5 Ocak 2016 Salı

2049/KALDIRAMAMAK ÜZERİNE!


               TC.

OSMAN TÜRKOĞUZ


TV.İZMİR;05 Ocak 2016.

               KALDIRAMAMAK PARELELCİLİK İMİŞ?!

        AKEPE’YE hizmet ederken Şeyini kaldıramamak üzüntüsü ile terki Yalakalık eden AK—İT Yazarı ve Genel Yayın Yönetmeni Hasan Karakaya,bir zaman önce şöyle yazmışmış:”Uluslararası karşılaşmalarda, haltercilerimiz Paralelci oldukları için  halterleri kasıtlı olarak kaldırmamaktadırlar.Orada,Antrenörü,Masörü,çeşitli hizmet edenleri var.Ben onlara da paralelcidir gözü ile bakarım…”KALDIRAMAMAK?!

         Hasan Bey;Arabistan’ın en ünlü  ve en usta Orospusunun önünde,Viyagra’ya rağmen Maslahatını kaldırmaktansa Şehitlik yolunu seçtin?MASLAHATINI KALDIRAMADIĞINA GÖRE SEN DE PARALELCİ OLMAYASIN*!Tabutuna omuz verenler,seni ŞEH-İT sayanlar ve de Şehitliğe gömenler de paralelci sayılmazlar mı?!

2048/YAHUDİLERE VE re ve ONBAŞI ADOLF Hİ,TLERE SARILMAK!



                  YAHUDİLERLE ONBAŞI A.HİTLERE SARILMAK                 

          TC.                   YENİ AÇKLIM:

OSMAN TÜRKOĞUZ


TV.İzmir;05Ocak 2016.

“Bir Mareşali bir Onbaşının emrine verirseniz,sonuç yenilmek olur?!Mareşal Manştayım,Rusya’daki Nazi istila ordularının başkomutanı.Ruslara esir düştü.

          Onbaşı Adolf Hitler;Alman adaletini,Alman polisini,Gestapoyu,SA’LARI,Alman      basınını,Alman silahlı kuvvetlerini,Alman halkını ele geçirdikten sonra FÜHRER   OLDU?!ASTIĞI ASTIKTI;KESTİĞİ DE KESTİKTİ.Bakınız, Profesör Dr. Papaz Martin       Neamöller durumu nasıl anlatıyor:

Profesör Dr. Papaz Martin Neamöller’in, Onbaşı Adolf Hitler Nazi rejiminin gelişine dair günlüğü, diktatörlüklerin uygulanışlarının tanımını yapmaktadır:

        “Önce sosyalistleri topladılar; sesimi çıkarmadım, çünkü ben sosyalist değildim. Sonra

,Sendikacıları topladılar, sesimi çıkarmadım. Çünkü ben Sendikacı değildim. Sonra, Yahudileri topladılar, sesimi çıkarmadım, çünkü ben Yahudi değildim. Sonra, beni almaya geldiler; benim için sesini çıkaracak kimse kalmamıştı.”

          350 Şehir devletinden oluşan Almanya; dil birliği, hukuk birliği, din birliği, güzel sanatlar ve müzik birliği, GELENEK VE Görenek birliği ile ALMAN MİLLETİNİ OLUŞTURMUŞTU. PRUSYA Devleti güçlenerek 1864’te Danimarka’yı,1866’da Avusturya’yı,1870-1871’de de Fransayı yenerek, Pariste Louvre sarayında Alman birliğini kurmuştu. Birinci Dünya Savaşında yenilerek bazı toprakları elinden alınmıştı. Onbaşı Adolf Hitler, Münih’te bir meyhanede, Yedi kişi ile Alman Nasyonal Sosyal Partisini kurmuştu. Yahudi çıkışlı olmasına karşın koyu bir Alman/Cermen/milliyetçisiydi. Almanya’yı toparlayarak güçlendirmek ve Alman ırkını dünya hâkimi yapmak sevdasındaydı. Allah tarafından gönderildiğine inanmıştı ve Alman halkını da inandırmıştı. Narsist ve Şizofrenik bir yapısı vardı. Sayın Bay Recep Tayyip Erdoğan’ın örnek gösterecek yapısı bilgisizliğin ürünüdür. Onbaşı Adolf Hitler,anası Alman olan Yahudi Rockefeller’den birisinin piçidir.Viyanda,Yahudiler lüks ve sefahat içinde yaşarlarken Adolf Hitler açlıktan sürünmekteydi,seceresi nedeniyle de toplum dışına itilmişti.Bavyera’ya geçerek Alman ordusunda başarılı?!Bir asker olduğu halde orada  haksızlıklara uğrayarak?!Alman toplumuna da düşman olmuştu.Yahudiliğe düşmanlığı nedeniyle onları Gaz odalarına sevk etmişti.Almanlara düşmanlığı da Almanları,BOŞ YERE AÇMIŞ OLDUĞU CEPHELERDE KIRIMLARA UĞRATMIŞTI. “AYKİRİYE” parolalı bir planı uygulamak istemişti.”Madem ki Almanlar bana oy verdiler,o nedenle de ölmelidirler?!Demişti.Yenilgi sonunda,tüm Almanların intihar etmesi planının adıdır.”AYKIRİYE?”Benzerlikleri siz bulacaksınız?!Her ikisi de ,Kömür,Makarna ve BATTANİYE DAĞITARAK,YALAN SÖYLEYEREK,İFTİRA ATARAK VE KUMPAS KURARAK HALKI KANDIRIP  İKTİDAR OLMUŞLARDIR.

OKUYALIM:”Halk Delilerden Ne Dahiler Çıkartır?Adlı yazımdan alınmış bir bölümdür:

ADOLF HİTLER!
Doğum tarihi:20Nisan 1889.
Doğduğu yer: Braunau am inn, Yukarı Avusturya.
Babasının adı: Alois Schicklgruber(1837-1903).
Anasının adı: Klara Pölzl(1860–1907).
Ölüm tarihi:30 Nisan 1945,Berlin, Başbakanlık sığınağı.
Ölüm nedeni: Zehir ve tabancayla intihar.
Hitlerin Büyük babası Johann George Hiedler, Aşağı Avusturya köylerinde gezginci bir değirmenciydi.1824 senesinde; ilk evlenmesinden beş ay sonra doğan oğlu ve eşi öldüler.18 sene sonra; Duerrenthal’in Strone köyünden, Maria Anna Schicklgruber adlı,(47) yaşında bir kadınla tekrar evlendi.7 Haziran 1837 tarihinde; Maria’nın gayrimeşru bir oğlu oldu. Bu çocuk; Alois Schicklgruber olarak büyüdü. Maria Anna;1847tarihinde öldü. Bu ölümden sonra, Johann George Hiedler ortalıktan yok oldu.84 yaşında; Waldvierte’de,
Weitra kasabasında yeniden ortaya çıktı. Bu sefer adını Hitler olarak yazıyordu. Üç tanıkla bir Notere giderek, kendisini ALOİS Schicklgruber’in babası olarak kaydettirdi! William L.Shirer, Nazi İmparatorluğu,1’inci C.S.24.
39 yaşına kadar, Annesinin soyadını taşıyan Alois, doğum kayıtlarını tutan bir Papazdan, Üvey babasının Johann George Hiedler olduğunu öğrendi. Alois, özel izinle, ikinci dereceden yeğeni Klara Pölzl ile evlendi.
Adolf Hitler bu ailenin üçüncü çocuğu olarak dünyaya geldi. Güstav İda bebek iken öldü. Dördüncü çocuk Edmund da (6) yaşında öldü.21 Ocak 1896’da Kız kardeşi Paula Hitler doğdu. Hiedler, Huetler, Hueffler,”Hiedler” soyadını kullandılar. Sonunda; bu soyadı “Hitler’e” dönüştü. Adolf Hitler,1920’den sonra WOLF takma adını kullanmıştı. WOLF, Eski Almancada, ASİL KURT anlamına geliyordu! Alois Hitler; Viyana’da Yahudi asıllı Prinz adlı birisini Adolf’un Vaftiz babası yapmıştı!
Hitler, bir ara İDA takma adını da kullanmıştı. Babası öldükten sonra büyük bir yıkıntıya uğramıştır. Babasından kalan parayı ablasına vermiştir. Lise üçüncü sınıftan, liseyi terk ederek öksüz çocuklar yurduna yerleşmiştir.1909 senesinde de evsizler yurduna daha sonra da fakirlerin kaldığı bir eve taşındı. Ressam olmak istiyordu; Resim Akademisi kendisini başarısız bularak kabul etmemişti. Homoseksüellerin eyleştikleri bir otele gidip gelmeye başlamıştı.
İngiltere Başbakanı W.Churchill’in kendisine verdiği(11.000) gizli belgeyi inceleyen Walther C.Langer, Adolf Hitlerin kişiliğinin analizini yapmıştır:
“Hitlerin normal kişilerden çok Eşcinsellerin yanında rahat ettiği doğrudur. Strasser’in belirttiği gibi; kişisel korumalarının hepisi de Eşcinseldi. Hitlerin Eşcinsel eşi olduklarını söyleyen iki oğlana da rastladığını belirtmiştir. Hitler’in, Eşcinsel arkadaşları için kullandıkları “BUBİ” adını kullandığı da büyük bir olasılıkla doğrudur!”Walther C.Langer, Hitler melek mi, Şeytan mı? S.164.
Harvard Üniversitesi Psikoloji Kliniği Direktörü Dr. Henry A.Murray, Hitlerin kişiliği hakkında bir rapor hazırlamıştı:
“Counter Aktive Narsizm!”Hakaret, Eziklik ve aşağılanma ile dürtüklenen bir kişilik!”Yenilirse, İNTİHAR EDER! Teşhisini de koymuştu. Raporun adı da:”Hitlerin Zihni/Gizli Savaş Dönemi Raporu”.Walther C.Langer,”The Mind of Hitler” adlı bir kitap yazmıştır.
Adolf Hitler; Birinci Dünya Savaşı çıktığında, Bavyera Kıralı Üçüncü Ludwig’in izni ile Bavyera ordusuna katıldı. Fransız cephesinde iki defa yaralanarak hastaneye kaldırıldı. Askeri takma adı: Onbaşı Böhmischen Gefreiter(Bohemyalı).
Askerlik hizmetindeki başarılarından dolayı iki kere Demir Haç nişanı ile ödüllendirilmiştir:
Aralık 1914’te;İkinci sınıf Demir Haç(Iron Cross Second Class);
Ağustos 1918’de de; Birinci Sınıf Demir Haç,(Iron Cross Fırst Class) madalyalarıyla onurlandırılmıştır.
15 Ekim 1918’de zehirli gaz bombardımanında kısa süreli körlük yaşamıştır. Bunu isterik krizine bağlayanlar da vardır.
Onbaşı Adolf Hitler habercilik hizmetinin yanı sıra; askeri dergilerde yayımlanması için resimler de çekmiştir.”Liderlik özellikleri yeterli olmadığından onbaşı rütbesinde kalmıştır!”
Düşman kurşunu ile yaralandığından Gazilik madalyası da almıştır. Burada bir garip durum var. Bu gariplik Resim Akademisine kabul edilmediğinde de mevcuttur. İki defa Demir Haç nişanı verilen bir askere,”Liyakatsiz!”Sicili vermek ırsiyetine bağlı olsa gerek diyorum. Viyana Resim Akademisine kabul edilmeme nedeni de aynı değerlendirmeden olabilir. Adolf Hitler; altı sene askerlik yaptıktan sonra, askeri üniformasını çıkarmıştır. Politikaya atılmadan önce(2000) resim yaptığı hesaplanmıştır. Yayımlanan resimleri bir sanat eseridir.
Etkili konuşmak için Astrolog Medyum Hanussen’den dersler almıştır. Her ders öncesi kendisine Morfin vurulmuştur!
Fransız cephesinde; Müttefiklerin topçu bombardımanı başladığında, bir siperde saklanan Onbaşı Adolf Hitler’in içinden gelen bir ses:
“Kalk Onbaşı Adolf Hitler, hemen mevzi değiştir!” Demiştir. Bu sesin emrine uyan Onbaşı Adolf Hitler, yeni mevziine ulaştığında, eski mevzisine bir top mermisi düşmüştür. O anda; Onbaşı Adolf Hitler; Almanya’yı için Tanrının kendisini koruduğuna inanmıştır!
“Hitler, kendisini Almanya’nın kurtarıcısı olarak, insanüstü bir varlık gibi, özel görevle yükümlü olduğuna inanmaktadır!”Walther C.Langer, S.G.E. S.16.
Ünlü Alman Filozofu Frederik Nietzsche-Nişi-“Zerdüşt Böyle Buyurdu!”Adlı bir felsefe kitabıyla, insanüstülüğü Almanya’ya ve tüm dünyaya anlatmıştı. Kendisi de Frengiden çıldırarak ölmüştü.1870–71 Almanya-Fransa arasındaki savaşa sıhhiye eri olarak iştirak eden, bu ufak, tefek Filozof, yaralı bir askere narkoz verirken kendisi bayılmıştır!
Herman Göring; Birinci Dünya Savaşına pilot olarak katılmış, savaştan sonra Yüzbaşı rütbesiyle Alman Hava Kuvvetlerinden ayrılmış, uyuşturucu bağımlısı biriyken Nazi Partisine girerek Hava Mareşali rütbesiyle Alman Hava Kuvvetleri komutanı olmuştu. Bu uyuşturucu müptelası şöyle buyurmuştu:
“Vicdansızım ben. Benim vicdanım Adolf Hitlerdir. S.G.E. S.52.
Topal bacaklı Dr. Joseph Goebbels:”Hitler hiç değişmez. Çocukken nasılsa, şimdi de öyledir!”Demiştir. Bu tanım çok önemli bir husus içermektedir. Dr.Joseps Goebbels;1933 senesinde Nazi Partisine girmiş, toplumsal Psikoloji uzmanı bir aşağılık yaratıktır.30 Nisan 1945 günü, Adolf Hitlerin sığınağında, karısı ve altı Oğlan çocuğu ile intihar etmiştir.
Adolf Hitler;”Yahudiler ve Çingeneler, akrabalık bağları ile Üstün Alman ırkını bozuyorlar!”Sloganı ile Alt ve Orta sınıf Alman kırsal kesimini etkilemeyi başarmıştı.”Yalan ne kadar büyükse, inananı da o kadar çok olur!”Onun sözlerinden birisidir.
“Ben, dünyaya insanları güçlü yapmak için gelmedim. Onların güçsüzlerini kullanmak için geldim!”
Tam Narsist Psikopat bir ifade!
Adolf Hitler, Münih’teki bir birahanedeki darbe girişiminden 01 Nisan 1924 senesinde (5) yıl hapis cezası almıştı. Dokuz ay cezaevinde kalarak Mein kampf –Kavgam-adlı kitabını yazmıştı. Alman Nasyonal Sosyalist Partisini ele geçirerek,”Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Partisi”—Nationel Sosyalist German workers Party- adı ile politika arenasına atılmıştı. Kısacası Nazi Partisi adını alacak olan bu parti NSDAP kısaltması ile anılıyordu. Partiden istifa etmiş, geri dön çağırısı üzerine de,1’e karşı 563 oy ile genel başkan seçilmişti.
1928 genel Seçiminde 12 Milletvekili ile
1930’da %18 oy ve 107 Milletvekiliyle,
31 Temmuz 1937 genel Seçiminde de %37 oyla Alman Cumhurbaşkanı Mareşal Hindenburk’tan Başvekilliği-Şansölyelik- almıştı. Ocak 1933 tarihinde, Katolik merkez Partisiyle anlaşamadığından,05 Mart 1933’te yapılan yeni genel seçimde oyların %44’ünü alarak, tek başına iktidar olmuştu.
Alman Parlamentosunu yaktırarak, yangın faili olarak Hollandalı akıl hastası olan Van der Lubbe adlı bir genci ve Bulgar Komünisti Dimitrof’u mahkeme huzuruna çıkartmıştır. Dimitrof’un savunması Hitleri ve yargılamayı yapan soytarı yargıçlar kurulunu deli etmiştir. Dimitrof beraat etmiş; Zavallı Van der Lubbe idama hüküm giymiştir.
YETKİKANUNU!
Bu kanunla Reichtag-Alman Parlamentosu-yetkilerini (4) seneliğine Nazi hükümetine bırakıyordu! 2/3 Milletvekili çoğunluğu hile ile sağlanmıştı.(80) Milletvekili gözaltına alındı. Oylama yapılacağı gün; SA’LAR parlamentoyu kuşattılar.
“23 Mart 1933 günü;”Halkta ve Almanya’daki Sıkıntının Kaldırılmasına Dair Yetki Kanun Tasarısı” kabul edildi.
Bizdeki benzerliğe bir göz atalım: Anayasamızın (145)’inci maddesine göre;”askerler işlemiş oldukları askerlikleriyle ilgili suçlardan Askeri Mahkemelerde yargılanırlar’” hükmüne aykırı bir kanun, bir gece yarısı operasyonu ile MUHALEFETİN HABERİ OLMADAN VE KOMİSYONLARDAN GEÇİRİLMEDEN TÜRKİYE BÜYÜK MİLLETVEKİLLERİ MECLİSİNCE KABUL EDİLEREK imzasız ihbar mektupları ve maskeli tanıklarla emekli ve muvazzaf subaylar polislerce yaka ve paça yakalanarak özel mahkemelerce tutuklanmışlardır!
02 ağustos 1934 tarihinde Alman cumhurbaşkanı Ünlü Mareşal Paul Von Hindenburk ölünce Adolf Hitlere gün doğmuştur. Alkolik bir Polis komiserinin fişlemiş olduğu NAZİ yanlısı olmayan Polislerin 2/3 mesleklerinden kovularak yerlerine Nazizm yanlısı gençler alınmıştır. Ünlü GESTAPO örgütü de kurulmuştur. Hitler için tehlike arz eden SA örgütünün Homoseksüel lideri Yüzbaşı Ernest Röhm, yardımcıları Edmund Heinks, Gregor Strasser ve Kurt Schleicher,29 Ocak1934 gecesi, öldürülerek SA mensupları da SS’LEERE-Schutz Staffel- katılmışlardır.
Mart 1933 tarihinde uzun Bıçaklar gecesi olarak adlandırılan eylemler sahneye konmuştu. Yahudilere ait iş yerleri ve Nazizm’e zararlı görülen kitaplar yakılmıştı. Almanların Yahudilerle evlenmelerini yasaklayan yasalar çıkarılarak ivedilikle yürürlüğe konulmuştu, Adolf Hitler, milletleri iki grupta toplamıştı:
1-Ari ırka mensuplar,
2-değersiz halklar!
Özürlü çocukları hastanelerde iğne ile öldürttüğü söylenmiştir. Alman ırkını saflaştırmak için, İNSAN HARALARI kurarak, genç ve sağlıklı kız ve erkekleri buralarda çiftleştirmiştir!
Strazburk Üniversitesinden bir doktor, savaşı fırsat bilerek her yaştan iskelet koleksiyonu yapmağa kalkıştığında neler mi olmuş! Çeşitli yaşlardan (200) çocuk, kız, kadın ve erkek anılan üniversiteye gönderilerek, iğne ile öldürülüp, iskeletleri koleksiyona renk katmıştır!
Adolf Hitler; Alman Silahlı Kuvvetlerini iğdiş etmek için; sevilen iki Komutanı güpe gündüz eşleriyle birlikte Gestapo’ya öldürtmüştür. İsim benzerliğinden yararlanarak bir homoseksüel emekli Yarbayın ismini taşıyan Alman Genelkurmay Başkanını, aşağılayarak emekliye sevk etmiştir. Norveç’in işgalinde hatalı bulduğu Alman Genelkurmay Başkanı Orgeneral Halder’i emekliye sevk ederek, Rütbesini de Onbaşılığa indirip Rus cephesine sürmüştür.
Adolf Hitler (42) Suikasttan kurtulmuştur. Mareşal Kont Helmuth Von Moltke’nin liderliğinde, Dr.Schacht, Belçika Valisi Von Falkenhausen, Mareşal Erving Rommel, Von Beck; Paris Valisi Kayl Heinrich Stupnagel, çok sayıda sivil görevli ve bir gözünü ve bir kolunu Kuzey Afrika’da kaybetmiş olan Kurmay Yarbay Kont Claus Fon Stauffenberp Adolf Hitleri öldürerek yerine Feld Mareşal Witzleben’i geçirmeye karar vermişlerdir.20 Temmuz 1944 tarihinde; Hitlerin gizli karargâhında gerçekleştirilen bombalı suikast başarısız olmuştur. Harp Divanı’nın, sanıklar hakkındaki ölüm kararları hemen kurşuna dizilmek suretiyle infaz edilmiştir, Mareşal Witzleben kemersiz olarak verilen geniş belli bir pantolonu düşürmemek için elleriyle tutmasını mahkeme başkanı Nazi Yargıç alayla karşılayarak hakaret etmiştir. Bu ünlü aşağılık Nazi Yargıç ta bir hava bombardımanında ölmüştür. İdam cezasına çarptırılan Mareşal Witzleben, kasap çengeline asılarak öldürülmüştür. Geri kalan (5000) sanık, özel görevlilerle piyano telleriyle boğulmuştur. Bayılan kameramanların yerine yenileri geçirilmiştir. HOLOKOST adlı bu filmin TRT’de oynatılmasını MHP. Başkanı Hüseyin Seyfullah Bey önlemişti! Onbaşı Adolf Hitler,(42) suikast girişiminden kurtulmuştu.
Diktatörleri ve diktatör taslaklarını incelediğimiz zaman ruhsal yapılarının hemen, hemen aynı olduğunu görürüz. NARSİST PSİKOPAT! Ve dahi Yetişme tarzı.
Ünlü Viyanalı Yahudi Dr. Ve PsikanalistSigmunt Freud NARSİZM OLGUSUNU ORTAYA ATMIŞTI. Kelimenin kökeni mitolojiden alınmıştır. Nilüfer çiçekleri nasıl suda kendi hayallerine âşık olarak yaşarlarsa, Narsist Psikopatlar da kendi ruh dünyalarında yaşarlar. Başkalarının hak ve ihtiyaçlarına aldırmadan kendilerini öne çıkararak hep önde kalma savaşını veririler. Her şeyi istedikleri gibi yönetmeye yönlendirmeye ve başkalarından yararlanmaya çaba gösterirler. Gerçek dışı güç ve para ve aykırı düşünceler geliştirilerek bir doyumsuzluk dünyasında yaşarlar. Bu durumu Sayın Dexter Morgan şöyle anlatmıştır:
“gerçek ya da hayali bir hakaret, ezilme ya da aşağılanma ile dürtüklenen bir kişiliği vardır Hitlerin!”Hitlerin kendisi de kendi karakterini ve ruh yapısını böyle tanımlamaktadır:
“Ben; dünyaya insanları güçlü yapmak için gelmedim. Onların güçsüzlerini kullanmak için geldim!”
“Beceri ve yetenek eğitim ürünü değildir. Bu yetenek kişide doğuştan vardır. Yani Tanrı’nın bir lütfüdür!”
Adolf Hitler Babasının bir Yahudi piçi olduğunu ve iki çeşit kan taşıdığını biliyordu. Viyana’da, Yahudiler lüks ve şatafat içersinde yaşarlarken,13 yaşında bir çocuk olarak sefaleti oynuyordu. Kendisini Alman yetkililerinin de, Almanların hak ve hukuklarından ayrık tutması da hep bu Yahudiler yüzünden olmuştu. Tanrı kendisini özel yeteneklerle yarattığına göre; Almanların gözüne girecek ve kendisini yüceltecek bir yol bulmalıdır.”Üstün yetenekli, yanılmaz ve yenilmez adamı oynamalıdır”!Adolf Hitler hiçbir kimsenin yanında soyunmamıştır. Terzilerine bile ölçü vermek yerine eski giysilerinden provalar yaptırtmıştır. İki Kız kardeşi de aptaldır. Yeğeni genç bir Hanım ile girmiş olduğu bir aşk oyununda bu genç Hanım intihar etmiştir. Berlin film stüdyolarından edinmiş olduğu genç ve güzel bir sevgilisi de intihar etmiştir. Kendisinden başkasını beğenmez ve kendi fikirlerinden başka fikirlere de inanmış gözle bakamaz. Narsizm ile Psikopatlık birleşince Şizofrenik bir tablo ortaya çıkmaktadır. Birleşik kaplar kanununa göre de Toplumsal Şizofreni ortaya çıkarak toplumu esir etmektedir!. Kendisini, kendisinden dinleyelim:
“Zayıfa acımak, Doğaya ihanettir.”
“Düşünce özgürlüğü tüm kötülüklerin anasıdır. Eğer savaş kaybedilirse, bu benim umurumda bile değil. İnsanlar perişan olurlarsa olsunlar. Bir tek gözyaşı bile dökmem onlar için. Onlar hiçbir şey hak etmediler!”
“Yalan ne kadar büyük olursa inananı da o kadar çok olur!”
20 Temmuz 1944 suikastından sonra; çılgınlığı ve dengesizliği doruğa çıkmıştır. En büyük bilginler ve komutanlar peşinden gelince, hastalığı da artmıştır.
Çeşmealtında, öğretmen bir karı-kocanın iki oğlu da anormaldir. Bu anormalliğin nedeni araştırıldığında: KAN UYUŞMAZLIĞI ORTAYA çıkmıştır! Şehzade Orhan; Bizanslı bir Tekfur kızı ile evlenmeye kalktığında Anası Mal Hatun şöyle itiraz etmiş:
“Cengiz Hanın bir sözü vardır: Türk’ün kanına başka kan karışmadığı sürece Türkleri yenmek mümkün değildir.”Kan karışımı iki kişilik ortaya çıkarmaktadır. Tüm çocuklar Narsist bir ruh yapısındadırlar. Hep isterler. Çocuk büyüdüğünde diğer insanları da fark ederek diğergam olur. Çocukluk ruhu ile büyüyenler Narsist psikopatlığa da adaydırlar. Kendisiyle ve istekleri ile bütünleşirler.
İster misiniz; ülkemizde de Diktaya özenen bir Büyüğümüzü de masamıza yatıralım?
“Tayyib anne tarafından Batum göçmeni bir Gürcü Yahudisiydi. Babası tarafından, Cumhuriyet öncesi Potamya olarak bilinen Güneysu İlçesine bağlı Dumankaya2 ya da Rumca ismiyle PİLİHOZ köyünden Eşkıya BAKATLI Teyup’un torunuydu. Yani RUMDU!
Bu konuyu anlamak istemeyenler, bir kere daha açık bir ifadeyle izah edeyim:
TAYYİP: Anne tarafından Gürcü Yahudi’si,
Baba yönünden ise RUM ÇOCUĞU idi.”Ergün Poyraz,”TAKUNYALI FÜHRER, s.28.
Tayyib:” Amaca ulaşmak için gerekirse Papaz elbisesi giyerim!” Demiştir. Ergün Poyraz. S.G.E. S.104.
Denizlili Fatma Durmuş,”İlahilerden Halka Çağrı” adlı bir kitap yazarak 10.000 adet bastırıp, dağıtmıştır. Bakınız burada neler demektedir:
“Tayyib Allah yolunun bekçisidir,”
“Tayyib’i üzmek Allah’ı üzmektir.”
“Sevenlerini de üzmek aynıdır.”
“Susun, şiir değil dini yaşaman!”Ergün Poyraz, S.G.E. S.39.
Sayın Recep Tayyib Erdoğan; Tekirdağ’da şöyle konuşmuş:”Rahmetli Menderes tam takır hazineyi doldurdu. Merhumu idam ettiler, Hazineyi boşalttılar!”Basın.
“Biz, nabza göre şerbet verenlerden olmadık. Bizim kelamımız Rüşvet’i Kelam değildir. Biz, Van’da ne konuşursak Tekirdağ’da da onu konuşuruz.”Bendeniz, hiçbir şekilde PAPAZ elbisesi giymem. Yalınız;27 Mayıs 1960’tan sonra Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası açıldığında: (18) ton altın çıkmıştı.(104)ton altın Londra’ya rehin olarak gönderilmişti. Cennetmekân Rahmetli Mustafa ismet İnönü, Düyun’u Umumiye borçlarını da ödeyerek;(127) ton altın,(300)Milyon dolar ve çok sağlam 950.000.000)Milyonluk bir bütçe bırakmıştı. Mark’ın alım değeri de (50) Kuruştu! Şimdi soruyorum: Hangimizin dediği doğrudur!
Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e de ”Diktatör!” Diyenlere bir yabancının yanıtı çok görkemlidir:
“Diktatörlük, gölgesinde ot bitmeyen bir çınar ağacıdır. Pekiyi, siz nerede yetiştiniz ey! Hudayinabitler?”

        Profesör Dr. Papaz Martin Neamöller’in, Onbaşı Adolf Hitler Nazi rejiminin gelişine dair günlüğü, diktatörlüklerin uygulanışlarının tanımını yapmaktadır:

        “Önce sosyalistleri topladılar; sesimi çıkarmadım, çünkü ben sosyalist değildim. Sonra

*    ,Sendikacıları topladılar, sesimi çıkarmadım. Çünkü ben Sendikacı değildim. Sonra, Yahudileri topladılar, sesimi çıkarmadım, çünkü ben Yahudi değildim. Sonra, beni almaya geldiler; benim için sesini çıkaracak kimse kalmamıştı. Tüm diktatörlüklerde uygulanan metot aynıdır.Önce,utanma ile arı kaldır,herkesi kullan!?

*    Önce,parçala ve böl,

*    Sonra da devlet organlarını biribirine düşür.

*    Orduyu itibarsızlaştır.

*    Polisi ve gizli polisi taraftarlarınca doldur.

*    Meclisi para canlısı yoz kimliksizlerle doldur.

Halka bedava yiyecek ve yakacak dağıt. Polisleri de ekarte et. SÜREKLİ YALANLARLA VE İTHAMLARLA ve TUTUKLAMALARLA HALKI KORKUT. Almanya’da yapılanları,günümüz Türkiyesine uygula. ULUSAL DEĞERLERİ KÖTÜLÜYEREK HALKIN İNAÇ DÜNYASI YIK.KAHRAMANLARI,AYDINLARI VE VATANSEVERLERİ İFTİRALARLA  HAPSE TIK.  HAİNLERİ KAHRAMAN,KAHRAMANLARI DA HAİN OLARAK ANLAT.ANAYASAYI VE KANUNLARI HİÇE SAY, Sonra da herkezden özür dile,HOŞ GELDİN DİKTA? Erdoğan’ın akıl sağlığı ?!

*    Erdoğan’ınakılsağlığıdurumunun…
Mart 17, 2015 |Facebook Paylaş. Mustafa Altıoklar’ın 46’ıncı maddeye göre raporu vermek lazım" sözleri mahkemeye taşınmıştı. Mustafa Altıoklar’ın, Tayyip Erdoğan için “Kişilik bozukluğu var, 46 raporu vermek lazım” sözleri mahkemeye taşınmıştı. Mustafa Altıoklar’ın davadaki savunması ortaya çıktı
Ünlü yönetmen Mustafa Altıoklar CNN Türk Aykırı Sorular programında Başbakan Tayyip Erdoğan için “Narsistik Kişilik Bozukluğu” olduğunu söyleyerek “Kendisine rapor vermek lazım 46 raporu” ifadelerini kullanmıştı.
Başbakan Erdoğan için kullandığı ifadeler için mahkemede savunma yapan Altıoklar’ın Erdoğan için söylediği ifadelereden geri adım atmadı. Altıoklar, hakaret etmediğini bir doktor olarak teşhis koyduğunu söyledi.
Oyuncu Levent Üzümcü Altıoklar’ın savunmasını Twitter’dan paylaş

*     

*     

*     

*   
İŞTEALTIOKLAR’INSAVUNMASI
SAYGIDEĞERYARGIÇLAR;

         

 

 
 
*     
            
 
 
 
 
 
    
 
 
 
 
 
Ben bugün burada bir hakaret davasından yargılanırken savunmamı DÜŞÜNCE ÖZGÜRLÜĞÜ kavramı üzerine kurmayacağım. HAYIR… Ben aslında bugün burada bir SAVUNMA YAPMAYACAĞIM… Bugün ben burada sizlere bana daha 24 yaşındayken verdiğiniz resmi bir görevi hatırlatacağım ve TÜRKİYE CUMHURİYETİ ANAYASASI’NIN 27’inci maddesinden bahsedeceğim.
ANAYASAMIZ’IN 27’inci maddesi; “ Herkes, bilimi serbestçe öğrenme ve öğretme, açıklama, yayma hakkına sahiptir.”Demektedir.
Bendeniz, 1984 yılında İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nden mezun olmuş, bir hekimim. (BELGE 1). Mezuniyetimi takip eden hafta hekim olarak mesleki kariyerime başladım. Henüz 24 yaşındayken sizler gibi hâkimler ya da savcılar karara bağlayacakları dosyaları tarafıma göndererek davalarıyla ilgili şahısların akıl sağlığının yerinde olup olmadığına dair raporlar talep ettiler. Benim ve benim gibi pratisyen hekimlerin, dikkatinizi çekerim psikiyatri uzmanları değil, pratisyen hekimlerin verdikleri kanaat raporları doğrultusunda adaletin gereğini yerine getirdiler. Bizler o akıl sağlığı raporlarını vermeyecek olsak kanun önünde suçlu sayılabilirdik. Özetle şahsımın verdiği kanaat raporları sizlere ışık tuttuğu için yargıya varabildiniz. Şimdi ise o günlerin üzerinden tam otuz yıl geçti ve değirmende değil, hekimliğimin yanı sıra yazar ve yönetmen olarak iştigal ettiğim karakter analizleriyle ağarmış saçlarımla, artık epeyce tecrübeli bir hekim olarak vardığım Narsisistik Kişilik Bozukluğu kanaatimden dolayı “şüpheli” sıfatıyla karşınızdayım. Söz konusu şüphe ise hakaret ettiğimdir. Savcılık makamı iddianamesinde “Akıl hastalığına vurgu yapılması, eleştiri ve düşünce özgürlüğü sınırlarını aşarak hakaret suçu teşkil etmektedir.” Demektedir. Her şeyden önce akıl hastalığına hakaret demek, akıl hastalarına hakarettir. Ben sözlerimde hakaret unsuru bulmamaktayım, eleştirmeye niyet dahi etmedim, hele hakaret yoluyla suç işlemeye kastım hiç olmadı. Çünkü ben teşbih yapmadım, teşhis koydum. Müştekide Narsisistik Kişilik Bozukluğu olduğunu söylerken ne bir benzetme, ne bir yakıştırma, ne bir aşağılama düşüncem olmadı. Hekimlik etiği hastalarının durumlarını alay konusu yapmaz, aşağılamaz, hele hakaret amaçlı asla kullanmaz. Biz hekimler tababet ve şuabatı sanatlarının tarzı icrasına ehliyet almadan önce bu madde üzerine de and içeriz ve içtik. Davaya söz konusu olan açıklamamda ise aynen meslektaşlarım olan Türk Tabipler Birliği mensubu hekimlerin duyduğu kaygıyı kamuoyuyla paylaştım.
“ Bizler hekimiz. İnsanın bin bir ruh halini, bin bir duygu durumunu biliriz. Başbakan Erdoğan’ın duygu durumundan endişe duyuyoruz. Fevkalade endişe duyuyoruz. Kendisi, çevresi, ülkemiz adına endişe duyuyoruz. Endişemizi kamuoyuyla paylaşıyoruz.”
(BELGE2)
Bakın ben sadece altı yıllık tıp fakültesi eğitimi almakla kalmamış, 1987-1991 yılları arasında Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon Ana Bilim Dalı’nda Araştırma Görevlisi olarak akademik kariyer yapmış uzman bir bilim adamıyım. (BELGE 3). Bu belgeyle ve Anayasa’nın 27’inci maddesine göre “bilimi serbestçe öğrenme ve öğretme, açıklama, yayma Hakkı”na fazlasıyla sahibim. Yayma hakkıma sahip olduğumu ben değil sizlere kılavuzluk eden T.C. Anayasası söylemektedir. Bu kanun maddesinden açıkça anlaşılabileceği gibi, doktor kimliğimle tıbbi kanaatlerimi açıklarken, örneğin; ilk cumhurbaşkanımız Mustafa Kemal Atatürk’ün sol göğsünde, Çanakkale’de aldığı şarapnel yarası nedeniyle ömrü boyunca yanık skarı taşıdığını, ikinci Cumhurbaşkanımız İsmet İnönü’nün sağır olduğunu, yine Cumhurbaşkanlarımızdan Süleyman Demirel’in obes olduğunu, Başbakanlarımızdan Bülent Ecevit’in Parkinson olduğunu söylememle veya Şafak Pavey’de extremite yoksunluğu; Meclis Başkanvekili Sadık Yakut’ta vitiligo varlığı ya da sabık Başbakan’ın uzaktan gördüğüm kadarıyla omurga sorunundan bahsetmem hakaret sayılmazken; bir psikiyatrik kanaat teşhisimin hakaretten sayılması esas itibariyle ikirciklidir. Müşteki vekilleri; “müvekkilimiz Altıoklar’a sormamıştır ki kendi akıl sağlığını. Bu nedenle açıklamaları hakarettir demektedir.” Oysa Recep Tayyip Erdoğan yolda düşse, ilk müdahale edenlerden biri ben olurum. Doğru tedaviyi uygulamadan önce de kalp krizi nedeniyle mi, inme indiği için mi yoksa sara nöbetinden dolayı mı düşüp düşmediğini teşhis etmem gerekir,.Ve bu teşhisi koyarken hastanın bana sormasını da beklemem. Beklersem suç sayabilirsiniz. Çünkü durum acildir. Davamız konusu olan teşhisim de acil bir durumun önlemi olarak kamuoyuyla paylamıştır. Bununla birlikte içinde bulduğum çevrede kuduz hastalığı taşıyan bir vaka teşhis etsem, hem müdahale etmek, hem de kamuoyuna bildirmekle yükümlü olduğumu yasalar söylemektedir. Çünkü burada kamuoyunun sağlığı söz konusudur. Davamızda da kamuoyunun akıl ve bedensel sağlığı tehlike altında olduğu için yetkili kuruluşları uyarmak üzere teşhisimi açıkladım. Teşhisim koruyucu hekimliğin gereğidir. Bunlarla birlikte bir doktorun kamuoyuna mal olmuş, her gün defalarca televizyon başta tüm medya organlarında karşılaştığı şahsiyetlerle ilgili fiziksel hastalık teşhisinin olağan ama psikiyatrik hastalık teşhisinin suç unsuru sayıldığını yazan bir kanun maddesine yazılmamış Magna Carta dâhil hiçbir kanun kitabında rastlayamazsınız. Fiziksel hastalıklarla ilgili teşhis koymam ve rapor vermem suç teşkil etmezken, akıl hastalığıyla ilgili teşhis koymam suç olamaz. Müştekinin doktor yorumu yapmamı hakaret sayarak şikâyet etmesi, narsisistik kişilik bozukluğu teşhisini doğrulamaktadır. Çünkü narsisistik kişilik bozukluğunun en temel teşhis kriterlerinden birisi de eleştiriye tahammülsüzlüktür.
NARSİSİSTİKKİŞİLİKBOZUKLUĞU!
Bu noktada Sayın mahkemenin müsaadesiyle şikâyetçi tarafından hakaret olarak addedilen narsisi sistik kişilik bozukluğu hakkında özet bir bilgi vermek isterim. Karar yüce Türk adaletinindir. Narsisistik kişilik bozukluğunun temel özelliği büyüklenmecilik ve üstünlük duygusudur. Tüm dünya Psikiyatristlerinin kabul ettiği DSM-IV tanı ölçütlerine göre, bir kişiye narsisistik kişilik bozukluğu denebilmesi için aşağıda verilen kişilik özelliklerinin beşinin bulunması yeterlidir: (BELGE 4)
1. Kendisinin özel, eşi bulunmaz ve herkesten çok daha önemli olduğunu düşünür.
2. Sınırsız başarı, güç, zekâ, güzellik ve yetenekleri olduğunu sürekli deklare eder.
3. Üstün, seçilmiş ve ilahi kuvvetlerce vazifelendirilmiş olarak bilinmeyi bekler.
4. Kendilerine hayrandır. Çok beğenilmek ve sürekli dışarıdan onay görmek ister.
5. Her şeyi yapmaya hak kazanmış ve özellikle kayırılacak bir kişi olduğunu düşünür.
6. Kendi çıkarları için, amaçlarına ulaşmak için başkalarının zayıf yanlarını kullanır.
7. Empati yapamaz, başkalarının duygularını ve gereksinimlerini tanımaz.
8. Her başarılıyı kıskanır ya da başkalarının kendisini kıskandığına inanır.
9. Küstah, kendini beğenmiş davranış ya da tutumlar sergiler.
Narsisist kişi her yaptığının mükemmel olduğunu düşünür. Eleştiriye duyarlılık ve kırılganlık narsisitik kişilik yapısının en belirgin özelliklerindendir. Narsisistik kişi kendini aşırı değerli hissettiği için eleştirilmeye karşı çok duyarlı ve kırılgandır. Şikâyetçi Erdoğan da kırılgandır. Bir doktor teşhisini şikâyet ederek dava açtığına göre, belli ki epeyce kırılmıştır. İşte kendisi için de, yakın çevresi için de, ülkemiz için de, içinde yaşadığımız coğrafyamız ve hatta dünya için de endişelerimiz bu noktadan kaynaklanmaktadır. Bu çerçevede şikayetçi Erdoğan’ın bir sonraki celseye teşrif etmesini, sizlerin huzurunda, sizlere ve şikayetçi olduğu bendenizin gözetiminde şikayetinin derinindeki dinamikleri, nereden rencide olduğunu anlatmasını talep ederim. Bununla birlikte şikâyetçinin şikâyetlerini ve dinamiklerini dinlemek ve bilirkişi heyet raporu vermek üzere, tarafsız bir üst kurum olan Türk Tabipler Birliği’ni temsilen bir psikiatristler heyetinin yüce mahkemenize gelerek gözlem ve inceleme yapmasını talep ederim. Böylelikle şikâyetçi için kullandığım “narsisistik kişilik bozukluğu” kavramının bir teşhis mi, yoksa teşbih mi olduğu konusunda yüce mahkemenizin karara varmasının da daha adil olacağını düşünmekte olduğumu bildiririm. Hal böyle olunca özetle şikâyetçi Recep Erdoğan’ın bu mahkemeye gelmeyecek olursa, tam teşekküllü bir hastanede söz konusu belirti ve bulgulara sahip olmadığının belgelenmesini, aksi halde hatalı teşhis ve beyanda bulunduğumu kabul edeceğimi açıkça beyan ederim. Kısaca, Recep Erdoğan’ın akıl sağlığı durumunun bilirkişilerce rapor edilmesini talep ederim.
SON SÖZ:
Yüce mahkemenizin, hekim olan şahsımı, bu davayla suçlu bulması halinde tarihe geçeceğini düşünmekteyim. Şöyle ki; “hakaret davası” olarak anılan bu davada, dava konusu olan bir hakaret söz konusu değildir. Çünkü ben bir teşbih yapmadım, teşhis koydum. Teşhis koyan bir hekimi yargılayan bu mahkeme, hakaret davasına baktığı için değil, teşhis koyan tıp bilimini yargıladığı için tarihe geçecektir. Saygılarımla…”Onbaşı Führer Adolf Hitler de tarihe geçmişti?!

*     

*     

 

 

*     

*   

İzleyiciler

Blog Arşivi