TC.
OSMAN TÜRKOĞUZ
osmanturkoguz@gmail.com
Yahudilerden geçme ,gelişmemiş kelleleri
kandırmak için uydurulmuş bir sapıklıktır.MASAL ANLATANLARI BOŞUNA DİNLEME?HZ.
Muhammet gaybı bilseydi, öldüğü gün Fatma’nın odasına girerek önemli ayetlerin yazılı olduğu kâğıdı bir
keçinin yiyeceğini de bilirdi.Ne Hasan zehirlenirdi, ne de Hüseyinin başı
kesilirdi,ne de Hz.Ali ve Damat Osman öldürülürdü ne de Müslüman ülkeler köle
olurdu?! GAYB İLE İLGİLİ AYETLER:
Bakara/İnek/
2/3.33
Ali
İmran/3/29. 44.179
Maide/5/94.
109. 116
Enam/6/50.59.73 A’raf/ 7/188
Tevbe/9/94,
105,78
Yunus/10/20
Hûd/11/31,
49,123
Yusuf/12/81,
102
Nahl/16/77
Kehf/18/ 22,
26
Meryem/19/
78
Furkan/25/ 6
Neml/27/ 65
Sebe/34/
14, 48, 53
Fussilet/41
/40
Hucurat/49/
18
Tur/52/ 41
Necm/53/ 35
Mülk/67/ 26
Kalem/68/47
Cin/72/ 26, 27
Tekvir/81/ 24
9-”… bana vahyedilenden (Kur’an’dan) başkasına da
uymam.”
El-An Kaf suresi, 46’ıncı Sure / 9. Ayet
50-“…Yalnız bana vahyedilene (Kuran’a) uyarım
ben...”
El-Enam suresi, 6’ıncı Sure / 50. Ayet
59-“
Gaybın anahtarları O'nun(Allah’ın)
yanındadır; onları O'ndan başkası bilmez.”
El-Enam suresi, 6’ıncı Sure / 59. Ayet.
“Bediüzzaman’ın ilm-i cifir
hakkındaki şu ifadeleri de çok önemlidir:
"İlm-i cifir, meraklı ve zevkli bir meşgale olduğundan, vazife-i hakikiyeden alıkoyup meşgul ediyor. Hatta kaç defadır esrar-ı Kur’an’iyeye karşı o anahtar ile bazı sırlar açılıyordu. Kemal-i iştiyak ve zevk ile müteveccih olduğum vakit kapanıyordu. Bunda iki hikmet buldum:
Birisi: لاَ يَعْلَمُ الْغَيْبَ اِلاَّ اللهُ ‘ Gaybı ancak Allah bilir' (Neml,
27/65) yasağına karşı hılaf-ı edebde bulunmak ihtimali var.
İkincisi: Hakaik-ı esasiye-i imaniye ve Kur’an’iyenin berahin-i kat’iye ile ümmete
ders vermek hizmeti ise, ilm-i cifir gibi ulum-u hafiyenin yüz derece fevkinde
bir meziyet ve kıymeti vardır. O vazife-i kudsiyede kat’i hüccetler ve muhkem
deliller, su-i istimale meydan vermiyorlar. Fakat cifir gibi, muhkem kaidelere
merbut olmayan ulum-u hafiyede su-i istimal girip, şarlatanların istifade
etmeleri ihtimalidir."
Görüldüğü gibi, cifir ilmi gizli ilimlerdendir. Az kişiye hitab etmektedir.
İman ve Kur’an hakikatleri ise, herkese seslenmektedir. Hem herkesin onlara
ihtiyacı vardır. Bu gibi noktalardan dolayı ve “Gaybı ancak Allah bilir”
yasağına karşı edebe aykırı harekette bulunmamak için Bediüzzaman, bu ilmin
ayrıntılarını eserlerine yansıtmamıştır. Yansıttığı miktar, altı bin küsur
sayfalık tefsirinin içinde az bir bölüm teşkil etmektedir. Bunda asıl maksadı,
o günün ağır şartları altında hizmet eden talebelerine bir şevk kaynağı
olmasıdır.
Acaba cifir ilmi hakkında büyük İslam Âlimleri! Ne demişlerdir? Bunu da özetleyelim:
Şimdi de Masalları okuyalım:OSTÜZÜ.
A) İslam Filozofları: İmam Gazali kalbin garip hallerini sayarken kişinin nefsi safvete ulaşması
şartıyla bazı gaybi sırlara muttali olabileceğini açıklamaktadır. Bunu teyid
eden İbn-i Sina, fazilet kişiye bazı gaybi sırların açılmasına muktedirdir
diyerek destek veriyor. Burada Hz. Peygamber’in “Şeytanlar Âdemoğullarının
kalpleri çevresinde vesvese ile dolaşmasaydırlar, semanın melekût âlemindeki
sırlar onlara keşf olunurdu” hadisini hatırlamak gerekir. İbn-i Haldun ise,
manevi imtiyazlara sahip bazı insanların henüz vuku bulmadan kainat ile alakalı
olayları haber verebildiklerini anlatmaktadır.
B) Müfessirler ve Kelamcılar: Müfessirler ve Kelamcılara göre gaybi bir
sırrın peygamberler eliyle keşfedilmesi mu’cize ve evliya eliyle keşfedilmesi
ise keramettir.,
Meselenin temelini şu Ayetler teşkil etmektedir: “O bütün görülmeyenleri bilir. Sırlarına kimseyi muttali kılmaz; Ancak, (bildirmeyi) dilediği peygamber bunun dışındadır. Çünkü O, bunun önünden ve ardından gözcüler salar ki böylece onların (peygamberlerin), Rablerinin gönderdiklerini hakkıyla tebliğ ettiklerini bilsin. (Allah) onların nezdinde olup bitenleri çepeçevre kuşatmış ve her şeyi bir; bir saymıştır (kaydetmiştir).”
Meselenin temelini şu Ayetler teşkil etmektedir: “O bütün görülmeyenleri bilir. Sırlarına kimseyi muttali kılmaz; Ancak, (bildirmeyi) dilediği peygamber bunun dışındadır. Çünkü O, bunun önünden ve ardından gözcüler salar ki böylece onların (peygamberlerin), Rablerinin gönderdiklerini hakkıyla tebliğ ettiklerini bilsin. (Allah) onların nezdinde olup bitenleri çepeçevre kuşatmış ve her şeyi bir; bir saymıştır (kaydetmiştir).”
İmam-ı Beydavi bu Ayeti açıklarken gaybın tam olarak ancak ve ancak Allah tarafından
bilinebilineceğini ve ancak Allah’ın bildirmesi halinde Peygamber’in de gaybdan
haberdar olabileceğini zikreder; ancak bu Ayeti evliyanın kerametlerini red
sadedinde kullanmaz.
Fahreddin Razi ise, buradaki gaybı kıyametin kopması ma’nasında hususi bir ma’na ile
anlar; bunun genel olmadığını ve Allah isterse kullarına bildirebileceğini
kabul eder.
Muhyiddin-i Arabi Hazretleri Allah isterse evliyaya da gaybı bildireceğini ifade eder.
Allame Alusi Sadettin Teftezani’nin evliyanın gayba muttali olmak yerine bazı doğru tahminlere mazhar olabileceği iddiasına cevap vererek, evliyanın da Allah isterse gayba muttali olabileceğini anlatır.
Muhyiddin-i Arabi Hazretleri Allah isterse evliyaya da gaybı bildireceğini ifade eder.
Allame Alusi Sadettin Teftezani’nin evliyanın gayba muttali olmak yerine bazı doğru tahminlere mazhar olabileceği iddiasına cevap vererek, evliyanın da Allah isterse gayba muttali olabileceğini anlatır.
Sahabeden bazı şahsiyetlerin gayba muttali kılınmaları.
NUR RİSALELERİNE (SAİT OKUR’A) GÖRE
CİFİR!
"Ayet-i Nur birinci şuada da ispat edilmiş ki on işaretle
Risale-i Nur'a bakıyor, mucizane Kur'an'ın o tefsirinden gaybi haber veriyor.
Ve Risalei Nur'a nur namı verilmesinin birinci sebep olmasından." RNK.
Şualar Risalesi 15. şua. Mü: Bk. S.Nur i. ikinci makam S. 413.
"Kur'an-ı Kerimin Nur süresindeki bazı ayetler için
"Cifirce nurlu bir tefsiri olan Risale'in Nur ve Resalet'in Nur'a dört beş
cümlesi ile on cihetten bakıyor." S.G.R. s.451.
"...Kuran-ı Kerim'in Yunus (10’uncu süre_) süresinin birinci;
Yusuf Süresinin (12’inci süre) birinci, Rald süresinin (13’üncü süre) birinci,
Hicr Süresinin (15’inci süre) birinci, Şuara Süresinin (26’ıncı süre) ikinci, Kasas Süresinin (28’inci süre) ikinci, Lokman süresinin (31’inci süre) ikinci, Tılke
ayatülkitabilhakıyın) -bu muhteşem olan Kur'an'ı Kerim'in ayetlerinin- ayetlerinden
ebced ve cifir hesabıyle çıkardığı 1316- ve 1317 rakamı için "o tevafuk
remzeder ki bu asırda, Resailin Nur denilen 33 adet söz ve 33 adet mektup ve 31
adet Lem'alar, bu zamanda kitab-ı mübindeki ayetlerin ayetleridir." S.G.R.
birinci Şua S.465–466.
"İbrahim Süresinin (14’üncü süre) birinci ayetindeki
(Lituhrirennase) kelimesi için ebcet hesabı ile" 1345'de Kur'an'dan gelen
bir nur ile insanlar karanlıklardan ışıklara çıkarılacak. Bu meal ise 1345'de
fevkalade tenvire başlayan Resailin nur tam tamına cifirce, hem mealce muvafık
ve mutabık olmakla Risale'i Nur'un mahbubiyetine ima, belki remzediyor"
demektedir." s.G. R. Birinci Şua S.474.
"Mesela: Başta (Kulaüzü bi rabbin felak) cümlesi, Bin
üçyüzelliiki veya dört (1352–1354) tarihine hesab'ı ebcedi ve cifriyle tevafuk
edip, nev-i beşerde en geniş hırs ve hasetle ve birinci harbin sebebiyle vukua
gelmeye hazırlanan ikinci Harb-i umümiye işaret eder. Ve ümmet-i muhammediyeye
(A.S.M) manender: "Bu harbe girmeyiniz ve Rabbinize iltica ediniz."
ve bir mana'yı remizle, Kur'an'ın hizmetkârlarından olan Risale'i Nur
şakirtlerine hususi bir iltifat ile onların Eskişehir hapsinden, dehşetli bir
şerden aynı tarıkiyle kurtulmalarına ve haklarındaki imha planının akim
bırakılmasına remzen haber verilir.
"Hem mesela: "Min şerri maharlakka" cümlesi -şedde
sayılmaz- bin üçyüz altmış bir (1361) ederek, bu emsalsiz harbin merhametsiz ve
zalimane tahribatına Rumi ve hicri tarihiyle parmak bastığı gibi: Aynı zamanda
bütün kuvvetleriyle Kur'an'ın hizmetine çalışan Nur şakirtlerinin geniş bir
imha planından ne elim ve dehşetli bir beladan ve Denizli hapsinden
kurtulmalarına tevafukla bir mana'yı remzi ile onlara da bakar "Halk'ın
şerrinden kendinizi koruyunuz" gibi bir ima ile der.
"Hem mesela: "EI nafasat-ı fıl akut" cümlesi
-şeddeler sayılmaz- bin üçyüz yirmiseliz (1328) eğer şeddedeki (lam) sayılsa
Bin üç yüz elli sekiz (1358) âdetiyle bu umumi harpleri yapan ecnebi
inkılâbının, Kur'an lehindeki neticelerini, bozmak fikri ile tebeddül'ü
saltanat ve Balkan ve İtalyan Harpleri ve Birinci Cihan Harb-i umumisinin
patlamasıyla maddi ve manevi şerlerini, siyasi diplomatların, Radyo diliyle
herkesin kafalarına sihirbaz ve zehirli üflemeleriyle."
"Hem mesela (ve min şerrü hasuddin eza haset) cümlesi -Şedde
ve tenvir sayılmaz yine binüçyüzkırkyedi (1347) edip, aynı tarihte ecnebi muahedelerinin
icbarıyle, bu vatanda ehemmiyetli sarsıntılar ve felsefenin tahakkümüyle bir
dindar millete ehemmiyetli tahavvüller vücuda gelmesine..." R.N.K. Meyve
Risalesi S.139–140–141–142- Mü? Bk. S. Nursi.
"...Risale-i Nur
şakirtlerine hususi bir iltifat ile onların Eskişehir hapsinden, dehşetli bir
şerden aynı tarıkiyle kurtulmalarına ve haklarındaki imha planının akim
bırakılmasına remzen haber verir." R.N.K. Meyve Risalesi S.139 Mü? Bk. S.
Nursi.
“...Şeddesiz iki
Muhammed kelimesi (Bediüzzaman, şeddeli iki Muhammed kelimesi (EI kürdi) ye
rakamla eşit olduğu ve ayetteki savt-un Nebi) de Resailin Nur’a tevafuk ettiği
“R.N.K. Tılsımlar teksir S.190 mü: Bk. S. Nursi. "Onuncu Lem'a.
Şevkat tokatları
Risalesi sekizincisi: Seyranidir. Bu zat, Hüsrev gibi Nura müştak ve dirayetli
bir talebemdir. Esrar'ı Kur'aniyenin bir o anahtarı ve ilm'i Cifrin mühim bir
miftakı olan tevafukata dair Isparta'daki talebelerin fikirlerini istimzar
etti; hapiste yattı..." R.N.K.
Lem'alar S.40 S. Nursi.
"Hesabı ebcedin ikinci nev'i ki, huruf'u heca tertibiyledir).
Oda; dört bin küsur eder. Büyük adetlerde küçük kesirler, tevafuku
bozmadığından küçük kesirlerden kat'ı nazar edildi. Hem tazammun ettiği iki
vak'ı atıf ile beraber iki yüz seksen küsur eder. Aynen sure'i EI -Bakara'nın
iki yüz seksen küsur ism'i Celaline ve hem iki yüz seksen küsur Ayatın adedine
tevafuk etmekle beraber, ebcedin hecai tarzındaki ikinci hesabiyle, yine dört
bin küsur eder..." S.G.R. s. 34. İst. 1959 Sinan Matbaası.
("Sikke-i tasdiki gayb1) isimli kitabının (1959 Ankara
tabı) 85’inci sahifesinde:
Kur'an'ı Kerim'in Secde süresinin ikinci ayetinin bir kısmı,
tenzilil kitap kelimelerini cefr rakamlarına vurarak bunun risale nur'un
ismine, şeddeli bir nur sayılma ciheti ile gayet cüzi bir farkla tevafuk edip
remzen bakar kendine kabul eder, çünkü tenzilülkitap kelimesi 951 ederek
risaleyi Nur'un makamı olan 948 e sırlı üç farkla tevafuk noktasından bakar)
diye yazmaktadır. Hiç bir din bezirgânı bu kadar cüretli bir sahtekârlığa
cesaret edememiştir. Bu ruh hastası adamın iddiasına göre, Secde süresindeki
tenzilül kitaptan maksat, Kur'anı Kerim değil, cefr harflerine göre nur risaleleridir. Yani
Hazreti Allah, asıl kitabının Kur'an olmayıp risaleyi
nur olduğunu, böylece Kur'an vasıtasıyla tebliğ ediyor. Açıkçası, risaleyi
nurun Kur'andan üstün olduğu iddia olunuyor. Ve tabiî ki bu ilahi kitaba sahip
olan Said’i Kürdi de peygamber’dir demek isteniyor.
Tarih boyunca birçok sahtekârlar peygamberliklerini iddia ve ilan
etmişlerdir; fakat hiçbiri bu kadar acemice, bu kadar dolambaçlı alt
yollardan, bu derece mesnetsiz bir iddiada bulunmamıştır. Bu zavallı adamın
dayandığı (Cefr)’dir. "Fuat Kadıoğlu, Gericilik ve ötesi S. 71.'Tılsımlar'
S. 199:
"Ya Eyyühel müzemmil" ayetinin kürdi demek olduğunu,
"Hüvellezi ersele Resulehu bilhüda ve dinil'hakkı" ayetinden Said-i
Bediüzzaman çıktığı; "illainnema ene Nezurun mubin" den 1318–1368
gibi indi teviller getirilmesi, Kuran’a olan hürmetlerinden yazarlarının çok zayıf
kaldıklarını gösterir" Dr. Neda Armaner, İslam’dan Ayrılan Cereyanlar
Nurculuk S. 15.
CİFİR, eski Yahudi uydurmalarından
başka bir şey değildir. "Orta çağ Yahudilerinin ta Tasavvufla
uğraşanları, Uhud-u kadim tefsirinde" aynı çeşit cifir saçmalıklarını
kullanmışlardır.
Cifir oyunları, kim tarafından
nasıl ortaya atılırsa atılsın hiçbir dini ve ilmi değer taşımaz. Bunu, bilim
adamları böyle ifade ettikleri gibi ve usul-u fıkıh kitaplarında da böyle olduğu belirtilir.
Kısacası;
Cifir diye bir ilim yoktur. Bu yolla gelecekten haber vermek / hem kuru bir iddia;
hem de dinimiz açısından sakıncalıdır. Öyle cifir yoluyla Kur'an'ı Kerim tefsir
edilemez.
Cifir
yoluyla herhangi bir yorum yapılamayacağı, bir zamanlar Said Nursi tarafından
da ifade edilmişti. Said-i Nursi bir Risalesinde bakınız ne diyordu: "Bu cifir işi; meraklı ve zevkli bir iş olduğu için; insanı
gerçek görevinden uzaklaştırır, boş yere meşgul eder. Bir kere bu, LA
YELEMÜL'GAY BE İLLALLAH yani: Gaybı Allahtan başkası bilmez ayetine karşı EDEP
DIŞI bir davranıştır. Sonra, imam ve Kur'an'ın temel gerçeklerini, kesin
delillerle halka anlatmak, cifir ilmi gibi gizli bilgiler yoluna başvurmaktan
yüz derece daha iyi olur.
Çünkü
yapılacak kutsal görevde, imam ve Kur'an'ın gerçeklerinin dile getirme işinde
kullanılması gereken kesin DELİLLER, kötü maksatlara alet edilmelere meydan
vermez. Oysa CİFİR gibi; GÜÇLÜ TEMELLERE DAYANMAYAN gizli bilimler, kötü
maksatlar için kullanılmaya çok daha müsaittirler."
Said-i Nursi, bir yerde, cifir yoluyla Kur'an'ı Kerim'i
tefsir ederken; başka bir yerde de işte böyle diyor. "Müslümanlık ve Nurculuk S.150–151 Ali Gözütok.Kardeşim
,daha nasıl anlatayım?!SALAKSANIZ BEN NE DİYEYİM?!