17 Mart 2010 Çarşamba

31- NE BİZANS'A MELEK GELDİ; NE DE BİZE GELİR!

OSMAN TÜRKOĞUZ
İzmir;

03 Ocak 2010



31- NE BİZANSA MELEK GELDİ; NE DE SİZE GELİR!


“Hitler, çok sevilen iki Alman Generalini, eşleri ile birlikte öldürttü. Polonya sınırındaki bir kasabada; Polonya ordusu silah ve teçhizatını kuşandırmış olduğu mahkûmları öldürterek; Polonya’nın üzerine attı.
Adı, Alman Genelkurmay başkanının adına benzeyen bir homoseksüel emekli yarbayı Göring’e öldürterek, Alman Genelkurmay Başkanını lekeleyip emekli etti ve bilinen sona ulaştı!”
”Alman polisinin üçte ikisini atarak Nazi yanlılarını polis ve Gestapo yaptı. Ernest Roem’ü de öldürdü, SA’lARI, SS’LERE KATTI kattı.
Orduyu kuzuya çevirdi! ”William l.Shırer, Nazi İmparatorluğu, 3 cilt.


Tarihten ders alınsaydı, ruh hastalarına iktidarlar teslim edilmezdi.
Bendeniz; Amerikan özel Kuvvetlere mensup yeşil berelilerle komando kursu gördüm. Eski metotlarda beyin yıkamayı da öğretmişlerdi. Fiziksel işkencelerle dayalı komünist Çin metotlarını da öğrenmiştik. Amerika bu işi daha ince bir ayara sokmuştur.
Stalin’in tavuklarına uyguladığı metotları kalkınamamış, üniter yapıdaki devletlerin halkına, dâhili bedhahların da yardımı ile uygulamaya koymuştur. Hayatın her evresinde ŞOK!
Maymundan bir üst seviyeye getirilen, ne düşünebilen ne de eylem yapabilen bir toplum yaratılarak SONUCA ulaşabilmek!
Hiç merak etmeyiniz, planlanan oyun budur.
Şimdi burada, ilk defa bir istihbaratı açıklayacağım:1968 Kara Harp Okulu çıkışlı bir P. Binbaşısı, Amerik’da sivil olarak bir Profesör’ün konferansını dinler.
Ol Profesör:
“Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri dağılma sürecine girdi ve mutlaka dağılacaktır. Amerika için asıl tehlike; dağılma ile boşalan bu yere daha yetenekli bir ulusun girmesi endişesidir. Şimdi; bu oluşumu engellemek Amerika’nın başlıca politikası olmalıdır!” Der.
Kahraman Türk subayı; ol Profesörün yakasına yapışır:
“Dağılacak olan Rusya’nın yerini dolduracak olan hangi ulustur? Söyle!” Der.
Ol Profesör: ”Sizsiniz; Türk ulusudur !” Demek zorunda kalır.
Emekli Deniz Kurmay Albay VURAL VURAL; Silivri’ye de çekilmiştir. Güneydoğuda 3500 CİA ajanının görev yaptığını net olarak yazmıştı. Bir zaman önce de; MİT, Güneydoğu’da 3500 ajan olduğunu beyan etmişti. Ne yaparlarsa yapsınlar, oyunu bilmemizin zamanı geçmek üzeredir:
*Afganistan’da; siyasi ve sosyal amaçları ne olursa olsun; vatanları için dövüşenler ANARŞİST! Türk Silahlı Kuvvetleri, Amerikanın çıkarları için bu kahramanlarla savaşmalı! Türk Genelkurmay Başkanları olmaz mı? Dediler.
*Önce; Türk askerlerinin başlarına çuval geçirerek, Türk silahlı kuvvetlerini küçük düşürmek ve Amerikanın işine gelmeyen generallerimizi saf dışı bırakmak!
*Bu olmayınca da; Ergenekon masalına sarılarak, Türk Silahlı Kuvvetlerini küçük düşürecek eylemleri devreye sokmak. Apoletlerin üzerine polis botunu bastırtmak. Hukuk dışı uygulamalarda, polisi ön plana çıkarmak.
*Sürekli, mağduru oynamak.
*Suikast masalları uydurarak, maskeli tanıklar yaratarak, dünya hukuk tarihinde görülmedik bir biçimde; ”koy dosyaya!” Metodu ile yargılamalar yapmak.
*Sözlü ve yazılı basın ile insan onurunu, delilsiz ve mahkeme kararı olmadan yaralamak.
* Amerika ve Batı Âlemi Türk vatanını ve Türk ulusunu bölmek isteyerek, her türlü silahı kullanan teröristlere himaye ve destek sağlamayı; göz göre, göre sürdürmektedir.
“CÜNEYT ZAPSU’NUN TELKİNİNE UYARAK, DELİKTEN AŞAĞIYA SÜPÜRÜLMEMEK!
*Bütün dünyanın korkulu rüyası olan Türk Silahlı Kuvvetlerini polis altı bir statüye sokarak, BORDO BERELİLERİ SAF DIŞINA İTMEK!
Fatih Sultan Mehmed’in topları Bizans surlarından gedikler açarken, Bizanslılar; AYASOFYA Kilisesine dolarak; gökten gelecekler melaikeleri dua ile beklemişlerdi. NAFİLE bir bekleyişti.
Şimdi de; din, iman, cami, Allah, Bulgur Ergenekon, Deniz feneri, imzasız ihbarlar, ucu açık yargılamalar, dış destekler, aklı başında olanları katıla, katıla güldüren hayali suikast masalları, DEVLETLERİN OLMAZSA OLMAZI OLAN DEVLET SIRLARININ SAKLANDIĞI YERLERİ MÜZE YAPMAK ÇILGINLIĞ!
Ey! Atatürk’ten Korkanlar Partisi, ne yaparsanız yapınız; yardımınıza ne melekler gelir ne de HARİCİ BEDHAHLARIMIZ gelirler.
Geliniz; tüm değerlerimizi yere sermeden, gelmiş olduğunuz gibi de gidiniz.
Getirmek istediğiniz karanlıkları, Mareşal Gazi Mustafa Kemal’in ışık topları dövmektedir.
Kadınlarımız, bin sene önce kaptırmış oldukları kadınlık ve insan olma gururlarını vermemek savaşındadır.
Aklı başındaki erkeklerimiz de tekrar tebaalığa dönmeme kararındadır.
Türk Silahlı Kuvvetlerini iftiralarla karalamaktan da vaz geçiniz.
Mustafa Kemal’in ışıklı yolu dururken, tutmuş olduğunuz Büyük Ağabey denemesinden vaz geçiniz!

30. NEDEN AGAMEMNON'DA İMZA!

OSMAN TÜRKOĞUZ
İzmir 20 Şubat 2009



30. NEDEN AGAMEMNON’DA İMZA!

“Bu coğrafya’ya lâyık bir ulus olduğumuzu kanıtlayamazsak; kara gözümüzün hatırı için, bizi bu coğrafya’da yaşatmazlar.”ATATÜRK
“Tarihlerini bilmeyenler, hep çocuk kalırlar.” Bir Romalı


Sınırları belli bir ülke üzerinde örgütlenmiş millete, devlet denilir. Devletin ülkesi üçe ayrılır:
1-Kara ülkesi,
2- Hava ülkesi,
3-Deniz ülkesi.
Tüzel kişiliğe sahip olan devlet, ülkesi üzerinde devredilemez ve vazgeçilemez haklara sahiptir. Bir milleti oluşturan bireylerin, devleti meydana getiren ulusun çok bilinçli olması gerekmektedir.
Bizlerin normal bir davranışmış gibi sergilediklerimizi asla yapmaması gerekir. Denizleri kirletmemesi, ormanları yakarak güç sahiplerinin kullanımına verdirmemesi, havayı kirletip, çevre dengesini bozarak canlıların yok olmasına neden olmaması gerekir.
Kısaca anlatmak gerekirse, torunlarından ödünç almış olduğu bu vatanı, daha da güzelleştirerek, onlara bir cennet olarak teslim etmesi gerekir. Kısacası, tanık olduğumuz olumsuzlukları yapmaması gerekir.
Yeraltı zenginliklerimiz yabancıların ellerinde, tarihi kalıntılarımız talancılar ve vurguncuların ellerinde, bilimsel kazıları yapanlar ve finanse edenler hep yabancılar.
Ülkemizin dört bir yanı yasak kazıcıların talanına terkedilmiş durumda. Truva hazineleri Rusya’da müzede özenle sergilenmektedir. Halikarnas Kralı Mozole’nin görkemli anıt mezarı Londra’da sergilenmekte. Bergama’dan kaçırılan anıt, Berlin’de sergilenmekte.
Uşak Müze müdürünün sattığı söylenen DENİZATI, kim bilir hangi koleksiyonda saklanmakta.
Kısaca anlatmak gerekirse, ÜLKE BİZİM AMA ÜLKEMİZİN NE ALTINA NE DE ÜSTÜNE SAHİBOLAN BİZ DEĞİLİZ, BAŞKALARI!
Fransızlar; Antakya’da, 360 höyük açarak, çıkardıkları mozaikleri Tunus’a kaçırmışlar. Bugün, dünya’nın en büyük mozaik müzesi Tunus’tadır.
Çanakkale Muharebeleri devam ederken; Fransızlar ve İngilizler, muharebe sahasında, muharebe hattının hemen gerisinde kazı yapmışlardır.
Ege denizindeki Milo adasından çıkarılarak, 750 Fransız Frangına satılan Milo Venüs’ü LOUVR MÜZESİNDE, özel bir salonda ve özel bir koruma altında sergilenmektedir.
Bu konudaki vurdumduymazlığımız başımıza öyle dertler açmaktadır ki, GAFLET, DALALET VE İHANET SAHİPLERİNE ANLATABİLMEMİZ MÜMKÜN DEĞİLDİR.
Durumumuzun genel çerçevesini çizdikten sonra, asıl konumuza dönebiliriz.
İngilizler, gururlu bir millettirler, bu durumlarını göstermekten de, ayrıca gurur duyarlar.
Çanakkale boğazını zorlayan ve yenilerek, gerisin geriye boğaz önü adalarına dönen İngiliz Donanmasının amirallik gemisi Quen Elizabeth zırhlısıydı.
Bir tetik çekişte, Türk mevzilerine 8,000 Kg. Topçu mermisi atan ve 800.000.000 Sterline mal olan bu gemi, İngiliz Amirali, Tümamiral Sir Artur Galthorp’un sancak gemisiydi.
30 Ekim 1918 tarihinde; Limni adasının Mondros limanında demirli bulunan bir İngiliz gemisinin içersinde, ateşkes anlaşması imza edilerek, Osmanlı devleti ile bağlaşık devletler-İngilizler, Fransızlar ve İtalyanlar- arasında savaş fiilen sona erecekti.
Koskoca Amirallik gemisi Quen Elizabeth durup, dururken; İngilizlerin Akdeniz Filosu Komutanı bir amiralin, bağlaşık devletler adına, ATEŞKES İMZASI İÇİN KÜÇÜCÜK BİR SAVAŞ GEMİSİ OLAN AGAMEMNON’U seçmesini İngiliz gururu ile bağdaştıramadım!
Bu işte bir oyun olduğunu düşündüm. Tümamiral Sir A.Galthorp, İçlerinde, Hamidiye Kahramanı ve Eski Bahriye Nazırı Miralay Rauf Orbay’ın da bulunduğu Osmanlı ateşkes heyetine ateşkes belgesini zorla imzalattırmıştır.
Ateşkesin 7’inci maddesiyle de önemli bölgelerimiz işgal edilmişti
Birinci Dünya Savaşı’nın galipleri, Paris’te Bouloğne ormanında, bir vagon içersinde Almanlara ateşkes anlaşmasını imzalattırarak, ol vagonu müzeye kaldırmışlardı.
İkinci Dünya Savaşında; Fransa, Almanlara yenilince de; Hitler, aynı vagonu bir ormana çektirerek bu vagonun içersinde Fransızlara kayıtsız ve dahi şartsız teslim anlaşmasını imzalatmıştı.
Bir hava hücumunda, bu vagon isabet alarak parçalanmıştı.
11 Ekim 1922 tarihinde; Mudanya’da bir Rus tüccarına ait konakta, İngiliz, Fransız ve İtalyan delegelerine Ateşkes Antlaşmasını imzalatmıştık.
ULUSAL KURTULUŞ SAVAŞINDA YUNANLILARLA SAVAŞMIŞ, BAĞLAŞIKLARLA ATEŞKES ANLAŞMASINI İMZALAMIŞTIK! BU ANLAŞMANIN İMZASI İLE BİRLİKTE, MONDROS ATEŞKES ANLAŞMASI VE DAHİ SEVR ANLAŞMASI HÜKÜMSÜZ KILINIYORDU!
Bu, AGAMEMNON’DA İMZA olayı benim çok merakımı çekmişti Konuya nereden ve nasıl yaklaşacağımı biliyor gibiydim Elimde, üç önemli başvuru kaynağı vardı:
1- Vergilius’un AİNEAİS-AENEİS, AENEİD- DESTANI;
2- Ovidius’un Aşk Sanatı, M. Ö. 43-M. S.18,
3-TRUVA SAVAŞI VE MİTOLOJİ.

1- PUBLİUSVERGİLİUSMARO, (M.Ö. 15 Ekim 70- 21 Eylül.19) yılları arasında yaşamış, ETRÜSK KÖKENLİ BİR İTALYAN ÇİFTÇİSİNİN OĞLUDUR. M.Ö.29 senesinde yazmaya başladığı destanının konusu, Roma imparatorluğunun kuruluşu, Roma’nın yapılışı ve Truva Kralı PRİYAMOS’UN YEĞENİ KAHRAMAN AİNEAİS’İN YAŞAM ÖYKÜSÜDÜR. Vergilius, ölümünden önce, 12 türkülük bu destanı üzerinde, üç sene daha çalışmıştır. Destan, Roma tarihinin en büyük edebi ve kutsal eseri olarak kabul edilir. Beni, aradığım sonuca bu destanın götüreceğini anladım.
Birazda mitolojiyi karıştırırsam, AGAMEMNON’UN SIRRINA ULAŞACAĞIMA KARAR VERDİM.
2- Ovidius’un aşk sanatında aşk var, sevgi var, aşk teknikleri var, AGAMEMNON YOK! Bu şansız ozan için Emerson: ”Buğdaylar başak verdiği sürece Ovidius’un AŞK SANATI OKUNACAKTIR.” demiştir!
Bu şansız ve bahtsız ozan, İmparator Avgüstüs’ü, öz kızı Janet ile insest ilişki içinde gördüğü için, Köstence’ye sürülmüş, orada da ölmüştür.
Bendeniz, yukarıda listesini verdiklerimden bir harman yaparak, huzurunuza geldim.
AGAMEMNON; M. Ö. 1200’LÜ yıllarda, birleşik Helen ordularının başkomutanı olarak TRUVA’YA çıkan, dokuz sene süren bir savaştan sonra, hiyle ile Truva’yı işgal ederek, yakan ve yıkan, Truva halkını kılıçtan geçiren AKHALARIN KRALIDIR. Yunan mitolojisinin en büyük ve adından en çok söz ettiren, adı tanrı adları ile bir tutulan Kahramanıdır. ARGOSLUDUR, Kardeşi Menelaos ta Isparta Kralıdır. ATREUSOĞLU diye de anılır. PELOPS VE TANTALOS’UN soyundandır.
Anası Aerope tarafından, Girit’teki MİNOS soyu ile de bağlantısı vardır.
ZEUS İLE EUREPA’NIN OĞLUDUR. Tanrı Zeus’un bir kuğu şekline girerek, gölde yıkanmakta olan Leto ile çiftleşmesinden doğan kızı KLYTAİMESTRE ile AGAMEMNON evlenir.
ÖTEKİ KIZI HELLEN ile de MENELAO EVLENİR.
Bu devirde; Truva’da, PRİAMOS adında bir Kral hüküm sürmektedir.
Truva’nın ilk Kralı Zeus’un Elektra’dan olan oğlu DARDANOS’TUR.
Priamos’un Hekabe’den olan çocuklarının en ünlüleri,
*HEKTOR,
*KASSANDRA,
*PARİS’TİR( ALEKSANDROS) Kassandra, olacakları daha olmadan önce, bilmesine karşın; Apollon ile sevişmediğinden, Apollon, ağzına tükürdüğü için, kendisine kimseler inanmamaktadır!
Kral Priamos’un tanrı soylu bir yakın akrabası vardır: Adı, ANKHİSES’TİR İDA-Kaz dağı-dağında sığırlarını güderken, Tanrıça Afrodit tarafından görülerek beğenilir.

Afrodit, tüm Güzelliğini kullanarak, Ankhises’i baştan çıkarır. Sevişirler. Bu sevişme esnasında, tüm yabanıl hayvanlar da çiftleşirler.

İşte bu sevişme olayından sonra Ünlü YİĞİT AİNEAİS (AENEAS-AİNAİS)) dünyaya gelir.
Ankhises, Dardanie şehrinin yöneticisidir. Priamos’un Hekabe’den olan oğlu HEKTOR ile Truva savaşının tüm yükünü omuzlarında taşırlar.
Paris dünyaya geldiğinde; Kassandra, Paris’in Truva’nın başına büyük bir söylemesine hiç kimse kulak vermez.
Bir önlem olarak, İDA DAĞI’NA-KAZDAĞI- bırakılan Paris’i bir ayı büyütür. İDA DAĞININ bir eşi de Girit’te vardır. Girit Kralının kızının adı İDA’DIR. Zeus te, bu dağdaki bir mağarada; AMELTAHİ adlı bir keçi tarafından beslenmiştir.
Biz Türkler, Kaz Dağına Bir SARIKIZ EFSANESİ yerleştirmişiz. Yerleştirmesine yerleştirmişiz, ne yazık ki, içini ARAP MOTİFLERİYLE DOKUMUŞUZ. Sarıkız *Hz. Ali*Hz. Fatma, Sarı Kız *Hz. Fatma *Salmanı Farisi—Hz. Ali *Hz. Fatma *Salmanı Farisi, Üçler, dokuzlar ve yirmidirler sürer, gider!
PELEUS ile THETİS’İN düğünlerine davet edilmeyen Tanrı Eris, üzerinde, ”EN GÜZELİNE” YAZILI bir altın elmayı, düğün meydanının ortasına fırlatıp, atar.
Tanrıça HERA, AFRODİT VE ATHENA’NIN güzellikleri söz konusudur. Baş tanrı ZEUS, BU YARIŞMANIN HAKEMLİĞİNİ PARİS’E verir! Kaz Dağına, PARİS’E koşan üç tanrıça, Paris’i kandırma yarışına girişirler.
Tanrıça Hera, Asya Krallığını; Afrodit, sonsuz akıl ve başarıyı; Afrodit te, GÜZEL HELENA’NIN aşkını vaat etmiştir. Paris, Güzel Helena’nın aşkını tercih etmişti.
Paris, Isparta sarayına, Kral Menelaos’un misafirliğine gider. Kral Menelaos’un Girit adasında bulunan büyük babası Katreus’un cenaze törenine gitmesiyle, meydan Paris’e boş kalır. Paris, Güzel Helen’i kandırarak, tüm çeyizleriyle birlikte, Truva’ya kaçırır.
Derhal, güzel Helen’in çeyizleriyle birlikte iadesi istenir. İade istemi yanıtsız kalınca; bütün siteler birleşerek, Kral Agamemnon komutasında güçlü bir ordu kurarlar. Argos’ta toplanan birleşik ordu, Aulis’e hareket eder.
Üç gün süreyle, deniz rüzgârlarının esmemesi üzerine; başkomutan Agamemnon, dünyalar güzeli kızı İphigeneia’yi- İFİJENİ- tanrılara kurban eder.
Bu eylemi ve dokuz uzun sene evinden ayrı kalması, Kral Agamemnon’un ölümünü hazırlamıştır.
Bendeniz; tamamen aklımda olan bu öyküyü ne diyecekler diye; bir, iki yerde anlattım.
Aydını, yarı aydını ve kaskatı beyni asırların tecavüzüne uğramış olanı aynı tepkiyi gösterdiler: ”İSLAMIN TARİHİNİ ÖĞRENMEMİ”, sağlık verdiler.
Ben, her şeyden önce TÜRKÜM, İNANCIM DA BANA AİTTİR.
Elin İngiliz’i, Fransız’ı ve İtalyan’ı ve Rum’u benim ülkeme ve benim ülkemin tarihine sahip çıkıyorlar; ben, bana ait olmayanlara sahip çıkmaya zorlanıyorum.
Besançon Üniversitesinde; yaz kurslarına devam ederken; beni derinden yaralayan bir olayla karşılaştım. Fransızca öğretmenimiz Madam Holtzer, Hektor’un anasının adını bir Amerikalı kovboy’a sordu. Benim Troya- öyle diyorlardı- savaşlarını ve Anadolu Mitolojilerini anlatmama akıl erdiremediler. Dedim ki:
“-Kral Priamos Dedem, Hekabe Ninemdir. Hektor da Anadolu’nun ilk Mustafa Kemalidir.”
Beni; okuldaki Profesörler yemeğe aldılar ve Napolyon’a ve Çanakkale Muharebelerine dair sorular sordular. Ülkemizin altına ve tarihine sahip çıkamazsak birileri gelir; gözümüze baka, baka; önce ülkemizin tarihine sahip çıkar sonra da ülkemize sahip çıkar!
Bendeniz, Batılının masalını kanıtlamak için bazı şeyleri sizlerle paylaşmak zorundayım.
Truva çarpışmaları, her iki tarafın yiğitlerini birer, birer bitirir. PATROKLAS, SARPEDON’U; HEKTOR PATROKLASI; AŞİL DE-Achille- HEKTOR’U öldürür.

Aineais, aslanlar gibi savaşırken ağır bir taşla yaralanır. Annesi Afrodit, fırtına gibi yetişerek, oğlunu mutlak bir ölümden kurtarır.
Tanrı Poseidon da, Aineais’in ölümünü istemez.
Kalhas’ın ünlü tahta at oyunu ile Truva düşer, yakılır ve yıkılır.
Philoktedes’in attığı bir okla, kasığından yaralanan PARİS TE ölür.
Prens Aineais; seksen yaşındaki kör babası Ankhises’i sırtına alır, oğlu Askanios’un da elinden tutarak İDA DAĞINA KAÇAR.
Oradan İtalya’ya geçer. Yanında, Truva’dan kaçırdığı kutsal heykel PALLADİON ile Tiber kıyısına iner. PALLANTEA ŞEHRİNİN BULUNDUĞU YERE VARIR. Oradan da, sonunda, üzerine Roma şehrinin kurulacağı PALLANTİNUS tepesine geçer. Burada, yerli krallarla ve Yunan göçmeni krallarla savaşır.
Ünlü Vergilius- VİRJİL-, bu yiğidin öyküsünü destanlaştırır.
Ünlü Vergilius-VİRJİL-, bu yiğidin öyküsünü destanlaştırır.
EFSANE BU YA; BU ÜNLÜ YİĞİT AİNEAİS, İngiltere’ye geçer.18’inci asra kadar, İngilizler bu yiğidin sulbünden geldikleri inancına dört elle sarılmışlardır.
Truva Savaşı; Yunan Yarımadası kralları ve bağımsız şehir devletleri birleşerek, Anadolu’yu birleştiren Truva’ya karşı yapılmıştır.
Hektor, Anadolu birliğinin kurucusu Mustafa Kemaldir.
Osmanlı imparatorluğunu yıkmak için Gelibolu önlerine gelen batılı güçler; Haçlı güçlerine ek olarak Yunan mitolojisini de ek güç olarak yanlarına alıp gelmişlerdir.
Hz. Davut’un bir sapan taşı ile öldürdüğü DEV GOLYAT’I DA, BİR TÜRK TORPİLİ İLE BATIRILAN, bir savaş gemisi yaparak gelmişlerdir!
TRUVALI PRENS AİNEİAS’IN TORUNLARI OLDUKLARINI İDDİA EDEN İNGİLİZLER, FATİH AGAMEMNON’UN MİRASÇILARI OLARAK TA TARİHİMİZİN HUZURUNA ÇIKMIŞLARDIR!
BU SEFER; KARŞILARINA, YENİLMİŞ HEKTOR YERİNE, ONUN İŞİNİ TAMAMLAMAYA KARARLI MUSTAFA KEMAL ÇIKMIŞTIR!
Büyük Taarruz’un başarılı bir şekilde ilerlemesini gören Başkomutan Mareşal Gazi Mustafa Kemal; Döner’deki Yunan ihtiyat kolordusunun kıpırdamadığını öğrenince; kalpağını yere çarparak, Yunan Başkomutanı Hacı Anesti’nin Anasının kulaklarını çınlatarak:
“HEKTORUN İNTİKAMINI ALIYORUZ!”, demişti!
Elimizde; Fatih sultan Mehmet’in Papa 2’inci Pius’a yazdığı bir mektup var. Rahmetli Ord. Prof. Dr. Ekrem Akurgal’ın bir bilimsel sunusundan öğreniyoruz.
Papa ikinci Pius, Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’u alışı üzerine büyük bir haçlı seferi düzenlemek için çok gayret sarf etmiştir. Roma’da, kır gezisinden dönerken, AŞK ÇEŞMESİNDE, Türkler aleyhinde etmiş olduğu bedduası da ünlüdür.
VATİKAN’DA İMZALANAN AVRUPA BİRLİĞİNE KATILIM SÖZLEŞMESİ, 2’İNCİ PİUS’UN DEVASA HEYKELİNİN BULUNDUĞU SALONDA İMZALANMIŞTIR.
Sayın A.Gül ve Sayın RTE; bu salonda ve bu görkemli heykelin ayakları dibinde, bu sözleşmeyi imzalamışlardır!
Fatih Sultan Mehmet, Papa Pius’a:
-“Biz, sizinle akrabayız. Hektor’un ve Truva’nın intikamını Rumlardan almak isteyen bizlere niçin karşı çıkıyorsunuz!”
BÜYÜK TÜRK TAARRUZUNDA; DÖĞER’DEKİ YUNAN İHTİYAT KOLORDUSU’NUN KIPIRDAMADAN BEKLETİLDİĞİNİ ÖĞRENEN BAŞKOMUTAN MAREŞAL GAZİ MUSTAFA KEMALKALPAĞINI YERE ÇALARAK:
“ÖPTÜM ANANI HACI ANESTİ, HEKTOR’UN İNTİKAMI ALINACAKTIR!”, DEMİŞTİR.
İngiltere kraliçesi 2’inci Elizabeth’in kocası, Sakarya’da yendiğimiz Yunan 2’inci kolordu komutanı Korgeneral Prens Andrai’nin oğludur.
Ulusal Kurtuluş Savaşımıza yüzbaşı rütbesiyle katılan ve sonradan Yunan Kralı olan Paul’ün kızı Prenses Sofia, İspanya Kralı Don Juan’ın eşidir.
BİZLER, ASYA BOZKIRLARINDAN GELENLERLE, ANADOLU’DA KALANLARIN OĞULLARI VE KIZLARI OLARAK, ANADOLU UYGARLIĞI GELENEĞİNİ SÜRDÜRMEYE KESİN KARARLIYIZ.
Arap bülbülleri boşu, boşuna ötedursunlar!
TAHTA AT oyunu ile Truva’yı ele geçirerek, yakıp, yıkan Kral Agamemnon; Truva Kralı Priamos’un güzel kızı KASSANDRA’YI KAPATMA olarak alıp, sarayına döner. Isparta Kralı Menelaos, bir manastıra sığınan güzel Helen’i alıp, o da sarayına döner.
Kral Agamemnon’u sarayında, bir acı son beklemektedir. Agamemnon’un öz amcaoğlu Aigistihos ile sevişen Klytaimestra, kızı İfijeni’nin kurban edilmesi nedeniyle de, Kocası Kral Agamemnon’a diş bilemektedir. Gözünü kırpmadan, Kassandra’yı ve Kocası Kral Agamemnon’u öldürür.
İtalya’da bir tren yolu geçidinin adı KASSANDRA’DIR.
Fatih Sultan Mehmet’in Papa 2’inci Pius’a yazdığı mektup ta ortadadır. İtalyanlar, Anadolu’dan İtalya’ya göç etmiş akrabalarımızdır; onlar da Anadolu’dan pay isterler.
Anadolu birliğinin Hektor’u MUSTAFA KEMAL’DİR. MONDROS ATEŞKES ANLAŞMASINI ORUSPU AVRATLI AGAMEMNON’UN SARAYINDA İMZALATSALARDI, NE YAZARDI! ÜLKE BİZİM, MİRAS BİZİM, TARİH BİZİM, KÜLTÜR BİZİM OLDUKTAN SONRA! Sentezcilere okkalı bir selam da bizden olsun!
PARİS adı Fransa’nın başşehrine verildiği gibi, SİİRT’TE DE BİR KÖYÜMÜZE DE VERİLMİŞTİR.
Aleksandros ismi de, Alekandr ve İskender olarak sürdürülmektedir.
Yunanlılara da, HELEN’İN ÇOCUKLARI DENİLMEKTEDİR!
Mareşal Gazi Mustafa kemal, Anadolu’muzun tapusunu ararken; tüm geçmişimizi bir kalemde silip, “400” çadırlık bir göç öyküsüne köklerimizi bağlamak akıl kârı değildir. Elin oğulları, HİTİTÇEDEKİ WATER-SU- KELİMESİNE VE BİR DESTANA DAYANARAK, Anadolu’dan pay isterken, hala uyutulmamıza ne denir!
Başka kavimlerin yağmaya dayalı gazve baskınlarına, kendi sosyolojimizi oturtma eylemcilerine ne söylesek azdır, ”GEÇMİŞLERİNİ BİLMEYENLER, HE ZAMAN ALDATILACAK BİRER ÇOCUKTURLAR.”
ALTINA VE ÜZERİNDEKİ GEÇMİŞİNE SAHİP OLAMADIĞIMIZ TOPRAĞIMIZA NASIL SAHİP OLABİLİRİZ!


Kaynakça
1-Omeros Destanları,
2-Azra Erhat, Mitolojik Sözlük,
3-Çanakkale Destanı.
4-Tarihöncesi Manisa, Manisa Turizm Derneği.

29. SAKALLARIYLA DÜŞÜNEN TEKELER

Osman Türkoğuz



SAKALLARIYLA DÜŞÜNEN TEKELER

Sayın Rahmi Koç; çok güzel bir kararını uygarca açıkladı: ”Ben Sakallı ve bıyıklı insanı çalıştırmam;” dedi.
Türk Ulusu’nun sözcülüğüne soyunan Sayın RTE, kendisinde sakal ve dahi okkalı bir bıyık olmamasına karşın, sakalı ve bıyığı savunan bir çıkışla Sayın Rahmi Koç’u karşıladı.
Şaşırıp kalıyorum; iktidarda olan kimse, ”LAFA, LAF, PAYA, PAY SAHİBİ MİDİR?” Ancak, benim bildiğim, tüketilemeyen enerji bu gibi çıkışlarla tüketilir. Dokunulmazlığım var diye, bülbül olmaya da gerek var mı?
Türkmenistan’da; bilgice, görgüce ve her türlü önlem almada, herkesten daha deneyimli olanlara ”AKSAKAL;” denilir. AKSAKALLARDAN oluşan bir Danışma Kurulları da vardır. Herhangi bir konuda; daha önce bu konu hakkında konuşmuş olan birisi, ”ben dememiş miydim,” ”biz bu sakalları değirmen damında ağartmadık,” diyerek övünür.
Aslına bakarsanız, sakalı ve dahi makalı da yoktur. ”Değirmen damı “sözü sahtekâr olmadığını vurgulamak için söylenmiş bir sözdür. Felek’in bin bir çemberinden geçmiş, çok vartalar atlatmış olma durumunu vurgulamak için söylenir bu, “DEĞİRMAN DAMI,” sözü.
“Sakalın kerameti olsaydı, KEÇİLER ABDURRAHMAN ÇELEBİ OLURDU,”sözü de, BİLGELİĞİN DENEYİMİN ve ÖNGÖRÜRLÜLÜĞÜN KILLA, SAKALLA ilgisi olamayacağını belirtmek için söylenmiş bir sözdür.
Asırlarca ve asırlarca; halkımızın beyni safsata, ermiş, mermiş öyküleriyle ve mistik pasla körletilmiş olduğundan; SAKAL sözü BEYİN yerine kullanılmıştır. ”AKSAKALLI”, GÖBEĞİNE KADAR İNEN SÜT BEYAZ SAKALI olan; ”BEMBEYAZ SAKALINI SIVAZLAYARAK”, ADAMIN KERAMETİ SAKALINDAN MENKÛL”, gibilerden, kaderciliğin göbeğine bir de SAKAL oturtulmuştur. O sakallıya da, kadınların göbeklerini yalayarak, muska ve üfürük gücü verilmiştir.
Anadolu Devletleri savaşlardayken; sakalı olanlar da halkımızı soyma savaşlarındaydı.
Emevi ve Abbasi Arap Emperyalizminin neden olduğu TÜRK SOYKIRIMI, meydanları SAKALLILARA bıraktırmıştır. Yaşlı ermişlerin gücü de, kadınların göbeklerini yalamaya ve ancak göbeklere üfürmeye yetmiştir.
Selçuklu Döneminde; Anadolu’daki Halk Ayaklanmaları, Beyliklerin çekişmeleri, Moğol istilâsı, Haçlı Seferleri ve Konya Saray entrikaları, halkı KADER DENİLEN ve AKSAKALLARLA yönlendirilip, yürütülen bir büyük aldatmacanın içersine itmiştir.
Halk ile ilgilenen, halkın derdini dinleyen, halkın Ahlât’ını Buğday ile değiştiriveren, halkın davalarını ÇÖZEN AKSAKALLI DİN ADAMLARI olmuştur.
O tarihlerde, Anadolu büyük bir yangın yeridir. Açlık, sefalet ve cehalet içersinde ezilen Anadolu Türk Halkı, sakallıların gerçek kapasitesini ölçme yeteneğinden de yoksundur.
Halkın gözünde, gönlünde ve aklında SAKAL, her dedin devası olan bir kudret olarak belirginleşmiştir.
”SAKAL’I olan, her şeyi çözüme kavuşturur,” “SAKAL’I olan her şeyin en iyisini bilir,” “SAKAL’I olan hiç fenalık yapmaz,” sözü, kısaltıla, kısaltıla, ”SAKAL” olarak tüm iyi sıfatları anlatmak için kullanılır hale sokulmuştur.
SAKALLI olan halk ile bir ve beraberdir”, fikri, sakal kelimesi ile anlatılır hale büründürülmüştür.
Anadolu Türk Halkı, SAKALLI ADAM yerine SAKAL’A tutunur hale sokulmuştur.
Anadolu Gençleri asker olarak, devletle kavgalı olarak evinden ve yöresinden kopuktur.
Anadolu Türk Halkı, Turnalarla selâm gönderip, Turnalarla selâm almakta, ÖZGÜRLÜK, uçan kuşlarda kalmaktadır. Çaresizlik ve özlem, Rıza Tevfik Bölükbaşı’ya bile kuşlardan yardım diletmektedir:
“uçun kuşlar uçun, doğduğum yere,
Şimdi dağlarında mor sümbül vardır.
Ormanlar koynunda bir serin dere,
Dikenler içinde, sarı gül vardır.” Dedirtmektedir.
Fatih Sultan Mehmet, iki defa tahtından uzaklaştırılmıştı.” Bunun sakalla ne ilgisi vardır?” Demeyiniz, bal gibi sakalla ilgisi vardır. Birincisi, Yarım Tepe Yeniçeri ayaklanmasıyla; diğeri de Varna Meydan Muharebesi nedeni ile Osmanlı tahtını Babası’na bırakmıştı.
Manisa’da gönül dinletisine çekilmiş olan İkici Murat’a bir Ferman gönderir:”Padişah sen isen acele gelesiz. Yok, padişah biz isek, Fermanımız oldur ki tez elden gelesiz.” Gelmese boynu vurulur.
Padişah Fermanı’na karşı gelmek ”Huruç ales Sultandır”. Oniki yaşında tahta çıkan, yirmi bir yaşında da İstanbul’u fetheden Fatih’in resimleri hep sakallıdır.
Fetihten çok sonraları İstanbul’a getirterek; önünde saatlerce poz verdiği BELLİNİ’NİN yapmış olduğu tablosu bambaşkadır. Sekiz dil bilen, “İstanbul’u almakla HEKTOR’UN intikamını aldım “, diye Papa’ya mektup yazan Fatih’in bilgisi sakalla kanıtlanmıştır.
Oğlu Sultan Cem, Torunları Yavuz ve İkinci Süleyman da sakalsızdır. Genç Osman ve Dördüncü Murat’ta sakalsızdır.
1898 yılında, İstanbul’da ve İkinci Wilhelm’in kolundaki Abdülhamit te sakalsızdır. Padişahların sakalsız olmaları olmamalıdır! Olamaz! Sakalsız olmak, SAKAL’IN kerametine aykırı olduğu kadar da, dinen de makbul değildir! Halkımız, kerameti SAKAL’DA arayıp, SAKAL’DA bulmalıdır.
Beynin SAKAL yerine devreye girmesi de çok sakıncalıdır.
Şu Avrupalı sakalsızlar, TAHTLAR’A ve dahi TAÇLARA neler etmişlerdir. Şu sakalsız Volter; şu babası Padişahı Ruyu zemin’in sarayında Saatçi başı olan Zındık! J.J.Rousseau, AKLI; İNSANLAR’IN AKLINA sokmuşlardır. Şu sakalsız John Luk:” HAKSIZLIĞA VE ZULME BAŞKALDIRMAK MEŞRUDUR;” diye kitaplar yazmıştır.
Halkımıza SAKALLILAR yardım etmeli; HALKIMIZ SAKAL’DAN medet ummalıdır! Umut kapısını bile SAKAL’A açık tutmalıdır. HALKIMIZ, UMUDU VE UMUDUN SONUNDA BEKLENEN MUCİZE’Yİ SAKALDAN VE SAKALLILARDAN BEKLEMELİDİR.
Almanya’yı umut kapısı yapanların yakalarına SAKALLILAR yapışmalı; onları Gâvur parası taşıma külfetinden kurtararak; PARALARI, DİNE DAYALI; METRESLERİ BOYALI HOLDİNKLERE AKTARILMALIDIR.
Dünya’da tüm camilerde SAKAL’I ŞERİFLER vardır. Sakal’ı Şerif nedeni yle, KEŞMİR’DE (58) kişi öldürülmüştü. YIL.1958.
ATATÜRK İLE İNÖNÜ, bir gece, Söğütözü’nde köylülere misafir olurlar. ATATÜRK, köylülerden ATATÜRK’Ü anlatmalarını ister: ”GÖBEĞİNE KADAR; SÜTBEYAZ SAKALI İNEN; NUR YÜZLÜ BİR PİR’İ FANİ!” olarak anlatıldığını duyunca; ATATÜRK: ” Kalk, İsmet kalk. Buralar ‘da bize yer yok der”.
Tanrı’nın yeryüzündeki gölgesi, Peygamber Postu’nun sahibi, yetmiş ERMİŞ gücündeki HALİFYİ RUYUZEMİNİ, (38) yaşında, Sakalsız bir Paşa nasıl yıkabilir. O Paşa’yı terfi ettiren Padişah’ı Zülcelâl’ı yenmek ve kovmak, ancak ve ancak, göbeğe kadar inen SAKALLA mümkündür!
SAKAL, SAKALLI ADAM şereflidir, dindardır, dindar adam da doğru adamdır.
Öyle ise, Bosna-Hersek paraları MERCİMEK’E, Çeçen paraları Burçak’a, Almanya’daki gariban ve sahipsizlerin paraları da, dosdoğru KONYA’YA, MARŞ! MARŞ.
Bu SAKAL öyküsü, tıpkı Türban öyküsü gibi, HALKIMIZIN şuur altında yatmaktadır.
Çöllerde, erkekler bile PEÇE VE TÜRBAN takarak kum fırtınalarından korunabilmektedirler.
Dini bütün turistler de, TÜRBAN Otellerinde konaklamışlardı. Şimdi, günümüze dönelim:
SAKAL, TÜRBAN VE İSLAM DİNİ BİRBİRLERİYLE ÖZDEŞLEŞTİRİLMİŞTİR. Gericiliğe özenen, ÇAĞA, ULUSALCILIĞA VE ATATÜRK DEVRİMİ’NE düşman olan gençler de SAKAL bırakmaktadırlar.
Erbakan’ın korumaları, Fadime’nin ırzına geçenler de, yaşlarına bakmaksızın SAKAL bırakmaktadırlar. Halkımızın karşısına çıkan her ATATÜRK düşmanı, SAKALI’NI AKLININ YERİNE KOYARAK ÇIKMAKTADIR.
T.B.M.M. de SAKALLI, DEVLET DAİRELERİNDE SAKALLI, ÇALMADA, ÇIRPMADA SAKALLI, IRZA GEÇMEDE SAKALLI. Akılla yakalanamayan SEÇMEN ve HALK, SAKALLA bal gibi yakalanabilmekte. Sakalsız KALKANCI’YA selam vermeyen, SAKALLI KALKANCI’YA kızlığını ve iki kilo Altını’nı vermekte. SAKALLA okunan duanın sevabı (70.000) katmış. Dua eden SAKALLILAR, boşuna mı dua ederler?
Şimdilerde, bu SAKAL VE TÜRBAN olayı; ATATÜRK’ÜN tarihin çöplüğüne attığı, HURAFEYE DAYALI DİNİ DUYGULARDAN medet umarak iktidar olma umudunu siyaset arenasına sokmak eylemleridir.
TÜRK ULUSU VE TÜRK GENÇLİĞİ bu PSİKOLJİK tuzakları görmelidir. Hainler ve çağ düşmanları, apış aralarındaki kıllardan bile medet umarlar.
Bu umudu boşunadır. Türk toplumu, sakalın önemini TEKE’DE görmüştür.
Kurt ve Çakal korkusundan, SAKALLI keçiler, hep taşlık ve kurak arazilerde gezinip, dururlar. Bizim SAKALLILAR’DA. TÜRK ULUSU, SAKALDAN VE SAKALLIDAN MEDET UMANLARI: ”Medet Ya ATATÜRK;” diye bağırtmasını da bilir.
“-Her gördüğün SAKALLI’YI deden sanma ATATSÖZÜNDEN, niçin ders almıyoruz?
Nur yüzlü, inanç sahibi sakallılarla, TEKELERİ niçin karıştırıyoruz, A! Benim HALKIM?

İzleyiciler

Blog Arşivi