12 Kasım 2010 Cuma

197- MUKAVELELİ ASKERLİK

OSMAN TÜRKOĞUZ
Osmanturkoguz@hotmailcom
İzmir; 12 Kasım 2010.

                                     
MUKAVELELİ ASKERLİK!


                                      “Güçlü ordu, güçlü devlet!”
                                      Karanlıkları yener elbet!

Türk askeri komutanlarına peygamberlerine bağlı olduğu gibi bağlıdır!” Anastasios Papulas, Yunanistan’ın Anadolu’daki Başkomutanı.

“Bir başbakana Soytarı rolü verseniz, on dakika içinde rezil olur başaramaz ve yuhalanır. Bir soytarıya başbakanlık verseniz, devletini yıkana kadar politika sahnesinde kalır ve dahi alkış alır!” Bir büyük adamdan aktarma.

“Asker bir kanlı diktatörün emrindeyse KULDUR. Milletinin emrindeyse BÜYÜKTÜR.” Askerin Kulluğu ve Büyüklüğü.” Alfret dö Vigny.

“Yemen yolları çukurdandır,
Karavanamız bakırdandır.
Zenginler bedel öder;
Şehidimiz fakırdandır!” Anonim.

         Türk Ordusunun kuruluş tarihi M.Ö.209 kabul edilerek 2210’uncu kuruluş yılı olarak kutlanmaktadır.
Çinlilerin “Mao-Tun”, Biz Türklerinde OĞUZ HAN, ALP ER TUNGA ve TANRI KUT METE olarak adlandırdığımız Büyük Kaan. M.Ö.209–174 yılları arasında yaşamıştır. Babası Teoman’ın Çinli üvey anasının oğlunu yerine geçirmek için oynamış oldukları oyunlarını bozarak babasını ve üvey anasını öldürerek tahta geçmişti. Daha önce; babasının kendisine vermiş olduğu (10.000) kişilik bir orduyu düzene sokmuştu.
Bu sefer tüm ulusunun ordusunu yeniden örgütledi. 10’lu kuruluşlara geçildi. (10) kişilik askeri birliğin komutanına ONBAŞI, (50) kişinin komutanına ELLİBAŞI, (100) kişilik birliğin komutanına YÜZBAŞI, (1000) kişilik birliğin komutanına BİNBAŞI, (10.000) kişilik askeri birliğin komutanına da TUMANBAŞI denildi.
         OĞUZ HAN’IN Ordusu 24 Tümenden oluşuyordu. Nasıl Oğuz Hanın 6 oğlu varsa, bu 24 tümen de altı köşeye bağlıydı. Ordu, SAĞ ve SOL kol olarak iki grupta toplanmıştı. Çinlilerde olduğu gibi, Oğuz Türklerinde de 3.4.6.12, 9 ve 24 sayıları uğurlu kabul edilirdi.
Bu inanç Osmanlılara da geçmişti. Osmanlı kabinesi haftada 4 gün toplanırdı. Babı Hümayun, Babıâli, Babı Seraskeri ve Babı Meşihat dört önemli kuruluştu.
         Batıda çok güçlü bir imparatorluk kurmuş olan Atilla da, ordusunu Oğuz Han gibi düzenlemişti.
Benim amacım Türk devletlerinin ordu kuruluşlarını yazmak değildir. Son günlerde Türk Silahlı Kuvvetlerinin yeniden yapılandırılması gündeme getirilmiştir. Genel Kurmay Başkanımız orgeneral Sayın Işık Koşaner’in açıklamasını, Manisa milletvekili Bülent Arınç Bey:
“Erken açıklamasa daha iyi olurdu!” Buyurmuşlardı!
Dertleri bedelli askerlikten yakınlarını yararlandırmak.
Bendenizin amacı; Osmanlının askeri sistem oluşturma çırpınışlarını ve nasıl battığını anlatabilmektir.
Osmanlı Beyliğinde eli silah tutan herkes asker idi. Osmanlı toprakları genişleyince kalıcı bir askerlik hizmetine ihtiyaç duyuldu. 1362–1365 yıllarında, YENİÇERİ OCAĞI kurulmuştur. Yeniçeriler padişaha bağlı Kapıkulu Ocaklarının piyade sınıfı idi. Görevleri de Padişahı korumaktı. Sonraları, sarayları ve kaleleri koruma görevi de verilmiştir. Şehirlerin iç kalelerinde konuşlandırılmış olup, kale beyinin isyanı halinde iç kalenin kapılarını kapayarak merkezden kuvvetlerin gelmesini beklerlerdi.
         1451 senesinde SEKBAN BÖLÜĞÜ kurulmuştur. Daha sonraları da AĞA BÖLÜĞÜ kurulmuştur. Zamanla Yeniçeri bölükleri arttırılmıştır:
         1*Yaya Bölükleri: 101
         2*Ağa bölükleri:     61        
         3*Sekban bölükleri: 34 sayısına ulaşmıştır.
Yeniçeriler mensup oldukları bölüklere ORTA denilirdi. Osmanlı Padişahı, 1’inci ortanın Birinci neferiydi. Genç Osman’ı boğan Yeniçeriler 61’inci Ortaya mensup oldukları için; 61’inci Orta ortadan kaldırılmıştı. Ortaların numaraları okunduğunda ”61!” denilince: ”Yok!” yanıtına karşın, hep bir ağızdan: ”Yok olsun!” Demek gelenek haline getirilmiştir.
Yeniçerilere üç ayda bir ULUFE dağıtılırdı. Padişah ve Yeniçeri Ağası da sıraya girerek ulufelerini alırlardı. Her ayda, 6 ve 32 Kuruş maaşlarıyla giyecek kumaşlarını da alırlardı.
Yeniçerilerin Başkomutanına YENİÇERİ AĞASI unvanı verilmişti. Yeniçeri Ağaları önceleri Ocaktan seçilirken, 1451’den sonra Sekbanbaşılardan seçilmeye başlamıştır.
Yeniçeri Bölüğü-ODA-başkanına ÇORBACI denilirdi. Sekban ve Ağa bölüklerinin komutanına da Bölükbaşı denilirdi.
Çeşitli tarihlerdeki Yeniçeri sayıları:
         1514—10.156
         1526--    7.885
         1568-   12.798
         1609-   37.627
         1661-   54.222
         1665-   49.556
         1669-   51.437
         1670-   49.868
         1680-   54.222
Osmanlı devletinde Miri topraklar şöyle dağıtılırdı:
         1-Has: Şehzadelere. Savaş zamanında silah ve her türlü donanımlarıyla (5000) askerle orduya emredilen yerde katılmak zorundaydılar.
         2-Tımar: Yararlılık göstermiş olan komutanlara verilirdi. Savaş zamanında her türlü teçhizatı ile birlikte (3000) asker çıkarmak zorundaydılar.
         3-Zeamet: Kahramanlık gösteren kimselere verilirdi. Savaş zamanında, her türlü silah ve teçhizatıyla birlikte (300) asker çıkarmakla görevliydiler.
Batı orduları silah yapımında, Balistikte ve askeri örgütlenmede çok ileri gidince, Osmanlı ordusu yerinde kalamadı geriledi. Politikacıların eline düştü, her yenilik hareketinde ayaklandılar ve sonunda da İstanbul halkının gayretleri ve topçu sınıfının üstün desteğiyle, 15 Haziran 1826 tarihinde tüm Yeniçeriler öldürülerek Yeniçeri Ocağı da tarihe karıştı.
Eğitimleri o da yapılırsa; “Testiye kurşun, Keçeye de pala” dan ibaretti. Topçusu görerek ateş ederdi. Paralel nişan hattı uygulamasını iki Fransız asıllı komutan öğrettiği halde bir türlü kullanamamışlardı.
İstanbul’da bir fahişe yüzünden günlerce kendi aralarında sokak çarpışmaları yapmışlardı.
Genç Osman, Yeniçeriliği kaldırmak istemesinin bedelini ağır ödemişti. Politik hırs ve çıkar sahipleri Yeniçeri Ağası ile ya da doğrudan Yeniçerilerle ve dahi sipahilerle anlaşabiliyor ve her yeniliğe karşı çıkıyorlardı. 
Birinci Mahmut’un ölümü üzerine Şehzade Selim, Üçüncü Selim adı ile tahta çıkmıştı.
Yeni bir askeri kuruluşa gitmenin gereğini anlayarak ”NİZAM’I CEDİD”  adı altında yeni bir askeri yapılanmaya gitmiş, Avrupa’dan Uzman askerler getirtmiş, Belçika’dan yeni silahlar alınmış ve yeni nizamın askerlerinin üniformaları da değiştirilmişti.
Yeniçeri sınıfının ortadan kaldırılmamış olması en büyük hata idi. Yeniçeriler ayaklanmışlardı. Bayraktar Mustafa Paşa, (15.000) kişilik ordusu ile Silistire’den İstanbul’a yetişmişti. Bu ordunun yöneticileri arasında 6 Nizamı Cedit komutanı vardı. Sarayın kapıları kırılana kadar, gericiler Üçüncü Selimi boğmuşlardı. Sarayın çatısına çıkan Şehzade Mahmut’u da bir Cariye, katillerin gözlerine ateşli kül serperek kurtarmıştı. Bir hainin fırlattığı bıçak ta Şehzade Mahmut’un kulağını sıyırıp geçmişti. Tahta 1V’üncü Mustafa olarak geçirilen Şehzade Mustafa da İkinci Mahmut’tan alınan bir fermanla boğulmuştu.
Osmanlıda şaşkınlıktan çok garip şeyler oluyordu. Osmanlı Padişahı Büyük Frederik’e Özel elçiler göndererek İYİ BİR MÜNECCİM İSTİYORDU!” Bu, her şeyi soracağımız ULEMA’NIN” kararıydı!
BÜYÜK FREDERİK’İN YANITINI BUGÜN DAHİ ANLAYABİLECEK KAPASİTEDE DEVLET BÜYÜĞÜMÜZ VAR MIDIR?
DOLU BİR HAZİNE! GÜÇLÜ VE DİSİPLİNLİ BİR ORDU! SÜREKLİ EĞİTİM!
Osmanlı Devleti İYİ bir Müneccim istemekte haklıydı! Büyük Frederik’in bu durumu bilememesi imansızdı!
Avusturya - Osmanlı Savaşlarının birisinde; Osmanlının Müneccimbaşısı, düşmana saldırı için Eşref saatini hesaplarken, komutanların “şimdi taarruz ederek düşmanı imha edelim!” önerisini geri çeviren Osmanlı Başkomutanı ve Osmanlı Ordusu ve dahi Müneccimbaşısı toptan imha edilmişler; (7000) çuval altın ve sayılamayacak kadar ganimeti de Avusturya Başkomutanı Fransız asıllı Topal Prens ÖJEN’E bırakmışlardı.
”ULEMASIZ” devlet ve dahi ordu olamayacağını Prusya Kralı Büyük Frederik ne bilsindi!
Osmanlı devleti, Devleti yönetecek Sadrazam bulamayınca; yine de “ULEMA’NIN” önerisiyle; Üçüncü Selim’i İSTİAREYE yatırırlar. Üç defa tekrar ettirilen bu BİLİMSEL! Uygulamada da Rahmetli Üçüncü Selim’in rüyasına “CENAZE HASAN PAŞA” DEYU ÜNLENEN BİR GARİP ADAM GİRER. Ve ol biçare adamı derdest ederek Sadrazam mührünü verirler. Adamcağızın:
“Etmeyiniz, eylemeyiniz, ben kimim, Sadrazamlığa lâyık deyelim!” Demesine aldırmazlar.
Mora Yarımadası elimizden çıkınca da, Şeyhülislamdan fetva alırlar:
“Mora’nın elimizden çıkması İslami yönden faydalı olmuştur!” Deyu.
”Bir Ulusu ve Bir dini Bölen fetvalar!” Osman Türkoğuz.         Blog:http://osmanturkoguz.blogspot.com/         
Bayraktar Mustafa Paşa, Osmanlının tüm Ayanlarını Beykoz’da toplayarak “Senedi İttifak”ı imzalatmış, İkinci Mahmut’un da bu belgeyi imzalaması, Bayraktar Mustafa Paşanın sonunu hazırlamıştı. Paşanın sarayının çatısına çıkarak onu öldürme girişiminde bulunan 300 Yeniçeri Paşanın barut deposunu ateşlemesi sonucu Paşa ile birlikte ölmüşlerdi.
Daha önceleri, İstanbul şehrinin sokak duvarlarına:
         “Rumeli’den geldi bir çıtak/
                   Bayram ertesi ya kılıç oynatılacaktır, ya bıçak!” Diye sloganlar yazılmıştı!
15 Haziran 1826 senesinde, Yeniçeri sınıfı yok edilmiştir. Bu olaya VAKA’İ HAYRİYE denildi.
Daha önceleri “Sekban’ı Cedit“ adlı bir askeri kuruluş ta kabul görmemişti. Bunun üzerine her yeniçeri ortasından (150) nefer alınarak “EŞKİNCİ” adlı yeni bir askeri kuruluşa geçilmişti. Yeniçeriler Avrupalı uzman askerlerin eğitimlerine de iyi gözle bakmıyorlardı. ”Gâvur icadı” diye yeniliklerin aleyhinde bulunuyorlardı.
En sonunda; “ASAKİRİMANSURE” ADLI YENİ BİR ORDU KURULDU. Gericileri ürkütmemek için de, bu ismin sonuna MUHAMMEDİYYE adı eklenerek “Asakir’i Mansure’i Muhammediyye—Muhammedin zafer kazanmış askerleri—adı kabul edildi. Ve Asker Ocağına “Peygamber Ocağı” denilmesine bu ad neden olmuştur.
Asker ocağımızın böyle çağrılmasına da gerek yoktur. Bizim ocağımızın temeli “OĞUZ HAN OCAĞIYDI!”
Şimdiyse Mustafa Kemal Ocağıdır!
Yeniçeri Ocağıysa BEKTAŞİ OCAĞIYDI!” Yeniçerilerin enselerine inen keçe, Hacı Bektaş Velinin kolunun yeni sayılırdı. Aslında Hacı Bektaş Veli ile de ilişiği yoktu. Kazanın kutsal sayılması, ayaklanma işareti olarak kazanın mutfaktan çıkartılarak meydana konulması, kazana sığınan en ağır suçlunun bile suçunun affedilmesi Yeniçeri Ocağının Bir Bektaşi Ocağı olduğunu göstermektedir.
Ayaklanmaya da “Kazan kaldırmak” deyimi buradan gelmektedir!
Sekiz birlikten oluşan tertipler yapıldı. Her tertibin başında bir binbaşı bulunuyordu. Sonralar sayıları 16 olan tertipler, sekiz sağ ve 8 sol tertip diye ikiye ayrılmıştır. Sağdakilerin başında bulunanlara Sağ Kolağaları, soldakilerin başında bulunan komutanlara da Sol Kolağaları denildi.
Daha sonraları:
*Tertipler, Alay oldu.
         *Kollar Tabur oldu. Tabur kelimesi de Macarcadan alınmadır.
         Tabur, En büyük birlik kabul edildiği için, tedavisi biten askerlere “Taburcu oldu!” deyim buradan kaynaklanmıştır. Bu deyim sivil hastalar için de kullanılır olmuştur.
         *Saflar da Bölük oldular.
         Alay Komutanına Miralay, yardımcısına da Kaymakam adı verildir. Alaylar, başlarında birer Binbaşı bulunan üç taburlu hale getirildiler.
         İki alay’ın bağlı olduğu askeri birliğe de LİVA denildi. Başına da Mirliva rütbesinde bir komutan getirildi.
         Üç alaylı birliğin komutanına da Ferik rütbesi verildi. Feriklikten sonraki en büyük rütbe de Müşirlik oldu. Müşirlik te ikiye ayrıldı:
         1-Hasa Müşirliği,
         2-Mansure Müşirliği.
         1*Bir bölükte; bulunan askerler: nefer-Onbaşı-Bölük Emini-Çavuş-Başçavuş-Mülazım.
         2*Bir taburda bulunan askerler: Yüzbaşı-Tabur Kâtibi-Sol kol Ağası-Sağ kol Ağası-Alay Emini-Binbaşı.
         3*Bir alayda bulunan rütbeliler: Miralay-Kaymakam. Öteki rütbeliler: Ferik-Müşir.
         Miralaydan sonra gelen rütbelilere de Paşa denildi.
         Osmanlı İmparatorluğunda en büyük Padişahlardan birisi de İkinci Mahmut’tur.
Kara Harp Okulu, Tıbbiye ve Memurlar için ilk ceza kanunu onun zamanının ve onun eseridir. Hastalıkların temel oluşumunu ve tedavilerini görebilmiştir. Osmanlı ordusunda Kurmay başkanı ve karargâh kurumu yoktu. Yalınız ordunun Müneccimbaşısı vardı!                         
REDİF ORDUSU.
         Bu yeni kurulan ordu ile sınırların korunması ve iç isyanların ve asayişin korunması da mümkün değildi. Osmanlı yönetimi düşündü ve dahi taşındı; 23-32 yaşlarındaki kişilerden REDİF askeri oluşturdu. Her ilçede, nüfusu müsaitse(1400) kişilik Redif birlikleri oluşturuldu.
         İlk Redif Alayının komutanlığına bir Kadı getirildi. Komutanlar ve Redif Subayları o yerlerdeki zengin ve dahi itibarlı ailelerin çocuklarından seçilmekteydi. Askerlikten anlamaları da şart değildi. İstanbul’a çağırılarak eğitim verilmekteydi. Komutanları ve subayları o ilin valisi seçerek adlarını onaylanması için İstanbul’a postalardı.
         Abdülhamit’in HAMİDİYE AŞİRET ALAYLARI DA aynı mantıkla kurulmuştu.
Padişahın Muhafız alaylarının subay ve erleri, Ermeni, Arap ve Arnavut askerler arasından seçilirlerdi!
         Dördüncü Murat’a Koçi Bey tarafından verilmiş bir rapor vardır. ”Yeniçeri ocağının bozulma nedeni: ”Ocağa Ağdacı, Katırcı, Şehir oğlanı, Kürt ve Türk’ün alınma nedenidir!” Zaten Yeniçeri Kanunnamesinde: ”Türk’ten Yeniçeri alınmaya “hükmü de vardı.
Bir devlet kolay mı yıkılır? 
         “Silahlı Kuvvetlere Müdahale Ulusal Felaketlerin Habercisi midir?” Başlıklı yazımı çok kere yayımlamıştım.
Bir devletin silahlı kuvvetlerine politikacılar el attılar mıydı, FELÂKET KAPIDADIR!
Türkiye Cumhuriyetinde Türk Ulusunun onur duyduğu bir askerlik hizmeti vardır.
Bütün dünyanın, önce dostlarımızın, sonra da düşmanlarımızın korkulu rüyasıdır Türk Silahlı Kuvvetleri.
Bazı politikacılarımızın da korkulu rüyasıdır.
Romanya’nın Diktatörü Çavuşesku’nun silahlı kuvvetlerine mühimmat verdirmediği darbe anında anlaşılmıştı.
Gorbaçov bir uçak dolusu kaleşnikof fişeği yollamıştı.
1958 Irak askeri darbesi de General Kasım’ın Amman’da yapılacak tatbikata gidecek Irak birlikleri için Başbakan olan Osmanlı ordusu Kurmay Binbaşısı hain Nuri es Sait’ten ödünç mühimmat alınarak yapılmıştı.
Bir siyasi iktidarın aklına ve dahi gönlüne asker korkusu girmeye görsün.
Jozef Stalin’in Kızılorduda yapmış olduğu 1938 temizliği nedeniyle, koskoca Rus ordusu Finlandiya ordusunun karşısında rezil olmuştu.
Türk Silahlı Kuvvetlerinin her türlü geleneği kökleşerek oturmuştur.
         Adaletten Kaçanlar Siyasi Partisi iktidara gelir gelmez, LORD JİM kesilmiştir.
Türkiye Cumhuriyetinin tüm kurum ve kuruluşlarını kanun ve nizama dayalı tasarruflarına gözü kapalı olarak el konulmuştur.
Sayın RTE, ”kendisini SAVCI” ilan etmiştir. Adalet canibinden ses çıkmamıştır.
Pakistan Yüksek Mahkemesi Yargıçlarını aptal sayanlar olmuştu!
Polis ele geçirildikten sonra, Adalet cihazının da soluğu kesilmiştir.
Sıra Türk Silahlı Kuvvetlerine gelmiş, Türk Silahlı Kuvvetlerinin emir ve komuta kademesi de hadım edilmiştir. Dayandıkları tek kanıtta: ”Ben tek başıma iktidar oldum!” Türküsüdür.
Anayasamızın 145’inci maddesine karşın bir gece baskını ile bu madde aleyhine yasa çıkartılmıştır. Hukukça kabul edilmesi mümkün olmayan yöntemlerle generaller ve Kahramanlar ve çok değerli insanlarımız tutuklanmış, etrafa Hitler’in ve Jozef Stalin’in yaymış olduğu korkular yayılmıştır.
         Bu sefer de sıra Türk Silahlı Kuvvetlerinin yeniden yapılandırılmasına gelmiştir.
”VATAN HİZMETİ KRİTERİNİN” aleyhinde yeni ve Türk askeri geleneğine ve DEMOKRATİK; LAİK SOSYAL HUKUK DEVLETİ anlayışına aykırı istekler yüksek sesle ve oy arttırıcı bir mantıkla ilan edilmiştir.
”Kısa Süreli Askerlik!”, “Paralı Askerlik!”,”Sözleşmeli Askerlik!” karşı taraftan da “TEK TİP ASKERLİK!” Çıkışına sert tepkiler.
Hani Her Türkün övündüğü “VATAN HİZMETİ?”
         Anayasamızın. Vatan hizmeti başlığı altındaki 72’inci maddesine bir göz atalım:
         Madde 72 ”-Vatan hizmeti, her Türk’ün hakkı ve ödevidir. Bu hizmetin Silahlı Kuvvetlerde veya kamu kesiminde ne şekilde yerine getirileceği ve ya getirilmiş sayılacağı kanunla düzenlenir.”
         Siyasi iktidar kesiminden yüksekçe bir ses:
         “POLİSLER ASKERİ HİZMETTEN MUAF TUTULACAKTIR!”
         Hani eşit işlem ve eşit uygulama!
         Tüm mesele Türk Silahlı Kuvvetlerinde yerleşmiş olan gelenekleri yok etmekten ibarettir.
         Mukaveleli Askerlik: Fransız Yabancı Lejyonlarında uygulanmaktadır.
Bir çeşit yeniçeriliktir:
         1-Vatan sevgisi yoktur.
         2-Milliyete bağlılık ve onun onuru için hizmet etmek te yoktur.
         3-Verilen paraya göre hizmet ifa edilir.
         Bu sistemi kendi Silahlı Kuvvetlerinizde uygularsanız. Kendi felaketinizi hazırlamış olursunuz.
Türkiye Cumhuriyetinin tüm kurum ve kuruluşlarının nasıl yandaşlarla doldurulduğunu görmemek için, insanın vicdanının Nohut ve Bulgurla izole edilmiş olması gerekir.
Polisimizin halini görmek için akıllı olmaya da gerek yoktur sanırım.
Neden gece yarıları yapılmış olan tüm aramalarda Genç Polisler kullanıldı dersiniz!
Bu uygulamayla, çok kısa bir süre sonra Türk Silahlı Kuvvetleri Tarikatların ve Bonanza sakinin işgaline uğrar. Çeteleşme olur.
Çok kısa bir süre sonra da yeni bir 31 Mart olayı yaratılır. Komuta kademesiyle astların arasındaki yürek bağı da çözülmüş olur. Balkan felaketleri hazırlanmış olur.
         Siyasi iktidar, her ilçemizde (1400) kişilik, komutanları Müftü ve tarikatçılardan oluşan yeni bir REDİF GÜCÜ OLUŞTURABİLİR.
         Sayın Türk Silahlı Kuvvetleri Komutanları; ”VATAN HİZMETİ” KAVRAMI DIŞINDA ASKERLİK OLMAMALI. ÖLENLER VE YARALANANLAR: ”BİZ NİYE ÖLELİM!” DİYEBİLİRLER. UNUTMAYINIZ.
Politikacıların Türk Silahlı Kuvvetlerini küçük düşürecek söz ve eylemlerden uzak tutulması sağlanmalıdır.
Saygılarımla.
         Hamiş: İş bu yazımı noktaladığımda, ilginç bir haber geldi: ”Diyanet İşleri Başkanımız Prof.Dr. Sayın ALİBARDAKOĞLU istifa etmiş!” Her nasılsa; aklıma Hitler Almanyası’nın Rusya’daki Başkomutanı Mareşal Manştaym’ın bir sözü geldi:
         “Bir Mareşali bir Onbaşının emrine verirseniz sonuç daima yenilgi olur!” Bir Profesör Dr. Ve Çağdaş bir Din Bilginini İmamların ve Tarikatçıların emrine verirseniz, ”Türban” da islam'ın baş şartı olur!



        
  

İzleyiciler

Blog Arşivi