13 Kasım 2012 Salı

864/NEDEN AGAMEMNON'DA İMZA!

            OSMAN TÜRKOĞUZ                                                        
            osmanturkoguz@hotmail.com
           İZMİR; 20 Ekim.2 008/Görülen lüzum üzerine 10.11.12.Yüz yılda bir ve Pir gelene ithaf!

NEDEN AGAMEMNON’DA İMZA?
“Taşlardır beka, taşlardır ebediyet;
  Taştan aşka tarihe ne bıraktı medeniyet!”
Toprağının altına ve tarihine sahip olamayan toplumların uluslaşmaları da çok zordur!Ostüzü.
         Bir Rus yazarı, dünya üzerindeki Türk İzlerini, taşlara kazılan Runik yazılarımızı belgeleyerek dünyamıza duyurmuştur.Akılları ve gönülleri,Arapların kemik ve deri üzerine yazmış olduğu tüm yazılara takılan ve bunlara tanrısallık yükleyenlere bunları anlatmak ne mümkün!Hakkari’de 12.000/Oniki bin/yıllık taş yazısı,Ankara’da 10.000/Onbin/yıllık Türk dedelerimizin taşlarımıza kazımış oldukları  yazılardan haberi olmayanlar,hâlâ mı hâlâ Güneyin kumlarına sokmuş oldukları başlarını Anadolu’muza döndürememişlerdir.Bizler;Anadolu’ya 1071’de gelmişsek Fuzuli İşgalci sayılırız ve bizi Sevr’de boğamayanlara boynumuzu da uzatmış oluruz!Eninde ve sonunda ülkemizi ve ülkümüzü yitiririz!
            Benim bu yazımı “Sayın Cumhuriyet Dedemiz “yayımlamıştı.Malatya İnönü Üniversitesi, bana ulaşarak, yazımı Atatürkçü Gençlerin çıkardığı bir dergide yayımladılar.Yazımın yayımladığı dergiyi bana ulaştırmak için adresimi istediklerinde,şu adresi vermiştim:
            Osman Türkoğuz
            Atatürk Mahallesi, Mustafa Kemal Bulvarı,1919 numaralı apartmanın 19 numaralı dairesi/İzmir-Türkiye. Bu adres, bizim ilelebet oturmak için kanımızı döktüğümüz,severek canımızı verdiğimiz en  kutsal adresimizdi.Tarihten önce var olduğumuz adresimizdir.Bizler Gök Tanrıya inanmış bir Yiğit Ulusun evlatlarıyız.Güneş ve Ay bizim için Kutsaldır.biz,güneşi izleyerek hep batıya gitmişizdir.İstanbul’un Vatan ve Din hainleri Sevr’i kabul ederek ülkemizi sattıklarında da; Erzurumdan başlayarak Batıya doğru,kanımızı ve canımızı vererek yürümüştük.Güneşli ve Aylı Albayrağımızı en büyük silah kabul edenlerin gayretleri boşunadır.Bu sefer Kuzeyden,güneyden,doğudan ve Batıdan Anıtkabire yürüyerek batıya yönelmek için Ulusal andımızı içmişiz!Bu ant;bol para ve suç dosyaları karşılığında unutulan antlara hiç benzemez!
            Tarihlerini bilmeyenler,hep çocuk kalırlar,bir paket makarnaya ve cennet masallarına her şeylerini;onurlarını ve ulusal kimliklerini verirler!
                                     
ANADOLU’NUN ALTINDA DA,                                                     ÜSTÜNDE DE, TAŞINDA DATÜRK VARDIR!
1071’DEN SONRA ANADOLU’YA GELMİŞ OLMAK;                                                                                                                                  VATAN HAİNLERİNİN UYDURMASIDIR
            Benim Küçük Kardeşim İrfan Konur Türkoğuz; Hava albaylığından emekli Şair ve Yazardır.”100 Yıllık Öykü Atatürk’ten(1881/1980/ adlı ortak destanımızı,ağırlık ona aittir, 1999 yılında kişisel gayretimle yayımlatabilmiştim.Bu destanın tamamını Bilgisayar’a aktararak bendeki yazılı  adreslere de iletmiştim.Destana şöyle başlamıştık:
                               “YÜZ YILLIK ÖYKÜ ATATÜRK’TEN”(1881/1981)
                                               SUNU!
          İrfan Konur Türkoğuz                  Osman Zeki Türkoğuz
                                   Ben Mustafa Kemal,
                                   1881 Selanik doğumlu.
                                   Ben, Türk kızı Türk Zübeyde kadının,
                                   Soyak ruhlu, özgür soylu;
                                   Ben, Türkoğlu Türk Ali Rıza Efendi’nin oğlu.
                                   Soruyorsanız hangi gün doğduğumu;
                                   Mevsimlerden bahar deyin,
                                   Aylardan Samsun’un gün doğuşu.
                                   Ben, bir tarihin derinliklerinden uzanan;
                                   Üçokların, Bozoklar’ın, Oğuzların,
                                   Fatih’lerin, Yavuz’ların
                                   Bükülmeyen, Erimeyen Çelik kolu.
                                   Ben Mustafa Kemal;
                                   Doludizgin aşıp gelmiş
                                   Tarihimizin Anadolu kalesine uzanan
                                   Beşbin yıllık bir yolu.
                                   Ben, İzmirli,Sivaslı ve Vanlı,
                                   Edirneli, Ardahanlı.
                                   Damarlarından Ulus akan,
                                   Yüreğinde Anadolu vuran,
                                   Kanında,
                                   Bozkırların,tozundan ve toprağından,
                                   Yaylaların rüzgârından bir parça olan,
                                   Ben, göller gibi durgun,
                                   Gerekince ırmaklar gibi coşkun akan;
                                   Ben,Türk’ün Özgür soyundan bir simge;
                                   Asker Mustafa Kemal, Yurttaş Mustafa Kemal,
            Asyalı,Avrupalı Makedonyalı ve Tüm Anadolulu.


            Osmanlı İmparatorluğu,(3.159.220)  Şehit ve (130.000) yaralı verdiği, Birinci Dünya Savaşanından yenik olarak çıkmıştı. Enver Paşa’nın,”memurlara maaş ödemek için girdik”, dediği, bize ait olmayan bu Savaş, Osmanlı’nın da son savaşı olmuştur.30 Ekim.1918 tarihinde; Limni Adası’nın MONDROS Limanında, AGAMEMNON adlı küçük bir savaş gemisinde, Osmanlı İmparatorluğunu teslim alan bu uğursuz anlaşma; Bağlaşık Devletler adına, İngiltere Akdeniz Donanması komutanı Amiral Sir Arthur Galthorp ile Osmanlı devletini temsil edenler arasında imzalanmıştır. Tarihimize, MONDROS MÜTAREKESİ/ ANLAŞMASI adı ile geçen bu ünlü anlaşmanın (7)’inci maddesine dayanan Bağlaşık Devletler, ülkemizin en önemli kilit noktalarını ve stratejik kesimlerini işgal etmişlerdir. Yunanlılar bile, bu 7’inci maddeye dayanarak, İzmir’e çıkıp, Anadolu içlerine kadar tecavüzlerini sürdürdüğü gibi, İngilizler, Fransızlar, İtalyanlar, Ermeniler ve iç hainler de, ülkemizde tecavüz etmedikleri bölge bırakmamışlardı. Bahriye Eski Nazırı Emekli Albay Hüseyin Rauf Orbay; Amiral Sir Arthur Galthorp’un sert tutumu nedeniyle, sunulan anlaşma taslağı üzerinde konuşamadan, anlaşma imzalanmıştı.
                        İngiltere’nin Akdeniz Donanması’nın amirallik gemisi Quen Elizabeth, devrinin en güçlü ve en gösterişli savaş gemisiydi.(800.000.000)Sterlin’e mal olan bu korkunç gemi, her tetiği çekilişte, Türk siperleri üzerine(8.000) kilogram mermi yağdırmaktaydı. İngilizler çok gururlu ve gösterişi seven bir ulus olmalarına karşın; teslim anlaşmasını niçin bu görkemli gemide; ya da karada, görkemli bir sarayda imzalattırmadılar? Birinci Dünya Savaşı’nın galipleri, koskoca Alman İmparatorluğu’na teslim anlaşmasını bir vagonun içinde imzalattırmadılar mıydı? İkinci Dünya Savaşında;Fransızların savaşı kaybetmeleri üzerine; müzeden çıkartan  bu vagonda Hitler,kayıtsız ve şartsız  teslim anlaşmasını burada  Fransızlara  imzalattırmamış mıydı!Ulusal Kurtuluş Savaşı sonunda;Yunan Delegelerini gemiden çıkartmayıp, İngiliz, Fransız ve İtalyan delegelerine ,MUDANYA’DA ve  bir Rus Tüccarı’nın konağında, ateşkes antlaşmasını imzalattırmadık mı!
                        Bu AGAMEMNON OLAYI, oldum olası benim ilgimi çekmiştir. Kendi, kendime sorduğum sorunun, kendime göre, yanıtını bulduktan sonra; inadına, çok bilenlere sordum. Beni ikna edecek bir yanıt ta alamadım. Yüzümü tarih’e çevirdim. Bu Agamemnon denilen Kralın, Balçova’da yaşamış olan Agamemnon ile hiçbir bağlantısı da yoktur. Sorumun yanıtının Yunanistan’ da ve TRUVA’DA olabileceğini kestirerek, bu taraflara yöneldim. İnceledikçe de, yanılmadığımı gördüm. AGAMEMNON; M.Ö. 1200 TARİHİNDE, TRUVA’YI KUŞATAN BİRLEŞİK HELLEN ORDULARI’NIN BAŞKOMUTANI OLAN BİR AKHA KRALIDIR. Bu komutan ve Kral, Yunan Mitolojisi’nin, adından en çok söz ettiren Kahramandır. Truva’yı,(1) 
dokuz sene kuşatmış,  Kalhas adlı bir komutanın TAHTA AT OYUNU İLE, TRUVA’YI DÜŞÜREREK
 yağmalamış ve yakıp, yıkmıştır. Kendisi, tanrılarla bir tutulur ve adı da tanrı adları ile bir ve beraber geçer. Argoslu’dur; kardeşi Menelaos ta, Isparta Kralıdır. Atresoğlu diye de anılır. Pelops ve Tantalos’un soyundandır. Anası Aerope tarafından, Girit’teki Minos soyu ile bağlantısı var kabul edilir. Zeus ile Evropa’nın soyundan indiği kabul edilir.
                        Çok hovarda olan, (23) karılı Zeus; bir gölde yıkanan Leto ile birleşmesinden doğan kızları, Klytaimetre, Agamemnon ile öteki kızı Helen de Menelaos ile evlidirler. Bu dönem Truva’sında Priyamos adlı bir Kral hüküm sürmektedir. Yunan Mitolojisine göre; Truva’nın ilk Kralı, Zeus’un Elektra’dan olan oğlu Dardanos’tur. Kral Priyamos’un, Kraliçe Hekabe’den olan çocuklarının en ünlüleri, HEKTOR, KASANDRA VE PARİS’-ALEKSANDROS- TiR.
Kassandra, olacakları önceden bilmesine karşın; Apollonla sevişmediği için, Apollon ağzına tükürdüğünden, kendisine kimseler inanmamaktadır.
                        Truva Kralı Priyamos’un, tanrı soylu bir yakın akrabası vardır; adı da Ankhisestir. İda Dağında-bugünkü Kaz Dağı- sığırlarını güderken; Tanrıça Afrodit tarafından görülür ve dahi çok beğenilir. Güzeller Güzeli Afrodit, bin bir türlü işve ve naz yaparak, Ankhses’i baştan çıkartır. Kekik kokulu,”canavarların anası ve bin pınarlı”, diye anılan İda Dağında, bir pınarın başında sevişirler. Bu sevişmenin vermiş olduğu ilham ile İda Dağındaki tüm yabanıl hayvanlar da çiftleşirler. Mitoloji bu, insanın yaptığını her canlıya yaptırır. Bu sevişme sonrasında; Ünlü Yiğit Aineais –Aeneas- doğar. Ankhises, aynı zamanda; Dardanie şehrinin de yöneticisidir. Priamos’un, Hekabe’den olan Yiğit Oğlu ile birlikte, Truva Savaşının tüm yükünü, tanrı soylu bu yiğit Aineais omuzlarında taşırlar.
                        Paris, dünya’ya geldiğinde, Kassandra:”Bu çocuk, Truva’yı felakete sürükleyecektir; mutlaka ölmesi gerekir”, diyerek cümle âlemi uyarmasına aldıran olmamıştır. Her ihtimal düşünülerek, Paris, İda Dağına bırakılmıştır. Bir ayı tarafından büyütülen Paris, yakışıklılığı ile ortalığı kasıp, kavurmuştur. Kaz dağının İslam anlatımında da çok önemli bir yeri vardır. Edremit körfezinin kuzeyine düşen bu dağı ilk gördüğümde, beni tarihin derinliklerine çekip, götürmüştü. Hafif sisli ve derinden derine etkileyen mitolojik bir görüntüsü vardır. Tarihlerin derinliklerinde; nice aşk öykülerine, nice ihtiraslara sahne olmuş olan bu dağ, ne yazık ki, günümüzde, SİYANÜRLE ALTIN ARAMALARINA KONU OLMAKTADIR.
                        Peleus ile Thetis’in olimpostaki düğünlerine çağrılmayan tanrı Eris, üzerinde,”en güzeline” yazılı bir altın elmayı ortaya fırlatmıştır. Tanrıca Hera, Athena ve Afrodit’in de hazır bulunduğu bu olayın hakemliğine Baş tanrı Zeus tarafından Paris seçilmiştir. Paris’i kandırmak için, Kaz Dağına koşan üç tanrıça, Paris’i kandırma yarışına girişmiştir. Tanrıça Hera; Paris’e, Asya krallığını; Athena, sonsuz akıl ve başarıyı, Afrodit te, Güzel Helana’nın aşkını vaat etmiştir. Isparta Kralı Menelaos, Girit’e, büyük babası Katreus’un cenaze törenine gittiği bir sırada; Iskartadaki sarayında misafir bulunan Paris te, güzel Helena’yı, tüm çeyizi ile birlikte, Truva’ya kaçırır. Bu kaçırışın intikamının almak ve Truva’yı cezalandırmak üzere, Agamemnon komutasındaki birleşik ordu, Argos’tan Aulis’ e hareket eder.Üç gün boyu, deniz rüzgârlarının esmemesi üzerine, Agamemnon, Kızı İfijeni’yi kurban eder.Sonunda, Truva kuşatılır.On sene süren Truva kuşatması, iki taraf yiğitlerini bitirme noktasına getirir.Anadolu, Truva’nın yardımına koşar. Patroklas, Sarpedon’u; Hektor, Patroklas’ı öldürür. Aşil doğduğunda; anası, topuğundan tutarak, ölümsüzlük ırmağına –Styks ırmağı-batırdığından, parmaklarının tuttuğu yere su değmediği için ölümcüllük buralarda saklıdır. Paris bir okla, Aşil’i topuğundan, su değmeyen yerinden vurarak öldürür. Aineais, aslanlar gibi savaşırken, bir taşla ağır bir şekilde yaralanır. Annesi Afrodit, yıldırım hızı ile yetişerek, oğlunu mutlak bir ölümden kurtarır. Aslında, tanrı Poseidon da, Aineas’ın ölümünü istememektedir. Kalhas’ın yarattığı, Ünlü Tahta at oyunu ile Truva düşürülür. Filoktodos’un attığı bir okla, kasığından yaralanan Paris ölür. Oğlu Prens Askanios’un elinden tutan Prens Aineas(ENES), 80 yaşındaki gözleri görmeyen babasını sırtına alarak İda dağına kaçar. Oradan, İtalya’ya geçer. Yanında,  Truva’dan kaçırdığı kutsal heykel Palladion vardır. Tiber nehri kenarındaPallantea şehrinin bulunduğu yere varır, Roma şehrinin kurulacağı Pallantinus tepesini geçer. Burada, yerli Krallarla ve Yunanistan göçmeni krallarla savaşır. Ünlü Vergiliyüs-Virgil- bu Yiğidin öyküsünü destanlaştırır.”Aenais” adını verdiği destanını tamamlayamadan ölür. Bu destan, Roma edebiyatının şaheseri sayılır. Efsane bu ya; bu Yiğit Aineias, İngiltere’ye geçer, İngilizlere göre; İngiliz ulusu bu Yiğidin soyundan gelmektedir.18’inci asra gelinceye kadar; İngilizler bu inançlarına dört elle sarılmışlardır. Truva savaşı, Anadolu halklarını ve Krallarını birleştiren Truva’ya karşı birleşen Yunan yarımadası devletlerinin ve bağımsız şehirlerinin yaptığı bir savaştır. Bu savaşta; Anadolu birliğinin ekseni HEKTORDUR. HEKTOR, BİR BAKIMA MUSTAFA KEMALDİR. Mareşal Gazi Mustafa Kemal’in, Büyük taarruzumuzun geliştiği bir zamanda söylediği;”HEKTORUN İNTİKAMI ALINMIŞTIR”, SÖZÜ BU BAKIMDAN ÇOK ANLAMLIDIR. İşin en ilginç yanlarından birisi de; Fatih Sultan Mehmed’in, Papa ikinci Pius’a yazdığı mektuptur:”Bizler, sizlerle akrabayız.Biz, Truva’nın intikamını Rumlardan alırken onlara yardım etmenizi anlayamıyoruz.”Çanakkale’ye, Osmanlı İmparatorluğunu yıkmağa gelen batılı emperyalistler,Haçlı güçlerine ek olarak,Anadolu ve Atina mitolojisini de beraberlerinde getirmişlerdir.Yahudi Peygamberi Davut’un bir sapan taşı ile öldürmüş olduğu Golyat isimli devi de, bir savaş gemisi yaparak onu da Çanakkale önlerine, Gelibolu’nun karşısına getirmişlerdir.BU TÜRK ASKERİNE ÖLÜM KUSAN  GOLYAT’I DA BİR TÜRK TORPİLİ BATIRMIŞTIR. Truvalı Prens Aineas’ın torunları olan İngilizler! Fatih Kral Agamemnon’un mirasçıları olarak, GELİBOLU’YA VE ANADOLU’YA GELMİŞLER!   
                        TÜRK SİLAHLI KUVVETLERİNİN VATANSEVERLİĞİ VE YİĞİTLİĞİ KARŞISINDA tası ve tarağı toplayarak, bir gece yarısı firar eden İngilizler ve bağlaşıkları, Truva’yı da, Aineas efsanesini de bizlere bırakıp, çekip gitmişlerdir. Şimdi de, üzerinde binlerce senedir yaşadığımız bu vatanımızda, BİZLERİ FUZULİ İŞGALCİ YERİNE KOYMAK İÇİN; BU, AGAMEMNON’DA TESLİM ANLAŞMASINI İMZALATMA YOLUNU SAHNELEMİŞLERDİ.
                        TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANI VE BAŞKOMUTAN MAREŞAL GAZİ MUSTAFA KEMAL; ULUSALKURTULUŞ SAVAŞI SONUNDA; yendiği yunanlıları, Agamemnon’un veletlerini, Mudanya limanında demirli bulunan gemilerinden indirmeden, AİNEAS’IN VELETLERİNE VE ÖTEKİ YARDAKÇILARINA ATEŞKESİ İMZALATTIRMIŞTIR. Böylece, mağlubiyetimiz sonunda, başımıza geçirilmek istenen Mondros ve Sevr yularını parçalayıp, atmıştır. Mondros’ta imzacı yalınız İngiltere iken, Mudanya’da; Fransızlar ve İtalyanlar da, yenilgilerini onaylamışlardır. Mudanya Ateşkes Antlaşması, Ulusal Kurtuluş Savaşımızın değil, Birinci Dünya Savaşı’nın ateşkes antlaşması olmuştur. Onun için Lozan’a başımız dimdik yürümüştük. Kimler ne derlerse desinler, kimler ne sentezlerle uğraşırlarsa uğraşsınlar, BİZLER, ATATÜRK’ÜN VE DOLAYISI İLE ANADOLU’NUN MİRASÇILARIYIZ Bizler, Anadolu yarımadası üzerinde yaşamış olan uygarlıkların mirasçısıyız. Yoksa Osmanlının başkalarına hovardaca peşkeş çektiği Anadolu’yu ve Rumeli’yi anlımızın akı ve kanımızın pakı ile yeniden geri almadık mı? Bizler; Osmanlıdan öncekilerin mirasçısıyız.
                        1915yılında; Gelibolu’ya çıkarma planlarını Yunanistan Genelkurmay Başkanlığı hazırlayarak İngilizlere sunmuştu. İngiltere kraliçesinin Kocası; Sakarya Meydan Muharebesinde yenmiş olduğumuz, Yunan Ordusunun ikinci kolordu komutanı korgeneral Prens Andrea idi. İspanya Kralı Juan Karlos ta, Ulusal Kurtuluş Savaşımıza Yüzbaşı rütbesinde katılan ve sonradan Yunanistan Kralı olan Prens Paul’un kızı Prenses Sofia’nın kocasıdır.Bizler, Asya bozkırlarından gelenlerle, Anadolu’da kalanların Kızları ve Oğulları olarak, ANADOLU UYGARLIK GELENEĞİNİ SÜRDÜRMEYE KESİN OLARAK KARARLIYIZ.
                        Truva’yı yakıp, yıkarak ve dahi yağmalayarak ülkesine dönen Kral Agamemnon, Priamos’un akıllı kızı, Kassandra’yı da kapatma olarak sarayına götürür. Isparta Kralı Menelaos ta, bir manastıra sığınan karısı Güzel Helena’yı öldürmek için kılıcına davranır. Helena’nın çıplak memesini ve dahi çıplak vücudunu görünce, öfkesi geçer ve O’nu öldürmekten de vazgeçer: eski karısını yanına alarak, sarayına döner. Kral Agamemnon bu kadar şanslı değildir. Agamemnon’un karısı ve Kraliçe Helena’nın kız kardeşi olan Klytaimestre; Kral Agamemnon’un öz amcaoğlu Aigistihos ile sevişmekte ve kızı İfijeni’yi kurban ettiği içinde, Agamemnon’a içerlemektedir. Bu nedenle de, Kral Agamemnon’u ve Kassandra’yı, gözünü kırpmadan öldürür. İtalya’da, bir tren yolu geçidinin adı Kassandra’dır.
Bu nedenle ve Aineais destanı nedeniyle, İtalyanlar da, Türkiye’den pay istemektedirler. Fransızlara ne oluyor dersiniz? Ölü soygunculuğu, bizi öldü sanmalarından dolayı yanılma.  
            KARILARINA BİLE SAHİPOLAMAYAN Yiğitlerin! Veletleri, TÜRK’ÜN VATANINA NASIL SAHİP OLABİLİRLER?       
30 Ekim 1918 tarihli Ateşkes teslim anlaşması, Agamemnon’un sarayında imzalansaydı bile, MUSTAFA KEMAL PAŞA VE TÜRK ULUSU İÇİN NE YAZARDI? İsimlerden ve masallardan yarar umanların varlığı ortadayken, başkalarının masallarından yarar umma düşümüzü anlayabilmiş değilim. PARİS adı, Fransa’nın başşehrine verilmiş! Siirt İlimizin PARİS adlı köyüne ne denilir? MAREŞAL GAZİ MUSTAFA KEMAL, HİTİTLERDEN VE SÜMERLERDEN BAŞLAYARAK, ANADOLU’NU GERÇEK TAPISINI ARARKEN; TÜM TARİHİMİZİ 400 ÇADIRLIK BİR KAFİLEYE BAĞLAMAK, AKLIN VE VİCDANIN ALACAĞI İŞ MİDİR?400 çadırla başlayan işgâl öykülerine, Türklüğün kökünü ve kökenini bağlamak, iş değildir. Elin oğulları, Hititçedeki, SU VE ekmek ANLAMINA GELEN WATER, NANNEA kelimelerine ve bir Latin Ozanının yazdığı AİNEİAS DESTANINA SARILARAK HAK VE HUKUK İDDEASINDA BULUNURLARKEN, KENDİ KENDİMİZİ İNKÂR, DUYULMUŞ VE GÖRÜLMÜŞ BİR ŞEY DEĞİLDİR. Üstündeki ve altındaki değerlere sahip olamadığımız VATANIMIZA, O’NUN, BUNUN VE DAHİ ŞUNUN DESTEĞİYLE Mİ SAHİP OLACAĞIZ?
                        Kenarından ve köşesinden ÜLKÜMÜZÜ VE ÜLKEMİZİ KEMİRENLERE TANRIMIZ AKIL VE VİCDAN VERSİN.
                                  

KAYNAKÇA
1-     Azra Erhat, Mitolojik Sözlük,
2-     Çanakkale Muharebeleri, çeşitli kaynaklar.
3-      Prof.Dr. Pierre Renouvin ,Birinci Dünya Savaşı,
4-     Ali Naci Karacan, Lozan ve İnönü,                             
           
                              

İzleyiciler

Blog Arşivi