7 Mayıs 2012 Pazartesi

714/BAŞKANLIK,MAŞKANLIK SİSTEMİ!

257-BAŞKANLIK, MAŞKANLIK SİSTEMİ

                                                                             
OSMAN TÜRKOĞUZ                                                                                                                               Çeşmealtı; 27 Eylül 2008.
osmanturkoguz@hotmail.com   Görülen lüzum üzerine.11Nisan, 2010/07 Nisan 2012
Gönderme yazım:
Bekir Bozdağ isimli bir Büyük politikacımız ve Atatürk'ten Korkanlar Partisinin en yetkili Başbakan Yardımcısı iki gündür,almış olduğu emre uygun olarak hukuk dersleri vemektedir:"Anayasanın yazılma sürecinde Başkanlık Sistemi de müzakere edilmelidir!"Hadi canım siz de!


                                   BAŞKANLIK;  MAŞKANLIK SİSTEMİ.
     
                                                           “Efendiler, aziz milletime şunu tavsiye ederim ki,
                                                         bağrında yetiştirerek başının üstüne kadar çıkardığı
                                                         Adamların kanındaki, vicdanındaki aslî cevheri, çok
                                         İyi Tahlil etmek dikkatinden bir an tevaki etmesinler.”
                                                                                            Mustafa Kemal ATATÜRK
Osmanlı Padişahları; Yasama, Yargılama ve İcra yetkileri de uhdesinde olan İmparatorluk yöneticileriydi. Bu sistemle Osmanlı nerelere varmıştır? Çağın dışında kalarak, saraylarını fuhuş ve işret yuvasına çevirmişlerdir. Bir Yahudi Cariyeden olma Sarı Sarhoş Selimin oğlu Üçüncü Murat oğullarına elli dört gün süren sünnet düğünü yaparak Devlet hazinesini tam takır bir hale koymuştur. Topkapı sarayındaki cariyelerin mevcudunun 1000—1500’e;saray mutfağında çalışanların sayısının da 1000’lere vardığı da tarihi bir gerçektir. Sayın Recep Beyimizin Dedesi olan Sultan Abdülmecit, Osmanlı devletinin tek söz sahibi iken kadınlarına ve kızlarına devlet hazinesini soydurtmuş, dışarıdan alınan borçlarla da saraylar inşa ettirmiş, sokaktan toplamış olduğu üç cariyesi dâhil, tüm cariyelerini 10.000 altın maaşa bağlamıştır. Bugün gelmiş olduğumuz noktaya bir bakar mısınız? Aynı savurganlık ve vurdumduymazlık ve de halkımızın tepkisizliği, onurumuzu aynı derekeye indirmiştir.
Türkiye Cumhuriyetinin etkinliklerinden yararlanarak Türkiye Cumhuriyeti aleyhinde yazı yazanlar bulundukça bu yazım da bulunacaktır.                                  
            “Demokrasi, insan hakları, özgürlük, ibadet özgürlüğü”, ”küreselleşme”, masallarıyla halkımızı kandıranların foyaları meydana çıktığında, sözlü ve boyalı basında bir ses yükselir: ”Sistem çöktü, sistem tıkandı.”
Bu çığırı Özal açmıştır; Sayın Süleyman Demirel zamanında da epeyce gündemde kalmıştı. Gazetelerimize, şöyle bir göz gezdirirken aynı masalın sahnelenmekte olduğunu, üzülerek gördüm: ”SİSTEM TIKANDI.”
Bir zamanlar; Atatürkçü Düşünce Derneği’nin çıkarmış olduğu, aylık dergi’nin başına bir Prof, geçmişti. ” İşbu dergi, iki ayda bir çıkacak, başkanlık üzerine yapılan araştırmaları yayımlayacaktır!” Diyerek, Rahmetli Turgut Özal’ın önünü açmıştı.
Kahrımdan, 10 Kasım 1997 tarihinde, bu yazıyı yayımlayarak ilgili yerlere iletmiştim. Olumlu tepkiler almıştım.
Sayın R.T.E’NİN gidişinin de bu doğrultuda olduğunu gözlemlemekteyim. Ufak, tefek eklemelerle, o yazımı aynen veriyorum:
            “Bu Başkanlık konusu; yıllarca önce, Turgut Özal’ın Semra Özal ile birlikte gittiği Beylerbeyi sarayındaki Sultan Abdülaziz’in tahtına oturmasını gösteren fotoğrafın yayımlanması ile gündeme gelmişti. O koltuğa kimler oturmamıştı! Sultan Abdülaziz oturmuştu, Keçi Sakallı Napolyon 3’ ün İspanyol asıllı Eşi ve Sultan Abdülhamit oturmuştu.
Daha hiçbir şey olmayan Turgut Özal, bu koltuğa kurulup, Sünnetçi Kemal’in önünde, şeyi sünnetçi pensesine kıstırılmış, tonton bir çocuk gibi, kasılmış bir halde fotoğraf çektirmişti. Bir gazetemizde yayımlanmış olan bu fotoğraftaki Özal; her gün, biraz daha kasılmış gibi gelir bana.
            Efendim, konu bu fotoğrafla kalsaydı endişe etmeye gerek yok derdim. Rahmetli Turgut Özal, politikada birazcık palazlandığında; Kopenhag’a gider. Oradaki Diplomatımız, O’na bir akşam yemeği verir.
Bir, iki kadehten sonra; Rahmetli Turgut Özal; Tıpkı o fotoğraftaki gibi kasılarak çok önemli bir ifşaatta bulunur: ”Türkiye’nin kurtulabilmesi için, mutlaka bir hanedan kurması gereklidir;” der. Bu sayıklama karşısında; yemeği veren Diplomatımız, sofrayı terk eder. Rahmetli, hanedan kurma düşleri içersinde, sofrada yapayalnız kalır.
 Rahmetli, 12 Eylül’den sonra, bir siyasi parti kurar; gazetelerimizin yazdığına göre, U.S.A’NIN Dış İşleri Bakanı E. General Aleksandır Haig’in, Sayın Devlet Başkanı E.General Kenan Evren’e ricası üzerine veto edilmez.
Bir tren yolu köprüsünün açılış töreninde, Sayın Kenan Evren’in konuşması ve karşısındaki zayıf Siyaset adamlarının bulunmuş olması nedeniyle iktidarı kazanır.
Hasan Celal Güzel’den öğrendiğimize göre de, George Bush’a bir şükran mektubu yazarak, yapılmış olan iyiliğin altında kalmaz.
 Tek başına iktidar olan Rahmetli, iktidarın nimetlerinin farkındaydı. T.R.T’Yİ satın almaya gelen İngiliz Maxwell: ”Yahu, Özal bana tuhaf teklifler yaptı. Oğlu Ahmet’in görünmez ortak yapılması şartını ileri sürdü,” demiş, gazetelerimiz böyle yazdı.
Rahmetlinin yaptıklarının ülkemize çok yararlı! Olmasına karşın, çocuklarına bir tek dikili ağaç bırakmaması! Cidden fevkalade üzücü bir durumdur.
Benim Kaim validem: ” On param yok”, dediği gün; Eşim, çantasını kontrol ettiğinde; on parası olmadığını, bunun yanında, çantasında bir hayli parası olduğunu gördüğünü söylerdi. ”Tek dikil ağacı olmayabilir. İki yüz senelik ormanı olamaz mı?”
Ne ise, Rahmetli, Türkiye’yi dörde katladığını, Türkiye’yi 2000 yılında, on büyük devletten birisi haline getirecek sistemin işlemediğini, işleyemediğini söyleyen Rahmetli Özal, bu işin çözümünün BAŞKANLIK SİSTEMİNDEN geçtiğini, açık ve dahi seçik, söyledikten sonra, Çankaya’da BAŞKANLIK üzerine yaptığı bir tanıtım toplantısında, bilim adamlarıyla bir de filim çektirip, bunu T.T.R. Televizyonunda yayınlattıydı.
 Danışmanlar ordusunun oturdukları masanın uç kısmına oturmuş olan Rahmetli Özal; danışmanlarına, BAŞKANLIK SİSTEMİ İLE ilgili yeni bir anayasa hazırlamalarını ferman etmişti.
Atatürk’ün getirmiş olduğu CUMHURİYET SİSTEMİ sayesinde; Çankaya’ya kadar çıkmış bulunan Büyük Anayasa Bilginleri: ”YES SİR!”Diyerek, can ve gönülden bu işe hazır olduklarını göstermişlerdi.
Çankaya’ya belediye otobüsleriyle bile çıkamayan bizler, ATATÜRK’ÜMÜZÜN GETİRMİŞ OLDUĞU SİSTEMDEN MEMNUN İKEN, işbu sistemin Çankaya’ya çıkarmış olduğu BÜYÜKLERİMİZ bu sistemden niye ve niçin memnun değiller?
Bunu anlamış değilim! ( Bal gibi anladım ya, hınzırlığımdan böyle yazdım).
            İzin verirseniz, önce, ”Başkanlık ve Yarı Başkanlık sistemleri” nedir. Bunları inceleyelim.
24.Temmuz.1996 tarihli bir genelgeyle, ATATÜRKÇÜ DÜŞÜNCE DEDERNEKLERİ’NDEN, çok ilginç şeyler istenildi: Numara verilmemiş bu genelge’nin altındaki imza, Prof. Dr. Mustafa Altındağ’a aitti.
ATATÜRKÇÜ DÜŞÜNCE DERGİS’NİN YAYIN SÜRESİ VE YAYIN KONUSU DEĞİŞTİRİLİYORDU. Atatürkçü Düşünce Dergisi, kendisini sistem tartışmalarına adayacaktı!
İlk olarak, şu dört konuda görüş bildirilecekti:                      
1-Başkanlık Sistemi,
2-Yarı Başkanlık sistemi,
3-Başbakan’ın Seçimle Belirlenmesi Sistemi,
4-Hali hazır sistemin, İyileştirilerek, sürdürülmesi.
                        Atatürkçü Düşünce Derneği, kamu yararı olan derneklerdendir. Ama, geliniz de görünüz ve oturup ta ağlayınız: Atatürk’ten Korkanlar Partisi iktidara geldiğinden beri,Türkiye Cumhuriyeti geleneklerimize aykırı uygulamalara tanık olmuşuzdur. 18 Mart törenlerine tüm dünyanın asker ve sivilleri iştirak ederken Atatürkçü Düşünce Derneği mensupları tören alanına bile sokulmamıştır.                                                                                                Derginin yayın yönetmeni,, böylesine,  Birdenbire, yönetim kurulunun haberi ve kararı olmadan; böylesine, derneğin kuruluş amacına aykırı bir karara nasıl varabilirdi? Demek ki; fırtına yüksek tepelerden esmekteydi. İlk tepkiyi, Balçova Atatürkçü Düşünce Derneği kurucusu ve Başkanı Rahmetli Zühal Taşezenden geldi.
Bendeniz, hiçbir derneğe ve siyasi partiye kayıtlı olmadığım gibi, hiçbir gösteriye de katılmam. Türk Silahlı Kuvvetlerinden almış olduğum doğrultuya içtenlikle ve inançla bağlılığımı sürdürmek kararımı vermiştim.
Rahmetli Zühal Taşezen’in ricasını kırmam da mümkün olmadığından, ilk tepki yazımı yazıp kendisine vermiştim. Tepkiler, yağmur gibi yağınca da, genelge ortadan kaldırılmıştı.
                                  
BAŞKANLIK SİSTEMİ NEDİR?
            Ansiklopediler, Başkanlık Sisteminin tanımında ve gelişme sürecinin açıklanmasında, aynı şeyleri söylüyorlar. Ana Britannica, c.4, s.365: ”Yasama, yürütme ve yargı kuvvetleri arasında sert ayrılığa dayanan temsili yönetim biçimi;” diyor.
Parlamenter sistem gibi, tarihsel gelişmemin ürünü olmayıp, konfederasyon maddelerini gözden geçirmek amacıyla, Mayıs 1787’de, Fhiladelphia’da toplanan kurultayca hazırlanan anayasasıyla oluşturulmuştur. Başkanlık Sisteminde, YASAMA, YÜRÜTME VE YARGI KUVVETLERİ, hem organ, hem işlev yönünden birbirlerinden bağımsız olmakla birlikte, aralarında denetim ve dengeye dayalı bir ilişki vardır. Ama denetim ve denge mekanizmalarının zayıflığı, uygulamada üstünlüğün yürütme kuvvetinde, yani BAŞKAN’DA olmasına yol açmıştır. Amerika Birleşik Devletlerinde, yürütme organı BAŞKAN, YASAMA ORGANI İKİ MECLİSLİ KONGREDİR. Yürütme organını tek başına temsil eden BAŞKAN, parlamenter sistemdeki CUMHURBAŞKANI VE BAŞBAKANIN yetkilerini elinde bulundurur. A.B.Devletleri anayasasının yürütme organına vermiş olduğu tüm yetkileri kullanır. Seçim yoluyla iş başına geldiğinden, geniş yetkilerinin kaynağını ve geçerliliğini doğrudan, HALKTAN alır. Başkan, bu yetkilerini kullanırken, parlamenter sistemdeki devlet başkanı gibi sorumsuzdur. Kongre’ye karşı, siyasal sorumluluğu yoktur. Seçilmiş olduğu süre içinde, almış olduğu kararlardan dolayı düşürülemez ve görevden alınamaz.
Yargı yoluyla görevden alınma (IMPachment) yöntemi, sadece ve yalınızca, ”VATANA İHANET, İRTİKÂP, RÜŞVET, KAMU MALINA ZARAR VERME,” GİBİ SUÇLARI İŞLEDİĞİNDE UYGULANIR. 
YÜKSEK MAHKEME BAŞKANININ başkanlığında toplanan Senato’nun üçte ilki çoğunlukla alacağı Mahkûmiyet kararı ile Başkanın görevine son verilir. ”Başkan; yürütme yetkilerini Senatonun onayı ile atayacağı Sekreterleri-Bakan karşılığı- aracılığı ile uygular.
Sekreterler, Başkana karşı sorumludurlar. Kongre’ye karşıda siyasal sorumlulukları yoktur. Başkan, yürütmede, Kongre de (Senato ve temsilciler meclisi) yasama işlevinde tam bağımsızdır. Başkan, kongre’yi feshedemez; yasa önerme hakkı, kongre üyelerinindir. Olağan üstü durumlarda, Başkan, kongre’yi toplantıya çağırabilir. Başkan ve sekreterleri, Kongre’nin toplantılarına katılamazlar. Başkan, yasaları veto edebilir. Kongre’nin kabul ettiği yasalar, Başkan’ın onayı ile yasalaşır. Bütçe’ye, Kongre egemendir. Başkan’ın, Yüksek Mahkeme’ye, mülki ve askeri makamlara yaptığı atamalar, Senato’nun onayı ile geçerlik kazanır.
            Başkanlık Sistemi’ni, kısaca özetledik. Yarı Başkanlık Sistemini de, kısaca özetledikten sonra, gereğini düşünelim. Bir kelimelik soruya, bir kelimelik yanıt doğru mu olur, yanlış mı olur?
”Başkanlık sistemi gelsin,” “gelmesin,” gibi çözümü bir kelimelik yanıtta arayanlarla ne demokrasi olur, ne de ülkeyi yönetmek olur!
Temsilciler Meclisi ve Senato, ayrı, ayrı incelenmelidir. Federasyonla yönetilen devletlerde, çift meclis şarttır. Federe devletler, nüfusuna bakılmaksızın, seçmiş oldukları İKİ SENATÖR ile Kongre oluşturulur. Nüfus yoğunluğu oranına göre seçilenlerle Temsilciler Meclisi oluşturulur; (435)üyeden oluşur.
Her ulusun karakterine, kültürüne ve sosyal yapısına uygun yönetim biçimleri oluşturulur.
Başkanlık sistemi, Amerikan siyasi kültürünün, siyasi olgunluğunun ve Amerikan halk karmaşasının bir ürünüdür. A.B.Devletleri, yönetimdeki YAĞMA SİSTEMİNİ, 1890’da terk etmiştir. Yönetime dost, hısım ve akraba ataması RUHSAL BİR HASTALIK OLARAK KABUL EDİLİR. Büyük Elçiler gibi, belirli yüksek görevliler, yeni seçilen Başkan’a istifalarını verirler. Valiler, Savcılar, Şerifler, Kolluk görevi yöneticileri seçimle göreve gelirler.
Başkanlık yetkileriyle donatılmış OLAN HİTLER, STALİN, MUSSOLİNİ ve FRANKO dünyayı ne hallere soktular. Salazar, Rafael Trujillo ve benzerleri uluslarının başlarına bela oldular.
A.B.D’NİN  tarihinde, Başkanlık Sisteminden başka yönetim biçimi denenmemiştir.
Başkan’ın diktatör olmasını ve hayatı boyunca Başkan olarak kalmak istemesini ne ile ve kiminle durduracaksınız?
Yarı Başkanlık sistemine uzun boylu, girmek istemiyorum. Yetkilerle destekli kuvvetler ayrımını uygulayan Fransa’da, Fransız Cumhurbaşkanı’nın dokuz kişilik bir danışma kurulu vardır. Cumhurbaşkanı, yeni seçilmiş Meclisi dağıtabilir. Başbakanlık ve bakanlıklar vardır. Yürütme, genel olarak hükümettedir.
Profesör Dr.Maurice Duverger, Fransa Cumhurbaşkanları için:”Seçimle Gelen Krallar”, yakıştırmasını yapmıştır.
            Osmanlı imparatorluğu da, bir türlü Başkanlık Sistemiyle yönetilmiştir. 623 sene süren bir yönetimin sonuçları ortadadır: TEBAA, KÖLE, CARİYE VE AZINLIKLARA DAYALI, ÜMMET BİR TOPLUM.
Otoriteye uymaya programlanmış; iyi bilirlerin ve karizmatik olduğunu söyleyen ruh hastalarının peşinden koşması kalıtımsal bir hastalık haline getirilmiş, hep kurtarıcı bekleyen bir toplum.
Kâbe’nin içinde, namaz kılmak için, Kıble yönünü ararken, bir melek tarafından yönlendirildiğini söyleyen demokratik bir ülkenin lideri ve O’nu çılgınca alkışlayan bir seçmen kitlesi, başka bir deyişle, MİLLİ İRADE TEMSİLCİLERİ Demokrasilerde, anayasa ‘nın ve yasaların açık hükümlerini rağmen, her türlü yasal engelleri çiğnemekten çekinmeyenler BAŞKAN olurlarsa, onlara kim ve ne ile dur diyecek?
Eflatun’un demokrasi tanımlaması, az gelişmiş ve bütünleşememiş tüm toplumlarda, aynen görülmektedir. Siyasi partiler, Mafya tipi, aile ve çıkar şirketlerine dönüşen siyasi parti iktidarlarına bakarak; ”sistemi değiştirelim,” diyorlar. Siyasi partiler, sistemi değiştirecek tutum ve davranışlarını değiştirmediği sürece; ya da, başka türlü bir söylemle, siyasi partiler, bu tür davranışların odağı olma hallerini bırakmadığı süre, BAŞKANLIĞIN DİKTATÖRLÜĞE DÖNÜŞECEĞİ BİR GERÇEKTİR  Böylece, Atatürk’ten kalan iyi ve güzel ne varsa silinir, gider.
Bir ülke’de, GAFLET, DALALET VE HATTA HIYANET yarışmaya girmişse; sistemi değiştirmek yerine o olguyu yok etmek gerekir.
Bakınız; Mareşal Gazi Mustafa Kemal Atatürk, ne diyor: ”Cumhuriyet’te son söz, millet tarafından seçilmiş Meclistedir. Millet adına, her türlü kanunları o yapar. Hükümete güvenoyu verir, ya da düşürür. Millet, vekillerinden memnun olmazsa, belirli zamanlar sonunda, başkalarını seçer. Millet, egemenliğini, devlet yönetimine katılmasını, ancak zamanında oyunu kullanmasıyla sağlar.
Cumhuriyet, milletvekillerinden oluşan meclisi ve belirli zaman için seçilmiş devlet başkanı ile milli egemenliğin korunmasının en iyi kefilidir. Cumhuriyet’te, meclis, cumhurbaşkanı ve hükümet, halkın hürriyetini, güvenliğini ve rahatını düşünmekten ve sağlamaya çalışmaktan başka bir şey yapamazlar. ”Atatürk’ün bu direktifi, lise ders kitaplarına, iri ve belirgin harflerle yazılarak girmişti! Verilen tanım ve direktif, AÇIK, SEÇİK ortadadır.”MİLLETVEKİLLERİ”,“MECLİS”, CUMHURBAŞKANI” VE “BAKANLAR… ”Bu olgu ortadayken, her türlü kanunsuzluğa çanak tutulduğu bir devirde, siz, nasıl başka sistemleri ideal olarak halkımıza sunmak istersiniz?
Sizler, bu sistemin yarattığı ve bu sistemi koruyup, kollayacağınıza NAMUSUNUZ ÜZERİNE ANT İÇEN SİZLER, ANT İÇMEYİ SU İÇMEK Mİ ZANNEDİYORSUNUZ?
Mareşal Gazi Mustafa Kemal; cumhuriyet rejiminin yükselebilmesi için; ”FİKRİ HÜR, VİCDANI HÜR, İRFANI HÜR GENÇLERİN” YETİŞTİRİLMESİNİ İSTEMİŞTİ. İslam dinin param parça eden tarikat okullarında ve siyasi parti kulislerinde, AKLI VE VİCDANI KİLİTLİ; CÜZDANI HÜR BİATÇI İNSANCIKLAR YETİŞTİREN SİZLER, BU KAFAYI TAŞIDIĞINIZ SÜRECE; hırsızlığın, soygunun, vurgunun ve adam kayırmacılığın ucunu T.B.M.M.’DE, DOKUNULMAZLIK ŞEMSİYESİ ALTINA ALIRSANIZ, HER PİSLİĞİ DEMOKRASİNİN GEREĞİ SAYARSANIZ, HER SİSTEMİ AYNI SONUCA GÖTÜRÜRSÜNÜZ.
            Öğrencilerimize, demokrasi ile yönetilen ülkelerin nasıl yüceldiklerini, insanı eksen tutan değerlere nasıl ulaştıklarını coşku ile anlatacağız. İkinci Dünya Savaşında, demokrasi ile yönetilen ülkelerin, Hitler ve Mussolini Faşizmini, Japon Faşist Militarizmini nasıl da yendiklerini anlatacağız. Soğuk savaş yıllarını, Jozef Stalin’in, Faşist, kaba ve Militarist sayesinde; demokrasiye yönelen ülkemizin nasıl gelişip, yüceldiğini, sonuç olarak ta, nasıl demokratik, laik, sosyal hukuk devleti haline geldiğini anlatacağız.
            Bazı Büyük Türk Büyükleri;”sistem fevkalâde işliyor,” diyerek, açılış, maçılış ve düğün törenlerinde boy gösterecek, demokrasinin özel girişimciler eliyle yaratılan nimetlerini sergilerken de, yataklara düşecek. Sonunda da; iki ellerini yanlara açıp, şapkalı elini sallayarak: ”Sistem işleyemiyor, sistem tıkandı;” deyip, işin içinden sıyrılıp, çıkacağız.
864 rakımlı tepeye çıkanlar, daha yüksek bir tepeye çıkma sendromuna tutuluyorlar. Bu nasıl bir vicdan? Bu nasıl bir politika?
Bir sıpaya binemeyip, kolunu kıranlar Başkanlık Küheylanına nasıl binecekler, merak ediyorum!
Bizler, son hedefe varana kadar yeni hedefler bulamazsak, bu isteklerin sonun göremeyiz.
 Başkanlık sistemine geçtikten sonra; cumhurbaşkanlarının yapmış olduğu açılış, maçılış, nikâh ve düğün törenlerini şereflendirmek için, yeni bir makam bulmalıyız.
Şimdi; doğru oturup, dosdoğru konuşalım. Türk ulusu, Atatürk’ün getirmiş olduğu bu sisteme GENEL KABUL ile varmıştır.
Politikacıların tüm beceriksizliklerine, vurgun’a, vurgun’a ve oy aldığı halktan tüm kopukluğuna karşın, halkımız bu sisteme sahiptir.
Sizler, bu sistemin tüm nimetlerinden yararlanan sizler, ” sistem işleyemiyor, ille de mavilim “, derseniz, ötekiler ne demezler? Onlar da: ”Mademki sistem işleyemiyor, biz de TEOKRATİK bir sistemin gelmesini isteruk!” Demezler mi?
Berikiler de, FAŞİZİM, NAZİZİM VE HATTA KOMÜNİZİM;” KOMÜNİZİM”, DEMEZLER Mİ?
Sizler, Sayın Türk Büyükleri, sizler: “sistem tıkandı, işleyemiyor,” derseniz, YENİ GENEL KABUL ARAYIŞLARI ORTAYA ÇIKMAZ MI?
Liselerde okutulan tarih kitaplarına Atatürk’ün direktifini koy; sonra da kalk, sistemin altını oy. Öğrenciler: ”Ula bu nasıl aptes, bu nasıl namaz”, demezler mi?
Politikacıların bu konudaki sözlerini yerler mi, yemezler mi?
            Türk Anayasa Mahkemesi, 1961’den 1982 tarihine kadar, haklarımızın özüne dair kararlar verdi.
1982 anayasası ile de, hakların şekli ortaya çıktı. VERİLEN SINIRLARIN İÇİNDE HAKLAR VARDIR. O SINIRLARIN DIŞINDA DA, ISPARTALI HAKKI VARDIR.
Başkanlık sistemine geçiş olayı, PADİŞAHLIKTAN, CUMHURİYETE GEÇİŞ OLAYINDAN DAHA BELALI BİR İŞTİR.
Bir kere, Mareşal Gazi Mustafa Kemal yoktur. O’NUN eline su dökecek politikacı da DÜNYA ÜZERİNDE YOKTUR.
Cumhuriyet döneminde dengeye varan kuvvetler, çok ani ve çok sert bir biçimde ayrılacaktır. İki meclis gündeme gelecektir; iki meclis gündeme geldiğinde de ”FEDERASYON” VE “FEDERE DEVLETLER” GÜNDEME oturacaktır.
Sevr’in başlama sürecini başlatan ayrılıkçı terör olayı, iç politikada ve ülke dışında desteklenen bir sürece girecektir. İşin içersine; tarikatlar, cemaatler, aşiretler, boylar ve dahi soylar girecektir.
ULUS OLMA SÜRECİ, ÜMMET OLMA SÜRECİNE DÖNECEKTİR. Politikacı pazarlarında bu işler yürütülemez.
Başkanın adamları ve madamları ortaya çıkacaktır. Çankaya’ya bir Başkan oturttuğumuzda, başımıza binlerce başkanlık belası gelecektir. Halk tarafından, doğrudan, doğruya seçilmiş olan Başkanı da düşürmek öyle kolay bir iş değildir. PADİŞAHIM ÇOK YAŞA. İşte, asıl kıyameti de o zaman yaşamış olacağız. Halktan kopan, halkın tepesinde dokunulmaz bir adam ve Eflatun’un dediği yaşanmış olacaktır.
 Hoca Nasrettin’in eşek öyküsünü tersten alalım: Rahmetli Özal: ”Başkanlık”, dediğinde, Ispartalımız da:”Olmaz”, diyerek, bas, bas bağırıyordu. Ispartalımız ve her hangi bir politikacımız: ”Başkanlık”, dediğinde de; Başkanlıkla ilgisi ve dahi bilgisi olmayanlar,”OLMAZZ”, diye bağırmalıdırlar.
Türk toplumu, asırlardan beri, tek kafadan yönetime alışıktır. ”Bin kişi yiyeceğine, bir kişi’nin yemesi daha iyi,” denilecektir.
Voltair’in bir tanımı daha hayata geçirilmiş olacaktır: ”Bir Aslan’ın yediğini, dört yüz Fare’ye mundar ettirmemek.”
Rahmetli Özal, genel seçimleri kazanamayan ANAPLILARI, devletin çeşitli kademelerini arpalık haline getiren atamalarıyla onurlandırırdı. Bir kısım seçimzedeler de, DANIŞMANLAR ORDUSUNUN MAAŞ BORDROLARINA DÂHİL EDİLİRDİ.
Eh! Başkanlık sistemi geldiğinde; Çankaya yetersiz kalacağından, Ayrancı ve Dikmen kamulaştırılarak, içinde Başkanın danışmanlarının, korumalarının, korumaların ve danışmanların korumalarının oturacağı yasak şehre de ivedilikle ve şiddetle ihtiyaç duyulacaktır.
Çankaya köşkü de yetersiz kalacaktır. Milletvekillerine bir yasak şehir yaratmasını bilen Büyüklerimiz; kendilerine de, BİR BEYAZ SARAY İNŞAA ETMEKTE TEREDDÜT ETMEYECEKLERDİR.
Mermerleri İtalya’dan, Porfirleri Fransa’dan, ağaç ve çiçekleri dışarıdan getirilecek olan bu BEYAZ SARAY, A.B.D.’NİN Başkanlarının bile kıskançlığını üstüne çekecektir.
Cumhurbaşkanlığı Muhafız Tugayına görkemli kışlalar yapılmıştır. Muhafız Tugayının personelinin üniformaları da mutlaka, Başkanın emir ve direktifleri doğrultusunda değiştirilmelidir.
Cumhuriyetin, Başkanlık Sistemine ayak uyduramayan bütün renkleri de değiştirilecektir.
Başkanlık Sistemi geldiğinde, Bakanları yönetmek te dert olmaktan çıkacaktır. BAŞKANIN SEKRETERLERİ ÜLKEYİ GÜL GİBİ YÖNETECEKTİR. SORU, GENSORU VE GÜVENOYU DERDİ DE OLMAYACAKTIR. Başbakan da olmayacaktır.
 İşte o zamanda, Başkanın Sekreterleri için topluca bir binaya da ihtiyaç duyulacaktır. Şehrin dört bir tarafına dağılmış olan sekreterlik binaları, Sekreterlerin hemen ve derakap, Başkanın huzurlarında hazır ve nazır olmalarına büyük bir engel oluşturduğu da göz ardı edilmemelidir. Başkanın Sekreterlerini kabul ettiği salonun duvarına; Başkanın tam gerisine, Abraham Lincol’ün bir kararı İngilizce olarak kazınmalıdır:
            “HAYIR, DİYENLER YEDİ KİŞİ, BİR DİYENLER BİR KİŞİ; BEYLER, BİR DİYENLER KAZANMIŞTIR.”
            Başkanlık sisteminin hiç mi faydası yok? Faydayı, ekonomik açıdan ve yakınları açısından ele alıyorum. Ahmet Sukarno, Hollandalıları Endonezya’dan kovarak, ülkesini bağımsızlığa kavuşturmuştur. Bundan sonra da, yapmadığı hiçbir kötü iş bırakmamıştır.
 Bir Japon Aktristi ile evlenmiştir. Bu Şanslı Aktris; Sukarno’dan olma kızı ile Paris’te yaşamaktadır. İktidarı aldıktan sonra, her şeyi alan, hızını alamayıp bir pavyon kızını da alan Rahmetli Ahmet Sukarno; 1959 senesinde, İstanbul’a gelerek, Lüks Nermin’in Sermayesi bir Hanım Kızdan BELSOĞUKLUĞU ALARAK, Lüks Nermin’in evinin kapatılmasına neden 
Başlatılan bir Komünist darbe girişimini, Kara kuvvetleri Komutanı Orgeneral Suharto önlemiş ve Endonezya’yı ikinci sefer kurtarmıştır!
Eflatun’un öngördüğü olaylar meydana gelmiştir: Ülkeyi kurtaran kahramanların elinden ülkeyi kurtarmak. Sonunda da, Endonezya, Suharto’nun elinden kurtarılmıştır.
Bu Başkan’ın çocukları ne olacaklar diyerek, kendi, kendimi yiyip, bitiriyordum. Tanrı’ma binlerce şükürler olsun ki; bu çocuklar, kendilerini ve Torunlarının torunlarını bile kurtarmışlar.
05.Ekim.1997 tarihli hürriyet gazetesinde yayımlanan bir haber yorumun, haber kısmını ele alalım. Meraklı olanlar, anılan gazeteyi bulur ve VATAN KURTARAN BİR BAŞKANIN ÜLKESİNE VE YEDİ SÜLALESİNE NE DENLİ BÜYÜK BİR HİZMETTE BULUNMUŞ OLDUĞUNU GÖRÜR.
                          BAŞKAN GENERAL SUHARTO’NUN ÇOCUKLARI.
            1-Bambang Trihatmoco (42 yaşında ve Erkek) Tahmini serveti, (3.000.000.000) Dolar. Birnantara Gurubu’nu yönetiyor. Petro kimya, Medya, Telekomünikasyon ve Bankalar.)
            2-Siti Hardijanti Rukmana, ”TUTUT” (47 yaşında ve Kız).Tahmini serveti, (2.000.000.000.) Dolar. Citra Ramtoro Gurubu’nu yönetiyor. Emlak, Paralı Otoyollar ve Bankalar.
            3-Hutomo Mandala Putra, ”Tommy” (33 yaşında ve erkek) Tahmini serveti, (600.000.000.) Dolar. Humpuss Gurubu’nu yönetiyor. Havacılık, Oto yollar, otomotiv ve Petrol Endüstrisi.
            4-Sigit Harcojudanto (45 yaşında ve Erkek). Tahmini serveti, (450.000.000,) Dolar. Hanurata Gurubu’nu yönetiyor. Bankalar, Plastik Endüstrisi.
            5-Siti Hedijanti Herijadi,”Titiek” (Kız).Tahmini serveti, (200.000.000.) Dolar. Finans, Emlak, Benzin İstasyonları.
            6-Siti Hutami Endang Adyningsih, “Mamiek”. (31 yaşında ve Kız.) Tahmini serveti,(100.000.000.) Dolar. Emlak, Petrol ve Bilgisayar.
            Kaynak. Far Eastern Economic Review,1996.
            Rafael Trujillo adlı bir Başkan da, Güney Amerika kıtasına adını yazdırmıştı. Kızı ile dans edenleri general yaparmış. Kızın evlendirdiği Beynelmilel Hovarda Porfiroza Robeiroza’yı Paris’e Büyük Elçi atayıvermişti. Bu Büyük Elçi de, tutup Fransız Sinema yıldızı, baygın bakışlı Daniel Dariyö ile evlenmişti.
Amerika’dan gelen yardım dolarlarıyla, Hava Kuvvetleri Komutanı olan 29 yaşındaki Oğlu Amerikalı sinema yıldızları ile gönül eğlendirirmiş.
Sonra ne mi oldu? Eflatun’un dediği oldu? Bu, general bonkörü Başkan, aracı içersinde öldürüldü. Suharto da hapsedildi.
Güney Kore Başkanı Shman Re de tepetaklak düşürülmüştü.
Az gelişmiş ülkelerde,  elbirliği ile demokrasinin ırzına geçenler,” demokrasi bağırıyor” diyerek, o’nu boğmaya kalkışıyor Nazi subayı gibi; işkencecilere dokunmayıp, işkence altında inleyen genci öldürerek, sükûneti sağlayıp huzur içersinde, kemanlarımızı çalmayı sürdürelim mi?
Her türlü pisliğe bulaştırıp, günde belki yüz kere tecavüz ettiğimiz DEMOKRASİ HİÇ BAĞIRMASIN MI? Samanlıkta, bastırılarak ırzına geçilen kimsesiz ve sahipsiz kadınlar gibi hiç GIKI ÇIKMASIN MI?
Büyüklerimize seslenmek istiyorum. Siz, “sistemin değişmesi gereklidir”, derseniz, ötekiler de başka türlü düzen isterler. Dünya’da düzenden çok ne var?
Az gelişmiş ve kalkındırılamamış ülkelere bir bakmamız yeterlidir.
                        SONUÇ OLARAK DERİM Kİ.
            1-Hastalıklar ve sakatlıklar, sistemde değil, sistemin kaymağını yiyenlerdedir,
            2-Öncelikle, şu 83’üncü maddeyi değiştirelim. HIRSIZIN, RÜŞVETÇİNİN, SOYGUNCULARIN, BÖLÜCÜ HAİNLERİN VE ÇAĞDIŞILARIN SIĞINDIKLARI KALELERİ YERLE BİR EDELİM.
            4-Cumhurbaşkanına T.B.M.MECLİSİ’Nİ feshetme yetkisini verelim,
            5-Milletvekillerinin siyasi parti değiştirme pazarlarını kapatalım; kim hangi siyasi partiden seçilmişse siyasi partide siyaset yapmalıdır,
            6-Güney Kore, iki cumhurbaşkanını ve bir cumhurbaşkanı’nın oğlunu RÜŞVET’TEN MAHKÛM ETTİRDİ,
            7-Bizler, her türlü suçtan ve özellikle de CUMHURİYET REJİMİNE KARŞI İŞLENMİŞ OLAN SUÇLARDAN SABIKALI OLANLARI YÖNETİME GETİRİRSEK, bu kafaya ve bu eylemlere sistem mi dayanır? HIRSIZ BAŞA, DÜZENİ DE TAŞA KOYMAYALIM.
            Brezilya’dan, Arjantin’den ve dahi öteki BAŞKANLIKLARDAN DERS alanımız yok mu? DÜZENİ DEĞİŞTİRMEYİ BIRAKALIM DA, ÖTEKİNİN HALLERİNİ DÜZELTELİM!
Merhum Özal’ın ağzından dökülen sözler, çok ilginçtir. Başkan olsaydı, aynı sözlerin mantığıyla mı, başkanlığını sürdürürdü, Tanrı bilir:
            —Fiyatları, Tanrı ayarlamaktadır!
2- “HABLULLAH’A “–ALLAH’IN- İPİNE SARILIN. Bu deyim, Atatürk ve Çağ düşmanı Norslu Sait Okur’a aittir. Nur Risaleleri denilen pejmürde, kitapçıklarda, çok sıkça geçmektedir.
            3- Benim memurum işini bilir. Bizler, Onların memuru olmadığımızdan ve dahi olmaya da niyetimiz olmadığından, bu değerlendirme, bizleri bağlamaz.

İzleyiciler

Blog Arşivi