördü de yaşlıca olan hanımefendilerle mülakat yapıyor.
Sorduğu tek sual şu: “Hanımefendi Ermeni misiniz?”
Birinci hanımefendi şu cevabı veriyor. “ne münasebet ben Katoliğim diyor”
İkinci hanımefendinin verdiği cevap ise şu:” terbiyesizlik etme ben Gregoryenim diyor”
Üçüncü hanımefendinin verdiği cevap ise şu: “kendine gel ben Ortodoks um diyor”.
Dördüncü hanımefendi ise “saçmalamayın, ne Ermeni’si ben de ortodoksum diyor”
 Amerikalı gazeteci hayretle tekrar şunu soruyor. Peki, hanımlar niçin Ermeni’yim demiyorsunuz, bunda ne mahzur var diye tekrardan üsteleyince hepsinden aldığı ortak cevap şudur: Beyefendi, biz Osmanlı terbiyesi almış hanımlarız.
Osmanlı Terbiyesinde, kimse Lazım, Kürdüm, Çerkez’im, Ermeni’yim, Yahudi’yim veya Türküm demez. Çünkü bunu demek çok kaba bir davranıştır.
Sadece ana lisanı Ermenice olan bir insanım diyebiliriz. Çünkü âlâyı illiyine çıkıp insanlık derecesine kavuşan bir insan evladı, yani, Miraca çıkıp Allah’la muhatap olma şerefine de kavuşabilir.
Bu şeref dururken kendimizi niye Ermeni hayvanı derekesine düşürelim ki? Sadece Ermeni’yiz deseydik, bir başkası da, aç ağzını dişlerini sayayım, birileri de toynaklarını da göster ki hangi cins hayvansın ve ahırın nerde bileyim diye bizimle dalga geçerdi diyor.
İşte bu cevaplar karşısında Amerikalı seyyah-gazeteci donar kalır. O yıllarda Fransa’dan neşet eden Nasyonalizm Hastalığının pençesinde kavrulan cihana, pek ala panzehir olabilecek bir tercihi, bu Osmanlı Tebaası olan dört Ermeni Hanımefendi arz ediyor.
 Bu günlerde de çok ihtiyacımız olan “İNSAN OLMA ŞEREFİNİ” bir tarafa bırakıp, sadece milliyetler üzerinde bölücülük yapanlara duyurulur.
 Hepinizin bildiği gibi son ve üçüncü safha ise hayl Hitler ve affedersiniz itoğluitler(!) dönemidir. Buradaki itoğluitlerden asla kelbi (Arapçasıyla), sabakayı, (Rusaçası), dog (İngilizcesiyle söyleyeyim ki) o şirin, o sadık hayvanları kastetmiyorum; bana haklarını bu bapta halel etsinler, sadece teşbih manasında yazıyorum.
İnsan kılığında gezdikleri halde, asla insanlık şerefine erişememiş, bir takım iki ayaklı mahlûkatları, yani esfelini safilindekileri kastediyorum. İnsanları fırına atana, hemcinslerini gaz odalarına gönderene, Gazze’de olduğu gibi masum çoluk çocuğun üzerine fosfor bombası atanlara başka ne denir? En hafifiyle, tabii ki Hayl Hitler ve itoğluitler denir.
 Aynı İngiliz Casusları 200 sene sonra bu sefer Osmanlı torunlarının mukayeseli tarihteki noksanlığından ve cehaletinden istifade ederek, aynı gazı bu sefer Öz Türkçenin inşasında kullandılar.
EY BÜYÜK TÜRK, haydi, sen de Öz Türkçeyi inşa et. Senin lisanını Arapça ve Farsça işgal etmiştir. At şu pis Arapçaları ve kötü Farsçaları diyor. Çünkü sen, Öz be öz Türksün, madem Öz Türk’sün, o zaman Öz Türkçe konuşmalısın diyor. Aynı numarayı maalesef bir güzel yemiş bulunuyoruz. Bu kelimeleri attığında kapı komşularınla müştereklerin azalıyor, dostluk zayıflıyor, komşuluk kalmıyor ve sadece yabancılaşma husule geliyor ve tabiî ki akabinde yabanileşme de artıyor. Bunu düşünen yok maalesef.
 Yıllar evvel Londra’ya gittiğimde Hyde Park Speaker Corner’de bir İngiliz Entelektüeline şunu sormuştum: why don’t you speak kernel of English? (niye Öz İngilizce konuşmuyorsunuz?) o entellektüel de bana cevaben (because of I am not kernel of stupid…) Öz Salak değilim ki Öz İngilizce konuşayım gibi bir şey demişti.
 Bu söz benim kafamda Newton’un kafasına düşen elma tesiri yaptı. Anladım ki, hilebaz İngiliz idarecileri gibi düzenbazca konuşmuyor bu adam, doğruyu söylüyor.
Okuduğum mukayeseli tarih kitapları beni hep haklı çıkardı. Mesela Arapça bir klasiği tercüme etmek istiyorsanız Arapçanın iki semi-lingualini de bilmeye mecbursunuz. Bu iki semi lingual lisan bildiğiniz gibi Yahudilerin konuştuğu İbranca ile bizim Mardin’deki Süryanilerimizin konuştuğu Aramca’dır.
 Süryaniler biz Hazreti İsa’nın orijinal lisanıyla Allaha Yakarıyoruz diye övünürler. Ne Aramca’sız bir Arapça, ne de İbrancasız bir Aramca mümkündür. Bunlar birbirinin ayrılmaz parçaları, yani orijinal tabiriyle söylersek birbirinin mütemmim cüzüdür. Arapça, Aramca ve İbranca birbirini tamamlayan üç Sami Lisanı’dır.
Milletleri, kökünden, ananesinden, tarihinden, geleneğinden, örfünden kopar, dedesine nenesine yabancı ve düşman edebilmenin başlangıç noktası öz lisanda konuşma hastalığıdır.
Bu hastalığın ileri safhalarında kendisi gibi öz olmaya fikrine iştirak etmemiş kişileri, çulu düşük, alt sınıftan, ayak takımı olarak hakir görür.
Çünkü kendisi özdür ve öz olması hasebiyle de Dünyanın Merkezidir.
Kendisine göre saf ve öz olmayanlara, kalitesiz, ikinci kalite, ayarı bozuk ve çapulcu muamelesi yapar. Tıpkı Hitler’in, Amerika’yı aynen böyle küçük görmesi gibi, mantık aynı mantıktır.
Amiyane tabirle bu Emperyalist taktikler, geri kalmış ülkelerde bolca bulunan yersen yem sanayinin mamulüdür. Çünkü Sırbistan da Sırba Sırp propagandası yapsan sana kimse karışmaz, çünkü her ülkede eneler, egolar kaşınmayı ve okşanmayı beklemektedirler. En mütevazı bir insan bile, bu mütemadiyen okşanan eneler ve egolar karşısında pek dayanamaz ve eninde sonunda istemem ama yan cebime koy der. İngiliz İdaresi bunu kullanmayı çok iyi bilir.
Semi lingual Lisanların bir kısım faideleri:
Mesela Sahihi Buhari’yi hazırlayan âlim İsmail Buhari Hazretleri, Arapçanın her iki semi Lingualini de çok iyi bilirdi. Bunun için önüne sahih hadis diye getirilen her hadisi, yâda bir metni, bu filolojik süzgeçten geçirerek şu iki kelime İsrailiyattandır, ondan dolayı hâşâ Peygamber Efendimizden sadır olamaz der ve gerçekten sahih bir hadis derlemesini bu şekilde yapabilmiştir. Yani sahte hadisleri ayıklayan ana sistem filolojik elek sistemidir.
Mesela bir Fransız Klasiğini tercüme edecekseniz, yâda bir İngiliz Klasik Edebiyatından bir eseri tercüme edecekseniz, sadece Fransızca veya sadece İngilizce bilmeniz yetmez. Bunların semi lingualleri olan Latince ve Eski Yunancayı da çok iyi bilmeniz gerekir.
Yani semilinguallerini bilmediğiniz bir dilden klasik bir eseri hakkıyla, tadıyla tuzuyla tercüme edemezsiniz. Semi Lingualini yitirmiş lisanlardan zaten klasik eserler çıkamaz.
Öz dil öz kısırlıktır. Öz dil her türlü edebi istihsale uzaktır, çünkü ucu başka pencerelere, başka zaviyelere açılamaz. Bundan dolayı geniş açıdan tetkik ve tahkik edemediği bir meselede uzun uzadıya bir mütehassıslık gerçekleşemez. Kültür fukaralığının bir neticesi olan Öz dil ile hiçbir icat kolay kolay yapılamaz. Öz dilin yan sanayi mamulü ise uydurukçadır.
Uydurukçanın ise temel üç mahzuru şunlardır:
1-)Uydurukça tarihle ecdatla, atayla dedeyle irtibatın kopmasına sebep olur. Düşünebiliyor musunuz? Atatürkümüzün Orijinal Nutkunu tercümesiz, lügatsiz kaç kişi okuyup anlıya biliyor? Oysa 850 sene evvel yazılmış Magna Kartayı her lise mezunu İngiliz tercümesiz, sözlüksüz okur ve anlar. Veya bir risale-i Nur’u, şakirtleri haricinde lügatsiz kaç kişi okuyabiliyor? Oysa hepimizin lügat, kamus aramadan okuyabilmesi gerekirdi.
Bize, iki olanak, üç de soyut gibi popodan uydurma kelime konuştuğunda kendisini ilerici, münevver veya muasır zannedenler bilsinler ki yanlış yoldadırlar. Farkında olmadan İngiliz Casuslarının ekmeğine yağ sürmektedirler. Seninle cephede mertçe çarpışacak takati, dermanı ve mecali kalmayan, yaşlı nüfuslu sinsi düşmanların, seni kendi lisanınla vuruyorlar, farkında mısınız?
2-)Uydurukça zekâyı harap eder. Her insan lisanının zenginliği ölçüsünde zekâsından istifade eder. Köksüz, illiyetsiz, rabıtasız, evveli ve ahiri olmayan kelimeler insan beynini ifsat eder. Düşünme mekaniğinin ahengini bu rabıtasızlık bozar. Çünkü beyinde oynaşan her kelime, onun irtibatlı olduğu diğer kelime ve mefhumlarla rabıta kuramadan bir neticeye varamaz.
Mesela, cevap yerine yanıtı kullanan birinin zihninde, bu kelime havada kalan bir ampul gibi fasit daireler oluşur. Akabinde kafasına adeta virüs girmiş gibi olur. Yani, yanıtın bizde yakın evveli ve serencamı yoktur.
Yanıt kelimesini kullanan birinin hayalinde, yanıltıyor muyum, üçkâğıt mı çekiyorum, fırıldaklık mı yapıyorum gibi pek çok mana uçuşur durur. Doğru ve sağlam bir rabıta tesis edemediğinden neticeye varamaz. Ahkeş’in Keçisi gibi anlamış numarası yapar ve başını sallar durur.
Yeri gelmişken Ahkeş Hocanın bu hallerini de arz edeyim. Bize orta mektepteyken yazları Kuran Kursunda sarf okutan muallimlerimiz anlatmıştı bende oradan naklediyorum.
Vaktiyle Ahkeş namında bir Arapça Muallimi varmış. Gayet asabi biri olduğunda, herhangi bir talebesi eğer bir sigaya doğru düzgün cevap veremez ise hemen uzunca olan sopayı talebenin kafasına ekleştirir, pekmezini döker, ancak hadiseyi kendi usulünce vuzuha kavuştururmuş.
Gel zaman git zaman bu Ahkeş Hocanın hiç talebesi kalmamış. Ancak hoca ders vermeyi de çok seviyor. Ne yapsın? Dayaktan bıkan talebe kesimi dersi bırakınca kendisine muti olacağına inandığı bir keçiyi kendisine talebe yapmış.
Her suali sorduğunda, yani fehime (anladın mı?) dediğinde keçinin sakalını çeke çeke başını sallamayı öğrettiğinden dolayı, Ahkeş’in Keçisi anlamak söz konusu olmadan başını sallayanların sembolü olmuştu.
Bizim sarf dersimizde emsele veya bina okurken bir mevzuyu eğer anlamadıysan boşuna Ahkeş’in Keçisi gibi başını sallama derlerdi. Şimdilerde pek çok talebe uydurukça kelimenin manasının nereye gittiğini tam olarak kestiremediği halde anlamış numarası yapmak mecburiyetinde kalmışlardır.
Eğer canım memleketimizde icat ve mucit sayısında noksanlık varsa bilin ki en temel sebebi uydurukça kelimelerin beyinlerimizi iğfal etmesi ve boş kasnak misali döndürmesi başa gelen sebeptir.
Bilgisayarlardaki en basit virüs olan şu iki satırlık yazılıma göz atalım;
10 goto 20
20 goto 10;
Yani önce 20. satıra git sonra da 10. satıra geri dön komutuyla bir fasit daire çizerek bilgisayarın tüm fonksiyonlarını ifsat edebilirsiniz.
Bu virüs programını yazdığımızda bilgisayarın tüm tuşları donar ve size cevap veremez. Çünkü beyni fasit daireye düşerek boşa çalışmaya başlamıştır.
Oysa cevabı kullanan adamın beyin kıvrımlarında, cevaben, cevaba binaen, cevaba müteallik, cevaba münhasıran, isticvap, el cevap ve cevap hakkı gibi en az bir düzineye yakın benzer manalı kelime ve mefhumlarla zekâsı fır döner. Fakirleşen lisanlar beraberinde fakir zekâları da getirir.
3-)Öz Lisan sizin Öz Faşist Olmanıza da sebep olur, çünkü “siz özsünüz, diğerleri cüruf” bundan kelli diğer insanları hor ve hakir görmeye başlarsınız. Hemen zihninizde ötekiler oluşur. Sizin gibi öz lisan konuşmayanlara tepeden bakmaya başlarsınız. Çünkü onlar size göre geridirler. Onlar sizin gibi ilerici(!), modern, çağdaş neyim olamamış cahil sürüsüdür.
Bu hisleri ben Mülkiyede okurken çok derinden hissettim ve şahit de oldum. İki sözde profesörümüz yüzünden Sosyoloji İlminden feyiz alacağımıza, onun yerine sabah akşam Öz Türkçe olduğu iddia olunan kelimeleri ezberlemek mecburiyetindeydik.
Bu iki hocamız imtihan kâğıdındaki Öz Türkçe kelime sayısına göre not verirdi çünkü.
Bunu bizzat ben denedim. İlk imtihanda dersle, ders notlarıyla alakasız şeyleri döşedim gitti. Hostese “gök konuksal avrat, otobüse “çok oturgaçlı götürgeç”, maddi ve maneviye ye de “özdeksel ve tinsel” dedim ve 79 puanı kapmıştım. İmtihanda VE bağlacını kullanmak bile not kırma bahanesiydi.
İkinci imtihana iyi çalıştım, her suale mükemmelen doğru cevaplar verdim ama bu sefer “Klasik Türkçenin Şahikasından neşet eden o güzelim ata yadigârı hoş kelimeleri kullandım. Serencam, isticvap, insiyak (sevki tabii), binaenaleyh, hususi, icabı asra intikal (modernleşme), şahniş (balkon) gibi kelimeleri kullandım. Derhal kırık notla cezalandırıldım.
 İmtihan akabinde ki ilk derste, hani hocam imtihan kâğıtlarında siz sadece malumata bakacaktınız, ilk imtihanda 10 puanlık bile kâğıdım da bilgi yok iken, beni 79 puan ile mükâfatlandırdınız. Oysa ikinci imtihandaki kâğıtta tamı tamına 100’lük malumat var iken beni 35 puan ile cezalandırdınız dedim. İki hık mık tan sonra cevap veremeyince bizim Mülkiyenin Yiğit Hanımefendileri, bu haksızlık karşısında beni yalnız bırakmadılar ve hocalarına ayakkabı fırlatarak anfiden kovdular.
Fakat hoca müsveddesi o zat inadından vazgeçmedi. Öz Türkçe saçmalığına yıllarca beyhude hizmet etti. Eline sağlık(!) hocam, şimdi sen ve senin gibilerinin sayesinde 50 sene evvel yazılmış bir mektubu bile okuyamıyoruz.
Eskiden Tanrı Misafiri vardı. Neymiş efendim misafir kelimesi Arapçaymış onun için konuk dememiz lazım imiş. Peki, Tanrı Konuğu Deyin bakalım aynı tadı bulabiliyor muyuz? Veya şeref misafirindeki tat şeref konuğunda var mı?
               Mevlana Celaleddin Rumi’nin meşhur sözü “Madde de bir Manada bir” lafzındaki mana yerine anlamı koyalım. “Maddede bir anlamda bir” aynı şey midir? Manayı atınca ilerici falan mı olduk?
              İmkân kelimesinden ne zarar gördük de olanağa geçtik. Bu uydurukça kelimeler “ihtiyaçtan” yâda “sahibinden” doğmuyor, yani ajan işi. Tamamen dev bir imparatorluğun mirasçısı olduğumuz unutulsun da aciz, korkak, pısırık, özgüveninin yitirmiş insanlar olmamız bu casusların tek gayesi. Bizim Öz Türkçecilerimiz de bu casusların ekmeklerine yağ sürdüklerini ne zaman tefrik edecekler?
               Faks makinesini biz icat etmedik. Adını da biz koyamayız. Belgegeçer demek icada da mucide de hürmetsizliktir. Mesela ayran her dilde ayran, yoğurt her dilde yoğurt. Hiçbir yabancı lisanda bunun yerine uyduruk bir kelime kullanılmamasını görmemiz lazım. Şimdi sadece bu iki kelime ile her dilde ortak paydamız olmuş olmuyor mu?
               Somut diye uydurulmuş bir kelime var. Benim zihnimde asla ve kata müşahhasın yerine geçemez. Çünkü müşahhas dediğiniz de ete kemiğe bürünmüş “şahsa benzeyen, şahıslaşan” bir varlık gözümün önüne gelir. Somut ne? Som et mi? Unutulmuş somun mu? Yanlış yazılmış bir somun mu? Gibi daha pek çok gereksiz hayal yorgunluğunu da beraberinde getirir.
                Hele soyut kelimesi tamamen tabansız ve soysuz soyha(!). Soyut kelimesinin hiçbir tarihi manası yok, mücerredin yerine bir kere bile geçememiş bir kuru ve yavan bir uydurukça. Ben çocukken hatırlıyorum, mücerret kalan ağabeylerimiz, ablalarımız vardı, yani hiç evlenmemiş, hayatını idealine adayan kişilerdi onlar. Şimdi soyutta böyle bir bekâr kalmış manası olabilir mi? Soyutta cer edilmiş manası var mı? Bence yok.
Başka bir misal malumat furuşu bilen kaç kişi kaldı? Oysa bunun uydurukçası bile imal edilmedi.
Tarihçi Ahmet Cevdet Paşamızın icadı olan “icabı asra intikal” mi zihninizde bir mana uyandırıyor yoksa modernleşme mi? Atamıza dedemize tu kaka ecnebinin kelimesi cici demek Osmanlı Torununa yakışır mı?
             Mesela, mütebahhir müverrih (Denizler dolusu tarih malumatı olan tarihçi demek ne kadar uzun ve yavan değil mi?), kibarı müderrisin (ordinaryüs profesör) veya en basitinden tek bir kelime olan şahniş (balkon) bile dediğinizde size Japonca konuşuyor gibi muamele yapılıyorsa milletin pür mealini varın siz düşünün.
              Her ülkede kelime dağarcığın ne kadar zengin ise o kadar takdir edilirse, biz de tam tersi ne bileyim ben demek en geçer akçedir.
Öğrenme ameliyesi zaten artık lüzumsuzdur. Çünkü Bir Türk Dünyaya, iki Türk Merkür’e üç Türk Uranüs’e, Dört Türk Neptün’e, beş Türk Jüpiter’e diye gazı veriyoruz ya, artık öğrenmek ne lazım bize! Artık bizde cahillik matah bir şey haline gelmiştir.
Uydurukça kelime kullanımı “ne ihtiyaçtan, ne de sahibindendir”, sadece galeyancı casusların ve düveli muazzama nın bizi eritme planıdır.
Yukarıda anlattığımız gibi sizi önce Öz Türkçe bataklığı ve hastalığına çekerler, oradan mecburi istikamet Öz Türkçülüğe ve son durak olan öz faşistliğe. Allah muhafaza bir zaman sonra çocuklarımız hayl Hitler ve itoğlu itler derekesine düşebilir. Bu işin encamı hülasa olarak budur.
Padişah usulü soralım bakalım; tedbir ne ola Lala?



Yorumlar (23)

05.11.2011 - 11:16 tarihinde ÖNDER ŞEKERUSTA yazdı:

İsmail Parin bey nereden bulursunuz böyle cevherleri bilemiyorum. EZBER BOZAN BİR YAZI OLMUŞ. BENİ ÇARPTI. BU DAKKADAN İTİBAREN ÖZ TÜRKÇENİN ÖZ SALAKÇA OLDUĞUNA KANİYİM. TAYYİP BEYDE OKURSA ONA DA FAYDASI OLUR DİYORUM. HEPİNİZE İYİ VE GÜZEL TÜRKÇELİ BAYRAMLAR

04.11.2011 - 23:55 tarihinde melda candan yazdı:

emekli astsubay beyefendiye katılıyorum..Helal olsun, vatanı her manada beklemeye yemin ettiği belli. Ettiği yemine sadık insana ancak saygı duyulur. Türkçe’ye laf etmek bilgi ister. murtaza beyin ne yazdığını kendisinin dışında kimselerin anlamadığıda aşikar iken, böyle garabet ötesi düşünceleri yayınlama cesareti ise hayret verici bir durum.. Türkiye de Türk Dil Kurumu adında bir devlet kurumu var. Sizce bu kurumdaki uzmanlar bilmiyorda murtaza bey mi biliyor ?? islamın şartı 5 eğer altıncısı olacak olsaydı haddini bilmek olurdu derler.. bence bu yazı ile komik olmuşsunuz.. hatta komik kelimesi de kifayetsiz kalıyor. Yazıdaki içeriğe karşı çıkan ibrahim bey ise, murtaza beyi iyi tanıyor gibi.. üstelik MURTAZA BEY FRANSIZ KÖKENLİ OLDUĞUNU İDDİA EDİYOR İSE ,TÜRKÇE HAKKINDA YAZMAK ONUN NE HADDİNE!... İmam gazalinin torunu oldugunu yazması ise ayrı bir muamma.. ispat et desek bakakalacak, kıvırtacak belli ki.. Güneydoguda her önüne gelen ben şıh ım der. ispat et desen edemez. Ama kendince peygamber sülalesinden geliyordur. murtaza beyin de tavrı buna benziyor. murtaza beye akılları sıra destek verme amaçlı yazan zevata ise aslen cevap vermeye bile değmez ama, kısaca iki kelime yazmadan geçmeyeyim. Türkiye'nin ekmeğini yiyen ama Türkiye'ye ve Türk milletine her fırsatta ihaneti şiar edinen zavallı güruha ne basit hali ile HOŞŞŞŞTTT denilir.Tabii ki anlayacak kapasiteleri var ise...Adama laf söyleyecek yer bulamamışsınız, meslegine laf ediyorsunuz..Üstelik ibrahim beyin yaptığı meslek bir çoğunuzun yaptıgından çok daha şerefli haysiyetli iken… yanyana gelseniz belkide huzurunda durmaya cesaret edemezsiniz.Adam emekli olduktan sonra bile akademik çalışmalar yapıyormuş daha ne olsun.Sizin ilkokul diplomanız bile süphelidir :-) Neyse, sizin gibilerin yerinin neresi oldugu belli.Kimseyi huzursuz etmeyin,Türkiye’nin kıymetini bilin,yada efendi gibi ait oldugunuz yere geri dönün.herkes mutlu mesud yaşasın. NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE..

04.11.2011 - 17:36 tarihinde Sabriye Kasapoğlu yazdı:

Arkadaşlar Bu yazı fikriyatta bir inkılap ve İHTİLAL içeriyor. Bize yıllarca VATANDAŞ ÖZ TÜRKÇE KONUŞ diye gaz veriyorlardı. Allah Mehmet beyden razı olsun bizleri ayıktırdı da ÖZ TÜRKÇENİN GERÇEKTEN ÖZ SALAKÇA OLDUĞUNA BU MAKALEYİ OKUDUKTAN SONRA KANAAT GETİRDİM. Teşekkürler İsmail parine bizlere bu gerçeği öğrenme fırsatı verdiği için

03.11.2011 - 23:30 tarihinde Devrim Demir yazdı:

merhaba. ben gençliğimi öztürkçe çalışmalarına vakfetmiş bir abinizim. türk dil kurmunda tek vazifemiz toplum içinde kök salmış ve kültürel anlamlar ihtiva eden bazı sözcükleri dilden atmaktı. bunu yapmakla ne büyük bir cürüm işlediğimizi emekliliğim döneminde yaptığım okumalar ve tefekkürler ile ancak idrak edebildim. gençlere tavsiyem o ki hamasi milliyetçiliğin peşini bıraksınlar. bizi tenvir eden murtaza bey gibi aydınların izinden gitsinler. selamlar.

03.11.2011 - 08:55 tarihinde mustafa terlik yazdı:

sayın mehmet bey:elinize sağlık değişik noktalardan düşünmemi sağlayan yazınızın devamını bekliyoruz,

02.11.2011 - 18:49 tarihinde kazım ateş yazdı:

Murtaza üstada çok teşekkürler. Hepimizin bir kenarından tutmamız gereken çok önemli bir görev vermiş bize. Bu iş öyle sadece dilbilimcilere bırakılmayacak kadar hayati bir mesele. Türçe Yaşasın diye herkesin bu fikre fikri katkısı olması lazım. Hocam lütfen adam sanıp cevap verme lütfunda bulunduğun emekli başçavuşa lütfen bir daha cevap verme. Biz iki yazısından NASIL BİR FAŞİST olduğunu hemen anladık. Bunlar darbe yapa yapa VATANDAŞA SEN KÖŞENE ÇEKİL SEN SUS SEN KONUŞ DEMEYE ÇOK ALIŞMIŞLAR. HERKES KENDİLERİ GİBİ DÜŞÜNMEK MECBURİYETİNDEDİR SANIYORLAR O DÖNEMLER ÇOKTAN GEÇTİ. ÇAVUŞESKO DEVRİ ROMANYA'DA BİLE BİTTİ ÇAVUŞ. KİMSEYE AYAR VERMEYE KALKMA VE HOCAMIZA ÇAMUR ATMA VARSA BİR FİKRİN SENİ DE DİNLEYELİM. ELİNE SAĞLIK HOCAM. SİTENE SAĞLIK İSMAİL PARİN BEYEFENDİ.

02.11.2011 - 08:47 tarihinde MUSTAFA YILMAZ yazdı:

MURTAZA BEY SİZ LÜTFEN YAZMAYA DEVAM EDİN. BENCE HARİKA BİR İŞ ÇIKARMIŞSINIZ. FAŞİZME GİDEN YOLU TAM VE DOĞRU TESPİT ETMİŞSİNİZ. ESKİ BİR SOLCU OLARAK YANINIZDAYIM. EMEKLİ BAŞÇAVUŞA KULAK ASMAYIN LÜTFEN, ONUN Kİ GEREKSİZ ÇIKINTILIK. TEK KELİME DİŞE DOKUNUR TENKİT YOK HAMASİ BOŞ LAFAR, VATANPERVER OLMAK ONUN TEKELİNDE DEĞİL.ERMENİYİ İNSANDAN SAYAMAYANIN KENDİSİ DE İNSAN DEĞİLDİR ZATEN. ÇOCUĞUNUN MASUM İSMİNİN ARKASINA SAKLANARAK ÇAMUR ATIYORSA KENDİ ÇOCUĞUNUN ADINI KİRLETECEK KADAR ADİ BİRİ DEMEKKİ. KÖŞENE FİLAN DA ÇEKİLME. ARTIK DARBE DÖNEMİ BİTTİ. KORKMA DARBE BİLE OLSA EMEKLİ BAŞÇAVUŞU KİM TAKAR. ZEKASI DA, KÜLTÜRÜ DE RÜTBESİ KADAR DÜŞÜK BELLİ. FAŞO DARBECİLER DERDİ NERDE FİKRİ OLAN BİRİ VARSA "KÖŞENE ÇEKİL, ÇÜNKÜ BİZİM GİBİ DÜŞÜNMÜYORSUN" ASLINDA ONUN DA DOĞRUSU SENİ ANLAYACAK KAPASİTEDE BİRİ DEĞİLKİ BU YÜKSEK FİKİRLERİN ALTINDA EZİLMİŞ. TAKMA BAŞÇAVUŞU VE BEYGİRİNİ! BIRAK YELLENSİN KENDİ KÖŞESİNDE!!!

31.10.2011 - 02:16 tarihinde İbrahim ERBAŞ yazdı:

1.içki kullanmıyorum. Bunu beni tanıdığını iddia eden senin, bir başka bel altı vurma hadisen olarak niteliyorum. Nedir şimdi bu ? aklın sıra içki kullandığımı yazarak okuyucular nezdinde bir imaj mı çizmeye çalışıyorsun.. Ayrıca içki kullanıyor olsam, kullanıyorum da derim bu konuda bir korkum yok.. beni tarif etmek için en doğru cümle olsa, olsa çay kolik olabilir. 2. Hanene 1 yada 2 kez geldim çünkü sende benim haneme geldin.. iade-i ziyaret kapsamında olan bir davranış. Ayrıca davetsiz çal kapı gelinmişlik de yoktur. Birlikte gelinen insan yaşamaktadır. İspatı mümkündür. 3."Dün gelip defalarca yemeğini yediğin çayını içtiğin haneye delilsiz ispatsız bol keseden çamur atmak sizin gibi çok sevdiğim bir hocama yakışmadı. Ben size boşuna mı muhabbet beslemişim boşuna mı saygı duymuşum ve hanemin kapısını sonuna kadar haksız iftiralara maruz kalmak için mi açmışım. Benim bildiğim İbrahim hoca bu değil." demişsin… Bu cümleleri de doğru kabul etmiyorum. çünkü doğru değil. öncelikle senin bir iş yerin dahi yok idi. ortak başladığını ancak dolandırıldığını iddia ettiğin bir şeker konusu var idi seni dolandıran insanında daha önce bir kamu bankasında üst düzey yönetici olduğunu beyan ediyordun.. ve senin yemeğini yediğimi ifade ederek ne yapmaya çalışıyorsun? Ben yemeğini yemedim yemiş olsam fazlası ile iade ederim.. ama burada doğru olmayan cümleler kurmamalısın..Şahsıma saygı duymuş isen bu benim saygınlığıma halel getirmeyecek davranışları sergilemiş oluşumdandır..Yoksa bunda senin bakış açında yatan bir artı durum söz konusu değil. 4.evet hesap adı oğlumun adı.. bir sakıncası mı var ??.. 5. beni yanlış mı tanıdın doğru mu tanıdın bu benim değil senin sorunun. Ama Allah da biliyor kul da biliyor. ben sadece doğruları ifade eder yazarım. 6. Ukrayna da senin batmış olman başka insanların batmasını paralarını kaptırmalarını gerektirmez. Ama kaptırılan paralarda ve bozulan düzenlerde kimi insanların haris davranışlarının kıskançlıklarının yattığı gerçeği de örtülemez. O günlerde ki davranışların altında yatan nedenler konuya taraf 3. şahıslar tarafından bilahare dile getirilmiş ve hakikat anlaşılmıştır. Bu konuda İbrahim Bakırtaş canlı şahittir ölmemiştir ve yaşamaktadır 7.Senin bizzat kendi ifadenle yazıyorum "bilmediğim konuda bile en az 2 saat konuşurum" derdin. yanlışı bile doğru göstermek maharetine sahip olduğunu, kelimelerle oynama yeteneğini kabul ediyor fakat saygı duymuyorum 8.Fransızlık konusuna gelince bu konuda elbette günahın yok ama Türkiye cumhuriyeti pasaportu ile Ukrayna sokalarında dolaşırken sana neredensin diye soranlara, saygı görme ihtiyacından olsa gerek (ki bu davranışa başka anlam yükleyemedim) fransızım diyen sensin. en azından melezim falan deseydin bari.. Fransız kanı sence çok daha mı değerli idi ?? hoş onunda gerçekliği şüpheli ama.. hani olurda Fransızların Anadolu’yu işgal yıllarında bir sıkıntı yaşanmış olabilir bilemiyorum.. Murtaza KILIÇ, Sen üstüne vazife olan konulara el at bence bilmediğin konuları biliyormuş edasıyla yazma yeteneğin olmuş olsa bile dil bilimcilerin senin bu düşüncelerine değer vermeyecekleri aşikar.. olsa, olsa Türkiye’ yi Ortadoğu ülkesi yapmaya niyetli bir kaç sıradan insan düşüncelerini destekler, onlarda uzman bir karşı görüşe muhatap olsalar düşüncelerini değiştirirler.. sıradan insanları kandırmak kolaydır . Ben dil bilimi konusunda uzman değilim. Burada sana doğruları açıklamaya çalışmak yerine, bu işi konunun uzmanlarına bırakmayı yeğlerim. Kaldi ki sana laf yetiştirmek de az önce belirttiğim kelimelerle oynama maharetin nedeniyle çok kolay bir iş de değildir. Ancakkk, uzman olmamak hatalı bilgi karşısında susmayı gerektirmez. Bu tatsız konuların burada bu şekilde dile getirilmiş olmasından çok da memnun değilim. Ancak bir şekilde dile getirilmesi gerekiyordu ve maalesef bu zamana bu siteye nasip oldu. Bu konuda site okuyucularına karşı yürekten özür borçluyum. Saygılarımla

30.10.2011 - 09:33 tarihinde mehmet murtaza Kılıç yazdı:

Oğlu Yiğit Göktuğ mahlasıyla yazan muhterem dostum ve arkadaşım emekli astsubay İbrahim Hocama merhaba, Elbette herkes muhalif fikir serdetme hakkına sahiptir. Buna saygı duyarız ve çok da memmun oluruz. Bu bizi yüceltir işin daha doğrusunu yapmamıza da yardımcı olur. bu açıdan katkılarınıza medyunu şükranım. Ancak sizin gibi emekli olduktan sonra bile akademik kariyer yapmaya çalışan bir İNSANA BU USLUP YAKIŞMADI be hocam. Siz ki benim iş yerime ve haneme teklifsiz gidip gelebilen nadir insanlardansınız. Ermenileri hain olarak tanıtmak bize düşman kazandırma dışında ne işe yarar. Anlattığım hikaye birebir gerçek ve İlber Ortaylı'nın kitabından iktibas edildiğini de yazdım. Burda ne Ermeni Propogandası var ne de herhangi bir milliyetçilik propogandası. O gün ana lisanı Türkçe olan da Bulgarca olan da önce insanım diyordu. Osmanlının tılsımı burada zaten. Bir de şu kul hakkı meselesini söyle de kimin bende tek kuruş alacağı varsa gelsin alsın. Bildiğin gibi benim paralarım battı sizin Allaha Şükredin tek kuruşunuza halel gelmedi. Doğum yerim K. Maraş. Anne tarafından Fransız olduğumu babaanne tarafından da İmamı Gazali torunu olduğumu da söylemiştim. Bu kaderde benim dahlim ve kabahatim yoktur. kimse kimseyi bundan dolayı suçlayamaz. Ben ana lisanı Türkçe olan bir İNSANIM. Hiç bir milliyetçilik bana cazip gelmez. Her milliyetçiliğin sonunun AHIR olduğunu bilenlerdenim. açıkçası her Milliyetçiliğin sonu hayvancılıktır. Avrupa Hümanizma kelimesini kullanmadan 500 sene evvel bizim atalarımız İNSANİYETİ BENİMSEMİŞLERDİR. kimse anasını babasını seçemez. seçemediğim bir şey için ne övünürüm nede yerinirim. Emeğim geçmediği bir şeyle övünmek yanlıştır ve haksızlıktır derim. Türk olma Yunan olma, Sırp Olma gibi şeyler farazidir. Bir işe de yaramaz. Mühim olan İnsan olmak ve olabiliyorsak Adam Olmaktır. Dün gelip defalarca yemeğini yediğin çayını içtiğin haneye delilsiz ispatsız bol keseden çamur atmak sizin gibi çok sevdiğim bir hocama yakışmadı. Ben size boşuna mı muhabbet beslemişim boşuna mı saygı duymuşum ve hanemin kapısını sonuna kadar haksız iftiralara maruz kalmak için mi açmışım. Benim bildiğim İbrahim hoca bu değil. Muhakkak epey bir içki içtikten sonra yazdığınızı düşünüyorum hocam kusura kalmayın. Gene kapım açık buyrun gelin üstat, ama lütfen ayık kafayla

30.10.2011 - 00:13 tarihinde Ayşe Özdemir yazdı:

Makale üzerinde ciddi emek verilmiş çalışılmış belli oluyor elinize sağlık, teşekkür ediyorum..milletimin her an düşünen ve üreten beyinlere ihtiyacı var gerçektende..özellikle her bireyin kendi öz ihtiyacıdır bu..çalışmalarınızın devamını bekleriz Mehmet Bey saygılar...

29.10.2011 - 22.52 tarihinde Yiğit Göktuğ yazdı:

Murtaza kılıç; yazıda geçen bazı fikirlere katılmakla beraber bir çok örnekleme de saçmaladığını düşünüyorum. Hele vatan millet sevdalılarına, Ermenileri örnek vererek göndermeler yapman, bel altından vurmaya çalışman çok alçaltıcı..odessa sokaklarında kendini Fransız olarak tanıtan senin için bu davranış normal olsa gerek :-( Ermeniler o günkü yönetim altında toplumun kaymağını yemekle meşgul kesim idi. Elbette kurulu düzenlerini bozmak istemeksizin kendilerini dini özellikleri ile tanımlamayı tercih edeceklerdir..Günümüzde de mevcut hükümet ile kaymak yemeye başlayanlar, tabaklarındaki yalların artması için her tür toplumsal yapıyı bozacak fikri senin gibi ballandıra, ballandıra yazmakla meşguller. yarın hükümet değişse bu tipler kesinlikle yeni hükümetin yapısı doğrultusunda yeni yallar hazırlayacaklardır. Elbette GERÇEKTEN mevcut hükümet doğrultusunda DÜŞÜNEN YAŞAYAN insanlara sözümüz yok. Sözümüz değişen yönetime göre maskesini değiştiren zevata. Dilimizin dünyadaki en matematiksel dil olduğunu dahi kabul etmeyip farsça-Arapça sözcüklerle hitap etme gayreti içine girerek toplumsal saygınlığını arttıramazsın. SAYGINLIK EN BAŞTA KUL HAKKI YEMEMEKLE OLUR. Bu konuda daha fazla yazıp seni rencide etmek istemiyorum. Bence susmalı ve köşende oturmalısın. Birde facebook üzerindeki memleketi hanesini de Tekirdağ yerine Adıyaman mı? Gaziantep mi? öyle bir şeydi onu düzeltiver..:-)

29.10.2011 - 18:34 tarihinde KAMİL CANDAN yazdı:

ARTIK KÜLTÜR FUKARALIĞINA RAZI GELMEYELİM. ZENGİN OSMANLICAMIZA SAHİP ÇIKALIM. KOCA BİR DEV UYANSIN BU GAFLET UYKUSUNDAN. AK PARTİ GERÇEKTEN OSMANLI MİRASINA SAHİP ÇIKACAKSA UYDURUKÇAYI İMHA ETMEKLE İŞE BAŞLAMALIDIR. SAYIN RECEP TAYYİP ERDOĞAN'A ÇOK İŞ DÜŞÜYOR. BAŞBAKANLIK YAN GELİP YATMA YERİ DEĞİLDİR!!!

27.10.2011 - 09:51 tarihinde Mustafa Mete yazdı:

Sayın Başbakanım, bu sese kulak verin. Siz bile mesuliyet ve mükellefiyetten kurtulmak için idarei maslahatı seçerseniz KLASİK VE GÜZEL TÜRKÇEYE KİM SAHİP ÇIKACAK? SAYIN BAŞBAKANIM SES VERİN LÜTFEN!!!!

24.10.2011 - 21:55 tarihinde ibrahim dolu yazdı:

öz türkçe konusundan çok eski osmanlıcayı anlayan kaç kişi var halk günlük yaşamda kulanıyormuydu dil öyle kolay oluşan bir süreç değildir halk türküleri sade dile söylenmiş sarayda kullanılan dili kaç kişi anlıyordu arapçanın kaç şekli var sudi ile süriyeli yada faslı anlaşabilirmi bilemiyorum dil türetilen gelişen bir yapıdır internet ilgili sözcüklerde buna uygun gelişmekte türkçe üretilen geliştirilen her sözcük yerine oturmamakta bu konuda dil bilimcilerin fikirlerine ihtiyaç var sanırım

24.10.2011 - 19:18 tarihinde Afşin Gedik yazdı:

Sn Kılıç, çok önemli bir hususa değinmiş.Nitekim salak olmaya gerek yok İngilizler bu taktiği uygulayarak kendi dillerini bütün Dünyada en çok konuşulan dil haline getirdiler.Bizim ülkemizde malesef bu trene dahil edildi.Bundan sonra yapacak şey Bizim kullandığımız Türkçe'yi değil Dedelerimizin kullandığı Türkçe'ye sahip çıkmak ve onu yaşatmak olacaktır.

24.10.2011 - 18:40 tarihinde Ragıp yazdı:

Vatandaş Türkçe Konuş! diyorum. Atatürkümüzün başlattığı dil devriminin önünde durmayın. Şüphesiz o her şeyin en iyisini bilirdi. Recep bey araplar gibi konuşuyor yazık onca çabayla temizlediğimiz türkçe'mizi yine kirletmeye başladılar.

24.10.2011 - 18:00 tarihinde ümit bükük yazdı:

katılmamak elde değil Mehmet bey kardeşim. ben 64 yaşında emekli bir memurum. biz gençlere göre daha düzgün konuşuyor olsak bile. bu bitirme projesine kurban olduk. bunu Tayyip duyarda bir el atarsa sevinirim. bari bunu yapsın

23.10.2011 - 20:58 tarihinde Dr.Ali Arslan Kılıç yazdı:

valla çok uzağa gitmeye gerek yok.Atatürkün nutku ve gençliğe hitabesini ve Atatürkün siyah-beyaz filme çekilmiş konuşmalarını dinleyin yeter başka söze gerek varmı?Mehmet murtaza beyin samimi içten yorumlarına tarihi malumatına katılmamak mümkünmü?

23.10.2011 - 17:15 tarihinde Ahmet İhsan Alır yazdı:

Mehmet Bey çok hayati bir hususu tüm çıplaklığı ile açıklamıştır. "Uydurukça" yıllardan beridir halkımızın zihnini dumura uğratmaktadır. Dil insanın zihnini bıçak gibi keskinleştirir. Bir ahvali ne kadar yalın bir şekilde izah edersek beynimiz de o kadar tembelliğe alışır. Ancak aynı manaya gelen farklı kelimeleri bildiğimiz ve kullandığımız zaman iş değişecektir. Entelektüel devrimin yolu buradan geçmektedir. Bu hususa değindiğiniz için çok teşekkür ederim Mehmet Bey.

23.10.2011 - 14:53 tarihinde İsa uzun yazdı:

derler ya ''mecburiyet zorundur, mesele sorun, dedenin dilinden anlamaz torun, bölünsün mü dün ile yarın.'' sözü her şeyi özetliyor.Bu milletin öz iktidarıyız diyenler inşallah bu sese kulak verirler.Diğer iktidarlardan farkları var ise.

23.10.2011 - 13:13 tarihinde Enver Taşçı yazdı:

Öztürkçe, bu millete yapılmış en büyük ihanetlerden biridir. Dilde tasfiye sürecinde Arapça ve Farsça kelimat hakir görülürken Anglosakson ve Fransız "sözcük"lerine kucak açılmıştı. Çünkü doğuya ait olan ne varsa terk edilmeli ve yüzümüzü mutlak surette(!) batıya dönmeliydik. Toplum mühendisleri, mektep yerine okul(ecole), alem yerine evren(univers), şeref yerine onur(honeur), hakimiyet yerine egemenlik(hegemonie) dememizi uygun gördü. Ve maalesef biz de bu projeyi başarıyla uyguladık. Bu elim gafletimize dikkat celbettiğiniz için sizi kutluyoruz Murtaza Bey.

23.10.2011 - 11:40 tarihinde Tarık Candan yazdı:

SAYIN BAŞBAKANIMIZ RECEP TAYYİP AĞABEYİME SESLENİYORUM. AK PARTİNİN KLASİK TÜRKÇEYE DESTEK VERMESİ İÇİN BUNDAN DAHA GÜZEL BİR FIRSAT OLAMAZ. MEHMET MURTAZA KILIÇ'A DA TEŞEKKÜRLER Kİ BİZİ DERİN GAFLET UYKUSUNDAN UYANDIRDIĞI İÇİN. TEŞEKKÜRLER TEKİRDAĞ EKRANA. EKRANLARINI BU GAFLET UYKUSUNDAN UYANMAMIZ İÇİN AÇTIĞI İÇİN

23.10.2011 - 07:55 tarihinde Ali Şahin yazdı:

Bu fikirler yeni ve kültürel bağlamda devrim içeriyor. Bizi atamızdan koparan UYDURAKÇACILARIN DERSİNİ VERMİŞ.FİKİRLERİNİZİ YÜZDE YÜZ DESTEKLİYORUM. SÖZDE İMAMHATİPLİ BAŞBAKANIMIZ BİLE UYDURUKÇAYLA TEK SATIR MÜCADELESEİ YOKTU. SAYIN BAŞBAKANIM MEHMET MURTAZA KILIÇ GİBİLERİNE KULAK VERİN LÜTFEN. HOCAM TEŞEKKÜRLER


          

İzleyiciler

Blog Arşivi