31 Ağustos 2013 Cumartesi

1113/BEŞAR ESAT'I CEZALANDIRMAK!


               TC.

OSMAN TÜRKOĞUZ


İzmir;30Ağustos 2013


          BEŞAR ESAD’I CEZALANDIRMAK!

         “Halkına saygı duymayan Beşar Esat mutlaka cezalandırılmalıdır!”Amerikanın Mafia uşağı   BARAK OBAMA VE ONUN DA TÜM UŞAKLARI!

         “Halepçe’ye zehirli gaz atan ve gizlice atom silahları yapan Saddam Hüseyin mutlaka cezalandırılacak ve Irak’a demokrasi getirilecektir!”Baba Puşt!

         Amaç;Kuveytdeki 586 Petrol kuyusuna ve Iraktaki zengin petrol yataklarına el koymaktı.Bir buçuk milyon Iraklı Müslüman öldürüldü,Yüzbinlece kadın ve kızın ırzlarına geçilerek  Rahimlerine demokrasi yerleştirildi;Başbakan  Recep Tayyip Erdoğan’ın Kurana dayalı duası tutarak,Amerikan askerleri sağ ve dahi salim evlerine döndüler.Şimdi de Sayın Beşar Esat mutlaka cezalandırılacakmış!Hadi canım sen de aşağılık adamlar,biz aptalmıyız?Ölecek olanlar Suriyeli müslüman insanlar! Yakılıp,yıkılacak olan yerler Suriyeli Müslümanlara ait tesisler ve binalar.Sonra da siz onaracaksınız,köpeklerinize de sus payları vereceksiniz!Irakta yaptığınız gibi. Hürriyet Mücahidi!Müslüman Savaşçılar!, şimdiden ,Kız kardeşlerinin ve en yakın kadınların ve torunlarının

ırzlarına geçerek onlara da cenneti garantilediler!

         Bu denli aptal yerine konulan Müslüman insanlar,

 Mustafa Kemal Atatürk’ün ışıklı yolundan yürümezlerse; aynı metotlarla ülkemizin de parçalanacağını görememek için  Vatan Hain olmak gerek!

        

1112/HADİ BÜYÜK USTAM,DÖN VE DOLAŞ TA MUSTAFA KEMALE GEL!


OSMAN TÜRKOĞUZ


İzmir;31 Mayıs 2013

 

                               ÇUVALLAYINCA TSK’YA SARILMAK!

                   “Kendi ordusunu taşıyamayan uluslar, başka ulusların ordusunu taşımak zorunda kalırlar!”Romalı Bilgin PUBLİO Cornelia Tacito,Ms.55/117.

         “Kahramanları ölüme,kadınları da yatağa bir tutam alkış için  atılırlar!”Fransız Atasözü.

         Dünya tarihinde kendi ordusuna başkalarının desteği ,ile savaş açan bir lider daha yoktur Bizim Başsavcımızdan başka.Çatma dosyalar,tarafgir Hükema ve maskeli Yalancı tanıklarla kendi ordusunun komuta kademesini esir kamplarına doldurtan her Erkimizin sahibi Sayın Bay Recep Tayyip Erdoğan, verilen ödünlerle ancak ihanete varılacağını anlamışa benzemektedir.Bir dış başarı ile akılları gözlerinde ve kulaklarında olanları tavlama arzusu da fos çıkınca,geriye dönmüş gibi!30 Ağustosu kutlama törenleri,Kara Harp Okulunun diploma törenleri,yandaş televizyonlarda ve dahi TRT Televizyonunda Ulusal Kurtuluş Savaşının övünçle anlatılması iki amaca yöneliktir kanımca:1+Eski hatalarını telafi etmek!Ordumuza yeni katılan Genç subaylara şirin gözükmek.Yemin ve kasemini unuttuğu mesajını vermek!
.Bu biraz inanılacak şey değildir.2+Askerin sırtını sıvazlayarak Türkiye Cumhuriyetini Suriye Batağına sürüklemek. YA DA ÇOK SICAK GECEK EYLÜL AYI İÇİN YENİ ŞEHİTLER TEMİN ETMEK!Türk Halkına,tank,top ve roket gösterisi ile moral vermek.Ama,unuttuğu bir şey var:Anayasamızı hiç sayan,ayak üstü bin bir numara çekenin ustalığı ne kadar büyük olursa olsun YEMEZLER

1111/FELAKETLERİ UNUTMAK VE BÖLÜNEREK YIKILMAK!


           TC.      

OSMAN TÜRKOĞUZ


Izmir; 31 Aralık 2010/ İzmir; 10 Haziran 2013

Sayın Bay Başsavcımız; Mikroplar, bölünerek çoğalırlar; SEVGİ DE BÖLÜNÜRSE ÇOĞALIR.YALINIZ ULUSAL BÜTÜNLÜK VE TOPRAK BÜTÜNLÜĞÜ BÖLÜNEREK YOK EDİLİR! Ostüzü.

“Türkiye’yi merkezden idare etmek zordur! Türkiye’yi 25 eyalete bölerek, merkezin yetkilerinin bir kısmını bu eyaletlere vermek lâzimdir.Mesela Milli Egitim ve Güvenlik Hizmetlerini!….”

“Türkiye’yi 25 eyalete bölmek lâzımdır!...”Diyabakır Büyük Belediye Başkanı ve PKK sözcüsü Osman Baydemir.

FELAKETLERİ UNUTMAK!

              VE  

BÖLÜNEREK YIKILMAK!                                                                                                    (12 Ocak 2011)/08 Şubat 2013 VE ŞİMDİ!

“Bir cemiyette en muzır adam, ehliyetsiz olduğu halde salahiyet sahibi olandır!"

Başvekil İsmet Paşa, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinin diploma töreni.08 Temmuz 1929.

“Benim Aziz milletimden ısrarla istediğin tek şey şudur: Kendisini yönetmek için başının üzerine çıkaracağı adamların, kanındaki ve vicdanındaki cevheri incelemekten bir dakika tevakki etmesinler.”Mareşal Gazi Mustafa Kemal Atatürk.

“Cesaret insanı zafere/Kararsızlık tehlikeye/Korkaklıkta ölüme götürür.”Filozof Seneca, Sayın Şenol Güneş’ten.

“Buz dağının görünen kısmına göre manevra yapan kaptan da gemideki yolcularla beraber ölür.”Ostüzü.

Ortaçağdan sonra; barutun icadı, topçuluğun gelişmesi ve yeni keşfedilen kıtalardan getirilen servetler, küçük devletlerin yıkılarak merkezi kırallıkların gelişmesini sağlamıştı. Sonunda büyük imparatorluklar kurularak sayısız devleti çatısı altında toplamıştı. Fransız İhtilali ve Büyük Filozofların aydınlatmaları ile haksızlığa ve zulme uğrayan ulusların bağımsızlıklarını kazanmalarına neden olmuştu.19’uncu ve 20’inci asırlar, büyük devletlerin denge aramalarına tanık olmuştu.20’inci asrın ikinci yarısı da Bloklaşmaya sahne olmuştu. Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa Komünist Rus Bloğunu dağıttıktan sonra, Komünist Çin de modelini değiştirerek serbest piyasa ekonomisini geçmişti.

İşte ulus devletler için felaket bu suretle meydana gelmiştir. Felaketin adı da USA’DIR!

Sanayide ileri gitmiş ülkeler bir birlik oluşturarak Üniter ve güçlü ülkeleri bölerek küçük, küçük tüketim toplumları yaratmak ve ortaçağ beyliklerini oluşturma yoluna girdiler.

Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği dağıtılarak, eski Sovyet Peyklerinden yeni devletler oluşturuldu.

Yugoslavya’nın gücü ve azmi Avrupa’yı, özellikle Almanya’yı ve Amerika’yı korkuttuğundan bölünerek bir kenara itildi.

Komünist Rusya 1968’de Aleksandr Dubçek’in Çekoklavakya’sını bölerek iki devlet oluşturmuştu. Ankara’ya Büyükelçi olarak atanan Rahmetli Aleksandr Dubçek sonunda bir orman işletmesine memur olarak atanmış ve aniden ölmüştü. Bu olayların yaratıcıları Kosigin ve Brejnev bile ölmüşlerdir.

Afganistan ve Irak demokrasi getirmek masalı ile yıkıldı. Bizim Müslüman Başbakanımız bile, Irak’a hürriyet getirecek! Amerikalı askerlerin sağ ve dahi salim olarak ülkelerine dönmeleri için,ALLAH VE KURAN üzerine  dualar etmedi miydi?

Şimdi Nükleer güç İran’a hürriyet götürme masalları ile zavallı Müslüman ülkeler bile aldatılmaya çalışılmaktadır. Amerika’nın, Fransa’nın, Kuzey Kore’nin ve İsrail’in nükleere silahları olacak Müslüman ülkelerin olmayacak! Hadi canım sende!

Afganistan’da vatanları için dövüşen Müslüman Afgan Vatanseverlerine karşı Müslüman Türk askerinin görevlendirilme pazarlıkları yapılacak, Türkiye’ye kan kusturan Kürt asilerine karşı hiçbir hareket yapılmayacak! Hadi canım sende!

Osmanlı İmparatorluğunu yıkan Batılı oyunlarını ne çabuk unutmuşuz!

*Kendi dillerini konuşan,

*Kendi pozitif eğitim sistemini kuran,

*Kendi meclisleri olan,

*Kendi bayrakları olan,

*kendi özel güçleri olan,

*Kendi ulusal marşlarını söyleyen EYALETLER!

Osmanlı bir baktı ki, Balkan Savaşında, “kendi özel güvenlik kuvvetlerini kuran Eyaletler”bir olarak Osmanlıyı yenmişler!

Osmanlı Mebusan Meclisinde bir Gayrimüslim:

“Benim Osmanlılığım, Osmanlı Bankasının Osmanlılığı gibidir!” Dediğini ne çabuk unuttuk. Şimdi de, bizleri yönetenlerin bazıları için ve de alenen Türklüğü, Türk Banklı olmak gibi algılanmaktadır!

Güneydoğulu birisinin:

“MGKurulu kararları temenni niyetindedir, kabul etmiyoruz”!Demesini hafife almamalıyız. Bugüne kadar MGKurulu’nun almış olduğu irticaya yönelik karalara uyuldu muydu? Bir aile içersinde bile iki dil o ailenin parçalanmasına yeter de artar bile. Bunu tartışmaya açmak bile en azından ihanettir. İki dil karmaşasının altından kalkacak devlet yoktur. Yarın mahkemelerde iki dil, çıkarılacak yasalarda iki dil! Sonunda Sayın RTE’NİN saymış olduğu 25 anasıra göre düzenleme ve Türkiye, önce bölünmüş sonra da paramparça olmuş.

Sizlere iki belge sunacağım, bunların ne demek istediğini çözemezseniz eyvah ki eyvah!

Birinci belge:1993 senesindeydik; bir dershanenin kimya öğretmeni bir Sayın Bayanımız Yargıtay’daki bir dosyadan alınmış bir yemin metnini bana getirmişti. Bu metni bilgisayara yükleterek gerekli yerlere iletmiştim. Bu arada, emekli subaylarımıza sataşan Sodep Genel Sekreteri Ertuğrul Günay’a da iletmiştim. Bu bir Kuran Kursu yeminiydi. Bu yemini 1980’li yıllarda Sayın RTE’NİN DE etmiş olduğunu sonradan öğrenmiştim. Yemin metni şöyledir:

“Ben, Muhammet ümmetindenim. Türkiye, dinsiz, laik bir memleket haline gelmiştir. Hayatımı, Mustafa Kemal dinsizliği ile savaşa adayacağıma, Türkiye’yi bir din ve şeriat devleti haline getirmek için mücadele edeceğime, Kemal Paşa zamanında çıkarılan dinsiz kanunların tatbikini önleyeceğime, kısa zamanda ümmet esasına dayanan, şeriat devletinin kurulması için çalışacağıma, dinim, Allah’ım ve bütün mukaddesatım üzerine yemin ve kasem ederim.”

Bu zavallılarımız Atatürk devrimini ortadan kaldırmak için Allah ve kur'an üzerine yemin ve kasem ederlerken,Birleşmiş Milletler de Atatürk hakkında oybirliği ile onurlu bir karar almaktaydı.Buyurunuz;önce  bu konudaki alıntımızı okuyalım:

"adını;yarattığı Türkiyeden silmek için cabalayan osmanlı meraklılarina kapak olsun."
> ATATÜRK KİMDİR
> Yıl 1976 UNESCO, üyelerine bir öneriyle gelir. Öneri paketindeki bir
> cümleyi sizlere okumak istiyorum.
> Diyor ki "Bu gün UNESCO'nun üzerinde çalıştığı bütün projelerin isim
> babası Mustafa Kemal'dir."
> Öneri nedir?
> Öneri ise onun doğumunun yüzüncü yılında, 152 üyesi vardı, UNESCO'nun
> 152 ülkenin devletleri ayni anda kutlasın önerisidir.
> Birden İsveç delegesi ayağa kalkar ve şöyle söyler:
> "Ne yani dünyada bu kadar devlet adamı var hepsinin doğum gününü böyle
> kutlayacak mıyız?" şeklindeki kinayeli sözlerine,
> Rus delegesi ayağa fırlar yumruğunu masaya vurur, ve 152 ülkenin
> delegelerine aynen şöyle söyler;
> "Genç delege arkadasım hatırlatmak isterim ki ATATÜRK öyle dünyadaki
> herhangi bir lider değildir, bırakın onu bir yıl anmayi her ülke her
> problemimizde çare olarak aramalıyız"
> Sonra ne mi olur? UNESCO tarihinde ilk ve tektir hiç negatif oy yok,
> hiç çekimser oy yok 152 ülke şu metne imza atar;
> Hani İsveç delegesi demişti ya "ne yani" diye. O İsveç delegesi bu
> imzanın atıldığı gün mikrofona gelir ve aynen şunları söyler
:
> "Ben ATATÜRK'ü inceledim bütün ülkelerden özür diliyor ilk imzayı ben
> atıyorum" diyecektir.
> İşte o muhteşem belge diyor ki;
> "ATATÜRK KİMDİR
?
> ATATÜRK ULUSLARARASI ANLAYIŞ, İŞBİRLİĞİ, BARIS YOLUNDA ÇABA GÖSTERMİŞ
> ÜSTÜN KİŞİ,
>  OLAĞANÜSTÜ DEVRİMLER GERÇEKLEŞTİRMİŞ BİR İNKİLAPÇI,
> SÖMÜRGECİLİK VE YAYILMACILIĞA KARŞI SAVAŞAN İLK ÖNDER,
> İNSAN HAKLARINA SAYGILI, 
> DÜNYA BARIŞININ ÖNCÜSÜ,
> BÜTÜN YAŞAMI BOYUNCA İNSANLAR ARASINDA RENK, DİL, DİN, IRK AYIRIMI
> GÖSTERMEYEN,
> EŞİ OLMAYAN DEVLET ADAMI,
> TÜRKİYE CUMHURİYETİNİN KURUCUSU"

> Var mı? böyle bir metin!
> Bir filozof der ki "bir ülke için kıstas aradığınız zaman o ülkenin en
> büyük liderini gözden geçirin."
> Şu anda kıstas arayan ülkelere sanıyorum bundan daha iyi bir metin
> gösteremeyiz.
> İşte bu metin 152 ülke tarafından imzalanmıstır.
> Eşi olmayan devlet adamı metni.
> (Prof. Dr. İlnur Güntürkün KALIPÇI'nin yazısından)
.

         Bizimkilerin,en büüyük ölümüzün arkasından,Müslüğmanlığa rağmen en aşağılık hakaretleri yaparlerken,dünya Atatürk hakkında ne demiş;üşenmeden okuyalım:

         "O kişisel kazanç ve ün peşinde koşan basit bir diktatör değil,gelecek kuşaklar için sağlam temeller atmaya uğraşan bir kahramandı".Prof.Walther Wright jr."Atatürk Türkiye’yi tek düşman kalmaksızın  bırakmıştır. Bu zamanımızın hiç bir devlet şefinin başaramadığıdır."Alman Volkischer Beobachter gazetesi.

Şimdi de ikinci ve daha vahim bir belgeyi sunuyorum: Bu belge Türkiye Cumhuriyetini temsil eden devletlilerle Avrupa Birliği arasında imzalanmıştır.”Brüksel Zirvesi Sonuç Bildirisi!”. Bu belgenin başlık bölümü:

“Presidency Condusons”

“Madde 23-“Müzakerelerin yalnız Türkiye’yle değil, diğer devletlerle de yapılabileceğinin, müzakereler sırasında Türkiye birkaç devlete bölünürse veya Güneydoğu bölgesinde bir Kürt devleti kurulursa, yeni karara gerek olmaksızın onlarla da müzakere yapılacağına…”

Bu belgelerden çıkaracağımız iki vahim ve kesin sonuç vardır. Hiçte kendimizi kandırtmayalım: Önce ikinci belgeyle ne demek isteniyor onu yazalım:

“Ey! Bölücü unsurlar, ellerinizi çabuk tutarak Türkiye’yi biran önce bölmelisiniz. Bizler, siz Türkiye’yi bölmeden önce Türkiye Cumhuriyetini Avrupa birliğine katiyen almayız, onları uyutur, başarınız için onlardan ödün üstüne ödün almayı sürdürürüz. Ha gayret, size yardım edecek iktidarların başarılı olması için de her türlü desteğimizi esirgemeyiz.”Bunun anlamı kesinlikle budur. Bendeniz Kürt cesaretini en iyi bilenlerdenimdir: Bir destek varsa Kürt cesurdur.

Gelelim Kuran Kursu yeminin anlamına:”Türkiye Cumhuriyeti bölünecek diye çalışmanızı gevşetmeyin. Bölünürse bölünür, önemli olan Şeriatı geri getirmektir. Ha gayret çoğu gitti azı kaldı.”

Ya şimdi; herkes, her şeyiyle siyasi partilerimiz de dâhil elele ya da hiçbir zaman”.VE BÖLÜNEREK YIKILMAK!

Sayın Büyüğüm SAD Beyefendi; ülkemizde değişmez ve değiştirilemez bir gerçek vardır: Türkiye’de iktidarlar değiştikçe şu şeyler değişmiş olurdu:

1-Resmi makamlara oturanlar,

2-Resmi araçları kullananlar,

3-Resmi helâlara sıçanlar,

4-Sekreterleri şapanlar,

5-Ülkemizi soyanlar değişirdi. Buna da DÜZEN değişti denilirdi. DÜZÜLENLER hep aynı kalırlardı; yalınız POZİSYONLARI değiştirilirdi. Bir kıçı Kuzeye domaltılmış, bir de bakarsınız ki kıçı Güneye domaltılmış! Bu konuda çok doluyum; uzun, uzun yazmayacağım.1956 senesinde; Başvekil Adnan Menderes’in canı muz istediği için, bir F–84 Ankara’dan Adana’ya MUZ almaya gitmişti. Bedrettin Demirel, sınıf arkadaşı Kenan Evren’e Konya’da vereceği ziyafet için, bir topçu uçağı Kıbrıs’a Davidof Purosu almak için gönderilmişti. O uçağın kalkışı beynime kazınmış halde ne yapsam kurtulamıyorum. Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Tahsin Şahinkaya’nın ve ailesinin temizlenecek elbiselerinin bir C–130 Herkül Uçağı ile İzmir’e getirildiği, dönüşte de Hava Lisan Okulu bahçesindeki Mandalinlerden toplanan meyvelerle Ankara’ya döndüğü bilenlerce çok anlatılmıştı.

27Mayıs 1960 Askeri darbesinde; ilk ağızda(7.500)subayın Türk Silahlı Kuvvetleriyle ilişiği kesildi. Bu facia”Eminsucu’lar” olarak uzun yıllar vicdanlarımızı kanattı.

(147) Üniversite öğretim üyesinin görevine bir yasa ile son verildi.Aynıhata12 Eylül 1980 darbesinde de tekrarlandı. Üniversite’ye girilerek (1402)’likler yaratıldı.”Ben iktidarım ne istersem yaparım” mantığı bugünkü iktidarın mantığına yol açtı. Türk Silahlı Kuvvetleri, Aydın kesimlerde UMUT olma inancını yitirdi. Türk Silahlı Kuvvetleri personeli içlerine kapandı, iç çevrede ve kendi düşünce sistemi içersine kilitlenerek donup kaldı! Türk Silahlı Kuvvetlerinde emeklilik işleri güçlülere sığınanlara yer açmak için yapılmış olduğu inancı dışarıya vuran açıklamalar nedeniyle, aydın ve halk kesiminde güçlendi. Emekli Kurmay Albay Osman Köksal’ın evindeki belgeler niye çaldırıldı dersiniz!

Büyük Bilgin ve Atatürkçü Hava Korgeneral Sabri Tavazer’in Orgeneralliğinin önlenmesi bize has bir taktikle olmuştu.

Viski içinde yüzen Genelkurmay Başkanı Orgeneral Semih Sancar’ın emekli olmasına iki gün kala, Başbakan Süleyman Demirel’e kış tatbikatında General üniforması giydiren bir Orgeneral’in—Ali Fethi Esener’in inadı Rahmetli Büyük insan Orgeneral Adnan Ersöz’ün Genel Kurmay Başkanı olmasını engellemek içindi. Sonunda Orgeneral Kenan Evren Genelkurmay Başkanı olmuştu. Sayın Demirel’in kırdığı bardaklar saymakla biter mi! Eskişehir Sıkıyönetim Komutanı olan Atatürkçü Rahmetli Orgeneral İrfan Özaydınlı, Nurculuk’u Sıkıyönetimin ilanına neden olan suçlardan sayarak Kadir Mısırlıoğlu’nu ve 92 sanığı mahkûm ettirdiği için Hava Kuvvetleri Komutanı yapılmayarak, Türk Silahlı Kuvvetlerinin yerleşmiş geleneklerine aykırı olarak bir Hava korgeneralini Hava Kuvvetleri Komutanı yapmıştı.

Genel Kurmay Başkanı Orgeneral Kenan Evren de aynı yolu izlemişti. Deniz kuvvetleri Komutanı olacak gözü ile bakılan Oramiral Akif Akdoğanların yerine bir darbe arkadaşını seçmişti. İşin en onurlu yanı da, eline 12 Eylül Askeri Darbe planı verilmiş olan Büyük denizci ve daha Büyük insan olan Akdoğanlar, bu dosyayı Başbakan Süleyman Demirel’e değilde Kenan Evren’e teslim etmişti.

Genel Kurmay Başkanı Orgeneral Semih Sancar da,”Ecevit Mavisi” bir kumaş sürtüşmesi nedeni ile suçladığı Hava Kuvvetleri Komutanı Köylü lâkabı ile ünlü Orgeneral Emin Alpkaya’nın soruşturmasını Korgeneral Musa Öğün ile çok yakından tanıdığım, Tüm General Adnan Sarper’e yaptırtmıştı. Türk Silahlı Kuvvetlerinde bir üstün duruşmasında bile astları bulunamazken bu kepazeliği Büyük Askeri Yargıç Mehmet Turan onurlu bir belge ile tarihe mal etmişti:”Kuvvet Komutanı bir Orgeneralin soruşturmasını ast rütbedeki Generallere yaptıran Orgeneral Semih Sancar hakkında Genel Kurmay Başkanlığına suç duyurusunda bulunmuştu!”

Tüm bu olumsuzluklar Aydın kesimin ve uyanık halkımızın gözlerinden kaçmamıştı. Hele, hele Demokrat Partiye oy vermiş olan Beş milyon–5.000.000.000-seçmene kuyruk yakıştırmamız yenir, yutulur ve dahi unutulur bir lokma değildi.

Hukuk Fakültesinde bir İdari Hukuk Doçentine sordum:

“Sayın Doçentim; Sıkıyönetime neden olan olaylar arasında Üniversitelerimizin ders programları var mıydı?”Sayın Doçent sersemledi:

“Yok, hayır yoktu.”

“O zaman sizler Sıkıyönetim komutanlarının Hanımlarına eşleriniz vasıtası ile hulul ederek, yetenekli Akademisyenlerin adlarını vererek onları ekarte ettirdiniz. Atılmış olanlar Batı ve Amerikan üniversitelerinde hemen iş buldular ve görkemli eserler de verdiler! Bu duruma ne diyorsunuz?” Adam yerinden fırladı ve:

“Aynen sizin dediğiniz gibi yaptık!” Dedi.

Zonguldak Sıkıyönetim Komutan Yardımcılığının tüm işleri bana bağlanmıştı. Sayın Ali Uzun adlı Namuslu bir Mimarımızı Çatalağzı Belediye Başkanı olarak görevlendirmiştik. Çok onurlu işler de yapmıştı. Anap iktidara geldiğinde; Sayın Ali uzun Zonguldak İmar Müdür Yardımcısı yapılmıştı. İmar Müdürlüğüne de Bir Sanat Okulu mezunu bir kimesne getirilmişti. Üşenmeden kalkıp Zonguldak’a gittim ve Sayın Ali uzun’a sordum:

“Bu nasıl iş!”Gülerek çok kısa bir yanıt verdi:

“Sayın müdürüm, benden önce Semra Özal’a ulaşmış!”Neden güldüğünü anlamıştım:”Güleriz ağlanacak halimize!”

27 Mayıs 1960’tan önce emekli olan bir Süvari Binbaşısı Emniyet Genel Müdürlüğü Önemli İşler Müdürü yapılmıştı. “Komutanım siz emekli olmamış mıydınız!” dediğimde:”Orasını karıştırma, tepki için emekli olmuştum!” Dediydi. Emeklilik için Komite üyelerinin huzur’u Hümayunlarına gelen bir Yaşlı asker de Amasya’ya Vali yapılmıştı. Bizler bu oyunları bilemediğimiz için, kan dökülmesin diyerek koşarken,18 makineli tüfekle Harbiyelilerin üzerine bir buçuk saat mermi yağdırmak ve dahi BAŞVEKİL ADNAN MENDERES’İN AKIL HOCASI OLMAK SUÇLARINDAN, HİÇBİR İŞLE GÖREVLİ OLMAYANLAR TARAFINDAN TUTUKLANMIŞTIK. Çok komik;Gaziantep'teki Anlatmayayım, çok utanıyorum. 'I’inci seyyar Jandarma Tümen Komutano olan Tüm generalTevfik Doğantay,Kara Harpokulunda benim Harp tarihi öğretmenimdi.27 Mayıs sabahı herşey yatıştıktan sonra yaınında bir karacı subay ile,Adalet Bakanlığından Başbakanlığe geldiğini gördüm.Saygı için yanına gittiğimde,Harbiyeli bir öğrenci,aniden ortaya çıkarak:"Komutanım,bu Jandarma Üsteğmeni bizi makineli tüfek ateşleri ile yaradı!"Dedi.Sayın General bir onurlu iş yapmak için beni bile dinlemeden hemen bir tank çağırdı ve tank komutanına:"Bu subayı Harp okuluna götürerek,benim tutukladığımı söyleyiniz!"Ben çok gülmüştüm:Neden mi?Benim bölüğümde hiç makineli ya da otomatik tüfek yoktu.Açık sandıkta,imal tarihlerine göre tasnif edilmiş 860  adet 7,9 mm.Lik Piyade fişeğim vardı.Hüseyin Seyfullah’ın—Alpaslan Türkeş’in-nasıl Başbakanlık Müsteşarı olduğunu da çok yakından bilenlerdenim.

27 Mayıs 1960’tan sonra; Demokrat Partiye oy veren (5.000.000.000) vatandaşımıza biz askerler KUYRUK sözünü yakıştırmıştık.12 Eylül 1980’den sonra da Türk toplumundan kopmamızın günahı bizlere aittir.

Ağaoğlu Ahmet’in bir Rus Kazak Albayının Kızından olma oğlu Samet Ağaoğlu, Salihi’ye geldiğinde Salihli Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı kendilerini karşılamadığı için, Salihli Ağır Ceza Mahkemesi lağvedilerek ol Küstah! Hâkimin tayini çıkartılıp, ol mahkeme yeniden Salihli’de kurulmuştu.

Kenan Evren’in Eniştelerini Manisa Asker Hastanesinde muayene etmedikleri için ol Hastane lağvedilerek OL Küstah! Atasagunlar başka yerlere atanarak ol hastane yeniden kurulmuştu. Osman Türkoğuz gibiler, ne hediye ne de rüşvet alanlar, hatır gönül işlerine bulaşmadan ülkesi ve dahi Atatürk ülküsü için çalışan subaylar, her devirde olduğu gibi, “BEŞİBİRLİKLER” döneminde de sürülmüş ve süründürülmüşlerdir. Hülmenli bir kaçakçının oğlu, Türkçesi bile çok zayıf bir jandarma subayı, Bornova J.Komando Tabur Komutanlığından İzmir İl Jandarma Alay Komutanlığına, oradan da Kırkağaç Jandarma Er Eğitim Alay Komutanlığına, oradan da Balıkesir İl Jandarma Alay Komutanlığına atanmıştı. Jandarma Genel komutanı Orgeneral Orhan yiğit zamanında, haksız erat tayinleri için gittiğimde, bu işlere bakan Şimdi Rahmetli Olan bir Binbaşı—Albay Emin Şahinoğlu--, dolabından, yeşil kâğıtlara yazılmış (1800) er adı çıkardı ve:

“Deli olma ve hemen git, bu işlerin başı O!” Dedi. Yapılmış olan pislikleri yazmak için yüreğim işin vermiyor. Komutanlıktan ayrıldığında Yedi tır eşya ile bir J.Astsubayının yaptırtmış olduğu Kumla’daki villasına uğurlandığı söylenmişti. Yedi Tırı Kumla’ya gönderen J.Albayı da İstanbul İl Jandarma Alay Komutanı yapılmıştı.

Antakya’da bir ünlü ailenin dağları ve taşları Fransızlara tapulatan bir ailenin arazilerini kamulaştırdığım ve teklif edilen olanakları kabul etmediğim için ivedilikle Taburumun tüm subaylarıyla birlikte başka yerlere atanmıştım. Altı ay sonra da özel bir görev izni ile Antakya’ya görevlendirilip yeni kamulaştırmalar yapmıştım. Kızıltepe Seyyar Jandarma Alay Komutanlığına tayin edilmem üzere J.Gn. Komutanı’nın Huzur’u Hümayunlarına çıkarak ve direkt olarak:

“Komutanım, benim yemediğim rüşvetleri kimler yiyor!”Demiştim. Unutmadan bir şeyi daha yazmak istiyorum:

18 makineli tüfekle Harbiyelileri 1,5 saat ateş altına almak ve Başvekil Adnan Menderes’in akıl hocalığı suçlarından aklandığım halde Kilis’te konuşlanan 122’inci seyyar jandarma alayı karargâh ve servis bölük komutanlığına tayinim çıkmıştı. Yassıada duruşmaları da TRT’DEN verilmekteydi. Yalanları dinlediğimde kan beynime sıçradı ve Kilis Postanesinden Mahkeme Başkanı Rahmetli Salim Başol’a bir telgraf çektim:

“27 Mayıs’ın sahte Kahramanları Don Kişot gibi yel değirmenlerine saldırmaktadırlar. Tanık sıfatı ile dinlenmemi arz ederim!”Bir akşam tanık sıfatı ile dinlenmem hususunda mahkeme kararını Rahmetli Salim Başol okudu. Bu kararın bana tebliğ edilmesini hâlâ beklemekteyim!

Zonguldak il Jandarma alay Komutanı iken (384) kaçak kömür ocağını patlattırmış, kum kaçakçılığını da önlemiştim. Dediklerini ve istediklerini yapmadığım için de sürüldüm. Kara Kuvvetleri İstihbarat Başkanlığından Zonguldaklı İki kurmay binbaşıya aleyhimde rapor düzenlettirdiler ve kış ortasında Konya’ya pasif bir göreve sürüldüm. Karakuvvetleri İstihbarat Başkanlığında görevli bulunan bu subaylar, Albay rütbesinde emekli edildikten sonra birer Atatürkçü kesilirek Tarih doktoru  yapıldılar.Bölge komutanına rağmen 8 il jandarma alayı,59 ilçe jandarma bölüğü ve 450 Jandarma karakolunun ve Bölge Jandarma komutanlığının ita âmirliği de bana verildi. Bu durumu genelleştirdiğimizde askeri yönetimin kokuşmuşluğu ortaya çıkar. İzmir’de Teleferikteki 89 derece meyilli yamaca site kurmaktır askeri yönetim sözüne bendeniz yanıt bulamadımdı! Komutanlarımız her yönden sınıfta kaldılar ve faturalar da Türk Silahlı Kuvvetlerine kesildi.

Zonguldak İl Jandarma Alay Komutanlığından Konya’ya sürüldüğümde iki önemli konuşmaya da tanık olmuştum: Bir grup polis, bir masanın ortasındaki Atatürk büstüne:

“Ey Selanikli, sana inananların hallerine bak!”Diyerek ağlarlarken, bir polis memuru da:

“Sayın Albayım, sizin gitmenize biz üzülsek te cüzdanlarımız gülüyor!” Dedi. Hayatımın en güzel dersini de Zonguldak Trafik Şube Müdürü Baş komiser Kadir Ceylan vermişti:

“Sayın komutanım; Türkiye’de rüşvet, soygun, vurgun ve talan hiçbir gücün önleyemeyeceği bir olgudur. Rahat yaşamak isterseniz, bunlarla mücadeleyi bırakarak, bunlarla birlikte yaşamayı öğrenmelisiniz”! Demişti. Bunlar tüm namuslu devlet Memurlarımızın öyküsüdür. Tüm bu namussuzluklarımız Atatürk sisteminin üzerine yıkıldı. Bir evde karı ve koca kavgası sokağa taştığında tüm hovardalara nasıl gün doğarsa şer güçlere de böylece günleri biz doğurttuk.

Öğretmenlerimiz imamlara ve tarikatlara yenildiler. Türkiye’nin Atatürk devrimi aleyhindeki alt yapısı:1-Komutanlarımız2-Hâkim ve Savcılarımız3-Öğretmenlerimiz ve Aydınlarımız! Politikacılarımız Tarafından büyük bir başarı ile hazırlanmıştır.

Tüme varım metodu ile olayları genişletmek mümkündür. Toplumun katmanları arasında çatlaklar oluşturduk, buraya giren yabancı sular donarak çatlakları genişletti.

Dünya üzerinde bulunan her devletin Milli Menfaatlerini gerçekleştirmek için Milli Hedefleri vardır. Bu hedefler, Milli Güvenlik siyaset Belgelerinde açıklanmaktadır. Türkiye Cumhuriyeti, Ümmetçiliğe ve dış devletlerin önerilerine kilitlenmiş durumdadır. Bizi ilgilendiren ve bugünkü durumumuzu ve yarınımızı etkileyecek olan Tek şey, Amerika Birleşik Devletlerinin Milli Siyaset Belgesindeki 21’inci Yüzyıl Hedefleridir. Amerika Birleşik Devletlerinin Milli Güvenlik Belgesinde iki önemli konu vardır, bizleri bugünkü karmaşaya ve dağınıklığa iten. Burasını iyi okuyup, aklımızı da başımıza almazsak yarın için de çok geç kalmış olacağımızı şimdiden söyleyebilirim:

1*“21’inci yüz yılda; hiçbir ülke ya da ülkeler topluluğuna STRATEJİK GÜÇ OLMA İZNİ VERİLMEYECEKTİR!”

2*”Bu hedefin sağlanması için önleyici güç kullanımı da dâhil her yola başvurulacaktır.”

Amerika Birleşik Devletleri’nin, Türkiye toprakları üzerinde ÜÇ temel, ÜÇ’Ü DE mümkünse ulaşılabilir nitelikte hedefleri vardır:

“1-Büyük İsrail’in oluşturulması,

“2-Büyük Ermenistan’ın oluşturulması,

“3-Büyük Kürdistan’ın oluşturulması.

Daha uzun vadede:

A-İstanbul merkezli Büyük Ortodoks devletinin kurulması,

B-Pontus Rum ve Yunan devletinin kurulması,

C-Konya merkezli HİLAFET devletinin kurulması!

Çok önemli bir haber:

“Ankara-Cumhuriyet Bürosu.”

“Vali ve kaymakamlar Amerika Birleşik Devletlerine eyalet uygulaması stajına gittiler.”

İş İşleri Bakanlığı Strateji geliştirme Başkanlığı bünyesinde, Amerikan yönetim sistemini görmek ve uygulamaları incelemek amacıyla 35 Kaymakam ve Vali Muavini, 1,5 aylık kurs için Amerika Birleşik Devletlerine gittiler.”

Gezi heyetinin başkanı Kadir Çakır:”Öğrendiklerimizi en iyi şekilde uygulayacağız!” Dedi.

Başkomutan ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Mareşal Gazi Mustafa Kemal’in,06 Mart 1922 tarihinde Türkiye büyük Millet Meclisi Kürsüsünden tüm dünyaya seslenmişti:

“Efendiler,”

“Avrupa’nın bütün ilerlemesine, yükselmesine ve medenileşmesine karşılık Türkiye tam tersine gerilemiş ve düşüş vadisine yuvarlandırılmıştır. Artık vaziyeti düzeltmek için mutlaka Avrupa’dan nasihat almak, bütün işleri Avrupa’nın emellerine göre yapmak, bütün dersleri Avrupa’dan almak gibi bir takım zihniyetler belirdi. Hâlbuki hangi istiklal vardır ki ecnebilerin nasihatleriyle, ecnebilerin planlarıyla yükselebilsin? Tarih, böyle bir hadiseyi kaydetmemiştir.”Gazi Mustafa Kemal.

Sayın RTE’NİN, Amerikan Başkanı tarafından gözden çıkarılacağını sanan, Kürt kökenli ve Musa Anter’in çok yakını bir AKPELİ Büyük BİR POLİTİKACI tarafından:

“Sayın RTE’Yİ delikten aşağıya süpüreceğinize on kullanmalısınız!”Denildiğini okumuş muydunuz acaba!

Bdp Genel Başkanı Selahattin Demirtaş:”Türkiye (25) eyalete bölünmeli, her eyaletin de özel güvenlik güçleri olmalı!”Dediğinde Türkiye Halkı ayağa kalkmış ve sessizce de yerine oturmuştu. Bunun bir anlaşmanın ifadesi olduğuna inanan var mıydı?

İyi okumalıyız ve de uyanmalıyız; senelerce önce Sayın Recep Tayyip Erdoğan Bey bakınız ne buyurmuştu:

“TÜRKİYEYİ EYALETLERE BÖLMEK LÂZIM. MERKEZİ YÖNETİMİN BİR TAKIM YETKİLERİ BUNLARA VERİLMELİDİR. BELEDİYE BAŞKANLARI DA BU KONUDA EN YETKİLİ OLMALIDIR. O BÖLGELERDEKİ HER TÜRLÜ EĞİTİM DE BUNLARA BIRAKILMALIDIR!”Buz dağının görünmeyen kısmı buradadır Sayın Seyircilerimiz.

Ps: Hava Kuvvetlerimize komutan olan Generallerin Silivri Toplama Kampına gönderilmesini hazırlamak, Silahlı Kuvvetlerimizin içinde sürdürülen çatışmanın Politikacılara yansımasının eseridir. Eskişehir’deki Hv. Orgenerali Komutan Silivri’ye, emekliye ayrılan kurmay başkanı tümgeneral de, AKP’DEN Parlamentoya.

 

29 Ağustos 2013 Perşembe

1110/LAİKLİK NİÇİN TÜRK'ÜN OLMAZSA OLMAZIDIR?


 

         TC.

OSMAN TÜRKOĞUZ


İzmir;31 Ağustos 2013/

29 Ağustos 2013

Çeşmealtı; 21 Haziran 2010.

Demokrasi İslama hakarettir; laiklik dinsizliktir!” Diyen sapıklara benden selamlar olsun.laiklik olmazsa insanlık ta onmaz!FELAKETLERİN NEDENİ,AKLI VE BİLİMİ BİR KENARA İTİP,DİNİ VE DİN ADAMLARINI SOSYAL HAYATIMIZA TÜMÜYLE  SOKMAKTIR!”

 

         LAİKLİK NİÇİN TÜRK’ÜN OLMAZSA OLMAZIDIR?

                ( LAİKLİK, Sİ NE QU’A NON.)

        Yalta Konferansında, F.D.Roosevelt, W.Churchill ve Jozef Stalin bir araya gelirler. İngiltere aslanının pençesi zayıfladığı halde, Churchill hâlâ eski türküleri söylemek sevdasındadır. Ve ortaya bir fikir atar:

        “Öyle bir barış yapalım ki, Jülyüs Sezar’ın karısının namusu gibi sağlam olsun!”Der.

        Jozef Stalin, şeytani bir gülümsemeyle:

        “O’NUN namusu hakkında da söylentiler var!” Deyiverir. Jülyüs Sezar hakkındaki tarihin hükmü ne kadar adi ise, karısı –Cleopatra ile evlenmediği halde bir oğulları olmuştur. Üç defa evlendiği söylenir-hakkındaki hükmü de o denli onurludur. Jülyüs Sezar için:”Roma’da her kadının kocası ve her kocanın karısı “sözü söylenmiştir.

        W.Churchill bir kültür zenginliğini ortaya koymak istediğini sanıyorum. İngiltere’de, Rusya’da ve dahi Amerika Birleşik Devletlerinde yapılmak istenilen anlaşmaya örnek olacak namusta bir kadın yok mudur? Hep bu var ve söylentiler sürüp te gitmektedir.

        Fi tarihinde; Sayın Güneri Cıvaoğlu ,”Laiklik ve siyasal İslam” üzerine enfes bir program sunmuştu.(Bendeniz not alırım da!)Bir Fransız gazeteci ve sosyal bilimcinin yanı sıra bizden de birkaç kişi programa katılmıştı. O zaman; Fransız gazeteci, LAİKLİĞİN SİYASAL İSLAM KARŞISINDAKİ GÜÇLÜ DURUMUNU VURGULAMIŞTI! O Zaman!

        Özallardan hayatta tek olarak kalan Korkut Özal:

        “Laikliği dinsizlik olarak savunanlar var!” Buyurmuş ve gözlüklerini düzeltmişti! Öyle diyenler olduğu gibi öyle diyenlere katılmayanlar da yok mudur? Kimisi Ağrippina namuslu der, kimisi de, bu itirafa katılmadığını pos bıyıklarının altından okkalı bir gülümseme ile belli eder. Şimdi; olanlar olmuş, doğanlar da ölmüşler. Biz ne desek ölen kişi o mudur? Bir olgunun objektif manası önemlidir. Laikliğin şu, ya da bu anlama geldiğini iddia edenlerin sübjektif görüş ve inanışları toplumu bağlamaz. Cumhuriyet dönemini dinsizlik dönemi olarak sayanların bendeniz yanaklarından öpmek isterim.623 senede 20,000 cami! Onun da 13.000 tanesi sınırlarımızın dışında atıl!85 senede de 85.000 cami. Akıl ve sır erecek bir saplantı değildir bu haksız höykürmeler. Rahmetli İsmet İnönü, 1966 senesinde, TBBM’İNDE Rahmetli Turhan Fevzioğlu’nu haşat etmişti; altı okun anlamını açıklamakla.”Laiklik dinsizlik olsaydı, adına dinsizlik denirdi!”Demişti.

        Diyelim ki, beyinleri akılla döllenmemiş çağ dışı birileri böyle buyurdu! O adam Zerdüş olsa ne yazar! Laikliğin yorumu, Atatürk’ün koyduğu ve Türkiye Cumhuriyetinde uygulandığı biçimde yapılmak gerektir.

        Atatürk’ü ziyaret eden Fransız devlet adamlarından Eduvard Heriyot, yaratılan mucizeler karşısında:

        “Ben, Fransa’da sizin yaptıklarınızdan yalınız birisini yapmış olsaydım, beni cadde kenarındaki ağaçlardan birisine asarlardı!”Demiştir. Rahmetli E.Heriyot, merak etmeyiniz devrimleri birer, birer ipe çekilmektedir.

        Laiklikle ilgili işlemlerin içersinde din yoktur! Bazıları ayağa kalkabilirler. Roma Hukuku bir insanlık anıtıdır. Çok tanrılı ve puta tapılan bir dönemde insan aklı görkemli eserlere imza atmıştır. İki türlü hukuk yaratılmıştı: Birisi çok tanrılı din adamlarının yaratmış olduğu dini içerikli hukuk; diğeri de hukukçuların yaratmış olduğu ROMA HUKUKU, LAİK HUKUK! Birisi dinsel armonilerle, diğeri de insan aklının armonileriyle meydana getirilmişti. Bu ikilem Hıristiyanlıkta da sürdürülmüş; yanıp yakılmak pahasına, insanlığın aydın evlatları sayesinde kilise ve kilise hukuku köşesine çektirilmişti. İslamda hukuk, ahlaki öğütler, cezalar ve hatta moda bile, İSLAM DİNİNİN içersinde eritilmişti. Cezaları öteki dünyaya ve Tanrıya ait olan eylemler de bu dünyada dinin belirlemiş olduğu değişmez ve acımasız kurallara göre infaz edilmişti. Bir donmuş sistemin içersine hapsedilmiş olan insanoğlu, çileyi en çokta dini uygulamalardan çekmişti.

        Aydınlanma devrinde, hukukçuların hazırlamış olduğu yasalar insanlığın hizmetine sunulmaya başlanmıştı.23 yaşındaki bir Büyük İtalyan Gencinin ”SUÇLAR VE CEZALAR” ADLI kitabı Avrupa’da akla hizmette öncülüğü kazanmıştı.(1760’lı yıllarda!).BACCERELLİ.

        Napolyon’un ünlü bir itirafı vardır:

        “Benim kazanmış olduğum kırk meydan muharebesini bir

WATERLO yenilgisi götürmüştür. Beni yaşatacak olan en büyük eserim “CODE CİVİLE’”DİR. Fransız Medeni Kanunudur. Osmanlılar, İkinci Mahmut ve Sultan Abdülmecit

 Dönemlerinde, Fransız kanunlarının tercümesi ile uyanmaya başlamışlardır. Ne zaman ki sıra bir Medeni Kanun hazırlamaya gelmiştir; Ahmet Cevdet Paşa, Fransız medeni Kanununu tercüme ettirmek isteyenlere galebe çalarak, Türk Medeni Kanununu hazırlama yetkisini Sultan Abdülaziz’den koparmış ve başkanlığında kurulan bir komisyon ile dokuz senede MECELLEYİ ÂHKAMI ADLİYE’Yİ-Sadece Mecelle de denilir—hazırlayarak yürürlüğe koydurmuştur. Bu eylem Ülkemizi bu alanda 150 sene geriye götürmüştür. Mecelle; Hanefi, Maliki, Hanbelî ve Şafi mezheplerinin içtihatlarına göre hazırlanmıştır. Benimle MECELLE üzerine tartışmak isteyenlerin hiçbirisinin MECELLE’Yİ okumamış olduğunu görmüşümdür! Mecelle; karma bir kanundur. İçersinde cezai, usuli, medeni, borçlar ve kat mülkiyetine dair hükümler vardır. Ama üç adet tarifi de mükemmeldir:1-“Kadim oldur ki, başlangıcını bilen olmaya!”2-“Kötü emsal olmaya!”3-Mani zail olunca, memnu avdet eder!”

          Türkiye Cumhuriyeti’nin İKİ TİRİLYON LİRASINI        deve yapmaktan hüküm giyen Necmettin Erbakan Bey, derli toplu olarak, ilk defa, laikliğe bütün dini görüntüsüyle yüklenmişti:

          ”Faşist Laiklik!”                                           

          “USA ve Avrupa’daki laiklik!”Atatürkçülere de:                

          “Batı taklitçileri. Yüzleri Batıya dönükler!”Diyebilmiştir. Sıkıştıkça da, çağdışçılığa Batı’dan örnekler arama yollarına girmişti!

           Bizler, LAİSİZM’İ Atatürk’ün anlatmak istediği gibi anlayacağız ve öylece yorumlayacağız. Gerisi ne bizleri ne de Çağdaş Türkiye Cumhuriyetini ilgilendirir. Dini inançları, bireysel inanç olarak kişilerin vicdanlarına, vicdanlarındaki tanrılarının yanına yerleştireceğiz.

           Hukuku, Ahlakı, Gelenek ve göreneklerimizi ve dahi modayı, evrensel ve insansal ölçülerle ve Türklük bilincimize de uygun olarak bizler, kendimiz yaratacağız. İlkel kalıplar ve ölçüler, çağdaşlıkla ve insan onuru ile bağdaşmıyorsa onları da değiştireceğiz.

           Bünye taş oluşturuyorsa, ikide bir, böbrek ameliyatı olmanın ne gereği vardır!

           İslam dininde; her şeye, yönetime ve egemenliğine el koyma karakteri, politikacıların hırs ve tamahı ile bütünleştiğinde, o toplumun ilerlemesi ve sağlıklı yaşaması ne mümkün? İşte Benazir Butto; Pakistan’ı soyup soğana çevirerek, ülkesinden kovulunca da İskoçya’da malikâne alır! Geri geldiğinde de,  karşılığında, Pakistan anayasasına bir madde koydurtur! Öyle ya, halkın dine ihtiyacı vardır

            “PAKİSTAN DEVLETİ’NİN DİNİ İSLAM DİNİDİR!”

             Milli Nizam Partisi Kapatılınca; Erbakan İsviçre’ye, oradan da Almanya’ya geçer. İslam Dinarını gösterir, Dolar, Mark ve dahi (148)kilo Altın toplar.

             Birey müslümansa; oruç tutar, namaz kılar, hacca gider, zekât ve fitre verir. Sünnet olur, şeyinin ucunu kestirir. Şimdi ortaya büyük bir sorun çıktı. Bunu ancak ve dahi ancak ULEMALAR çözebilirler: Peki, bu Müslüman Pakistan devleti, nerede ve nasıl namaz kılar, şeyinin ucunu da nerede ve nasıl ve nasıl bir törenle ve nasıl bir usturayla ve de kimler keserler. Bizim Sünnetçi Kemal Usta bu işin şıpıdanak erbabıdır da! Nasıl hacca giderler?

            Din gerçek kişiler içindir. Devlet bir tüzel kişi olduğuna göre, dini de varsa, öteki tüzel kişilerinde dinleri olması gerekmez miydi?

            Bir müslüman devlet nasıl ve neden aptesti alabilir? Yöneticileri ülkeyi soyup ta soğana çevirince ve dahi devletin ırzına geçince mi gusül aptesti alırlar!

            Tüzel kişileri yalınız dinleri olduğunda da iş bitmiş sayılmıyor! Mezhebi, tarikatı, Müslüm’ü, Kalkancısı ve dahi Üzülmezi de olması gerekmez mi?

             Bazı İslam ülkelerinde fotoğraf çektirmek acayip günahmış! Yakında, farkına varırlarsa, tüm ceviz ağaçlarını da keserler! İlkbaharda, ceviz ağaçlarının kabuklarının altından gümüş iyodürlü bir su geçer. Bu suyla ceviz ağaçlarının gövdelerine renkli resimler çekilir.

               Tek Tanrılı dinlerin kurucusu Mısır Firavunu ANEKNETHON(AMENOFİS IV, İKHNATHON) soyut bir tanrı düşünmüş:”Her şeyi bilen, her şeyi gören ve her şeyi yaratan bir tanrı!”Demiş, bu tanrıyı da parlak ışıkla, Güneşle sembolize etmiş.Ve oturmuş bir de dua yazmış:

Aneknethon’dan tanrı Aton’a yazılmış bir şiir dua:

              “Tanrı uludur, birdir,tektir;

              Ondan başkası yoktur,

              Bir tanedir.

              Odur her varlığı yaşatan.

              Bİr ruhtur tanrı,görünmeyen bir ruh;

              Taa başlangıçta vardı tanrı,

              Tek varlıktı o.

              Hiçbir şey yokken o vardı,

              Her şeyi o yarattı.

              Ezelden beri süregelen varlığı

              Ebediyete kadar sürecek.

              Gizlidir tanrı, kimse görmemiştir onu,

              İnsanlara ve yarattıklarına sır kalır her zaman!”AMON-AMEN-AMİN!Tevrat ve Kanonik Yasal-Kanuni/İncillerde vurgulanan bir yakarış var:Tevrat’ta Hz. Davut’un 22’inci Mezmuru:”Allahım!Allahım beni niçin  bıraktın?Kurtuluşumda,iniltimin sözlerinden dahi niçin uzaklaştın?”

              Kanonik İncillerde;Hz.İsa Çarmıha gerildikten sonra yüksek sesle:”Eli!Eli lama sabaktani?” ya da:”Helois!Helois lama sabaktani”/Allahım, Allahım benin neden terk ettin?” Diye bağırmış! Hz.İsanın Milattan İki asır önce Filistinde Esenliler adlı bir Yahudi aşiretinden olduğunu,küplerin içinde bulunana  Kumran  Metinlerinden anlamaktayız! Papa  ve Patrik hiç kızmasınlar!

Ve eski inançlara ait ne varsa silip te atmış. Eski din adamı rahipler, vergi vermedikleri gibi, tapınaklara sunulanları da iç edip, çok geniş olan arazilerinin gelirleriyle de güçlenmişler. Rahiplik, babadan oğla geçiyormuş.

              Muska ve büyü satıyorlar, kurmuş oldukları tarikatlarla da insanların iliklerini sömürüyorlardı.

              “İmparatorluk dualarımız üzerine kuruldu!” diye de dualar uydurup, iki cihan mutluluğunu bir arada yaşıyorlardı. Hıristiyan- lık’taki Endelüjans, cennetten tapulu arazi satmanın kökeni de buradan çıkmış olsa gerek!

              “DÜNYA VE DEVLET DUA ÜZERİNDE DURUR!” Öyle ise, yıkılan devletler neden yıkıldılar!

              Anekneton, tüm bunları, dinin politikaya ve ticarete alet edilmesini yasaklamıştı. Yahudilikten diğer dinlere de geçmiş olan şu duayı da bizzat yazmıştı:

               Aton yeni dinin tanrısının adıdır,

              “Ey! Yaşayan Aton, hayatın başlangıcı

               Kadınlardaki hücrenin yaratıcısı

               Erkeklerdeki tohumun yaratıcısı

              Yaptığı her şeyi canlandırmak için

              Onlara nefes veren!

              Senin eserlerin kaç türlü!

              Bizlerden hepsi gizli,

              Ey tek tanrı…

              Senin gücün kimsede bulunmaz,

              Her şeyin yükseklerde,

              Hepsi kanatlarla uçar,

              Onlara gerekeni sen verirsin,

              Eserlerin ne kadar muhteşem,

              Ey sonsuzluğun tanrısı!

              Yabancılar için gökyüzünde bir Nil var,

              Ve bütün milletlerin hayvanları için.

              Aydınlatarak, parlayarak, uzaklara gidip dönerek,

              Milyonlarca şey yaratırsın,

              Sadece kendi kendine,

              Mısır gibi yabancı memleketler yarattın,

              Herkesi yerine yerleştirdin.

              Herkes başka dil bilir;

              Vücutları ve renkleri ayrıdır,

              İnsanlarla insanları ayırdın çünkü sen…

              Seni tanıyan yoktur,

              Oğlun İknaton’dan başka,

              Sen O’NA akıl verdin,

              Kendi planın ve kendi gücünle.”

              Bu şiir Musevilerde ilahi olarak okunmaktadır. İkhnaton ve karısı Nefertiti ölünce Firavun olan General Harmhat, yeni dini silip attı. Roma İmparatorluğunu, devlet gibi örgütlemiş olan Hıristiyanlık yıkmış, Osmanlı İmparatorluğunu da, kişisel çıkarlarını dine monte eden hırs, tamah, cehalet ve sahipsizlik yıkmıştır.

              İnsanlar, asırlarca önce yapılmış olan büyük ve görkemli yapılara bakarak o devrin uygarlığından söz etmeye bayılır.”Vay canına, bu görkemli piramitleri yapanlar insanlığa bundan güzel armağan bırakamazdı!”Diye de hüküm yürütürler. Uygarlık taş binalar, barajlar ve köprüler yapmak mıdır? Mısır’da aklımda kaldığına göre (108) adet piramit bulunmaktadır. Gize piramitleri adıyla anılan üç piramitten Kefren Piramidinin yapımında(1.000.000) insanın ölmüş olduğu hesaplanmaktadır. Bunun yanında, piramit yapımının masraflarına yardım için, KEFREN’İN KIZINI GENEL KADIN OLARAK PAZARLAMIŞ OLDUĞU DA SÖYLENMEKTEDİR. Bu tanrı sayılan, hükümdar olan ve başrahip kabul edilen bir makamın da sahibi. Değer mi bunca insanın ölmesine bu taş yığınları?

              Maksim Gorki’nin Jozef Stalin tarafından öldürüldüğünü Kanada’ya sığınan bir Rus Kurmay yarbayı açıklamıştı. Öldürülme nedeni de komünizimden soğumasıymış. Neden mi komünizimden soğumuş? Anlatayım; Maksim Gorki, soğuk bir kış günü, kürkler içinde emrine verilen lüks siyah arabadan iner ve dünyanın en büyük barajını seyre koyulur. Görmüş olduğu manzara karşısında göğüsleri kabarır:”İşte bu baraj komünizmim eseri!” Diye söylenir. Arkasında bir şıpırtı duyar, döner bakar ve yıkılır. Açlıktan karınları şiş ve çıplak sayılacak Beş-Altı çocuk lüks arabasına bakmaktadır.

              “Bu kimin eseri!” diye söylenir. Yanıtını kendisi verir:

              “Evet, bu yalınayak ve açlıktan karınları şiş zavallı insan yavruları da komünizmin ve bu barajın eseridir’”Der ve yıkılır.

              En büyük kıymet ve en büyük eser insandır. Bir düşünce ve bir eylem insana ne vermiştir? Değer ölçüsü bu olmalıdır.

              Dünyada her şey insan içindir; DİN DE; HUKUK TA; ÖRF TE; AHLAK TA; MODA DA; DEVLET TE VE DAHİ HÜKÜMET TE İNSAN İÇİNDİR. Bu sosyal düzen kuralları insana ne vermiştir? İnsanları mutlu mu etmiştir, yoksa mutsuz mu etmiştir. Benim ölçüm budur arkadaşlarım. Bu zamana kadar tüm din sahipleri,”İNSANLAR DİN İÇİNDİR’İ” Kullanmışlardır. Böyle olunca da; din, diğer sosyal düzen kurallarını boyunduruğu altına almıştır. Aslında çıkarcı din adamları bu işi yapmıştır ya!

              Tüm bunları çok iyi değerlendiren Mareşal Gazi Mustafa Kemal, bunlardan çok iyi bir ders çıkarmıştır:

              “Bizi yanlış yola sürükleyen kötüler, çoğu zaman din perdesine bürünmüşler, saf ve temiz halkımızı hep şeriat sözleriyle aldata gelmişlerdir. Tarihimizi okuyunuz; görürsünüz ki ulusu gerileten, tutsaklaştıran, çürüten kötülükler hep din örtüsü altındaki geriliklerden, bayağılıklardan ve alçaklıklardan gelmiştir. Onlar, her türlü davranışları dinle karıştırırlar.”

              “Efendiler ve ey Millet! Biliniz ki; Türkiye Cumhuriyeti, şeyhler, dervişler, müritler ve mezhepler memleketi olamaz. En doğru tarikat, uygarlık tarikatıdır. Uygarlığın emir ve istencini yapmak, insan olmak için şarttır.”

              “Birtakım şeyhlerin, dedelerin, seyitlerin, çelebilerin, babaların, emirlerin arkasından sürüklenen ve falcılara, büyücülere üfürükçülere, muskacılara talih ve hayatlarını emanet eden insanlardan oluşan bir kitleye, uygar bir ulus gözüyle bakılabilir mi?”

              Mısır’da köle olarak taşkıran Yahudilerin dikkatlerini çeken şey; halkı sömürerek lüks içersinde yaşayan Rahipler olmuştur. Tevrat’a da bu yansıtılmıştır:”Binbaşılar ganimet altın ve gümüşleri Hahamlara sundular!”Bazıları kızacaklar amma, sekizinci surenin 1 ve 41’inci ayetlerini okusunlar. Doyurulmaya ve güdülmeye muhtaç olan aç köleler kolayca Musa’nın peşine takılmışlardır. Günümüzde de Mısırlı rahiplerinin din anlayışları politikacılarımızda geri gelmiştir.

              Ülkemizin başına ne gelmişse seçimle gelmiş olan sığ politikacılardan gelmiştir: Bakınız Sayın Recep Bey, neler söylemişler:

              “Türkiye’nin yarınında artık Kemalizm’e ve Kemalizm benzeri rejimlere, sistemlere yer yoktur!”

              “Kemalizmin yeniden kendini üretmesi söz konusu değildir. BİZİM İÇİN EN ÜST BELİRLEYİCİ, İSLAM’IN ETKİLERİDİR. HER ŞEY ONA GÖREBELİRLENİR!”

              180 SENE Selçuklu,623 sene Osmanlı yönetiminde yapılmış olan cami sayısı 20.000olup,bunun 13.000tanesi sınırlarımız dışında kalmıştır. Cumhuriyetimizin (75) yıllık sürecinde kaç adet cami yapılmıştır. Beş ilimizin okul, cami ve Kuran kursu sayısı:

              KONYA: Cami sayısı 2664,İlkokul sayısı1248,Ortaokul sayısı 377,Genel lise sayısı 109, Meslek lisesi sayısı 105,Kuran kursu sayısı 418.

              ANKARA: Cami sayısı 2520,İlkokul sayısı 1172,Ortaokul sayısı 600,Genel lise sayısı 169,     Meslek Lisesi sayısı 149,Kuran kursu sayısı 348.

              SAMSUN: Cami sayısı 2425,İlkokul sayısı 1489,Ortaokul sayısı 161,genel lise sayısı 42,meslek lisesi sayısı 44,Kuran kursu sayısı 276.

              İSTANBUL: Cami sayısı 2330,İlkokul sayısı 1489,Ortaokul sayısı 827,Genel lise sayısı 3321,Meslek Lisesi sayısı 203,Kuran kursu sayısı 372.

              KASTAMONU: Cami sayısı 2282,İlkokul sayısı 989,Ortaokul sayısı 81,Genel Lise sayısı 26,meslek lisesi sayısı 28, Kuran kursu sayısı 66.

              Şimdi şöyle bağırıyorum: Ey! Mareşal Gazi Mustafa Kemal’i küfürle yadedenler!

               Tanrımız niçin O’NA yardım etti de!

              DÂHİLİ VE HARİCİ BEDHAHLARI BEDBAHT ETTİ?

             

             

             

                       

                                                                               

                                                                                     

                                                                               


 

İzleyiciler

Blog Arşivi