16 Ekim 2011 Pazar

447-TERÖR,İRTİCA VE USA BASKISIYLA ANAYASA YAPMAK

                                                                

      OSMAN TÜRKOĞUZ

İzmir;14 Ekim 2011.

        TERÖR, İRTİCA ve USA BASKISIYLA ANAYASA YAPMAK!

Bu yazım, sürekli Anayasa suçu işleyen güç sahibi gerçek ve tüzel kişileri ihbarımdır! Cumhurreisimiz Gazi Mustafa Kemal’in açmış olduğu hukuk fakültelerinden yetişmiş olan Türkiye Cumhuriyetinin Savcılarına, Yargıçlarına ve Anayasa ilmini müvekkilini savunur gibi savunan Hukuk Ulemalarına selamımdır!
Kösemen koyun, uçurumdan atlamaya görsün sürü de peşinden ölüme gider. Ülkemiz tarihinde örnekleri çok görülmüştür. Vatan Hainlerimizden Refi Cevat Ulunay, Alemdar adlı paçavrasında İngiliz tabiiyeti üzerine bir oylama yaptığında; İstanbul’da 40.000 Osmanlı “Yes be annem!” Diyerek oy vermişlerdi.
Bendeniz 26 Eylül 2004 tarihli ve 5237 sayılı yasadan önceki ceza yasamızdan başlamak istiyorum. Bu yasamız, birçok değişikliklere uğrayarak, 1889 tarihli İtalyan Zanardelli yasasından tercüme edilerek yürürlüğe konulmuştu. Bu yasamızın ikinci kitabı cürümlere ayrılmıştı. Birinci Bap, “Devletin Şahsiyetine Karşı Cürümler ve Devletin Arsıulusal Şahsiyetine karşı Cürümler” olarak düzenlenmişti.
“Vatan Hainliği, Devletin Ülkesine ve Egemenliğine Karşı Suçlar”Başlığı altında maddeler sıralanmıştı.
MADDE 125-“Devletin topraklarının tamamını veya bir kısmını yabancı bir Devletin hâkimiyeti altına koymağa veya Devletin istiklâlini tenkise veya birliği bozmağa veya Devletin hâkimiyeti altında bulunan topraklardan bir kısmını Devlet idaresinden ayırmağa matuf bir fiil işleyen kimse ölüm cezası ile cezalandırılır.(DGM-Terör Suçu).Bu madde, bütün devletlerin ceza yasalarına Floransa ceza yasasından ”VATANA İHANET SUÇU” olarak alınmıştır. Bu suçu işleyenlere tüm dünya’da” VATAN HAİNİ” denilmektedir.Bu maddenin yazılı olduğu ceza yasamız yürürlükten kaldırıldığında bu maddedeki suç, Yeni Ceza Yasamızın Dördüncü Bölümüne aynen alınmıştır:”Devlet Güvenliğine Karşı Suçlar”.Bu suçun ve bu suçu işleyenlerin vasıfları da aynen kabul edilmiştir.

“Devletin Birliğini ve ülke bütünlüğünü bozmak”

“MADDE 302-(1)Devletin topraklarının tamamını veya bir kısmını yabancı bir devletin egemenliği altına koymak. Devletin birliğini bozmak. Devlet egemenliği altında bulunan topraklardan bir kısmını devlet idaresinden ayırmak. Devletin bağımsızlığını zayıflatmak amacına yönelik elverişli bir fiil işleyen kimseye ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verilir.
(2)Bu suçun işlenmesi sırasında başka suçların işlenmesi halinde, ayrıca bu suçlardan dolayı ilgili hükümlere göre cezaya hükmolunur.
(3)Bu maddede tanımlanan suçların işlenmesi dolayısıyla tüzel kişiler hakkında bunlara özgü güvenlik tedbirlerine hükmolunur.”

TERÖRLE MÜCADELE KANUNU

               BİRİNCİ BÖLÜM
Tanım ve terör suçları

TERÖR TANIMI

MADDE 1-“Terör; baskı, cebir ve şiddet, korkutma, yıldırma, sindirme veya tehdit yöntemlerinden biriyle, Anayasada belirtilen Cumhuriyetin niteliklerini, siyasi, hukuki, sosyal, laik, ekonomik düzenini değiştirmek, Devletin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğünü bozmak, Türk Devletinin ve Cumhuriyetinin varlığını tehlikeye düşürmek, Devlet otoritesini zaafa uğratmak ve yıkmak veya ele geçirmek, temel hak ve hürriyetleri yok etmek, Devletin iç ve dış güvenliğini, kamu düzenini veya genel sağlığı bozmak amacıyla bir örgüte mensup kişi veya kişiler tarafından girişilecek her türlü eylemlerdir.
Bu kanunda yazılı olan örgüt, iki veya daha fazla kimsenin aynı amaç etrafında birleşmesiyle meydana gelmiş sayılır.
Örgüt terimi, Türk Ceza Kanunu ile ceza hükümlerini içeren özel kanunlarda geçen teşekkül, cemiyet, silahlı cemiyet, çete veya silahlı çeteyi de kapsar.”
Biz, yine, yürürlükten kaldırılmış olan Eski Ceza yasamızın 146’ıncı maddesine bir göz atalım:

“İKİNCİ FASIL”

“DEVLET KUVVETLERİ ALEYHİNDE CÜRÜMLER”

“DEVLETİN ANAYASA VE TEMEL NİZAMLARINI BOZMA.”
“MADDE 146-“Türkiye Cumhuriyeti Teşkilatı Esasiye Kanunun tamamını veya bir kısmını tağyir ve tebdil veya ilgaya ve bu kanun ile teşekkül etmiş olan Büyük Millet Meclisini iskata veya vazifesini yapmaktan men’e cebren teşebbüs edenler, idam cezasına mahkûm olur.”
“65’inci maddede gösterilen şekil ve suretlerle gerek yalnızca gerek birkaç kişi ile birlikte kavlî veya tahrirî veya fesat çıkartarak veya meydan ve sokaklarda veya nâsın toplandığı mahallerde nutuk irat veyahut yafta tâlik ve neşriyat icra ederek bu cürümleri işlemeğe teşvik edenler hakkında, yapılan fesat teşebbüs derecesinde kalsa dahi idam hükmolunur.”
“Birinci fıkrada yazılı suça ikinci fıkrada gösterilenden gayrı surette iştirak eden fer’i şerikler hakkında beş seneden Onbeş seneye kadar ağır hapis ve amme hizmetlerinden müebbeden memnuiyet cezası hükmolunur”(DGM) (Terör Suçu).
Bu maddelerde DEVLET kavramı hep önde tutulmaktadır. Devlet nedir?
“Devlet; sınırları belli bir coğrafya üzerinde egemenliğe, bağımsızlığa, bir bayrağa, kendisine özgü bir dile ve bir anayasaya sahip olarak bir milletin bir ve beraber yaşamak için. Örgütlenmesidir. Kısaca ifade edersek; devlet örgütlenmiş millettir. Osmanlı İmparatorluğu imparatorluk olarak tüm yaşamı boyunca bir kere Türk Milleti’nin olamamıştır. Birinci Dünya Savaşında ve özellikle de Çanakkale Muharebelerinde Türk Ordusu, subaylarının önderliğinde, Türk milleti olabilme sınavını başarı ile vermişti. Ulusal Kurtuluş Savaşında da Mustafa Kemal’in önderliğinde; Osmanlının halita haline getirmiş olduğu İslam Ümmeti içinde eritilmek istenilen Türkler, Türklüğünü kavrayarak Türk olabilmişti. Bu durumu Mareşal Gazi Mustafa Kemal çok güzel tanımlamıştı:
“Ulusal Kurtuluş Savaşını yapan Türkiye halkına Türk Milleti denir!”Ve O Milletin dili de Türkçedir. Bu hal anayasalarımızda da ifade edilmiştir.23 Aralık 1876 tarihinde; Belçika’nın 1831 tarihli anayasasını kabul etmiş olan Osmanlı devleti, “Devletin resmi dili Türkçedir” ibaresini de anayasasına koymuştu. Ama hangi Türkçe! İçinde yalınız %15 Türkçe kelime bulunan Kelime Salatası Osmanlıca.
Devletin aleyhine işlenen cürümler karşısında devletin korumakla yükümlü olduğu organlar sırası ile:
1-Devletin kendi varlığı,
2-Toprak ve ulusal bütünlüğü,
3-Egemenliği(iç ve dış egemenliği)
4-Bağımsızlığı,
5-Ulusal ve resmi dili,
6-Anayasası,
7-Bayrağı,
8-Milleti ve milliyeti.
9-Ülke; kara, deniz ve hava ülkesini kapsamaktadır.
Türk Ceza Kanunun , “Vatana İhanet Saydığı Cürümlerde uygulanması çok şiddetli olmuştur.
Deniz Kuvvetlerinden üsteğmen rütbesi ile tardedilen Hayati Karaşahin adlı birisi Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliğinin Kavaklıdere’deki Büyük Elçiliğinin bahçesine bir askeri talimname atma suçundan yakalanarak idama hüküm giymişti; cezası da bir akşam; Ankara’nın Saman Pazarında halkın ortasında infaz edilmişti.
Pekiyi Rahmetli Adnan Menderes, Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan ne yapmıştı da idama hüküm giymişlerdi! Merhum Adnan Menderes; ezanı Arapça yaptırtmıştı.1924 anayasamızın 83’üncü maddesinde düzenlenmiş olan “Tabii Hâkim İlkesine” rağmen; Ön Tedbirler Kanunu ile(15) )Milletvekilinden çok geniş yetkili bir mahkeme oluşturmuştu. Vatan Cephesi ilanları ile Devlet Radyosunu Demokrat Partinin emrine vermişti. Çoluk, Çocuk, Genç, İhtiyar, Asker, Polis ve Sivil vatandaşlarımızı öldürtmüş müydü?”Kemal Paşa zamanında çıkartılan dinsiz kanunları kaldırarak, Kuran’a dayalı şeriat devleti kuracağına yemin ve kasem mi etmişti! Sayın RTE etmişti ve etmektedir de!
“Anayasayı tebdil, tağyir ve değiştirme suçundan” 146’ıncı maddeden idam edilmişlerdi!
1982 Anayasamızın 145’inci maddesine göre; Askeri Mahkemeler;  asker kişiler tarafından işlenen askeri suçlar ile bunların asker kişiler aleyhine veya askerlik hizmet ve görevleriyle ilgili olarak işlediği suçlara ait davalara bakmakla görevlidirler!”hükmü mevcut iken; bir geceyarısı operasyonu ile muhalefetten habersiz ve anayasa değişikliğinin komisyonlardan geçirilmeden değiştirilmesi ile bugünkü hukuk dışılık yaratılmış olmuştur. Halbuki1982 anayasamızın 37’inci maddesinde de “Kanuni hâkim güvencesi” düzenlenmişti:
“Madde37-“Hiç kimse kanunen tâbi olduğu mahkemeden başka bir merci önüne çıkarılamaz.
            Bu kimseyi kanunen tâbi olduğu mahkemeden başka bir merci önüne çıkarma sonucunu doğuran yargı yetkisine sahip olağan üstü merciler kurulamaz.”Hükmü mevcuttur. Bu hükme uymayan Rahmetli Adnan Menderes “Özel Görevli ağır Ceza mahkemelerinde hukuk dışı yöntemlerle tutuklanan masum insanlarımız için ne der acaba!                                                                                   Fiili durumlar yaratılarak, Amerika’nın ve Avrupalının ağzına bakarak ve PKK’NIN isteklerine uyularak anayasa yazılamaz!
            Pekiyi Sayın Seyircilerimiz; Rahmetli Deniz Gezmiş ve iki arkadaşı, PKK gibi yabancı devletler tarafından silahlandırılarak Ülkemizi, Türk toplumunu bölmek ve demokratik Laik, sosyal hukuk devletimizi yıkmak için teröre mi soyunmuşlardı?” Anayasayı tebdil ve tağyir!”146’ıncı maddeye çarptırılmışlardı.
            “Efendim; bu 146’ıncı madde Yeni Ceza Yasamız sayesinde yürürlükten kaldırılmıştır!”Diyerek göbelek atanları sevsinler.
            Bu cürüm Yeni Ceza Kanunumuzda da vardır. Ya, bu 146’ıncı madde için konulmuş içtihatlarımıza ne buyurulur?
            Yeni Türk Ceza Yasasının 309’uncu maddesine de bir göz atalım:
“BEŞİNCİ BÖLÜM”
“Anayasal Düzene ve Bu Düzenin İşleyişine Karşı Suçlar”
“Anayasayı ihlal”
MADDE 309-“(1)Cebir ve şiddet kullanarak, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının öngördüğü düzeni ortadan kaldırmaya veya bu düzen yerine başka bir düzen getirmeye veya bu düzenin fiilen uygulanmasını önlemeye teşebbüs edenler ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile cezalandırılırlar.”
“ (2) Bu suçun işlenmesi sırasında başka suçların işlenmesi halinde, ayrıca bu suçlardan dolayı ilgili hükümlere göre cezaya hükmolunur.”
(3)Bu maddede tanımlanan suçların işlenmesi dolayısıyla tüzel kişiler hakkında bunlara özgü güvenlik tedbirlerine hükmolunur.”
Bir yanda; Türkiye Cumhuriyetinin üniter yapısını ve toprak bütünlüğünü bozmak için gözünü kırpmadan insanlarımızı öldüren Vatan Haini, Amerikan ve Avrupa Uşağı PKK. Diğer yanda, Mustafa Kemal Atatürk’e ve O’NUN devrimine saldıran, iftira etmekten çekinmeyen Vatan Hainleri. Diğer tarafta, Türkiye Büyük Millet Meclisine kadar uzanmış olan ve iktidar partisince de himaye edilen siyasi oluşumlar. Öte yanda;”dağlara ve taşlara NE MUTLU TÜRÜM DİYENE BASİTLİĞİNİ yazanlar;” diye bir yabancı gazeteciye demeç vererek (864) Rakımlı Tepeye, Türkiye Cumhuriyetinin başına geçmiş bir zatın, Sayın Abdullah Gül’ün, 203 yılında USA Dışişleri Bakanı Colin Powel’le yapmış olduğu ikili antlaşma üzerine Türk Silahlı Kuvvetlerince tüketilmiş olan terör yeniden azgınlaşmıştır:
ALINTIDIR.
“MONDROS ATEŞKES ANTLAŞMASI-1918     Osmanlı’yı işgal için imzalanmış 1918’deki  antlaşma ile 2003’de imzalanan bu iki antlaşmayı karşılaştırmalı olarak okuyup arşivlemek yetmez, hem bilmeyenlere bildirmek, hem de çocuklarımıza ve torunlarımıza ev ödevi gibi vermemiz bir ulusal görevdir bence.
NOT: Dubai-2003 antlaşmasının orijinalini (İng) okumak istemeyenler, onun altındaki 9 maddelik Türkçesini okuyabilirler
Saygılarımla.
Duran Aydoğmuş
13.10.2011

ORİJİNAL DUBAİ ANLAŞMASI METNİ.
TÜRK ORDUSU NEDEN KANDİL DAĞINA GİDEMİYOR?
26 Temmuz 2011 Salı, 21.55 tarihinde Mustafa Kenan Ayçicek
Tarafından eklendi
FROM THE OFFICE OF PUBLIC AFFAIRS
September 22, 2003
JS-747  United States - Turkey Financial Agreement
Joint Statement Following Signing of the Agreement
September 22, 2003 Dubai, UAE
Turkey and the United States signed a Financial Agreement today by which the United States is making available as much as $8,5 billion in loans to Turkey.
The purpose of the Financial Agreement is to support Turkey’s ongoing economic reform process.
The loan disbursements will be used to service Turkey’s external and domestic debts.
The loan will have a 10-year maturity with a 4-year grace period for repayment of principal.
The loan will be disbursed over a period of about 18 months in 4 equal disbursements.
Under the Financial Agreement, each disbursements is conditioned on Turkey meeting the conditions set forth in U.S. law. The two conditions are :
(1)       Turkey is implementing strong economic policies; and
(2)       Turkey is cooperating with the United States in Iraq.

The contribution of Turkish troops for peacekeeping and stability operations in Iraq is not a necessary conditions for determining Turkish cooperation in Iraq.
The Turkish Treasury will decide on the timing of the request for each disbursement, taking into account cash flow, and internal and external debt service.
The United States will reply within 8 business days of a request for a disbursements as to whether it considers that Turkey meets the conditions.
The last two disbursements can be converted into a grant, İF Turkey wishes. Turkey may pre-pay the loan.
The Financial Agreement will become effective once remaining legal and technical procedures are completed.
Mustafa Kenan Ayçicek
ABD ile yapılan 2003 DUBAI ANLASMASI VE
BASINA SIZAN BILGILER
Bu antlaşma ileride tarih kitaplarında yer alacak mı? Irak’ta ki gelişmeler ülkemiz için oldukça önemlidir. ABD işgali ile başlayan süreç bölünmeye doğru gitmektedir. Bu bölünme ve Kuzey Irak’ta kurulmasına çalışılan Kurt devleti ülkemiz için gelecekte sorunlar yaratacaktır. Bu nedenle olsa gerek Türkiye’nin PKK ile mücadele için atadığı Edip Başer, “Öncelik Kürdistan’ın kurulmasını engellemek” olduğunu söyledi. Acaba bunu engelleyecek önlemleri almamız olanaklımıdır?
Gelişmelere bakacak olursak, bu çok da olanaklı görülmemektedir.
CHP Genel Başkan Yardımcısı Onur Öymen, “ABD ile imzalanan sekiz buçuk milyar dolarlık antlaşma nedeniyle Kuzey Irak’a giremiyoruz” dedi. Bahsettiği konu basına Dubai Antlaşması olarak geçmişti!.. Bir süre tartışıldı ve unutuldu. Oysaki o antlaşmada bazı taahhütlerde bulunmuştuk. Kuzey Irak’a girmeme sözü vermiştik.
Sekiz buçuk milyar dolarlık yardıma karşılık verdiğimiz sözün bizi getirdiği durum şimdi daha da iyi anlaşılmaktadır. E-posta yolu ile gelen bir başka antlaşmanın maddeleri de üzerinde durulmaya değer. Bu antlaşma ile Dubai Antlaşması arasında paralellik kurmak da olanaklıdır.
Hatta Dışişleri Bakanı Abdullah Gül, 24.05.2003 tarihli Vatan Gazetesinden Sedat Sertoğlu’na yaptığı açıklamada ABD Dışişleri Bakanı Colin Powell ile anlaştık” dediği anlaşmanın bu antlaşma olduğu ifade edilmektedir.
Mondros Antlaşması kadar tehlikeli olan ve şu ana kadar kamuoyu ile paylaşılmayan antlaşmanın maddelerine isterseniz bir göz atalım:
1- Türk ordusu bundan böyle hangi gerekçe ile olursa olsun, sınır ötesi harekette bulunmayacak.
2-  PKK’ya karşı Türkiye’nin egemenlik alanı içinde yapılacak askeri harekâtlar için, ABD askeri makamlarına bilgi verilecek.
3- Türkiye, ABD’nin İran’a ve diğer Ortadoğu ülkelerine karşı uygulayacağı sınırlı askeri hareketlere, şartsız olarak üs ve taşıma kolaylığı sağlayacak. Askeri birlik verecek. Türk birliklerinin üst komuta yetkisi, ABD komutanlığına verilecek.
4- Türk ordusunun asker sayısı ve silah kuvveti, ABD’nin uygun gördüğü sayı ve kabiliyete indirilecek. Özellikle tank ve ağır silahların miktarı düşürülecek. Savaş uçağı sayısı sınırlandırılacak.
5-  Irak’ın kuzeyinde kurulan Kurt oluşumu Türkiye tarafından resmen tanınacak. Türk devletinin Kurt devletinin kuruluşunu “savaş nedeni” sayan Milli Güvenlik Siyaset Belgesi ve bu yöndeki politika ve kararlar kaldırılacak.
6-  Af Yasası, PKK yöneticilerini de kapsayacak şekilde genişletilecek.
7-  Türkiye dört yıl içinde uygulanacak bir planla, üniter yapısını devrederek federasyon uygulamasına geçecek. “Kamu Reformu” ve “Yerel Yönetimler” Yasaları hızla çıkartılarak, Türkiye Kürt nüfusun yoğun olarak yaşadığı şehir ve kasabaların belediyelerinin özerkleşmesi süreci kararlı olarak yürütülecek.
8- Yunanistan’la sorunlar çözülecek. Kıbrıs’ta Denktaş devre dışı bırakılacak. Annan Planı kabul edilecek. Ege’de Yunan taleplerine esnek bir tutum takınılacak.
9-  Türkiye’nin Ermenistan ile ilişkileri normalleştirilecek ve iyileştirilecek. Sınır ticaretinde Ermenistan lehine düzenlemeler yapılacak.

2003 yılında yapıldığı söylenen Gül-Powell antlaşması gerçek ise tüyler ürpertecek bir antlaşmadır. Sevr’e giden Mondros Antlaşması gibidir.
    2003 yılından günümüze kadar yaşanan gelişmeler baktığımızda atılan adımların bu antlaşmanın maddelerine göre atılmaya çalışıldığını görürüz.
 Acaba Dışişleri Bakanı Abdullah Gül, 24.05.2003 tarihli Vatan Gazetesinde Sedat Sertoglu’na söylediği,  “ABD Dışişleri Bakanı POWELL ile iki sayfalık dokuz madde üzerinde anlaştık. Ama ben her yaptığımı kalkıp açıklayamam ki… POWELL Suriye’ye giderken de benimle konuştu. Gizli olan bir sürü gelişme var…” sözleri bu antlaşmanın doğruluğunu güçlendirmektedir.
  Bir Mondros Antlaşmasını okuyun, bir de bu antlaşmayı… Bir de 2003–2007 arası yaşananları düşünün. Türkiye nasıl da antlaşma hükümlerine uygun davranmış! Bu gün de aynı yolda devam ediyor. Olan da ülke ve ulus çıkarlarımıza oluyor. Acaba imzalandığı söylenen bu antlaşma neyin diyetidir?
-----

Bu bağlantıyı tıklayın, açılmıyorsa adres çubuğuna yapıştırarak ENTERlayın
{0}

{0}
{2}
 {0}
 {0}
{0}
{2}
 “Allahsız Zavallılar!”
“(Atatürk’e ve Cumhuriyete Saldırmanın Dayanılmaz Ahmaklığı) “
SAYIN Sinan MEYDAN’IN SAPTAMALARI:
Bir kanalda Cemaatin Kadrolu Tarihçisi Mustafa Armağan,
Atatürk‘e karşı Karabekir Paşa‘yı yüceltiyor!
Başka bir kanalda
Uslanmaz Cumhuriyet Tarihi Yalancısı Kadir Mısıroğlu, Atatürk‘e hakaret ediyor!
Bir kanalda,
PKK’nın meclisteki uzantısı karases Altan Tan,
Şeyh Sait‘i ve Seyit Rıza‘yı yüceltiyor!
Başka bir kanalda
AKP yandaşı (vekili), entel-dantel demokrat Mehmet Metiner, Cumhuriyetin kuruluş felsefesini yerin dibine batırıyor!
Bir kanalda, liboşların şahı Mehmet Altan, TSK‘ya saldıryor!
Başka bir kanalda, Türk fobili Sevan Nişanyan, Dil devrimine saldırıyor!
Bir kanalda, ABD beslemesi Prof. Cemil Koçak, Çanakkale Savaşı‘ndaki Atatürk‘ü yok sayıyor!
Başka bir kanalda,
Eğrisini doğrusuna getiremeyen liboş Taha Akyol, ““Ama Hangi Atatürk“ diye sorarak inceden oyuyor Kemalizmi!
Bir kanalda,
Onun ABD de yetişmiş cemaatçi entel - dantel - liboş oğlu Mustafa Akyol, Cumhuriyeti faşizanlıkla suçluyor!
Başka bir kanalda,
Ailece AKP yandaşı cemaatçi Mümtazer Türköne, Milli bayramları sulandırmaya çalışıyor!
Ve daha niceleri...
Her kanalda, bir yobaz,
Her kanalda bir liboş,
Her kanalda Cumhuriyet düşmanlığı,
Her kanalda “aydın ihaneti”...
Genç kuşaklara;
Bağımlılık, Cemaatçilik, Bölücülük, Kürt faşizmi, Osmanlı seviciliği, Türk, Cumhuriyet ve Atatürk düşmanlığı “Demokratlık,
Bağımsızlık, çağdaşlık, laiklik, milliyetçilik, Cumhuriyet ve Atatürk‘e bağlılık, Darbecilik”,
Atatürk ise ““eli kanlı diktatör“”diye anlatılıyor, belletiliyor...
Oysaki Atatürk;
Onca yokluk ve yoksulluk içinde, harap ve perişan haldeki bir ülkenin savaş yorgunu bireyleriyle emperyalizmi ve onların işbirlikçisi hain padişahı, hükümeti, İstanbul‘daki kodamanları, ihanet basınını dize getirmiş; sonra da cehalet, yoksulluk, yobazlık, gerilik, yönetici, uzman ve milli sermaye yetersizliği, büyük bir borç batağı, Batı karşısında aşağılık duygusu, Arapçılık, Türk düşmanlığı, kadın-erkek eşitsizliği, yetersiz eğitim, sağlıksız toplum, çağdışı kanunlar, hurafeler, batıl inançlar, el etek öpülen şeyhler, toprak ağaları, ayrılıkçılar, Lozan‘ı affetmeyen emperyalist bir dünya ve daha fazlasına kafa tutarak bağımsız ve çağdaş bir cumhuriyet kurmuştur.
İşte bu nedenle, Atatürk‘e ve Cumhuriyete saldırmak;
Ahmaklıktır,
Aptallıktır,
Cahilliktir,
Köksüzlüktür,
Hafifliktir,
Anlayışsızlıktır,
Vicdansızlıktır,
Hainliktir,
Hatta
Allahsızlıktır!
Ama gelin görün ki:
Ekranlardaki kelli felli, koca göbekli sözde aydınların kin kokan nefesleri arasından Atatürk‘e ve Cumhuriyete yönelik salyalı çirkin sözler akıyor her gün, her gece evlerimize...
Bağımsızlığımıza,
Çağdaşlığımıza,
Cumhuriyetimize
Ve
Bütün bu değerleri bize kazandıran adama; Mustafa Kemal Atatürk’e kin kusuyor ihanet içindeki “sözde aydınlar”...
Tarih sanki başa sarıyor! Ali Kemallerin, Refi Cevatların, Refik Halitlerin “hain ruhları, 80 yıl sonra yeniden ete kemiğe bürünüyor!
İhanet içindeki sözde aydınlar;
Yalandan beslenen, gerçekleri saklayan, belgeleri çarpıtan, laf oyunları yapan, halkı kandıran. Sözde aydınlar! İnanın bana, o kadar “köksüz iddialara” sahipler ki, istedikleri kanalda karşıma çıkmaktan çok ama çok KORKUYORLAR...
Kendileri çalıp kendileri oynuyorlar...
Zavallılar... Bu devranın hep böyle sürüp gideceğini sanıyorlar...
Ali Kemalleri, Refi Cevatları, Refik Halitleri yazan tarihin, bir gün onları da yazacağını unutuyorlar!
Zavallılar!                                                                                                                             Türkiye Cumhuriyeti anayasasının tamamını veya bir kısmını tağyir, tebdil veya ilgaya cebren teşebbüs tüm icra hareketleriyle sürdürülmektedir. Öldürmeye ve yakıp, yıkmaya dayalı dış ve iç destekli silahlı eylemler bütün şiddetiyle sürdürülmekte olup, iktidar sahiplerinin tutum, davranış ve eylemleri de bu doğrultudadır. Hayali iddialarla Türk Silahlı Kuvvetlerinin çok yetenekli komutanlarının, bilim ve sanat adamlarının tutuklanmaları da halkımızda korkuya dayalı bir bezginlik yaratılarak yeni anayasa olgusunun kazasız hazırlanarak yürürlüğe konma politikasın gereği olarak sürdürülmektedir. Devlet güçlerine karşı yapılmakta olan ve ölümle sonuçlanan saldırılar da, halkımızda “Verelim Kurtulalım düşüncesini”yaratmak içindir. Askeri kişilerle güvenlikçilerimize yapılmakta olan ölümcül saldırılar da, tüm asker ve güvenlikçilerimizin ailelerinde korku, panik ve yılgınlık yaratmak içindir. İki de bir:”40.000 Şehit verdik ve teröre 500.000.000.000 Dolar harcadık “söyleminin tekrarı da “Verelim, kurtulalım!”Yılgınlığını yaratmaya yöneliktir.                                           Çanakkale Muharebelerinde 253.000 Şehit verdik; Birinci Dünya Savaşından da,3.259.300 Şehit ve 130.000 yaralı ile yenik çıktık; bittik ve tükendik mi? Ulusal Kurtuluş Savaşını tarihten silinme riskini göze alarak galiplere karşı vermedik mi? Karayollarımızda her gün vermiş olduğumuz insan kayıplarımıza bakarak karayollarımızdan vazgeçiyor muyuz? İnsanların ölümleri yatakta gerçekleşiyor diyerek yataklara yatmaktan vazgeçiyor muyuz?
            Emrivakilerle fiili durumlar yaratılarak anayasamızın çok önemli maddelerinin işlerliğini yok etmek te siyasi iktidarın asıl amacının gerçekleşmesine yöneliktir. Anayasamızın başlangıç bölümü de anayasamıza dâhildir. Milli Eğitim Bakanlığı gençlerimizin Atatürkçü olarak yetiştirilmesinin aksine kararlar almaktadır.Örneğin:”Değişik:03 Ekim 2010-4709/1md.):”Hiçbir faaliyetin Türk milli menfaatlerinin ,Türk varlığının ,Devlet ve ülkesiyle bölünmezliği esasının ,Türklüğün tarihi ve manevi değerlerinin ,Atatürk milliyetçiliği,ilke ve inkılapları ve medeniyetçiliğinin karşısında korunma göremeyeceği ve laiklik ilkesinin gereği olarak kutsal din duygularının ,Devlet işlerine ve politikaya kesinlikle karıştırılamayacağı;…”İlkesi de işlemez hale getirilmiştir.              MİLLETVEKİLLERİNİN AND İÇMELERİ.
                Askerlerimiz, İç Hizmet Kanunumuza göre nasıl yemin ederlerse, milletvekili olan vatandaşlarımız da Anayasamızda metni yazılı yemini—andı içmek—etmek zorundadırlar. Milletvekillerinin ant içmeleri 1876 tarihli Teşkilat’ı Esasiye Kanunun (46)’ıncı maddesinde hükme bağlanmıştı: Milletvekili bu maddede yazılı yemini Sadrazamın huzurunda etmek zorundaydı. İlk gün Meclise gelmemiş olan milletvekili de oturuma katıldığı günkü Meclis Başkanının huzurunda;”Padişaha, Vatanına bağlılıkla, Anayasa kurallarına ve görevine uygun davranacağına, aykırılıklardan kaçınacağına ilişkin”yemini ederdi.
            Bu yemini etmiş olan bir Azınlık Milletvekilinin Milliyetini savunmalarının etmiş olduğu yemine aykırılığını, kendisinin bir Osmanlı vatandaşı olduğunun hatırlatılması üzerine:”Benim Osmanlılığım, Osmanlı Bankasının Osmanlılığı gibidir!”Dediği, bir türlü ders alamadığımız Tarihimize geçmişti.12 Haziran 2011 Genel Seçimlerinde seçilen ve yalvarmalarımız üzerine Anayasamızın 81’inci maddesindeki andı içen bazı Milletvekillerimizin Türklüğü de Ahmet Türk’ün soyadı gibidir!
            20 Nisan 1924 tarihli ve 491 sayıl Teşkilat’ı esasiye Kanunumuzun 16’ıncı maddesindeki Milletvekilleri yemini ilkin şöyleydi:”.sadakatten ayrılmayacağıma vallahi!”
            “Madde 16-“mebuslar Meclise iltihak ettiklerinde şu şekilde tahlif olurlar:”vatan ve milletin saadet ve selâmetine ve milletin bilâkaydüşart hâkimiyetine mugayir bir gaye takip etmiyeceğime ve cumhuriyet esaslarına sadakaten ayrılmıyacağıma namusum üzerine söz veririm.”10Nisan 1928 günü 1222 sayılı düzeltilmiş şekli böyle oldu. Bu Anayasamızda 23 kez Türk ve Türkçe kelimeleri kullanılmıştır.
            09 Temmuz 1961 tarihli ve 334 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasaının77’inci maddesine göre, Türkiye Büyük Millet Meclisi ve Cumhuriyet Senatosu üyelerinin ant içmeleri de şu şekilde düzenlenmişti:
            Madde77-“Devletin bağımsızlığını, vatanın ve milletin bütünlüğünü koruyacağıma, milletin kayıtsız şartsız egemenliğine, demokratik ve laik cumhuriyet ilkelerine bağlı kalacağıma ve halkın mutluluğu için çalışacağıma namusum üzerine söz veririm.”
            07 Kasım 1982 tarihli ve 2709 sayılı bugünkü Anayasamıza göre Milletvekili Andı.
             2.And içme
            Madde81-“Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri, göreve başlarken aşağıdaki şekilde and içerler:”
            “Devletin varlığını ve bağımsızlığını, vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğünü, milletin kayıtsız şartsız egemenliğini koruyacağıma; hukukun üstünlüğüne, demokratik ve laik cumhuriyete ve Atatürk ilke ve inkılâplarına bağlı kalacağıma; toplumun huzur ve refahı, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde herkesin insan haklarından ve temel hürriyetlerden yararlanması ülküsünden ve Anayasaya sadakattan ayrılmayacağıma; büyük Türk milleti önünde namusum ve şerefim üzerine ant içerim.”                                                                 Ulusal Kurtuluş Savaşını yapan Türkiye Halkına Türk Milleti denir!” Bizler Oğuz’un 24 boyuna mensubuz. Sıfatımız da Türk ve Türklüktür. Şimdi sizlerden isteğim bu milletvekili andını tekrar, tekrar okumanızdır.  Bakınız, Anayasa Mahkemesinin Onurlu başkanlarından Sayın Yekta Güngör ÖZDEN,01 Temmuz 2011 tarihinde, bu and konusu üzerine Sözcüde yazdığı yazısını nasıl sonlandırmış:
              İş olsun-Dostlar alışverişte görsün-Adet yerini bulsun”sözlerini anımsatan biçimde ant içilebilir. Anda bağlı kalmak ve ona yaraşır olmak içmekten de önemlidir. Mustafa Kemal 1919’da bu konuda,”Ant bu konuda kutsal bir söz vermek demektir. Namus sahibi olan bir kimse, verdiği sözden dönmez.”Demiştir. Başka söze gerek yoktur.”
            Halen yürürlükte gösterildiği halde, yürütme gücü kırılan Anayasamızın 80 maddesi 17 defa yapılmış olan değişiklikle değiştirilmişti. Bunlar damı değiştirilecek? O zaman, bu anayasayı yeni baştan yapmak fikri Sayın RTE’NİN “Yemin ve Kasemini”yerine getirmeye yöneliktir diyebilir miyiz? Bendeniz derim.
            İktidara sahib olmak için yapılmış olan bir genel seçimle, mensubolduğu siyasi partinden milletvekili seçilenler, Anayasamıza bağlı kalacaklarına NAMUS ve ŞEREFLERİ üzerine and içmektedirler. Ve yemin töreninden sonra da; maaşlarına emsal gösterilen Başbakanlık Müsteşarının maaşından çok fazla maaşlarını da almaktadırlar. Bir siyasi partiden seçilmiş olan milletvekili için, o siyasi partinin çıkarları her şeyden önde gelmekte olduğu da bir gerçektir. Siyasi partiler, Anayasamızın güvencesi altında, siyasi partiler yasasına göre kurulmuşlardır. Çoğulcu ve de çoğunlukçu bir düzende iktidar olmak için yarışmaktadırlar. Siyasi partilerden seçilmiş olanlar, belirli düşüncelere ,peşin hükümlere ve  çıkar hesaplarına saplanmış kişilerden de olabilmektedir. Bu seçilmişler, hangi siyasi partiden olursa olsun, bunlar seçmenlerimizin belirli bir yüzdesinin oylarını almış kişilerdir. Anayasalar, tüm seçmenlerimizin iradelerini yansıtmak için, özel bir kanunla seçilecek olan KURUCU MECLİSÇE—ASSEMBLE CONSTİTÜSYONEL-- SEÇİLMEKLE GENEL OYU—CONSESUS’U DA SAĞLAMIŞ OLURLAR. Kurucu Meclise seçilecek olan liyakatli kimseler içinde görevleri ile uyumlu bir yemin metni hazırlanmalıdır. 
            Silivri’de Türk Silahlı Kuvvetlerini ve Türk Aydın kesimi hayali iddialarla tutuklayan Özel Ağır Ceza Mahkemelerinin dayanak olarak gösterdikleri Anayasamızı 14’üncü maddesi, asıl olarak iktidar mensuplarınca ihlal edilmektedir. Ceza Kanunlarını bırakarak anayasa maddelerine sığınmak isteyenlere duyurulur.
            Madde 14-(Değişik:03 Ekim 2001-4709/3).”Anayasada yer alan hak ve hürriyetlerden hiçbiri, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmayı ve insan haklarına dayanan demokratik ve lâik Cumhuriyeti ortadan kaldırmayı amaçlayan faaliyetler biçiminde kullanılamaz.”
            “Anayasa hükümlerinden hiçbiri, Devlete veya kişilere, Anayasayla tanınan temel hak ve hürriyetlerin yok edilmesini veya Anayasada belirtilenden daha geniş şekilde sınırlandırılmasını amaçlayan bir faaliyette bulunmayı mümkün kılacak şekilde yorumlanamaz.”
            “Bu hükümlere aykırı faaliyette bulunanlar hakkında uygulanacak müeyyideler, kanunla düzenlenir.”
            Bu Anayasamızın hükümlerine uymayı NAMUS ve ŞEREFLERİ üzerine and içenler, uymamakla Namus ve Şereflerini yitirmezler mi?                                                                 Sonra; yeni bir Anayasa ile Ülkemizin ve Türk Ulusunun bölünmesi sağlanmakla; bu bölünme ,zincirleme reaksiyon göstererek Osmanlıya dönmemize neden olmaz mı?Sayın Seyircilerimiz! PS: Anayasamıza bağlılık andı içenler, Kuran’ı Kerim’in 16’ıncı Hurma Suresinin—En-Nahl—106’ıncı Ayetinde düzenlenmiş olan Takiyye’ye de sığınamazlar. Ölümcül bir tehlikeden başka türlü kurtuluş yolu olmamalıdır. Ancak, Türkiye Cumhuriyetini DARÜLHARP BÖLGESİ saymak cinliği de sökmez. O’NUN korumasındadırlar ve de nimetinden yararlanmaktadırlar İyi düşünmelidirler! Geriye Şeref ve Namus kalmalıdır. Yani Cüzdan ile Vicdan tercihi!
               
           
             

           






  

İzleyiciler

Blog Arşivi