TC.
OSMAN TÜRKOĞUZ
TV.İZMİR,10 Aralık
2013
“ İÇ
DÜŞMANLAR”
“İçimizde çok iç düşman var.İç
düşmanlar dış düşmanlardan çok daha tehlikelidir!...”Sayın Bay Recep Tayyip
Erdoğan Beyimizin aynaya
bakarak halkımıza hitabıdır!
Romalı Ünlü Hukukçu ve devlet adamı Marcus Tullius Cicero’nın –MÖ:106/MÖ:43/İç
Düşmanlar tanımını okuyalım:
“Bir ulus kendi içindeki aptal ve hatta muhteris olanlarla baş edebilir.
Fakat içerdeki satılmış ve hainlerle yaşayabilmesi olanaksızdır. Sınırları
zorlayan düşman silah ve bayraklarını açıkta taşıdığı için daha az tehlikelidir.
Fakat bir hain, hain gibi görünmez, kurbanları ile aynı aksanla konuşur,
onların çehresine bürünür ve onların tartışmalarını kullanarak ulusun politik
yapısına nüfuz eder, bütün kapılardan serbestçe geçer,sesi en üst düzey hükümet
koridorlarından duyulur,ulusun ruhunu çürütür,politik yapıya her türlü hastalık
bulaştırarak ulusun yaşam gücünü elinden alır.Bir katil daha az
korkutucudur!”Bu çeviri alıntıdır!”
“Amerika Birleşik Devletleri çok büyük ve çok ta güçlüdür. Çünkü
biz, vatan hainlerini hemen öldürürüz. Başka ülkelerin başına da o ülkelerin
vatan hainlerini getiririz.”Amerika Birleşik Devletlerinin ünlü Dış İşleri Bakanlarından
Alman Yahudi’si Henry Ksınger!
Ünlü ve Rahmetli Marcus Tullius Çiçero’nun Hain tanımı, ulusal
onur ve ulusal çıkar açısından yapılmış bir tanımdır. Başka ulusların çıkar/arı
için ulusuna ve ülkesine zarar verenleri anlatmaktadır. Sayın Her Şeyimiz Bay
Recep Beyimizin hain tanımı ise;ulusunu,ülkesini ve ilkesini savunanlara
yöneliktir.Lozan Antlaşmasını yapan,Vatan hainlerini yok eden,Çağdaş devrimleri
yapan,Arap Meddahlığına son veren,kadınlarımızı başımızın tacı yapan,cenneti
genelevi durumundan kurtaran,Türk tarihinin görkemini ortaya koyan,Türkçemizi
layık olduğu yere çıkaran,Kadınlarımızı cariyelikten,erkeklerimizi de kul ve
kölelikten kurtaran,Tam Bağımsız ve onurlu bir devlet kuranlar içindir.Belçika’dan
Yılbaşı tebriki atan Daniel Doumolin de bir haindir!:
“TURQUİE, TU DOİS ATATÜRK a DİEU ET LE RESTE a ATAÜRK!”(Türkiye;
ATATÜRK’Ü Tanrıya borçlusun, geri kalan her şeyi ATATÜK’E!”Bu adam da Sayın
Recep Beyimize göre haindir: Mademki Mustafa Kemal Atatürk’ü Allah gönderdi
O’NUN yaptığı her eylem de Tanrısaldır. Böyle olunca da Sayın Recep Beyimizin
her eylemi ve her sözü de Amerikansal ve Tarikatsaldır! Biz Kemalistlere göre
de Hain; Anayasamızın 81’inci maddesine göre, kendilerini en yüksek mevkilere
getiren, bu anayasamızı koruyup, kollayacaklarına dair yemin edip te yetkileri
olmadığı halde anayasamızı değiştirmeye kalkan, kahramanlarımızı
hain,hainlerimizi de kahraman yapan,çakma bir hukuki sistem yaratarak insan
haklarını hiçe sayanlar,Türk’ü,Türklüğü ve Türk tarihini inkâr edenlerdir. Buyurunuz
da okuyunuz ve isterseniz uyumayı sürdürünüz:
“ BAY RECEP TAYYİP ERDOĞAN'IN
YEMİNİ:”
Türklüğü ve Türkü inkâr ederek Ulusalcılığa
ayakları altına aldığını söyleyen Bay Recep Beyimiz, Kürt’ü ulus yaparak
ülkemizin ve ulusumuzun üniter yapısını dağıtma savaşında. Şu iki belgeyi
okuyalım da aklımızı dizi filimler den VE MEYDANLARDA, TARAF TELEVİZYONLARDA
SÖYLENEN YALANLARDAN ayırıp, birazcık geleceğimizin felaketlerle
dolu olduğunu düşünelim! “Ben, Muhammet
ümmetindenim. Türkiye, dinsiz, laik bir memleket haline gelmiştir. Hayatımı,
Mustafa Kemal dinsizliği ile savaşa adayacağıma, Türkiye’yi bir din ve şeriat
devleti haline getirmek için mücadele edeceğime, Kemal Paşa zamanında çıkarılan
dinsiz kanunların tatbikini önleyeceğime, kısa zamanda ümmet esasına dayanan,
şeriat devletinin kurulması için çalışacağıma, dinim, Allah’ım ve bütün
mukaddesatım üzerine yemin ve kasem ederim.”
DÜNYA üzerinde bulunan her devletin
Milli Menfaatlerini gerçekleştirmek için Milli Hedefleri VE Milli Stratejileri
vardır. Bu hedefler, Milli Güvenlik siyaset Belgelerinde açıklanmaktadır.
Türkiye Cumhuriyeti, Ümmetçiliğe ve dış devletlerin önerilerine kilitlenmiş
durumdadır. Bizi ilgilendiren ve bugünkü durumumuzu ve yarınımızı etkileyecek
olan Tek şey, Amerika Birleşik Devletlerinin Milli Siyaset Belgesindeki 21’inci
Yüzyıl Hedefleridir. Amerika Birleşik Devletlerinin Milli Güvenlik Belgesinde
iki önemli konu vardır, bizleri bugünkü karmaşaya ve dağınıklığa iten. Burasını
iyi okuyup, aklımızı da başımıza almazsak yarın için de çok geç kalmış
olacağımızı şimdiden söyleyebilirim:
1*“21’inci yüz yılda; hiçbir ülke ya da ülkeler
topluluğuna STRATEJİK GÜÇ OLMA İZNİ VERİLMEYECEKTİR!”
2*”Bu hedefin sağlanması için önleyici güç kullanımı da dâhil her yola
başvurulacaktır.”
Amerika Birleşik Devletleri’nin, Türkiye toprakları üzerinde ÜÇ temel, ÜÇ’Ü DE
mümkünse ulaşılabilir nitelikte hedefleri vardır:
“1-Büyük İsrail’in oluşturulması,
“2-Büyük Ermenistan’ın oluşturulması,
“3-Büyük Kürdistan’ın oluşturulması.
Daha uzun vadede:
A-İstanbul merkezli Büyük Ortodoks devletinin kurulması,
B-Pontus Rum ve Yunan devletinin kurulması,
C-Konya merkezli HİLAFET devletinin kurulması!
Çok önemli bir haber: “Ankara-Cumhuriyet Bürosu.”
“Vali ve kaymakamlar Amerika Birleşik Devletlerine eyalet uygulaması stajına
gittiler.”
“İş İşleri Bakanlığı Strateji geliştirme Başkanlığı bünyesinde, Amerikan
yönetim sistemini görmek ve uygulamaları incelemek amacıyla 35 Kaymakam ve Vali
Muavini, 1,5 aylık kurs için Amerika Birleşik Devletlerine gittiler.”
Gezi heyetinin başkanı Kadir Çakır:”Öğrendiklerimizi en iyi şekilde
uygulayacağız!” Dedi.
Başkomutan ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı
Mareşal Gazi Mustafa Kemal’in,06 Mart 1922 tarihinde Türkiye büyük Millet
Meclisi Kürsüsünden tüm dünyaya seslenmişti:
“Efendiler,”
“Avrupa’nın bütün ilerlemesine, yükselmesine ve medenileşmesine karşılık
Türkiye tam tersine gerilemiş ve düşüş vadisine yuvarlandırılmıştır. Artık
vaziyeti düzeltmek için mutlaka Avrupa’dan nasihat almak, bütün işleri
Avrupa’nın emellerine göre yapmak, bütün dersleri Avrupa’dan almak gibi bir
takım zihniyetler belirdi. Hâlbuki hangi istiklal vardır ki ecnebilerin
nasihatleriyle, ecnebilerin planlarıyla yükselebilsin? Tarih, böyle bir
hadiseyi kaydetmemiştir.”Gazi Mustafa Kemal.
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
BAŞKANI
MAREŞAL GAZİ MUSTAFA KEMAL’İN
01KASIM 1922 TARİHLİ TBMMECLİSİNDEKİ
KONUŞMASI
Sayın Ahmet Avcı iletti.
“Bir insanlık
dünyasında en az Yüzeli Milyonu aşkın nüfustan oluşan büyük Türk ulusu vardır.
Ve bu ulusun kapsadığı toprakların alanı oranında da tarih alanında da bir
derinliği vardır.
Efendiler!
Bu derinliği isterseniz ölçüte vuralım.
Tarih öncesi çağlara ait ölçütüdür.Bu ölçüte göre Türk Milletinin en yüksek
adları,Türk adındaki insan,insanların ikinci babası Nuh Peygamberin oğlu YASEF’İN oğlu olan kişidir.Tarih döneminin
belge toplama konusu,pek umursamadığı ilk evrelerine biz de anlayış
gösterelim.Fakat en belirgin nesnelere ve en kesin tarihi kanıtlara dayanarak
diyebiliriz ki,Türkler Asya’nın
göbeğinde çok büyük devletler kurmuş ve insanlığın her türlü yeteneklerine
ortam yaratmış bir varlıktır!”Nutuk 264 sayılı ek belgeden.
M.T.
Cıcero’nun Devlet Anlayışı ve Yönetim biçimi:
Devleti her şeyden
üstün tutan Cicero, “Kişinin kendini kamu hizmetine adaması” şeklindeki eski Roma geleneğini
canlandırmak amacıyla politikanın devlet adamlığının en üstün uğraş olduğunu
savunur. Yurttaş kişisel çıkar ile kamusal çıkarın bir olduğu bilincine varmalı
ve gerektiğinde kendini devlet için feda edebilmelidir
Devletin amacının toplumsal düzeni koruyup yurttaşların mutlu ve iyi
bir yaşam sürmesini sağlamak olduğunu belirten Cicero, yine Platon-Aristoteles
çizgisini izleyerek siyasal rejimleri yönetimde bulunanlara göre
sınıflandırmaya gider:
Yönetimin tek kişinin elinde olması Krallık (Monarşi);
seçkin bir azınlığın yönetmesi Aristokrasi; kamusal işlerin halkın
elinde bulunması ise halk yönetimi ya da Demokrasi adını alır. Bu yönetim biçimleri
arasında Cicero’nun en az beğendiği demokrasi’dir. Çünkü ona göre yönetimi
elinde bulunduran halk, özgürlüğü gerçekleştirmesine rağmen, bilgisizliğinden
dolayı bunun sınırlarını bilemeyip adaletli ve disiplinli davranamaz. Dahası bu
rejimde, eşitlik adına yukarı olana da aşağı olana da aynı önemin verilmesiyle
eşitsizlik yaratılır. Eşitsizliğin, özgürlüğün aşırı boyutlar kazanması ile
Demokrasi yozlaşır ve yığınların tiranlığına dönüşür. EK: Aynı görüşü MÖ.522
yılında Büyük Darius te dile getirmişti: “Timokrasi ayakların baş olması
sonucunu doğurur!”Demişti. Aristokrasi’de bilge bir azınlığın ”Doğru-Orta”
ilkesi doğrultusunda ılımlı bir yol izleyerek kamusal işleri yürütmesi bu
rejimin olumlu yönünü oluşturur. Üçünün arasında en iyisi olan Monarşi’de ise Kral
bir Baba
gibi uyruklarını koruyup kollamaktadır. Ancak Demokrasi gibi diğer iki yönetim
biçimi de olumsuz özellikler içermektedir. Nasıl ki Demokrasi yığınların
tiranlığına dönüşüyorsa, Aristokrasi de Atina’nın yaşamış olduğu Otuzlar Tiranlığı gibi
bir
Oligarşi’ye, Krallık ise tek kişinin kan dökücü Tiranlığına
dönüşebilir. Bu noktada Cicero, Platon gibi siyasetin mutlak özerkliği
anlayışını benimseyerek “ Her devletin durumu onu yöneten kişi ya da kişilerin eğilimine ya
da istencine bağlıdır.” diyerek, Siyasal değişim-dönüşümlerde belirleyici
olanın yönetim kademesi olduğunu ileri sürmektedir…”