25 Nisan 2010 Pazar

104- İNSANLARI KANDIRMA HÜNERİNİZİ EKONOMİK YASALAR, YÜZÜNÜZE ÇARPAR!

OSMAN TÜRKOĞUZ

İzmir;   05, Nisan. 2009


104- İNSANLARI KANDIRMA HÜNERİNİZİ EKONOMİK YASALAR,
YÜZÜNÜZE ÇARPAR!


“”Allah yoluna cenk ederiz, şan alırız, şan,
Kuran’da zafer vaat ediyor, Hz.YEZDAN!”
Osmanlının Mehter Marşı.


Ekonomi dersine ilk olarak başlayanlara; EKONOMİ KELİMESİNİN anlamı öğretilir.

”OİKOS+NOMOS’UN Yunanca; EV İDARESİ, EV YÖNETİMİ, demek olduğunu öğrendik miydi, ekonomiye girmişizdir demektir!

Bizler; Osmanlıdan ve Selçuklulardan öğrendiğimiz gibi bir davranış içersindeyiz: Dilimizde olmayan bir sözcük için uğraşıp, emek ve enerji sarf etmeyiz: o yabancı kelimeyi aynen ya da yuvarlak olarak, dilimize uydurarak kabullenir ve kabul edildiği gibi Kullanırız.

EKONOMİ KELİMESİ YERİNE İKTİSAT KELİMESİNİ DE kullanırız. İKTİSAT FAKÜLTESİNDE, EKONOMİ DERSİ OKUR VE OKUTURUZ!
Ünlü İngiliz Bilgini ADAM SMİTH’İN kendini o üne kavuşturan kitabının adı:
“ULUSLARIN ZENGİNLİKLERİNİN VE SERVETLERİNİN KAYNAĞI’DIR.”
ÜNLÜ SİMAVNALI ŞEYH BEDRETTİN’İN; ŞEYHÜLİSLAM MUSA KAZIM TARAFINDAN TOPLATTIRILARAK YAKTIRILAN KİTABININ ADI DA “VARİDAT”, İDİ.

Varidat, ekonomik girişimler sonunda, elde edilen maddi hâsıladır. Elde edilen gelirlerin toplamıdır.

Ulusların çalışmaları, savaşlar, yağma ve talanlar, sömürgelerden ve insanların sömürülmesinden MAKRO düzeyde ekonomik büyüme yaratılmıştır.
Tevrat’ta ve dahi Kuran’ı Kerimde; GANİMET—ÖNCE ARAP AŞİRETLERİNİ SONRA DA YENİLEN ULUSLARI YAĞMALAMA-MAKRO düzeyde bir ÜRETİM VE BÖLÜŞÜM biçimiydi.

Müslümanlıktan önce de, Arap Kabilelerinde var olan yağma, önceleri içe dönük olarak, Arap kabileleri arasında işlevini sürdürürdü, Müslümanlık kuvvetlenip, devlet olarak örgütlenince yağmacılık, yönünü dışa çevirmiş; İran ve Türk elleri soyulup soğana çevrilmiş, kadınları, kızları ve erkekleri de esir pazarlarındaki yerlerini almışlardır!
Hüneyin baskınında; Hz. Muhammet’in Süt Anası Halime’nin kabilesinden;
*-24.000 Deve,
*-44,000 Davar,
*-6,000 Esir,
*-300 Okka Altın,
*-600 Okka Gümüş yağmalanmıştır!
Bu ganimetlerin paylaştırılmasında; olaylar çıkmıştır. Ebu Süfyan’a- Muaviye’nin babası ve Hz. Muhammet’in Kaim babası-120 Okka Gümüş ve 3.000 deve verilmiştir.

Kavgalar üzerine, Kuran’ı Kerim’in 8’inci suresi’nin 1’inci ayeti değişmiştir. Ganimet, Tanrı ve Peygambere ait iken; aynı surenin 41’inci ayetinde SEKİZ GRUBA DAĞITILMASI BUYRULMUŞTUR.

Daha sonraları; Kuran’ı Kerim’de olmamasına karşın; DÖRT ARAP MEZHEBİNİN İŞTİRAK KARARI İLE SAVAŞA İŞTİRAK EDEN ARAP ATINA İKİ PAY; SÜVARİSİNE DE BİR PAY GANİMET PAYI VERİLMESİ KARARA VE UYGULAMAYA BAĞLANMIŞTIR! (1-8)

İslam devletinin mali ve bürokratik geleneği İran’dan, tapu geleneği de Mısır’dan alınmıştır!

Ünlü Alman Yazar Kurt Stanhavs;” ATATÜRK DEVRİMİNİN STRAJESİ”, adlı eserinde; şöyle bir sonuca varmıştır:

“MÜSLÜMAN DEVLETLER, DIŞ YAĞMAYI SAĞLAYACAK GÜCÜ YİTİRDİKLERİNDE, DIŞ YAĞMA, İÇERİYE RÜŞVET OLARAK DÖNMÜŞTÜR!” (2)
Haçlı seferleri; KUTSAL KUDÜS’Ü! Müslümanlardan kurtarmak masalı ile doğunun dillere destan servetlerini ve ipek yolunu, ipek yolu ticaretini ele geçirmek için yapılmıştır!

1095-1270 yılları arasında yapılmış, (8) haçlı seferinden söz edilir! Osmanlı Devleti’nin sürdürülen haçlı seferleri sonunda yıkıldığını; Türkiye Cumhuriyeti’ne karşı da, ”DÂHİLİ BEDHAHLARIN” yardımları ve iş birlikleri ile HAÇLI SEFERLERİNİN, PLANLI VE PROGRAMLI OLARAK SÜRDÜRÜLDÜĞÜNÜ GÖRMEZDEN GELİRİZ!

Kuveyt’e, Irak’a, Lübnan’a Afganistan’a ve Yugoslavya’ya yapılan seferler; haçlı seferi değilse, ne seferidir? Sayın seyircilerimiz.
Birinci Dünya Savaşında; Suriye’yi işgal eden İngiliz Generali Allenby; Şam yakınında; Emevi camisinde bulunan Kudüs’ü haçlılardan geri alan ve Aslan yürekli Richard’da da vermeyen SELAHADDİN’İ EYYUBİ’NİN mezarını tekmeleyerek:
“Kalk, bak biz yine geldik!” demiştir.

İsrail- Arap savaşında; Cemal Paşa’nın karargâh olarak kullandığı binayı İsrail’in zapt etmesi üzerine, Başkan Ronald Reagan:
“Bizimkiler, Kudüs’ü de almışlar!” demiştir.

Komünizmin en güçlü olduğu bir zamanda; bir uluslar arası toplantıda; İspanya delegesi, ayağa kalkarak: Osmanlıları yendiğimiz gibi; elbirliği ile komünizmi de yeneceğiz!” demiştir.

Bütün mesele; Mısır’ı, Hindistan yolunu tıkamak ve yepyeni bir güç kaynağı olarak ortaya çıkan petrol’e sahip olmaktır!
Yeni keşiflerle, Batı, Afrika’ya, Amerika’ya, Avustralya’ya ve Antarktika’ya yönelmiş, buralarını soyarak, ülkelerine asırlarca servetler akıtmıştır.

Osmanlı, hâlâ mı hâlâ, “Allah yoluna Cenk ederiz!” marşını söylemektedir.

Batı; en sonunda da, sömürgelerini de arkasına alarak, Osmanlı Devletine çullanmıştır.

Topun icadı ve sömürgeden gelen servetler, güçlü merkezi krallıkları yaratmıştır.

Balistik ilmi ve silahların gelişmesi; uyuyan Osmanlıyı çok fena yakalamıştır. Batı, arkasına aldığı hain Müslüman toplulukları da sömürgeleştirmiştir.
15’inci asırdan sonra; Batı, İspanyolların öncülüğünde, MERKANTİLİZİM adını verdiği, altın ve gümüş toplama savaşını sömürerek sürdürmüştü.

1937 İspanya iç savaşında; Sovyet Rusya; 1000 kamyona doldurduğu İspanyol sömürge altınını, şoförlerini kurşuna dizerek, senetsiz ve sepetsiz, Moskova’ya götürmüştü.
Her türlü yeniliğe kapalı olan Osmanlı; Anadolu ve Rumeli Türklüğünün belini kırmıştı.

Ekonomi, sömürüyle birlikte, bir bilim olarak ortaya çıkmıştır.

15’inci asırda; Dördüncü Hanri’nin bakanlarından Sulli; ” hayvancılık ve ziraat, Fransa’nın süt dolu memeleridir”, diye değerlendirmede bulunmuştu.

Ekonomik yasalar, birbiri ardınca ortaya çıkarılmıştı.
*-Greyşam kanunu; “Kötü para, iyi parayı kovar!”
*-Arz ve Talep Kanunu;
*-Azalan verim kanunu,
*-Marjinal değerler kanunu,-Artık değerler-Hem Karl Marks, hem de bir Avusturyalı bilim adamı tarafından, ARTIK DEĞERLER kanıtlanmıştır.

XX’ inci yüzyılda; KEYNES NAZARİYESİ, SIÇRAMA TEORİSİ; denk bütçeyi, istihdamı ve vergi yükünün sıkıntısız artırılmasını açıklamakta kullanılmıştır.
1853-1856; Kırım savaşında, Osmanlı devleti borca batırılmıştı.1881 Muharrem kararnamesi ile Osmanlı devleti, resmen, iflasını açıklamak zorunda kalmıştı.

Lozan Antlaşması ile GENEL BORÇLAR İDARESİ kaldırılmış, Türkiye Cumhuriyetinin payına düşen Osmanlı borçları da kabul edilerek, 1954 senesinde bitirilebilmişti.

14. Mayıs.1950 Genel seçimlerinde; Demokrat Parti iktidara gelmiştir. Bu sefer de, borç verme işine USA soyunmuştur!
Ezan; Norslu Sait Okur’un teşvik ve telkini ile Arapça yapılmıştır.

Borç altına girmekle; önce EKONOMİK BAĞIMSIZLIĞIMIZ; SONRA DA SİYASİ BAĞIMSIZLIĞIMIZ İPOTEK ALTINA SOKULARAK YİTİRİLMİŞTİR!

1954 SENESİNDE; bir Amerikalının hazırlamış olduğu petrol kanununa, BU KANUN HİÇ BİR SURETTE DEĞİŞTİRİLEMEZ maddesi eklenilmek istenmiş; Rahmetli İsmet İnönü’nün TBMM’DE kükremesi sonucunda, bu madde kanundan çıkarılmıştır.

İttihat ve Terakki’nin ve Osmanlı devletinin borçlanma mirasını sahiplenen sağcı siyasi partilerimiz; DUYUN’U UMUMİYE’Yİ, İMF’Yİ, KONSERSİYUMU VE DÜNYA BANKASINI TÜRKİYE CUMHURİYETİ’NİN BAŞINA MUSALLAT EDEREK, SİYASİ VE MALİ İTİBARIMIZI ALLACAKLI MASALARINA YATIRMIŞLARDIR!

Newyork’ta; Türkiye Cumhuriyeti’ni temsil eden, Maliye Bakanı Kaya Erdem’in karşısına, DÜNYA BANKASININ ÇIKARLARINI SAVUNMAK ÜZERE KIZI OTURMUŞTUR!

Osmanlı imparatorluğu’nun bütçesi, 3’üncü Murat’ın, (54) gün süren, sünnet düğününden sonra bir türlü toparlanamamıştır.

Mısır’ın fethinde; Kâbe’nin anahtarlarını ve kutsal emanetleri Kahire’ye getirerek, Yavuz Sultan Selime teslim eden Arap ileri gelenleri, yeni bir yükü de beraberlerinde getirmişlerdi.

Tam (375) sene, SÜRRE ALAYLARI İLE MEKKE’YE SERVETLER AKITILMIŞTIR! Sürre Alayının başında bulunan Sürre Emini,   Kâbe’nin örtüsü ile birlikte, şu servetleri Mekke’ye taşımıştır:
*-200,000Düka altını,
*-20,000ton buğday,
*-100,000 çift olmak üzere.
A-Pabuç,
B-Cepken,
C-Camadan,
D-Kaftan,
E-Kürk.

İşbu hediyeler; Mekke Emirine, Hz. Muhammet’in torunları Seyit ve Şeriflere ve dahi Arap fakirlerine dağıtılmıştır. Hediyeye alıştırdığımız Arapları, başımız derde girdiğinde, İngilizler satın almışlardır!
Kâbe’nin taşlarını gümüşten yaptırmak isteyen I’inci Ahmet’e, ulema engel olmuştur.

Yirmi dört ayar altından yapılan Kâbe’nin olukları, Birinci dünya Savaşında yenilmemiz üzerine, Fahrettin Türkan paşa tarafından İstanbul’a gönderilmiştir.
Tüm bu servetler, Arabistan’a akarken, Türkiye’de neler olduğunu merak edenler, Merhum Prof. Dr. Mustafa Akdağ’ın ”DİRLİK VE DÜZENLİK SAVAŞIMIZ;” ADLI ESERİNE BİR GÖZ ATSINLAR.

Çeşme’de, Bolu’da, Ankara’da ve tüm Anadolu’da halkımız, hayvanlarla birlikte otlamaya çıkmaktaydılar!

Medrese talebeleri-Suhteler- önce, medreseye yeni gelenlerin ırzlarına geçmekteydiler. Sonra da, askeri bir nizam içersinde, köyleri ve kasabaları basarak; yakaladıkları kadın, kız ve oğlanların ırzlarına geçmekteydiler.

Rahmetli Prof. Dr. Mustafa Akdağ, uzun yıllar, Şer’i Mahkeme Sicillerini inceleyerek dev bir eser yaratmıştır.(4)

Birinci Dünya savaşında yenilen Almanya; savaş tazminatını ödeyebilmek için sürekli Mark basmıştır. Yüz elli matbaa, Mark basmak için yeterli olamamıştır. Bir Dolar (30.000.000.000) Mark olmuş; boş bir bira şişesi de (320,000000) mark olmuştur!

İkinci Dünya Savaşı sonunda; Yunanistan bir iç savaşa sürüklenmiştir. Mareşal Papagos; İsyancı komünist General Markos’u yenerek, Yunanistan’ı iç savaştan kurtarmıştır.

1950’lerde; Yunanistan’da, bir kutu kibrit, (1.000.000) Drahmi olmuştu. Fuhuş, Yunan Kralının Tatoi sarayının bahçelerine değin uzanmıştı!

Fransız ihtilalinden sonra; açlık bütün Fransa’yı sarmıştı. Paris sokaklarında, (75,000) fahişe olduğunu tarih kitapları yazmaktadır! Fransız Devrim mahkemesi Yargıçlarından birisi, huzuruna getirilen bir fahişe’ye:
-Ne iş yapıyorsunuz, ne ile meşgulsünüz?” diye sorduğuna bin kez pişman olur amma velâkin soruyu sormuş bulunur bir kere.
-Siz, Giyotinle geçiniyorsunuz; ben de ŞEYİMLE geçiniyorum, Sayın Yargıç!” der.

İşbu Fahişe’nin vermiş olduğu yanıt, ENFLASYON’A verilmiş bir yanıttır!
Enflasyon’un çok büyük boyutlara gelip dayandığı bir Güney Amerika ülkesinde, çok korkunç bir sosyal gerçek te ortaya çıkmıştır.

KIZLARDA, BEKÂRET YAŞI SINIRI GELİP, (11) YAŞINA DAYANMIŞTIR!
Klasik anlamda, para basımı, EMİSYON, altın stokuna göre yapılmaktaydı. Sabit duran ve eriyen altın stokuna göre, para değeri belirlenirdi.

27, Mayıs.1960 Askeri darbesinde; Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankasında; (18) ton altın çıkmış; (104) ton altının, Londra’ya rehin olarak gönderildiği söylenmişti. Hâlbuki 14. Mayıs.1950’de; Rahmetli İsmet İnönü’nün, Demokrat Partisi iktidarına, (127) ton altın ile (300.000.000) Dolar teslim ettiğini biliyoruz. Markın değeri (50) kuruş; Doların da değeri (282) kuruştu!

İzin verirseniz, azar, azar ekonomide, verimliliğe etki yapan yasaları göreli; görelim de söyleyeceğimiz şeyi söyleyelim!

Bir tarladan çok fazla verim almak için yapılan giderler arttıkça; o tarladan elde edilecek verim de o oranda artmamaktadır. Tohumun ve toprağın ıslahına; sulamaya, tohum alımına, donanımlara ve işletmeye ait giderler arttıkça, verim ve gelir de azalmaktadır.

Osmanlı devleti’nin bundan da haberi yoktur. Bu kanuna AZALAN VERİM KANUNU DENİLİR.

Topraklar, asırlardan beri aynı biçimde işletilir. Yağmur yağarsa, sel de götürmezse, iyi ürün alınırdı. Tarım, kara sabanla yapılmaktaydı.
Amerika Birleşik devletlerinin, İkinci dünya Savaşındaki giderlerini inceleyen iki Amerikalı Ekonomist; ”SIÇRAMA TEORİSİ”’Nİ ortaya koymuşlardır.

Olağan üstü zamanlarda; artan vergi yüküne, vergi mükellefleri tepki göstermemektedirler. Durum normale döndüğü halde; yüksek vergiler, hem yükseltildiği yerden yükseltilmekte, hem de bu durumdan şikâyet eden bulunmamaktadır

Hitler, iktidara geldiğinde; büyük oto yolları, barajlar, sanayi tesisleri ve büyük bir imar hareketine giriştiği, silah sanayini de öne aldığı, giderler çok yükseldiği halde, Mark’ın değerinde bir düşüş olmamıştır.

Maliye bakanı Dr. Şaht; Ruhr Havzasından elde edilecek Maden kömürünün karşılık göstererek Mark basarak, altına göre para basmayı saf dışı etmiştir! Bu yöntemle, tüm giderleri karşıladığı gibi, Hitler’e de (80.000.000.000) Marklık bir savaş ihtiyatı bırakabilmiştir.

Bendeniz, ne mi anlatıyorum? Bir emekli büyüğüm, ekonomik konulara merak sarmış; beni de yakaladığında çeşitli sorular sarmaktadır. Sözümün tam bu noktasında; beni can kulağı ile dinlediğini sandığım, iki yüksek tahsilli genç, ikisi birden.
“-Sayın komutanım; anlattığınızdan bir şey anlamış değiliz. Türkiye Cumhuriyeti, bir gece vakti, milyarlarca Türk lirası bassa, kimin, ya da kimlerin haberi olur?” dediler. Biraz şaşaladım:
“Affedersiniz, ben o noktaya doğru konumu getiriyordum; biraz acele ettiniz! Sizlere kısa ve canlı bir örnek versem alınır mısınız?” dedim.
“-Niçin alınacak mışız? Bizi siz zorla çağırmadınız ki. Bizim aklımız karıştı.

Dünya, kimin ne kadar para bastığını biliyor mu ki korkalım!” dediler.
“-Bu ayki maaşlarınızı aldınız. Ceplerinizde (1.500) Türk lirası var. Anneleriniz ve eşleriniz, bu kurban bayramında, birer kurbanlık koç keselim, diye anlaşmışlar. Hazır hayvan pazarı da var, dediniz ve her ikiniz de, hayvan pazarına indiniz. En düşük kurbanlığın fiyatı (2000) TL. Pazarda; ceplerinde (1000) TL. Olan alıcılar var. Bunlardan hiç birisi bir kurbanlık satın alabilir mi?”
“-Alamazlar,” dediler.

Talebin arzı; arzın da talebi dengeleme olgusu vardır. Talep olmayınca; diğer olguların da etkisiyle, kurbanlık fiyatları aşağıya çekilir.

Sizin dediğiniz gibi; Türkiye Cumhuriyeti, bir gecede, milyarlarca TL. bassa ve bu parayla maaşlarınızı (5.000,00)TL. Yapsa; sizin altınızda bulunanların maaşları da (1.750.00) TL. Olsa. Pazarda, 1000 kurbanlık bulunsa; bu kurbanlıkları satın almak için, 5000,00TL. Maaşlılardan 1500 kişi, 1,750TL.Maaşlılardan da 1000 kişi pazara gelse; ne olur, siz hesaplayınız!

Başka türlü bir senaryo yazalım. Türkiye’de, iktidarda bulunan siyasi parti; seçimin de yaklaştığını düşünerek, her vatandaşımıza 3,500TL. dağıtsa; arz 1.000.000’da kalsa; talep te 3.000.000 olsa kurbanlık piyasasında, kurbanlık fiyatları üçe katlanmaz mı? diye sorduğumda da.
“-Olmaz öyle şey! Belediyeler ve hükümet, kurbanlık fiyatlarına narh koyar, alt ve üst sınırını belirler!” dediler.
“-O zaman da, karaborsa ve gizli kurbanlık satışları başlar.” dediğimde:
“-Bu yola sapan kurbanlık satıcılarına verirsiniz cezayı, hepsi de yola gelirler;” dediklerinde; beni dinleyen yaşlı arkadaşım, konuşmalarına narh!  koyarak.
“-Lütfen Beyler, sizler ceza ile ekonomik hayata yön verebilirsiniz! İzin veriniz de, bizler, ekonomi’nin kuralları üzerine söyleşelim;” dedi

İkisi de sustular, aptalca konuştuğum için! beni hırpalayabilirlerdi. Efendi insanlarımıza her zaman, hayranlık duymuşumdur! Bu iki yüksek tahsilli arkadaş, neredeyse, iki kurbanlık satıcısını sallandırıp, 1.000.000 kurbanlık koyunu, 3.000.000 kişiye satabileceklerdi!

Ne ise, benim anlatacağım konularla, arkadaşımın soracağı konular, aklımızdan uçtu, gitti! En kestirme yoldan, ülkemizde yapılan EMİSYON işine döneyim dedim.

Büyük Türk Büyükleri, şöyle bir ekonomik yasayı tüm dünya’ya duyurdular:
“Mademki kalkınacağız, EMİSYONSUZ VE ENFLAASYONSUZ kalkınamayız!” Bu büyük keşif üzerine, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası, karşılıksız olarak, Türk parasını bastıkça, bastı. Böylece, Türkiye Cumhuriyeti’nin, uluslar arası arenada ağırlığı da uçup, gitti.

Liehtestain’den bir milyon TL: Borç isteğimiz, geri çevrildiği gibi; borç istemek için bir bakanımızın kapısını çaldığı bir genel müdür; bir dakikalık konuşmadan sonra; kapıyı göstererek:
“Konuşma bitmiştir!” diyebilmiştir.

Sayın Süleyman Demirel:
“BORÇ, YİĞİDİN KAMÇISIDIR!” buyurmuştu! Kırat nedeni ile mi, böyle demişti! Alan da kaçan mı? Borç yiğidin kamçısı olabilir mi! Kamçılar, hepten alacaklıların ellerinde değil mi? Küçücük Honkonk ve küçücük ada devletleri, dışsatım için üretimle, rekorlar kırıp duruyorlardı:

USA’NIN, ATATÜRK VE İNÖNÜ’DEN sonra, üçüncü adamlığa aday gösterdiği Turgut Özal, yepyeni bir ekonomik yasa keşfetmişti:
“FİYATLARI, TANRI BELİRLİYOR!”.

Yüce Tanrımız, baktı; bizlerde iş yok; bize acıdığı için, fiyatları belirleme işine el attı!         Fiyat artışlarını hepten hırsızlar ve soyguncular kaptı!
Turgut Özal, Norslu Kürt Sait’e ait bir sözü, halkımızın uyması için kullanmıştı:
“-ALLAHIN İPİNE-HABLULLAH’A- SARILIN!”DEMİŞTİ! Bu fetvayı vermesine vermişti; amma velâkin; kendisi, USA Başkanı Baba George Bush’a ŞÜKRAN MEKTUBU YAZARAK; O’NUN İPİNE SARILMIŞTI!

Sağ siyasi partilerimize mensup; tarikatların ve Atatürk Devrimine iyi gözle bakmayanların desteğindeki siyaset adamlarımız; Merkez Bankamızın EMİSYON yetkisini zorladıkça, zorladılar. Önceleri 5 kuruşlar; sonraları, sıra ile ve peş peşine 10.25.50, yüz ve 250 kuruşlar gözlerimizin önünden yok oldular. Sonra; 500TL. Ve 1000TL. Kayboldu.5000TL: Ve 10,000TL. Piyasamızda boy gösterdi. Daha sonra, 20,000TL: meydanı gazaya çıktı; çıkmasıyla da kayboldu!
Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinde; Kamu Maliyesi dersine giren bir Kadın Profesör, bas, bas bağırıyordu: “BECERİKSİZ İKTİDARLAR, ULUSAL PARALARININ IRZINA GEÇEREK İKTİDARLARINI SÜRDÜRÜRLER!” diyerek!

Bendeniz; ceza korkusunu kullanarak, ekonomik yasalara egemen olabileceklerine inanan o iki yüksek tahsilli gencimize hak vermiyor değilim!

Rahmetli İsmet İnönü; bir itirafta bulunmuştu.
“Ben, Başvekil olduğumda; ”ENFLASYON”, ”DEFLÂSYON”, ”DEVALÜASYON” VE “REVALÜASYON”, kelimelerinin anlamlarını bilmiyordum”, demişti.

Aslına bakarsanız, hiçbir BÖYÜK TÜRK BÜYÜĞÜ, ne bu kelimelerin anlamlarını, ne de bunlara karşı alınacak önlemleri bilmemektedirler. ÇÜNKÜ VE DAHİ ÇÜNKÜ BU EKONOMİK OLGULAR, ÜLKEMİZDEN TEĞET GEÇMEKTEDİRLER! ANCAK VE DAHİ ANCAK, İMF VE DÜNYA BANKASI, ÜLKEMİZE DİREKT OLARAK BİNDİRMEDEDİRLER!

Bir cümle ile anlatmak istersek: Rahmetli İsmet İnönü’den sonraki büyüklerimiz; hiç bir şey bilmediklerini bile bilmiyorlardı! Özlerin dünyamıza yön verdiği ve özlerin iktidar olduğu bir çağda; ilkel çöl Arap’ının şekilciliğini din olarak kabul edip, siyasi propaganda aracı yaparak iktidara gelenler, çağdışı telkinlerle ve insan onuruna yakışmayan eylemlerle, saltanatların sürdürme sevdasındadırlar!

Ünlü Kürsü Anarşisti, Prof. Dr. Maurice Duverger’in ilginç bir saptaması vardır:
“İKTİDARA GELİŞ BİÇİMİ ÖNEMLİ DEĞİLDİR. DARBE İLE VERASET YOLU İLE SEÇİMLE İKTİDARA GELMEK MÜMKÜNDÜR. ÖNEMLİ OLAN İKTİDARDAKİ DAVRANIŞ BİÇİMİMİDİR!”

İnsanları öldüren ve yok eden silah; hasımlarını yok etmek için, hasımlarına yönelttikleri silahtır. Yalan, dolan ve her türlü iftira ile iktidar olanlar da AZALAN VERİM KANUNUNA TABİDİRLER. KILIÇ ÇEKENLER, KILIÇLA VURULURLAR.           “Aldatılmayla, yalan ve dolanla bol ürün veren taban tarla, belli bir süre sonra, ürün veremez duruma gelmektedir. ”Ne ile vurursanız, onunla vurulursunuz!” bu bir hadistir.

İmam-Hatiplerin orta kısımlarının kapatılması, ol verimli taban tarlasının suyunu kesmiş, tohumlarımızın yozlaşmasına da engel olmuştur. Eldeki hazırlarla, biraz daha idare etmek mümkünse de, o çıkma yol kapanmıştır.

Türban, mürban ve sıkma başın ve dahi yeni modelleri ve yeni renkleriyle, piyasaya sürülen tesettür kıyafetlerinin hükmü, bir süre sonra, oya ve sandığa yansımayacaktır. Gerçek ve dini bütün Müslümanların çocukları el kapılarında ve yabancıların desteğinde, Müslümanlıklarını yaşamaktadırlar. Onların yerine, bu ülkenin fakir ve fukara çocuklarının kanı ve alın teri akıtılmaktadır.
Türk lirası, ard arda gelen enflasyonlarla, cazibesini ve uluslar arası değerini yitirdiğinde; demokrasi trenine eğreti binenler, Yeni Türk lirasına dört elle sarıldılar. Türk lirasının 6 ve 4 sıfırını atarak, yeni bir Kasımpaşalı cinliğin ekonomimize uyguladılar!

Değiştirilen Türk Lirasında, en büyük para, 20,000,000TL. İken, Yeni Türk Lirasında; 50,000,000luk ve 100,000,000luk kesikler, karşılıksız olarak, piyasaya sürüldü.

Ülkemizin bir yerinde altın mı bulunmuştu; petrol mü bulunmuştu! Dış satımla ve turizmcilik, ulusal gelirimiz, %50 büyümüş müydü?

Bunlar, sandık hesaplarını Türk Lirasına da uyguladılar.
Her zaman ve her yerde, gıdası karbonhidrata dayalı, az gelişmiş, beyinleri kilitlenmiş, kişilikleri ve kimlikleri kadere bağlanmış insanları aldatmak mümkündür. Amma, ekonominin kurallarını ve ekonomik hayatın bağlı olduğu yasaları aldatmak mümkün değildir.

Camiye gitmekle, haçça gitmekle, türban takmakla, simsiyah torbalara kadın ve kızlarınız sokmakla, haşema ile denize girmekle insanları kandırabilirsiniz.

Tüm bunları yapabilirsiniz.”BAZI İNSANLARI HER ZAMAN, BÜTÜN İNSANLARI DA BAZAN KANDIRABİLİRSİNİZ. AMA BÜTÜN İNSANLARI HER ZAMAN KANDIRAMAZSINIZ”. Böyle demiş Büyük devlet adamı Abraham Lıncolyn. Ama tüm bunları yapmakla, ekonomik kuralları ve ekonominin bağlı olduğu yasaları kandıramazsınız.

Mareşal gazi Mustafa Kemal:
“Çalışmadan, yorulmadan, rahat yaşamak isteyenler, önce onurlarını, sonra da bağımsızlıklarını yitirirler”, demişti.

Para ile para kazanmak oyununa yabancı bankalar da girerlerse, felaket üstüne felaket yaşamamız kaçınılmaz olur.

Aydın diye nitelendirdiklerimiz; belirli ve etkili grupların emirlerinde, halkımızı keriz yerine koymayı sürdürürlerse, krizlerden de kurtulmamız mümkün olamayacaktır.

2009 senesi geldi, dayandı. Yeni Türk lirası dolaşımdan kaldırıldı. Türk Lirası ile yeniden tanıştık: A! Bir de ne görelim; 200 Türk Liralık banknot basılmamış mı? Bu banknotun karşılığı ne idi?

Bir ay geçmedi, enflasyonda yükselme gözlendi. Enflasyondaki bu yükseliş elbette gözlenecekti!
Osmanlı Devletinin ekonomisini, üretim, dağıtım ve pazarlama sistemlerini, 1838 Balta Limanı Anlaşması ortadan kaldırmıştı.

Küreselleşme masalları, ekonomisi güçlü devletlerin dışındaki toplumları Pazar haline getirmeye yöneliktir; Sayın Seyircilerimiz.

Büyük Hicivcimiz Neyzen Tevfik boşuna söylememiş:
“Soyulurken soğan, yaşarır gözler,
Soyulurken vatan, bakar öküzler.”
Konuşsa da yazarlar, boşuna sözler;
Soyulurken vatan, yatar öküzler.



KAYNAKÇA

1-Kuran’ı Kerim,
2-Tevrat,
3-Şakir Keçeli, Şeriat ve İslam,
4-Kurt Stanhavs, Atatürk Devriminin Sosyolojisi ve Stratejisi,
5-Enver Behnan Şapolyo, Mezhepler ve Tarikatlar.
6-Prof. Dr. Mustafa Akdağ, Dirlik ve düzenlik savaşımız,
7-Doğan Avcıoğlu, Türkiye’nin Düzeni,
8-Hilmi Yücebaş, hiciv Antolojisi,
9-Mustafa Özcan, İslam Fıkıhı, S.478-481



103- YAN GELİP YATMAK

OSMAN TÜRKOĞUZ
 İzmir; 28 Aralık 2008,
                                                    

                              


103- YAN GELİP YATMANIN YENİ ANLAMI!


            Edebiyat öğretmeni AYŞIN TÜRKEKUL, merakla bakan öğrencilerine:
“-Çıkarın kâğıtlarınızı ve kalemlerinizi. Notu geçerli olan bir ödev yazacaksınız.” dediğinde, sınıfta bir uğultu koptu:
“-Hocam,  çok zor olmasın; Milli Güvenlikten yazılı olduk, bir hafta boyunca da, tarih dersine çalıştık!” sesleri yükseldi.
Öğretmen Ayşın Hanım, gülerek.

“-Konuşmayı bırakın da, kâğıt ve kalemlerinizi çıkarın” dedi ve soruyu tahtaya yazdı.
“YAN GELİP YATMAK,” ‘SİZCE, NE ANLAMA GELİR VE NEYİ ANLATIR?’
Süreniz 45 dakika ve yanıtlar iki sahifeyi geçmeyecek. Başlayabilirsiniz” dedi.
TEMEL TEMELOĞLU ile TURSUN TURSUNOĞLU, aynı sırada oturmalarına karşın, sürekli bir yarış içindeydiler. Ayrı sıralarda oturma önerileri kabul edilince; ayrı sıralara geçtiler.
Tüm öğrencilerden önce, verilen ödevin yanıtını yazmaya koyuldular. Yirmi dakika sonrada, ikisi birden kalkarak, önce TURSUNOĞLU, SONRA DA TEMELOĞLU, ödevlerini Öğretmen Ayşın Hanıma teslim ederek, yerlerine oturdular.
Ayşın Hanım, Tursunoğlu’nun ödevini okumaya başladı:
“Sayın Recep Tayip Erdoğan: “Askerlik yan gelip yatma yeri değildir” değinde; Milli Güvenlik Dersi Öğretmenimiz Jandarma Albayı Sayın CUMHUR ÇAĞDAŞLI’YA, bu değerlendirmenin ne anama geldiğini sormuştuk.
Sayın Cumhurçağdaşlı, hiç düşünmeden, sorumuza şu yanıtı vermişti:
“Tarih boyunca; her çeşit silahla vurulup, ŞEHİT OLAN TÜRK ASKERLERİ, GÖZLERİ SEMAYA BAKAR VAZİYETTE, RUHLARINI TANRIMIZA TESLİM ETMİŞLERDİR.
Türk Silahlı Kuvvetlerinin eğitim ve muharebe talimnamelerinde, iki türlü yat komutu vardır:
            —TAM SİPER! Komutu,
           —YAT! Komutu.
Bunun dışında, ”yan yat” ve “yan gel de yat!”, diye bir komut yoktur.
Hem de, isteseler bile, Türk Askeri yan gelip yatamaz: Çünkü Türk Askerinin sağ tarafında:
                        1- Tabanca ve tüfek vardır.
            2- Üzerinde su dolu matarası bulunan, içi ekmek ve yiyecek dolu ekmek torbası vardır.
Paraşütle atladıklarında, sol taraflarına yatmaları kesinlikle yasaktır. Çünkü sol taraflarında, vatanları için çarpan yürekleri vardır; yüreklerinin tehlikeye girmesi istenemez.
Sayın Başbakanın bu söylemi, TÜRK SİLAHLI KUVVETLERİNİ BAĞLAMAZ.” dedi.
Uzun süre düşünerek, bu söylemin, kimleri tarif ettiğini bulduğumu yazabilirim.
           “Benim babam; Amerikan yardımının yoğun bir şekilde, ülkemize geldiği sıralarda, Urfa’da konuşlandırılan bir jandarma taburunda görevliymiş. Amerikalıların yapmış oldukları eğitim filmleri de gösterime girdiğinde, babamın başına yıldırımlar düşmüş.
Filmlerde; Türk askerlerinin adları değiştirilmiş. MEHMET ADI, OSMAN OLMUŞ,  MEHMETÇİK ADI DA OSMANCIK OLMUŞ
Babam, çok akıllı ve dahi bilgili üstlerine ”Bu işte bir iş var. Geleneksel adlarımızın değiştirilmesi, bizleri köklerimizden koparır!” dediğinde, ağzının payını almış:
            -“Tursun, komünistlik yapma, Trabzon’a Rusya’nın daha yakın olduğunu da unutma,” demişler.
Bu arada;” ON DÖNÜM BOSTAN, YANGEL, YAT OSMAN” SÖZÜ DE KULLANILMAYA BAŞLAMIŞ!
Benim babam, akıllı adamdır!
            “- Bostan ekmek kârlı bir işse, niye on dönümle sınırlandırılsın! Neden yüz dönüm,  hatta bin dönüm bostan ekilmesin?  
Osman yapılan Mehmet; on dönümlük bostanla yuvarlansın; yabani hayvanlar ve iki ayaklılar, bostana zarar vermesin diye de, önü bostan tarlasına dönük olarak, yanının üstüne yatarak, gözetleme durumuna geçsin, başkaca hiçbir işe de bulaşmasın!
Nasıl olsa, Amerika bizi besler ve dahi korur! Bizi tembelliğe ve iftar çadırlarında karın doyurmaya iten; bir kilo nohut’a ve bir torba kömüre muhtaç duruma getiren ruhsal çöküntünün başlangıcı buradadır; diyor benim akıllı babam!”
            “ASKERLİK YAN GELİP, YATMA YERİ DEĞİLDİR”, sözü, politikacılardan esinlenerek söylenmiş bir sözdür.
Tarikatların, dış bedhahların, dini masalların, kadın düşmanlığının ve TÜRBANCILIĞIN DESTEĞİ İLE Milletvekili ve dahi Bakan seçilerek, gelecek seçimleri ve sülalesinin geleceğini garanti altına alan eski ve yeni politikacıların, gönül rahatlığı içersinde,  makam odalarındaki daracık divanlarda ve daracık resmi makam araçları içersinde, yatma biçimine, YAN GELİP YATMA, denilir!

            Öğretmen AYŞIN HANIM, Temel Temeloğlu’nun ödev kâğıdını okumaya başladı:
            “SAYIN AYŞIN ÖĞRETMENİM;
Sayın Recep Tayip Erdoğan Bey’in; ”ASKERLİK, YAN GELİP YATMA YERİ DEĞİLDİR!” söylemi, tüm halkımızı derinden etkiledi. Sayın Recep Tayip Erdoğan Bey; kanımca, ilk defa çok doğru bir TEŞHİSTE bulundu.
Milli Güvenlik Bilgisi Öğretmenimiz J. ALBAY SAYIN CUMHUR ÇAĞDAŞLI, OLAYI BİR BAŞKA BOYUTTAN ELE ALMIŞTI. O’NA aynen katılıyorum.
Kanımca, Erdoğan Bey’in söylemi açıklamaya muhtaç:
            Yan gelip, yatmak sözünün başlangıcı; “ON DÖNÜM BOSTAN, YAN GELİP, YAT OSMAN” sözüne dayanır.
Genellikle; karpuz ve kavun tarlasına BOSTAN, denilir. Büyük sebze bahçelerinin içersine kavun ve karpuz ekildiğinden, buralarına da bostan denilir. Bu tarlaları, bir dolap kuyusu sulardı.
Anadolu’muzda, ne fabrika vardı, ne de işçi çalıştıracak bir kuruluş vardı. Bostan sahibi olmak, sosyal güvenceye kavuşmak ve yarın endişesinden kurtulmak demekti.
Burada; soygun, vurgun, talan, din adını kullanarak, dindar vatandaşlarımızı yabancı ülkelerde dolandırıp, yüksek mevkilerde kaparak, kalp huzuru ile yan gelip, yatmakta yoktu. İş aynıydı, eş aynıydı, dost ve düşman aynıydı.
            *Askerlerimizin içinde, düğünlerini Milli Saraylarda yaparak, verilen hediyelerle, babalarının borçlarını ödeyip, SANAL AMCALARININ destekleriyle Küçücük bir Ticaret gemisi alanları var mı?    
Şimdi, şöyle bir düşünelim:
*TARİKATCILIK, ATATÜRK DEVRİMİ VE KADIN DÜŞMANLIĞI İLE TÜRBANA SARILIP, TBMİLLETVEKİLLERİ MECLİSİNE GİRENLERİ VAR MI?”
            *Dağ başlarındaki çorak arazileri çok ucuza alarak, imar değişikliği oyunu ile köşeyi dönenleri var mı?
Ev üstüne ev alanları var mı?
            *Çağdaşlığa, insan onuruna sığmayan eylem ve söylemlerle, gelecek seçimleri ve hatta bakanlıkları garantiye almak İÇİN ”HARİCİ BEDHAHLARLA” SARMAŞ, dolaş olanları var mı?
            *NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE”, DEMEK İÇİN, ÖLMEYENİ VE ÖLÜMDEN KORKANI VAR MI?      
            *”Savaştan önce, kartalda bahçıvan”, ”savaştan sonra da Kartal’da kolsuz ve bacaksız bahçıvan” olmayanı var mı?
            *Vatan hizmetine canlı giderek, cenazelerinin Türkiye Cumhuriyeti araçları ile köylerine ve evlerine gelmeyeni var mı?
            *Askerlik hizmetine giderken giydiği elbisesiyle, terhis olduktan sonra dönmeyeni var mı?
            *Kar, kış, soğuk ve tipi dinlemeden, sırtlarında (35) kiloluk teçhizatla, sınırları aşarak, ölümlere meydan okumayanları var mı?
            *Türk Ulusu’nun güvencesi olan Türk Askerinin ölmeden dönme güvencesi var mı?

            “Yan gel, yat”, günümüzde, kısa sürede, normal olmayan yollardan tüm sülalesini zenginliğe gark edenler için söylenir.
            -“Git Almanya’ya; dini, imanı bir kenara bırak, çuvallarla parayı kap, holdingler, TV. Kanalları kur.         
RUHU BAKİRE! Bir güzeli de KAP, ÖMRÜN BOYUNCA SIRT ÜSTÜ YAT!”
            Ya da: ”Bırak çağdaşlığı, doğruluğu, dürüstlüğü, yay gibi ol. Gir tarikatların ve HARİCİ BEDHAHLARIN EMRİNE, Türbanı da kap. Seçil milletvekili, ömür boyu emekli maaşını kap, yan gelip, sırt üstü yat!”
Böyle yönlendirilir zayıf kimseler.
            “Yan gelip yatmak, ille de kafiyeli olarak söylenecek diye de bir kural yoktur. Örneğin:
            “-Türbanı tak başına, yürü kızım Emine, iktidar mutlak senindir; kimseler su dökemez eline!”.
            TBMillet Vekilleri Başkanlarından birisinin; Meclisin mefruşatını yenilettiği bir şirketten, Kızı için Ankara’da, kendisi için, Kuşadası’nda; 260,000’er dolara almış olduğu evlerinde ne şekilde yattığını bilemem!
            Günümüzde; hiçbir zahmete katlanmadan, büyük zenginliklere kavuşanlar için; ”YAN GELİP YATMAK”, sözü söylenir.
Yiğitler için böylesine bir söz söylenemez.

            PS: On dönüm bostan, yan gelip yat OSMAN”, sözünün bu öyküyü yazan Osman TÜRKOĞUZ ile bir bağlantısı YOKTUR ÖĞRETMENİM.

 SÖZÜN ÖZÜ:        
            Hep; gösterileni gören, verilenle idare eden, bir kilo Pirinç, bir torba kömür ve TÜRBANLA idare edilmeye odaklanan; 29 Mart 2009 seçimine iştirak edecek olan DİRİ, ÖLÜ VE ELİ KANLI SEÇMEN VATANDAŞLARIMIZ SİZEDİR sözüm, yalanım varsa anlattıklarımda, çıksın iki gözüm:
            —Yüz yeni Türk lirası seksen beş kuruş ödeyerek, aldığı simitleri korumalarına teslim ettiğini gördüğünüz kişinin. 1.000.000.000.000-Bir trilyonluk -makam arabasına bindiğini de görünüz.
            —Aynı kişinin, İstanbul’da, bir nikâh şahitliği yapmak için, TÜRKİYE CUMHURİYETİ’NİN UÇAĞI İLE YARIM SAATLIĞINA, İstanbul’a gidip, geldiğini de görünüz.
            —60.000YTl’sına mal olan bu yarım saatlik uçuşa ödenen para ile kaç yalınayak çocuğumuzun giydirilebileceğini de hesap ediniz.
            —TÜRBANIN VE ÇARŞAFIN GERİSİNİ DE GÖRÜNÜZ!
                       
           

İzleyiciler

Blog Arşivi