19 Haziran 2010 Cumartesi

166-ULUSAL KONGRELERİMİZ, TOPLUMSAL SÖZLEŞMELERİMİZDİR; KUTSALDIR!

            OSMAN TÜRKOĞUZ
            Çeşmealtı;19 Haziran 2010.

                       
ULUSAL KONGRELERİMİZ,
            TOPLUMSAL SÖZLEŞMELERİMİZDİR;
                               KUTSALDIR!

            Ülkemizde Kara ses adıyla ünlenen ve bugün de Erzurum mezarlığında, görkemli mezarında yatmakta olan, Cemalettin Kaplan; 1970’li yıllarda, az kalsın Diyanet İşleri Başkanımız olacaktı.
            Yönetimin ve askerin gözüne girmek için, bir de Süleymancılar aleyhinde bildiri yayımlamıştı!
            Süleymancıların 1967 senesinde yayımlamış oldukları ”İnanacağımız Esaslar!” adlı bildirinin en can alıcı noktasına dokunulmamıştı:” Bu önemli! Madde, Halife ile ilgiliydi:
            “HALİFESİ OLMAYAN ÜLKEDE CUMA NAMAZI KILINAMAZ!”
            Müslümanların kurmuş olduğu bağımsız devletlerde birer de halife olduğunda siz seyreyleyin gümbürtüyü!
Tarih boyunca, uğruna en çok kan dökülen makam, ”HALİFELİK-HİLAFET”-makamı olmuştu.
Beş ayrı yerde, Hilafet makamı vardı!
Bu konuyu hiç bilmeyenlerin konuştuklarını görmek ve dinlemek geleceğimiz için umut kırıcıdır!
Bu Cemalettin Efendiyi Almanya’ya gönderdiler. Oralarda yapmadığı kepazelik kalmadı. Bir anayasa hazırladılar: ”Anadolu İslam Federe Devleti!”
Hayret! Öteki federe devletlerden söz edilmediği gibi; Federal devletten de söz edilmemekteydi.
Yerine Halife! Olarak oğlu Metin kaplan geçirildi! Bu Halife de soytarılıkta çok ileri gitti. Anıtkabir’i uçakla bombalatmaya kalktı! Sonra da bir hasmını öldürtmek suçundan Alman mahkemesince tutuklandı ve ülkemize getirilerek burada yargılanıp hüküm giydi.
Ülkemizde bir Halife çarığı taşıyan eski bir avukat ve hükümlü birisi daha vardı!
Osman oğullarından Rahmetli Mehmet Orhan, noter kanalı ile kendisine gerekli dersi vermişti: ”Hangi yabancı ülkenin çıkarına hizmet!” Olgusunu da vurgulamıştı!
            Kaplancıların; Avrupa yakası Hilafetçilerin salaklıkları televizyonlarımızda da boy, boy gösterilmekte gecikmemişti: Tahta tüfekli poturlu, geri zekâlı bir sürü yaratık, Mustafa Kemal’e benzettikleri bir kuklanın boynuna ip dolayarak yerlerde sürüklemişlerdi! Bunların İngiliz altınları hatırı için, Kaymakam Köprülülü Hamdi Bey’i hayâlarını burarak öldürenlerden farkları da yoktu!
            İslam dininin, insan sevgisinin, ULUSAL BİRLİĞİMİZİN ve ULUSAL KAHRAMANLARIMIZA SAYGININ öğretilmesi gereken bir mabet hükmündeki yerde, sergilenen vatan hainliklerini iğrenerek seyretmiştik! Sonra da; Arap ve Türk alfabesiyle yazılmış olan yazıları okuduk:

            “HİLAFET DEVLETİ”,
            “İSLAM FEDERE DEVLETİ”.

            Hilafet, Halifelik, Halife Devleti ne demektir! Bunların üzerinde pek durmayacağım.

                        “İSLAM FEDERE DEVLETİ!”
            Profesör Dr. Sayın Mümtaz Soysal; bu konuda güzel bir yazı yazmıştı. Bu yazıyı sizler saklamadınız amma ben saklamıştım.
            Kıbrıs adasında kurulacak Federasyon’da, Türk Federe Devleti ile Rum Federe Devleti, sistemin iki öğesi olacaktır. Federatif ABD’ DE, her eyalet bir federe devlettir. Federe devletler FEDERAL DEVLETİ meydana getirirler.
”İslam Federe devleti!” Şu salaklığa bakınız! Anadolu’muzda, bir federasyon sistemli federe devletlerden oluşan bir devlet modeline mi gidiliyor! Onlar, yani bizim dini bütün müselmanlarımız! Bu federe devletlerden yalınız birisine sahipler! Diğer federe devletler nerede ve adları nedir?
İran anayasasına benzer bir anayasaları olduğuna göre, onlara bu aklı İran Mollaları vermiş olabilir!
Şimdi de en önemli hainliklerden birisini daha görelim:
            “Her inanç topluluğu kendi hukukuna göre yargılanmalı!” Mecelle; islamın dört mezhebinin içtihatlarına göre hazırlanmış. Alevilik, Şiilik, Caferilik dışarıda bırakılmıştır.
Daha sonra da şöyle buyrulmuştur:
            “Her cemaat kendi hukukunu uygulasın!”
            Cehalet değilse; düpedüz vatan hainliği!
Dil gibi, din gibi hukuk ta ulusal birliğimizi sağlayacak en büyük sosyal etkenlerden birisidir.
Akılları sıra; Hz. Muhammed ve Medineli Müslümanlarla, Yahudiler ve Hıristiyanlar arasında yapılan Medine Sözleşmesine uyacaklar!
O zamanın şartları ile günümüzün şartlarını karşılaştırmamız mümkün değildir. Uluslaşamamış bir topluluk, devlet ve hükümet güvencesi de yok. Her unsurun aralarında bağlılık olmadığı gibi, bunlar da birikirleriyle savaş ve yağma hallerindeler. 
            Medine’deki toplulukların mal, can ve ırz güvenceleri Medine Sözleşmesiyle sağlanmaya çalışılmıştır. Ortada ne bir hükümet ne de bir devlet kurma fikri de yoktur. Hz. Muhammed’in yeni bir din ile Medine’ye gelmiş olması, diğer inanç grupları için bir tehlike işareti olarak algılanmıştı. Bu amaçle Yesrip’te—Medine’de-MS.623 tarihinde bir anlaşma yapılmıştır. Bu sözleşmeyle Hz. Muhammed gayesini elde etmiştir.
Şimdi de biz bu sözleşmenin tarafı olanlardan Yahudi aşiretlerini kısa da olsa görelim.
            Hz. Muhammed; Mekkelilerin zulüm ve işkencelerinden kurtulmak için, bir akşam yeğeni Ali’yi yatağına yatırarak, gizlice Mekke’den çıkıp YESRİP’E- Medine- Müslümanların yanına sığınmıştı. (Eylül 622.)
            Medine’de üç güçlü ve zengin Yahudi kabilesi yaşamaktaydı. Buradaki kabileler arasında çatışmalar sürüp gitmekteydi.
            Medine sözleşmesine göre: Medineliler, Mekkelilerle Mekkelilerin yandaşlarının yapacakları hangi bir saldırı halinde, Hz. Muhammed’i kendilerinden birisi gibi koruyacaklarına söz vermişlerdi. Fakat Hz. Muhammed’in de Mekkeli savaş tacirlerine karşı harekete geçmesine de taraftar değillerdi. İsl. AC.7,S,400 ve C.8.S.163.(1)
            Yahudilerin, Medine’de Araplar üzerinde yaptıkları fikri etki, bunların peygamber ile aralarındaki ilişkilerinde çok büyük bir rol oynamıştır. Zira bu etki, bunların onları Mekke ziyaretleri ya da başka türlü şekillerde öğrenmiş oldukları peygamberin dini fikirlerini anlayabilecek bir hale getirmişti. Peygamber ile Medine sakinlerinin temsilcileri arasında bir anlaşmaya varılmıştı. Medineliler, bu anlaşmaya göre; peygamberi kendi cemaatlerine kabul etmeyi ve O’NU kendilerinden bir kimseymiş gibi savunmayı taahhüt ediyorlardı!” S.G.E. S.403.                                                                                                                                 
Yahudi Kabileleri.
                          1-KAYNUKA(BANİ): Yasrip(Medine) şehrindeki üç Yahudi kabilesinden birisidir. Toprakları olmadığı için, yerleşmiş oldukları Medine’nin güneybatısında, ticaretle ve kuyumculukla uğraşmaktaydılar.
            Bunlar, Bani Kayla’ya karşı Bani Hazraç ile birleştiler. Bedir gazvesinden sonra; (Ramazan, 02 Mart 624’te) peygamber ile Yahudilerin arası bozuldu. Yahudiler birleşerek, Müslümanlara karşı bir güç oluşturuyorlardı. 02 Şevval-Nisan 624’te,Hz. Muhammed Kaynuka’ya saldırdı!
Kur’anı Kerim, Sure III/10 vd.-Sure VIII/60 vd. İhanet etmekten korkulanlardan öç almaktan söz eder!
            Bir Müslüman kadının entarisinin ucunun yere çakılması olayı peygambere KAYNUKA’YA saldırma fırsatını vermiştir. Onbeş günlük kuşatmadan sonra, tüm Kaynuka halkı teslim oldu. Tüm kaynukalı erkekler zincire vuruldu.
            Bani Hazraç ve Abd. B.Ubayy’ın müdahalesiyle, önce Medine’nin kuzeyindeki Vadi Kura’ya, oradan da Suriye’deki Azriat’a sürüldüler. Bıraktıkları kap, kacak dâhil, tüm malları da ganimet esaslarına göre Müslümanlara dağıtıldı!”İsl. Ans. C.
.S.467ve İsl. Ans. C.7S.464(2).
            2- BANİ NADİR(BANİ’L NAZİR): Yahudiler; iki büyük göç olgusuyla karşılaşmışlardı. Birincisi; Babil Kıralı Nabukednezzar-Tevrat’ta adı geçer, NABUKODONOSUR-MÖ.486yılında; Kudüs’ü yıkarak, tüm Yahudileri 48 sene süreyle Babil’de sürgünde tutmuştu. İkincisi daha kanlı bir savaştan sonra Yahudilerin başına gelmişti, Roma İmparatoru Titüs, Kudüs’ü uzun ve kanlı bir kuşatmadan sonra zapt ederek tüm Yahudileri dağıtmıştı. Son çarpışmada ve son tepede ölen 900 İsrail askerinin palaskalarına ve ayakkabılarına ve kılıçlarına kazılar sonucu ulaşılmıştı.
İsrail Harp Akademisi öğrencileri bu tepede yemin etmektedirler.
İşte bu Roma işgalinden kaçmış olan bu Yahudiler, yerleşmiş oldukları AL NAZİR Dağının adı ile anılır olmuşlardı. Hayber Yahudilerine bağlanan gerçek bir Yahudi kabilesiydi. Ziraatla, faizcilik ile ve silah ticaretiyle uğraşmaktaydılar. Bunlar, AVS’LARA bağlı olup, Hazraçlara düşman idiler. Bunlar da, HİCRET’İN ilk yılında; Hz. Muhammed ile ”Medine’nin Temel Kanunu” olarak kabul edilen MEDİNE SÖZLEŞMESİNİ YAPMIŞLARDI!
Hayber Yahudi Kabile Beyinin gelini olan SAFİYE, BANİ NADİR YAHUDİ KABİLE BEYİNİN KIZIYDI! Hayber kalesi düşürüldüğünde, Hayber Yahudi kabilesinin hazinesinin yerini söyletmek için, yarısı yanmış bir odun ile Kale Beyini ve Safiye’nin kocasını işkencelere uğratarak öldürtmüştü! Her iki adamın öldürülmesine rağmen hazinenin yarısı ele geçirilebilmişti!
Biraz önce KOCASI öldürülen Safiye ile de Hz. Muhammed, bir devenin sırtına yapılan kapalı bir yerde gerdeğe girmiştir!
Hz. Muhammed, Bani Nadir’den şüphelenince; on gün içinde, taşınabilir mallarını yanlarına alarak, Medine’yi terk etmelerini emretmiştir! Ayrıca, her sene gelerek hurmalarını hasat edebileceklerdi. Bani Nadir Yahudi Kabile Beyi Hayay b.Ahtap, 2000 kişilik bir destek geleceğine güvenerek direndi. Müslümanların, hurmalıklarını kestiklerini görerek teslim oldular.
Hz.Muhamed’in şartları çok ağırdı: Silahları hariç, taşınabilir mallarını yanlarına alarak, iki gün içinde Medine şehrini terk etmeleri emredildi! Bani nadir Yahudi kabilesi, 600deveye yükledikleri taşınır mallarıyla, kimisi Haybere, kimisi de Suriye’ye gittiler. Bani Nadir’in taşınmaz malları; Hz. Muhammed, Medineliler ve göçmenler arasında üleşildi! İsl. Ans. C.9.S.144(3). Safiye’nin eşine ve onun babasına uygulanan dayak ve ateş işkencesi üzerine de hayber ve oranın dillere destan hurmalıkları Peygamberin eline geçerek, eski sahiplerine yarıcılığa verildi!
            3- KURAYZA (BANI). Medine’de-Yasrib’te-yaşayan üç Yahudi kabilesinden birisidir. 2-Banı Nazır ile de akrabadırlar. İkisi bir arada BANİ DARİH adı altında yaşamaktaydılar. Hendek kazmak için, başlangıçta vermiş oldukları kazmaları ve sepetleri vermekten vazgeçtiler. Hendek çarpışması sırasında, bu Yahudi kabilesinden (11) kişi, Müslümanlara başarısız bir gece baskını düzenlediler. Kurayza için Kur’anı Kerim’de VIII/60;XXXIII/26 vd. Ayetler düzenlenmiştir!
            Hz. Muhammed, Mekke’deyken, dinini yaymak için gelmiş olduğu Medine’de KURAYZALILAR tarafından taşa tutularak yaralanmıştı. Kölesi ve oğulluğu Haris oğlu Zeyd, kendisini kaçırıp, saklamıştı. Hendek çarpışması kazanıldıktan sonra; Kurayza kaleleri muhasaraya alındı.15-20 gün süren muhasara sonunda Kurayzalılar teslim oldular. Önce, Bani Nadir’in elde ettiği şartları ileri sürdülerse de; sonunda kayıtsız ve koşulsuz teslim oldular. Kurayza erkekleri eşlerinden ve çocuklarından ayrılarak, gözetim altına alındılar.
            Hendek çatışması sırasında; bir hendekten atlarken, oturak yerine bir ağaç kazığının batması sonucu yaralanan AVS Kabilesinin Reisi SA’DB. MUAZ’I hakem olarak kabul ettiler. Hakem SA’D B.MUAZ, Buluğa ermiş olan Kureyzalı tüm erkeklerin öldürülmesini, kadın ve çocukların da esir kabul edilerek satılmalarına karar verdi.
            Bizzat Hz. Muhammed, erkeklerini eteklerini kontrol ederek, etek kılları siyah olanları öldürülecekler tarafına, etek kılları sarı olanları da esir olarak satılacaklar tarafına göndermiştir. Bu arada (13) yaşındaki bir kız çocuğunu da evlenmek için kendisine ayırmıştır. Bu Yahudi kızının söylemiş olduğu sözleri yazmayayım. Yalınız, cariye olarak gitmiş olduğu Hz. Muhammed’in evinde, üç gün sonra ölmüştür!

EK: İstediği kadar, akademik unvanlı ALLAMELERİMİZ! Öldürme emrini Allah vermiştir desinler. Tanrımız yarattıklarını egemenlik kavgasında öldürünüz demez!
Bu olay beni en çok üzen olaylardan birisidir. Küçücük bebeler, gencecik kızlar, babalarının, kardeşlerinin öldürüldüklerine mi yansınlar, at ve eşek pazarlarında hayvan gibi satılmalarına mı yansınlar. Bu satışlar da mı Allahın emri!
Ben insanım yüreğim bundan hem kanar hem de yanar. Mavi Marmara kepazeliğine de çok hayıflanıyorum. Kepazelikler üst, üstte!
İsrail’in öldürme olayını nefretle ve dahi şiddetle kınıyorum. Aç ve ilaçsız bir ülkeden gemiler dolusu yiyecek ve diğer yardım malzemelerini bizi hep aşağılayan ve sırtımızdan vuranlara gönderme gafletini de şiddetle kınıyorum.

            Öldürme kararı, kazılan büyük hendeklerin başında, meşaleler altında, gece yarılarına kadar infaz edilmiştir.
            Kurayza Yahudi Aşireti yok edildi. Aşiret mensuplarının karılar, çocukları ve tüm malları GANİMET OLARAK PAYLAŞTIRILDI! İsl. Ans. C.6.S.1023.(4)
            Bedir (Badr) gazvesinden sonra; KAYNUKA’LAR Medine’den kovuldu. Yenilgi ile biten Uhut gazvesinden sonra da, Medine’de kaim olan Yahudi kabilelerinden birisi BANİ NADİR’LER DE AYNI AKİBETE UĞRATILDILAR. Fakat en büyük darbeyi yiyenler KURAYZA’LAR olmuştur. AVS’LERİN ricalarına rağmen Hz. Muhammed Kurayza’yı tamamen tenkil etmiştir. İsl. Ans. C.7.S464(5).
            Ülkemizde de, Medine Sözleşmesinin uygulanmasını isteyen, Medine Sözleşmesini örnek alınacak bir sözleşme arayanlara seslenmek istiyorum: Medine Sözleşmesi; bir akit tarafından diğer akitlerin köklerine ölüm, sürgün, esaret ve GANİMET suyu ekmiştir. En çok Kureyzalı kafası kesen Hz. Ali’nin üstü ve başı kan revan içinde kalmıştır. Kureyzalı erkekler, koyunlar gibi, kendi kazmış oldukları çukurların başında, boyunlarını Müslümanların kılıçlarına uzatmışlardır. TANRININ YARATMIŞ OLDUĞU ETEK KILLARI KARA İNSANLAR, TANRININ EMRİYLE BOĞAZLANMIŞTIR! HÂŞÂ!
            Medine Sözleşmesi, güçlü olanların Peygamberi kabul etmelerine yöneliktir. Peygamber de güçlenince, çeşitli fırsatlardan yararlananarak, Yahudileri yok ederek mallarını da kendisine inananlara dağıtarak, gücüne güç katmıştır. Kabileler arasında varılmış olan bir sözleşmenin dinsel ne hükmü ola ki! Arap’a aitse, deve ritmi bile kutsal öyle mi?

                        ULUSAL KARARLARIMIZA BİR BAKIŞ!
            Amasya Mukarreratına, Erzurum ve Sivas Kongresi karalarına bir göz atalım.
            14/15 Mayıs 1919 gecesi; Konaktaki Maşatlıkta-Yahudi Mezarlığı. Denizden gelen ve kimliği saptanamadığı için BAHRİ BABA adı verilen bir ihtiyarın gömülmüş olduğu yer; Bahri Baba Parkı!”—Buralarda alınmış olan kararlar bizim ulusal kararlarımızdır.
            İlkel Arap kabileleri dövüşürler, biribirlerini öldürüp, talan ederler. Sonra da; geçici bir süre için barışırlar! Bunların örnek alınabilecek tarafları nerede? Bizler kılıç zoruyla müslüman yapıldıysak; Arap’ın tarihini kendi tarihimiz mi sayacağız? Bizler müslüman yapıldıysak, Arap’ın sosyal yapısına mı yapışıp kalacağız!
            MS. 623 senesi neresi; o asırdaki ilkel topluluklar neyin nesi?
1998 neresi-yazı tarihidir.—Modern toplumların düşünceleri ve yaşayış biçimleri neresi? Hani: ”zaman değiştikçe hükümler de değişirdi!”
            Medine Sözleşmesine göre; her topluluk kendi inancına göre yaşayacak ve kendi inancına göre hukukunu yaratarak kendi bireylerinin ve bireyleriyle toplumlarının ihtilaflarını çözecek!
Bu fikri savunanlara aptal demek yetmez. Millet nasıl oluşacak? Her topluluk milletleştirilecektir a beyler! Bunlar, birlik, beraberlik ve ulus olmanın aleyhinde olanların hezeyanlarıdır.
            Ortak evrensel hukuk kurallarına düzenlenmiş olan tek hukuk bile, bazen, insanlar ve toplumlar arasındaki ihtilafları çözmede yetersiz kalmaktadır. Her toplumun kendi sübjektif hukukunu objektif hukuk olarak kabul etmiş olduğunu varsayalım. Ayrı toplumlar ve ayrı milletler arasındaki ihtilaflarda, çözüm için nereye ve hangi hukuka başvuracağız?
            Kanada’da evlenen bir Türk erkeği ile bir Fransız kadınının; Kanada’da, İtalya’da, Suudi Arabistan’da birer çocukları olsa; ayrıca bu ülkelerde edinmiş oldukları taşınmaz malları bulunsa; be evli çift İsveç’te boşanmış olsalar; buyurunuz da toplumların kendi hukuklarına göre bu sosyal problemi çözünüz.
Şimdi bu olayı, o Arap uşaklarının dediği gibi hukuk uygulanan bir ülkeye götürelim.
Değişik cemaatlerin hukukunun hangisi ve neye dayanılarak geçerli olacaktır? Bir anda, Anadolu’muz, Rumeli’miz ve egemen olduğumuz yerler bir hak ve hukuk karmaşasına uğrayacaktır.
Uluslaşma süreci mezhepler, tarikatlar, aşiretler ve etnik gruplar olgusuna teslim edilmiş olacaktır.
Osmanlının sonunu hazırlayan adli kapitülasyonlar gibi başımıza bin renkli çorap örecektir.
            Sonra; biz Amasya kararlarıyla göksel iradeyi, kaderi kanımızla ve canımızla söküp atmadık mıydı? Bizler; BEŞERİ İRADEMİZİ kullanarak; bir ve beraber, tek ulus, tek bayrak, tek dil, TEK BİR HUKUK ve tek bir egemenlik için yedi emperyalist devletle savaşmadık mıydı?
            PARÇALANMIŞ BİR HUKUKA SAHİP HİÇBİR TOPLUM ULUS OLAMAZ VE DAHİ ASLA YAŞAYAMAZ!
            Tevhid’i Tedrisat Kanununun (EĞİTİM BİRLİĞİ YASASININ) Esbab’ı mucibesi—GEREKÇESİ—unutulmamalıdır:
            “BİR ULUSUN BİREYLERİ, ANCAK BİR EĞİTİM GÖREBİLİR. İKİ TÜRLÜ EĞİTİM, BİR ÜLKEDE İKİ TÜRLÜ İNSAN YETİŞTİRİR. BU İSE; FİKİR, HİS VE BİRLEŞME DUYGULARINA TEMELDEN AYKIRIDIR (6).
            Çeşitli inanç grupları arasında, başka inanç topluluğunun hukukunun uygulandığı yerde, çıkacak bir ihtilafı hangi hukuku uygulayan hangi yargıç çözecektir.
Din inanç işidir, yönetim ise akıl ve ilim işidir. Donmuş kalıplarla ve yok olmuş gitmiş ilkel toplulukların ölçütleriyle, coşarak, çağlayarak ve durmaksızın ilerleyen bir toplumun çıkar çatışmaları asla çözümlenemez ve dahi dengelenemez. Her türlü sosyal ölçülerimiz; çölün ilkel ve acımasızı ölçülerinden çok ileridedir.
            Hitler, Yahudilere her türlü zulmü reva görür, gaz odalarına doldurtarak yakar. Bu olaya, bir insan olarak acı duymamamız düşünülemez. Kurayza Yahudi aşiretinin toptan tenkiline neden gıkımız çıkmaz?
”Ne ile öldürürsen onunla öldürüleceksin!” Sözü kime aittir dersiniz!
            Bizler, İsrail’in Filistin Araplarına uygulamakta olduğu insanlık dışı eylemleri de kınıyoruz ve onaylamıyoruz.
            Kongrelerimizle ve kanımız ve canımız pahasına yaratmış olduğumuz KONSENSUSUMUZ ile “biz ayrılmak istiyoruz! Hadi bize eyvallah” diyemez hiçbir kimse ve hiçbir topluluk Bu konuda alınmış olan KİŞİNEV kararlarını kaç kere yayımlayacağız.
            “Ahde vefa” nerede!       
Bir sarraf Yahudi çırağının bir Arap kadınının eteğini yere çivilemesi, ahlak sınırlarını da aşan bu kötü şakayı hayatı ile ödemiştir.
Ben, bu olay nedeniyle tüm BANİ NADİR’İN ve KURAYZA’NIN cezalandırılmasına hâlâ acımaktayım.
İsrail’in yurtlarından etmiş olduğu Araplara da yanmaktayım. Kendileri ettiler torunları buldu diyemiyor insan yüreğim.
Ünlü Medine Sözleşmesi ona imza koyan Yahudi aşiretlerinin sonu olmuştu.
Çok hukukluluk ve Federatif Sistem de bizim sonumuz olur.
            Sayın Seyircilerimiz.

Saygılarımla.

            KAYNAKÇA           
-------------------------------------------                
1-İsl. Ans. C.7.S.403.        
“İsl. Ans.C8.S.163.
“M.RodinsonHz. Muhammet(Medine sözleşmesi)
2-İsl. Ans. C.7.S.467.
3-İsl. Ans. C.9.S.145
4-İsl. Ans. C.6.S.1023.
5-İsl. Ans. C.7.S.464.
6-OTO-A.Cengiz”Atatürk devriminin temel ilkeleri nedir? Ne değildir? S.38  
7-Taha Akyol, Medine’den Lozan’a.    

İzleyiciler

Blog Arşivi