23 Haziran 2011 Perşembe

400- FELAKETLERİ UNUTMAK VE BÖLÜNEREKE YIKILMAK

                                                

                   OSMAN TÜRKOĞUZ
                   osmanturkoguz@hotmail.com
                   İzmir31 Aralık 2010.
                           
                            FELAKETLERİ UNUTMAK!
                                               VE
                             BÖLÜNEREK YIKILMAK!(12 Ocak 2011).
“Bir cemiyette en muzır adam, ehliyetsiz olduğu halde salahiyet sahibi olandır!
Başvekil İsmet Paşa, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinin diploma töreni.08 Temmuz 1929.
“Benim Aziz milletimden ısrarla istediğin tek şey şudur: Kendisini yönetmek için başının üzerine çıkaracağı adamların, kanındaki ve vicdanındaki cevheri incelemekten bir dakika fariğ olmasınlar.”Mareşal Gazi Mustafa Kemal Atatürk.
Cesaret insanı zafere/Kararsızlık tehlikeye/Korkaklıkta ölüme götürür.”Filozof Seneca, Sayın Şenol Güneş’ten.
“Buz dağının görünen kısmına göre manevra yapan kaptan da gemideki yolcularla beraber ölür.”Ostüzü.
         Ortaçağdan sonra; barutun icadı, topçuluğun gelişmesi ve yeni keşfedilen kıtalardan getirilen servetler, küçük devletlerin yıkılarak merkezi kırallıkların gelişmesini sağlamıştı. Sonunda büyük imparatorluklar kurularak sayısız devleti çatısı altında toplamıştı. Fransız İhtilali ve Büyük Filozofların aydınlatmaları ile haksızlığa ve zulme uğrayan ulusların bağımsızlıklarını kazanmalarına neden olmuştu.19’uncu ve 20’inci asırlar, büyük devletlerin denge aramalarına tanık olmuştu.20’inci asrın ikinci yarısı da Bloklaşmaya sahne olmuştu. Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa Komünist Rus Bloğunu dağıttıktan sonra, Komünist Çin de modelini değiştirerek serbest piyasa ekonomisini geçmişti.
         İşte ulus devletler için felaket bu suretle meydana gelmiştir. Felaketin adı da USA’DIR!
         Sanayide ileri gitmiş ülkeler bir birlik oluşturarak Üniter ve güçlü ülkeleri bölerek küçük, küçük tüketim toplumları yaratmak ve ortaçağ beyliklerini oluşturma yoluna girdiler.
         Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği dağıtılarak, eski Sovyet Peyklerinden yeni devletler oluşturuldu.
Yugoslavya’nın gücü ve azmi Avrupa’yı, özellikle Almanya’yı ve Amerika’yı korkuttuğundan bölünerek bir kenara itildi.
         Komünist Rusya 1968’de Aleksandr Dubçek’in Çekoklavakya’sını bölerek iki devlet oluşturmuştu. Ankara’ya Büyükelçi olarak atanan Rahmetli A.Dubçek sonunda bir orman işletmesine memur olarak atanmış ve aniden ölmüştü. Bu olayların yaratıcıları Kosigin ve Brejnev bile ölmüşlerdir.
         Afganistan ve Irak demokrasi getirmek masalı ile yıkıldı. Bizim Müslüman Başbakanımız bile, Irak’a hürriyet getirecek! Amerikalı askerlerin sağ ve dahi salim olarak ülkelerine dönmeleri için dualar etmedi miydi?
         Şimdi Nükleer güç İran’a hürriyet götürme masalları ile zavallı Müslüman ülkeler bile aldatılmaya çalışılmaktadır. Amerika’nın, Fransa’nın, Kuzey Kore’nin ve İsrail’in nükleere silahları olacak Müslüman ülkelerin olmayacak! Hadi canım sende!
         Afganistan’da vatanları için dövüşen Müslüman Afgan Vatanseverlerine karşı Müslüman Türk askerinin görevlendirilme pazarlıkları yapılacak, Türkiye’ye kan kusturan Kürt asilerine karşı hiçbir hareket yapılmayacak! Hadi canım sende!
         Osmanlı İmparatorluğunu yıkan Batılı oyunlarını ne çabuk unutmuşuz!
         *Kendi dillerini konuşan,
         *Kendi pozitif eğitim sistemini kuran,
         *Kendi meclisleri olan,
         *Kendi bayrakları olan,
         *kendi özel güçleri olan,
         *Kendi ulusal marşlarını söyleyen EYALETLER!
         Osmanlı bir baktı ki, Balkan Savaşında, “kendi özel güvenlik kuvvetlerini kuran Eyaletler”bir olarak Osmanlıyı yenmişler!
         Osmanlı Mebusan Meclisinde bir Gayrimüslim:
         “Benim Osmanlılığım, Osmanlı Bankasının Osmanlılığı gibidir!” Dediğini ne çabuk unuttuk. Şimdi de, bizleri yönetenlerin bazıları için ve de alenen Türklüğü, Türk Banklı olmak gibi algılanmaktadır!
         Güneydoğulu birisinin:
         “MGKurulu kararları temenni niyetindedir, kabul etmiyoruz”!Demesini hafife almamalıyız. Bugüne kadar MGKurulu’nun almış olduğu irticaya yönelik karalara uyuldu muydu? Bir aile içersinde bile iki dil o ailenin parçalanmasına yeter de artar bile. Bunu tartışmaya açmak bile en azından ihanettir. İki dil karmaşasının altından kalkacak devlet yoktur. Yarın mahkemelerde iki dil, çıkarılacak yasalarda iki dil! Sonunda Sayın RTE’NİN saymış olduğu 36 anasıra göre düzenleme ve Türkiye, önce bölünmüş sonra da paramparça olmuş.
         Sizlere iki belge sunacağım, bunların ne demek istediğini çözemezseniz eyvah ki eyvah!
         Birinci belge:1993 senesindeydik; bir dershanenin kimya öğretmeni bir Sayın Bayanımız Yargıtay’daki bir dosyadan alınmış bir yemin metnini bana getirmişti. Bu metni bilgisayara yükleterek gerekli yerlere iletmiştim. Bu arada, emekli subaylarımıza sataşan Sodep Genel Sekreteri Ertuğrul Günay’a da iletmiştim. Bu bir Kuran Kursu yeminiydi. Bu yemini 1980’li yıllarda Sayın RTE’NİN DE etmiş olduğunu sonradan öğrenmiştim. Yemin metni şöyledir:
         “Ben, Muhammet ümmetindenim. Türkiye, dinsiz, laik bir memleket haline gelmiştir. Hayatımı, Mustafa Kemal dinsizliği ile savaşa adayacağıma, Türkiye’yi bir din ve şeriat devleti haline getirmek için mücadele edeceğime, Kemal Paşa zamanında çıkarılan dinsiz kanunların tatbikini önleyeceğime, kısa zamanda ümmet esasına dayanan, şeriat devletinin kurulması için çalışacağıma, dinim, Allah’ım ve bütün mukaddesatım üzerine yemin ve kasem ederim.”
         Şimdi de ikinci ve daha vahim bir belgeyi sunuyorum: Bu belge Türkiye Cumhuriyetini temsil eden devletlilerle Avrupa Birliği arasında imzalanmıştır.”Brüksel Zirvesi Sonuç Bildirisi!”. Bu belgenin başlık bölümü:
         “Presidency Condusons”
         “Madde 23-“Müzakerelerin yalnız Türkiye’yle değil, diğer devletlerle de yapılabileceğinin, müzakereler sırasında Türkiye birkaç devlete bölünürse veya Güneydoğu bölgesinde bir Kürt devleti kurulursa, yeni karara gerek olmaksızın onlarla da müzakere yapılacağına…”
         Bu belgelerden çıkaracağımız iki vahim ve kesin sonuç vardır. Hiçte kendimizi kandırtmayalım: Önce ikinci belgeyle ne demek isteniyor onu yazalım:
         “Ey! Bölücü unsurlar, ellerinizi çabuk tutarak Türkiye’yi biran önce bölmelisiniz. Bizler, siz Türkiye’yi bölmeden önce Türkiye Cumhuriyetini Avrupa birliğine katiyen almayız, onları uyutur, başarınız için onlardan ödün üstüne ödün almayı sürdürürüz. Ha gayret, size yardım edecek iktidarların başarılı olması için de her türlü desteğimizi esirgemeyiz.”Bunun anlamı kesinlikle budur. Bendeniz Kürt cesaretini en iyi bilenlerdenimdir: Bir destek varsa Kürt cesurdur.
         Gelelim Kuran Kursu yeminin anlamına:”Türkiye Cumhuriyeti bölünecek diye çalışmanızı gevşetmeyin. Bölünürse bölünür, önemli olan Şeriatı geri getirmektir. Ha gayret çoğu gitti azı kaldı.”
         Ya şimdi; herkes, her şeyiyle siyasi partilerimiz de dâhil elele ya da hiçbir zaman”.VE BÖLÜNEREK YIKILMAK!
         Sayın Büyüğüm SAD Beyefendi; ülkemizde değişmez ve değiştirilemez bir gerçek vardır: Türkiye’de iktidarlar değiştikçe şu şeyler değişmiş olurdu:
         1-Resmi makamlara oturanlar,
         2-Resmi araçları kullananlar,
         3-Resmi helâlara sıçanlar,
         4-Sekreterleri şapanlar,
         5-Ülkemizi soyanlar değişirdi. Buna da DÜZEN değişti denilirdi. DÜZÜLENLER hep aynı kalırlardı; yalınız POZİSYONLARI değiştirilirdi. Bir kıçı Kuzeye domaltılmış, bir de bakarsınız ki kıçı Güneye domaltılmış! Bu konuda çok doluyum; uzun, uzun yazmayacağım.1956 senesinde; Başvekil Adnan Menderes’in canı muz istediği için, bir F–84 Ankara’dan Adana’ya MUZ almaya gitmişti. Bedrettin Demirel, sınıf arkadaşı Kenan Evren’e Konya’da vereceği ziyafet için, bir topçu uçağı Kıbrıs’a Davidof Purosu almak için gönderilmişti. O uçağın kalkışı beynime kazınmış halde ne yapsam kurtulamıyorum. Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Tahsin Şahinkaya’nın ve ailesinin temizlenecek elbiselerinin bir C–130 Herkül Uçağı ile İzmir’e getirildiği, dönüşte de Hava Lisan Okulu bahçesindeki Mandalinlerden toplanan meyvelerle Ankara’ya döndüğü bilenlerce çok anlatılmıştı.
         27Mayıs 1960 Askeri darbesinde; ilk ağızda(7.500)subayın Türk Silahlı Kuvvetleriyle ilişiği kesildi. Bu facia”Eminsucu’lar” olarak uzun yıllar vicdanlarımızı kanattı.
         (147) Üniversite öğretim üyesinin görevine bir yasa ile son verildi.Aynıhata12 Eylül 1980 darbesinde de tekrarlandı. Üniversite’ye girilerek (1402)’likler yaratıldı.”Ben iktidarım ne istersem yaparım” mantığı bugünkü iktidarın mantığına yol açtı. Türk Silahlı Kuvvetleri, Aydın kesimlerde UMUT olma inancını yitirdi. Türk Silahlı Kuvvetleri personeli içlerine kapandı, iç çevrede ve kendi düşünce sistemi içersine kilitlenerek donup kaldı! Türk Silahlı Kuvvetlerinde emeklilik işleri güçlülere sığınanlara yer açmak için yapılmış olduğu inancı dışarıya vuran açıklamalar nedeniyle, aydın ve halk kesiminde güçlendi. Emekli Kurmay Albay Osman Köksal’ın evindeki belgeler niye çaldırıldı dersiniz!
         Büyük Bilgin ve Atatürkçü Hava Korgeneral Sabri Tavazer’in Orgeneralliğinin önlenmesi bize has bir taktikle olmuştu.
         Viski içinde yüzen Genelkurmay Başkanı Orgeneral Semih Sancar’ın emekli olmasına iki gün kala, Başbakan Süleyman Demirel’e kış tatbikatında General üniforması giydiren bir Orgeneral’in—Ali Fethi Esener’in inadı Rahmetli Büyük insan Orgeneral Adnan Ersöz’ün Genel Kurmay Başkanı olmasını engellemek içindi. Sonunda Orgeneral Kenan Evren Genelkurmay Başkanı olmuştu. Sayın Demirel’in kırdığı bardaklar saymakla biter mi! Eskişehir Sıkıyönetim Komutanı olan Atatürkçü Rahmetli Orgeneral İrfan Özaydınlı, Nurculuk’u Sıkıyönetimin ilanına neden olan suçlardan sayarak Kadir Mısırlıoğlu’nu ve 92 sanığı mahkûm ettirdiği için Hava Kuvvetleri Komutanı yapılmayarak, Türk Silahlı Kuvvetlerinin yerleşmiş geleneklerine aykırı olarak bir Hava korgeneralini Hava Kuvvetleri Komutanı yapmıştı.
         Genel Kurmay Başkanı Orgeneral Kenan Evren de aynı yolu izlemişti. Deniz kuvvetleri Komutanı olacak gözü ile bakılan Or Amiral Akif Akdoğanların yerine bir darbe arkadaşını seçmişti. İşin en onurlu yanı da, eline 12 Eylül Askeri Darbe planı verilmiş olan Büyük denizci ve daha Büyük insan olan Akdoğanlar, bu dosyayı Başbakan Süleyman Demirel’e değilde Kenan Evren’e teslim etmişti.
         Genel Kurmay Başkanı Orgeneral Semih Sancar da,”Ecevit Mavisi” bir kumaş sürtüşmesi nedeni ile suçladığı Hava Kuvvetleri Komutanı Köylü lâkabı ile ünlü Orgeneral Emin Alpkaya’nın soruşturmasını Korgeneral Musa Öğün ile çok yakından tanıdığım, Tüm General Adnan Sarper’e yaptırtmıştı. Türk Silahlı Kuvvetlerinde bir üstün duruşmasında bile astları bulunamazken bu kepazeliği Büyük Askeri Yargıç Mehmet Turan onurlu bir belge ile tarihe mal etmişti:”Kuvvet Komutanı bir Orgeneralin soruşturmasını ast rütbedeki Generallere yaptıran Orgeneral Semih Sancar hakkında Genel Kurmay Başkanlığına suç duyurusunda bulunmuştu!”
         Tüm bu olumsuzluklar Aydın kesimin ve uyanık halkımızın gözlerinden kaçmamıştı. Hele, hele Demokrat Partiye oy vermiş olan Beş milyon–5.000.000.000-seçmene kuyruk yakıştırmamız yenir, yutulur ve dahi unutulur bir lokma değildi.
         Hukuk Fakültesinde bir İdari Hukuk Doçentine sordum:
         “Sayın Doçentim; Sıkıyönetime neden olan olaylar arasında Üniversitelerimizin ders proğramları var mıydı?”Sayın Doçent sersemledi:
         “Yok, hayır yoktu.”
         “O zaman sizler Sıkıyönetim komutanlarının Hanımlarına eşleriniz vasıtası ile hulul ederek, yetenekli Akademisyenlerin adlarını vererek onları ekarte ettirdiniz. Atılmış olanlar Batı ve Amerikan üniversitelerinde hemen iş buldular ve görkemli eserler de verdiler! Bu duruma ne diyorsunuz?” Adam yerinden fırladı ve:
         “Aynen sizin dediğiniz gibi yaptık!” Dedi.
         Zonguldak Sıkıyönetim Komutan Yardımcılığının tüm işleri bana bağlanmıştı. Sayın Ali Uzun adlı Namuslu bir Mimarımızı Çatalağzı Belediye Başkanı olarak görevlendirmiştik. Çok onurlu işler de yapmıştı. Anap iktidara geldiğinde; Sayın Ali uzun Zonguldak İmar Müdür Yardımcısı yapılmıştı. İmar Müdürlüğüne de Bir Sanat Okulu mezunu bir kimesne getirilmişti. Üşenmeden kalkıp Zonguldak’a gittim ve Sayın Ali uzun’a sordum:
         “Bu nasıl iş!”Gülerek çok kısa bir yanıt verdi:
         “Sayın müdürüm, benden önce Semra Özal’a ulaşmış!”Neden güldüğünü anlamıştım:”Güleriz ağlanacak halimize!”
         27 Mayıs 1960’tan önce emekli olan bir Süvari Binbaşısı Emniyet Genel Müdürlüğü Önemli İşler Müdürü yapılmıştı. Komutanım siz emekli olmamış mıydınız!” dediğimde:”Orasını karıştırma, tepki için emekli olmuştum!” Dediydi. Emeklilik için Komite üyelerinin huzur’u Hümayunlarına gelen bir Yaşlı asker de Amasya’ya Vali yapılmıştı. Bizler bu oyunları bilemediğimiz için, kan dökülmesin diyerek koşarken,18 makineli tüfekle Harbiyelilerin üzerine bir buçuk saat mermi yağdırmak ve dahi BAŞVEKİL ADNAN MENDERES’İN AKIL HOCASI OLMAK SUÇLARINDAN, HİÇBİR İŞLE GÖREVLİ OLMAYANLAR TARAFINDAN TUTUKLANMIŞTIK. Anlatmayayım, çok utanıyorum. Hüseyin Seyfullah’ın—Alpaslan Türkeş’in-nasıl Başbakanlık Müsteşarı olduğunu da çok yakından bilenlerdenim.
         27 Mayıs 1960’tan sonra; Demokrat Partiye oy veren (5.000.000.000) vatandaşımıza biz askerler KUYRUK sözünü yakıştırmıştık.12 Eylül 1980’den sonra da Türk toplumundan kopmamızın günahı bizlere aittir.
         Ağaoğlu Ahmet’in bir Rus Kızından olma Samet Ağaoğlu, Salihi’ye geldiğinde Salihli Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı kendilerini karşılamadığı için, Salihli Ağır Ceza Mahkemesi lağvedilerek ol Küstah! Hâkimin tayini çıkartılıp, ol mahkeme yeniden Salihli’de kurulmuştu.
         Kenan Evren’in Eniştelerini Manisa Asker Hastanesinde muayene etmedikleri için ol Hastane lağvedilerek OL Küstah! Atasagunlar başka yerlere atanarak ol hastane yeniden kurulmuştu. Osman Türkoğuz gibiler, ne hediye ne de rüşvet alanlar, hatır gönül işlerine bulaşmadan ülkesi ve dahi Atatürk ülküsü için çalışan subaylar, her devirde olduğu gibi, “BEŞİBİRLİKLER” döneminde de sürülmüş ve süründürülmüşlerdir. Hülmenli bir kaçakçının oğlu, Türkçesi bile çok zayıf bir jandarma subayı, Bornova J.Komando Tabur Komutanlığından İzmir İl Jandarma Alay Komutanlığına, oradan da Kırkağaç Jandarma Er Eğitim Alay Komutanlığına, oradan da Balıkesir İl Jandarma Alay Komutanlığına atanmıştı. Jandarma Genel komutanı Orgeneral Orhan yiğit zamanında, haksız erat tayinleri için gittiğimde, bu işlere bakan Şimdi Rahmetli Olan bir binbaşı, dolabından, yeşil kâğıtlara yazılmış (1800) er adı çıkardı ve:
         “Deli olma ve hemen git, bu işlerin başı O!” Dedi. Yapılmış olan pislikleri yazmak için yüreğim işin vermiyor. Komutanlıktan ayrıldığında Yedi tır eşya ile bir J.Astsubayının yaptırtmış olduğu Kumla’daki villasına uğurlandığı söylenmişti. Yedi Tırı Kumla’ya gönderen J.Albayı da İstanbul İl Jandarma Alay Komutanı yapılmıştı.
         Antakya’da bir ünlü ailenin dağları ve taşları Fransızlara tapulatan bir ailenin arazilerini kamulaştırdığım ve teklif edilen olanakları kabul etmediğim için ivedilikle Taburumun tüm subaylarıyla birlikte başka yerlere atanmıştım. Altı ay sonra da özel bir görev izni ile Antakya’ya görevlendirilip yeni kamulaştırmalar yapmıştım. Kızıltepe Seyyar Jandarma Alay Komutanlığına tayin edilmem üzere J.Gn. Komutanı’nın Huzur’u Hümayunlarına çıkarak ve direkt olarak:
         “Komutanım, benim yemediğim rüşvetleri kimler yiyor!”demiştim. Unutmadan bir şeyi daha yazmak istiyorum:
         18 makineli tüfekle Harbiyelileri 1,5 saat ateş altına almak ve Başvekil Adnan Menderes’in akıl hocalığı suçlarından aklandığım halde Kilis’te konuşlanan 122’inci seyyar jandarma alayı karargâh ve servis bölük komutanlığına tayinim çıkmıştı. Yassıada duruşmaları da TRT’DEN verilmekteydi. Yalanları dinlediğimde kan beynime sıçradı ve Kilis Postanesinden Mahkeme Başkanı Rahmetli Salim Başol’a bir telgraf çektim:
         “27 Mayıs’ın sahte Kahramanları Don Kişot gibi yel değirmenlerine saldırmaktadırlar. Tanık sıfatı ile dinlenmemi arz ederim!”Bir akşam tanık sıfatı ile dinlenmem hususunda mahkeme kararını Rahmetli Salim Başol okudu. Bu kararın bana tebliğ edilmesini hâlâ beklemekteyim!
         Zonguldak il Jandarma alay Komutanı iken(384)kaçak kömür ocağını patlattırmış, kum kaçakçılığını da önlemiştim. Dediklerini ve istediklerini yapmadığım için de sürüldüm. Kara Kuvvetleri İstihbarat başkanlığından Zonguldaklı bir kurmay binbaşıya aleyhimde rapor düzenlettirdiler ve kış ortasında Konya’ya pasif bir göreve sürüldüm. Bölge komutanına rağmen 8 il jandarma alayı,59 ilçe j.bölüğü ve 450 j.karakolunun ve bölge jandarma komutanlığının ita âmirliği de bana verildi. Bu durumu genelleştirdiğimizde askeri yönetimin kokuşmuşluğu ortaya çıkar. İzmir’de Teleferikteki 89 derece meyilli yamaca site kurmaktır askeri yönetim sözüne bendeniz yanıt bulamadımdı! Komutanlarımız her yönden sınıfta kaldılar ve faturalar da Türk Silahlı Kuvvetlerine kesildi.
         Zonguldak İl Jandarma Alay Komutanlığından Konya’ya sürüldüğümde iki önemli konuşmaya da tanık olmuştum: Bir grup polis, bir masanın ortasındaki Atatürk büstüne:
         “Ey Selanikli, sana inananların hallerine bak!”Diyerek ağlarlarken, bir polis memuru da:
         “Sayın Albayım, sizin gitmenize biz üzülsek te cüzdanlarımız gülüyor!” Dedi. Hayatımın en güzel dersini de Zonguldak Trafik Şube Müdürü Baş komiser Kadir Ceylan vermişti:
          “Sayın komutanım; Türkiye’de rüşvet, soygun, vurgun ve talan hiçbir gücün önleyemeyeceği bir olgudur. Rahat yaşamak isterseniz, bunlarla mücadeleyi bırakarak, bunlarla birlikte yaşamayı öğrenmelisiniz”! Demişti. Bunlar tüm namuslu devlet Memurlarımızın öyküsüdür. Tüm bu namussuzluklarımız Atatürk sisteminin üzerine yıkıldı. Bir evde karı ve koca kavgası sokağa taştığında tüm hovardalara nasıl gün doğarsa şer güçlere de böylece günleri biz doğurttuk.
         Öğretmenlerimiz imamlara ve tarikatlara yenildiler. Türkiye’nin Atatürk devrimi aleyhindeki alt yapısı:1-Komutanlarımız2-Hâkim ve Savcılarımız3-Öğretmenlerimiz ve Aydınlarımız! Politikacılarımız Tarafından büyük bir başarı ile hazırlanmıştır.
         Tüme varım metodu ile olayları genişletmek mümkündür. Toplumun katmanları arasında çatlaklar oluşturduk, buraya giren yabancı sular donarak çatlakları genişletti.
         Dünya üzerinde bulunan her devletin Milli Menfaatlerini gerçekleştirmek için Milli Hedefleri vardır. Bu hedefler, Milli Güvenlik siyaset Belgelerinde açıklanmaktadır. Türkiye Cumhuriyeti, Ümmetçiliğe ve dış devletlerin önerilerine kilitlenmiş durumdadır. Bizi ilgilendiren ve bugünkü durumumuzu ve yarınımızı etkileyecek olan Tek şey, Amerika Birleşik Devletlerinin Milli Siyaset Belgesindeki 21’inci Yüzyıl Hedefleridir. Amerika Birleşik Devletlerinin Milli Güvenlik Belgesinde iki önemli konu vardır, bizleri bugünkü karmaşaya ve dağınıklığa iten. Burasını iyi okuyup, aklımızı da başımıza almazsak yarın için de çok geç kalmış olacağımızı şimdiden söyleyebilirim:
         1*“21’inci yüz yılda; hiçbir ülke ya da ülkeler topluluğuna STRATEJİK GÜÇ OLMA İZNİ VERİLMEYECEKTİR!”
2*”Bu hedefin sağlanması için önleyici güç kullanımı da dâhil her yola başvurulacaktır.”
Amerika Birleşik Devletleri’nin, Türkiye toprakları üzerinde ÜÇ temel, ÜÇ’Ü DE mümkünse ulaşılabilir nitelikte hedefleri vardır:
“1-Büyük İsrail’in oluşturulması,
“2-Büyük Ermenistan’ın oluşturulması,
         “3-Büyük Kürdistan’ın oluşturulması.
         Daha uzun vadede:
         A-İstanbul merkezli Büyük Ortodoks devletinin kurulması,
         B-Pontus Rum ve Yunan devletinin kurulması,
         C-Konya merkezli HİLAFET devletinin kurulması!
                            Çok önemli bir haber:
         “Ankara-Cumhuriyet Bürosu.”
         “Vali ve kaymakamlar Amerika Birleşik Devletlerine eyalet uygulaması stajına gittiler.”
         “İş İşleri Bakanlığı Strateji geliştirme Başkanlığı bünyesinde, Amerikan yönetim sistemini görmek ve uygulamaları incelemek amacıyla 35 Kaymakam ve Vali Muavini, 1,5 aylık kurs için Amerika Birleşik Devletlerine gittiler.”
         Gezi heyetinin başkanı Kadir Çakır:”Öğrendiklerimizi en iyi şekilde uygulayacağız!” Dedi.
          Başkomutan ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Mareşal Gazi Mustafa Kemal’in,06 Mart 1922 tarihinde Türkiye büyük Millet Meclisi Kürsüsünden tüm dünyaya seslenmişti:
                   Efendiler,”
         “Avrupa’nın bütün ilerlemesine, yükselmesine ve medenileşmesine karşılık Türkiye tam tersine gerilemiş ve düşüş vadisine yuvarlandırılmıştır. Artık vaziyeti düzeltmek için mutlaka Avrupa’dan nasihat almak, bütün işleri Avrupa’nın emellerine göre yapmak, bütün dersleri Avrupa’dan almak gibi bir takım zihniyetler belirdi. Hâlbuki hangi istiklal vardır ki ecnebilerin nasihatleriyle, ecnebilerin planlarıyla yükselebilsin? Tarih, böyle bir hadiseyi kaydetmemiştir.”Gazi Mustafa Kemal.
         Sayın RTE’NİN, Amerikan Başkanı tarafından gözden çıkarılacağını sanan, Kürt kökenli ve Musa Anter’in çok yakını bir AKPELİ Büyük BİR POLİTİKACI tarafından:
         “Sayın RTE’Yİ delikten aşağıya süpüreceğinize on kullanmalısınız!”Denildiğini okumuş muydunuz acaba!
         Bdp Genel Başkanı Selahattin Demirtaş:”Türkiye (25) eyalete bölünmeli,her eyaletin de özel güvenlik güçleri olmalı!...”Dediğinde Türkiye Halkı ayağa kalkmış ve sessizce de yerine oturmuştu.Bunun bir anlaşmanın ifadesi olduğuna inanan var mıydı?
         İyi okumalıyız ve de uyanmalıyız; senelerce önce Sayın Recep Tayyip Erdoğan Bey bakınız ne buyurmuştu:
         “TÜRKİYEYİ EYALETLERE BÖLMEK LÂZIM. MERKEZİ YÖNETİMİN BİR TAKIM YETKİLERİ BUNLARA VERİLMELİDİR. BELEDİYE BAŞKANLARI DA BU KONUDA EN YETKİLİ OLMALIDIR. O BÖLGELERDEKİ HER TÜRLÜ EĞİTİM DE BUNLARA BIRAKILMALIDIR!”Buz dağının görünmeyen kısmı buradadır Sayın Seyircilerimiz.
         Ps: Hava Kuvvetlerimize komutan olan Generallerin Silivri Toplama Kampına gönderilmesini hazırlamak,Silahlı Kuvvetlerimizin içinde sürdürülen çatışmanın Politikacılara yansımasının eseridir.




İzleyiciler

Blog Arşivi