1 Eylül 2011 Perşembe

431-BİR İNSANLIK VE İNSAN ÂŞIKI MARKİ CESAR BECCARİA.

                                                                           

                        OSMAN TÜRKOĞUZ
                        osmanturkoguz@hotmail.com
                        Çeşmealtı;27 Ağustos 2011,

                                   BİR İNSANLIK VE İNSAN ÂŞIKI.
                                   Marki CESARE BECCARİA.
                                               “Homo homini lupus-İnsan, insanın kurdudur!”
                                                                       Thomas Hobbes.İng.18’inci asır.
“İnsan, insanın ölçüsüdür!”—İnsan; her şeyin, var olan şeylerin var olduklarının, var olmayan şeylerin var olmadıklarının, ölçüsüdür!”Ptotagoras M.Ö. V’inci asır.
“ Zalimler beni okuyup anlasalardı, doğrusu kendilerinden korkum olurdu; lâkin zalimler hiç okumazlar.”Beccaria, Suçlar ve Cezalar, fasıl 4.
“Kanunlar bazı ahvalde, VATANDAŞLARI” BİR ŞAHIS” OLMAKTAN ÇIKARARAK “BİR ŞEY” OLMALARINA MÜSAADEDE BULUNDUKÇA, HÜRRİYET ASLA MEVCUT OLMAZ!”              
“Bu hileli ve karanlık sanat, vatandaşları hayvan yığını haline getiren bir sihir kudretini haizdir. Ancak, bu suretledir ki, kuvvetli olanlar zayıfların ellerini zincirleyebilirler ve onları esir sürüleri haline getirirler!” Suçlar ve Cezalar, s.239.        
            Hallacı Mansur, MS.857-858 senesinde Tur şehrinde doğdu. Pamuk atıcılığı ile uğraştığından Hallaç     sıfatı ile ünlendi. Asıl adı, Ebu Abdullah Bin Mansur el Beyzavi el Hallaçtır. AL-ASRAR=Sırları Çözenlerin Şahı olarak ta ünlenmiştir. Bağdat’a gelerek oraya yerleşmiştir. Mısır’a, Horasan’a, Ortaasya’ya ve Hindistan’a uzanmış, Mekke’ye de gitmiştir. Devrinin tüm Ulemasından feyz almıştır.Ünlü Cüneydi Bağdadi’nin yanında 20 sene kalmıştır.Kalıplaşmış ve Abbasilerin istediği gibi şekillenmiş islam inancının dar çerçevesinden sıyrılarak, Budizmin de etkisi ile Tanrı anlayışını değiştirmiştir. Tanrı inancını”her şeyde ve her yerde”olarak açıkladı. Otoriter Tanrı inancını sevgi ile değiştirdi. Mademki, Tanrı insanın gönlündedir, insanın gönlü ve kendisi de çok saygındır.”Hakkı, kendi özünde, kendi özünü Hakta görmek ve Hak ile Hak olmak. En makbul haç, Hakkın durağı olan gönüle yapılan haçtır. Gizemci ve Batini inancındadır.—İçrektir-- Şiddeti Tanrıdan aldığına inanan Abbasi Halifesi Al-Muktadir ve Veziri Hamid bin Al-Abbas Hallacı Mansur’u 11 sene zindanda tuttuktan sonra;26 Mart 922’de zindandan çıkartarak önce 100 kırbaç vurdurdular. Sonra da, Dicle nehri kenarına getirerek zorla topladıkları seyircilerin gözleri önünde ve onlara taşlattırarak işkenceye aldılar, kemiklerini kırdılar, kulaklarını, burnunu ve dilini kestirdiler ve gözlerini oydurdular. Dilini kesmeden önce, bir cümle söylemek üzere izin alarak, şöyle dua etmiştir:
            Ellerini göğe doğru kaldırarak:
            “Ey! Tanrım, senin uğruna bana eziyet eden bu kullarını cezalandırma, affet, sonsuz saadetlerinden, mutluluklarından mahrum bırakma, Allahım sana hamdolsun; zira sana gelen yolda yürürken bunlar ayaklarımı kestiler; eğer başımı da keserlerse o zaman beni, zatı şahanelerinizi görebileceğim darağacının en uç tepesine çıkarmış olacaklar
 O,Darağacının merdivenlerinde Darağacını öptü ve yönün Kıble’ye çevirdi. O hâlâ inancını tekrarlayarak, kendisine işkence edenleri affetmesi için Tanrı’ya dua ediyordu. Kafasını kestiler, bir köprü korkuluğunda iki gün teşhir ettikten sonra tüm Horasan’da ve Abbasilerin egemen olduğu yerlerde dolaştırdılar. Parçalara ayırdıkları cesedini yakarak küllerini Dicle nehrine savurdular. Kendisine işkence uygulatarak öldürten Abbasi veziri de tam bir sene sonra, aynı yerde idam edilmişti. O; sürekli olarak ENELHAK=BEN ALLAHIM –Ki Yaratan—diyordu İşkence ile öldürülmesi için, din ve Allah adına Şeri fetvayı çok aşağılık bir Müftü vermiştir. Louis Massignon, Hallaç’ı Mansur,5 cilt.
            “ Miraç’ı merdan ser’i dilest—Erenlerin Miracı baştan asılmaktır--Dostlarım, öldürün beni; çünkü ölümdedir benim yaşamım“Diyordu. Damarlarından kan çekildikçe, o sararan yüzünü, korktu demesinler diye, kanıyla boyamıştı       
            Anadolu Velileri de aynı sözleri başka biçimde söylemişlerdi:”Tanrı’yı ararsan içinde ara/Mekke’de, Medine’de Haç ta değildir!”
            Sorbon Üniversitesinin yayımlamış olduğu bir kitapta, Koca Yunus için:”Tüm çağların en büyük filozof halk ozanıdır.”Deyimi kullanılmıştı. Karaman’da bir çiftlik sahibi olan Koca Yunus, Mevlana ile Mesnevisi üzerine tartışırken, Mesnevi’nin çok uzun olduğunu işaret ederek, şöyle dediği rivayet edilmektedir:
            “Etten kemiğe büründüm/ Yunus oluben göründüm!”Mesnevi altı cilt ve 25,618 beyittir! Bu söz, Hallacın sözü gibi değil mi?
            İslam dini ve Allah adına derisi yüzülenlerden birisi de Seyit Nesimi’dir. Seyit Nesimi de Gizemci ve Bâtıni’dir—Melami—Kul Nesimi ile karıştırılmaktadır. Bir şiiri bestelenmiştir. Herkes zevkle bu şarkıyı dinler, ne demek istediğini anlayan pek bulunmaz.
            “Kâh çıkarım gökyüzünü seyrederim âlemi,
              Kâh inerim yeryüzüne seyreder âlem beni!”
           “Söyler çengi, defi, neyi ENELHAK!”Her şey Allah olduğunu söyler.
            Bu iki Büyük Adam, tasavvuf ehlindendirler:
            “Tanrı, güzeller-huuplar- şeklinde peyde eyledi/sonra karşısına geçip seyreyledi”
            “Yaratılmışların toplamı yaratandır!”
            “Dünyayı kaldırırsanız aradan; gece ile gündüzün, Tanrı ile de kulun farkı kakmış olur.”Muhittin Arabî
            Seyit Nesimi, Mısır Hükümdarının Müftüden almış olduğu Şeri bir fetva üzerine derisinin yüzülerek öldürülmesine karar vermesi üzerine, Halep’te derisi yüzülerek öldürülmüştür. Cezası infaz edilmeden önce; Kâbe’ye karşı diz çökerek ve elini ileri doğru uzatarak:
            “Derimi yüzseniz de tutmuş olduğum yoldan ve inanıştan asla dönmem!” Demiştir.
            Alevi Vatandaşlarımızın, Semahta, diz çökerek ellerinden birisini ileri doğru uzatmaları, Nesimi’nin yeminini tekrarlamak içindir.
            Dördüncü Murat’ın Huzuru Şahanelerinde; Sakarya Şeyhinin derisi yüzülürken, Şeyhin:
            “Acele etme Cellâtbaşı, tadına varalım!” Dediğini Osmanlı Vakanüvisleri iftiharla yazmaktadırlar. Fatih Sultan Mehmet döneminde de, Hurufiler, Şeyhülislamın fetvası üzerine ateşte yakılmışlardır.
            İmamı Azam Ebu Hanife, Bağdat Kadılığını kabul etmediği için işkenceye uğramış ve bir kolu kırılmıştır. İmamı Şafi de, dövülerek öldürülmüştür.
            Hz. İsa’nın öldürmeyeceksin!” Emrine karşı, sonradan putperestliğe dönmüş olan Hıristiyan Azizlerinden Saint Aurelius Augistinus(MS:354-430-:”Öyle ise, yakınız!” Fetvasını verdiğinden Hristiyanlkta ölüm cezası yerine meydanlarda halk yığınlarını gözleri önünde yakma uygulanmıştır.
            Fransa’nın Luther sayılan reformcu Jean Kavlin(1509-1564) bile; Ünlü İspanyol bilim adamı Servetüs’ü yaktırtmıştır. Daha önce de bir şehrin meydanında 24 masum insan yakılmıştır. Jean Kalvin mezhebi—Kalvinizm—Bütün Avrupa’da, İngiltere, İspanya ve dahi Amerika’da insanların Engizisyon işkenceleri altındaki itiraflarına dayanarak yakılmalarını sağlamıştır. Alva Dükü,5 –Beş-yıl içinde 18,600 kişiyi cellâda teslim ettiğini övünerek anlatmıştır. Servitüs;32 adet kitabı yüzünden tüm sapıkları ayağa kaldırmış, Cenevre’de adil yargılanacağına inanarak oraya kendi ayağı ile gitmişti. Viyana Engizisyon mahkemesi, Dr.Servitüs’ün gıyabında yakılarak öldürülmesine karar vermişti. Cenevre de aynı kararı vererek Zavallı Bilim adamı Büyük İnsan Kilise’nin azgın papazlarının Tanrı adına yakmış olduğu ateşte kızartılarak öldürülmüştür.
            Büyük Gökbilimci Papaz Giardano Bruno, Engizisyon korkusundan sığınmış olduğu İngiltere’den zengin bir öğrencisinin tuzağına düşerek, gelmiş olduğu Roma’da yakalamış, yedi sene zindan hayatından sonra da 16 Şubat 1600 tarihinde Roma’da odun yığınlarının üzerine bağlanarak yakılmıştır.
            Fransa’da ulusal bilinci ayağa kaldıran Bayan Jean d’Ark ta, Engizisyon Papazlarının oylarıyla yakılmıştır.
            Güney Amerika’da Aztek Hükümdarı Muntezuma da, bir İspanyol serserisinin kararı ile yakılmıştı. Bu yakmalar, her iki dinde de     TANRI VE ŞERİ ADALET adına yapılmıştır.
            Efendim; neden mi bu çok iğrenç ve çok vahşice yapılmış olan örnekleri veriyorum! Bu pisliklere bir yerlerde birisinin ÇÜŞ! Demesi gerekmektedir. İşte O Büyük İnsan da Marki Cezare Beccaria—24 yaşında bir İtalyan—
            1562’ten beri Fransa’da Katoliklerle Protestanlar, Fransa kırallığı için savaşmaktadırlar.24 Ağustos 1572 tarihi, Hz. İsa’nın Havarilerinden Aziz Barthelomoeus’un anma yortusu tarihidir. Katolikler, Protestanların başı Henry de Navarı, bir Katolik prensesle evlendirmek için Paris’e davet ederler. Katolik papazlar ateşli vaazlarıyla Paris halkını kışkırtmışlardır:”İspanya’ya, Kudüs’e gitmeye ne gerek var! Bir Protestan kes yeter!”Barthelomoeus yortusu gecesi, Katolikler, Huguenot denilen Protestanları, kadın, erkek ve çocuk demeden kesmişlerdir. O gece öldürülen Protestanların sayısının 30.000 ile 100.000 arasında değiştiğini yazanlar çoktur.  
            Yavuz Sultan Selim; babası Veli! Beyazıt’ı yendikten ve Dimitoka’ya yolcu ederek yolda eceliyle! Ölmesini sağladıktan ve iki Kardeşinin işlerini bitirdikten sonra, sıra Şah İsmail’e gelmişti. Şeyhülislamdan Aleviler hakkında akıllara zarar bir fetva kopartıldıktan sonra; defterlere tabi tutulan 40.000 Kızılbaş Türk’ün başlarının kesilmesi yerine getirilmişti. Şah İsmail de boş durmamıştı O da 30.000 Sünni Türk’ün başını kestirmişti. Hepsi de din ve Allah adına ve dahi Şeriata uygun olarak yapılmıştı.     İşte sizlere dinlerin getirmiş olduğu adalet uygulamaları
            16’ıncı asırda; Bavyera’da 06 yaşlarında bir oğlan çocuğu, elindeki Hz. Davut’un Golyatı öldürdüğü sapana benzeyen bir sapanla atmış olduğu taş, bir senatör’ün penceresinin renkli camını kırdığından şikâyet üzerine yapılan tahkikatta, Ol Masum çocuğun, senatörün camını kırdığı kanıtlandığından mahkeme kararı ile Ol Masum heman idam ettirilmiştir. Adalet yerine getirilmiştir!
            Malta adasında, yanılmıyorsam 18’inci asrın ilk yarısında, bir sabah erkenden bir kişi elindeki kama ile başka birisini bıçaklayarak öldürmüştür. Ada polis’i cinayet sanığı olarak yakalamış olduğu bir garibi işkence altına alarak cinayeti itiraf ettirtmiştir Ceza. Mahkemesi Başkanı da dosyaya bakarak sanığı cinayet suçundan idama mahkûm etmiş ve hüküm de hemen infaz edilmiştir. Birkaç gün sonra; ortaya çıkan tanıklar, cinayetin Mahkeme Başkanı hâkimin gözü önünde başka birisi tarafından işlenmiş olduğuna tanıklık edince Ol büyük hukukçu Hâkim:
            “Ben, gördüklerime göre değil de dosyaya göre hüküm veririm!” Demiş!
            Almanya’da ve ortaçağda inekle cinsel ilişkiye giren bir adam inekle beraber Ceza mahkemesine verilmiş. Adamın ineğe yapmış olduğu cinsel eylemden, ol biçare ineğin de zevk almış olduğu kanıtlandığından inek ve adam idam edilmişler.
            Ortaçağda çekirgeler, vermiş oldukları zarar ve ziyan nedeniyle cezalandırılmaları için mahkemeye verilmiş ve mahkeme 120 sene sürmüştür.
            İngiltere’de;”Londra gazetelerinden birinde, bir kadın bir dükkândan 14 scelling ve bir parça tül çaldığından idam edildiğini okudum!”Beccaria, Suçlar ve Cezalar, s.255.
                                   TAPINAK ŞÖVALYELERİ
            Haçlı seferleri sırasında, Kudüs’e ziyarete gelen Hrıstiyan hacılarını korumak için kurulmuş bir silahlı örgüttür.1129 senesinde; Papa’nın onayı ile kurulmuştur. Tapınak Şövalyeleri ya da Mabet Şövalyeleri olarak adlandırılmıştır. Kendilerine”Süleyman Tapınağının ve İsa’nın Fakir Askerleri” adını vermişler ve 200 sene tüm olayların merkezinde rol oynamışlardır. En güçlü zamanlarında sayıları 20.000’e ulaşmıştı. Hrıstiyan hacılarını korumalarının yanı sıra Bankacılık ve para nakli konusunda da gayretle çalışarak büyük bir servet yaratmışlardı. Avrupa’nın her hangi bir yerinden Kudüs’e ve Halep’e gideceklerin paralarını emniyet ve güvenle nakletmeleri sayesinde üne ve şöhrete kavuşmuşlardı.
            Fransa Kralı 1V’üncü Philippe’nin tarikatlara çok borçlanması, gözlerini bu şövalyelerin servetlerine dikmesine neden olmuştu. Papa V’inci Clement ile elde edilecek”Kâfirlik ve Homoseksüellik” suçlaması ile servetlerin paylaşılması konusunda anlaşarak,1312 senesinde, tüm Avrupa’da aynı günde yapılan ortak bir baskınla tüm Tapınak Şövalyeleri öldürülmüştür. Şövalyelerin Büyük Reisleri Jacgues de Molay da19 Mart 1314 tarihinde kazıklara bağlanarak yakılmışlardır.
                                               KAYIP KADIN
            “İşkence ekseriya zayıf bünyelilerin mahkûm olmasını, gürbüz ve mütehammil katillerin masum çıkmasına yarayan meşum bir vasıtadır.”S.161
            “İşkencenin ıstırabıyla senden koparılan bir itirafın kıymetsiz olduğunu ben de biliyorum; lâkin itiraf ettiğin günahları tasdik etmeyecek olursan işkencelerine yeniden başlatırım”.
            Horasanda ve Türk ellerinde büyük bir ayaklanma başlatarak Emevi zulmüne son veren Horasanlı Ebu Müslim de, İlk Abbasi Halifesi Ebu’l Abbas Seffah—Kan dökücü Abbas—tarafından işkence ile öldürülmüştür. MS.749
            “İcci köyünde oturan dul bir kadın, birdenbire ortadan kayboldu ve bir daha o civarda görünmedi. Maktuleyse ait cesedin başka bir yere gömüldüğüne dair dedikodular ayyuka çıkınca arama emri verildi. Aramayı yapan bir memur, çalılıklar içinde saklanmış pejmürde kıyafetli ve titremekte olan bir adam gördü. İşkenceye tabi tutulan adam kadını öldürdüğünü itiraf etti. Ortada ne ceset ne de herhangi bir delil vardı. Ceza mahkemesine sevk edilen bu Zavallı adam, idama hüküm giyerek hemen asıldı. Bilahare asılan adamın masum olduğu kanıtlandı ve idamından iki sene sonra da Ol kadın köyüne çıkageldi. Beccaria, Suçlar ve Cezalar, s.162.
            İnsanların Tanrı ve dinler adına uğratılmış olduğu felaketler anlatılmakla bitirilemez. İşkenceler, cellâtlar, darağaçları ve ateş yığınları insanların kaderi olmuştu.21 yaşında Asil bir İtalyan genci, Tanrı ve Adalet adına yapılmakta olan bu vahşete isyan bayrağını açmaya karar verdi.24 yaşında ve 1764 senesinde; bir asilzadenin desteği ile—Nazır Kont Firmiani—Beccaria,“Suçlar ve Cezalar” adlı eserini isimsiz olarak, Milano’da yayımlattı. İtalya’da ve Avrupa’da fırtınalar koptu. Fransa ayağa kalktı, kitap Fransızcaya tercüme edildi. Voltaire, bu insanlığın ve insanın şanını yücelten kitabı,1766’da, 130 sahifelik bir yorum ile göklere çıkardı. Bu kitaba”Beşeriyetin Mecellesi”—Le code de L’Humanité—adını verdi.”Büyük Fransız Filozofu, bu kadar zulümler, adaletsizlikler, fenalıklar, suiistimaller, işkenceler altında hurdahaş olmuş beşerin, nihayet kendisine şifa verecek merhemi bulmuş olduğunu ve “Tıp sahasında şifa veren sihirkâr ilaç misali, bu eser de aynı insanoğlunun manevi ıstıraplarını dindirecektir!”S.49.
            Vallambreuse manastırı rahibi Vincenza Fachinei de Corfri,191 sahifelik bir tenkit kitabı yayımlayarak dünya fikir ve siyaset âlemini korkutup heyecanlandırdı. Fransız mütefekkirler ve Kont Verri’ler Beccaria’nın imdadına yetiştiler.”S48
            Beccaria:”Benden herşeyi söylememi bekleyenler için hiçbir şey söylemiş değilim.”Ya da:”Ben, bu eseri düşünmesini bilenler için yazdım!”Demiştir.
            “Ey büyük Montesguieu, eğer senin semadaki ruhunun takdisine mazhar olursam ne mutlu bana. Ya siz, ey aklın ve hakikatin sessiz ve münzevi hâdimleri, size de sevinç ve saadet verebilirsem, ne mesut olurdum! Beşer müdafilerinin sesini duyurmak amil olan şevk ve heyecanı, hassas ruhlara nefhedebilirsem dünyalar benim olurdu!
            İnsanlığın mukaddes haklarını müdafaa ve yenilmez hakikatın tarafını tutarak, sesimi yükseltmekle, zulmün ve bazen de aynı derecede menfur cehaletin pençesinde çırpınan bedbaht kurbanlardan bir kaçını çekip kurtarabilirsem,bunlardan sadece bir tek günahsızın duaları ve döktüğü sevinç gözyaşları beni,bütün diğer insanların haksız ithamlarına ve acı hakaretlerine karşı teskin ve teselli ederdi!”Baccaria,giriş.
            “Milletlerin mevzuatlarında barbarlıktan kalma bütün gaddarlıkların bu kitapla hafifleyeceğine inanıyorum. Bu sebeple de derin bir memnuniyet duyuyorum. Fenalık yapmaya kalkan kimseye elinizden geldiği kadar halas çaresi göstermeye gayret ediniz, göreceksiniz ki, suçlar azalacaktır!”Voltaire; giriş.
            “Beccaria’yı, bu büyük adı hafızalarınıza nakşedin!”Ord. Profesör Tahir Taner.
            “Beccaria, devrinde çamura atılmış beşeriyetin haysiyet ve şerefini müdafaa etti.”Ord. Prof. Baha Kantar.
            “Herkes Beccaria’yı sevmelidir. zira O,bütün insanları sevdi;zalim ve adaletsizler müstesna.”O’NU seven biri.           
            Efendim; bu görkemli eseri dilimize Hukuk Dr. Rahmetli Muhiddin Göklü kazandırmıştır.
                                   “ADALETSİZ ADLİYE!”
                                   Mustafa Mutlu, Vatan gazetesi,26 Ağustos 2011.   
                        “AVUKATLAR,”adaletsiz adliye’ye isyan ediyor!”
            “Stj. Av.Nihat İrican. Bize şu anda öğretilen tek şey kurulu düzene ayak uydurmak. Avrupa’nın en büyük adalet sarayına sahip olmakla övünenlerin bu adalet saraylarında yaşanan adaletsizliklere dikkatlerini çekmeyi umarım başarırsınız.” 
            “Av.H. V.”Adalet aranan bir yerde kanunlar değil, keyfilik hüküm sürüyor!”.
            “Av.M. A.K.”Yirmi yıldan fazla süredir avukatım, büromda yedi yardımcı avukat ve bir o kadar yardımcı personelle çalışıyorum; ama adalete olan güvenimi yıllar önce kaybettim. O pek çok meslektaşımın da aynı duygular içinde olduğunu biliyorum”.
            Sözün kısası:”Adalet için eskiden falan yerde çalışıyor denilirdi! Adalet, şimdi Silivri ve Deniz feneri için çalışıyor!”Bakınız Beccaria ne diyor:
            “Kanunlar, esir insanlara tercihan hür ve mesut insanlar tarafından tedvin edilmelidir.”S.121.
      

430-BİR AYDINIMIZIN!ULUSAL KURTULUŞ SAVAŞI YORUMU!

                                                                           
            OSMAN TÜRKOĞUZ
                        osmanturkoguz@hotmail.com
                        Çeşmealtı;29 ağustos 2011.

                                               BİR AYDINIMIZIN ULUSAL KURTULUŞ SAVAŞI   YORUMU.                                                                        
            Vatansever bir sitenin; bir yazıma şimdi üye olmadığım bir sitede rastladıklarını, kendi sitelerinde de yazı yazmamı istemeleri üzerine ol siteye bir göz attım. Daha önceleri de böyle bir yolu denemişlerdi. Bu sitede, eskiden tanıdığım bir meslektaşımın, Büyük Taarruz yazısına bir aydınımızın! Yorumu dikkatimi çekti. Bu Aydınımız!
            “Mustafa kemal Türk ordusunun başına geçerek zaferi kazanmıştır. Ama bu ordunun, silahını, cephanesini ve ihtiyaçlarını kim karşılamıştır, İstanbul’dan padişah!”
            Evet; o Padişah ve onun vatan haini yandaşları, İngiliz silahları ve İngiliz altınlarıyla, Mustafa Kemal’e karşı  kurulmuş olan “Hilafet Ordusunun” her türlü ikmalini yapmışlar; Subaylar 160 Lira, erlere de 15 Lira maaş bağlayarak Kuvvayı Milleyicilerin üzerine saldırtmışlardır.Hem de vatan haini bir Şeyhülislam,Şeyhülislam Dürri zade Abdullah’tan  Vatanseverleri öldürmenin farz olduğuna dair bir fetva alarak ve bu fetvaları da Yunan ve İngiliz uçakları ile yurt sathına attırarak.
            Bir Türk’ün Ulusal tarihine karşı bu denli cehaleti, yaşamakta olduğumuz günlerin nedenlerinden en önemlilerinden birisidir. Bendeniz, O yeni siteye daha önce yayımlamış olduğum iki yazımı hemen ilettim:”Ulusal Kurtuluş Savaşında Tarafların Kuvvetlerinin Karşılaştırılması.” Bendeniz, uzun emekler vererek Mustafa Kemal Paşamızın nasıl silah ve lojistik madde sağlamış olduğunu en ince detayına kadar yazmaya çalışmıştım.”Hafızalarını yitirmiş olan toplumların bu dünyada bağımsız ve onurlu bir biçimde yaşama şansları da yoktur!”
Yaralı bulunan Yavuz savaş gemimiz İzmit körfezinde bağlıydı. Donanmamızı oluşturan gemiler de Haliç’e çekilmişti. Bütün denizlerimiz; İngiliz, Fransız, İtalyan ve yunan donanmasının kontrolü altındaydı. Elimizde sağlam bir gemi yoktu. Türkiye Büyük Millet Meclisi açıldıktan sonra; Saman pazarındaki bir kiralık binada,22 deniz subayı toplanarak TÜRK DENİZ KUVVETLERİ KOMUTANLIĞINI OLUŞTURMUŞTU!
            Teşkilat’ı Mahsusa dağıtılmıştı. İstanbul’da birbirinden bağımsız haberalma grupları oluşturulmuştu. İlk resmi ve yasal, Haber alma grubumuz 6 kişiden oluşuyordu. Savaş boyunca da bu sayı 22 kişide kalmıştı.”Milli Emniyetin Tarihçesi”.Lütfederek bana göndermişlerdi.
            Eskişehir’den çekilen İngilizler,(13)lokomotif ve (100) vagonu da beraberlerinde götürmüşlerdi. Ayrıca işletmenin kasasında bulunan (20.000)TL’yi de almışlardı.
            Elimizde demiryolu olarak şu hatlar kalmıştı:
                                   1-Osmaneli-Eskişehir:118 KM.
                                   2-Eskişehir-Ankara:268 KM.
                                   3-Konya-Ulukışla: 237 KM:
            Sakarya Meydan Muharebesinin sürdüğü her gün için, cepheye (320)ton malzeme taşınmıştır.
            MONDROS’TAN SONRA ELİMİZDEN ALINAN VE ELİMİZDE KALMIŞ OLAN SİLAHLAR!
                                   Ağır top: Elimizden alınan:1099;Kalan:82.
                                   Sahra topu:”                   :606.  Kalan:200.
                                   Piyade Tüfeği: “              :667.983.Kalan:123.191.
                                   Ağr. Mk. Tüfek.                         :3.108. kalan:1370.
                                   ------------------------------------------------------------------------------
            Çeşitli cephelerde kalan:300.000 Asker ve 300.000Piyade tüfeği.
            Geri teşkillerde:2000Mk.Tüfek ve 700 Top.
            Geri teşkillerde Asker ve Jandarma:150.000 ve 150,000 Piyade tüfeği.
            Toplam olarak:450.000 Asker ve 450.000 Piyade Tüfeği.
            2000Ağır Makineli tüfek ve 700 adet çeşitli cins ve çapta Top.
            Birinci Dünya Savaşında:2.8o5.534kişi silâhaltına alınmıştır. Bunlardan:
                                   Şehit olanlar:325.O8O.
                                   Yaralananlar:400.000,
                                   Esir düşenler:250.000kişidir.Genelkurmay kaynakları, Şehit sayısını:3.159.200 olarak vermektedir.
            Genel nüfus sayımız:1914’te 18.520.534 olarak saptanmıştı. Tüm gençler silâhaltına alınmış olduğundan, üretim kadınlara ve yaşlılara kalmıştır.
            Bozkır ayaklanmasında; Bozkır askerlik şubesi başkanı Albay ile İlçe jandarma komutanı J.Yüzbaşı şehit edilmiş ve ilçede kurulu bulunan barut fabrikası yakılmıştır.
            İstanbul’daki silah ve mühimmat depolarına, İngiliz ve Fransızlarca el konulmuştur. Zeytinburnu’ndaki, Almanların kurmuş olduğu topçu mühimmat fabrikasına da el konulmuştur.
            Yunan işgali başlarken, İzmir’de bulunan 65 topa ve Menemen’deki 7.000.000 Piyade tüfeği fişeğine el konulmuştur.
            Manisa halkı, Teğmen Nuri Beyin kaçırmak istediği 16 otomatik ateşli topun kaçırılmasına engel olmuş, bu toplar da Yunanlıların eline geçmiştir. Balkan Savaşlarından bu yana, Osmanlı Ordusunun düşmanlara terk etmiş olduğu şehirlerdeki, bankalarda ve çeşitli sandıklardaki paralara da düşmanlar el koymuşlardır. Kepazelikler saysam sahifelerim dolar! Taraflara da bir göz atmakta yarar var sanırım.
                                                   TARAFLAR
                                               KARŞI TARAF:
                                               1-DIŞ GÜÇLER:
                        A-İngiltere,
                        B-FRANSA,
                        C-İtalya,                     FİİLEN!
                        D-Yunanistan,
                        E-Ermenistan,
                        F-Manevi destek: USA.
            Bağlaşık devletlerin tüm müstemlekeleri:
                        1-Avustralya,
                        2-Yeni Zelanda,
                        3-Hindistan,
                        4-Suriye, Arabistan, Cezayir ,Irak ve Senegal.
                                   2-İÇ GÜÇLER:
                                               1-Devletlü ve Şatafatlı Padişahı Zülcelâl,
                                               2-Halifeyi Ruyu zemin!
                                               3-Anadolu ve Rumeli Rum Vatandaşlarımız!
                                               4-Ermeniler, Osmanlı vatandaşları ve HINÇAK VE TAŞNAKSUTYUN cemiyetleri ve ermeni devleti.
                                               5-Rum Ortodoks kilisesi,
                                               6-Kürt Teali Cemiyeti,
                                               7-Magri Mira ve Etniki Eterya,
                                               8-Fiili başkanı Rahip Frew ve Sait Molla; Fahri Başkanı da Devletlü ve Haşmetlû Padişahı Zülcelâl Altıncı Mehmet Vahiddettin,
                                               9-Tüm Hain ve Çıkarcı yobazların altına dayalı ihanetleri ve dahi VATAN HAİNLERİNİN çıkarmış oldukları, irili, ufaklı (63) ayaklanma!    EK OLARAK:
            A-Yokluk,
            B-Cehalet ve sefalet,
            C-Din ve Tarikat Şeyhleri ile aldatma, iç ve Dış sömürü,
            Ç-Araçsızlık ve gereçsizlik,
            D-Yenilgiler ve işgaller,
            E-Uzun savaşların yıktığı harap bir ülke, yorgun, bitkin ve umutsuz bir yığın halk,
            F-Tüm eyaletlerini ve egemenliğini yitirmiş bir devlet!
            G-Osmanlı ordusunun terhisi ve tüm silah ve mühimmatının da elinden alınmış olması.
                                   B-TÜRK ULUSAL GÜÇLERİ!
            1*Mirliva Mustafa Kemal,
            2*Hukuku Milliye,
            3*Kuvvayı Milliye,
            4*Kongreler,
            5*Türk halkı(başta Alevilerimiz)
            6*Filiz Erener ol’un Dedesi Rahmetli Papa Eftim ve Türk Ortodoks kilisesi.
            7-Ulusal bilinçlenme,
            Ulusal Kurtuluş Savaşımızın büyüklüğünü, Türk ordusunun ve bu orduyu yaratan Türk toplumunun onurunu, şan ve şerefini küçültmek; Mareşal Gazi Mustafa Kemal’in dehasını ve yaratmış olduğu destanın görkemini de hafife almak için, akıl ve vicdanla bağdaşmayan öyküler anlatırlar. Kötü niyetli, Türklük ve çağ düşmanı dinleyenleri de bu masalları fısıl, fısıl akılları ve de muhakemeleri gelişmemiz kişilere aktarırlar.
            Bu gibi beyinsizlerle çok karşılaşmışımdır:”Mustafa Kemal Paşayı niye büyütür durursunuz? On paralık Yunanı yenmek te lâf mı yani! On paralık bir işi, deha ürünü yapıp, çıktınız!”Gibisinden söylemleri çokça dinlemiş, bu gibi akıl dışı zavallılara, uzun, uzun laf anlatmışımdır. Sonunda da patlayarak küfürü yapıştırmışımdır.
            Sonra da; ilk önce yazılı basında; tarikatlar ve dış güçler egemen olduktan sonra da sözlü basında olumsuz eleştiriler boy göstermiştir:
            “Yok; İngilizlerin asker kanadı, Lort Kürzon’un temsil ettiği siyasi kanadın aleyhine, Ulusal Kurtuluş Savaşımızı kazanmamızı için, el altından biz yardım edesiymiş! Anadolu’daki ihanetleri sanki İngilizlerin asker kanadı çıkartmamış? Mustafa Sagir’in Anadolu’yu kandırması için, İnsizlerin asker kanadı, İstanbul’da numaralar çevirmemiş gibi! Sanki Mustafa Sagir’in İngiliz gizli haberalma örgütünden bir İngiliz Albayına bağlı değilmiş gibi! Türk’ün ve Türklüğün kara yazgısını tek başına silip atan bu Büyük Türk Kahramanına hep, hayâsızca saldırmışlardır. Bugünkü hainler de aynı ihanetin içersindedirler. Tüm olumsuzluklara karşın; can çekişen bir ümmet güruhundan çağdaş bir ulus yaratmış olan bu Ulusal Kahramanımıza ve onun onurlu silah ve devrim arkadaşlarına hayâsızca saldırılmış ve saldırılmaktadır. Din adına, tarikatlar adına ve Müslümanlığı TÜRBANA bağlamak adına; bir sürü sürünen ve sürüngen yaratık; iç ve dış desteklerinin gölgesinde, alçakça saldırılarını sürdürmektedirler. Tüm bu saldırıların amacı:
            Çağdaş, akılcı ve evrensel bilime dayalı, demokratik, LAİK ve sosyal HUKUK devleti olan TÜRKİYE CUMHURİYETİNİ yıkmak, ŞERİATÇI, GERİCİ, ÇAĞDAŞLIKTAN nasibini alamamış, tamamen dışa bağımlı bir yönetim getirmeye yöneliktir. Tüm bu saldırılar; bağımsızlığımıza, toprak ve ulusal bütünlüğümüze ve KADIN VE VATANDAŞ HAKLARIMIZA DA yöneliktir. İran ve Afganistan ve Suudi Arabistan modelidir ağızlarının suyunu akıtan! Türkiye’nin İran; Türk ulusunun da İran ulusu olmadığını bu sersemlere anlatmak, hem de sürekli bir biçimde anlatmak gerekmektedir! Toplumsal Beyin yıkama, Toplumsal Şizofreniye döndürülürse vay halimize!
            Aydınıyla, yöneticisiyle, kolluk kuvvetleriyle, adliyesiyle, ordusuyla Türk’ün bu anlatım işini yapması; Mareşal Gazi Mustafa Kemal’e lâyık olmanın baş şartıdır. O:”BU COĞRAFYAYA LÂYIK BİR ULUS OLDUĞUMUZU GÖSTEREMEZSEK, BİZİM KARA GÖZÜMÜZÜN HATIRI İÇİN BU COĞRAFYA DA TUTMAZLAR!”Demişti!
            Londra konferansında, Fransız Generali Gouraud, İngiliz Başbakanı Lloht George:”Elimizdeki güçlerle Türkleri Anadolu’dan sürüp çıkartmamız mümkün değildir!” dediğinde; her yerde zıpçık gibi çıkan Yunanlı Kurmay Albay Sarıyani:
            “Biz Türklerin huylarını biliyoruz. İyi başlarlar ve sonunu getiremezler. Yunan ordusu Fransız ordusu gibi değildir!” Buyurmuştu. Sakarya’ya taarruz planını da bu Albay yapmıştı. Güney kanadımızdan, geniş bir yayla sarmak! Bu enayice plan, Mustafa kemal’e bir hafta kazandırmıştı. Olay bu, amaç bu, hedef te bu. Yalınız uygulanacak strateji değişik.
            Bir zamanlar; Çetin Altan adlı bir yazarımız ortaya bir fikir atmıştı:
            “Bulgar subayları ve havacıları, Ulusal kurtuluş savaşımızda, bizim tarafımızda katılarak savaşmak istemişlerdi. Bu gerçeği niçin saklarlar?”
            Bu istekler yıllarca önce, devletimizin en yetkili kurullarınca, resmi belgelere dayalı olarak, yayımlanmıştı! Genel Kurmay Başkanlığı, Harp Tarihi daire Başkanlığının yayımlamış olduğu, Türk İstiklal Harbi 2’inci cilt,5’inci kısım,1’inci kitabın 177’inci sahifesini birlikte okuyalım:
            “Sıralarda Sofya’da bulunan Bolu milletvekili Cevat Abbas—Gürer—tarafından, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına gönderilen yazıda, Sofya’da pek çok Bulgar subay ve havacılarının Anadolu Milli Türk Ordusunda hizmet ve görev almak istedikleri ildiriliyordu. Buna verilen karşılıkta, Bulgar subaylarının ordumuzda kullanılmasının şimdilik uygun görülmediği bildirilerek, Bulgarların başvurmaları halinde, uygun şekilde durumun idare edilmesi istenmiştir.”    
            Hem “üç buçuk Yunanlıyı yenmek marifet mi!” Buyur; hem de”Bulgar ulusunun subaylarının ulusal kavgaya hizmet beyanlarını “reddettiğimiz yalanlarını uluslar arası boyuta taşı! 
            Ulusal Kurtuluş Savaşımız ne İspanya iç savaşıdır, ne de bu savaşa katılmış olan uluslar arası Mavi Tugaylardır!
            12 Eylül 1980 öncesi; kendisini milliyetçi, kendisinin dışındakileri gomünist,” Kemalizm’e de renksiz ot gibi”de yen bir siyasi partimiz, sırf devlet güçlerine yardım amacıyla! Silahlı bir güç kurmuştu! Devlete ve devletliye yardımın kurallarını düzenleyen yasaları görmezlikten görerek dâhice bir buluş! Onbaşı Adolf Hitler de İkinci Dünya Savaşından önce; aynı numarayı çekmişti! SSleri, Gestapo’yu, sırf, Alman Ordusuna yardım etsinler amacıyla! Kurdurmuştu. A-YUNAN DENİZ KUVVETLERİ:
            Yunanistan bahriye Bakanlığına bağlı Yunan Donanması Komutanlığının emrinde:
                        A-İki muharebe gemisi,
                        B-Bir zırhlı kruvazör,
                        C-Bir hafif kruvazör,
                        Ç-Altı torpido bot,
                        D-Yardımcı kruvazörler,
                        E-Mayın arama ve tarama gemileri,
                        F-Taşıt gemileri mevcuttu.
            Kılkış Muharebe gemisiyle Averof zırhlı kruvazörü gösteri kuvveti olarak kullanılmıştır.
            Aşağıda adları yazılı savaş gemileri, Türk deniz ulaştırma girişimini engellemek için görevlendirilmişlerdir:
                        1-Kılkış,
                        2-Lemnos muharebe gemisi,
                        3-Averof zırhlı kruvazörü,
            Pnthir,Jerat,Leon,Aetos,Kervanos,Neagemea,Thyella,sfendo.,Lonchi,Naphıotassa,Dova,Apsis,Niki ve velos muhripleri;Aigli,Thetis
,dapne, Arethusa, Aşayon, Daris torpido botları ile mayın arama ve tarama gemileri ve taşıt gemileri.
            Hele kruvazörü ile bir torpido bot ve bir yardımcı kruvazör, EGE ve Doğu Akdeniz’de, diğerleri ise Marmara ve Karadeniz’de, iki filo olarak görevlendirilmiştir.
                                               B-YUNAN HAVA KUVVETLERİ:
            1-İzmir’de Gaziemir’de bir uçak parkı,
            2-Bursa, Uşak ve Garipçe’de konuşlandırılan dokuzar uçaklı uçak taburlarında, toplam olarak 40 keşif,10 adet bombardıman olmak üzere 50 uçak. NOT: Keşif uçakları, aynı zamanda bombardıman uçağı olarak ta kullanılabiliyordu.
                                               C-YUNANİSTANIN KÜÇÜK ASYA ORDUSU KUVVESİ!
            (Ekim 19212’e göre Kara Kuvvetleri.)
            Toplam personel sayısı:177.237.Bunun 129.017’si üç kolordu;15.300 Ordunun çeşitli teşkil ve hizmetlerinde,18.820 Emniyet birliklerinde,14.100’ü Karma birliklerde bulunup;
                        *12 piyade tümeni,               
                        *Bir süvari tugayı,
                        *Bir kısım bağımsız alay ve jandarma birliklerinden oluşmuştur.
            Kara Kuvvetleri; KUZEY ve GÜNEY grubu olarak ikiye ayrılmıştır. Güney grubu 1’inci kolordu Komutanlığının sevk ve idaresindedir. Kütahya ve Uşak askeri bölge komutanlıklarıyla sorumluluk alanına yayılmıştır.
                        *Kuzey grubu da Üçüncü Kolordu Komutanlığının sevk ve idaresindeydi. Bunlar da, sorumluluk alanında savunma önlemleri almakla meşgul idiler! NOT: Bir ülkeyi işgale gelen ordunun savunma önlemleri alması, onun taarruz gücü olmadığının işaretidir!
                                   BATI ANADOLU’DA CEPHE GERİSİ GÜVENLİĞİ!
            10 Ekim 1921 tarihinde,(A:G:S:B) remizle bir Yüksek Askeri Bölge Komutanlığı, İzmir’de kurulmuştu. Bu komutanlık emrinde:
                                   1*Bandırma ve Alaşehir’de iki Askeri bölge Komutanlığı; İzmir, Aydın, Akhisar’da olmak üzere üç bağımsız Askeri Bölge Komutanlığı bulunuyordu. Kurulmuştu.
            Yunanlıların Anadolu seferi kuvvetleri dışında:
                        A*8(Sekiz) Piyade Tümeni Epir’de,
                        B*14 Piyade Tümeni Makedonya’da
                        C*6Piyade tümeni Batı Trakya’da,
                        Ç*Mürettep Piyade Tugayı da Batı Trakya’da bulunuyordu.
            29 Mart 1921’den sonra; Batı Anadolu, İzmir, ödemiş, Manisa, Alaşehir, Simav ve Bandırma olmak üzere altı Askeri Bölge Komutanlığına; İzmir’deki yüksek Genel askeri Bölge Komutanlığı da, Kuzeyde Balıkesir, Güneyde Manisa ve İzmir Komutanlığına ayrılmıştır.
            Sakarya öncesi; Yunan Ordusu hakkındaki Türk Genelkurmay Başkanlığı Harp Tarihi Daire Başkanlığının kanaatini de görelim:
            “Yunan ulusuna ve Yunan ordusuna verilmiş olan Ankara hedefi; yeni bir umut, moral ve enerji kaynağı oluşturmuş; bu umut ve enerjiyle Yunan ordusu Polatlı ve Haymana önlerine kadar gelebilmişti.”
            Büyük Taarruzdan önce, Yunan Silahlı Kuvvetlerinin mevcudu, aşağıda yazıldığı gibiydi:
                        A*Subay:6.565,
                        B*Er: 218.432,
                        C*Piyade Tüfeği:100.352,
                        Ç*Hafif Makineli Tüfek:3.139,
                        D*Ağır Makineli Tüfek:1.280,
                        E*Her çeşit çapta Top:418,
                        F*Kılıç:1.280,
                        J*50Uçak,
                        H*Kamyon:4.030,
                        I*Oto:33,
                        İ*Ambulans:1.777,
                        K*Hayvan:63.721.
            Sakarya Meydan Muharebesinde Yunan Ordusunun gücü:
                        *Piyade tüfeği:85.000,makineli tüfek:515,
                        *Her çapta çap Top:167 adet.
Birinci İnönü Muharebesinde:
                        1*472 Subay,
                        2*15.816 er,
                        3*12.500Piyade tüfeği,
                        4*270 hafif makineli tüfek,
                        5*80 Ağır makineli tüfek,
                        6*72 her çaptan Top mevcut idi.
            Yunan zayiatı:8 Subay,49 Er ölü.9 subay,145 er yaralı.
                        Sakarya’da: Subay ve er 15.000 ölü, subay ve er 25.000yaralı.
                        Büyük taarruzda: Subay ve Er100.000 ölü. Bazı kaynaklara göre de:120.000-130.000 ölü.
            Yunanlılardan alınan 20.826 savaş tutsağından 23 Amele taburu yapılarak yol ve demiryolu tamiratında kullanılmıştır. Büyük taarruzdan sonra;300 adet çeşitli çapta Top,5 Lokomotif,66 Vagon ele geçirilmiştir.
            Ele geçirilmiş olan hayvanlardan, Türk ordusunu ihtiyacı giderildikten sonra:8.371 Beygir,8.430 Öküz ve Manda,8.711 eşek,14.340 Sütlü koyun,440 Deve halkımıza dağıtılmıştır.
            09 Eylül 1922’ye kadar da: 900 adet çeşitli çapta Top,1200 adet araç,450 vagon cephane ele geçirilmiştir.02 Eylül 1922 tarihinde; Uşak’ın iki kilometre doğusunda GÖĞEM köyünde esir edilen Yunanistan’ın Küçük Asya Orduları Başkomutanı Tümgeneral Trikupis ve diğer esir generaller Kayseri’nin bir ilçesinde, Tavas’ta, tutulmuşlardır.
                                               TÜRK TARAFI!
            Türk tarafına bir göz atmadan önce; bu kutsal savaşta şehit düşenlerin şehirlerimize göre listesiyle, bu şanlı destanda komutanlık yapmış olan komutanlarımızı adlarını vermek istiyorum. Ondan sonra da, kısacık bir anlatıma girelim.
            Tokat218,Artova 5,Erbaa148,Niksar 34, Reşadiye 90, Zile 275,Trabzon 322,Akçaabat(Polathane)120,Cevizlik(Maçka) 103, Of(Solaklı)160,Sürmene 127,Tunceli-Çemişgezek 9, Urfa 75, Birecik 10, Siverek 58,Suruç 4,Viranşehir 3,Van 19, Yozgat-Akdğmadeni239, Boğazlayan 130, Zonguldak 85, Bartın 275,Devrek 200, Ereğli 256, Safranbolu 203.Bugünkü sınırlarımızın dışında kalan il ve ilçelerden verilmiş olan şehitlerimiz listeye dâhil edilememiştir.(A.J.İst.Cilt1,s.110-112).
            Başkomutan Müşir Gazi Mustafa Kemal, Garp cephesi Komutanı Tümgeneral İsmet Paşa, Genelkurmay Başkanı Birinci Ferik Kavaklılı Fevzi Paşa,1’inci Ordu komutanı Birinci Ferik Sakallı Nurettin Paşa, İkinci ordu Komutanı Orgeneral Yakup Şevki (Subaşı) Paşa,15’inci kolordu komutanı Kâzım Karabekir Paşa, Batı Cephesi Kurmay Başkanı Erkan’ı Harp Miralayı Asım Gündüz(Ünlü Kel Asım),Kemalettin Sami Paşa, Halis Bıyıktay Paşa, Halit Akmansü Paşa, Ali Hikmet Ayerdim Paşa, Derviş Paşa, İzzettin Çalışlar Paşa,5’inci süvari Kolordu komutanı Fahrettin Ferdi Altay Paşa, Kazım Özalp Paşa, Halis Bıyıktay Paşa, Cafer Tayyar Eğilmez Paşa, Şükrü Naili Gökberk Paşa, Şehit Miralay Nazım Bey… Hepsinin adını yazmam mümkün olamamıştır. Yüce Ruhları önünde saygı ile eğilirim.
            Muharebelerde ŞEHİT düşen (13) Erimize karşılık bir subayımız ŞEHİT düşmüştür. Sakarya Meydan Muharebesinde sekiz ŞEHİT erimize karşılık bir Subayımız ŞEHİT düşmüştür.7 büyük rütbeli subay,686 subay,13.917 Erimiz şehit düşmüş 25.000 Askerimiz de yaralanmıştır.
            Ulusal Kurtuluş Savaşında;33.685 subayımız ve Erimiz yaralanmış, bunların 33.460’ı ateşli silahlarla,225’i de süngü ile yaralanmıştır.
            Ulusal Kurtuluş Savaşı sonunda;159 subayımız ve 1.284 Erimiz Malûl kalmıştır.
            Türkiye Büyük Millet Meclisi ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti kurulduğunda; İstanbul’da da bir hükümet ve ol hükümetin kadroları vardı. Osmanlı devletinin topraklarının 1/3’ü de işgal altındaydı. Sanayinin toplanmış olduğu İstanbul, İzmir, Ayıntap, Bursa ve ESKİŞEHİR İŞGAL ALTINDAYDI. Eskişehir işgal edilmeden önce İngilizlerce kamaları alınmış olan toplarımıza, Eskişehir demir yolları cer atölyesinde, ray demirinden yeni top kamalar –top mermi kapağı-dökülmüştü. İnönü muharebelerinde, Ankaralı demircilerin pencere demirlerinden döğmüş olduğu süngülerle ve süngüsü olmayanlar da piyade tüfeğinin dipçikleriyle hücum etmişlerdi. Üç şehitler tepesinde; bir piyade taburunun üç bölük komutanı da şehit düşmüştü, bölüklerin başına geçen Kıta çavuşlarıyla Tümen komutanı Kemalettin Sami Bey atlı, Alay komutanı Miralay Salih Bey de yaya olarak bir dipçik hücumuna kalkmışlardı.80 Kişilik (SEKSEN) süngüsüz Türk taburu, bir tümen Yunan askerini mevzilerinden söküp atmıştı. Kemalettin Sami Paşanın vücudunda 31(OTUZBİR) mermi yarası vardı. Bu dipcik hücumunda da iki kurşun yarası almıştı.
            Ali İhsan Sabis Paşanın, geri çekilirken boşaltamadığı Musul ve Nusaybin depolarındaki 3.000.000altın liralık silah ve cephanemize İngilizler el koymuşlardı. İzmir müstahkem mevzilerimizdeki –Sonradan elimize geçen-65 topumuzla; Menemen ve Manisa askeri depolarındaki milyonlarca cephanemiz ve Manisa’da, halkın geri çekmemize engel olduğu, 16 otomatik ateşli topumuz da Yunan ordusunun eline geçmişti.
            Baruthane, Fişekhane, Tophane ve Zeytinburnu’na kurmuş olduğumuz top mermisi fabrikası, askeri depolarımızdaki tüm silah ve cephanemiz de düşmanlarımızın ellerine geçmişti. Konya Bozkır’da, Askerlik şubesi başkanını ve İlçe jandarma Bölük Komutanını öldüren asiler, Barut fabrikamızı da yakmışlardı. Ulusumuzun başına İttihat ve Terakki’nin ve dahi Damadı Şehriyari Enver Paşanın getirmiş olduğu felaket, NUTUK’TA anlatıldığı gibidir.
            Cepheler oluşturulduğunda, para ve her türlü malzeme sıkıntısı büyük boyutlara varmıştı. Üç ayda; Garp Cephesine 1.200.000 lira verilecekti. Altı ayda hiç para verilememişti. Erzurum Postanesi, halka ait 350.000Liraya el koymuştu.1921 yılı Ocak ayında TBMMECLİSİ Hükümetinin maaş borcu 1.500.000Tl’ye varmıştı.
            Batı Cephesine ayda 1.000.000 TL, Doğu ve Güneydoğu ordularımız için de 4.000.000Türk lirasına ihtiyaç vardı. Duyunu Umumiye borcu,162.121.625 Lira olmuştu. Yıllık faizi de 9.652.000Türk lirasıydı. Bu borç,1854 KIRIM SAVAŞI İÇİN OSMANLININ ALMIŞ OLDUĞU BORÇ İDİ. Osmanlı İmparatorluğu 1882 tarihinde Muharrem kararnamesiyle iflasını ilan etmişti. İstanbul’da Duyunu umumiye—Genel Borçlar idaresi-kurulmuş ve Osmanlı Devletinin birçok gelirlerine el koymuştu. Bu arada tuz ve TÜTÜN gelirine de el koymuştu. Özel kolluk kuvvetleri kurulmuştu.1901 tarihinde; Duyunu Umumiye KOLCULARI 20.000 Türkü, Tütün kaçakçısı diyerek öldürmüştür.”Türkiye’nin Düzeni,” Cumhuriyet kolluk kuvvetlerinin silah kullanma yetkilerinden birisi ve en önemlisi de Duyunu Umumiye kOLCULARININ silah kullanma yetkisinden kalmadır! TBMM Hükümeti, Ziraat Bankasından 1.200.000TL.borç almak zorunda kalmıştı.
            “Ülke dâhilinde rastlanılan tütün kaçakçılarına ihtar etmeden silah kullanılır!”
            Bugün; Ulu Hakan diyerek göklere çıkarılan Abdülhamit’i Sani:”Elimden gelse bu ulusun dilini de Arapça yapardım!”Diyen Ulu Türk Hakanı! Haydarpaşa Bağdat demiryolunun iki tarafındaki araziden YİRMİŞER KİLOMETRELİK kısmandaki her türlü maden ve ormanlardan yararlanmayı da Alman hükümetine bırakmıştı. Demiryollarımız da yabancılara aitti!
            Mondros Antlaşmasının hükümlerine dayanarak; İngilizler,04 Aralık 1918 tarihinde 2’inci ordumuzun silah ve cephanesine el koymuşlardı. katma’da:
18        Adet Mantelli Top ve top başına 150 adet Top mermisi,
2Adet Kudretli dağ Topu ve Top başına 300 adet top mermisi,
                        3 Adet dağ Topu,
                        47 Adet makineli tüfek ve 156.000 adet MK. Tf. Fişeği, İngilizlere teslim edilmiştir!
            Milletvekillerimiz, öğrenci yataklarında yatıyorlar, karavanadan yemeklerini yiyorlardı ve de öğrenci sıralarında da oturuyorlardı. Türkiye büyük Millet meclisini de bir LÜKÜS LAMBASI AYDINLATIYORDU! Bugünkü gibi emekli maaşları ve bol keseden sağlık harcamaları ve meclis lokantaları da yoktu.
            Sivas Kongresine gelen 28 delegenin, BARINMA ve HER TÜRLÜ ihtiyaçlarını 32 gün süreyle ŞEKERCİOĞLU İSMAİL EFENDİ KARŞILAMIŞTI. SAYIN RTE’NİN OĞULLARINDAN BİRİSİNİN USA’DAKİ HER TÜRLÜ GİDERLERİNİ DE REMZİ AMICASI KARŞILAMAKTAYMIŞ!
            Temmuz 1921’den Kasım 1921’e kadar İtalya’dan 30.000 takım asker elbisesi, yurt içinden de 40.000 takım asker elbisesi alınmış,230.000 takım elbise de ihaleye bağlanmıştır. Askerin giyecek ihtiyacı için 500.000TL.Ödenek ayrılmıştır. İtalyanlar, vermeyi vaat ettikleri 200.000 kat asker elbisesini verememişlerdir!
            Avrupa’ya silah ve mühimmat almaya giden satın alma komisyonu üyeleri, 450.000TL’ının ivedi olarak gönderilmesini ivedi olarak istemişlerdi! Bir tümen(fırka)vasati olarak (12.000)kişi olarak kabul edilir. Ulusal kurtuluş Savaşında, Türk Fırkaları(Tümenleri)2000-3000 kişiden oluşturulmuştur. Bir Kolordu da 36.000 kişiden oluşturulmuş kabul edilmekteydi. Şimdi; Ünlü 15’inci Kazım Karabekir’in KOLORDU’SUNUN MEVCUDUNU görelim:
            Subay:660 Kişi,
            Er ve Erbaş:19.047 Kişi,
            P.Tüfeği:13.800 Adet,
            Makineli tüfek:120 Adet,
            Her çaptan Top:64 adet,
            Binek hayvanı:3.769 Tane.   
            TÜRK ORDUSU, Birinci İnönü Muharebesine:
                                   417 subay,
                                   8.500 Er,
                                   47 adet ağır makineli Tüfek,
                                   18 adet hafif Makineli tüfek,
                                   28 adet çeşitli çapta Top ile katılmıştı!
            Yunanistan’da, kişi başına 1.600 Kuruş vergi düşerken; Türkiye’de kişi başına 600Kuruş vergi düşmekteydi!
            1920 Yılındaki GELİR ve GİDERLER:
                        Türkiye Gelir:46.000.000,Gider:60.000.000, Açık:14.000.000
                        Yunanistan Gelir:115.000.000Lr,Gider:142.000Lr, açık:27.000.000Lr.
            Yunanistan savunmasına 53.000.000Lr ayırırken; Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti 28.000.000Lr ayırabilmekteydi.
            Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümetinin gelir kaynakları:
                                   *Bina ve arazi vergisi:2.500.000TL,
                                   *kazanç vergisi:2.000.000TL,
                                   *Hayvan vergisi:5.700.000TL,
                                   *Aşar vergisi:13.500.000Tl,
                                   *Gümrük rüsumu:10.000.000TL,
                                   *Tuz rüsumu:3.500.000TL,
                                    * Ve sair gelirler?
                                   Bütçe giderlerinin dağılımı:
                         -Padişaha:555.012 TL, ödenek ayrılmıştır!
                        1*TBMM: Başkanlığına:18.370 TL, 
                        2*M.S. B:28.618.556TL,
                        3*İç İşleri. Bakanlığına:8.944.887 TL,
                        4*Maliye Bk:7.173.100TL,
                        5*Adalet Bk:2.759.274 TL,
                        6*Bayındırlık Bk:620.000TL,
                        7*Sağlık Bk:613.141TL,
                        8*Mili Eğitim Bk:577.061 TL,
                        9*Şer’i ye Vekâletine:522.062TL,
10*Dış İşleri Bk: 303.748TL,
11*Danıştay: Ödenek yok!
12*Sayıştay:26.696TL,
13*Matbuat ve İstihbarat:88.000TL,
14*Aşiretler ve Muhacirler:874.000TL Ödenek ayrılmıştır. Sabahattin Selek, Anadolu İhtilalı, c.1, s.155-156.
            01Mayıs-31 Ekim 1920 tarihleri arası için Bakanlar Kuruluna (6aylık süre için),30.000.000TLiralık harcama yetkisi verilmişti. Bunun 10.775.303 TL. Kısmı Milli savunma harcamaları içindi! Hesaplanan Bütçe gelirleri:61.388.62358TL,Bütçe giderleri:63.018.388TL, Açık:1.629.732TL.
            1921Bütçesinde: Milli savunma için:45.000.000TL. İhtiyaç hesaplanmış;55.000.000TL.Da tahmini bütçe için öngörülmüş iken; gerçek ihtiyacın:81.000.000TL. Olduğu ortaya çıkmıştır!1921Bütçesi: 52.285.000Gelir,77.325.300TL. İle kabul edilmiştir.77.325.300TL. İle kabul edilmiştir.
Buhara Cumhurbaşkanı Osman Hocaoğlu; ellerinde bulunan          100.000.000 Altının TBMMECLİSİ Hükümetine verilmesi için kendi meclisinden onay alarak bu altınların
 Türkiye’ye iletilmesi için Lenin’e göndermiştir. Lenin, bu altınları Rubleye çevirerek Türkiye’ye ulaştırmıştır. İlk Sovyet elçilik mensupları Türkiye’ye gelirken, 200Kilo altınla beraber geldikleri söylenmektedir.
                                   SOVYET YARDIMLARI:
                                               A*PARA OLARAK:
            1920 YILINDA: *516.800Ruble=304.912 TL,
                                          *1.000.000 Ruble=590.000TL,
                                      *1.500.000Ruble=885.000TL,
                                              * 50.000Ruble=29.500TL,
                                               *100.000Osmanlı altını,
                                   TOPLAM:*2.316.412TL.
            1921YILINDA:*4.000.000Ruble=2.360.000TL,
                                         *4.000.000Ruble=2.360.000TL,
                                         *1.160.000Altın Ruble=900.000TL,
                                               *240.000Al.Ruble=241.000TL,
                                               *400.000Al.Ruble=236.000TL,
                                     TOPLAM:5.597.000TL.
            1922 YILINDA:*1.100.000Alltın Ruble=649.000TL,
                                          *3.500.000Al.Ruble=  2.08+65.000TL.
                                   TOPLAM:11.028.012TL.
                                    MALZEME OLARAK:
            18 Eylül 1921’den 14 Haziran 1922’ye kadar:
                                   1*43.374 Piyade tüfeği,
                                   2*56.042Sandık Piyade tüfeği fişeği,
                                   3*318 Adet Ağır Mk. Tüfek,
4* 18 Sandık Rus P.Tüfeği fab. Aletleri,
                                   5*81 Adet Top,
                                   6*13 Adet Rus Bomba topu,
                                   7*159.043 Adet Top mermisi,
                                   8*40 Sandık Rus el bombası,
                                   9*83 sandık İngiliz el bombası,
                                   10*200Adet Rus el bombası,
                                   60 Sandık kılıç,
                                   11*10 Sandık dumansız barut,
                                   12*43 Sandık Rus P.Tüfeği fişeği kovanı,
                                   13*8 sandık P.Fişeği kapsülü,
                                   104 Sandık Rus P.Fişeği çekirdeği.
                        SOVYETLERE GÖRE:
                                   A*39.275 Piyade Tüfeği,
                                   B*327 Makineli tüfek,
                                   C*54 Top,
                                   ç*62.986.000Piyade fişeği,
                                   D*147.079 Top mermisi,
E*1000Atımlık Top barutu,
F*4000 Adet el bombası,
H*4000ASdet Şarapnel,
K*1500 Kılıç,
20.000Gaz Maskesi.
Fransızlar, Ankara Anlaşması üzerine çekilirken:
                        1*10 Adet Uçak,
                        2*10.089 Piyade Tüfeği,
                        3*505 sandık P.tüfeği fişeği.
                        YURT İÇİ KAYNAKLARI
1*Ankara’daki Fabrikalarda top mermisi ve piyade fişeği imalatı yapılmıştır. Sakarya Meydan Muharebesini başlamasına bir gece kala,1000 adet 77 milimetre çapındaki top mermileri tapaları çıkarılmadan, tornadan geçirilerek, topların çapını 75 milimetreye indirilmişlerdir. Bu imalathanelerde, kılıç imal edildiği gibi, boş kovanlar da yeniden doldurulmaktaydı.
2*İstanbul’daki depolardan, gizli örgütlerce kaçırılan silah ve malzemeler, İnebolu yoluyla Ankara’ya ulaştırılmaktaydı:
A* Beş uçak,
B*1 telsiz istasyonu,
C*260.000Top mermisi,
14* Adet Makineli Tüfek, çok sayıda Piyade Tüfeği ve Milyonlarca Piyade tüfeği fişeği depolardan çalınarak Ankara’ya iletilmiştir. Gizli örgütlerce ve Türkmenler Tekkesi kanalıyla, Anadolu’ya gitmek istenyenler de kaçırılmaktaydı.
                        AKBAŞ DEPOSUNDAN ALINANLAR:
Edremit Kaymakamı Köprülülü Hamdi Bey bir gece baskını ile Gelibolu akbaş cephane deposundan:
1*8.000 Piyade Tüfeği,
2*5.000 Sandık Piyade fişeği,
3*200 Makineli Tüfeğe el koymuştur. Vatan haini bazı Çerkezler, Rahmetli Kahraman Hamdi Bey’i yakalayarak, bir değirmen damında, hayâlarını burmak suretiyle öldürmüşlerdir. İngilizler ele geçirmiş olduğu silah ve fişekleri de imha etmişlerdir.                        
            I923 Bütçesi:22 Şubat 1923 tarihinde kabul edilen Bütçe geliri:87.735.573 TL. Olarak öngörülmüş olup; bunun 49.207.924 TL’SI MSBAKANLIĞINA ayrılmıştır.
                                   HİNTLİ MÜSLÜMANLARIN YARDIMI!
            Hintli müslümanlar,26.Aralık1921’den,12 ağustos 1922’ye kadar 675.494 Altın liralık bir yardımı, doğrudan doğruya TBMM’Sİ Başkanı Müşir Gazi Mustafa Kemal adına yapmışlardır. Büyük taarruz için para sıkıntısı çeken Milli Savunma Bakanlığına bu parayı Mustafa kemal eslim etmiştir. Askerlerimizin çarık, palaska gibi ihtiyaçları bu para ile karşılanmıştır. Artmış olan 250.000TL.Mustafa Kemal’e iade edilmiştir. Bugün, hovardaca elden çıkarmış olduğumuz İŞ BANKASI bu para ile kurulmuştur.
            Sakarya Meydan Muharebesinden sonra, uzun bir hazırlık dönemi yaşanmıştır. Yunan ordusu, almış olduğu yenilgiler nedeniyle savunmaya önem vermiştir! Türk ordusu da, taarruz için gerekli tedarik ve yeni düzenlemelerle uğraşmıştır. Fransa’dan 1850 Hoçkis Hafif Makineli Tüfeği satın alınarak orduya dağıtılmıştır. TBMMECLİSİNDE, Türk ordusuna ve de Mareşal Gazi Mustafa Kemal’e sataşmalar başlamıştır.
            Garp Cephesi Komutanlığının emrinde; 49 adedi demir tekerlekli 100 adet kamyon vardır!
          Her türlü İkmal, Kağnı arabaları, mekkâre kolları ve ASIRLADIR HORLADIĞIMIZ, EVİMİZDEKİ YERİ SARI İNEKTEN SONRA GELEN KADINLARIMIZLA YAPILMAKTAYDI! Şimdi ve de izninizle, Garp Cephesi kuvvetlerimize bir göz atmanın zamanı da gelmiştir sanırım. Türk azim ve iradesinin neler yatmış olduğunu, somut olarak bu kuvvetlerde görmek mümkündür. Bu da, Mareşal Gazi Mustafa Kemal ve silah arkadaşlarının inanç ve iradelerinin eseridir.
            Batı Cephesinin genel mevcudu:
            Subay:8.270,
            Erat:181.966,
            547 subayımızın ve 13.829 askerimizin ŞEHİT olması, kurtarılan yerler halkından3.468 Askere izin verilmesi ve İzmir’e, kurtarılmış yerlerden 159 subayımızın katılması ile bu mevcut ortaya çıkmıştır.8.658 Subay,199.283 Er, taarruz başlangıcındaki GARP CEPHESİ KUVVESİ.
             Subay:8.817 Er:199.283
            Katılma:159. 199.283
            -----------------------------------------------------
            Subay:8.817              Er:199.283
            Şehit:     547                     13.829
----------------------------------------------------------------
            Toplam:8.270                 185.454
-                                                                    3.468 izinli
  --------------------------------------------------------------
            Toplam:8.270                 181.986 Mudanya Mütarekesi mevcudu.
                        Büyük Taarruz Zayiat Dökümümüz.

                             SUBAY    %      Er          &
            Şehit             146    1.7    2.397     1.2
            Yaralı             378   4.3    9.477     4.9
            HST. Yatan 21    0.2   1.900     0.9
            Esir                  
            TOPLAM:        547           13.829                             
                                               KAYNAKÇ                                                                         1*Nutuk, Mustafa Kemal,   2*İstiklal Harbi Hatıraları, Ali Fuat Cebesoy,                      3*İstiklal Harbimiz, kazım Karabekir,                   
4*Büyük Türk Zaferi, Fahri Belen    5*Anadolu İhtilali, Sabahattin selek
            6*Genelkurmay Başkanlığı Harp Tarihi Yayınları:
7*Türk İstiklal Harbine Dair:2 v 3’üncü Ciltlere ait:1.2.3 ve 6’ıncı kitaplar.
8*Kar Boğazında esir düşen Fr. Bnb. Menilin Anıları, Taha Toros,    9*Gelibolu Günlüğü, General İan Hamilton,10*Tek Adam, Ş.S.Aydemir,
            11*Bir Devrin Perde Arkası, E.SV. Miralayı Ve Teşkilatı Mahsusa’nın son Başkanı Hüsamettin Ertürk. 12*Tekâlifi Milliye Emirleri—Kanunlarıdır-- ve Uygulanışı, Mehmet kayırhan.
13*Anastasios Papulas’ın Anıları,14*Felakete Doğru; Prens Andreas’ın anıları. (Prens Philip’in Babası.)15-Düşman EGE’YE nasıl geldi ve EGE’DEN nasıl gitti? Türkmen Parlak.                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                         
      

İzleyiciler

Blog Arşivi