OSMAN
TÜRKOĞUZ
TV.
İZMİR;18 Mayıs 2015.
İÇERİDEN
VE DIŞARIDAN GÖRMEK!?
“Cehenneme döşenen taşlar, iyi niyetin
eseridir!”Fransız Atasözü.
“Fırat
nehri kenarında oğlağını kaybeden beni sorumlu tutmaktadır!”Halife
Ömer(MÖ:634-644).
“Yetmiş
sente muhtacız!?”Süleyman Demirel.
İktidar,
tüm dünyayı kapı, kapı gezerek borç dilenciliğine çıkmıştı. Bizim orta boy bir
ilçemiz kadar olan Liechtenstein/Lihtenstayn/’ından bile Bir milyon dolar borç
için kapısını çalmıştık?!Bu Prensliğin
toprağı sadece 160 Kilometre kare,nüfusu da 2013 sayımına göre, 39.926
idi?!.Bu Avrupa’da borç almak için kapısını bir bakanımızın çaldığı genel müdür
düzeyindeki bir görevli,sözü uzatan bakanımıza,kapısını göstererek:”Konuşma
bitmiştir!?”Diyebilmiştir.
Sayın
Burhan Savaş’tan bir değerlendirme:
“Elleri dert
görmesin Ali Nejat Abimiz.”
“11
Eylül 1980 akşamı bile Demirel ve Ecevit geri zekâlılığı bırakıp koalisyon
kursa idi,
Hatta ‘’sadece’’tek bir kez adam gibi buluşup
cinayetleri ‘’beraberce’’ kınamış olsalardı,
Haziran 1980’de bile Ankara sokaklarında ihtilâl
konuşlanmasını bitirmiş olan TSK
İktidarı şutlamazdı.
Haziran 1980’de Ankara’da 5 dakika tur atan İhtilâl’ı
görürdü.
Asker aylarca bekledi bu lider maskotlarını.
Ben Haziran başında 1980’de KMO kongresi için
Ankara’ya gittim.
Otobüsten gece indim önemli ANKARA SEMTLERİNİ GECE 3’E
KADAR GEZDİM.
Ertesi günkü Kongre’de konuşmalarımı iptal edip
İstanbul’a döndüm.
Kongre’ye hükümet komiseri bile gelmemişti.
Haziran’da, biraz zekâsı
olan, vaziyeti okur, askerin yönetimi geri zekâlılardan alacağını yüzde anlardı.”SORUNLARIN
VE KAVGALARININ içinden çıkamayan iktidar ve muhalefet, İhtilalin gelmesine
adeta çanak tutmuştur. Gerisi Şark tipi politika yapmaktır.
Dünya
üzerinde hangi ulusun ordusu darbe ile gelerek kendiliğinden, seçimleri
tarafsız olarak yaptırarak,kışlasına dönmüştür?!Siyasi iktidarlar,her
türlü kepazeliği yaparak ülkeyi çıkmaza
soktuklarında susanlar, her şeyin hesabını Türk Silahlı Kuvvetlerine sorarak demokrasi kahramanlığı
yapmaktadırlar?!Terörü sonlandıran kim,terörü azdıran kim?!Ey Masa Başı Eyyamcıları,sizleri
acıyarak okumaktayım.Günümüzdeki rezaletlere ne buyurmaktasınız?Ordunun ortaya
koyduğu hukuktan yararlanarak iktidara gelenlerin, bu hukuku yaratanları
zamanaşımına bakmaksızın yandaş mahkemelerde süründürmeleri Türk Demokrasisi
için utanılacak bir durum değil mi?!İzin almadan gösteri ve tepki hakkınızı
verenlere yükleniniz bakalım?
“Söz
konusu vatansa gerisi teferruattır!”Mustafa Kemal Atatürk.”TEK ADAMIN
DİKTATÖRLÜĞÜNDE, TÜM GÖREVLİLERİ DE DİKTATÖRDÜR!”Bunu çok yaşadık ve fiilen
öğrendik. VOİLA! OSTÜZÜ.Parola değiştirilmiştir:”Söz konusu iktidar ve SOYGUN
İSE geri tarafı,Vatan,Cumhuriyet ve Türklük söz konusu bile değildir!?”
Benim
ortanca Teyzemin Kocası Rahmetli Abdullah Siper, Mustafa Kemal Atatürk ve
Mustafa İsmet İnönü hayranıydı. Menemen piyade alayı kışlasının tam
karşısındaki bakla tarlasına bu alayın iki katırının girmesi,onu deliye
çevirmiş,İnönü’ye ve hatta Mustafa Kemal’e düşman etmişti.Sene 1948 idi.Bu
düşmanlığı ölene kadar sürmüştü.Katırların verdiği zarar için konuştuğu Onbaşı
da onu terslemiş!?Katırların bağlı olduğu bölük,tabur,alay komutanlıklarına da
başvurmamış.Başvuru makamlarını saydığımda da”.Onların hepsi de İsmet Paşanın
has adamlarıdır!?”Diyerek İsmet Paşaya ilenirdi.?!Atatürk,İsmet İnönü’yü
değerlendirmeseymiş,o katırlar da onun
bakla tarlasına zarar vermezmiş.Hz. Ömer’in, yukarıda yazdığım bir sözünü hatırlarım.Türkiye’de insanların
değerlendirilmesi hep olumsuzluklara sarılarak yapılmaktadır.yüz çeşit iş yapan
birisinin bir tek işi beğenilmezse,o kişi o işinin hükmü ile
değerlendirilmektedir.Silahlı kuvvetlerde de bu ölçü egemendir.Atatürk:”Benim
niyetlerim, yaptıklarım ve yapamadıklarım ortada,buna göre
değerlendirin!”Demiş. Çok kimse,”Selanik’i neden almamış?!”Demektedir.İsmet
İnönü bizi İkinci Dünya Savaşı yangınından kurtardı ve ülkemize de demokrasiyi
getirdi!”Dediğimizde de:”Oniki adayı neden almadı?!Diye
değerlendirilmektedir.oniki adayı Osmanlı Uşi Antlaşması ile İtalyanlara devretmişti!?Dediğimizde,”olsun,iki
adamlık yer,alabilirdi!?”Denmektedir.Sonra;Mustafa Kemal’in emrinde savaş
gemisi de yoktu?Dediğimizde de,aldığımız yanıtlar bizi fıtık ettirmeye
yetmektedir:”Ne demek savaş gemisi?Cennetmekan Süleyman Paşamız,70 kişi ile ve
salla Trakya’ya geçmedi mi?””Tam araştırma yapılmadan,tam bilgilere ulaşılmadan
kişilerin aleyhlerinde ve lehlerinde hüküm vermekteyiz.İçimizde oluşmuş olan
sabit fikre göre verdiğimiz kararları da beğenmekteyiz.Başımdan geçen iki
önemli olayı yazmak zorundayım:
26/27
Mayıs 1960 gecesi Başbakanlık Jandarma Koruma bölüğünün nöbetçi subayıydım.
Bölüğümüz, Başbakanlığın sığınağında kalmaktaydı. Harp okulu öğrencileri,
Başbakanlığı ve bölüğümün bulunduğu yerleşim alanlarını ateş altına aldılar.
Çankırılı jandarma askeri Mehmet Bozkurt’u da sırtından vurdular. Bölük,
bakanlıkların, Toprak Mahsulleri ofisinin ve Yeni TBMMECLİSİNİN dış güvenliğin
Simith Wesson tabancalarla korumaktaydı. Nöbetçi subayının emrinde, imal
tarihlerine göre tasnif edilmiş, 860 adet 7,9 piyade fişeği vardı. Benim
soğukkanlılığım ve basiretimle Öğrencilerle anlaştık. Radyo evinin yayın
emniyetini bildiğim için, bir Kurmay Binbaşı ile radyoevine gittik. Bölüğüme
geri döndüğümde, bölüğümün esir alınarak Harp Okuluna götürüldüğünü öğrendim.
Yıldırım gibi yetişerek, bölüğümü kapatıldığı Harp Okulu kütüphanesinden kaçırarak,
koşarak Başbakanlığa getirdim. Neden sonra; Gaziantep Jandarma Hudut Tümen
Komutanı Başbakanlığa geldi. Kendisi Kara Harp okulundan öğretmenim olduğu için
karşıladım. Tanımadığın bir öğrenci; benim öğrencileri, bir buçuk saat makineli
tüfek ateşine tuttuğumu söylemesiyle, bir görev yaptığını kanıtlayarak yer
kapmak isteyen Sayın Tüm General, hiçbir yetkisi olmadığı halde, beni tutuklatarak,
bir tanka bindirdi ve Harp Okuluna sevk etti.Oraya vardığımda da apoletlerimi
kopardılar,Roma Hukuku terimlerini yazdığım küçük not defterimi de şifre kitabı
diye aldılar.NEDEN GÜLDÜĞÜME DE ÇOK ŞAŞIRDILARDI!? Akşam, Üç asker yargıç
geldi,
Herkesin suçlarını yazmağa başladılar.
Bana kısmet olan suçu hemen kabullendim: Adnan Menderesin akıl Hocalığı ve
Onsekiz makineli tüfekle Harp Okulu öğrencilerine Bir buçuk saat ateş ettirmek.
İtirafnamemdeki imzamın üstüne:”Beşinci Jandarma koruma bölüğünde bir tek
makineli tüfek yoktur. Jandarma Üstteğmeni rütbemle de Başbakanın akıl
hocalığını da onurla kabul ediyorum. Beni, tam Onbir gün içeride tuttular.
Askerlerim, iki Komite üyesini bölüğe indirerek, Çift
Camlı pencerelerdeki dıştan atılan
mermilerin duvardaki izlerini göstererek tutanak tutturmuşlar. O sırada, Milli Birlik Komitesi Başkanı Orgeneral
Rahmetli Cemal Gürsel’in traş olmak için berber aradığını duyan bölük
berberimiz, şimşek gibi huzuruna çıkarak ve ağlayarak O gecede yaşananları
anlatmış. Çok üzülen Rahmetli Cemal Gürsel, telefonla benim hemen bırakılmamı
emretmiş. Ben, hakkımda soruşturma açılmadan ve anlatacaklarımın da mahkeme
tutanaklarına geçirilmeden dışarı çıkmayacağımı bildirince bir asker yargıç
ifademi aldı. İfademin altına, Sanık, Tanık ve Şikâyetçi yazarak imzaladım.Yalınız
Sanık yazmamı emrettiler?!Kabul etmedim ve zoraki razı oldular! Hemen başka
bölüğe nakledildim.Dosyalarım işleme konulmayınca da,yazdığım dilekçeyi Korgeneral
Cemal Madanoğlu’nun önüne koydum.Dilekçeme bir göz attığın da masasından
zıpladı:”27 Mayıs 1960 günü uğramış olduğum haksızlıklara ait şikayet hakkımdan
feragat ediyorum.Çünkü,Türk Ordusunda,alt rütbelerin üst rütbelilerinin ve âmirlerinin işlemiş oldukları suçlarını
örtmek için ihdas edildiğini anlamış bulunmaktayım....”Dosyalar tamamlandı
ve 113 sayılı kanuna da bir madde
eklendi:Madde.13:”27 Mayıs 1960 tarihinde işlenen tüm şahsi suçlar
affedilmiştir.Sıkı bir soruşturmadan sonra,”meni muhakeme kararını
aldım:”Jandarma Üstteğmeni Osman Türkoğuz,26/27Mayıs 1960 gecesi Başbakanlık jandarma Koruma bölüğüne
ateş ettirmediği gibi ateş emrini de vermemiş kendisi de ateş etmemiştir…” Bu
kararı çoğaltarak dağıttığımın haftasında 122’inci seyyar jandarma alayı
karargâh ve servis bölük komutanlığına naklim çıktı. Emeklilik furyasından
sonra bu alayın komutanlığı bana kaldı. Sonra da ek görev olarak alay levazım
müdürlüğünü bana verdiler.”Şunu öğrenmiş oldum: Bir tek
otoritenin egemen olduğu ülkelerde her görevli ve her rütbeli kişi de tek
otoritedir. Bunların tüm kanunsuz ve namussuz olarak yaptığı işlemler de o,tek otorite olduğunu sanan Saf
Zavallıya fatura edilir?!”
19 Şubat 1979 tarihinde, Alaşehir Lisesinde polisleri
kafalarından yarayanları, CEHAPE ilçe binasına saklanmaları üzerine yakalayarak
mahkemeye sevk ettim. Acele naklim Zonguldak il jandarma alay komutanlığına çıktı.
Mücadele ettim, yılmadım ve yıkılmadım. Sıkıyönetim ilan edildiğinde de gece,
gündüz çalıştım. Sorgu yargıcı gibi, düzenlenen dosyalara gözetim kararı ya da
salıverilme kararına göre işlem yaptım. Hakkında soruşturma yapılan, hastaneye
sevk ederek hastane raporları ile Sıkıyönetim mahkemesine ya da
Adliye mahkemesine sevk ettim. KÖMÜR VE KUM
KAÇAKÇILIĞINI DA ÖNLEDİM. Bazı gözaltı kararları nedeniyle, kararlarda
Sıkıyönetim komutan yardımcısının imzası olmasına karşın benim üzerime geldiler.
Çünkü soruşturma dosyalarını inceleyerek kararları ben hazırlıyordum. Kara
Kuvvetleri İstihbarat Başkanlığından iki kurmay Binbaşı T.K.ve O.K.Birisi
Zonguldaklı, aleyhimde rapor yazarak,--Komünistmişim/ jandarma Genel
Komutanlığını direnmesine rağmen, KKK İST. Başkanı Korgeneralin ısrarı üzerine
beni Konya Jandarma Bölge komutanlığı emrine kış ortasında sürdürdüler.Aile
harcırahı olarak bana 27.000 TL.Verilirken;bir gün sonra,Zonguldak il
merkezinden Konya il merkezine
nakledilen bekar bir Astsubay Çavuşa
da harcırah olarak, 73.000Tl.Ödediler.Benim
suçum da Hz. Ayşe’ye sövmekmiş!?Soruşturma açtırttım ve:”Zonguldak il jandarma
alay komutanı j.Kd.Albay Osman Türkoğuz,hiçbir suçtan sanıklanamaz!” Mahkeme
kararını alarak o iki kurmay subay hakkında dava açtım, dava dosyasının Kenan
Evren’de olduğunu öğrendim.1978 senesinde, TSK’YA “Askerin, Jandarma ve Polis
gibi görevlendirilmesi kitabın da, Kenan Evren’in emri üzerine ben yazmış,
Ülkemiz genelindeki büyük karargâhlarda da Konferanslar vermiştik: Ben; Konya,
Adana, İskenderun, Diyarbakır, Elazığ ve Malatya’da konferanslar vermiştim.
Biz, jandarma subayları, her iki darbeyi bizzat yaşayarak, en küçük
görevlilerin bile darbenin başı gibi davrandığın görmüştük. Darbecilerin bundan
haberleri bile yoktu?!Yapılan haksızlıkları ve kanunsuzlukları,Konsey Üyesi
Nurettin Ersine anlatan Zonguldaklı bir vatandaş,”YALAN SÖYLEYEK İFTİRA
ETME,ANAYASAYI DEĞİŞTİRDİK,HER ŞEYİ DE DÜZENE SOKTUK!”Azarı ile
kovulmuştu.Bizim komutanlar,Anayasayı değiştirmek ve yasaları yapmakla her
şeyin düzeleceği inancındaydılar;bu inanç Tanzimattan beri süregelmekteydi.Alt
tarafın uygulamalarına bakan da yoktu,Mustafa Kemal’den başka.Sobası
gürül,gürül yanan Harp Okulu komutanı tüm sınıfların sobalarının da yandığını
sanmaktaydı?!Rumeli’nde eşek ve inekle çift süren köylünün öyküsünü bilen de
yoktu.Türk toplumu,ata benzemektedir,at nasıl binicisine göre kişnerse;Türk
toplumu da yöneticine göre davranmaktadır:Mustafa Kemal yönetirse şaha kalkar,
Dağları devirir,Recep
Tayyip Erdoğan yönetirse,Bayrağımıza ve kendisine düşman Ettirilir!1946
senesindeydi;bir adamın 300 koyunu,Kösem koyuna uyarak, bir uçurumdan atlayarak
ölmüştü de Türkiye Büyük Millet Meclisi bir kanun çıkartarak adamın zararını
Hazinemize ödetmişti.Acaba bu hasletimizi nereden ve nasıl kazandık?!Müslüman
olalım derken,Araplaştırıldık ve Arabın aşağılık hasletlerine de sahip
olduk.”ZALİM OLSA DA ULULEMRE İTAAT ET!”Batı,büyük filozofların uyarısına
uyarak,ulusallaştığı gibi,zalim yöneticilerin de boyunlarını vurmuştu.”Osmanlı
erkeklerinin cepkenlerinin yakasız olması,kafaları kesilirken zalimin işini
zora sokmamak içindi!” Der bir batılı filozof.Bizim komutanlarımızın politika
ve ekonomik bilgileri yoktur.iyi niyetle hareket etmektedirler,yani çok ta
saftırlar.Platon’un-MÖ.447-329/ Devlet adlı eserini,ilk defa Kuleli Asker
Lisesinin ikinci sınıfında okumuştum ve bugüne kadar da Sekiz defa
okudum.Orgeneral Kenan Evren,1981 tarihinde ve Antalya’da,elinde Devlet adlı
kitapla televizyona çıkmıştı.Özal’a rest çekerek İstifa eden Genelkurmay
Başkanlarımızdan Emekli Orgeneral Rahmetli Necip Torumtay,Mavi sitedeki yazlık evinde, sürekli
kitap okur ve,”bu cehaletle nasıl Genelkurmay başkanlığını yönetmişim?!Diye
itirafta bulunurmuş.Komşusu Emekli Kurmay Albay Necdet Elkır,bu itirafa çok
şaşırdığını anlatmaktadır.Evini soyanı yakalayacağımıza Nasrettin Hocayı
suçlamakla nereye varırız.Pencereni kapatsaydın,kapını
dayaklasaydın,uyumasaydın,hırsızın geleceğini hesaplasaydın?O kadar da çok ve
çeşitli eşya almasaydın?!Biz zamanlar,Zonguldak—Kozlu’da bir jandarma taburu
vardı.Bölük komutanlarından Rahmetli j.Üstteğmeni Kemal Bozkurt’un da
terzilikten anlayan Fikri adlı bir hizmeteri vardı.12 Eylül’den önce;Terzi
Fikri binlerce silahlı militanı ile Ünye’ye egemen
olmuş.Çatışmalar,Ünye—Çorum—Kahramanmaraş—İskenderun çizgisi üzerinde
şiddetlendi ve yoğunlaştı. Emekli Oramiral Bülent Ulusu’nun deyimi ile “sınır
muharebeleri verilmekteydi!!?Jandarma Albayı Rahmetli Mehmet Ayhan,Çorum Ulu
caminin köşesinden ateş eden birisine neden ateş ettiğini
sorduğunda:”Komutanım,Ulu camiyi yıkmışlar,neden ateş etmeyeyim?!Yanıtını
almış.Aynı olay,aynı soru ve aynı yanıt Kahramanmaraş Ulu camisinin köşesinden
ateş edenden de alınmış.İkinci Ordumuz,Balıkesir’den Konya’ya
nakledilmişti.Alelacele neden Malatya’ya nakledildi?!Uzunyayla kuşağı
düşerse,Anadolu’muzu savunmak mümkün olmaz da ondan?Sovyetler birliği henüz
dağılmamıştı.Sovyetlerin Dağlık Doğu Anadolu için lastik tekerlekli tanklar
ürettiği öğrenilmişti.İzmir’de Tariş’in dokuma fabrikası tahrip edilerek
şişleri silah olarak alınmıştı.Soma’da ve Seydişehir Aliminyüm fabrikasında
durum aynıydı.Fabrikalarımızda çalışmakta olan Çek
mühendisler:”Eyvah!Çekoslovakya da böyle yıkılmıştı!”Diyerek alenen
ağlamaktaydılar. TÜRK SİLAHLI KUVVETLERİNİN elinde, idareye el konulduğunda
ülkemizin nasıl yönetileceğine dair bir talimatname bile yoktu. Amerika
Birleşik Devletleri, işgal ettikleri ülkeleri, kendi adamları ile değilde, o
ülkeden seçtikleri adamlarla yönetmekteydiler. Ben, Zonguldak’ta bu sistemi uyguladım.
Her dairede oluşan olayları o daireden çok önceden seçtiğim o dairedeki
görevliye incelettirdim. Tüm ülkemizde, askerler tarafından, ortak bir kurala
bağlanmaksızın, alaminüt ve terörü
önlemeye yönelik soruşturmalar resen yapıldı. İncelemeyi bizzat yapan asker,
itham eden aynı asker,karar veren de aynı asker.Kuran mantığı.İtham et,karar
ver ve kanıtı da içinde ara?!Türk Silahlı Kuvvetleri;TERÖRÜ VE BÖLÜNMEYİ ÖNLEMEK,KARDEŞ
KANI AKITILMASINA DUR DEMEK,SİYASİ PARTİLERİN DAYATMASINI ORTADAN
KALDIRMAK,SULH ORTAMI YARATACAK MEVZUATI HAZIRLAYARAK DEMOKRASİYE DÖNÜŞÜ
SAĞLAMAK AMACINDAYDI.Konsey Üyelerinin ve üst rütbeli komutanlarımızın hiç
birisi de Ekonomist değillerdi.Askerliğin dışında da,diğer silahlı kuvvetlerde
olduğu gibi,bir dal üzerinde ihtisasları da yoktu.Atatürkçülükleri de
statikleşmiş,öykücülüğe dönmüştü?!Yeni fikirlere de açık değillerdi, kışla
kapısı gibi yeni fikirlere kapalıydılar.İhtisas isteyen konularda, bürokratlara
muhtaçtılar.İşte teklemeler burada başlamış oldu. Her şeyi askerden bekleyen Bizim
masa başı Entellerimiz, vay şunu neden böyle yapmadınız, vay şöyle
yapabilirdiniz saldırısına hazırdılar. Başlık parası vererek, evin büyük oğluna
alınan geline sıra ile yapışmaya başladıklarında, sırası gelen evin
babası:”Sızlanma da yat, askerde daha üç
oğlum var!”Demiş.
“Çağdaş Gazeteciler Derneği Başkanı
Ahmet Abakay'ın “Hoşana’nın Son Sözü” adlı kitabı çıktı. Kitapta 12 Eylül
darbesinden 6 gün sonra, 18 Eylül 1980 tarihinde Oral Çalışlar'ın Kenan Evren'e
yazdığı bir mektup da yer alıyor:
O dönemde Aydınlık gazetesi
Genel Yayın Yönetmeni olan Oral Çalışlar’ın darbe yönetiminin yayın durdurma
kararının kaldırılması için Kenan Evren’e gönderdiği mektupta şu ifadeler yer
alıyor:
Aydınlık Gazetesi
ilk çıktığı 20 Mart 1978 tarihinden bu Yana yayınını şu ilkeleri temel alarak
sürdürmüştür;
1-Özellikle
Sovyetler Birliği’nden gelen dış tehdit, sızma ve yıkıcılığa karşı milli
bağımsızlığı savunmak, savaş tehlikesine karşı hazırlıklı olmak, milli
savunmayı güçlendirmek.
Aydınlık Gazetesi,
bugüne Kadar ki yayını ve mücâdelesi ile Milli Güvenlik Konseyinin liân ettiği
bu amaçların gerçekleşmesine basın alanında destek olmak için ‘hayatını dahi
seve, seve feda etmeye hazır’ olduğunu kanıtlamıştır. “
27Mayıs1960 Devriminin
ülkemize kazandırmış olduğu önemli kurumlar:
DÜNYANIN EN MODERN ANAYASASI?!Bunu da beğenmeyen,Türk Toplumuna bol
geldi diyenler neden utanmazlar?!
·
Anayasa Mahkemesi: 22 Nisan
1962'de Anayasa Mahkemesi Kanunu kabul edilmiş ve 20 Aralık'ta çalışmalarına
başlamıştır. Kurucu Meclis; yasaların anayasaya uygunluğunu denetlemek üzere
bir Anayasa Mahkemesi kurulmasına karar verdi.
OLAĞANÜSTÜ HAL KANUNU
Kanun Numarası: 2935
Kabul Tarihi: 25/10/1983
göstermek
hakkı?! Yayımlandığı R.Gazete: Tarih: 27/10/1983 Sayı: 18204
Yayımlandığı Düstur: Tertip: 5 Cilt: 22 Sayfa: 815
Bu Kanun ile ilgili olarak
Bakanlar Kurulu Kararı ile yürürlüğe giren
yönetmelik için,
"Yönetmelikler Külliyatı" nın kanunlara göre
Düzenlenen nümerik fihristine
bakınız.
Bu Kanunun yürürlükte olmayan
hükümleri için bakınız, "Yürürlükteki bazı kanunların mülga hükümleri
Külliyatı”nın kanunlara göre düzenlenen nümerik fihristine
Cilt: 2, Sayfa: 1335.
BİRİNCİ
KISIM
Genel Hükümler
Amaç:
Madde 1 – Bu Kanunun amacı,
a) Tabii afet, tehlikeli salgın hastalıklar veya ağır ekonomik bunalım,
b) Anayasa ile kurulan hür demokrasi düzenini veya temel hak ve hürriyetleri
ortadan kaldırmaya yönelik yaygın şiddet hareketlerine ait ciddi belirtilerin
ortaya çıkması veya şiddet olayları sebebiyle kamu düzeninin ciddi şekilde bozulması,
Durumlarında olağanüstü hal ilan edilmesi ve usulleriyle olağanüstü hallerde
uygulanacak hükümleri belirlemektir.
Kapsam:
Madde 2 – Bu Kanun; olağanüstü hal ilanına tabii afet, tehlikeli salgın
hastalıklar veya ağır ekonomik bunalım hallerinde ilan edilen olağanüstü
hallerde vatandaşlar için getirilecek para, mal ve çalışma yükümlülükleri ile
olağanüstü hallerin her türü için ayrı ayrı geçerli olmak üzere, temel hak ve
hürriyetlerin nasıl sınırlanacağı veya nasıl durdurulacağına, halin
gerektirdiği tedbirlerin nasıl ve ne suretle alınacağına, kamu hizmeti
görevlilerine ne gibi yetkiler verileceğine, görevlilerin durumlarında ne gibi
değişiklikler yapılacağına ve olağanüstü yönetim usullerine ilişkin hükümleri kapsar.
Olağanüstü halin ilanı:
Madde 3 – Cumhurbaşkanının başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu:
a) Tabii afet, tehlikeli salgın hastalıklar veya ağır ekonomik bunalım
hallerinden birinin veya birden fazlasının görülmesi durumunda,
b) Anayasa ile kurulan hür demokrasi düzenini veya temel hak ve hürriyetleri
ortadan kaldırmaya yönelik yaygın şiddet hareketlerine ait ciddi belirtilerin
ortaya çıkması veya şiddet olayları sebebiyle kamu düzeninin ciddi şekilde
bozulması hallerinde, Milli Güvenlik Kurulunun görüşünü de aldıktan sonra;
Yurdun
bir veya birden fazla bölgesinde veya bütününde altı ayı geçmemek üzere
olağanüstü hal ilan edebilir.
Olağanüstü hal kararı Resmi Gazete'de yayımlanır ve hemen Türkiye Büyük Millet
Meclisinin onayına sunulur. Türkiye Büyük Millet Meclisi tatilde ise derhal
toplantıya çağrılır. Meclis, olağanüstü hal süresini değiştirebilir. Bakanlar
Kurulunun istemi üzerine, her defasında dört ayı geçmemek üzere, süreyi
uzatabilir veya olağanüstü hali kaldırabilir.
Bakanlar
Kurulu, olağanüstü halin bu maddenin birinci fıkrasının (b) bendi gereğince
ilanından sonra; süreyi uzatmaya, kapsamını değiştirmeye veya olağanüstü hali
kaldırmaya ilişkin hususlarda da karar almadan önce Milli Güvenlik Kurulunun
görüşünü alır.
Olağanüstü hal kararının hangi sebeplerle alındığı, bölgesi ve süresi, Türkiye
radyo ve televizyonuyla ve Bakanlar Kurulunca gerekli görülen hallerde diğer
araçlarla ilan edilir.
Kanun hükmünde kararname:
Madde 4 – Olağanüstü hal süresince, Cumhurbaşkanının başkanlığında
toplanan Bakanlar Kurulu, olağanüstü halin gerekli kıldığı konularda Anayasanın
91 inci maddesindeki kısıtlamalara ve usule bağlı olmaksızın, kanun hükmünde
kararnamemeler çıkarabilir. Bu kararnameler Resmi Gazete'de yayımlanır ve aynı
gün Türkiye Büyük Millet Meclisinin onayına sunulur.
İKİNCİ
KISIM
Yükümlülükler
ve Alınacak Tedbirler
BİRİNCİ
BÖLÜM
Tabii Afet ve
Tehlikeli Salgın Hastalıklarda Yükümlülükler ve
Alınacak
Tedbir.
“HERKESIN BUGÜN AÇIKCA
BILDIGI BIR KONUDUR BU. BU BİR KÖTÜLÜK DEĞİL MİDİR?
BÖYLE
BÜYÜK BIR DARBE YAPMADAN BIR OLAGANUSTÜ HAL
ILAN EDILEREK ÜLKEMIZI AMERIKA'NIN YARATTIGI KENDILERINE SAGCI VE SOLCU
DIYEN TERÖRIST VEYA ANARSISTLERDEN TEMIZLEMEK VARKEN DARBE YAPARAK ÜLKENIN
ALTINI USTUNE GETIREREK SON DERECE GEREKSIZ BIR DARBE
YAPTIGINDAN DA BAHSETMEMISSINIZ.
BU
DARBENIN AÇTIGI YOLLARIN BIZI OZAL'IN VE ARKASINDAN TAYYIP 'IN ELINE
DUSURDUGUNDEN VE ULKENIN YAVAS ,YAVAS KÖKTENDİNCİ ANLAYISIN ELINE DÜSTÜĞUNDEN
DE BAHSETMEMİSSİNİZ…”Olağanüstü Hal Kanunu ,25 Ekim
1983 tarihinde kabul edildi.Türk silahlı Kuvvetleri Yönetime 12 Eylül 1980’de
el koydu?!Saygılarımla.kişilerin hatalarını kuruma mal etmek Türk Aydınının!Tek
savunma ve itham yoludur’?