25 Kasım 2016 Cuma

2117/ SAYI MİSTİZMİ!


      TC.                                                                                                                                                                                             OSMANTÜRKOGUZ                                                      osmanturkoguz@gmail.com                                                                                                      TV.İZMİR;25 Kasım 2016.

        TÜRK DÜŞMANI NORSLU SAİD, İKİNCİ ABDÜLHAMİT’E VAN’DA KÜRTÇE TEDRİSAT YAPAN MEDİNETÜZZEHRA ADLI BİR ÜNİVERSİTE AÇMASINI ÖNERİNCE BİR YIL TIMARHANEDE YATMIŞTI. AKEPE İKTİDARI BU İHANETİ YERİNE Mİ GETİRECEKMİŞ? KEPAZELİĞİ ÜŞENMEDE OKU?!

                              SAYI MİSTİZMİ?-1989-

        Bu yazımı 1989 tarihinde, bir yerel gazete için, elle yazmıştım. Kitaplığımın bir köşesinde unutulmuş. Atmaya kıyamadım, huzurunuzda olabilmek için de bilgisayarıma yükledim, Saygılarımla…

       Antropologların yaptığı yoğun araştırmalar ve dahi çivi yazılı tabletlerin okunması,geçmiş çağlarda insanların yapmış oldukları yazılı belgelerin,antlaşma ve sözleşmelerin gözden geçirilmesi bir tek olguyu ortaya koymuştur:İNSAN DENİLEN GARİP YARATIK, HEP AYNI İNSAN OLARAK,AKLI,İNANCI,MANTIĞI VE ZEKASI HEP AYNI YOĞINLUKTA KALARAK  YAŞAMIŞ VE BU OLGULARINI DA  GELECEK NESİLLERİNE DEVRETMİŞTİR…Şekilciliğin egemen olduğu yabanıl insan tipinden,metotlaştırılmış şekli benzerlik ve şartlara bağlı  çok kaygan,katı ve acımasızlığa yürekten inanmış insan tipine varılmıştır.Başkalarının gördüğünü kendisinin gördüğünü sanan,başkasının anlatılarıyla ölümlere koşan,başkasının anlatımlarıyla cehennemden ürken ve cennet hayali ile yaşayarak  aldatılan bir  insan tipi ortaya çıkartılmıştır…Halkı aldatabilmek için akıllı geçinenler,kendilerinde zekadan da öte kozmik bir güç bulan soytarılar,hep aynı yalı ısıtarak halkımızın önüne sürmüşlerdir.Geçen asır nasıl geçmişse,bir önceki asır da öyle geçmiş,bir sonraki asır ve daha sonraki asır da öyle geçecektir.Ağza bakanların ve ağza baktıranların dünyasıdır İslam dünyası…Yoğun bir bilgiden  yoksun olan  insanların akılları,korkuların ve umutların beslediği bir masala takılıp,kalmıştır…Sorgulamaya,analize,senteze ve yorumlamaya kapattığımız kafalar da ;temiz ve kalaylı kazanlarda kaynatılan hoşafları gördüklerinde,”HOŞAFIN YAĞI KESİLDİ?SADRAZAM  PAŞA VE KETHÜDASINI İZTEMEZÜK?!”Diyerek,kazan kaldırmışlardır…Onbeş asır önce,insanları peşine takarak biribirlerini öldürtmüş olan ölü düşünceyi mezarından çıkartan Din Şarlatanları,karmakarışık safsataları dinlettiği Güruhları,aynı avazelerle sokaklara dökebilmekteler… Madonna için İtalya’da, Fransa’da olaylar mı oldu? Neden bizde de olaylar olmasın mantığı kendisini gösterebilme özleminin varmış olduğu sosyal bir sonuçtur… Kendilerini hiçbir zaman ve hiçbir yerde gösteremeyenler için bir fırsat günü doğmuştur. Beşiktaş—Fenerbahçe karşılaşması mı var;satır,bıçak,pala ve zincir doğru karşılaşmanın yapılacağı stada…Kendilerinin de var olduklarını gösterebilme eylemi…Bilgide ve ilimde hiç olanlar,elbette pazı güççünde ilk olacaklardır1826 yılında;Yeniçeriliğin kaldırılmasından 19 gün önce,bir Yeniçeri neferi Taksimde su terazisinin önünde nöbet tutmaktadır.Uzaktan,Osmanbey tarafından gelmekte olan Şıracı Yahudi Naum’u gördüğünde,nöbeti ve tüfeği bir tarafa koyarak zavallı Naum’un peşine düşer…Elinde palası,burnunun ucunda da pala gibi bıyıklarıyla bir Yeniçerinin üstüne saldırmasını gören Naum Efendi,tabanları yağlar…Şimdiki İstiklal caddesinden şimşek gibi geçerler…Yeniçeri,yeri ve dahi göğü inleten naralar atmaktadır:”BRE DENSİZLER,BRE DİNSİZLER,HAZRETİ İSA’YABU ZULMÜ NASIL YAPARSINIZ?!Deyu…Naum’un feryadı da canhıraş…Halk,Naum’un peşinden bozbulanık seller gibi akan Yeniçeriyi şaşkınla seyretmekte.ASESBAŞI,BÖCEKBAŞI VE DAHİ SUBAŞI  yetişerek araya girip,Yeniçerinin palasını elinden alırlar ve sorarlar:”Bre Daltaban,elde pala,ağızda nara,bu Çorbacının peşinden neden savlet edersiz?”Yeniçeri gürler:”Bu Yahudi taifesi,Hz.İsa Hazretlerini çarmığa gererek şehit etmişler.Onun intikamını almak dileriz?!”Subaşı birden köpürür:”Bre Densiz,bu dediğin olay bundan tam 1796 sene önce 07 Nisan 30 senesinde olmuştur,bu yaptığın şey nice gaflettir?!Yeniçeri,gayetle rahat ve hırçın:                                                                                     “Olsun,ben yeni duydum?!”Diyerek onca adamın elinden kurtulmak için şahlanmıştır…Tüm toplumlarda olduğu gibi,bizim toplumumuzda da bu tür tepkiler ibretle görülmektedir :EK:Muhteşem Yüzyıl”,adlı dizide,Birinci Süleyman’ın oğlu Mustafa’yı öldürtme sahnesini seyreden bir Bursalı soluğu Cumhuriyet savcılığında alarak,Birinci Süleyman hakkında cinayet davası açılmasını istemiştir.Salaklar için zamanın ne hükmü var?!Devirler değişir,onun kaderi hiç değişmez... İngiliz vatandaşı Hintli Salman Rüştü, Kurandaki ayetlere dayanarak/17,22,53 surelerdeki ayetler/  bir kitap yazmış, tüm Müslümanlar ayağa kalkmış; Humeyni de Salman Rüştü’nün öldürülmesi için fetva vermiş… Ülkemizin yetiştirmiş olduğu Büyük insan ve bilim adamı, MC. Hükümeti geldiğin de Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinden dışlanan Profesör Dr.Rahmetli İlhan Arsel, yıllar önce,”ŞERİAT VE KADIN” adlı bilimsel bir kitap yayımlamıştı. Almanya’ya sığınan Eski Adana Müftüsü Cemalettin Kaplan/KARA SES/onun için de bir fetva yayımlamıştı… Olsun; O,kitabın akılcılığını daha yeni duymuştur… Bu Şeytan Ayetleriyle ilgili olarak; Taberi’nin “Milletler ve Hükümdarlar Tarihi,”adlı çok kapsamlı ve Altı ciltlik  tarihinde ve Rahmetli Hasan Basri Çantay’ın ,”Kuran’ı Hâkim ve Meali Kerim  adlı Üç ciltlik Kuran tefsirinde de bilgiler vardır:17’inci El—Isra;22’inci EL—Hacc,53’üncü En—Necm surelerinin tefsirlerine bakanımız var mıdır?! Yanıt beklemeyiniz, sizi yalınızca itham ederler…”Pekiyi, Şeriat ve Kadın’ı okudunuz mu, orada da bilgiler var?” Yanıt olarak,Rahmetli İlhan Arsel’e ağza alınmayacak küfürler duyarsınız?! Rahmetli İmran Ökten olayında da kulak dolgusu var: Hem de koca, koca diplomalılardan. Muhittin Arabî’yi sorarsanız, ağızlarından bal akıtarak anlatırlar. Onu, geleceği bilen bir ermiş sayarlar. Onun tasavvufla ilgili sözünü yazdığınız, altında adı olmayan kâğıdı uzatırsanız:”Yaratılanla yaratan arasındaki fark, dünya yüzündendir. Dünya, nasıl gece ve gündüz farkını yaratmışsa, Allah ve kul farkını da yaratmıştır?!Dünyayı kaldırırsanız aradan;gece ve gündüz farkı ortadan kalktığı gibi;yaratanla yaratılan bir olur.Yaratılan yaratana ne denli muhtaçsa ve zorunluysa,yaratan da  yaratılana o denli muhtaç ve zorunludur?!”Çünkü;yaratanın yarattığı olmasaydı,yaratanın gücü,kıymeti ve kadri nasıl anlaşılırdı?!Kâğıdı elinden atar,ayağa fırlar ve danalar gibi böğürür…Koltuğunuzun altından çıkarırsınız HİKMETLERİN ÖZÜ’NÜ,altları kırmızı kalemle çizilmiş satırlar,adamı mosmor yapar…Gazali’nin Türkler hakkında yazdığı çok ağır yergileri söylediğim zaman dövüle yazdımdı.”Türkler,yamyamlardan ve bedevilerden de aşağı çobanlık seviyesindedirler.””Dünya’da cehennemlik iki şey vardır:TÜRK VE TÜRKLÜK!”Bunlar,GAZALİ’DEN,Türk düşmanı dönmelere armağandır.İmamı Gazelinin eseri de,Büyük Selçuklu Sultanı Sultan Sencer’e bile sunulmuştur.Gazali,DAFİ’ÜL GUMUM adlı eserinde,Iran şehirlerinde oğlancılığın yaygın olduğunu,Medreselere dolan Fakir oğlan çocuklarının da ırzlarına geçildiğini uluorta anlatmaktadır…Anladınız mı Selçuklunun neden yıkıldığını?!   İslamda AKILCILIK yerine NAKİLCİLİĞİ getiren, aklın ve dahi bilimin kapılarının kapılarını kapatan /Gazali’ye/ Müslümanların hiç birisi onun eserlerini okumadıkları halde, ona peygamber gözüyle saygı sunmaktadırlar… Rahmetli Profesör Dr. İlhan Arsel,1977’de,”ARAP MİLLİYETÇİLİĞİ VE TÜRKLER,” adlı eserinde, onun maskesini düşürdüğü için, İran Uşaklarınca fetvalaşmıştı. Kinimiz de, Sevgimizde gelenek ve görenek halini almıştır. Araştırma yok, yargılama yok, yargılama da yok; yalınız; hüküm verme ve başkalarının kanıtsız, bilimsel desteksiz hükümlere kitlesel olarak uymak var… Nasıl olmasın?1500 senedir, bu toplumun beyni yıkanarak, Arap kumuyla doldurularak, nesilden nesile, Saban ve çarığı, Arap masallarıyla aktarabilecek bir bilinç seviyesinde bırakılmıştır… Mantık ve düşünce tek boyuta indirgenmiş, sosyal olgu da,”Fİ tarihine,”bağlanmıştır. Aydın geçinenleri bile, bu tek düzeli boyutun içersine hapsedilmiş, Mustafa Kemal’in gürül, gürül aydınlık gelece akan çağından, kadına, anasına, bacısına, kızına ve kız torununa, en ilkel hükümlerle saldırarak ihanetlere ortak olmuştur… Asırlar öncesinin akla ve bilime dayanmayan sapık inançları terkedilmiş olduğu halde, küller altında uyuyan ilkel şartlandırılmışlığımıza, İslam dini ve Allah emri olarak sunulmuştur.Yüzeyselliğe,hurafelere ve Arap-Yahudi masallarına alıştırılmışlığın ürünleridir bu algıladıklarımız.Bu kadar girişten sonra,gelelim asıl konumuza.Amerika’da yaşayan Mısırlı ziraat mühendisi Reşat Halife olayına.Daha önceleri Lidya Lideri Albay Muammer Kaddafi’nin danışmanı olan bu uçuk ziraat mühendisi,kalkmış,Amerika Birleşik Devletlerine gitmiş.Kur’anı Kerim’in 19 sayısına şifreli olduğunu bulduğunu ve dahi peygamber olduğunu yaymaya başlamış…İlgi uyandıran iddiaları,Hıristiyan ve Müslüman dünyasında yankılanmış.Nokta Dergisinin Reşat Halife ile yaptığı söyleşinin yayınlanması üzerine,bazı gazetelerimiz, 10 Nisan 1989 günlü sayılarında,Reşat Halife’yi topa tutmuşlardır…Gerçekten 19 sayısı kutsal mıdır?!Bu kutsallığı ilk defa Reşat Halife Soytarı mı bulmuştur?!Böylesine bir Alicengiz oyununu bulan şıp !Diye peygamber mi olmaktadır?!Peygamberlik şıp!Şıp diye çadırının üstüne mi damlamaktadır?!Mısırlı Ziraat mühendisi çölleri yeşilleştirerek ulusunu zenginliğe ve refaha kavuşturacak değil ya?O işi İsrailli ziraat mühendisleri yapmaktadır…Arap işi bu;yenildikçe toprağa gömülerek ruhaniyete bürünmek ve insanları kandırarak ünlenmek…Bu oyunu nasıl mı öğrendim?Anlatayım:1957 yılında;Üstteğmen rütbesinde Uluborlu ilçe jandarma bölük komutan vekiliydim.Sorgu hâkimiz de,Abdullah Tevfik Öz adlı çok yaşlı bir zattı.Türk ve İnanç düşmanı Said’iNorsi de Isparta’daydı.Rahmetli Abdullah Tevfik Öz,bu Sahtekârı 1948 yılında,Afyon’da tevkif ettiğini,ülkemizin başına İslam dinini kullanarak büyük dertler açacağını,uyanık bir subay olarak bu konuyla ilgilenmemi,Hurufilikten ve Cifr hesabından da yararlanarak halkımızı kandırdığını söylemişti.O tarihteki Afyon Cumhuriyet Savcısı Abdullah Büke ve Afyon cezaevi müdürü Mehmet Kayıhan ile bağlantı kurdum.Afyon Ağırceza mahkemesi arşivindeki NURCULUK DAVASI DOSYALARINI DA inceledim.Hurufiliğin ve Cifr hesabının köklerini de ar aştırdım.1960’lı yıllarda,Karaharpokulun’da Veli Kaya adlı bir Kurmay binbaşının da öğrencilere Mustafa kemal Atatürk ve 19 sayısı hakkında bilgi verdiğini de öğrendim.1971yılında;Rahmetli Dr. Fethi Tevetoğlu,ATATÜRKLE SAMSUNA ÇIKANLAR”, adlı kitabının 251’inci sahifesinde,19 rakamının ATATÜRK ile ilgisinden söz etmişti…Yanılmıyorsam;1978 yılında,TCDDYOLLARI’NIN aylık dergisinde,Atatürk ve Dokuz rakamıyla ilgili bir yazı yayımlanmıştı.Bulvar gazetesinde,Haziran 1984 tarihinde,Dr.Marten Garaner’in Kuranı Kerimin 19 rakamı ile bağlantısını anlatan bir söyleşisi yayımlanmıştı. Sonra da Ahmet Deadat, Kuranı Kerim ve 19 mucizesi adı altında,Londra’da yayınlara başlamıştı.1988yılınd da,İnkılap yayınevi,”Kuranı Kerim ve 19 Efsanesini”,yayımladı…Ahmet Deadat ta bu konudaki yayınlarını kesti.Amerika’ya yerleşen Mısırlı Ziraat mühendisi Reşat Halife de,Kuranı Kerimin 19 rakamı ilişkisini kendisinin bulduğunu ve peygamber olduğunu ilan edince de öldürüldü…Bilinmeyen Ansiklopedisinin 346-347 ve 441—443’üncü sahifelerinde Mustafa Kemal Atatürk’ün hayatındaki 19 rakamlarıyla ilgili bir yazı yayımlandı.Derken,1994 yılında,Rahmetli Cenk Koray da ,Kuranı Kerimde ve Atatürk’ün hayatındaki 19 sayısı mucizesini kendisinin bulduğunu iddia ederek bir kitap yayımladı…Hürriyet gazetesinin Pazar günleri verdiği  Show dergisinde,01 Ocak 1994 günlü 941’inci sayısında,Sayın Murat Bardakçı da Rahmetli Cenk Koray’ı eleştirdi…Biz,iki kardeş 1981’de yazdığımız:”YÜZ YILLIK ÖYKÜ ATATÜRK’TEN” adlı uzun şiirimize Mustafa Kemal Atatürk’ün hayatındaki 19 sayısını ekledik ve kitabı da 1999 yılında yayımlatabilmiştik.Bendeniz;çok uzun süreli bir çalışma sonucu 1998 senesinde tamamlayabildiğim NURCULUK adlı kitabıma bu sayısal uyumu eklemiştim.Okuyalım:

Levh-i Mahfuz'da yazılı olduğuna inanılan Tanrısal sırların, Hz. İbrahim’den, Hz. Musa'ya oradan da Hz. Ali'ye, ondan da Said Okur'a geçtiğine inananlar vardır. Hz. Ali gaybı bilir; öldürüleceğini, bahçesindeki kazlar bilmesine karşın kendisi bilemez. Sıffın'ı, oğullarının felaketli ölümlerini de bilemez.

Said Okur, Nur Risalelerini yazarken; Mısır'dan, Suudi Arabistan'dan, İngilizlerin egemen olduğu yörelerden, Kur'an'ı Kerim ayetlerinin kendisini haber verdiğine dair mektuplar alır.

Ben, bu konuları, 1957 den bu yana araştırmaktayım. Babilik, Bahaîlikteki Rus ve İngiliz oyunları apaçık ortadadır. Nurculukta da...

Mustafa Kemal ATATÜRK’ÜN hayatında, ilginç bir sayısal uyum vardır. Bu sayısal uyumu, 1975 yılında bir broşür halinde yayımlamıştım.

Roosevelt, Churchill, Hitler, Mussolini ve Stalin'in doğum tarihlerinin, göreve geliş ve görevde kalış tarihlerinin 1944 yılına kadarki toplamı da 3388 sayısına eşittir:

ADI                        DOĞUM TR.      GÖREVE GELİŞ İKTİDAR SUR.    1944’TEYAŞI                                                    

Roosevelt                     1882                   1933                         11                      62

Churchill                       1874                    1940                          4                        70

Stalin                             1879                     1922                         22                       70

Hitler                             1889                      1933                         11                        55

Mussolini                       1883                       1922                        22                         61

Toplam:                          3388                        3388                        3388                    3388

Biz, ATATÜRK’ÜN yaşamındaki bu sayısal uyuma mistik hezeyanlarla ve dört elle sarılmıyoruz. ATATÜRK gerçeğinin, böylesine saçmalara sığınmasına gerek duymuyoruz. 3.7.9.12.18.19.40.41 ve 52 sayıları, bazı inanç gruplarınca kutsal sayılır. Bazı sapık dini akımlarda; cifir ve ebcet hesaplarıyla kendilerine kutsallık yakıştırmakta, ayetlerin harflerinin sayılarını toplayarak; onlardan yardım ummaktadırlar. 

Tek sayısal uyum ATATÜRK’TEDİR. Bunu mistik sayıklama yapmayız. Sayılar kutsalsa; o kutsallık, hiçbir zorlamaya, sapkınlığa başvurmadan Mustafa Kemal ATATÜRK’ÜN yaşamında vardır. Doğumu 1881'dir.

Bunun Arapça yazılışı (IAAI’ DİR.

Bir erkeğin sağındaki kadınıyla elele tutuştuğunu görelim; erkeğin sağ eli, kadının sol eli yine (!AA!) eder. Erkeğin sağ elinde (lA), kadının sol elinde (AI) yazılıdır.

Efendim; kadın solda olur, denilirse; kadının sağ elinde (lA), erkeğin sol elinde (AI) birleşince yine de (IAAI) oluşur.

Bu ellerin aynen birleştiğini düşünüp sayıları toplayalım:

lA + AI = 18

1881 eder.

AI + lA = 81

MUSTAFA KEMAL ATATÜRK = 19 (On dokuz) harflidir.

NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE = 19 (On dokuz) harflidir.

MUSTAFA KEMAL ATATÜRK:

1881'de doğmuştur,

19’Uncu asırdır,

19’Uncu Asrın bitimine 19 yıl vardır.

19 Mayıs 1919'da SAMSUN’A çıkmıştır.

19 + 19 + 19 = 57 eder.

SAMSUN’A çıktığında 38 yaşındadır. 57 yaşında da aramızdan ayrılmıştır.

1915'de 19’Uncu Tümen Komutanı olmuştur. 19 +15 = 34 eder. O tarihte 34 yaşındadır.

1920'de T.B.M.M. açılmıştır.

19 + 20 + 39 eder. O tarihte 39 yaşındadır.

3 Mart, 1924'de Hilafeti kaldırmıştır. 19 + 24 = 43 eder. O tarihte 43 yaşındadır.

25.4.1915'de ARIBURNU’NDA düşmanı; önce geri çekilen, 19 jandarma erine süngü taktırarak mevzilendirmiş ve durdurmuş, sonra da 57’İnci Alayı koşar adımlarla savaş alanına sürmüştür. Mustafa Kemal olarak bu 19’Uncu Tümen'in 57’İnci Alay'! İle doğmuş, 57 yaşında hayata gözlerini yummuştur.

Sicil Numarası: 317/8 = 19 eder.

1915'de 19 + 15 + 34 yaşındadır. 

İsmet İnönü’nün, Mustafa Kemal ATATÜRK’ÜN ölüm gününde söylediği söylevi 19 cümledir.

Bismillahirrahmanirrahim'in Arapça yazılışı 19 harften oluşmaktadır.

ATATÜRK:

19 Yaşında Harp Okulu'na girmiştir.

19 yıl askerlik yapmıştır.

19 yıl da devletimizi yönetmiştir.

19 Eylül 1921'de Mareşal olmuştur.

  19 Kasım 1938'de cenazesi ANKARA’YA getiriliştir.

  1919 içinde 101 adet 19 vardır.

  Sayılar kutsalsa bu kutsallık Tanrısal ise; ATATÜRK’ÜN çıkışı, devrimi, ölümsüz önderliği, Türk ulusu için kutsallığı da Tanrısaldır...

29 Ekim 1975 Osman TÜRKOĞUZ

J. Yarbay

117’İnciSınır. J. A.K.V. Kızıltepe/MARDİN

 BİLGE KAĞAN:

19 SENEDE YETİŞMİŞ

19 SENE ÇİN’LE DÖVÜŞMÜŞ

19 SENE DEVLET BAŞKANLIĞI YAPMIŞ

19 KİŞİYLE ÇİN’E BAŞKALDIRMIŞ

57 YAŞINDA ÖLDÜRÜLMÜŞTÜR

ATATÜRK, Samsun’a 19 kişiyle çıkmıştır.

Kur’an’ı Kerim’de büyük ölçüde 19 uyumu vardır.

Bilge KAĞAN’IN babası, İlteriş KAĞAN ile Annesi ilbilge Hatun, 17 kişiyle, Çin'e başkaldırmıştı

1976'dan sonra, Kur-an'ı Kerim'in 19. sayısıyla ilgisi üzerine araştırmalar yoğunlaştırılmıştı.

Londra'da Ahmed Deadat, bir dernek ve yayınevi kurdu. Sonradan bu araştırmadan vazgeçti. Libya asıllı, Mısırlı Ziraat Mühendisi Reşat Halife, A.BD giderek 19 ve Kuran’ı Kerim üzerine çalıştı. Kur'anda fazla ayet olduğunu savundu ve sonra da peygamberciğini ilan etti ve öldürüldü. Karacan Yayınlarından, Bilinmeyenler Ansiklopedisinde, bu konuda makale yayınlandı Sonunda: ünlü Sunucu Cenk KORAY, 19 ve ATATÜRK adlı bir kitap yayımlayarak satış rekorları kırdı. Profesör Dr. Vasfi Raşit Seviğ’in CİFR hesabına dayalı önsözü:

“Elinde tek bir asker, tek bir silah bile bırakılmamış devleti, mezardan hayata kavuşturmadı mı? Sakarya zaferinden sonra millet ona “GAZİ” unvanı vermedi mi?

Şimdi adı bir ayet büyüklüğünü taşıyan bu zatın ismini “Gazi Mustafa Kemal’i ebced hesabıyla hesaplayınız. Zaferinin tarihini yani(1338–1922) i bulursunuz. Gâvur dediğiniz adama Allah bu nimeti nasip etmez.Bu uzun yazıyı ona Protestanlığı isnat edecek kadar İslamlığı bilmeyen ve böylece Nahl suresinin 125. ayetini inkâr eylemiş bulunan Müslümanlara Enfal suresinin 24. ayetini okumalarını ve onun “Devlet ve Millete hayat veren davetine icabet ediniz” sözünü tekrarlayarak son vermek istiyorum.

Av. Dr. A. ALTUNSU, Osmanlı Şeyhülislamları S.XXXV.

Prof. DR. Vasfi Raşit SEVİG’İN Önsözü 74.

2. SAYILARIN KUTSALLIĞI 

a) HURUFİLİK

(1) SÖZLÜK'E GÖRE HURUFILİK

Huruf= (A.i) Harf. Çoğul, Harfler

ilm'i Huruf = Harflerden mana çıkarıp, yorumlama bilgisi çğ. Hurufat.

Hurufat, (A.i) = Huruf'un çoğulu, Harfler.

Hurufi, (A.S), Huruf bilgisi ile ilgili olan (Tas).

Tanrı'nın kelam suretinde tecelli ve harflerle belirtilmesine inanan. M.N. Ozon, S.g.e. s. 340.

(2) ANSİKLOPEDİ'YE GÖRE HURUFİLİK.

HURUFİLİK HURUFiYA:

 Esterabadlı Fazı Allah tarafından, 800 (1389) senesinde, Horasan'ın Esterabad kasabasında kurulmuş bir tarikattır. Fazı Allah, o sene kendini Allah’ın ve kâinatın künh ve hakikati kendi zatında tecelli eden yeni bir peygamber olarak ilan etmiştir. Bu zata göre, Allah’ın gizli hazinesi olan zatı Kelam-söz- şeklindedir. Ve o sözler de bazı unsurlara ayrılır. Bu unsurlar da Arap alfabesinin 28, Fars alfabesinin 32 harfidir. Hurufiler, sonsuzluk âleminin daimi bir devranından doğal olayların oluştuğuna iman ederler. Allah’ın, bir insanın yüzünde tezahür ve insanı temyiz eden bir kelam olduğuna inanırlar. Bu kelamı sayısal kıymetlerin oluşturduğunu açıklarlar: Yüzde; dört kirpik, iki kaş, bir saç vardır ki, yedi eder. Bu yediyi dört unsur ile çarparsak, Arap alfabesinin 28 harfi oluşur. Hurufiler, Kur'an'da geçen her Fazl kelimesinden muradın Fazl Hurifi olduğunu ve insanın yüzende de fazl isminin okunduğunu söylerler. Yine, Hurufilerin itikadınca, Tanrı'nın kendini Peygamberleri vasıtasıyla ayan kılması teorik olmuştur.

Kâinatın asli unsuru olan bu harflerin; her peygambere, gittikçe daha fazla sayıda malum olması doğaldır. Nitekim Âdem’e 9, İbrahim’e 14, Musa'ya 22, İsa’ya 24, Muhammed'e 28 ve son Peygamber Fazl Allah'a da 32 harf malum olmuştur. Bu nedenle de Fazl Allah'ın kendisinden önce gelenlere malum olan her şeyin manasını çözecek anahtara da sahib olduğuna inanırlar. Şeriatın emrine uygun olarak, insanın İslam’ın 5 esas rüknüne iman etmesi bildirildikten sonra, bu 5 rüknün gerçek manaları da Hurufiliğe göre açıklanır. Kelime-i Şahadet, namaz, oruç, hacı ve zekâtı da, aynı zorlanmış te'viller ve hep bu 28 ve 32 harf esasına götürürler. Hiçbir felsefi ve ahlaki kıymeti olmayan bu inanç; Irak, Azerbaycan ve Anadolu'da XlV’ ÜNCÜ asırda yayılma olanağı bulmuştur. Fatih Sultan Mehmet'in sarayına kadar da gelen bu inanç, Fatihi bile etkiledi. Vezir Mahmut Paşa ve Fahrettin Acemi'nin nüfuzlarıyla Hurufiler yakılmak suretiyle cezalandırıldılar. Fazlullah'ın kendisi de Timur'un oğlu tarafından öldürülüp ölüsü sokaklarda sürüklettirilmiştir. İslam Ansiklopedisi C 5-1 S. 698-699 Ansiklopedi, Hurufiliği tarikatlar sınıfına sokmaktadır. Fazlullah'ın kendisini peygamberlerle bir tutması; hiçbir dinle bağdaşmayan esaslar ortaya atması, Hurufiliği tarikatlar sınıfına koymamıza engel olmaktadır. Abdulbaki Gölpınarlı; 100 soruda Türkiye’de Mezhepler ve Tarikatlar, isimli eserinde, aynı görüşü ortaya atmaktadır. "Hurufiliğe bir mezhep diyemiyoruz; bu da, Nusayrilik, Dürzîlik, Yezidilik gibi esas inançların da İslam’ı hükümlerden tamamıyla ayrılmış uydurma bir dindir. Sesin kemali sözdür; bu da ancak insandadır. Sözler harflerden meydana gelir; şu halde, sesin ve sözün aslı harfdir. Hz. Muhammed 28 harfle konuşmuştur. Kur'an 28 harfle oluşmuştur.

Hurufilerin kutsal kitapları "Cavidan" 32 harfle yazılmıştır. Bütün Peygamberler, Fazl'ın tanığı ve müjdecisidir. Fazı, son zuhurdur. O’ndan sonra gelen her kâmil, ancak O'nun buyruğuna uyar; O'nun yolunu tutar bir başka zuhur yoktur ve olmayacaktır.

Tevil dinini kuran Şıhabüddin Fazullahtır. Soyunu Hz. Muhammed'e götürür. 1340 da doğup 1386 da Tebriz şehrinde dinini yaymıştır. Birçok deli saçması eserler yazmıştır. En meşhurları da "Cavidan’’" dır." S. 143–159.

"Bazı harflerin kutlu sayılmaları "Ahd-i Atıyk" de Hızkuyal ve Danyal bölümlerinde, "Ahd-i Cedid'de "Yuhanna'nın Vahyi"nde açıkça görülür: "S. 147.

"Fazıl, huruf bilgisini, devrine göre, gerçekten de orijinal bir şekle sokmuş, kendisini Mehdi, Mesih ve Tanrı mazharı tanımış ve tanıtmış, böylece Hurufilik dinini kurmuştur." S. 149.

"Cavidan'ın" kur'an gibi bir vahiy eseri ve dini kitap, hatta bütün dinleri tamamlayan kitap olarak tanınmasında ve tanıtılmasında, sanıyoruz ki milli şuurun da etkisi vardır. Ve Fazl Farsçayı din dili yaparak, Arap hâkimiyeti yerine, İran hâkimiyetini kurmayı amaç edinmiştir." S. 150–1

Hurufiler, Fazl'ı Tanrı zuhuru kabul ettiklerinden, ibadet/leri de bu inanca göre değiştirmişlerdir.

Örneğin: Şahadet kelimesinde "eşhedü en la ilahe illa, Fazullah" dedikleri gibi, ezandaki ve kaametteki şahadete de Fazl'ın adını katmışlardır. Abdest alırken ve namazlarda, otuz iki harfi tamamlamak için "Arş- Name"den beyit/er okurlar, Rükû ve nücüd tespihlerine "sübhane rabbiyel Fazl-il azımi ve bihamdihi sübhane rabbiyel -Fazl-il a'la ve bi hamdihi" tarzında Fazl'ın adını katarlar. Hacları Fazl'ın öldürüldüğü yerde eda edilir; "maktel-gâh" dedikleri Fazl'ın öldürüldüğü yerde ihrama bürünüp orayı yedi kere tavaf ederler." S. 152–153.

"Hurufiler, Müslümanlığa önem vermekle beraber Hıristiyanlığa da bir değer vermektedir. Hurufiler Hz. İsa’dan çok bahsetmektedirler. 

Şarabı, Muhammed men etmiş ise, biz o'nu İsa’nın dinine göre içeriz. Eğer harflerin nuru olmasaydı âlem sıfatsız ve şekilsiz bir karanlık içinde kalırdı. Harf hayat suyudur... Hurufilik, İslami akidelere karşı İranlılara mahsus bir mezheptir." E.B. Şapolyo Mezhepler ve Tarikatlar Tarihi: S. 370.

Ebu Hanife'den aldıkları fetva ile ibadetlerini kendi dilleriyle yapan İranlılar, Araba yenilmeyi, Arapçanın Farsçadan üstün tutulmasını bir türlü hazmedemiyorlardı. Firdevs’inin, Şehnameyi yazdıktan sonra, söylediği: "Artık, Fars ırkına ölüm yoktur. Çünkü o diline kavuşmuştur" sözü çok şeyleri açıklamaktadır. İran’da, Şiiliğin İslami görüş ve düşünüşü bozma pahasına geliştirilmesi; Ali'nin tüm din ulularından üstün tutulması, Fars milliyetçiliğinin eseri olsa gerektir. Hıristiyanlığın teslisine varan bir görüşle, devedeki Ali; tabuttaki Ali ve deve'yi çeken Ali düşüncesi İran’da milli bir din yaratma gayretlerinin sonucudur.

İslamiyet’in zuhurundan iki asır önce; İran’da başlayan sosyoekonomik çalkantılar; 18 ve 19’Uncu asırlarda, emperyalist güçlerin bilinçli kışkırtmalarıyla toplumda büyük çöküntüler yaratmıştır. Halk yığınlarının umutsuzluğu, siyası iktidarların halkı hiçe sayan davranışları; açlık, sefalet ve zulümler, halkı, bir kısmı ruh hastası, bir kısmı da büyük devletlerin ajanları olan sahtekârların akılla ve dinle bağdaşmayan felsefelerine inanmaya mecbur etmiştir.

Düşünce ve muhakeme meleklerini de yitiren halk yığınları; mistiki inançlarından başka tüm olanaklardan yoksundu. Asırlardan beri, bilinçaltına yerleştirilen "Mehdi'nin zuhuru", "Mehdi dünyanın bozulduğu bir dönemde dünya'yı adalete boğacak" fikirleri; halkı, Mehdi'den başka kurtarıcı olamayacağı inancına itmişti. Halkı hor gören; ezen ve sömüren iktidarların da İslam dinini savunur görünmeleri; halkı, dine ve akla ters inançlara dört elle sarılır etmişti.

En akıllısının iktidara geçip, halkı ezdiği ve dini savunduğu bu ortamda; halk, dine ve iktidar sahiplerine ters düşen fikirleri; fikir sahiplerinin kişiliklerine bakmadan, canları pahasına savunmuştur. Arabistan'da da böyle olmuştur; Osmanlı döneminde de böyle olmuştur. Gerici akımlar; halkın siyasi iktidara küstüğü, tüm başarısızlıkların, tüm kepazeliklerin nedenini siyasal iktidarda gördüğü yerlerde filizlenmiş ve büyümüştür. İleride bunu daha etraflıca inceleyeceğiz.”NURCULUK, Osman TÜRKOĞUZ.

b) CİFR

(1) SÖZLÜK’E GÖRE CİFİR 

Çifr, cefr, (A.i), Rakam, harf ve sembolle ifade edilen bir bilgi olup; insan, bununla geleceği hakkında bazı haberler öğrenir; fal, ilkin; Hazreti Ali'nin bu işle uğraştığı söylenir.

Cifri, (A.i). Cifirci, falcı. M. Nihat Ozon, Osmanlıca- Türkçe Sözlük S. 129.

CEFR. CAFR: Şiiler arasında; Ali ahfadının gizli bir an'anaye ve dünyanın sonuna kadar her şeyi kavrayan batını, dini ve siyasi bir bilgi mecmuasına sahip oldukları itikadı, çok erkenden, gelişmiştir. Genellikle; Müslümanların, Peygamber ailesine karşı gösterdikleri saygı, şi'iler arasında imamların günah ve hatadan arî oldukları itikadına dönüşmüştür. Bu suretledir ki, Ali'ye ibn Abbas'ın tefsirine açıkça muhalif Kur'an'ın batını manasını ifade eden bir kitap atfederler. Hariciler bile Ali ahfadının inandıkları gizli ilim ile istihza ederler...

Damiri; Hayat al-hayvan (tab 1313 bk. Cafr. 1,171) adlı eserinde ve ibn Kutayba'nın Adab al-Katib'inden naklen zikrettiği bir fıkrada, Cafr'in, Ca'far b. Muhammed al-Sadık (6’ıncı imam ölümü 168) tarafından Peygamber ailesinden olan kimselerin talimi maksadı ile bir cafr, yani sütten kesilmiş bir oğlak ya da kuzu derisi üzerine yazılmış bir kitap olduğu söylenir. Aynı fıkraya göre; bu kitap, kıyamete kadar vaki olacak bütün haller hakkında peygamber ahfadınca bilinmesi lazım gelen bilgileri kapsamakta imiş... İbn Kutayba'nın bu açıklaması hiçbir esasa dayanmamaktadır.

Bu, ortada bulunmayan ve hiç hata etmez kitabın varlığı, bütün Şi'iler tarafından, tasdik edilmekte idi.

İbn Haldun'a göre, Harun al Raşid'in müneccimi Ya'kub b. İshak al-Kındi'nin telif ettiği Cafr unvanlı diğer bir kitabın dahi izleri mevcut idi, bu kitap, ilm-i nücuma nazaran, hilafetin geleceğini söz konusu ediyordu. Ancak; bu Kitap kaybolmuştur. Buraya kadar geleceğe ait keşifler ile İlm-i Nücum hesaplarından bahis Cafr'i gözden geçirdik. Fakat zamanla bu kitapta ayrı, ayrı harflerin remiz gibi kullanılarak, bunlardan ahkâm çıkarma itikadı doğdu ve bu sureti ilm al-Cafr tabiri, ilm al- huruf manasına kullanılır oldu. Bu da, harflere adedi kıymetler (ebced hesabı) atfetmek suretiyle gelecekten haber vermek usulüdür. (Katib Çelebi. ii. 603 V.d.) Türk Ansiklopedisi C. 10 S. 43, 44, 94. İslam Ansiklopedisi C. 3. S. 43-44.

 (2) KUR' AN-I KERİM AYETLERİNE GÖRE CİFİR

64- "Öyle Peygamberler (gönderdik ki) kıssalarını hakikat önceden sana bildirdik. (yine) öyle peygamberler (yolladık ki) sana onların kıssalarını haber vermedik. Allah Musa'ya da hitaab ile konuştu." EN-NİSA SURESİ (4’üncü sure).

75- "Meryem oğlu Mesih (İsa) bir peygamberden başka (bir şey) değildir. Ondan evvel de peygamberler gelip geçmiştir. Anası çok sadık bir kadındı. İkisi de (birer kul ve beşer olarak) yemek yerlerdi. Bak, biz ayetleri onlara nasıl apaçık bildiriyoruz. Sonra da, bak, onlar nasıl (hakikatten) çevriliyorlar." EL-Maide Süresi (5’inci sure) .

68- "Ayetlerimiz hakkında (münasebetsizliğe dalanları gördüğün zaman onlar Kur'an’dan başka bir sözle meşgul oluncaya kadar- kendilerinden yüz çevir. Eğer şeytan seni unutturursa, o halde, hatırladıktan sonra artık o zalimler güruhu ile beraber oturma."

70- "Dinlerini bir oyuncak ve bir eğlence edinen, kendilerini dünya hayattı aldatmış bulunan kimseleri (öylece hailine) bırak..."

116- "Eğer yer (yüzün) de bulunan (insan)’ların çoğuna uyarsan seni Allah yolundan saptırırlar. Onlar tereddütten gayrı şey'e uymazlar, onlar yalan söyler (adam)’lardan başka (bir şey) değillerdir." EI-En'am Süresi (6’ıncı sure).

69- "De ki: "Allah'a karşı yalan uyduranlar hiç şüphesiz felah bulmayacaklardır." Yunus Süresi (onuncu sure)

16- "işte biz, o'nu (Kur'an-ı) böyle açık, açık ayetler halinde indirdik şüphesiz ki Allah (ancak) kimi dilerse ona hidayet eder."

49- "And olsun ki biz açık, açık ayetler indirdik. Allah, kimi dilerse onu doğru yola iletir. "EN-Nur Süresi (24’üncü sure).

43- "Onlara karşı açık, açık ayetlerimiz okunduğu zaman dediler ki!" Sebe Süresi (34’üncü sure)

4- Yahud (o yarının) üzerine (ilave edib) artır. Kur'anı da açık, açık tane, tane oku.

5- Hakiykat biz sana ağır bir söz vahyediyoruz. EI-Müzzemmil Süresi (73’üncü sure) .

8- "Onun için biz kuvvetçe bunlardan daha çetinlerini helak ettik. O evvelki (ümmet) lerin misal(ler)i, (nice ayetlerimizde) geçmiştir.

63- "İsa, o apaçık delilleri getirdiği zaman (şöyle) demişti: "Ben size gerçek hikmeti verdim..." EL-ZUHRUF SURESİ (43’üncü sure) .

5- "Allaha ve peygamberine muhalefet etmekte olanlar, kendilerinden evvelkilerin uğratıldıkları zillet gibi zillete (ve helake) giriftar edilmişlerdir. Hâlbuki biz (onlara) açık, açık ayetler de indirmişizdir. (Bunları inkâr eden) kâfirlere horlayıcı bir azab vardır." EI-Mücadele Süresi (58’inci sure).

8- "O halde, Allaha, onun peygamberlerine ve indirdiğimiz o nura iman edin. Allah, ne yaparsanız, hakkıyla haberdardır." Et-tegaabün süresi (64’üncü sure).

1.“İman edib de güzel, güzel ama (ve hareket)lerde bulunanları karanlıklardan nura çıkarmak için bir (de) peygamber (göndermiştir ki) o, Allah’ın (her şeyi) açık, açık bildiren ayetlerine size karşı (işte) okuyup durmaktadır." Et-tabaak Süresi (65’inci sure) .

(3) NUR RİSALELERİNE (SAİT OKUR’A) GÖRE CİFİR: 

"Ayet-i Nur birinci şuada da ispat edilmiş ki on işaretle Risale-i Nur'a bakıyor, mucizane Kur'an'ın o tefsirinden gaybi haber veriyor. Ve Risalei Nur'a nur namı verilmesinin birinci sebep olmasından." RNK. Şualar Risalesi 15. şua. Mü: Bk. S.Nur i. ikinci makam S. 413.

"Kur'an-ı Kerimin Nur süresindeki bazı ayetler için "Cifirce nurlu bir tefsiri olan Risale'in Nur ve Resalet'in Nur'a dört beş cümlesi ile on cihetten bakıyor." S.G.R. s.451.

"...Kuran-ı Kerim'in Yunus (10’uncu sure_) süresinin birinci; Yusuf Süresinin (12’inci sure) birinci, Rald süresinin (13’üncü sure) birinci, Hicr Süresinin (15’inci sure) birinci, Şuara suresinin (26’ıncı sure) ikinci, Kasas suresinin (28’inci sure) ikinci, Lokman suresinin (31’inci sure) ikinci, Tılke ayatülkitabilhakıyın) -bu muhteşem olan Kur'an'ı Kerim'in ayetlerinin- ayetlerinden ebced ve cifir hesabıyle çıkardığı 1316- ve 1317 rakamı için "o tevafuk remzeder ki bu asırda, Resailin Nur denilen 33 adet söz ve 33 adet mektup ve 31 adet Lem'alar, bu zamanda kitab-ı mübindeki ayetlerin ayetleridir." S.G.R. birinci Şua S.465–466.

"İbrahim suresinin (14’üncü sure) birinci ayetindeki (Lituhrirennase) kelimesi için ebcet hesabı ile" 1345'de Kur'an'dan gelen bir nur ile insanlar karanlıklardan ışıklara çıkarılacak. Bu meal ise 1345'de fevkalade tenvire başlayan Resailin nur tam tamına cifirce, hem mealce muvafık ve mutabık olmakla Risale'i Nur'un mahbubiyetine ima, belki remzediyor" demektedir." s.g. r. Birinci Şua S.474.

"Mesela: Başta (Kulaüzü bi rabbin felak) cümlesi, Bin üçyüzelliiki veya dört (1352–1354) tarihine hesab'ı ebcedi ve citriyle tevafuk edip, nev-i beşerde en geniş hırs ve hasetle ve birinci harbin sebebiyle vukua gelmeye hazırlanan ikinci Harb-i umümiye işaret eder. Ve ümmet-i muhammediyeye (A.S.M) manender: "Bu harbe girmeyiniz ve Rabbinize iltica ediniz." ve bir mana'yı remizle, Kur'an'ın hizmetkârlarından olan Risale'i Nur şakirtlerine hususi bir iltifat ile onların Eskişehir hapsinden, dehşetli bir şerden aynı tarıkiyle kurtulmalarına ve haklarındaki imha planının akim bırakılmasına remzen haber verilir.

"Hem mesela: "Min şerri maharlakka" cümlesi -şedde sayılmaz- bin üçyüz altmış bir (1361) ederek, bu emsalsiz harbin merhametsiz ve zalimane tahribatına Rumi ve hicri tarihiyle parmak bastığı gibi: Aynı zamanda bütün kuvvetleriyle Kur'an'ın hizmetine çalışan Nur şakirtlerinin geniş bir imha planından ne elim ve dehşetli bir beladan ve Denizli hapsinden kurtulmalarına tevafukla bir mana'yı remzi ile onlara da bakar "Halk'ın şerrinden kendinizi koruyunuz" gibi bir ima ile der.

"Hem mesela: "EI nafasat-ı fıl akut" cümlesi -şeddeler sayılmaz- bin üçyüz yirmiseliz (1328) eğer şeddedeki (lam) sayılsa Bin üç yüz elli sekiz (1358) âdetiyle bu umumi harpleri yapan ecnebi inkılâbının, Kur'an lehindeki neticelerini, bozmak fikri ile tebeddül'ü saltanat ve Balkan ve İtalyan Harpleri ve Birinci Cihan Harb- i umumisinin patlamasıyla maddi ve manevi şerlerini, siyasi diplomatların, Radyo diliyle herkesin kafalarına sihirbaz ve zehirli üflemeleriyle."

"Hem mesela (ve min şerrü hasuddin eza haset) cümlesi -Şedde ve tenvir sayılmaz yine binüçyüzkırkyedi (1347) edip, aynı tarihte ecnebi muahedelerinin icbarıyle, bu vatanda ehemmiyetli sarsıntılar ve felsefenin tahakkümüyle bir dindar millete ehemmiyetli tahavvüller vücuda gelmesine..." R.N.K. Meyve Risalesi S.139– 140–141–142- Mü? Bk. S. Nursi.

"...Risale-i Nur şakirtlerine hususi bir iltifat ile onların Eskişehir hapsinden, dehşetli bir şerden aynı tarıkiyle kurtulmalarına ve haklarındaki imha planının akim bırakılmasına remzen haber verir." R.N.K. Meyve Risalesi S.139 Mü? Bk. S. Nursi.

 “...Şeddesiz iki Muhammed kelimesi (Bediüzzaman, şeddeli iki Muhammed kelimesi (EI kürdi) ye rakamla eşit olduğu ve ayetteki savt-un Nebi) de Resailin Nur’a tevafuk ettiği “R.N.K. Tılsımlar teksir S.190 mü: Bk. S. Nursi. "Onuncu Lem’a.

Şevkat tokatları Risalesi sekizincisi: Seyranidir. Bu zat, Hüsrev gibi Nura müştak ve dirayetli bir talebemdir. Esrar'ı Kur'aniyenin bir o anahtarı ve ilm'i Cifrin mühim bir miftakı olan tevafukata dair Isparta'daki talebelerin fikirlerini istimzar etti; hapiste yattı..." R.N.K.

Lem'alar S.40 S. Nursi.

"Hesab'ı ebcedin ikinci nev'i ki, huruf'u heca tertibiyledir). Oda; dört bin küsur eder. Büyük adetlerde küçük kesirler, tevafuku bozmadığından küçük kesirlerden kat'ı nazar edildi. Hem tazammun ettiği iki vak'ı atıf ile beraber iki yüz seksen küsur eder. Aynen sure'i EI -Bakara'nın iki yüz seksen küsur ism'i Celaline ve hem iki yüz seksen küsur Ayatın adedine tevafuk etmekle beraber, ebcedin hecai tarzındaki ikinci hesabiyle, yine dört bin küsur eder..." s.g.r. s. 34. İst. 1959 Sinan Matbaası.

("Sikke-i tasdiki gayb1) isimli kitabının (1959 Ankara tabı) 85’inci sahifesinde:

“Kur'an'ı Kerim'in Secde süresinin ikinci ayetinin bir kısmı, tenzilil kitap kelimelerini cefr rakamlarına vurarak bunun risale nur'un ismine, şeddeli bir nur sayılma ciheti ile gayet cüz'i bir farkla tevafuk edip remzen bakar kendine kabul eder, çünkü tenzilülkitap kelimesi 951 ederek risaleyi Nur'un makamı olan 948 e sırlı üç farkla tevafuk noktasından bakar) diye yazmaktadır. Hiç bir din bezirgânı bu kadar cüretli bir sahtekârlığa cesaret edememiştir. Bu ruh hastası adamın iddiasına göre, Secde süresindeki tenzilül kitaptan maksat, Kur'anı Kerim değil, cefr harflerine göre nur risaleleridir. Yani Hazreti Allah, asıl kitabının Kur'an olmayıp risaleyi nur olduğunu, böylece Kur'an vasıtasıyla tebliğ ediyor. Açıkçası, risaleyi nurun Kur'andan üstün olduğu iddia olunuyor. Ve tabiî ki bu ilahi kitaba sahip olan Said’i Kürdi de peygamber’dir demek isteniyor.

Tarih boyunca birçok sahtekârlar peygamberliklerini iddia ve ilan etmişlerdir; fakat hiçbiri bu kadar acemice, bu kadar dolambaçlı alt yollardan, bu derece mesnetsiz bir iddiada bulunmamıştır. Bu zavallı adamın dayandığı (Cefr)’dir. "Fuat Kadıoğlu,1965, Gericilik ve ötesi S. 71.'Tılsımlar' S. 199:

"Ya Eyyühel müzemmil" ayetinin kürdi demek olduğunu, "Hüvellezi ersele Resulehu bilhüda ve dinil'hakkı" ayetinden Said-i Bediüzzaman çıktığı; "illainnema ene Nezurun mubin" den 1318–1368 gibi indi teviller getirilmesi, Kuran’a olan hürmetlerinden yazarlarının çok zayıf kaldıklarını gösterir" Dr. Neda Armaner, İslam’dan Ayrılan Cereyanlar Nurculuk S. 15.

CİFİR, eski Yahudi uydurmalarından başka bir şey değildir. "Orta çağ Yahudilerinin ta Tasavvufla uğraşanları, Uhud-u kadim tefsirinde" aynı çeşit uydurmalar vardır.”NURCULUK, Osman Türkoğuz.

                       BİRİNCİ BÖLÜMÜN SONU:

 

 

 

İzleyiciler

Blog Arşivi