TÜRK DÜŞMANI NORSLU SAİD, İKİNCİ
ABDÜLHAMİT’E VAN’DA KÜRTÇE TEDRİSAT YAPAN MEDİNETÜZZEHRA ADLI BİR ÜNİVERSİTE
AÇMASINI ÖNERİNCE BİR YIL TIMARHANEDE YATMIŞTI. AKEPE İKTİDARI BU İHANETİ YERİNE
Mİ GETİRECEKMİŞ? KEPAZELİĞİ ÜŞENMEDE OKU?!
SAYI MİSTİZMİ?-1989-
Bu yazımı 1989 tarihinde, bir yerel
gazete için, elle yazmıştım. Kitaplığımın bir köşesinde unutulmuş. Atmaya kıyamadım,
huzurunuzda olabilmek için de bilgisayarıma yükledim, Saygılarımla…
Antropologların yaptığı yoğun araştırmalar ve dahi çivi yazılı
tabletlerin okunması,geçmiş çağlarda insanların yapmış oldukları yazılı
belgelerin,antlaşma ve sözleşmelerin gözden geçirilmesi bir tek olguyu ortaya
koymuştur:İNSAN DENİLEN GARİP YARATIK, HEP AYNI İNSAN OLARAK,AKLI,İNANCI,MANTIĞI
VE ZEKASI HEP AYNI YOĞINLUKTA KALARAK
YAŞAMIŞ VE BU OLGULARINI DA GELECEK NESİLLERİNE DEVRETMİŞTİR…Şekilciliğin
egemen olduğu yabanıl insan tipinden,metotlaştırılmış şekli benzerlik ve
şartlara bağlı çok kaygan,katı ve
acımasızlığa yürekten inanmış insan tipine varılmıştır.Başkalarının gördüğünü
kendisinin gördüğünü sanan,başkasının anlatılarıyla ölümlere koşan,başkasının
anlatımlarıyla cehennemden ürken ve cennet hayali ile yaşayarak aldatılan bir insan tipi ortaya çıkartılmıştır…Halkı
aldatabilmek için akıllı geçinenler,kendilerinde zekadan da öte kozmik bir güç
bulan soytarılar,hep aynı yalı ısıtarak halkımızın önüne sürmüşlerdir.Geçen
asır nasıl geçmişse,bir önceki asır da öyle geçmiş,bir sonraki asır ve daha
sonraki asır da öyle geçecektir.Ağza bakanların ve ağza baktıranların
dünyasıdır İslam dünyası…Yoğun bir bilgiden
yoksun olan insanların
akılları,korkuların ve umutların beslediği bir masala takılıp,kalmıştır…Sorgulamaya,analize,senteze
ve yorumlamaya kapattığımız kafalar da ;temiz ve kalaylı kazanlarda kaynatılan
hoşafları gördüklerinde,”HOŞAFIN YAĞI KESİLDİ?SADRAZAM PAŞA VE KETHÜDASINI İZTEMEZÜK?!”Diyerek,kazan
kaldırmışlardır…Onbeş asır önce,insanları peşine takarak biribirlerini
öldürtmüş olan ölü düşünceyi mezarından çıkartan Din Şarlatanları,karmakarışık
safsataları dinlettiği Güruhları,aynı avazelerle sokaklara dökebilmekteler… Madonna
için İtalya’da, Fransa’da olaylar mı oldu? Neden bizde de olaylar olmasın
mantığı kendisini gösterebilme özleminin varmış olduğu sosyal bir sonuçtur…
Kendilerini hiçbir zaman ve hiçbir yerde gösteremeyenler için bir fırsat günü
doğmuştur. Beşiktaş—Fenerbahçe karşılaşması mı var;satır,bıçak,pala ve zincir
doğru karşılaşmanın yapılacağı stada…Kendilerinin de var olduklarını
gösterebilme eylemi…Bilgide ve ilimde hiç olanlar,elbette pazı güççünde ilk
olacaklardır1826 yılında;Yeniçeriliğin kaldırılmasından 19 gün önce,bir
Yeniçeri neferi Taksimde su terazisinin önünde nöbet
tutmaktadır.Uzaktan,Osmanbey tarafından gelmekte olan Şıracı Yahudi Naum’u
gördüğünde,nöbeti ve tüfeği bir tarafa koyarak zavallı Naum’un peşine
düşer…Elinde palası,burnunun ucunda da pala gibi bıyıklarıyla bir Yeniçerinin
üstüne saldırmasını gören Naum Efendi,tabanları yağlar…Şimdiki İstiklal
caddesinden şimşek gibi geçerler…Yeniçeri,yeri ve dahi göğü inleten naralar
atmaktadır:”BRE DENSİZLER,BRE DİNSİZLER,HAZRETİ İSA’YABU ZULMÜ NASIL
YAPARSINIZ?!Deyu…Naum’un feryadı da canhıraş…Halk,Naum’un peşinden bozbulanık
seller gibi akan Yeniçeriyi şaşkınla seyretmekte.ASESBAŞI,BÖCEKBAŞI VE DAHİ
SUBAŞI yetişerek araya girip,Yeniçerinin
palasını elinden alırlar ve sorarlar:”Bre Daltaban,elde pala,ağızda nara,bu
Çorbacının peşinden neden savlet edersiz?”Yeniçeri gürler:”Bu Yahudi
taifesi,Hz.İsa Hazretlerini çarmığa gererek şehit etmişler.Onun intikamını
almak dileriz?!”Subaşı birden köpürür:”Bre Densiz,bu dediğin olay bundan tam
1796 sene önce 07 Nisan 30 senesinde olmuştur,bu yaptığın şey nice
gaflettir?!Yeniçeri,gayetle rahat ve hırçın: “Olsun,ben
yeni duydum?!”Diyerek onca adamın elinden kurtulmak için şahlanmıştır…Tüm toplumlarda
olduğu gibi,bizim toplumumuzda da bu tür tepkiler ibretle görülmektedir
:EK:Muhteşem Yüzyıl”,adlı dizide,Birinci Süleyman’ın oğlu Mustafa’yı öldürtme
sahnesini seyreden bir Bursalı soluğu Cumhuriyet savcılığında alarak,Birinci
Süleyman hakkında cinayet davası açılmasını istemiştir.Salaklar için zamanın ne
hükmü var?!Devirler değişir,onun kaderi hiç değişmez... İngiliz vatandaşı
Hintli Salman Rüştü, Kurandaki ayetlere dayanarak/17,22,53 surelerdeki ayetler/ bir kitap yazmış, tüm Müslümanlar ayağa kalkmış;
Humeyni de Salman Rüştü’nün öldürülmesi için fetva vermiş… Ülkemizin
yetiştirmiş olduğu Büyük insan ve bilim adamı, MC. Hükümeti geldiğin de Ankara
Üniversitesi Hukuk Fakültesinden dışlanan Profesör Dr.Rahmetli İlhan Arsel,
yıllar önce,”ŞERİAT VE KADIN” adlı bilimsel bir kitap yayımlamıştı. Almanya’ya
sığınan Eski Adana Müftüsü Cemalettin Kaplan/KARA SES/onun için de bir fetva
yayımlamıştı… Olsun; O,kitabın akılcılığını daha yeni duymuştur… Bu Şeytan
Ayetleriyle ilgili olarak; Taberi’nin “Milletler ve Hükümdarlar Tarihi,”adlı
çok kapsamlı ve Altı ciltlik tarihinde
ve Rahmetli Hasan Basri Çantay’ın ,”Kuran’ı Hâkim ve Meali Kerim adlı Üç ciltlik Kuran tefsirinde de bilgiler
vardır:17’inci El—Isra;22’inci EL—Hacc,53’üncü En—Necm surelerinin tefsirlerine
bakanımız var mıdır?! Yanıt beklemeyiniz, sizi yalınızca itham ederler…”Pekiyi,
Şeriat ve Kadın’ı okudunuz mu, orada da bilgiler var?” Yanıt olarak,Rahmetli
İlhan Arsel’e ağza alınmayacak küfürler duyarsınız?! Rahmetli İmran Ökten
olayında da kulak dolgusu var: Hem de koca, koca diplomalılardan. Muhittin Arabî’yi
sorarsanız, ağızlarından bal akıtarak anlatırlar. Onu, geleceği bilen bir ermiş
sayarlar. Onun tasavvufla ilgili sözünü yazdığınız, altında adı olmayan kâğıdı
uzatırsanız:”Yaratılanla yaratan arasındaki fark, dünya yüzündendir. Dünya,
nasıl gece ve gündüz farkını yaratmışsa, Allah ve kul farkını da
yaratmıştır?!Dünyayı kaldırırsanız aradan;gece ve gündüz farkı ortadan kalktığı
gibi;yaratanla yaratılan bir olur.Yaratılan yaratana ne denli muhtaçsa ve
zorunluysa,yaratan da yaratılana o denli
muhtaç ve zorunludur?!”Çünkü;yaratanın yarattığı olmasaydı,yaratanın
gücü,kıymeti ve kadri nasıl anlaşılırdı?!Kâğıdı elinden atar,ayağa fırlar ve
danalar gibi böğürür…Koltuğunuzun altından çıkarırsınız HİKMETLERİN ÖZÜ’NÜ,altları
kırmızı kalemle çizilmiş satırlar,adamı mosmor yapar…Gazali’nin Türkler
hakkında yazdığı çok ağır yergileri söylediğim zaman dövüle
yazdımdı.”Türkler,yamyamlardan ve bedevilerden de aşağı çobanlık
seviyesindedirler.””Dünya’da cehennemlik iki şey vardır:TÜRK VE
TÜRKLÜK!”Bunlar,GAZALİ’DEN,Türk düşmanı dönmelere armağandır.İmamı Gazelinin
eseri de,Büyük Selçuklu Sultanı Sultan Sencer’e bile sunulmuştur.Gazali,DAFİ’ÜL
GUMUM adlı eserinde,Iran şehirlerinde oğlancılığın yaygın olduğunu,Medreselere
dolan Fakir oğlan çocuklarının da ırzlarına geçildiğini uluorta anlatmaktadır…Anladınız
mı Selçuklunun neden yıkıldığını?! İslamda
AKILCILIK yerine NAKİLCİLİĞİ getiren, aklın ve dahi bilimin kapılarının
kapılarını kapatan /Gazali’ye/ Müslümanların hiç birisi onun eserlerini
okumadıkları halde, ona peygamber gözüyle saygı sunmaktadırlar… Rahmetli
Profesör Dr. İlhan Arsel,1977’de,”ARAP MİLLİYETÇİLİĞİ VE TÜRKLER,” adlı
eserinde, onun maskesini düşürdüğü için, İran Uşaklarınca fetvalaşmıştı.
Kinimiz de, Sevgimizde gelenek ve görenek halini almıştır. Araştırma yok,
yargılama yok, yargılama da yok; yalınız; hüküm verme ve başkalarının kanıtsız,
bilimsel desteksiz hükümlere kitlesel olarak uymak var… Nasıl olmasın?1500
senedir, bu toplumun beyni yıkanarak, Arap kumuyla doldurularak, nesilden
nesile, Saban ve çarığı, Arap masallarıyla aktarabilecek bir bilinç seviyesinde
bırakılmıştır… Mantık ve düşünce tek boyuta indirgenmiş, sosyal olgu da,”Fİ
tarihine,”bağlanmıştır. Aydın geçinenleri bile, bu tek düzeli boyutun içersine
hapsedilmiş, Mustafa Kemal’in gürül, gürül aydınlık gelece akan çağından,
kadına, anasına, bacısına, kızına ve kız torununa, en ilkel hükümlerle
saldırarak ihanetlere ortak olmuştur… Asırlar öncesinin akla ve bilime
dayanmayan sapık inançları terkedilmiş olduğu halde, küller altında uyuyan
ilkel şartlandırılmışlığımıza, İslam dini ve Allah emri olarak sunulmuştur.Yüzeyselliğe,hurafelere
ve Arap-Yahudi masallarına alıştırılmışlığın ürünleridir bu algıladıklarımız.Bu
kadar girişten sonra,gelelim asıl konumuza.Amerika’da yaşayan Mısırlı ziraat
mühendisi Reşat Halife olayına.Daha önceleri Lidya Lideri Albay Muammer
Kaddafi’nin danışmanı olan bu uçuk ziraat mühendisi,kalkmış,Amerika Birleşik
Devletlerine gitmiş.Kur’anı Kerim’in 19 sayısına şifreli olduğunu bulduğunu ve
dahi peygamber olduğunu yaymaya başlamış…İlgi uyandıran iddiaları,Hıristiyan ve
Müslüman dünyasında yankılanmış.Nokta Dergisinin Reşat Halife ile yaptığı
söyleşinin yayınlanması üzerine,bazı gazetelerimiz, 10 Nisan 1989 günlü
sayılarında,Reşat Halife’yi topa tutmuşlardır…Gerçekten 19 sayısı kutsal
mıdır?!Bu kutsallığı ilk defa Reşat Halife Soytarı mı bulmuştur?!Böylesine bir
Alicengiz oyununu bulan şıp !Diye peygamber mi olmaktadır?!Peygamberlik şıp!Şıp
diye çadırının üstüne mi damlamaktadır?!Mısırlı Ziraat mühendisi çölleri
yeşilleştirerek ulusunu zenginliğe ve refaha kavuşturacak değil ya?O işi
İsrailli ziraat mühendisleri yapmaktadır…Arap işi bu;yenildikçe toprağa
gömülerek ruhaniyete bürünmek ve insanları kandırarak ünlenmek…Bu oyunu nasıl
mı öğrendim?Anlatayım:1957 yılında;Üstteğmen rütbesinde Uluborlu ilçe jandarma
bölük komutan vekiliydim.Sorgu hâkimiz de,Abdullah Tevfik Öz adlı çok yaşlı bir
zattı.Türk ve İnanç düşmanı Said’iNorsi de Isparta’daydı.Rahmetli Abdullah
Tevfik Öz,bu Sahtekârı 1948 yılında,Afyon’da tevkif ettiğini,ülkemizin başına
İslam dinini kullanarak büyük dertler açacağını,uyanık bir subay olarak bu
konuyla ilgilenmemi,Hurufilikten ve Cifr hesabından da yararlanarak halkımızı
kandırdığını söylemişti.O tarihteki Afyon Cumhuriyet Savcısı Abdullah Büke ve
Afyon cezaevi müdürü Mehmet Kayıhan ile bağlantı kurdum.Afyon Ağırceza
mahkemesi arşivindeki NURCULUK DAVASI DOSYALARINI DA inceledim.Hurufiliğin ve
Cifr hesabının köklerini de ar aştırdım.1960’lı yıllarda,Karaharpokulun’da Veli
Kaya adlı bir Kurmay binbaşının da öğrencilere Mustafa kemal Atatürk ve 19
sayısı hakkında bilgi verdiğini de öğrendim.1971yılında;Rahmetli Dr. Fethi
Tevetoğlu,ATATÜRKLE SAMSUNA ÇIKANLAR”, adlı kitabının 251’inci sahifesinde,19 rakamının
ATATÜRK ile ilgisinden söz etmişti…Yanılmıyorsam;1978 yılında,TCDDYOLLARI’NIN
aylık dergisinde,Atatürk ve Dokuz rakamıyla ilgili bir yazı
yayımlanmıştı.Bulvar gazetesinde,Haziran 1984 tarihinde,Dr.Marten Garaner’in
Kuranı Kerimin 19 rakamı ile bağlantısını anlatan bir söyleşisi yayımlanmıştı.
Sonra da Ahmet Deadat, Kuranı Kerim ve 19 mucizesi adı altında,Londra’da
yayınlara başlamıştı.1988yılınd da,İnkılap yayınevi,”Kuranı Kerim ve 19 Efsanesini”,yayımladı…Ahmet
Deadat ta bu konudaki yayınlarını kesti.Amerika’ya yerleşen Mısırlı Ziraat
mühendisi Reşat Halife de,Kuranı Kerimin 19 rakamı ilişkisini kendisinin
bulduğunu ve peygamber olduğunu ilan edince de öldürüldü…Bilinmeyen
Ansiklopedisinin 346-347 ve 441—443’üncü sahifelerinde Mustafa Kemal Atatürk’ün
hayatındaki 19 rakamlarıyla ilgili bir yazı yayımlandı.Derken,1994
yılında,Rahmetli Cenk Koray da ,Kuranı Kerimde ve Atatürk’ün hayatındaki 19
sayısı mucizesini kendisinin bulduğunu iddia ederek bir kitap
yayımladı…Hürriyet gazetesinin Pazar günleri verdiği Show dergisinde,01 Ocak 1994 günlü 941’inci
sayısında,Sayın Murat Bardakçı da Rahmetli Cenk Koray’ı eleştirdi…Biz,iki
kardeş 1981’de yazdığımız:”YÜZ YILLIK ÖYKÜ ATATÜRK’TEN” adlı uzun şiirimize
Mustafa Kemal Atatürk’ün hayatındaki 19 sayısını ekledik ve kitabı da 1999
yılında yayımlatabilmiştik.Bendeniz;çok uzun süreli bir çalışma sonucu 1998
senesinde tamamlayabildiğim NURCULUK adlı kitabıma bu sayısal uyumu eklemiştim.Okuyalım:
Levh-i Mahfuz'da yazılı olduğuna inanılan
Tanrısal sırların, Hz. İbrahim’den, Hz. Musa'ya oradan da Hz. Ali'ye, ondan da
Said Okur'a geçtiğine inananlar vardır. Hz. Ali gaybı bilir; öldürüleceğini,
bahçesindeki kazlar bilmesine karşın kendisi bilemez. Sıffın'ı, oğullarının
felaketli ölümlerini de bilemez.
Said Okur, Nur Risalelerini yazarken;
Mısır'dan, Suudi Arabistan'dan, İngilizlerin egemen olduğu yörelerden, Kur'an'ı
Kerim ayetlerinin kendisini haber verdiğine dair mektuplar alır.
Ben, bu konuları, 1957 den bu yana
araştırmaktayım. Babilik, Bahaîlikteki Rus ve İngiliz oyunları apaçık
ortadadır. Nurculukta da...
Mustafa Kemal ATATÜRK’ÜN hayatında, ilginç
bir sayısal uyum vardır. Bu sayısal uyumu, 1975 yılında bir broşür halinde
yayımlamıştım.
Roosevelt, Churchill, Hitler, Mussolini ve
Stalin'in doğum tarihlerinin, göreve geliş ve görevde kalış tarihlerinin 1944 yılına
kadarki toplamı da 3388 sayısına eşittir:
ADI DOĞUM TR. GÖREVE GELİŞ İKTİDAR SUR. 1944’TEYAŞI
Roosevelt 1882 1933 11 62
Churchill 1874 1940 4 70
Stalin 1879 1922 22 70
Hitler 1889 1933 11 55
Mussolini 1883 1922 22 61
Toplam: 3388 3388 3388 3388
Biz, ATATÜRK’ÜN yaşamındaki bu sayısal
uyuma mistik hezeyanlarla ve dört elle sarılmıyoruz. ATATÜRK gerçeğinin,
böylesine saçmalara sığınmasına gerek duymuyoruz. 3.7.9.12.18.19.40.41 ve 52
sayıları, bazı inanç gruplarınca kutsal sayılır. Bazı sapık dini akımlarda;
cifir ve ebcet hesaplarıyla kendilerine kutsallık yakıştırmakta, ayetlerin
harflerinin sayılarını toplayarak; onlardan yardım ummaktadırlar.
Tek sayısal uyum ATATÜRK’TEDİR. Bunu mistik
sayıklama yapmayız. Sayılar kutsalsa; o kutsallık, hiçbir zorlamaya, sapkınlığa
başvurmadan Mustafa Kemal ATATÜRK’ÜN yaşamında vardır. Doğumu 1881'dir.
Bunun Arapça yazılışı (IAAI’ DİR.
Bir erkeğin sağındaki kadınıyla elele
tutuştuğunu görelim; erkeğin sağ eli, kadının sol eli yine (!AA!) eder. Erkeğin
sağ elinde (lA), kadının sol elinde (AI) yazılıdır.
Efendim; kadın solda olur, denilirse;
kadının sağ elinde (lA), erkeğin sol elinde (AI) birleşince yine de (IAAI)
oluşur.
Bu ellerin aynen birleştiğini düşünüp
sayıları toplayalım:
lA + AI = 18
1881 eder.
AI + lA = 81
MUSTAFA KEMAL ATATÜRK = 19 (On dokuz)
harflidir.
NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE = 19 (On dokuz)
harflidir.
MUSTAFA KEMAL ATATÜRK:
1881'de doğmuştur,
19’Uncu asırdır,
19’Uncu Asrın bitimine 19 yıl vardır.
19 Mayıs 1919'da SAMSUN’A çıkmıştır.
19 + 19 + 19 = 57 eder.
SAMSUN’A çıktığında 38 yaşındadır. 57
yaşında da aramızdan ayrılmıştır.
1915'de 19’Uncu Tümen Komutanı olmuştur. 19
+15 = 34 eder. O tarihte 34 yaşındadır.
1920'de T.B.M.M. açılmıştır.
19 + 20 + 39 eder. O tarihte 39 yaşındadır.
3 Mart, 1924'de Hilafeti kaldırmıştır. 19 +
24 = 43 eder. O tarihte 43 yaşındadır.
25.4.1915'de ARIBURNU’NDA düşmanı; önce
geri çekilen, 19 jandarma erine süngü taktırarak mevzilendirmiş ve durdurmuş,
sonra da 57’İnci Alayı koşar adımlarla savaş alanına sürmüştür. Mustafa Kemal
olarak bu 19’Uncu Tümen'in 57’İnci Alay'! İle doğmuş, 57 yaşında hayata
gözlerini yummuştur.
Sicil Numarası: 317/8 = 19 eder.
1915'de 19 + 15 + 34 yaşındadır.
İsmet İnönü’nün, Mustafa Kemal ATATÜRK’ÜN
ölüm gününde söylediği söylevi 19 cümledir.
Bismillahirrahmanirrahim'in Arapça yazılışı
19 harften oluşmaktadır.
ATATÜRK:
19 Yaşında Harp Okulu'na girmiştir.
19 yıl askerlik yapmıştır.
19 yıl da devletimizi yönetmiştir.
19 Eylül 1921'de Mareşal olmuştur.
19
Kasım 1938'de cenazesi ANKARA’YA getiriliştir.
1919 içinde 101 adet 19 vardır.
Sayılar kutsalsa bu kutsallık Tanrısal ise; ATATÜRK’ÜN çıkışı, devrimi,
ölümsüz önderliği, Türk ulusu için kutsallığı da Tanrısaldır...
29 Ekim 1975 Osman TÜRKOĞUZ
J. Yarbay
117’İnciSınır. J. A.K.V. Kızıltepe/MARDİN
BİLGE KAĞAN:
19 SENEDE YETİŞMİŞ
19 SENE ÇİN’LE DÖVÜŞMÜŞ
19 SENE DEVLET BAŞKANLIĞI YAPMIŞ
19 KİŞİYLE ÇİN’E BAŞKALDIRMIŞ
57 YAŞINDA ÖLDÜRÜLMÜŞTÜR
ATATÜRK, Samsun’a 19 kişiyle çıkmıştır.
Kur’an’ı Kerim’de büyük ölçüde 19 uyumu
vardır.
Bilge KAĞAN’IN babası, İlteriş KAĞAN ile
Annesi ilbilge Hatun, 17 kişiyle, Çin'e başkaldırmıştı
1976'dan sonra, Kur-an'ı Kerim'in 19.
sayısıyla ilgisi üzerine araştırmalar yoğunlaştırılmıştı.
Londra'da Ahmed Deadat, bir dernek ve
yayınevi kurdu. Sonradan bu araştırmadan vazgeçti. Libya asıllı, Mısırlı Ziraat
Mühendisi Reşat Halife, A.BD giderek 19 ve Kuran’ı Kerim üzerine çalıştı.
Kur'anda fazla ayet olduğunu savundu ve sonra da peygamberciğini ilan etti ve
öldürüldü. Karacan Yayınlarından, Bilinmeyenler Ansiklopedisinde, bu konuda
makale yayınlandı Sonunda: ünlü Sunucu Cenk KORAY, 19 ve ATATÜRK adlı bir kitap
yayımlayarak satış rekorları kırdı. Profesör Dr. Vasfi Raşit Seviğ’in CİFR
hesabına dayalı önsözü:
“Elinde tek bir asker, tek bir silah bile
bırakılmamış devleti, mezardan hayata kavuşturmadı mı? Sakarya zaferinden sonra
millet ona “GAZİ” unvanı vermedi mi?
Şimdi adı bir ayet büyüklüğünü taşıyan bu
zatın ismini “Gazi Mustafa Kemal’i ebced hesabıyla hesaplayınız. Zaferinin tarihini
yani(1338–1922) i bulursunuz. Gâvur dediğiniz adama Allah bu nimeti nasip
etmez.Bu uzun yazıyı ona Protestanlığı isnat edecek kadar İslamlığı bilmeyen ve
böylece Nahl suresinin 125. ayetini inkâr eylemiş bulunan Müslümanlara Enfal
suresinin 24. ayetini okumalarını ve onun “Devlet ve Millete hayat veren
davetine icabet ediniz” sözünü tekrarlayarak son vermek istiyorum.
Av. Dr. A. ALTUNSU, Osmanlı Şeyhülislamları
S.XXXV.
Prof. DR. Vasfi Raşit SEVİG’İN Önsözü 74.
2. SAYILARIN KUTSALLIĞI
a) HURUFİLİK
(1) SÖZLÜK'E GÖRE HURUFILİK
Huruf= (A.i) Harf. Çoğul, Harfler
ilm'i Huruf = Harflerden mana çıkarıp,
yorumlama bilgisi çğ. Hurufat.
Hurufat, (A.i) = Huruf'un çoğulu, Harfler.
Hurufi, (A.S), Huruf bilgisi ile ilgili
olan (Tas).
Tanrı'nın kelam suretinde tecelli ve
harflerle belirtilmesine inanan. M.N. Ozon, S.g.e. s. 340.
(2) ANSİKLOPEDİ'YE GÖRE HURUFİLİK.
HURUFİLİK HURUFiYA:
Esterabadlı Fazı Allah tarafından, 800 (1389)
senesinde, Horasan'ın Esterabad kasabasında kurulmuş bir tarikattır. Fazı Allah,
o sene kendini Allah’ın ve kâinatın künh ve hakikati kendi zatında tecelli eden
yeni bir peygamber olarak ilan etmiştir. Bu zata göre, Allah’ın gizli hazinesi
olan zatı Kelam-söz- şeklindedir. Ve o sözler de bazı unsurlara ayrılır. Bu
unsurlar da Arap alfabesinin 28, Fars alfabesinin 32 harfidir. Hurufiler,
sonsuzluk âleminin daimi bir devranından doğal olayların oluştuğuna iman
ederler. Allah’ın, bir insanın yüzünde tezahür ve insanı temyiz eden bir kelam
olduğuna inanırlar. Bu kelamı sayısal kıymetlerin oluşturduğunu açıklarlar:
Yüzde; dört kirpik, iki kaş, bir saç vardır ki, yedi eder. Bu yediyi dört unsur
ile çarparsak, Arap alfabesinin 28 harfi oluşur. Hurufiler, Kur'an'da geçen her
Fazl kelimesinden muradın Fazl Hurifi olduğunu ve insanın yüzende de fazl
isminin okunduğunu söylerler. Yine, Hurufilerin itikadınca, Tanrı'nın kendini
Peygamberleri vasıtasıyla ayan kılması teorik olmuştur.
Kâinatın asli unsuru olan bu harflerin; her
peygambere, gittikçe daha fazla sayıda malum olması doğaldır. Nitekim Âdem’e 9,
İbrahim’e 14, Musa'ya 22, İsa’ya 24, Muhammed'e 28 ve son Peygamber Fazl
Allah'a da 32 harf malum olmuştur. Bu nedenle de Fazl Allah'ın kendisinden önce
gelenlere malum olan her şeyin manasını çözecek anahtara da sahib olduğuna
inanırlar. Şeriatın emrine uygun olarak, insanın İslam’ın 5 esas rüknüne iman
etmesi bildirildikten sonra, bu 5 rüknün gerçek manaları da Hurufiliğe göre
açıklanır. Kelime-i Şahadet, namaz, oruç, hacı ve zekâtı da, aynı zorlanmış
te'viller ve hep bu 28 ve 32 harf esasına götürürler. Hiçbir felsefi ve ahlaki
kıymeti olmayan bu inanç; Irak, Azerbaycan ve Anadolu'da XlV’ ÜNCÜ asırda
yayılma olanağı bulmuştur. Fatih Sultan Mehmet'in sarayına kadar da gelen bu
inanç, Fatihi bile etkiledi. Vezir Mahmut Paşa ve Fahrettin Acemi'nin
nüfuzlarıyla Hurufiler yakılmak suretiyle cezalandırıldılar. Fazlullah'ın
kendisi de Timur'un oğlu tarafından öldürülüp ölüsü sokaklarda sürüklettirilmiştir.
İslam Ansiklopedisi C 5-1 S. 698-699 Ansiklopedi, Hurufiliği tarikatlar
sınıfına sokmaktadır. Fazlullah'ın kendisini peygamberlerle bir tutması; hiçbir
dinle bağdaşmayan esaslar ortaya atması, Hurufiliği tarikatlar sınıfına
koymamıza engel olmaktadır. Abdulbaki Gölpınarlı; 100 soruda Türkiye’de
Mezhepler ve Tarikatlar, isimli eserinde, aynı görüşü ortaya atmaktadır.
"Hurufiliğe bir mezhep diyemiyoruz; bu da, Nusayrilik, Dürzîlik, Yezidilik
gibi esas inançların da İslam’ı hükümlerden tamamıyla ayrılmış uydurma bir
dindir. Sesin kemali sözdür; bu da ancak insandadır. Sözler harflerden meydana
gelir; şu halde, sesin ve sözün aslı harfdir. Hz. Muhammed 28 harfle
konuşmuştur. Kur'an 28 harfle oluşmuştur.
Hurufilerin kutsal kitapları
"Cavidan" 32 harfle yazılmıştır. Bütün Peygamberler, Fazl'ın tanığı
ve müjdecisidir. Fazı, son zuhurdur. O’ndan sonra gelen her kâmil, ancak O'nun
buyruğuna uyar; O'nun yolunu tutar bir başka zuhur yoktur ve olmayacaktır.
Tevil dinini kuran Şıhabüddin Fazullahtır.
Soyunu Hz. Muhammed'e götürür. 1340 da doğup 1386 da Tebriz şehrinde dinini
yaymıştır. Birçok deli saçması eserler yazmıştır. En meşhurları da
"Cavidan’’" dır." S. 143–159.
"Bazı harflerin kutlu sayılmaları
"Ahd-i Atıyk" de Hızkuyal ve Danyal bölümlerinde, "Ahd-i
Cedid'de "Yuhanna'nın Vahyi"nde açıkça görülür: "S. 147.
"Fazıl, huruf bilgisini, devrine göre,
gerçekten de orijinal bir şekle sokmuş, kendisini Mehdi, Mesih ve Tanrı mazharı
tanımış ve tanıtmış, böylece Hurufilik dinini kurmuştur." S. 149.
"Cavidan'ın" kur'an gibi bir
vahiy eseri ve dini kitap, hatta bütün dinleri tamamlayan kitap olarak
tanınmasında ve tanıtılmasında, sanıyoruz ki milli şuurun da etkisi vardır. Ve
Fazl Farsçayı din dili yaparak, Arap hâkimiyeti yerine, İran hâkimiyetini kurmayı
amaç edinmiştir." S. 150–1
Hurufiler, Fazl'ı Tanrı zuhuru kabul
ettiklerinden, ibadet/leri de bu inanca göre değiştirmişlerdir.
Örneğin: Şahadet kelimesinde "eşhedü
en la ilahe illa, Fazullah" dedikleri gibi, ezandaki ve kaametteki
şahadete de Fazl'ın adını katmışlardır. Abdest alırken ve namazlarda, otuz iki
harfi tamamlamak için "Arş- Name"den beyit/er okurlar, Rükû ve nücüd tespihlerine
"sübhane rabbiyel Fazl-il azımi ve bihamdihi sübhane rabbiyel -Fazl-il
a'la ve bi hamdihi" tarzında Fazl'ın adını katarlar. Hacları Fazl'ın
öldürüldüğü yerde eda edilir; "maktel-gâh" dedikleri Fazl'ın
öldürüldüğü yerde ihrama bürünüp orayı yedi kere tavaf ederler." S.
152–153.
"Hurufiler, Müslümanlığa önem vermekle
beraber Hıristiyanlığa da bir değer vermektedir. Hurufiler Hz. İsa’dan çok
bahsetmektedirler.
Şarabı, Muhammed men etmiş ise, biz o'nu
İsa’nın dinine göre içeriz. Eğer harflerin nuru olmasaydı âlem sıfatsız ve
şekilsiz bir karanlık içinde kalırdı. Harf hayat suyudur... Hurufilik, İslami
akidelere karşı İranlılara mahsus bir mezheptir." E.B. Şapolyo Mezhepler
ve Tarikatlar Tarihi: S. 370.
Ebu Hanife'den aldıkları fetva ile
ibadetlerini kendi dilleriyle yapan İranlılar, Araba yenilmeyi, Arapçanın
Farsçadan üstün tutulmasını bir türlü hazmedemiyorlardı. Firdevs’inin,
Şehnameyi yazdıktan sonra, söylediği: "Artık, Fars ırkına ölüm yoktur.
Çünkü o diline kavuşmuştur" sözü çok şeyleri açıklamaktadır. İran’da,
Şiiliğin İslami görüş ve düşünüşü bozma pahasına geliştirilmesi; Ali'nin tüm
din ulularından üstün tutulması, Fars milliyetçiliğinin eseri olsa gerektir.
Hıristiyanlığın teslisine varan bir görüşle, devedeki Ali; tabuttaki Ali ve
deve'yi çeken Ali düşüncesi İran’da milli bir din yaratma gayretlerinin
sonucudur.
İslamiyet’in zuhurundan iki asır önce;
İran’da başlayan sosyoekonomik çalkantılar; 18 ve 19’Uncu asırlarda,
emperyalist güçlerin bilinçli kışkırtmalarıyla toplumda büyük çöküntüler
yaratmıştır. Halk yığınlarının umutsuzluğu, siyası iktidarların halkı hiçe
sayan davranışları; açlık, sefalet ve zulümler, halkı, bir kısmı ruh hastası,
bir kısmı da büyük devletlerin ajanları olan sahtekârların akılla ve dinle
bağdaşmayan felsefelerine inanmaya mecbur etmiştir.
Düşünce ve muhakeme meleklerini de yitiren
halk yığınları; mistiki inançlarından başka tüm olanaklardan yoksundu.
Asırlardan beri, bilinçaltına yerleştirilen "Mehdi'nin zuhuru",
"Mehdi dünyanın bozulduğu bir dönemde dünya'yı adalete boğacak"
fikirleri; halkı, Mehdi'den başka kurtarıcı olamayacağı inancına itmişti. Halkı
hor gören; ezen ve sömüren iktidarların da İslam dinini savunur görünmeleri;
halkı, dine ve akla ters inançlara dört elle sarılır etmişti.
En akıllısının iktidara geçip, halkı ezdiği
ve dini savunduğu bu ortamda; halk, dine ve iktidar sahiplerine ters düşen
fikirleri; fikir sahiplerinin kişiliklerine bakmadan, canları pahasına
savunmuştur. Arabistan'da da böyle olmuştur; Osmanlı döneminde de böyle
olmuştur. Gerici akımlar; halkın siyasi iktidara küstüğü, tüm
başarısızlıkların, tüm kepazeliklerin nedenini siyasal iktidarda gördüğü yerlerde
filizlenmiş ve büyümüştür. İleride bunu daha etraflıca inceleyeceğiz.”NURCULUK,
Osman TÜRKOĞUZ.
b) CİFR
(1) SÖZLÜK’E GÖRE CİFİR
Çifr, cefr, (A.i), Rakam, harf ve sembolle
ifade edilen bir bilgi olup; insan, bununla geleceği hakkında bazı haberler öğrenir;
fal, ilkin; Hazreti Ali'nin bu işle uğraştığı söylenir.
Cifri, (A.i). Cifirci, falcı. M. Nihat
Ozon, Osmanlıca- Türkçe Sözlük S. 129.
CEFR. CAFR: Şiiler arasında; Ali ahfadının
gizli bir an'anaye ve dünyanın sonuna kadar her şeyi kavrayan batını, dini ve
siyasi bir bilgi mecmuasına sahip oldukları itikadı, çok erkenden, gelişmiştir.
Genellikle; Müslümanların, Peygamber ailesine karşı gösterdikleri saygı,
şi'iler arasında imamların günah ve hatadan arî oldukları itikadına
dönüşmüştür. Bu suretledir ki, Ali'ye ibn Abbas'ın tefsirine açıkça muhalif
Kur'an'ın batını manasını ifade eden bir kitap atfederler. Hariciler bile Ali
ahfadının inandıkları gizli ilim ile istihza ederler...
Damiri; Hayat al-hayvan (tab 1313 bk. Cafr.
1,171) adlı eserinde ve ibn Kutayba'nın Adab al-Katib'inden naklen zikrettiği
bir fıkrada, Cafr'in, Ca'far b. Muhammed al-Sadık (6’ıncı imam ölümü 168)
tarafından Peygamber ailesinden olan kimselerin talimi maksadı ile bir cafr,
yani sütten kesilmiş bir oğlak ya da kuzu derisi üzerine yazılmış bir kitap
olduğu söylenir. Aynı fıkraya göre; bu kitap, kıyamete kadar vaki olacak bütün
haller hakkında peygamber ahfadınca bilinmesi lazım gelen bilgileri kapsamakta
imiş... İbn Kutayba'nın bu açıklaması hiçbir esasa dayanmamaktadır.
Bu, ortada bulunmayan ve hiç hata etmez
kitabın varlığı, bütün Şi'iler tarafından, tasdik edilmekte idi.
İbn Haldun'a göre, Harun al Raşid'in
müneccimi Ya'kub b. İshak al-Kındi'nin telif ettiği Cafr unvanlı diğer bir
kitabın dahi izleri mevcut idi, bu kitap, ilm-i nücuma nazaran, hilafetin
geleceğini söz konusu ediyordu. Ancak; bu Kitap kaybolmuştur. Buraya kadar
geleceğe ait keşifler ile İlm-i Nücum hesaplarından bahis Cafr'i gözden
geçirdik. Fakat zamanla bu kitapta ayrı, ayrı harflerin remiz gibi kullanılarak,
bunlardan ahkâm çıkarma itikadı doğdu ve bu sureti ilm al-Cafr tabiri, ilm al-
huruf manasına kullanılır oldu. Bu da, harflere adedi kıymetler (ebced hesabı)
atfetmek suretiyle gelecekten haber vermek usulüdür. (Katib Çelebi. ii. 603
V.d.) Türk Ansiklopedisi C. 10 S. 43, 44, 94. İslam Ansiklopedisi C. 3. S.
43-44.
(2)
KUR' AN-I KERİM AYETLERİNE GÖRE CİFİR
64- "Öyle Peygamberler (gönderdik ki)
kıssalarını hakikat önceden sana bildirdik. (yine) öyle peygamberler (yolladık
ki) sana onların kıssalarını haber vermedik. Allah Musa'ya da hitaab ile
konuştu." EN-NİSA SURESİ (4’üncü sure).
75- "Meryem oğlu Mesih (İsa) bir
peygamberden başka (bir şey) değildir. Ondan evvel de peygamberler gelip
geçmiştir. Anası çok sadık bir kadındı. İkisi de (birer kul ve beşer olarak)
yemek yerlerdi. Bak, biz ayetleri onlara nasıl apaçık bildiriyoruz. Sonra da,
bak, onlar nasıl (hakikatten) çevriliyorlar." EL-Maide Süresi (5’inci sure)
.
68- "Ayetlerimiz hakkında
(münasebetsizliğe dalanları gördüğün zaman onlar Kur'an’dan başka bir sözle
meşgul oluncaya kadar- kendilerinden yüz çevir. Eğer şeytan seni unutturursa, o
halde, hatırladıktan sonra artık o zalimler güruhu ile beraber oturma."
70- "Dinlerini bir oyuncak ve bir
eğlence edinen, kendilerini dünya hayattı aldatmış bulunan kimseleri (öylece
hailine) bırak..."
116- "Eğer yer (yüzün) de bulunan
(insan)’ların çoğuna uyarsan seni Allah yolundan saptırırlar. Onlar tereddütten
gayrı şey'e uymazlar, onlar yalan söyler (adam)’lardan başka (bir şey) değillerdir."
EI-En'am Süresi (6’ıncı sure).
69- "De ki: "Allah'a karşı yalan
uyduranlar hiç şüphesiz felah bulmayacaklardır." Yunus Süresi (onuncu sure)
16- "işte biz, o'nu (Kur'an-ı) böyle açık,
açık ayetler halinde indirdik şüphesiz ki Allah (ancak) kimi dilerse ona
hidayet eder."
49- "And olsun ki biz açık, açık
ayetler indirdik. Allah, kimi dilerse onu doğru yola iletir. "EN-Nur
Süresi (24’üncü sure).
43- "Onlara karşı açık, açık
ayetlerimiz okunduğu zaman dediler ki!" Sebe Süresi (34’üncü sure)
4- Yahud (o yarının) üzerine (ilave edib)
artır. Kur'anı da açık, açık tane, tane oku.
5- Hakiykat biz sana ağır bir söz
vahyediyoruz. EI-Müzzemmil Süresi (73’üncü sure) .
8- "Onun için biz kuvvetçe bunlardan
daha çetinlerini helak ettik. O evvelki (ümmet) lerin misal(ler)i, (nice ayetlerimizde)
geçmiştir.
63- "İsa, o apaçık delilleri getirdiği
zaman (şöyle) demişti: "Ben size gerçek hikmeti verdim..." EL-ZUHRUF
SURESİ (43’üncü sure) .
5- "Allaha ve peygamberine muhalefet
etmekte olanlar, kendilerinden evvelkilerin uğratıldıkları zillet gibi zillete
(ve helake) giriftar edilmişlerdir. Hâlbuki biz (onlara) açık, açık ayetler de
indirmişizdir. (Bunları inkâr eden) kâfirlere horlayıcı bir azab vardır."
EI-Mücadele Süresi (58’inci sure).
8- "O halde, Allaha, onun
peygamberlerine ve indirdiğimiz o nura iman edin. Allah, ne yaparsanız,
hakkıyla haberdardır." Et-tegaabün süresi (64’üncü sure).
1.“İman edib de güzel, güzel ama (ve
hareket)lerde bulunanları karanlıklardan nura çıkarmak için bir (de) peygamber
(göndermiştir ki) o, Allah’ın (her şeyi) açık, açık bildiren ayetlerine size
karşı (işte) okuyup durmaktadır." Et-tabaak Süresi (65’inci sure) .
(3) NUR RİSALELERİNE (SAİT OKUR’A) GÖRE
CİFİR:
"Ayet-i Nur birinci şuada da ispat
edilmiş ki on işaretle Risale-i Nur'a bakıyor, mucizane Kur'an'ın o tefsirinden
gaybi haber veriyor. Ve Risalei Nur'a nur namı verilmesinin birinci sebep
olmasından." RNK. Şualar Risalesi 15. şua. Mü: Bk. S.Nur i. ikinci makam
S. 413.
"Kur'an-ı Kerimin Nur süresindeki bazı
ayetler için "Cifirce nurlu bir tefsiri olan Risale'in Nur ve Resalet'in
Nur'a dört beş cümlesi ile on cihetten bakıyor." S.G.R. s.451.
"...Kuran-ı Kerim'in Yunus (10’uncu sure_)
süresinin birinci; Yusuf Süresinin (12’inci sure) birinci, Rald süresinin
(13’üncü sure) birinci, Hicr Süresinin (15’inci sure) birinci, Şuara suresinin
(26’ıncı sure) ikinci, Kasas suresinin (28’inci sure) ikinci, Lokman suresinin
(31’inci sure) ikinci, Tılke ayatülkitabilhakıyın) -bu muhteşem olan Kur'an'ı
Kerim'in ayetlerinin- ayetlerinden ebced ve cifir hesabıyle çıkardığı 1316- ve
1317 rakamı için "o tevafuk remzeder ki bu asırda, Resailin Nur denilen 33
adet söz ve 33 adet mektup ve 31 adet Lem'alar, bu zamanda kitab-ı mübindeki
ayetlerin ayetleridir." S.G.R. birinci Şua S.465–466.
"İbrahim suresinin (14’üncü sure) birinci
ayetindeki (Lituhrirennase) kelimesi için ebcet hesabı ile" 1345'de
Kur'an'dan gelen bir nur ile insanlar karanlıklardan ışıklara çıkarılacak. Bu
meal ise 1345'de fevkalade tenvire başlayan Resailin nur tam tamına cifirce,
hem mealce muvafık ve mutabık olmakla Risale'i Nur'un mahbubiyetine ima, belki
remzediyor" demektedir." s.g. r. Birinci Şua S.474.
"Mesela: Başta (Kulaüzü bi rabbin
felak) cümlesi, Bin üçyüzelliiki veya dört (1352–1354) tarihine hesab'ı ebcedi
ve citriyle tevafuk edip, nev-i beşerde en geniş hırs ve hasetle ve birinci
harbin sebebiyle vukua gelmeye hazırlanan ikinci Harb-i umümiye işaret eder. Ve
ümmet-i muhammediyeye (A.S.M) manender: "Bu harbe girmeyiniz ve Rabbinize
iltica ediniz." ve bir mana'yı remizle, Kur'an'ın hizmetkârlarından olan
Risale'i Nur şakirtlerine hususi bir iltifat ile onların Eskişehir hapsinden,
dehşetli bir şerden aynı tarıkiyle kurtulmalarına ve haklarındaki imha planının
akim bırakılmasına remzen haber verilir.
"Hem mesela: "Min şerri
maharlakka" cümlesi -şedde sayılmaz- bin üçyüz altmış bir (1361) ederek,
bu emsalsiz harbin merhametsiz ve zalimane tahribatına Rumi ve hicri tarihiyle
parmak bastığı gibi: Aynı zamanda bütün kuvvetleriyle Kur'an'ın hizmetine
çalışan Nur şakirtlerinin geniş bir imha planından ne elim ve dehşetli bir
beladan ve Denizli hapsinden kurtulmalarına tevafukla bir mana'yı remzi ile
onlara da bakar "Halk'ın şerrinden kendinizi koruyunuz" gibi bir ima
ile der.
"Hem mesela: "EI nafasat-ı fıl
akut" cümlesi -şeddeler sayılmaz- bin üçyüz yirmiseliz (1328) eğer
şeddedeki (lam) sayılsa Bin üç yüz elli sekiz (1358) âdetiyle bu umumi harpleri
yapan ecnebi inkılâbının, Kur'an lehindeki neticelerini, bozmak fikri ile
tebeddül'ü saltanat ve Balkan ve İtalyan Harpleri ve Birinci Cihan Harb- i
umumisinin patlamasıyla maddi ve manevi şerlerini, siyasi diplomatların, Radyo
diliyle herkesin kafalarına sihirbaz ve zehirli üflemeleriyle."
"Hem mesela (ve min şerrü hasuddin eza
haset) cümlesi -Şedde ve tenvir sayılmaz yine binüçyüzkırkyedi (1347) edip,
aynı tarihte ecnebi muahedelerinin icbarıyle, bu vatanda ehemmiyetli
sarsıntılar ve felsefenin tahakkümüyle bir dindar millete ehemmiyetli
tahavvüller vücuda gelmesine..." R.N.K. Meyve Risalesi S.139– 140–141–142-
Mü? Bk. S. Nursi.
"...Risale-i Nur şakirtlerine hususi
bir iltifat ile onların Eskişehir hapsinden, dehşetli bir şerden aynı tarıkiyle
kurtulmalarına ve haklarındaki imha planının akim bırakılmasına remzen haber
verir." R.N.K. Meyve Risalesi S.139 Mü? Bk. S. Nursi.
“...Şeddesiz iki Muhammed kelimesi
(Bediüzzaman, şeddeli iki Muhammed kelimesi (EI kürdi) ye rakamla eşit olduğu
ve ayetteki savt-un Nebi) de Resailin Nur’a tevafuk ettiği “R.N.K. Tılsımlar
teksir S.190 mü: Bk. S. Nursi. "Onuncu Lem’a.
Şevkat tokatları Risalesi sekizincisi:
Seyranidir. Bu zat, Hüsrev gibi Nura müştak ve dirayetli bir talebemdir.
Esrar'ı Kur'aniyenin bir o anahtarı ve ilm'i Cifrin mühim bir miftakı olan
tevafukata dair Isparta'daki talebelerin fikirlerini istimzar etti; hapiste
yattı..." R.N.K.
Lem'alar S.40 S. Nursi.
"Hesab'ı ebcedin ikinci nev'i ki,
huruf'u heca tertibiyledir). Oda; dört bin küsur eder. Büyük adetlerde küçük
kesirler, tevafuku bozmadığından küçük kesirlerden kat'ı nazar edildi. Hem
tazammun ettiği iki vak'ı atıf ile beraber iki yüz seksen küsur eder. Aynen
sure'i EI -Bakara'nın iki yüz seksen küsur ism'i Celaline ve hem iki yüz seksen
küsur Ayatın adedine tevafuk etmekle beraber, ebcedin hecai tarzındaki ikinci
hesabiyle, yine dört bin küsur eder..." s.g.r. s. 34. İst. 1959 Sinan
Matbaası.
("Sikke-i tasdiki gayb1) isimli
kitabının (1959 Ankara tabı) 85’inci sahifesinde:
“Kur'an'ı Kerim'in Secde süresinin ikinci
ayetinin bir kısmı, tenzilil kitap kelimelerini cefr rakamlarına vurarak bunun
risale nur'un ismine, şeddeli bir nur sayılma ciheti ile gayet cüz'i bir farkla
tevafuk edip remzen bakar kendine kabul eder, çünkü tenzilülkitap kelimesi 951
ederek risaleyi Nur'un makamı olan 948 e sırlı üç farkla tevafuk noktasından
bakar) diye yazmaktadır. Hiç bir din bezirgânı bu kadar cüretli bir
sahtekârlığa cesaret edememiştir. Bu ruh hastası adamın iddiasına göre, Secde
süresindeki tenzilül kitaptan maksat, Kur'anı Kerim değil, cefr harflerine göre
nur risaleleridir. Yani Hazreti Allah, asıl kitabının Kur'an olmayıp risaleyi
nur olduğunu, böylece Kur'an vasıtasıyla tebliğ ediyor. Açıkçası, risaleyi
nurun Kur'andan üstün olduğu iddia olunuyor. Ve tabiî ki bu ilahi kitaba sahip
olan Said’i Kürdi de peygamber’dir demek isteniyor.
Tarih boyunca birçok sahtekârlar peygamberliklerini
iddia ve ilan etmişlerdir; fakat hiçbiri bu kadar acemice, bu kadar dolambaçlı
alt yollardan, bu derece mesnetsiz bir iddiada bulunmamıştır. Bu zavallı adamın
dayandığı (Cefr)’dir. "Fuat Kadıoğlu,1965, Gericilik ve ötesi S.
71.'Tılsımlar' S. 199:
"Ya Eyyühel müzemmil" ayetinin
kürdi demek olduğunu, "Hüvellezi ersele Resulehu bilhüda ve
dinil'hakkı" ayetinden Said-i Bediüzzaman çıktığı; "illainnema ene
Nezurun mubin" den 1318–1368 gibi indi teviller getirilmesi, Kuran’a olan
hürmetlerinden yazarlarının çok zayıf kaldıklarını gösterir" Dr. Neda
Armaner, İslam’dan Ayrılan Cereyanlar Nurculuk S. 15.
CİFİR, eski Yahudi uydurmalarından başka
bir şey değildir. "Orta çağ Yahudilerinin ta Tasavvufla uğraşanları,
Uhud-u kadim tefsirinde" aynı çeşit uydurmalar vardır.”NURCULUK, Osman
Türkoğuz.
BİRİNCİ BÖLÜMÜN SONU:
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder