31 Temmuz 2012 Salı

MUSTAFA KEMAL'İ VE MUSTAFA İSMET'İ TANIMAK!

OSMAN TÜRKOĞUZ
Çeşmealtı; 30 Temmuz 2012.
           
                                                            MUSTAFA KEMAL’İ
                                                                           VE
                                                           MUSTAFA İSMET’İ TANIMAK!

“Osmanlı imparatorluğu bütün hazinelerini vererek bu sağır yüzbaşının/İsmet Beyin/ kulaklarını tedavi ettirse yine de azdır!”Mareşal Von Falkenhayn, Yıldırım Ordular Gurubu Komutanı.
"Arkadaşlar, yüzyıllar nadir olarak dahi yetiştirir. Şu talihsizliğimize bakın ki o büyük dahi çağımızda Türk Milleti'ne nasip oldu. Mustafa Kemal’in dehasına karşı elden ne gelirdi."
                                “İngiliz Başbakanı David Lloyd George’un Parlamentodaki savunması,
“Müşküllerinizi yalınız İsmet Paşa’ya anlatacaksınız; başka kimseye değil. Çünkü her müşkülün bir tek çözücüsü vardır, o da İsmet Paşadır!”Başkomutan Mareşal Gazi Mustafa kemal.
“Atatürk, günümüzün en büyük lideridir. Her tarafı düşmanla çevrili, yıkık bir imparatorluktan,   yepyeni bir cumhuriyet yarattı. En önemlisi; sınırlarında hiçbir düşman ülke bırakmadı,  dost devletlerle çevrili bir Türkiye bıraktı.”
Mustafa Kemal’in ölümü üzerine. JAVAHARRAL Nehru’nun, tutuklu bulunduğu ceza evinden, Kızı İndire Gandi’ye yazdığı mektup.

                             Belçika’dan Gelen Yılbaşı Tebriki
“ATATÜRK’Ü TÜRK MİLLETİNE TANRI VERDİ. ATATÜRK TE,                       TÜRK MİLLETİNE HER ŞEYİ VERDİ.”
                       “Ne mutlu Türküm diyene” Gazi Mustafa Kemal.
                          “Benim için en büyük şeref Türk olarak doğmuş olmamdır!” Gazi Mustafa Kemal,
“Yarbay İsmet, Başkomutanlık Karargâhında çalışırken Enver Paşanın yakınlığını kazanmıştır. Enver Paşa gibi kapalı ve yaklaşılmaz bir şahsiyet nezdinde kendini kabul ettirici, yakın ve itimat telkin edici bir hava yaratması çok önemlidir. Karargâhta çalıştığı sürece iç çekişmelerden uzak kalmış, hatta kendisinden çok üstün rütbe ve görevli hem de Alman kadrosuna mensup mareşal ve amirler arasındaki anlaşmazlıkların yatıştırılmasında Enver Paşa tarafından görevlendirilmiştir. Bu görevlerinde; temaslarındaki dürüstlük ve uyandırdığı sempati ile başarı sağlaması, onun karakterinin özelliklerini yansıtmaktadır.(7) İş saati tanımayan çalışkanlığı ona başarı ve rütbe sağlamıştır. 16 Ağustos 1915'te hizmetlerinden ötürü gümüş liyakat madalyası ile mükâfatlandırılan Yarbay İsmet 1915 yılının sonlarına doğru, kendi arzusu ile cephe hizmetine geçmek istemiştir. Çünkü Birinci Dünya Savaşı'na girmiş olan Osmanlı Devleti altı cephede savaşmakta idi ve bu durumda Yarbay İsmet Karargâhta kalmak istemiyordu. Bunun üzerine 9 Ekim 1915'te 2’inci Ordu Kurmay başkanlığına atanmıştır. 14 Aralık 1915'te rütbesi albaylığa yükseltilmiştir.
Albay İsmet'in Mustafa Kemal ile kıt'a arkadaşlığı 2’inci Orduda başlayacaktır. Mustafa Kemal'de Çanakkale Muharebelerimden sonra 2’inci Ordunun Komutanlığına atanmıştır. Albay İsmet onun emrinde önce 2’inci Ordu Kurmay başkanı, daha sonra da kolordu komutanı olarak çalışmıştır. Mustafa Kemal ile Albay İsmet'in bu cephedeki yakın çalışmaları; birbirlerinin karakterini ve düşünce yapılarını tanıma açısından önem arz etmektedir. Bu arkadaşlığın daha sonra ki yıllarda Millî Mücadele ve yeni devletin kuruluşu işlerinde önemli etkileri olmuştur. İsmet Beyin Anadolu'ya geçişinde ve Ankara'ya ayak bastığı günlerde derhâl kabineye alınışında, Erkânı Harbiye yi umumiye reisliğine atanışında Mustafa Kemal Paşa ile olan cephe arkadaşlığının etkileri vardır.
1916 yılında Doğu Cephesi hareketlidir. Ruslar çok üstün kuvvetlerle Türk birliklerine devamlı taarruz etmektedirler. Rus ordusunun amacı evvelâ Harput (Elazığ) ovasına, Malatya'ya ve ileride de İskenderun'dan Akdeniz'e inmektir. Rus ordusunu durdurmak için Mustafa Kemal Paşa 80 km'lik bir cepheyi savunmak durumunda kalmıştır.
Mustafa Kemal Paşa 26 Temmuz 1916'da Ruslardan Muş ve Bitlis'i kurtarmıştır. Bu cephedeki muharebelerde Albay İsmet'in çalışmaları dikkat çekmiştir. Mustafa Kemal Paşa 2’inci Ordu kumandan vekilliğine tayin edilince Kurmay Başkanı Albay İsmet'i kendi emrindeki 4’üncü Kolordu komutanlığına atamıştır. Albay İsmet bu göreve 30 Aralık 1916 tarihinde başlamıştır. 1 Mayıs 1917 tarihine kadar bu görevde kalan Albay İsmet daha sonra Filistin Cephesi'ne tayin edilir. Bu cephede önce 20 sonra 3’üncü Kolordu komutanı olarak görev yapar.
2 ‘inci Ordu kumandanlığı sırasında Mustafa Kemal'in emrinde kolordu kumandanı olarak çalışan Albay İsmet Bey hakkında verdiği askerî sicil, birçok bakımdan ilgi çekicidir. Mustafa Kemal Paşanın kendi emrinden ayrılarak Suriye Cephesi'ne giden Albay İsmet'e verdiği sicil:

“Diyarbakır;20.V.333.N.4499
(1916)
"Kemah'ta, Kafkas Orduları Grubu Kumandanlığına,
Ahiren 20. Kolordu Kumandanlığına naklen tayin buyurulan 4. Kolordu Kumandanı Miralay İsmet Beyin evsaf ve iktidarı hakkındaki mütalâatım aşağıda maruzdur.
Ciddî, faal, gayet fatin, yüksek fikirli, vaziyet ve ahvali- i-ruhiyei harbiyeyse hâkim ve iyi bin nüfuz-u-nazara ve sürat- i intikale malik, kolordusunun her türlü ihtiyatını teemmül ve temine çalışmaktan bir an hâli kalmaz ve muvaffak olur. Malûmat ve vukuf-u askeriye ve ihatalı, doğru ve tereddütsüz karar sahibi, cesur ve inisiyatif sahibidir. Orduda ve memlekette deruhte edeceği vezaif ve hıdemat-ı mühimme- i vataniye beklenir.
Ordu kumandanlığı zamanında mühim harekâtı harbiye vuku bulmamış ise de haiz olduğu iktidar ve havas-ı mümtaze kendisinin, en mühim harekât esnasında muvaffak olacağı itikadını bahsetmiştir.
Muaşereti şayanı takdirdir. Ma fevk ve madunlarının ve muhitinin emniyet ve itimadını, muhabbetini daima haiz ve doğru bir zattır.
İkinci Ordu Kumandanı
Mustafa Kemal”

”Mustafa Kemal'in bu askerî değerlendirilmesinde İsmet Beyin yalnız orduda değil de ileride memleket hizmetleri konusunda yapacağı görevlere dair yazısı dikkat çekicidir.(8)
Albay İsmet'in sicilinin bu kadar iyi olmasında Diyarbakır da 2’inci Ordu kurmay başkanı iken 4’üncü Ordudan elde ettiği erzakın da etkisi olduğu söylenebilir. Albay İsmet'in Harp Akademisinden arkadaşı olan Ali Fuat (Erden) İsmet İnönü ile ilgili olarak yazdığı anılarında bu olayı şöyle anlatmaktadır:(9)
"Albay İsmetle birlikte Cemal Paşanın yanına gittik. İsmet Bey 2’inci Ordunun hâlini tasvir etti. Ordu neredeyse aç ve çıplaktı. Hastanelerde yatak ve ilâç yoktu. İstanbul istenilen şeyleri gönderemiyor; gönderdikleri de tren istasyonlarında yığılmış, cepheye ulaştırılamıyordu. Çaresizlik ve yokluk içinde 'Bari gidip memleketin sahibine haber vereyim dedim ve geldim.' dedi.
Memleketin sahibi! Cemal Paşa, "Estafurullah"demedi. Bu övgüyü sessizlik ve incelikle kabul etti. İsmet Bey iki kelime ile Cemal Paşayı büyülemişti. Cemal Paşa bana emir verdi. "Neyi vermek mümkünse veriniz." İsmet Bey'e binlerce deve, yüzlerce araba, yüzlerce hayvan, elbise, kaput, çamaşır, erzak, hastaneler için şilte, battaniye, malzeme ve ilâç verildi.
Develer Maan'dan trenle Rasülayn'a nakledilecekler; oradan yüzlerce kilometre kuzeye, buz çölüne gideceklerdi. Bu develerin daha cepheye varmadan soğuktan ölecekleri muhakkaktı. Bu kaygımı İsmet Beye söyledim. İsmet Bey, "Bir defa,tek bir defa istasyondan cepheye erzak taşısınlar ve ölsünler. Derilerinden çarık yaparız" dedi. On bin devenin Sina yarımadasının kum çölünde başlayan serüveni Çapakçur buzlarında son buldu.
İsmet Bey'e Şam'a geldiğinde, Cemal Paşa üzerindeki etkisinden dolayı, görev yerlerini değiştirmek için teklifte bulunan Ali Fuat Erden'e İsmet Bey, 'Hayır. Ben de bir şey yapamam. Akıllılığın, siyasanın, zekânın yapabileceği şeyin de bir sınırı ve çapı vardır. Eğer yanlışlıklar ve fenalıklar siyasa ile akıllılıkla engellenebilecek olsaydı dünya, güllük gülistanlık olurdu" demiştir.(10)
Albay İsmet Sina Cephesi'nde 3‘üncü Kolordu komutanlığına atandığı sırada General Falkenhayn tarafında bir saldırı plânı hazırlanarak Enver Paşaya sunulmuştur. Bu saldırı plânına göre; Sina Cephesi'ndeki güç 8’inci Ordu olacak ve 8’inci Ordu Gazze-Tellüşşeria cephe kısmını savunacak; 7’inci Ordu Birüssebi'yi hareket üssü sayarak ve çölden dolaşarak düşmanın sağ yan gerisine kuşatma yapacak; düşmanın kanal yönündeki ulaşım hattını tehdit ve onu denize doğru tazyik edecektir.
Plân kuramsal olarak mükemmeldir. Yalnız İngilizler Gazze- Tellüşşeria cephesi karşısındaki tahkimatlarını, sağ kanatlarının gerisine kurarak geriye doğru sahile kadar uzatmakta olduklarından kuşatma bir cephe saldırısıyla sonuçlanır ve kuşatma denize kadar uzansa da İngilizlerin, arkalarını denize vererek. Çanakkale’de olduğu gibi, mevzilerini savunabilecekleri düşünülmemişti. Kuşatma ordusunun ise arkası çöl olduğundan çok güç duruma girerdi.
Ağustos ve Eylül aylarında İngilizler, atlı güçleri ile Birüssebi'nin batı ve güney cepheleri önlerinde keşifler yapmışlardır. Kuyular açmışlar, ölçmeler yapmışlardır. Bu hazırlıklar bölgeye bir saldırı hazırlığını göstermektedir.(11)
Birüssebi garnizonu da bunun üzerine desteklenmiştir. Eylül ortalarında garnizon şu güçlerden meydana gelmektedir: Çok zayıf bir süvari tümeni (İki alay bir batarya), 27’inci Piyade Tümeni (7 tabur, dört batarya), 24’üncü Tümenden bir piyade alayı(48’inci Alay), 16’ınci Tümenden bir piyade Alayı (3’üncü Alay) ve bir topçu taburu (39’üncü Alayın 2’inci Taburu). Bu kuvvet 4400 tüfek, 60 makineli tüfek ve 28 toptan ibaret…”
“İnönü Savaşlarının muzaffer komutanı, Lozan kahramanı, devrimlerin uygulayıcısı, demokrasiyi kuran büyük asker ve devlet adamı.
24 Eylül 1884’de İzmir’de doğmuş, 25 Aralık 1973’de Ankara’da ölmüştür. Babası Mehmet Reşit Bey, annesi Cevriye Hanım’dır.
1892’’de Sivas Askeri Rüştiyesi’ne kaydolmuş, 1895’de bitirmiştir. 1897’de İstanbul Mühendishane İdadisi’ne, 1900’de Topçu Harbiyesi’ne girdi.
1 Eylül 1903’de Harbiye’yi, 26 Eylül 1906’da Harp Akademisi’ni birincilikle bitirdi. 2 Ekim 1906’da Kurmay Yüzbaşı olarak II. Ordu’ya atandı. 1907’de İttihat ve Terakki Cemiyeti’ne girdi.
7 Kasım 1908’de Kıdemli Yüzbaşılığa yükseldi. 13 Ocak 1908’de II. Ordu, II. Süvari Tümeni Kurmay Heyeti’nde görev aldı. Bu görevde iken 31 Mart (13 Nisan 1909 ) gerici olayını bastıran Şevket Turgut Paşa’nın yanında İstanbul’a geldi. 1909’da toplanan İttihat Terakki Kongresi’ne II. Ordu Delegesi olarak katıldı. Ordu’nun siyasetten ayrılmasını savunan Mustafa Kemal’i destekledi. 1911’de Silahlı Kuvvetlerin yeniden yapılandırılmasında görev aldı. 4. Edirne Kolordu Kurmay’lığına atandı. 26 Nisan 1912’de Binbaşılığa yükseltilerek Yemen Kuvvetleri Kurmay Başkanlığına atandı. Ahmet İzzet Paşa’nın komutasında ilk diplomatik görevini burada üstlendi. Araplar arasındaki anlaşmazlıkları giderdi. İmam Yahya ile görüşerek barışı sağladı.
İstanbul’a gelerek 8 Nisan 1913’de Genel Kurmay Başkanlığı I. Şubesinde görevlendirildi. 8 Eylül 1913’de Bulgarlarla imzalanan İstanbul Antlaşması görüşmelerinde Askeri Danışman olarak bulundu. 1 Kasım 1913’te Şark ve Garp Ordularının sorumluluğuna sahip General ve Subayların soruşturmasını yürüten kurulda görev aldı.
4 Ağustos 1914’de üzerinde önemli etkiler yapan ve bir buçuk ay devam eden Avrupa gezisinden döndü.
I. Ordu Kurmaylığında bulundu. 29 Kasım 1914’de üç sene kıdem zammı ile birlikte Kaymakamlığa ( Yarbay ) yükseltildi. 3 Aralık 1914’de Başkomutanlık I. Şube Müdürlüğüne atandı. 14 Aralık 1915’de Miralay ( Albay ) oldu. Enver Paşa’nın emrinde ordunun yenileştirme çalışmalarına katıldı. II. Ordu Kurmay Başkanlığına atandı. 12 Ocak 1917’de 4. Kolordu Komutanlığına getirildi. Ordu komutanı Mustafa Kemal Paşa ile çalışma olanağı buldu. Aralarında derin bir dostluk kuruldu.
1 Mayıs 1917’de Gazze Cephesindeki 20. Kolordu Komutanlığına atandı. 19 Haziran 1917’de Sina Cephesindeki 3. Kolordu Komutanlığına getirildi. Bu Kolordu Mustafa Kemal’in 7. Ordu’suna bağlıydı. 20 Ekim 1917’de meşhur raporu birlikte yazdılar.
Tehlikeli bir şekilde hastalanan İsmet Bey Halep’te hastaneye yatırıldı. 22 Ekim 1918’de İstanbul’a geldi. Bu arada İttihat ve Terakki Hükümeti istifa etti. Ahmet İzzet Paşa Hükümet’i kurudu. 24 Ekim 1918’de Harbiye Nezareti Müsteşarlığına atandı. 1918 – 1920 arasında Harbiye Bakanlığından çeşitli Komisyonlarda görev aldı.
1919’da Mevhibe Hanım ile evlendi dört çocukları oldu, 3’ü yaşadı. ( Ömer, Erdal, Özden )
1920 yılı Ocak ayının ilk günlerinde birinci defa, 3 Nisan 1920’de ikinci defa odun kesmeye giden er kıyafetiyle yanında Saffet Arıkan ve beraberindekilerle 21 günlük yorucu bir yolculuktan sonra Ankara’ya geldi.
Büyük Millet Meclisi çalışmalarına katıldı. İlk Dönem Edirne Milletvekili oldu. 3 Mayıs 1920’de Erkan-ı Harbiye Umumiye Vekili seçildi. 6 Haziran 1920’de İstanbul Harp Divanı tarafından idama mahkûm edildi.
9 Kasım 1920’de Garp Cephesinin ikiye bölünmesiyle Kuzeybatı Cephesi Komutanlığına getirildi. 10 – 11 Ocak 1921’de I. İnönü Zafer’ini kazandı. 1 Mart 1920’de TBMM tarafından Mirlivalığa ( Tuğgeneral ) yükseltildi. 1 Nisan 1921’de II. İnönü Zafer’ini kazandı. Bu zaferin kazanılması üzerine TBMM Başkanı Mustafa Kemal Paşa tarafından şu tarihi telgrafla kutlanmıştır: “Bütün tarih-i âlemde sizin İnönü Meydan Muharebelerinde deruhte ettiğiniz kadar ağır bir vazife deruhte etmiş komutanlar enderdir. Milletimizin istiklal ve hayatı dâhiyane idareniz altında şerefle vazifelerini gören kumanda ve silah arkadaşlarınızın kalp ve hamiyetine büyük emniyetle istinat ediyordu.
Siz orada yalnız düşmanı değil, milletin MAKÛS talihini de yendiniz. İstila altındaki bedbah topraklarımızla beraber bütün vatan, bugün en uzak noktalarına kadar zaferinizi kutluyor. Düşmanın istila hırsı azim ve hamiyetinizin kayalarına başını çarparak hurdahaş olmuştur.”
30 Mart günü tekrar başlayan Yunan ileri taarruzları da, Türk Cephesi'nin sağ tarafındaki birliklerinin üstün azim ve kararlılığı sayesinde geri atılmış, sol tarafındaki saldırıları da Meclis Muhafız Taburu'nun (Komutanı Binbaşı İsmail Hakkı (General TEKÇE)) üstün savaş gücü ile boşa çıkmıştır. Yunanlılar 31 Mart-1 Nisan gecesi ve sabahı ölülerini ve silahlarını muzaffer Ordumuza terk etmişlerdir.

Zafer'in kesinleştiği 1 Nisan 1921 günü saat 18.30’da Batı Cephesi Komutanı Mirliva İsmet Paşa, T.B.M.M. Başkanlığına ve Genel Kurmay Başkanlığına o meşhur raporunu yollar:
Alıntı:
Saat 18.30'da Metristepe'den gördüğüm durum: Gündüzbey kuzeyinde sabahtan beri dayanan ve artçı olması muhtemel olan bir düşman müfrezesi, sağ kanat grubunun taarruzu ile düzensiz olarak çekiliyor. Yakından takip ediliyor. Hamidiye yönünde karşılaşma ve faaliyet yok. Bozüyük yanıyor. Düşman, binlerce ölüsüyle doldurduğu savaş meydanını silâhlanmıza terk etmiştir. Batı Cephesi Komutanı İsmet


Bunu üzerine T.B.M.M. Mustafa Kemal Paşa Türk Ulusu adına bir teşekkür mesajı yollar:
Alıntı:
İnönü Savaş Meydanında Metristepe'de
Batı Cephesi Komutanı ve Genel Kurmay
Başkanı İsmet Paşa'ya
Bütün dünya tarihinde, sizin İnönü Meydan Muharebeleri'nde üzerinize yüklendiğiniz görev kadar ağır bir görev yüklenmiş komutanlar pek azdır. Milletimizin istiklal ve varlığı, dâhice idareniz altında görevlerini şerefle yapan komuta ve silah arkadaşlarınızın kalbine ve vatanseverliğine büyük bir güvenle dayanıyordu. Siz orada yalnız düşmanı değil, milletin makûs talihini de yendiniz. İstilâ altındaki talihsiz topraklarımızla birlikte bütün vatan, bugün en ücra köşelerine kadar zaferinizi kutluyor. Düşmanın istilâ hırsı, azminizin ve vatanseverliğinizin yalçın kayalarına başını çarparak paramparça oldu.
Adınızı tarihin şeref abidelerine yazan ve bütün millete size karşı sonsuz bir minnet ve şükran duygusu uyandıran büyük gaza ve zaferinizi tebrik ederken, üstünde durduğunuz tepenin size binlerce düşman ölüleriyle dolu bir şeref meydanı seyrettirdiği kadar, milletimiz ve kendiniz için yükseliş parıltılarıyla dolu bir geleceğin ufkuna da baktığını ve hâkim olduğunu söylemek isterim. Büyük Millet Meclisi Başkanı Mustafa Kemal

”3 Mayıs 1921’de Güney ve Kuzey Cepheleri birleştirilerek komutanlığına İsmet Paşa getirildi. 25 Temmuz 1921’de Yunan saldırısı karşısında Mustafa Kemal’in emriyle kuvvetlerini Sakarya Irmağının doğusuna çekti.
23 Ağustos–13 Eylül 1921 yılında yapılan Sakarya Meydan Savaş’ında ve 26 Ağustos 1922’de başlayan Büyük Taarruzda Batı Cephesi Komutanlığı yaptı.3 Eylül 1922’de 31 Ağustos 1922’den geçerli olmak üzere Ferikliğe(Korgeneral) terfi etti.
3–11 Ekim 1922 günleri arasında devam eden Mudanya Mütarekesine Başkanlık etti.
26 Ekim 1922’de Dışişleri Bakanı oldu. Lozan Barış görüşmelerine katılacak delegeler başkanlığına seçildi. İki devre sürecek Lozan Konferansı sonunda 24 Temmuz 1923’te LOZAN ANTLAŞMASI’NI Türkiye adına imzaladı.
13 Ekim’de arkadaşlarıyla birlikte Ankara’nın Başkent olması için verdiği önerge kabul edildi.
29 Ekim 1923’te CUMHURİYET İLAN edildi. TÜRKİYE CUMHURİYETİ’NİN ilk Başbakanı oldu. 19 Kasım 1923’te CHP Başkan Vekilliğine getirildi.
19 Eylül 1925’te kendisine Ankara Hukuk Mektebi tarafından “Türk Hukuk Tarihi Fahri Profesörlüğü” verildi.
30 Ağustos 1926’da Birinci Ferik(Orgeneral)oldu. 30 Ağustos 1927’de askerlikten emekliye ayrıldı.
3 Ekim 1931’de Atina’ya, 11 Ekim 1931’de Budapeşte’ye, 24 Nisan 1932’de Rusya’ya, aynı yıl İtalya’ya gitti.
25 Kasım 1934’te ATATÜRK tarafından kendisine “İNÖNÜ” soyadı verildi.
10 Nisan 1937’de Belgrat’a, 4 Mayıs 1937’de George’un taç giyme töreninde Hükümeti temsilen Londra’ya gitti.
Başbakan olarak İnönü, ulusal ekonominin gelişmesine önem verdi. Devletçilik ilkesini savundu. Demiryolu siyaseti ile ulaşım sorunlarını çözmeye çalıştı. İlk beş yıllık Sanayi Planı onun döneminde gerçekleşti. 23 Ekim 1937’de Başbakanlıktan ayrıldı.
Mustafa Kemal’in ölümü üzerine 11 Kasım 1938’de 348 oyla Cumhurbaşkanlığına seçildi. 2 Nisan 1939, 8 Mart 1943, 5 Ağustos 1946’da dördüncü defa Cumhurbaşkanı oldu””
Bir memlekette namuslular, laakal/en az/namussuzlar kadar cesur olmayınca kurtuluş zordur.”İsmet İnönü.
Rahmetli İsmet İnönü’nün iktidardan düşmesi, dünya’da şaşkınlık yaratmıştır. Jozef Stalin’in: ”İsmet İnönü’nün kafasında kuyrukları birbirine değmeden, yedi tilki dolaşır;” dediği, gazetelerimize bile yansımıştı.
En anlamlı mektubu, W.Churchill göndermiştir. Ulusal kurtuluş Savaşı düşmanlarına ayıp olacak ama iş bu mektubu iş bu yazıma ekleyeceğim:
            “AZİZ GENERALİM,”
            “Her ne kadar benim Türkiye politika ilişkilerine karışmazlığım doğru olmayabilirse de, Türkiye’nin mukadderatına riyaset ettiğiniz uzun devrenin kapanmış olduğunu, şahsen büyük teessür duyarak öğrenmiş bulunuyorum. Bana öyle geliyor ki, tarih, general olarak kazandığınız zaferlerden başka, İkinci Dünya savaşının vahim tehlikeleri içinde nasıl sıyırıp geçirdiğinizi ve aynı zamanda Mustafa kemal tarafından sert mücadelelerle kurulmuş olan hürriyetçi ve ilerici hükümet şeklini nasıl koruduğunuzu kaydedecektir. Dostça ve zevkli olan mülakatımızı daima hatırlarım ve politika sahnesinden şimdiki çekilmenizde, size en iyi, dileklerimi yollarım.”
                                                                                  Pek samimiyetle sizin
                                                                                        Winston S. Churchill.
                          



  

       ATATÜRK HAKKINDA NE DEDİLER
 Aristide Briand - Fransız Başbakanı, 1921
Yeni Türk Devleti ile Ankara Antlaşması’nın imzalanması nedeniyle; "Bizi arkadan vurdu, dağ başındaki haydutlarla, Mustafa Kemallerle anlaştı" diyenlere Fransız Başbakanının Mecliste verdiği cevap: "Dağ başındaki haydutlar diye isimlendirdiğiniz kahraman Mustafa Kemal ve O'nun tüm askerleri burada olsalardı, teker, teker hepsinin heykellerini dikerdik. Böylesine kahraman bir andlaşma imzalamaktan gurur duyuyorum." ***

Vladimir İliç Lenin - Rus İhtilali Lideri, 1921
Mustafa Kemal sosyalist değildi. Fakat görülüyor ki iyi bir teşkilatçı yüksek anlayışlı, ilerici, iyi düşünceli ve akıllı bir önderdir. O, soygunculara karşı bir kurtuluş savaşı yapıyor. Emperyalistlerin gururunu kıracağına ve Sultanı da yaranıyla birlikte alt edeceğine inanıyorum. ***

David Lloyd George - İngiltere Başbakanı, 1922
1922'de Türk ordularının zaferi neticesi Anadolu'daki emelleri gerçekleşmeyen İngiltere'nin Türk düşmanı olarak bilinen Başbakanı Lloyd George, Parlamento'da kendisine yöneltilen suçlama ve tenkitleri şöyle cevaplandırmıştır: "Arkadaşlar, yüzyıllar nadir olarak dahi yetiştirir. Şu talihsizliğimize bakın ki o büyük dahi çağımızda Türk Milleti'ne nasip oldu. Mustafa Kemal’in dehasına karşı elden ne gelirdi." ***

Ernest Hemingway - Amerikalı Romancı, Yazar, 1922
Marmara kıyısındaki sıcak, toz toprak içinde, eciş bücüş yollu ikinci sınıf kıyı kasabası Mudanya'da, Batı ile Doğu karşı karşıya geldiler. İsmet Paşa'yla görüşecek Müttefik generallerini taşıyan İngiliz sancak gemisi "Iron Duke"ın kül rengi öldürücü kulelerine rağmen, Batılılar buraya barış dilenmeye geliyordu; yoksa barış istemeye, ya da şartlarını dikte ettirmeye değil... Bu görüşmeler, Avrupa'nın Asya üzerindeki egemenliğinin sonunu gösteriyor. Çünkü Mustafa Kemal, herkesin bildiği gibi, Yunanlıları silip süpürmüştü. ***

Sir Charles Townshend - İngiliz Generali, 1922
Ben şimdiye kadar on beş hükümdar ve cumhurbaşkanı ile özel ve resmi konuşmalar yaptım. Bu geceki kadar ezildiğimi hatırlamıyorum. Mustafa Kemal'de büyük bir ruh kudretinin esrarı var. ***
Claude Farrere - Fransız Romancı ve Diplomat, 1930
Sevr'den sonra Türkiye'nin öldüğünü sanmıştım. Ama Türkiye yaşıyor; hem, Mustafa Kemal başına geçeli beri öylesine canlı yaşıyor ki; bir Lloyd George'un bütün çabaları, bütün imkânları, sağduyuya meydan okuyan bu şiddetli yaşama isteğinin karşısında erimekten başka bir şey yapamıyor... ***

Claude Farrere - Fransız Romancı ve Diplomat
Eğer savaşı kazanmış ve daha da kazanacaksa, O, barışı da yapacaktır. Sözüme inanın ve sizlere önceden haber vereyim ki, O bunu iyi yapacak, herkesin düşündüğünden daha eksiksiz ve şimdiye kadar kimsenin ulaşamadığı bir başarı ile yapacak. ***

Edouard Herriot - Fransa Eski Başbakanı, 1933
Paşa, size nasıl hayran olmayayım? Ben Fransa'da laik bir hükümet kurmuştum. Bu hükümeti Papa'nın Paris'teki temsilcisinin yardımı ile papazlar devirdi. Sizse bir Halifeyi kovdunuz ve gerçek anlamıyla laik bir devlet kurdunuz. Siz, bu taassup içinde laikliği bu topluma nasıl kabul ettirdiniz? Dehanızın büyük eseri laik bir Türkiye yaratmak olmuştur. ***

Eleftherios Venizelos - Yunanistan Başbakanı, 1933
Bir ulusun hayatında bu kadar az sürede bu denli kökten değişiklik pek seyrek gerçekleşir... Bu olağanüstü işleri yapanlar, hiç kuşkusuz kelimenin tam anlamıyla büyük adam niteliğine hak kazanmışlardır. Ve bundan dolayı Türkiye övünebilir. ***

Franklin Roosevelt - ABD Başkanı, 1937
Mustafa Kemal hakkındaki bilgiyi, O'nu çok iyi tanıyan birisinden edindim. SSCB'nin Dışişleri Bakanı Litvinof'la görüşürken, onun fikrince bütün Avrupa'nın en değerli ve ilgi çekici devlet adamının bugün Avrupa'da yaşamadığını, Boğazların gerisinde, Ankara'da yaşadığını, bunun Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Gazi Mustafa Kemal Atatürk olduğunu söyledi. ***

Franklin Roosevelt - ABD Başkanı, 1938
Beyaz Saray'daki görevim tamamlanınca ilk yapmak istediğim şey, zamanımızın bu en dikkate değer şahsiyetini ülkesinde ziyaret etmekti. Kader buna izin vermedi... Bu çapta insanlar dünyaya sık gelmezler. ***

Winston Churchill - İngiltere Başbakanı, 1938
Savaşta Türkiye'yi kurtaran, savaştan sonra da Türk Ulusu'nu yeniden dirilten Atatürk'ün ölümü, yalnız yurdu için değil, Avrupa için de en büyük kayıptır. Her sınıf halkın O'nun ardından döktükleri içten gözyaşları bu büyük kahramana ve modern Türkiye'nin Ata'sına layık bir tezahürden başka bir şey değildir. ***

W. Somerset Maugham - İngiliz Romancı, Yazar, 1953
Bir insanın değerinin en belirli ölçüsü kendi alanındaki üstünlüğünü dostuna düşmanına kabul ettirebilmesindedir. İşte Atatürk bu yüceliğe ermiş dâhilerden biridir. Bir ihtilâlci olarak modern Türkiye'yi yaratmış, davasında muzaffer olmuş ve yüzyılımızın büyük devlet adamları arasına katılmıştır. ***

Dwight D. Eisenhower - ABD Başkanı, 1953
Kemal Atatürk için daimi bir anıt tesisi münasebetiyle Türkiye'ye tebriklerimi arz ile gurur duyuyorum. O'nun gösterdiği yolda yürüyen büyük ulusunuz çok önemli başarılar elde etmiştir. Türk birliğinin ve ilerleyişinin mimarı Atatürk'ün hatırasını anmak için yapılan tören, dünyanın her tarafından hür insanlara ilham kaynağı olmuş zata çok yerinde bir saygıdır. ***

Muhammed Ali Cinnah - Pakistan'ın Kurucusu, 1954
O, Türkiye'yi kurmakla bütün dünya uluslarına Müslümanların seslerini duyuracak kudrette olduğunu ispat etti. Kemal Atatürk'ün ölümüyle Müslüman dünyası en büyük kahramanını kaybetmiştir. Atatürk gibi önder önlerinde bir ilham kaynağı olarak dikildiği halde Hint Müslümanları bugünkü durumlarına hala razı olacaklar mı? ***

İkbal - Pakistan Millî Şairi, 1958
Bizim aslımız rengi uçmuş bir kıvılcım iken O'nun bakışıyla cihanı kaplayan ve aydınlatan bir güneş haline geldik. ***

L Lord Kinross - İngiliz Devlet Adamı, 1960
Atatürk, tarih boyunca gelip geçmiş en büyük devlet adamlarından biridir. Hiç bir zaman yaşadığı zamanın üzerinde durmamış, ileriyi görerek ona göre iş yapmıştır. Atatürk’ü, Mussolini ve Hitler gibi yöneticilerden ayıran nokta işte bu niteliktir. Onlar her yaptıklannda kendilerini düşünerek hareket ediyorlardı. Atatürk, kendisinden ötesini, 20–30 yıl ilerisini görerek hareket ederdi. ***

Muhammed Eyüp Han - Pakistan Devlet Başkanı, 1963
Kemal Atatürk yalnız bu yüzyılın en büyük liderlerinden biri değildir. Biz Pakistan'da O'nu, gelmiş geçmiş bütün çağların en büyük adamlarından biri olarak görüyoruz. O, yalnız sizin ulusunuzun sevgili önderi değildir. Dünyadaki bütün Müslümanlar gözlerini sevgi ve hayranlık duygularıyla O'na çevirmişlerdir. ***

  Nikita S. Kruşçev - Sovyetler Birliği Başkanı, 1963
Yakın ve Orta Doğu'da ilk cumhuriyet, doğuşunu O'na borçludur. Bu cumhuriyet, birçok ulusun milli özgürlük savaşlarına ışık tutmuştur. Atatürk'ün yönetimindeki Türkiye'nin uluslararası otoritesi yükselmiş ve ülkesi dünya siyasetinde önemli bir rol oynamaya başlamıştır. ***

John F. Kennedy - ABD Başkanı, 1963
Atatürk adı insana bu yüzyılın büyük insalarından birinin tarihi başarılarını, Türk ulusuna ilham veren önderliğini, modern dünyayı anlayışındaki ileri görüşlülüğü ve bir askeri önder olarak kudret ve cesaretini hatırlatmaktadır. Şüphesiz ki, Türkiye Cumhuriyeti'nin doğuşu ve o zamandan beri Atatürk'ün ve Türkiye'nin giriştiği derin ve geniş devrimler kadar bir ulusun kendisine olan güvenini daha başarı ile belirten bir başka örnek gösterilemez. ***

Jawaharlal Nehru - Hindistan Başkanı, 1963
Kemal Atatürk veya bizim O'nu o zamanlar tanıdığımız ismiyle Kemal Paşa, gençlik günlerimde benim kahramanımdı. Büyük devrimlerini okuduğum zaman çok duygulandım. Türkiye'yi modernleştirme yolunda Atatürk'ün giriştiği genel çabayı büyük bir takdirle karşıladım. O'nun dinamizmi, yılmaz ve yorulmak bilmezliği insanda büyük bir etki yaratıyor. O, Doğu'da modern çağın yapıcılarından biridir. O'nun en büyük hayranları arasında bulunmakta devam ediyor. ***

LLudwig Erhard - Batı Almanya Başkanı, 1963
Bütün dünya 10 Kasım'da, biz Almanların da dostluk ve saygı ile bağlı olduğumuz bir insanın hayatını ve eserlerini takdirle anmaktadır. Atatürk, daima Türkiye ile Avrupa arasında sık bağlar kurmaya çalışmıştır. ***

Joseph Luns - Hollanda Dışişleri Bakanı, 1963
Çağımızda; uzak görüşlü, cesur, siyasi ve ekonomik reformlarla Türkiye'yi bugünkü modern cumhuriyet durumuna getiren Atatürk'tür. Aynı zamanda bugün Türkiye'nin Avrupa Ortak Pazarı'na girebilecek güce erişmesini sağlayan modern ekonominin temelini hazırlayan da yine o’dur. ***

General Douglas Mac Arthur - ABD Uzak Doğu Kuvvetleri Başkomutanı, 1963
Asker-devlet adamı, çağımızın en büyük liderlerinden biri idi. Kendisi, Türkiye'nin en ileri memleketler arasında hak ettiği yeri almasını sağlamıştır. Yine O, Türklere, bir milletin büyüklüğünün temel taşını oluşturan, kendine güvenme ve dayanma duygusunu vermiştir. Ben Atatürk'ün sadık arkadaşlarından biri olmakla büyük övünç duyuyorum. ***

Kurt George Kissinger - Federal Almanya Başbakanı, 1968
Ben Türk - Alman dostluğunu yakından tanıyan bir neslin çocuğuyum. Küçük yaşımda bir adamın kahramanlıklarını, yaptığı hizmetleri, ülkesi için giriştiği özverileri gördüm. Bu adam Mustafa Kemal'di. Bugün daha iyi kavrıyorum ki, o insan büyük bir devlet adamıydı. Büyüktü, çünkü ölçüyü korumasını her zaman bildi ve eserini tehlikeye sokacak sınırları aşamadı. Yürekliliğin ve kendi yürekliliğinin sınırlarını da çizebilecek kadar anlayışlıydı. ***

Ulu Önder Atatürk'ün vefatı gerek iç gerekse de dış basında büyük yankılar uyandırmıştır. Onun vefatından sonra birçok kişi ve kuruluş ondan övgü dolu sözler ile bahsetmeyi adeta bir insanlık görevi olarak kabul etmiştir. Dile getirilen düşünceler yıllar sonra bile peyder pey değişik yayın organlarında kendine yer bulmuştur. Ulu önderimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk hakkında Çeşitli yayın organlarında öne çıkan devrin önemli yerli ve yabancı devlet adamlarına, yazarlarına ve gazetelerine ait söylemlerden bazılarına aşağıda yer verilmiştir.
Dış Basında Atatürk
— Çağımızın en büyük liderlerinden biriydi. Türkiye’nin, dünyanın en ileri ülkeleri arasında hak ettiği yeri almasını sağlamıştır.
General Mc. Artur (A.B.D 1938***

— Atatürk, yalnız Türkiye'nin değil bütün Doğu'nun Ata'sı idi.
Altes Veli Han(Afganistan,1938) ***

— Atatürk, kişilik ve yeteneğin dev gibi bir simgesiydi.
NNational Tidense Gazetesi(Danimarka,1938) ***

— Çökmüş bir ülkeye geçmişin tarihsel değerini geri veren Atatürk olmuştur.
Massagero Gazetesi (İtalya 1938) ***

— Atatürk, tarihte ülkesinin en büyük adamlarından biri olarak kalacaktır.
Le Morgen Bladet Gazetesi ***

— Atatürk Türkiye'yi utanma ve çöküntüye uğramaktan kurtardı.
Gazete Polka(Polonya 1938) ***

— Atatürk’ün ölümü yalnız Türk Ulusu için değil, O’nun örneğine çok muhtaç olan bütün doğu ulusları için de büyük kayıptır.
Eleyyam Gazetesi(Suriye 1938) ***

— Atatürk’ün ölümü gerek Türkiye için gerekse bütün dostları için derinliği ölçülmez bir kayıptır.
İİzvestia Gazetesi(Rusya) ***

İsveç Basında Atatürk
— Eşsiz Kahraman Atatürk, vatan sana minnettardır.
İsmet İnönü Cumhurbaşkanı ***

— Çoktan, pek çoktan beri bu millet bir oğlunun kişiliğinde böylesine kendini bulmamıştı.
Yahya Kemal Beyatlı ***

— Atatürk düşünceleriyle bitmeyen insandır.
Orhan Seyfi Orhon ***

— Gerçeğe giden bütün yollar O'nda birleşiyor. O’nda tamamlanıyoruz. O’na sırtını çeviren, çeviren düşünce bizden değildir.
Cahit Tanrıyol ***

- Atatürk, dinamik bir ruha sahiptir. O’na tutunan insan olduğu yerde kalmaz. Atatürk, geliştirici ve genişletici bir düşünceye sahiptir. O’nun arkasından gidenler geride kalmaz.
Cemal Gürsel ***

— O’na "Ordu yok" dediler "Yapılır" dedi; "para yok" dediler!" Bulunur" dedi; "Düşman çok" dediler, "yenilir!" Dedi ve bütün dedikleri oldu.
İsmail Habib Sevük

        Hindistan’da; içersinde Sayın RTErdoğan’ın da bulunduğu bir tren aniden durmuş. Tren yolunun üzerine Hintlilerce kutsal sayılan bir İnek yattığı için tren durdurulmuş. İşte bu olayı anlatan Sayın Bay RTE:”Bizim yolumuzun üzerinde de ölü bir inek yatmaktadır!”Buyurmuş! Bizler, tüm insanlarımızın değerlerini insani ölçülerle anlatırız. Bu kötü beyan her ne kadar beyan sahibine aitse de şahsen bendeniz ”İNEK!” sözüne kızmam.Önce lafa bakarım laf mıdır;sonra da lafı söyleyenin kanındaki ve vicdanındaki cevhere bakarım.Sonunda da;ya yanııtımı ya da küfrümü çakarım! Çünkü Mustafa Kemal'den öyle emir aldım!”Ve tüm Allah ve din ile aldatanlarımıza da bir Hadisle yanıt veririm:”Ölülerinizi güzel sözlerle anınız!”Mustafa Kemal,Mustafa İsmet ve Tüm Milli kahramanlarımız için anıranlara da çüş bile demem.Tüm dünya insanları ,bunların ne Eşek olduklarını görsünler ve anlamış olsunlar..
                      “Biz vatan hainlerimizi öldürdüğümüz için büyüğüz ve güçlüyüz. Diğer milletlerin vatan hainlerini de kahraman yaparak başlarına getirdiğimiz için onlar da küçük ve güçsüzdürler.”Henry Alfred kissinger. USA’NIN, Alman Yahudi’si Efsanevi Dış İşleri Bakanı.

29 Temmuz 2012 Pazar

771/BİR YARDIM ÇAĞRISIDIR!

OSMAN TÜRKOĞUZ
 Çeşmealtı;29 Temmuz 2012.

                            BİR YARDIM ÇAĞRISIDIR!
ESKİ TARİHLİ VE YENİ KALİGRAFİLİ ÇATMA DOSYA ÜRETİM MERKEZLERİMİZE!
         Belgelere dayanmayan ve Aydın Soyadlı, Hediye Akademik künyeye sahip, bir yazarımızın çok karanlık bir anlatımı Rahmetli ve Cennetmekân Mustafa İsmet’i yeter derecede hırpalayamadı. Size başvurmaya karar vermiş durumdayım! Beni lütfen kırmayınız. Siz ki,03 Kasım 2003 tarihli bir plan tatbikatını yeni baştan,2007’de kullanılıma sunulan  bir yazı karakteri ile yazmış kişilersiniz. Ve dahi 2007’de değiştirilen sokak isimlerini ve yeni adları da 03 Kasım 2003’e eklemiş, tüm Türk düşmanlarımızı da sevindiren sahtekârlarımızsınız. Sizin bu çatma dosyalarınızı, Başsavcımızı Sayın RTE’NİN müddei hususileri ve dahi Özel Ağır ceza Mahkemeleri kabul ederek, esirlerimizi salıvermekte de ağırca davranmışlardır. Sizden Allah ve din ile aldatan dini ve soygunları bütünlerimiz adına ricam şudur: “Tezelden,Ülkemizin Commonwalth the Nationel’e”girdiğimizi kanıtlıyacak çatma bir belgenin inşasını rica ederim.PS:Belge Latin harfleri ile de olabilir! Anlayan bulunmaz!Ülkemizdeki bilim adamlarımız mı? Hani neredeler!

770/CEHALET,İHANETLE BİRLEŞTİ!

            OSMAN TÜRKOĞUZ
          osmanturkoguz@gmail.com
          Çeşmealtı;29 Temmuz 2012.

                            CEHALET,İHAHETLE BİRLEŞTİ!
         Azerbaycan’dan hediye olarak almış olduğu akademik unvanlarını kullanarak yazılar yazan  Nurullah Aydın adlı bir yazarımız,karanlık bir fikir ortaya atarak gündemimize oturmuş durumdadır.Gerekli tepkilerin yanı sıra bir hayli destek te aldığı gözlemlenmektedir. Bu destekçilerinin birisinin yazısı kinini ve cehaletini ortaya koymaktadır. Şöyle ki:
         “İsmet Paşa, Lozan antlaşmasından iki gün önce,Ankara’da İngilizlerle bir anlaşma imzalamıştır…”
         Aslında ve gerçekte; o iki gün içersinde Lozan’daki otelinde, İsmet Paşa sıkıntılar içersindedir. Ankara’dan,Hükümetten  Antlaşmayı imzalaması yetkisi gelmemiştir.İntiharı bile düşündüğü anlar olmuştur.En sonunda;Başkomutan,Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı ve Devlet Başkanı Mareşal Gazi Mustafa Kemal’e başvurmuştur.”Usûlü veçhile,antlaşmanın imzalandığını telleyiniz!”Emrini aldığında da şu telgrafı çekmiştir:
         “İki gündür çekmiş olduğum çileleri anlatamam. Büyük işler yapmış ve yaptırtmış bir adamsın. Sana olan bağlılığım bir kat daha artmıştır. Benim Aziz Şefim!”
         O tarihlerde Lozan ve Ankara arasında tarifeli uçak seferleri de yoktur.Büyük Millet Meclisi Hükümeti ve Başkomutanlık ta İsmet Paşa’ya bir uçak tahsis edememiştir.Çünkü eldeki uçakların kanatları patatesle kaynatılmış Amerikan bezindendir.Atlas Okyanusu bile henüz geçilmemiştir.Bir insan aynı anda iki yerde de olamayacağına göre,hadi hıyarlısı!Lozan Barış antlaşmasından sonra ,İsmet Paşa’nın Türkiye’ye ve Ankara’ya gelişleri büyük bir coşku ile karşılanmıştı.Bu iftira ve karalama aslında Gazi Mustafa Kemal’e yöneliktir.Din ve Allah ile aldatan herkes Debreli Hasan oldu,ellerindeki tek dolma tüfekle iftira mürekkebi saçıyorlar.Bilimin,  bilginin ve iftiracıların  sefaletine acıyoruz.

28 Temmuz 2012 Cumartesi

769/TÜRKİYE VE COMMONWALTH THE NATİONEL!

            OSMAN TÜRKOĞUZ
          osmanturkoguz@gmail.com
          Çeşmealtı;28 Temmuz 2012.

                   TAM BAĞIMSIZLIK VE DE COMMONWALTHE NATİONEL!

                            Rahmetli Mustafa İsmet İnönü’nün bu masala yanıtı:
                            “Hadi canım sende,o da ne demekmiş!”
          Tüm dünya tarihinde;Vatanımızın satış belgesi olan Sevres anlaşması tüm iğrençliği ile dururken, Lozan’ı ve dolayısı ile de İsmet Paşa’yı ve Mareşal Gazi Mustafa Kemal’i ,varsayımlarla çekiştirmenin anlamını anlamamak için yalaka  VE VATAN HAİNİ olmak gerekir!
         Lozan Barış Antlaşmasının her iki döneminde de, Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti Dış İşleri Bakanı ve Baş Delegemiz Rahmetli ve Cennetmekân Mustafa İsmet İnönü tam bağımsızlığı büyük bir cesaret ve ustalıkla savunmuştur.24 Temmuz 1923’te antlaşmanın imzasından sonra;Konferansı yöneten İngiliz Başdelegesi Lord Kürzon,İsmet Paşamıza şöyle demişti:
         “Neyi teklif ettiysek hep ret ettiniz.Bunları cebimize koyduk.Anadolu’yu yeniden inşa etmek için paraya ihtiyacınız olacak.bizde para çok.bize para için geldiğinizde cebimize koyduklarımızı misli ile size vereceğiz!”
         Lozan’da; Ekonomik ve siyasi alanda Tam bağımsızlığımızı kazanmışızdır.Mareşal Gazi Mustafa Kemal’in tam bağımsızlık tanımı da,aklımda kaldığına göre:
         “Tam Bağımsızlık;ekonomide,politikada,eğitimde,askerlikte ve yaşamın tüm cephelerinde bağımsız olmaktır!”
         Dış İşleri Bakanımız İsmet Paşa Lozan’dadır.Lozan Antlaşmasından iki gün önce, İngilizler sözü edilen anlaşmayı kiminle imzalamışlardır.Mustafa Kemal Başkomutan ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanıdır.O’NDAN habersiz sinek bile uçamaz.Ben,bu anlaşmadan söz eden Bilginlerimize ve onların yağdanlıklarına bir yanıt vermek istiyorum,İnönü’ce:HADİ CANIM SENDE!NE LOZAN’DA LEKE VAR,NE BEN DE,NE DE MUSTAFA KEMAL DE!
        

27 Temmuz 2012 Cuma

768/DÜNYANIN EN ESKİ TAPINAĞI


            OSMAN TÜRKOĞUZ
            osmanturkoguz@gmail.com
            Çeşmealtı; 25 Temmuz 2012.

                  DÜNYANIN EN ESKİ TAPINAĞI.
         Ramazanla birlikte din ile aldatmalar da ayyuka çıktı. Kendinden menkul Ulemalar ve dahi Vakanüvisler yazdıkça yazıyorlar. İki gün önceydi; bir gazetemizin Ramazan köşesinde dini terimleri açıklayan bir Ulemamız, kendi sorusuna kendisi yanıt vermişti:
         Soru:“Dünyanın en eski tapınağı hangisidir?
         Yanıt: Kâbe’yi muazzamadır?
         Yalancılık ve dahi ilmi namussuzluk bu kadar olur.

         Anadolu’muzun altına ve üstüne sahip bir Türk vatandaşı olarak, din ve bilim adına çok küfür ettim. Daha bu senenin içinde dünya arkeoloji dünyasına bomba gibi tarihi bir buluntu düşmüştü. Yiğit Urfa ilimizin sınırları içinde bulunan Göbekli tepe’de yapılan kazılar sonunda, MÖ:9000 yıllarına uzanan en eski bir tapınma yerine ulaşılmıştır.
         Mısır’daki piramitlerle, Meksika’da ve Çin’deki Türk piramitlerinin tapınma yeri olarak ta kullanıldığını bilmekteyiz. Meksika piramitlerinde, Tüylü yılan/Quatzequatıl’a, her sene 20.000 insanın kurban edildiğini de biliyoruz. Kâbe’nin içinde kaç kişi tapınır? Hz. İbrahim’in MÖ.2000 yılında Sümerlerde yaşadığını da biliyoruz.
             Alıntı: “ Hz. İbrahim, Tevrat’ta bahsi geçen Abram peygamber olup, Kur’an (6, 74)’a nazaran, Azar’in oğludur ve bu Azar ismi, kuvvetli bir ihtimal ile uşağının adı olan „Elazar“dan alınmadır. İbrahim’in ecdadının Tevrat’taki isimleri olan İbrahim b. Tareh b. Nahur b. Sarug b. Argu b. Falag b. Gaber b. Şalih b. Kinan b. Arfahşez b. Sam b. Nun, Taberi ve İbnü’l-Esir’de zikredilmektedir.
Abram b. Terah b. Nahor b. Seruc b. Reu b. Peleg b. Eber b. Şelah b. Kinan b. Arpakşad b. Sam b. Nun, Tevrat, Tekvin, 11, 10-26’dekine tamamiyle uymaktadır; yalnız Kinan adının, Tevrat, Tekvin, 5, 12’den alınarak bu secereye ithal edilmiş olması muhtemeldir. Tevrat (Tekvin,11, 28)’ta anlaşıldığına göre, İbrahim, Kildanilerin Ur şehrinden dünyaya gelmiştir.”
   Tevrat’ın en eski metni, MÖ: X111 ‘üncü asra aittir.                                                                                                               Lütfen üşenmeyelim de okuyalım.


“DÜNYA'NIN EN BÜYÜK TAPINAĞI URFA'DA”

  • ”Dünyanın en büyük tapınma alanı
    Alman Arkeoloji Enstitüsü’nden Doç. Dr. Schmidt, “Göbeklitepe’de ortaya çıkartılan tapınak, dünyanın bilinen en büyük tapınağı olma özelliği taşıyor” dedi.
    21 Eylül 2003 — Şanlıurfa’da, Alman Arkeoloji Enstitüsü ve Müze Müdürlüğü işbirliğiyle Göbeklitepe’de gerçekleştirilen kazı çalışmalarında ortaya çıkartılan tapınağın, dünyanın bilinen en büyük tapınağı olma özelliğini taşıdığı bildirildi.
    Dünyanın en eski tapınağı Şanlıurfa'da
    Alman Arkeoloji Enstitüsü’nden, Göbekli Tepe Kazıları Bilimsel Başkanı Doç. Dr. Klaus Schmidt, Örencik Köyü yakınlarındaki Göbeklitepe’de, 1995’den sonra gerçekleştirilen kazılarda, tarihi M.Ö 9 bin yıllarına uzanan Neolitik Çağ’dan kalma, tapınma amaçlı törensel alanlara ait mimari kalıntılar, dikili taşlar ve üzerinde kabartmalı yabani hayvan ve bitki figürlerinin bulunduğu taşların gündüzüne çıkartıldığını söyledi.
    Bölgedeki kazı çalışmalarının her yıl Eylül ayında başladığını ve yaklaşık 10 hafta sürdüğünü anımsatan Doç. Dr. Schmidt,”Göbeklitepe’deki kazılarda elde ettiğimiz bulgularla, dünyanın bilinen en eski tapınma merkezlerinden birinin bu bölgede olduğunu ortaya çıkarmıştık. Ancak, son kazı çalışmalarıyla tapınma merkezinin dünyanın en büyük tapınma merkezi olduğunu tespit ettik. Yaptığımız araştırmalarda, Neolitik Çağ’da yaşamış insanların, yabani sığır, tilki, yılan, aslan, yaban eşeği, yaban ördeği ve yabani bitki kabartmalarını incelediğimizde hayvanlarını evcilleştiremedikleri sonucuna ulaştık. Ayrıca, dikili taşların (Stel) üzerindeki resimler ve kabartmalar o dönemde yaşamış olan insanların sanatları hakkında bizlere fikir veriyor. Buradaki tapınak, dünyanın bilinen en büyük tapınağı olma özelliğini taşıyor” diye konuştu.
    Bu yıl Göbeklitepe’deki kazı çalışmalarında, 15 kişinin görev aldığını, gelecek 10 yıl içinde toplam 9 hektarlık alanda kazı çalışmalarını yürütmeyi planladıklarını kaydeden Doç. Dr.Schmidt, sözlerini, “Kazı çalışmalarında şu ana kadar ortaya çıkartılan büyük boy stelleri yerinde muhafaza ediyoruz. Küçük boy eserler ise Şanlıurfa Müzesi’nde
Sergileniyor. Önümüzdeki yıllarda gerçekleştirilecek kazılardan elde edilecek yeni bulgular, arkeolojinin dini haritasını yeniden şekillendirebilir” diyerek bitirdi.
Piramitlerinin yapan uygarlıklarla Kâbe’nin yapısını bir karşılaştıralım:


Mısır Piramitlerinin Sırrı Nedir?
Dünyanın yedi harikasından biri olup günümüze Kadar zarar görmeden ayakta kalabilmeyi başarabilmiş tek yapı Mısır’daki Gize piramitlerinden Keops piramitidir.
Piramit şeklindeki yapılar sadece Mısır’a özgü olmayıp dünyanın başka yerlerinde de inşa edilmiş örnekleri bulunmaktadır. Fakat sayıca en çok Mısır’da bulunduklarından bölgeyle özdeşleşerek “Mısır Piramitlerinin” olarak anılmaktadırlar.
Dünyadaki Önemli Piramitler:
  • Keops Piramidi (145,75 metre)
  • Mikerinos Piramidi(66,5 metre)
  • Kefren Piramidi (143,56 metre)
  • Sakkara Piramidi (63,17 metre)
  • Maldum Snefru Piramidi (93,26 m)
  • Dahahur Bent Piramidi (104,85 m)
  • Dahahur Snefru P. (103,95 metre)
  • Sakkara Pepi II P. (52,555 metre)
  • Uxmal Tapınağı (Meksika)
  • Teotehuacan (Meksika)
  • Tiahuanaco (Bolivya)
  • Dohan Tapınağı (Çin Halk Cumhuriyeti)
Piramit Nedir?
Tabanı kare şeklinde olup köşelerin tepede tek bir noktada birleşmesiyle oluşan geometrik şekildir. Dört eşit büyüklükte üçgen yüzeye sahip olan piramitler, inşa edildiklerinde mühendislik açısından son derece sağlam bir yapı sergilemektedirler.
Piramitlerin Tarihçesi
Piramitlerin firavunun mumyası ile onun değerli hazinelerini ve dönemin eşsiz sanat eserlerini saklamak amacıyla yapıldığı düşünülmektedir. Fakat bugüne kadar hiçbirisinin içerisinde herhangi bir mumyaya veya hazineye rastlanmamıştır. Dünyanın ilk inşa edilen piramidi Sakkara’da olup yapımı M.Ö 2620 yılında tamamlanmıştır. İlk örnekleri basamaklı yapıda olan piramitlerin birçoğu tamamlanamamış veya yapım aşamasında yıkılmıştır. Bunun ilk örneği M.Ö 2570 yılında yapımına başlanan Meidum piramidi olup, sekizinci basamak yapılmak istenirken yıkılmıştır.
Piramitleri inşa edenler bundan ders çıkararak daha yüksek piramitler yapabilmek için tabanı mümkün olduğunca geniş tutarak eşkenar bir geometri kullanmanın gerekli olduğunu düşünmüşlerdir. Nil nehri yakınlarındaki Dahahur bölgesinde M.Ö 2570 yılında inşasına başlanmış olan Bent piramidi, üçte ikilik bölümü tamamlandıktan sonra daha önceki tecrübeler baz alınarak eğim açısı düşürülmüş ve yükseltilmeye devam edilmiştir. Bu yöntemle M.Ö 2565 yılında başarıyla tamamlanan Bent piramidi çok daha rijit bir yapıya kavuşurken, eşsiz bir görünüme de sahip olmuştur. Bu tarihten sonra yapılan tüm piramitler daha küçük sabit bir açı ile yükseltilerek inşa edilmiştir.
Piramitleri Kimler İnşa Etti?
Önceleri piramitlerin Mısırlı köleler tarafından yapıldığı düşünülmekteyken 1990 yılında bir turistin bindiği atın ayağı bir çukura düşer ve bu çukur gizemli bir mahzene açılır. Burası piramit yapımında çalışan işçilerin ustabaşı olan kişinin mezarıdır. Kubbeli mezar olarak da bilinen mekân, duvarları işlemeli ve ihtişamlı bir yapıya sahiptir. Böylesine güzel bir mezarın işçi sınıfındaki birisine yapılması, çalışanların esir olmadığının göstergesiydi. İşçiler gündüzleri çalışıyor ve geceleri buradaki köylerde bulunan evlerine gidiyordu. Daha sonra bu bölgede yapılan kazılarda 250’den fazla farklı mezar daha bulunmuştur. Ustabaşının çevresindeki mezarlar seçkin işçilerin mezarlarıyken normal işçiler biraz daha uzakta toplu halde bulunmaktaydı.
Ölen herkes için bir mezar yapılmakta olduğu anlaşılan bölgedeki kazılarda mezarların girişlerinde işçilerin statülerini gösteren hiyeroglif yazılar bulundu. Bu yazılarda “mezar inşaatı denetçisi”, “mezar inşaatı yöneticisi” gibi ibareler yazmaktaydı. Ayrıca bu mezarlarda işçilerin minyatür heykelleri ve sanat eserleri de yer almaktaydı.
Yaklaşık 200.000 işçinin çalıştığı bölgedeki iskeletler incelendiğinde omurganın inanılmaz bir yüke maruz kaldığı ortaya çıkmıştır. Omurgaya binen aşırı yük buradaki taş taşıma işleminin güçlüğüne işaret etmekteydi. Bu kadar özveri ve emekle ortaya çıkan piramitlerin yapımı için binlerce işçi bu bölgedeki şehirlerde yaşamaktaydı. Yapılan kazılarda evler, fırınlar, çömlekler gibi birçok tarihi eser bulunurken duvarlardaki hiyerogliflerde nasıl ekmek yapıldığı ve içecek hazırlandığı gibi detaylar resmedildiğinden dönemin şehir yaşamı hakkında fikir edinmek de mümkün olmuştur.
Gize piramitlerinde 15 milyondan fazla kireç taşı kullanıldı. Bu taşlar piramitlerden 300 metre uzaktaki bir taş ocağından çıkartılmış ve yine burada kesilip işlenerek hazır hale getirilmiştir. Kazılarda bu bölgede taşların kesilmesi için gerekli olan oluklu platformlar bulunarak etrafı kazılmaya devam edilmiş ve dev bir taş ocağının enkazı ortaya çıkartılmıştır. Taş ocağından çıkartılan taş miktarı piramitlerde kullanılan miktarla örtüşmekteydi. Ayrıca piramitlerin yapımında kullanılan taş rampalar kil ve kireç taşı tozunun karışımından oluşan bir çamurla sıvanmıştı. Bu yöntem çok dayanıklı ve sert bir yapı oluştururken, ufak bir keski darbesiyle de kolayca koparak çözülebilmekteydi. Taş ocağı bulunduğunda içi bu rampanın enkazı ile doluydu.
1954 yılında Keops piramidinin güney ucunda bir kubbe bulundu ve kalıntılar incelendiğinde burada bir geminin yatmakta olduğu anlaşıldı. Bu gemi, Mısır Firavunu Keops’un gemisiydi ve 13 sene süren yoğun çalışmanın ürünü olarak tüm parçalar birleştirilerek müzede sergilenmeye başlandı. Yılda 300.000 kişinin ziyaret ettiği müzede tamamı sedir ağacından yapılmış dünyanın en eski gemisi gururla sergilenmektedir. Daha sonraları benzer şekilde diğer firavunlar için yapılmış bir kardeş gemi daha bulundu fakat bu gemi zarar görmemesi ve tarihi değerini kaybetmemesi için bulunduğu odadan çıkarılmadı.
Firavunların mumyaları bir mağara içerisindeki gizli bir mezarlıkta bulunmuştur. O dönemin mumyalama tekniği sayesinde binlerce yıl sonra bile hala yüzleri tanınabilir şekilde kalan 40 kadar mumya çıkartılmıştır. Mumyalama işleminin nasıl yapıldığı bu mezarlıkta duvarlara çizilen hiyerogliflerden anlaşılmaktadır. Sadece karın bölgesine bir elin girebileceği kadar açılan ufak kesikten bütün organların çıkarıldığı ve içinin özel baharatlar ve yağlarla sıvanarak doldurulduğu gösterilmekteydi. O dönemin insanları öldükten sonra tekrar dirileceğini düşünüyordu ve tüm parasını mumyalama işlemi için  saklıyordu. Çünkü dirildikten sonra bedenlerine ihtiyaçları olacaktı. Bu nedenle bir kişi ne kadar zenginse öldükten sonra o kadar iyi korunacak demekti. Çok pahalı olan mumyalama işlemi sadece önemli kişilere ve zenginlere yapılırken, yoksul insanlar toplu mezarlara gömülmekteydi.
Piramitler Nasıl İnşa Edildi?
İnşa edilen en önemli piramitler Gize Piramitleri’dir ve Mikerinos, Kefren ve Keops ismindeki üç piramitten oluşur. Gize Platosu’nda bulunan bu piramitlerin en büyüğü ve en gizemli olanı Keops piramididir.
Keops piramidi 20 yıl içinde 150 metre yüksekliğe kadar kaldırılan her biri 2,5 ton ağırlığındaki 2.300.000 adet kireç taşı kullanılarak inşa edilmiştir. Toplam ağırlığı 5,5 milyon ton olan bu taşların bu süre zarfında dizilebilmesi için her iki buçuk dakikada bir taşın yerine oturtulmuş olması gerektirmektedir. Bu nedenle günümüzde bu piramidin en anlaşılmaz yönlerinden biri nasıl inşa edildiğidir.
Hayranlık verici bir orantıya sahip olan yapı, gizemini taşların suskunluğuna bırakmıştır. 51° 51’ 14” eğimle dizilen bu taşlarda hassasiyetin binde bir oranında bile şaşması durumunda piramit en tepede düzgün birleşemezdi. Günümüzde bu tarz ufak hatalar en seçkin yapılarda bile makul bir tolerans olarak görülmektedir. Ama bundan 4500 yıl önce inşa edilen piramitlerde tepe noktası kusursuzca birleştirilmiştir.
Milyonlarca taş nasıl olup da 140 metreyi aşan yüksekliklere kaldırılabilmiştir? Bunun için taş bloklardan yapılma büyük rampalar kullanılmıştır. Bu rampa piramitin yakınına kurulmuş olan taş ocağından başlayarak piramite kadar devam eden ve düzenli olarak kesintisiz taş taşınmasını sağlayan bir yapıda inşa edilmiştir. Aksi halde asla gerçekleştirilen süre içerisinde işi tamamlamak mümkün olmazdı. Fakat bu rampa piramit hacminin %65’i tamamlandıktan sonra 43 metre yüksekliğe ulaşır ve bu noktadan sonra ne kadar etkili olduğu tartışma konusudur. Çünkü piramidin tamamını bu rampa vasıtasıyla yapmak için 43 metreden 140 metreye ulaşmak gerekeceğinden, bunun için piramidin toplam hacminin iki katı kadar daha taşa gerek olacaktı. Bu nedenle bu seviyeden sonra piramidin inşasına içeriden devam edilmiştir.
Piramit iki aşamada inşa edilmektedir. Birisi piramidin inşası diğeri ise kral odasının inşasıdır. Kral odası piramit tabanından 43 metre yukarıda bulunmakta olup içerisinde dış ortama açılan hava kanallarının bulunması ve tavanında 60 tonu aşan düz bloklarının kullanılmış olması açısından hayranlık uyandırıcıdır. Tanesi 15 ton olan bu taş blokların nasıl taşındığı ise, kralın odasına giden geniş yolda(büyük galeri) gizlidir. Burada karşı ağırlık mekanizmasıyla çalışan bir sistem bulunmaktaydı ve halatlarla birleştirilmiş olan bu terazi mekanizması sayesinde bloklar istenilen yüksekliğe rahatlıkla kaldırılırdı.
Taşlar istenen yüksekliğe kaldırıldıktan sonra koyulması gereken yere götürülmek üzere 10 kişilik insan grupları tarafından piramidin kenarlarındaki tüneller içerisinde çekilirdi. Eğer bir köşe dönülecekse piramidin açık tünel uçlarında resimde gösterilen biçimde yine bir terazi sistemiyle kaldırılarak yön verilir ve diğer yöne gidecek raya oturtulurdu. Daha sonra bu tünelde de 10 kişilik grup tarafından gereken yere kadar çekilerek götürülürdü. Taşlar çekilirken oluşan sürtünme kuvvetini azaltmak içinse, çamur ve su kullanılırdı.
Piramit yüzeyi önceleri şu an olduğu gibi basamaklı bir yapıda değildi. Keops piramidi 45 asırlık var olma sürecinde üstten 10 metre kadar aşınmıştır. Yüzeyin üçgen şeklindeki basamak araları özel bir kireçtaşı çamuruyla kaplanarak doldurulur ve pürüzsüz, parlak bir görünüm alırdı. Özellikle son 20 senede piramitler geçtiğimiz 400 seneden daha fazla hasar görmüştür. Gerek güneş ışınları gerekse iklim şartları gibi etmenler piramitlerin varlığını her geçen gün daha fazla tehtid etmektedir.
Piramitlerin Gizemi Nedir?
İngiliz matematikçi ve astronomist olan John Taylor birtakım çalışmalar yapmış ve elde ettiği sonuçlar Howard Vyse tarafından analiz edilmiştir. Bunlardan bazıları;
- Keops piramidinin taban alanı dünyayı yataydan ikiye böldüğümüzde ortaya çıkan kesit alanı gibi düşünülürse ve piramidin tabanı dünyanın yarıçapı üzerine oturtulsa, yüksekliği tam kutup noktasına denk gelirdi. Yani burada kusursuz bir oran mevcuttur.
-Keops piramidinin taban çevresini yüksekliğinin iki katına bölündüğünde tam olarak pi=3,1416 sayısı elde edilmektedir.
- Keops ve Kefren piramitleri doğu-batı ve kuzey-güney sınırlarına öyle kusursuz yerleştirilmiştirler ki, o günün koşulları düşünüldüğünde hayret verici bir durum olarak görülmektedir.
- Keops piramidinin üçgen şeklindeki dört yüzeyinin toplam alanı, piramit yüksekliğinin karesine eşittir.
- Keops piramidinin yüksekliğinin 1 milyarla çarpımı tam olarak dünya ile güneş arasındaki mesafeyi(149.504.000km) vermektedir.
- Piramitler bir güneş saati olarak işlev görmektedirler. Piramitlerin Ekim ayı ortasında ve Mart ayının başlangıcında yere düşürdüğü gölgeler, mevsimleri ve yılın uzunluğunu gösterir.
- Keops piramidiyle dünyanın merkezi arasındaki mesafe, Kuzey kutbuyla arasındaki mesafeye eşittir.
Bilimsel olarak kanıtlanmamış bazı rivayetler ise şunlardır;
- Piramitlerin üzerinden geçen meridyen, karaları ve denizleri iki eşit parçaya bölmektedir.
- Piramit hangi firavunun adına yapıldıysa, kralın odasına yılda sadece iki kez güneş girmektedir. Bunlar kralın doğduğu ve öldüğü günlerdir.
- Piramitlerin içerisinde radar gibi aletler çalışmamaktadır.
- Piramit içerisinde bırakılmış kirli bir su, birkaç gün içerisinde arıtılmış hale gelmektedir.
- Piramitin içerisine bırakılan süt birkaç gün bozulmadan kalabilirken, beklenmeye devam edilmesi durumunda yoğurt haline gelmektedir.
- Piramit içerisine koyulan bir bitki hiç ışık almasa da normale göre daha hızlı büyümektedir.
- Açık bir yara, piramit içerisinde çok daha çabuk bir şekilde iyileşmektedir.
- Piramitlerin içi yazın serin, kışın ise ılık olur.
- Gize Platosu’ndan geçen boylam, denizlerle karaları iki eşit parçaya böler.
Sfenks Heykeli
Gize piramitlerinden Kefren piramidini koruması için yapılmış olan dev bir köpek heykelidir. 70 metre uzunluğunda ve 30 metre yüksekliğinde olan Sfenks, çakal kafalı Anubis’in heykelidir. M.Ö 2520 yılında yapılmış olan heykel tarih boyunca Nil nehrine bakarak, nehir yoluyla gelenleri karşılamaktadır.
Sfenks heykeline Mısır’ı işgal eden Hiksos’lar tarafından büyük zarar verilmiştir. Daha sonra ülkede düzenin sağlanmasıyla beraber dönemin kralı tarafından yüz kısmı değiştirilerek firavunun(Mısır Kralı) sureti yaptırılmıştır.”

İzleyiciler

Blog Arşivi