20 Şubat 2012 Pazartesi

594/NEDEN İLLE DE DİNİ EĞİTİM!2

                                                                       
OSMAN TÜRKOĞUZ
            osmanturkoguz@gmail.com
            İzmir;22 Şubat 2012.

                               NEDEN İLLE DE DİNİ EĞİTİM!2
         Dikkatinizi çekti mi bilemem, Fetva Müessesesi ile Dini bütün öğrenci yetiştirme masalı at başı birlikte ilerliyorlar. Dindar Nesil= Bütün Sosyal Düzen Kurallarını din kurallarının içinde eritmek. Her sosyal davranışı din çekici ile kırmak demektir!
         Besançon Üniversitesinin kız ve erkek öğrencilerinin kaldıkları binalar, şehrin beş kilometre kuzeyinde yüksekçe bir yerdedir. Otobüs ile Fakülte binalarına gidilir ve gelinir. Hangi otobüse binsem yanımda çok güzel bir Fransız kızı bitivermekteydi. Atatürk’ü çok sevdiğimi söylemişler, kızcağız Mustafa kemal’in hayatını ezberlemiş. Nihayetinde bir gün Atatürk Devrimini anlatmamı istediler. Atatürk’ün ilkelerini anlattım, Sarı sakallı bir öğrenci:
         “Bu devlet sosyalizmi! Dedi.
         “Siz Batılılar, bir devrimin ekonomik boyutunu kendi sosyal yapınıza göre değerlendirmektesiniz. Atatürk Devriminin sosyal boyutunu göz ardı ediyorsunuz. Fransız Devrimi 27 Ağustos 1789’da”İnsan ve vatandaş hakları evrensel beyannamesiyle dört ana ilke ortaya koydu; sonrası hep şiddet! Rus devrimi de aynı çizgide seyreden Fransız devriminin bir kopyası oldu. Adolf Hitler, Mussolini ve Franko da şiddet yarattı.    Diskurunu çektikten sonra; Atatürk İlkelerinin birbirini dengelemesini anlattıktan sonra; hiç alt yapısı olmayan bir İslam toplumunda     Atatürk Devriminin Sosyal yapısını, Aile, Hürriyet ve Mülkiyet kavramlarını anlattım. Evrimleşmekten sonra gelen devrimleşme sürecini ve kansızlığını da ekledikten sonra, sosyal düzen kurallarının sıralanışını da anlattım. Beni merakla dinleyen bir Japon asıllı kız öğrenci:
         “Atatürk devriminde, Sosyal Düzen Kurallarının sıralanmasını ve Tanrıya bakış açısını sordu!”Önce bu kuralları sıraladım:
         1*Din kuralları,
         2*Ahlak kuralları,
         3*Hukuk kuralları,
         4*Gelenek ve görenekler,örf kuralları,
         5*Moda kuralları. VB.
         İslam devletlerinde ve Osmanlı İmparatorluğunda, Arap ilkelliğine uygun olarak tüm sosyal düzen kuralları tepede kabul edilen dini kurallar tarafından absorbe edilmiştir—Emilmiştir!--. Dini kurallara uymanın mükâfaatı ve uymamanın cazası öteki âlemde Tanrı tarafından verildiği halde, bu görevi devlete egemen olan üstlenmişti.
         Atatürk Devriminde, sosyal düzen kurallarından hukuk en tepededir, her kural kendisine yükletilen görevlerin dışına taşarak diğer kurallara tecavüz edemez. Kuralların sınırlarını da hukuk ve Türk halkı belirler. Din ve diğer sosyal düzen kuralları hukukun garantisi altındadır. Türkiye Cumhuriyetinin dini yoktur. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları, ister dindar olsun, isterse Ateist olsun eşittirler. Türkiye Cumhuriyeti, Müslümanlık, Yahudilik ve Hıristiyanlığa eşit mesafededir!”Dedim ve soruyu soran Japon kız öğrenciye sordum:
         Japonya’daki sosyal düzen kurallarının önemine göre dizilişini sıralar mısınız?”O kızcağız bir tek cümle ile kestirip attı:
         “Japonya’da, Japon halkı arasında din kuralları ve Tanrıya inanma kavramı yoktur. İkinci Dünya Savaşında ölesiye çalıştığımız halde at hırsızları bizi yendi. Ya Tanrı haksız davrandı, ya da Tanrı denilen bir şey yok. Her şey kendi doğasının ekseninde dönüyor’”Dedi. Dini inanç boşluğunu kendi yarattıkları değerlerle doldurduklarını da anlattıydı. Uzun sözümüzün kısası,”Japon halkı kendi yaratmış olduğu; temelinde, sevgi, saygı, doğruluk, çalışmak, hakkına ve sırasına razı olmak, çalmamak, ihanet etmemek ve yalan söylememek değerlerinde birleşti. Eğitimini de bu eksenler üzerine kurdu!”Demişti.
         Dindar=Kindar Nesil yetiştiricilerine sormak gerekmez mi? Allah neden, dinlere, peygamberlere ve kendisine inanmayan bu ulusu başarılı kılıyor! Bir toplumun bireylerini, insan gibi insan yapacak değerlerden arındırarak sırf din motifi ile eğitmeye kalkarsanız; onlara yağma, çalma, çırpma, Deniz Feneri metotları ile inanmış olanları dolandırma, ulusal değerleri yitirterek ümmetçilik batağında batma yeteneğini kazandırmış olursunuz. Vatandaş yerine, biribirini boğazlayan, biribirini aldatan bir sürü yaratmış olursunuz! Allah ve Din ile aldatan ve Allah ve din ile aldatan iki grup yetiştirmiş olursunuz.Kulluğa ve köleliğe biat etmiş yaratıklarla dünyamızı kirletmiş olursunuz.
         Şu daha önceleri yazmış olduklarımdan derlediğim alıntılara bir göz atmanızı istesem:
Osmanlı padişahı Avcı Mehmet’in Huzuru Hümayunlarında bir tartışma geçer. Şeyhülislam Bursalı Mehmet Efendi, Sadrazam Köprülü Fazıl Ahmet Paşa’ya:
“-Köprülü Mehmet Paşa’nın ölümü isabet oldu. Çünkü namuslu ve iktidarlı birçok adamların haksız yere kanını akıttı.” Der.
Sadrazam Köprülü Fazıl Ahmet Paşa:
—Babam, öldürdüklerini hep senin FETVANLA öldürdü.” Diye yanıt verdiğinde; ŞEYHÜLİSLAM Bursalı Mehmet Efendi:
-Ne yapayım, şerrinden korkardım, bu sebeple FETVALARI VERDİM;” der. Sadrazam Köprülü Fazıl Ahmet Paşa da, taşı gediğine koyar:
“-Ya Allah’tan korkmayıp, mahlûktan korkmak İLM’İ DYANET’E lâyık mıdır? Der. Dr. Abdülkadir Altınsu, Osmanlı Şeyhülislamları s.90–91,Osman Türkoğuz, Halifelik s.78,
            Arap milletini ele alalım; aynı dili konuşuyorlar, aynı dine mensuplar, ayrı, ayrı devletler. Dini uygulamaları apayrı. Suudi Arabistan ayrı fetva verir, İran apayrı fetvalar verir, Irak ve Yemen ve öteki İslam ülkeleri başka türlü fetvalar verirler.
            Yemen’de ve Habeşistan’da KIZLARIN SÜNNET OLMALARI DİNEN ZORUNLUDUR. Sünnet olan kız ve kadınlardan ölen ölene. Bu uğurda ölen Kadınların yeri cennettir, çünkü bir Farz haline gelen Yüce İslam dininin uygulanması sırasında, şehitlik şerbetini içmişlerdir!                                                                 Dünyamızdaki her şeyin insan için var olduğundan habersiz Gafiller! Tanrımız da, Dinimiz de, Hukukumuz da biz insanlar için vardır. Ülkemizde de Vatanseverler, Yiğitler, Komutanlar, Bilim adamları ve Gazeteciler için de sizlerin yüzünden Üsera Toplama kampları vardır. Tanrımız bir Mustafa Kemal gönderince de dünya âlem hainlere dardır!      
               Nadir Şah; İran’da egemenliği ele aldığında; Osmanlılara haber salmış:
            “-Ben, İran’da tahtı ele geçirdim. Sizinle çok yakın akrabayım. AFŞAR TÜRK BOYUNDANIM; bu fırsat bir daha ele geçmez. Geliniz anlaşalım;” demiştir.
Babı Meşihat’tan FETVA çıkmıştır:                                                                                  ”-Onlar Şii’dir, kanı, canı, malı ve ayalı helâldir. Hıristiyanlarla anlaşmak mümkündür. Bunlarla anlaşmak, dinen mümkün değildir.”
Anlaşmış olsaydık; doğu cephemiz güvenceye alınmış olurdu. Bu durum, Şeyhülislam’ın umurunda mıydı?                                                                                   Şimdi İstanbul’da devletimize ait görkemli anıt mezarında yatmakta olan Turgut Özal, Amerika’dan bir beyanat çekmişti. Tam da Azerbaycanlı ittifak yapalım mı döneminde:
“Azeriler Şiidir, bizimle hiçbir ilişikleri de yoktur!”Kendilerinin tarikatçı olduklarını biliyorduk! Fetva Emini olduklarını öğrenmiş olduk. Mustafa Kemal’in “Nutuk “adlı eserini Köşke çıktığında okumuş olduğunu itiraf ettiğine göre, Amerika’ya bir şükran borcunu ödemesini çok görmemiştim!
            Meraklı olanlarınız; Osmanlı devleti devrinde verilmiş olan fetvaları okusunlar da hırslarından mosmor kesilsinler. Kızılbaşlar-ışıklı taifesi- için verilmiş fetvalarda ortak deyim:”-
            “-Kanı, canı, ayali ve malı helâldir”. Fetvaları verenler de TÜRK SOYUNDAN ŞEYHÜLİSLAMLARDIR. Ama SÜNNİ geçinen Osmanlının uşaklarıdır.
            1828 yılında, Mora’yı yitirdiğimizde, Osmanlı Şeyhülislamı Yasinci Zade Abdülvehap Efendi bir fetva vermiştir; evlere şenlik:                                                      
            MORAYI KAYBETMEK İSLAM DİNİ AÇISINDAN HAYIRLI OLMUŞTUR.” Kaynak: Mahmut Esat Bozkurt, ATATÜRK İHTİLALİ; Dr. Abdülkadir Altunsu, Osmanlı Şeyhülislamları. S.184,Osman Türkoğuz, Halifelik s.72,
            “-Padişah, Halife zalim olsa da, O’na itaat gerekir. Çünkü millet lâyık olduğu idareyi bulur kuralı ŞERİAT ESASIDIR. Bunun aksine hareket edenler KÂFİR OLUR.” Mecmuatü’l edep; Mahmut Esat Bozkurt, ATATÜRK İHTİLALİ s.341,
            Arap milletini ele alalım; aynı dili konuşuyorlar, aynı dine mensuplar, ayrı, ayrı devletler. Dini uygulamaları apayrı. Suudi Arabistan ayrı fetva verir, İran apayrı fetvalar verir, Irak ve Yemen ve öteki İslam ülkeleri başka türlü fetvalar verirler.
            Yemen’de ve Habeşistan’da KIZLARIN SÜNNET OLMALARI DİNEN ZORUNLUDUR. Sünnet olan kız ve kadınlardan ölen ölene.
Siyasi İslâmi uygulayan İslâm ülkelerinde; İslâm dini MİLLİYET VE DAHİ MİLLET olup çıkmıştır.
Hani islamda birlik ve dahi beraberlik? İslâm’da birlik ve beraberlik; yalınız ve yalınız KADINLARI AŞAĞILAMADA VARDIR.
            İki Müslüman ve kan kardeşi ülke savaşa tutuşsa; her iki taraf ta; Allah’ın adını anarak birbirlerini öldürecekler ve cennet’e birlikte gidecekler. Ya orada da birbirlerini öldürürlerse! Sizlere üç önemli fetva vermek istiyorum.
Hıristiyanların Müslüman oluşlarını önlemek için, para ile bir fetva verilmiştir. ”Denize bir damla içki dökülse, deniz kuruduğu zaman, oradaki kuruyan bir otu yiyen ineğin sütünden içen kimse’nin yedi ceddi de Müslüman olsa, bu oluş dinen hükümsüzdür. Çünkü hepsi de cehennemliktir.”
            Birinci Dünya Savaşına girişimiz dinen olur veren fetva’yı Suat Hayri Ürgüplünün babası vermiştir. Abdülhamit’i tahtan indiren fetvayı da, Rahmetli Hamdi Yazır vermiştir. Çok ilginçtir; fetva ile kelle kesenlerin kelleleri de fetva ile kesilmiştir.
            Gelelim Mukaddes Cihat Fetvasına.
            “Fetvahane,      minhu’t-Tevfik, (olduğu gibi yazıyorum)
            “ Bu meselenin beyanında Eimme’i Hanefi yeden cevap bu veçhiledir ki:
İslamiyet aleyhine tehacüm’i ada vaki ve memaliği islamiyenin gasp ve gâreti ve nufüs’i İslamiyenin seby ve esir edilmeleri mutahakkak olunca Padişah’ı İslam hazretleri nefir’i âm suretiyle cihadı emir ettikte,”infirû hilafen ve sikâlen ve câhidû biemvâliküm ve enfisikum “ ayet’i celilesi hükmi münifince       kâffe’i müslimin üzerine cihan farz olup genç ve ihtiyar piyade ve süvari olarak bilcümle aktardaki müslimin inin malen ve bedenen cihada musaraat eylemeleri farz’ı ayın olur mu? Ne buyrula?
            El-cevap: Allah’ü Teâlâ âlem olur. Ketebehu, el-fakir ileyhi Ta’âlâ  Hayri bin Avnî el-ürgübî Ufiye anhu.
            Bu suretle elyevm makam’ı hilâfet’i İslam iye ve memâlik’i mahrusa’i şahaneye sefain’i harbi ve asâkiri berriyesiyle hücum etmek suretiyle Hilâfeti İslâmiyeye hudut neuzübillahi taâla nûr’ı âli’i İslamiyetlin itfa ve imhasına saf bulundukları mutahakkak olan Rusya ve İngiltere ve Fransa ile anlara mutîn ve zahir olan hükümetlerin taht’ı idarelerinde bulunan kaffe’i müsliminin dahi mezkûr hükümetlerin aleyhine ilan’ı cihad ederek bilfiil gazaya musaraat eylemeleri farz olur mu? Ne buyrula?
            El-cevap. Allah’ü Teâlâ âlem olur. İmza ve ad aynı.
            Bu suretle maksûdun husulü cem’i müslimin cihada musaraat etmelerine mütevakkıf iken bazıları neuzübillahi taâlâ tehalüf etseler tehalüfleri mâsiyet’i azime olup gazabı ilahiye ve bu mâsiyeti şenianın cezasına müstehak olurlar mı? Ne buyrula?
            El-cevap: Allah’ı Teâlâ âlem olur. İmza ve ad aynı.
            Bu suretle hükümeti islamiye muharebe eden hükümeti mezbûre ahali’i islamıiyesinin kendilerini kati ve hatta cem’i ailelerini mahv ile ikrah ve icbar edilmiş olsalar bile hükümet’i İslâmiye asakiriyle muharebe etmeleri şeran haram’ı kati ile haram olup katil olmalarıyle nâr’ı cah’ıme olurlar mı? Ne buyrula?
            El-cevap: Allah’ı Teâlâ âlem olur. İmza ve ad aynı.
            Bu surette harbi hazırda İngiltere ve Fransa ve Rusya ve Sırbiye ve Karadağ hükümetleriyle zahir iken taht’ı idarelerinde olan Müslümanların hükümet’i seniyye’i islâmiyeye muin bulunan Almanya ve Avusturya aleyhine harp etmeleri Hilâfet’i İslamiyenin mazarratını mucip olacağından ism’i azim olmakla azâb’ı elime müstahak olurlar mı? Ne buyrula?
            El-cevap. Allah’ı Teâlâ âlem olur.
            Ketebehu el-fakir ileyhi Ta’âlâ
            Hayri bin Avni el-Ürgübî Ufiye anhu.
            Bu fetva üzerine HALİFE’Yİ RUYU ZEMİN, KUTSAL CİHAD ilan eder. İlk tepkiyi, Osmanlı’nın, Arap kökenli, Bağdat Müftüsü verir :                                                      ”- Hilafet Kureyşli bir Arabın hakkıdır. Kureyşli Arap olmayan halifenin halifeliği geçersizdir. Vermiş olduğu Kutsal Cihad ilanı da yok hükmündedir.”
Tüm Müslümanlar, Çarlık Rusya’nın, İngiltere’nin ve Fransa’nın saflarında Osmanlıya kurşun sıkmışlardır. Çarlık Rus Ordusunda bulunan Türk ve Müslüman asıllılar: ”Bu, din harbi değil; gün harbidir ;” diyerek Osmanlıya kurşun sıkmıştır.
Bu fetvayı ve Kutsal Cihad ilanını Alman imparatorluğu sağlamıştır. Bu geçersiz Cihad sayesinde, (3.159.200) Türk Askeri şehit olmuş,130.000 asker de evlerine yaralı olarak, sakat dönmüştür.
            İngilizlerde, İstanbul’daki vatan ve din düşmanlarına bir fetva hazırlatarak uçaklarla Anadolu ve Trakya içlerine attırtmışlar; Sait Molla denilen vatan hainin kurduğu casusluk örgütü ile isyanlar çıkartmışlardır.
Sadrazam Damat Ferit Paşa Haini; bir yandan ”Kuvve’İ İnzibatiye” adlı bir Hilafet Ordusu kurdurmuş; bir yardanda bu hain fetvayı yayımlattırmıştır.
Bu fetvayı Şeyhülislam Dürri zade Abdullah Efendi kaleme almıştır. Bu Hain Abdullah Efendi; İstanbul’un geri alınması üzerine, kaçtığı Arabistan’da ölmüştür.
Kızları, Diyanet İşleri Başkanlığına, kendilerine maaş bağlanması için başvuruda bulunmuşlardır. Şimdi, bu namussuz fetvayı Türkçeleştirerek veriyorum. Bu fetva, Sultan Vahdettin’in bir “Hatt’ı Hümayun“u ve İstanbul Hükümeti’nin bir bildirisi ile 05 Nisan.1920 günü yayımlanmıştır.
Bu “Fetva’yı Şerife!”, aynen şöyledir:
            “Bütün nizamın sebebi olan İslam halifesi (yüce Tanrı O’nun hilâfetini kıyamet gününe kadar sürdürsün) Hazretlerinin idaresi altında bulunan İslâm beldelerinde, bazı Şerir şahıslar aralarında birleşip ve kendilerine reisler seçerek padişahın sadık tabasını hileler ve tezvirler ile kandırmağa ve yoldan çıkarmağa, Padişahın yüksek emirleri olmadan, ahaliden asker toplamağa kalkışıp, görünüşte askeri iaşe ve teçhiz bahanesiyle ve gerçekte mal toplama sevdasıyla kutsal şeriata ve Padişahın emirlerine aykırı olarak bir takım salma ve vergiler kesip, çeşitli baskı ve işkencelerle halkın mallarını ve eşyalarını yağmalamak ve bu yoldan Tanrı’nın kullarına zulmede gelmeğe ve suçlar işlemeğe, memleketin bazı köyleri ve bölgelerine hücum ile tahrip, yerle bir etmek, Padişahın sadık tebaalarından nice masum kimseleri katl ve kanlarını döktükleri, müminlerin emiri olan padişah emrinde bulunan bazı dini, askeri ve mülki memurları kendi başlarına asi ve kendi hempalarını tayin, hilafet merkezi ile memleketin ulaştırma ve haberleşme yollarını kesmek, devletçe gönderilen emirlerin yapılmasını yasaklamak, hükümet merkezini diğer bölgelerden ayırmak suretiyle, halifelik otoritesini kırmak ve zayıflatmak maksadıyla yüksek halifelik makamına ihanet etmek imama (Padişaha) itaatten dışarı düşmekle, “Devleti Âliye’”nin nizam ve düzenlerini, memleketin asayişini bozmak için yalanlar yaymak ile halkı fitneye sevke sebep ve fesada gayret etmekte oldukları açıklanmış ve gerçekleşmiş olan adı geçen reisleri ile aveneleri ve onlara bağlı olan kimseler eşkıya mertebesinde bulunup, dağılmaları hakkında gönderilmiş bulunan yüksek emirlerden sonra hâlâ inat ve fesatlarında direnirler ise adı geçen kimselerin kötülüklerinden memleketi temizlemek ve zararlarından halkı kurtarmak vacip olup ”Fe-katilû nelleti tebga hatta tefea ile emerillah” ayeti kerimesi gereğince katilleri ve gerekirse kitle halinde öldürülmeleri meşru ve farz olur mu?
Beyan buyrula. Cevabı budur: gerçeği Tanrı bilir ki, olur.                                               Dürri Zade Es-Seyyid Abdullah tarafından yazıldı.
            Böylece padişahın ülkesinde savaş kudretleri bulunan Müslümanların âdil halifemiz ve imamımız Sultan Mehmet Vahdettin Han Hazretlerinin çevresi etrafında toplanıp, bunlarla çarpışmak için yapılan davet ve emirlerine koşup, adı geçen eşkıyalar ile savaşları vacip olur mu? Beyan buyrula.
            Cevabı budur: Gerçeği Tanrı bilir ki, olur.
            Dürri Zade Es-Seyyid Abdullah tarafından yazıldı.
Bu surette Halife hazretleri tarafından adı geçen eşkıyalar ile çarpışmak için tayin olunan askerler, çarpışmaktan kaçınır ve firar eylerlerse, büyük günaha girip ve asi olup, dünya’da şiddetle cezaya ve ahrette acıklı azaplara hak kazanmış olurlar mı? Beyan buyrula.
            Cevabı budur: Gerçeği Tanrı bilir ki, olurlar.
            Dürri Zade Es-Seyyid Abdullah tarafından yazıldı.
            Bu suretle halife’nin askerlerinden olup ta eşkıyaları katledenler gazi ve eşkıyalar tarafından katlolun anlar şehit ve şefaate nail olurlar mı? Beyan buyrula.
            Cevabı budur: Gerçeği Tanrı bilir ki, olurlar.
            Dürri Zade Es-Seyyid Abdullah tarafından yazıldı.
            Bu suretle eşkıyalar ile muharebe hakkında çıkarılmış olan padişah emirlerine itaat etmeyen Müslümanlar asi ve şeran cezalandırılmaya hak kazanmış olurlar mı? Beyan buyrula.
            Cevabı budur: Gerçeği Tanrı bilir ki, olurlar.
            Dürri Zade Es- Seyyid Abdullah tarafından yazıldı.
            Bu fetva birçok Türk’ün kanının akmasına neden olmuştur.”Ilımlı İslâm”numaraları bizi bu aşağılık durumlara götürür. Yüce Tanrı; bir defa Mustafa kemal verir, bunu da unutmamamız gerekir. Bu fetva üzerine VATAN HAİNİ NEMRUT MUSTAFA; Mustafa Kemal ve yedi kader arkadaşını GIYABEN idama mahkûm etmiştir. Altıncı Vahdettin de bu kararı onaylamıştır.
            Anadolu da boş durmamış, mukabil Fetvayı yayımlamıştır. Yüce İslam dini, iki cepheye ayrılan ülkemizde, her iki tarafa da elini uzatmıştır. Bir yerde, politikanın içersine dini soktunuz mu, tüm alçak yarasalar orasını mesken tutar. Din, birleştirici ve barıştırıcı özelliğini yitirerek politikacının çıkar aleti haline gelir. Mareşal Gazi Mustafa kemal’e kızgınlık ve düşmanlıkların altında, din bezirgânlarının soyma ve sömürme hırsları yatmaktadır.
Cennetmekân Rıfat Börekçi ve cennetmekân (153) kahraman Müftü bir araya gelerek mukabil fetvayı hazırlayıp, imzalayarak yayımlamışlardır. Rahmetli Rıfat Börekçi. Türkiye Cumhuriyetinin İlk Diyanet İşleri Başkanımız olmuştur. En sıkıntılı anların da,  T.B.M.Meclisi Başkanı Mustafa Kemal’in emrine (1.200) Türk lirasını veren Ankara müftüsü, bu Rıfat Efendidir.
Bu ÜNLÜ FETVA’YI Türkçeleştirilmiş olarak veriyorum:
            “Dünya nizamının sebebi olan İslâm Halifesi Hazretlerinin halifelik makamı ve saltanat yeri olan İstanbul, müminlerin emerinin (padişahın) varlığının sebebine aykırı olarak, İslamların düşmanları olan düşman devletler tarafından fiilen işgâl edilerek İslâm Askerleri silâhlarından uzaklaştırılıp, bazıları haksız olarak katl ve hilafet yerinin korunmasına yarayan bütün istihkamları, kale ve diğer harp vasıtaları zapt edilmiş, resmi işler görmeğe ve İslam askerlerini teçhize memur olan Babıâli ve harbiye Nezaretine el konularak, halifeyi milletin gerçek menfaatlerini hedef tutan tedbirler almaktan fiilen men ve örfi idare ilan ve divanı harpler kurmak suretiyle İngiliz Kanunlarını tatbikle muhakeme etmek ve cezalandırmak suretiyle halifenin yargılama hakkına müdahale ve yine yüksek halifelik makamının maksatlarına aykırı olarak Osmanlı memleketi parçalarından İzmir ve Adana ve Maraş ve Ayıntap ve Urfa bölgelerinde düşmanlar tarafından tecavüz edilerek gayrimüslim tebaa ile birleşip İslamları katilam ve mallarını yağmalamak ve kadınlara tecavüz ve İslam’ın kutsal saydığı hususları tahkir eder olduklarında açıklandığı veçhile hakaret ve esirliğe maruz kalmış bulunan İslam halifesinin kurtarılması için elden gelen gayreti sarf ederek bütün iman sahiplerine farz olur mu? Beyan buyrula.                                         Cevabı budur: Gerçeği tanrı bilir ki, olur.                                                                         Bu suretle meşru haklarını ve halifeliğin gasp edilmiş olan kudretini kurtarmak ve fiilen tecavüze maruz kaldığı zikredilen memleketleri düşmandan temizlemek için mücadele eden ve savaşan İslam halkı şeriatça eşkıya olurlar mı? Beyan buyrula.   Cevabı budur: Gerçeği Tanrı bilir ki, olmazlar.
            Bu suretle düşmanlara karşı açılan savaşta ölenler şehit, hayatta kalanlar gazi olurlar mı? Beyan buyrula.   
          Cevabı budur: Gerçeği Tanrı bilir ki olurlar.
            Bu suretle savaşta ve dini vazifesini yerine getiren İslam halkına karşı, düşman tarafını tutarak İslâmlar arasında fitne çıkararak silah kullanan Müslümanlar, şeriatça günahların en büyüğünü işlemiş ve fesada yönelmiş olurlar mı? Beyan buyrula.
            Cevabı budur: Gerçeği tanrı bilir ki, olurlar.
            Bu suretle düşman devletlerinin zorlamaları ve kandırmalarıyla olaylara ve gerçeklere aykırı olarak çıkarılmış bulunan fetvalar, İslâm halkı için şeriatça muteber olurlar mı? Beyan buyrula:
              Cevabı budur: Gerçeği Tanrı bilir ki, olmazlar.”kaynak olarak: Dr. Abdülkadir Altınsu, Osmanlı Şeyhülislamları, Mahmut Esat Bozkurt, ATATÜRK İHTİLALİ VE Sabahattin Selek, Anadolu İhtilali
            ATATÜRK ile kazandıklarımızın üstüne titremezsek, böylesine utanç verici durumlardan bizleri kimseler kurtaramaz.
            Benim aklımın almadığı bir olgu var: Diyanet İşleri Başkanlığımızın “ALO FETVA HATTI”.Şeyhülislamlık kaldırılmış; Fetvahane tarih olmuş, fetva emini ortalarda yok. Fetva kurumu tarihteki yerini almış. Osmanlıda fetvalar, SÜNNİ MEZHEBE göre verilerek, Osmanlı toplumu paramparça edilmiştir Bu Diyanet İşleri’nin fetva ısrarı, tarihi bir özlemin ifadesi midir?
Medeni kanunumuz, Ticaret kanunumuz, Borçlar kanunumuz şöyle desinler; fetvalar da böyle desin.
Politikacılarımız da FETVA gibi düşünürler. İşte durum bugünkü gibi olur.
Fetva kurumu, dinden hukuk ve siyaset çıkarıp, toplumun ve çıkarın üstüne çöreklendiği için tarihe gömülmüştür.
Bu fetva sözleri beni ürkütmektedir.         

.
                       
                                                                                                                                            
                                                                                                                                                                                                                
                                                                      
                       
                                                                        
                                                          
                       
                         
                       
OSMAN TÜRKOĞUZ
            osmanturkoguz@gmail.com
            İzmir;22 Şubat 2012.

                               NEDEN İLLE DE DİNİ EĞİTİM!
         Dikkatinizi çekti mi bilemem, Fetva Müessesesi ile Dini bütün öğrenci yetiştirme masalı at başı birlikte ilerliyorlar. Dindar Nesil= Bütün Sosyal Düzen Kurallarını din kurallarının içinde eritmek. Her sosyal davranışı din çekici ile kırmak demektir!
         Besançon Üniversitesinin kız ve erkek öğrencilerinin kaldıkları binalar, şehrin beş kilometre kuzeyinde yüksekçe bir yerdedir. Otobüs ile Fakülte binalarına gidilir ve gelinir. Hangi otobüse binsem yanımda çok güzel bir Fransız kızı bitivermekteydi. Atatürk’ü çok sevdiğimi söylemişler, kızcağız Mustafa kemal’in hayatını ezberlemiş. Nihayetinde bir gün Atatürk Devrimini anlatmamı istediler. Atatürk’ün ilkelerini anlattım, Sarı sakallı bir öğrenci:
         “Bu devlet sosyalizmi! Dedi.
         “Siz Batılılar, bir devrimin ekonomik boyutunu kendi sosyal yapınıza göre değerlendirmektesiniz. Atatürk Devriminin sosyal boyutu göz ardı ediyorsunuz. Fransız Devrimi 27 Ağustos 1789’da”İnsan ve vatandaş hakları evrensel beyannamesiyle dört ana ilke ortaya koydu; sonrası hep şiddet! Rus devrimi de aynı çizgide seyreden Fransız devriminin bir kopyası oldu. Adolf Hitler, Mussolini ve Franko da şiddet yarattı.    Diskurunu çektikten sonra; Atatürk İlkelerinin birbirini dengelemesini anlattıktan sonra; hiç alt yapısı olmayan bir İslam toplumunda     Atatürk Devriminin Sosyal yapısını, Aile, Hürriyet ve Mülkiyet kavramlarını anlattım. Evrimleşmekten sonra gelen devrimleşme sürecini ve kansızlığını da ekledikten sonra, sosyal düzen kurallarının sıralanışını da anlattım. Beni merakla dinleyen bir Japon asıllı kız öğrenci:
         “Atatürk devriminde, Sosyal Düzen Kurallarının sıralanmasını ve Tanrıya bakış açısını sordu!”Önce bu kuralları sıraladım:
         1*Din kuralları,
         2*Ahlak kuralları,
         3*Hukuk kuralları,
         4*Gelenek ve görenekler,örf kuralları,
         5*Moda kuralları. VB.
         İslam devletlerinde ve Osmanlı İmparatorluğunda, Arap ilkelliğine uygun olarak tüm sosyal düzen kuralları tepede kabul edilen dini kurallar tarafından absorbe edilmiştir—Emilmiştir!--. Dini kurallara uymanı mükâfatı ve uymamanın cazsı öteki âlemde Tanrı tarafından verildiği halde, bu görevi devlete egemen olan üstlenmişti.
         Atatürk Devriminde, sosyal düzen kurallarından hukuk en tepededir, her kural kendisine yükletilen görevlerin dışına taşarak diğer kurallara tecavüz edemez. Kuralların sınırlarını da hukuk ve Türk halkı belirler. Din ve diğer sosyal düzen kuralları hukukun garantisi altındadır. Türkiye Cumhuriyetinin dini yoktur. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları, ister dindar olsun, isterse Ateist olsun eşittirler. Türkiye Cumhuriyeti, Müslümanlık, Yahudilik ve Hıristiyanlığa eşit mesafededir!”Dedim ve soruyu soran Japon kız öğrenciye sordum:
         Japonya’daki sosyal düzen kurallarının önemine göre dizilişini sıralar mısınız?”O kızcağız bir tek cümle ile kestirip attı:
         “Japonya’da, Japon halkı arasında din kuralları ve Tanrıya inanma kavramı yoktur. İkinci Dünya Savaşında ölesiye çalıştığımız halde at hırsızları bizi yendi. Ya Tanrı haksız davrandı, ya da Tanrı denilen bir şey yok. Her şey kendi doğasının ekseninde dönüyor’”Dedi. Dini inanç boşluğunu kendi yarattıkları değerlerle doldurduklarını da anlattıydı. Uzun sözümüzün kısası,”Japon halkı kendi yaratmış olduğu; temelinde, sevgi, saygı, doğruluk, çalışmak, hakkına ve sırasına razı olmak, çalmamak, ihanet etmemek ve yalan söylememek değerlerinde birleşti. Eğitimini de bu eksenler üzerine kurdu!”Demişti.
         Dindar=Kindar Nesil yetiştiricilerine sormak gerekmez mi? Allah neden, dinlere, peygamberlere ve kendisine inanmayan bu ulusu başarılı kılıyor! Bir toplumun bireylerini, insan gibi insan yapacak değerlerden arındırarak sırf din motifi ile eğitmeye kalkarsanız; onlara yağma, çalma, çırpma, Deniz Feneri metotları ile inanmış olanları dolandırma, ulusal değerleri yitirterek ümmetçilik batağında batma yeteneğini kazandırmış olursunuz. Vatandaş yerine, biribirini boğazlayan, biribirini aldatan bir sürü yaratmış olursunuz! Allah ve Din ile aldatan ve Allah ve din ile aldatan iki grup yetiştirmiş olursunuz.Kulluğa ve köleliğe biat etmiş yaratıklarla dünyamızı kirletmiş olursunuz.
         Şu daha önceleri yazmış olduklarımdan derlediğim alıntılara bir göz atmanızı istesem:
Osmanlı padişahı Avcı Mehmet’in Huzuru Hümayunlarında bir tartışma geçer. Şeyhülislam Bursalı Mehmet Efendi, Sadrazam Köprülü Fazıl Ahmet Paşa’ya:
“-Köprülü Mehmet Paşa’nın ölümü isabet oldu. Çünkü namuslu ve iktidarlı birçok adamların haksız yere kanını akıttı.” Der.
Sadrazam Köprülü Fazıl Ahmet Paşa:
—Babam, öldürdüklerini hep senin FETVANLA öldürdü.” Diye yanıt verdiğinde; ŞEYHÜLİSLAM Bursalı Mehmet Efendi:
-Ne yapayım, şerrinden korkardım, bu sebeple FETVALARI VERDİM;” der. Sadrazam Köprülü Fazıl Ahmet Paşa da, taşı gediğine koyar:
“-Ya Allah’tan korkmayıp, mahlûktan korkmak İLM’İ DYANET’E lâyık mıdır? Der. Dr. Abdülkadir Altınsu, Osmanlı Şeyhülislamları s.90–91,Osman Türkoğuz, Halifelik s.78,
            Arap milletini ele alalım; aynı dili konuşuyorlar, aynı dine mensuplar, ayrı, ayrı devletler. Dini uygulamaları apayrı. Suudi Arabistan ayrı fetva verir, İran apayrı fetvalar verir, Irak ve Yemen ve öteki İslam ülkeleri başka türlü fetvalar verirler.
            Yemen’de ve Habeşistan’da KIZLARIN SÜNNET OLMALARI DİNEN ZORUNLUDUR. Sünnet olan kız ve kadınlardan ölen ölene. Bu uğurda ölen Kadınların yeri cennettir, çünkü bir Farz haline gelen Yüce İslam dininin uygulanması sırasında, şehitlik şerbetini içmişlerdir!                                                                 Dünyamızdaki her şeyin insan için var olduğundan habersiz Gafiller! Tanrımız da, Dinimiz de, Hukukumuz da biz insanlar için vardır. Ülkemizde de Vatanseverler, Yiğitler, Komutanlar, Bilim adamları ve Gazeteciler için de sizlerin yüzünden Üsera Toplama kampları vardır. Tanrımız bir Mustafa Kemal gönderince de dünya âlem hainlere dardır!      
               Nadir Şah; İran’da egemenliği ele aldığında; Osmanlılara haber salmış:
            “-Ben, İran’da tahtı ele geçirdim. Sizinle çok yakın akrabayım. AFŞAR TÜRK BOYUNDANIM; bu fırsat bir daha ele geçmez. Geliniz anlaşalım;” demiştir.
Babı Meşihat’tan FETVA çıkmıştır:                                                                                  ”-Onlar Şii’dir, kanı, canı, malı ve ayalı helâldir. Hıristiyanlarla anlaşmak mümkündür. Bunlarla anlaşmak, dinen mümkün değildir.”
Anlaşmış olsaydık; doğu cephemiz güvenceye alınmış olurdu. Bu durum, Şeyhülislam’ın umurunda mıydı?                                                                                   Şimdi İstanbul’da devletimize ait görkemli anıt mezarında yatmakta olan Turgut Özal, Amerika’dan bir beyanat çekmişti. Tam da Azerbaycanlı ittifak yapalım mı döneminde:
“Azeriler Şiidir, bizimle hiçbir ilişikleri de yoktur!”Kendilerinin tarikatçı olduklarını biliyorduk! Fetva Emini olduklarını öğrenmiş olduk. Mustafa Kemal’in “Nutuk “adlı eserini Köşke çıktığında okumuş olduğunu itiraf ettiğine göre, Amerika’ya bir şükran borcunu ödemesini çok görmemiştim!
            Meraklı olanlarınız; Osmanlı devleti devrinde verilmiş olan fetvaları okusunlar da hırslarından mosmor kesilsinler. Kızılbaşlar-ışıklı taifesi- için verilmiş fetvalarda ortak deyim:”-
            “-Kanı, canı, ayali ve malı helâldir”. Fetvaları verenler de TÜRK SOYUNDAN ŞEYHÜLİSLAMLARDIR. Ama SÜNNİ geçinen Osmanlının uşaklarıdır.
            1828 yılında, Mora’yı yitirdiğimizde, Osmanlı Şeyhülislamı Yasinci Zade Abdülvehap Efendi bir fetva vermiştir; evlere şenlik:                                                      
            MORAYI KAYBETMEK İSLAM DİNİ AÇISINDAN HAYIRLI OLMUŞTUR.” Kaynak: Mahmut Esat Bozkurt, ATATÜRK İHTİLALİ; Dr. Abdülkadir Altunsu, Osmanlı Şeyhülislamları. S.184,Osman Türkoğuz, Halifelik s.72,
            “-Padişah, Halife zalim olsa da, O’na itaat gerekir. Çünkü millet lâyık olduğu idareyi bulur kuralı ŞERİAT ESASIDIR. Bunun aksine hareket edenler KÂFİR OLUR.” Mecmuatü’l edep; Mahmut Esat Bozkurt, ATATÜRK İHTİLALİ s.341,
            Arap milletini ele alalım; aynı dili konuşuyorlar, aynı dine mensuplar, ayrı, ayrı devletler. Dini uygulamaları apayrı. Suudi Arabistan ayrı fetva verir, İran apayrı fetvalar verir, Irak ve Yemen ve öteki İslam ülkeleri başka türlü fetvalar verirler.
            Yemen’de ve Habeşistan’da KIZLARIN SÜNNET OLMALARI DİNEN ZORUNLUDUR. Sünnet olan kız ve kadınlardan ölen ölene.
Siyasi İslâmi uygulayan İslâm ülkelerinde; İslâm dini MİLLİYET VE DAHİ MİLLET olup çıkmıştır.
Hani islamda birlik ve dahi beraberlik? İslâm’da birlik ve beraberlik; yalınız ve yalınız KADINLARI AŞAĞILAMADA VARDIR.
            İki Müslüman ve kan kardeşi ülke savaşa tutuşsa; her iki taraf ta; Allah’ın adını anarak birbirlerini öldürecekler ve cennet’e birlikte gidecekler. Ya orada da birbirlerini öldürürlerse! Sizlere üç önemli fetva vermek istiyorum.
Hıristiyanların Müslüman oluşlarını önlemek için, para ile bir fetva verilmiştir. ”Denize bir damla içki dökülse, deniz kuruduğu zaman, oradaki kuruyan bir otu yiyen ineğin sütünden içen kimse’nin yedi ceddi de Müslüman olsa, bu oluş dinen hükümsüzdür. Çünkü hepsi de cehennemliktir.”
            Birinci Dünya Savaşına girişimiz dinen olur veren fetva’yı Suat Hayri Ürgüplünün babası vermiştir. Abdülhamit’i tahtan indiren fetvayı da, Rahmetli Hamdi Yazır vermiştir. Çok ilginçtir; fetva ile kelle kesenlerin kelleleri de fetva ile kesilmiştir.
            Gelelim Mukaddes Cihat Fetvasına.
            “Fetvahane,      minhu’t-Tevfik, (olduğu gibi yazıyorum)
            “ Bu meselenin beyanında Eimme’i Hanefi yeden cevap bu veçhiledir ki:
İslamiyet aleyhine tehacüm’i ada vaki ve memaliği islamiyenin gasp ve gâreti ve nufüs’i İslamiyenin seby ve esir edilmeleri mutahakkak olunca Padişah’ı İslam hazretleri nefir’i âm suretiyle cihadı emir ettikte,”infirû hilafen ve sikâlen ve câhidû biemvâliküm ve enfisikum “ ayet’i celilesi hükmi münifince       kâffe’i müslimin üzerine cihan farz olup genç ve ihtiyar piyade ve süvari olarak bilcümle aktardaki müslimin inin malen ve bedenen cihada musaraat eylemeleri farz’ı ayın olur mu? Ne buyrula?
            El-cevap: Allah’ü Teâlâ âlem olur. Ketebehu, el-fakir ileyhi Ta’âlâ  Hayri bin Avnî el-ürgübî Ufiye anhu.
            Bu suretle elyevm makam’ı hilâfet’i İslam iye ve memâlik’i mahrusa’i şahaneye sefain’i harbi ve asâkiri berriyesiyle hücum etmek suretiyle Hilâfeti İslâmiyeye hudut neuzübillahi taâla nûr’ı âli’i İslamiyetlin itfa ve imhasına saf bulundukları mutahakkak olan Rusya ve İngiltere ve Fransa ile anlara mutîn ve zahir olan hükümetlerin taht’ı idarelerinde bulunan kaffe’i müsliminin dahi mezkûr hükümetlerin aleyhine ilan’ı cihad ederek bilfiil gazaya musaraat eylemeleri farz olur mu? Ne buyrula?
            El-cevap. Allah’ü Teâlâ âlem olur. İmza ve ad aynı.
            Bu suretle maksûdun husulü cem’i müslimin cihada musaraat etmelerine mütevakkıf iken bazıları neuzübillahi taâlâ tehalüf etseler tehalüfleri mâsiyet’i azime olup gazabı ilahiye ve bu mâsiyeti şenianın cezasına müstehak olurlar mı? Ne buyrula?
            El-cevap: Allah’ı Teâlâ âlem olur. İmza ve ad aynı.
            Bu suretle hükümeti islamiye muharebe eden hükümeti mezbûre ahali’i islamıiyesinin kendilerini kati ve hatta cem’i ailelerini mahv ile ikrah ve icbar edilmiş olsalar bile hükümet’i İslâmiye asakiriyle muharebe etmeleri şeran haram’ı kati ile haram olup katil olmalarıyle nâr’ı cah’ıme olurlar mı? Ne buyrula?
            El-cevap: Allah’ı Teâlâ âlem olur. İmza ve ad aynı.
            Bu surette harbi hazırda İngiltere ve Fransa ve Rusya ve Sırbiye ve Karadağ hükümetleriyle zahir iken taht’ı idarelerinde olan Müslümanların hükümet’i seniyye’i islâmiyeye muin bulunan Almanya ve Avusturya aleyhine harp etmeleri Hilâfet’i İslamiyenin mazarratını mucip olacağından ism’i azim olmakla azâb’ı elime müstahak olurlar mı? Ne buyrula?
            El-cevap. Allah’ı Teâlâ âlem olur.
            Ketebehu el-fakir ileyhi Ta’âlâ
            Hayri bin Avni el-Ürgübî Ufiye anhu.
            Bu fetva üzerine HALİFE’Yİ RUYU ZEMİN, KUTSAL CİHAD ilan eder. İlk tepkiyi, Osmanlı’nın, Arap kökenli, Bağdat Müftüsü verir :                                                      ”- Hilafet Kureyşli bir Arabın hakkıdır. Kureyşli Arap olmayan halifenin halifeliği geçersizdir. Vermiş olduğu Kutsal Cihad ilanı da yok hükmündedir.”
Tüm Müslümanlar, Çarlık Rusya’nın, İngiltere’nin ve Fransa’nın saflarında Osmanlıya kurşun sıkmışlardır. Çarlık Rus Ordusunda bulunan Türk ve Müslüman asıllılar: ”Bu, din harbi değil; gün harbidir ;” diyerek Osmanlıya kurşun sıkmıştır.
Bu fetvayı ve Kutsal Cihad ilanını Alman imparatorluğu sağlamıştır. Bu geçersiz Cihad sayesinde, (3.159.200) Türk Askeri şehit olmuş,130.000 asker de evlerine yaralı olarak, sakat dönmüştür.
            İngilizlerde, İstanbul’daki vatan ve din düşmanlarına bir fetva hazırlatarak uçaklarla Anadolu ve Trakya içlerine attırtmışlar; Sait Molla denilen vatan hainin kurduğu casusluk örgütü ile isyanlar çıkartmışlardır.
Sadrazam Damat Ferit Paşa Haini; bir yandan ”Kuvve’İ İnzibatiye” adlı bir Hilafet Ordusu kurdurmuş; bir yardanda bu hain fetvayı yayımlattırmıştır.
Bu fetvayı Şeyhülislam Dürri zade Abdullah Efendi kaleme almıştır. Bu Hain Abdullah Efendi; İstanbul’un geri alınması üzerine, kaçtığı Arabistan’da ölmüştür.
Kızları, Diyanet İşleri Başkanlığına, kendilerine maaş bağlanması için başvuruda bulunmuşlardır. Şimdi, bu namussuz fetvayı Türkçeleştirerek veriyorum. Bu fetva, Sultan Vahdettin’in bir “Hatt’ı Hümayun“u ve İstanbul Hükümeti’nin bir bildirisi ile 05 Nisan.1920 günü yayımlanmıştır.
Bu “Fetva’yı Şerife!”, aynen şöyledir:
            “Bütün nizamın sebebi olan İslam halifesi (yüce Tanrı O’nun hilâfetini kıyamet gününe kadar sürdürsün) Hazretlerinin idaresi altında bulunan İslâm beldelerinde, bazı Şerir şahıslar aralarında birleşip ve kendilerine reisler seçerek padişahın sadık tabasını hileler ve tezvirler ile kandırmağa ve yoldan çıkarmağa, Padişahın yüksek emirleri olmadan, ahaliden asker toplamağa kalkışıp, görünüşte askeri iaşe ve teçhiz bahanesiyle ve gerçekte mal toplama sevdasıyla kutsal şeriata ve Padişahın emirlerine aykırı olarak bir takım salma ve vergiler kesip, çeşitli baskı ve işkencelerle halkın mallarını ve eşyalarını yağmalamak ve bu yoldan Tanrı’nın kullarına zulmede gelmeğe ve suçlar işlemeğe, memleketin bazı köyleri ve bölgelerine hücum ile tahrip, yerle bir etmek, Padişahın sadık tebaalarından nice masum kimseleri katl ve kanlarını döktükleri, müminlerin emiri olan padişah emrinde bulunan bazı dini, askeri ve mülki memurları kendi başlarına asi ve kendi hempalarını tayin, hilafet merkezi ile memleketin ulaştırma ve haberleşme yollarını kesmek, devletçe gönderilen emirlerin yapılmasını yasaklamak, hükümet merkezini diğer bölgelerden ayırmak suretiyle, halifelik otoritesini kırmak ve zayıflatmak maksadıyla yüksek halifelik makamına ihanet etmek imama (Padişaha) itaatten dışarı düşmekle, “Devleti Âliye’”nin nizam ve düzenlerini, memleketin asayişini bozmak için yalanlar yaymak ile halkı fitneye sevke sebep ve fesada gayret etmekte oldukları açıklanmış ve gerçekleşmiş olan adı geçen reisleri ile aveneleri ve onlara bağlı olan kimseler eşkıya mertebesinde bulunup, dağılmaları hakkında gönderilmiş bulunan yüksek emirlerden sonra hâlâ inat ve fesatlarında direnirler ise adı geçen kimselerin kötülüklerinden memleketi temizlemek ve zararlarından halkı kurtarmak vacip olup ”Fe-katilû nelleti tebga hatta tefea ile emerillah” ayeti kerimesi gereğince katilleri ve gerekirse kitle halinde öldürülmeleri meşru ve farz olur mu?
Beyan buyrula. Cevabı budur: gerçeği Tanrı bilir ki, olur.                                               Dürri Zade Es-Seyyid Abdullah tarafından yazıldı.
            Böylece padişahın ülkesinde savaş kudretleri bulunan Müslümanların âdil halifemiz ve imamımız Sultan Mehmet Vahdettin Han Hazretlerinin çevresi etrafında toplanıp, bunlarla çarpışmak için yapılan davet ve emirlerine koşup, adı geçen eşkıyalar ile savaşları vacip olur mu? Beyan buyrula.
            Cevabı budur: Gerçeği Tanrı bilir ki, olur.
            Dürri Zade Es-Seyyid Abdullah tarafından yazıldı.
Bu surette Halife hazretleri tarafından adı geçen eşkıyalar ile çarpışmak için tayin olunan askerler, çarpışmaktan kaçınır ve firar eylerlerse, büyük günaha girip ve asi olup, dünya’da şiddetle cezaya ve ahrette acıklı azaplara hak kazanmış olurlar mı? Beyan buyrula.
            Cevabı budur: Gerçeği Tanrı bilir ki, olurlar.
            Dürri Zade Es-Seyyid Abdullah tarafından yazıldı.
            Bu suretle halife’nin askerlerinden olup ta eşkıyaları katledenler gazi ve eşkıyalar tarafından katlolun anlar şehit ve şefaate nail olurlar mı? Beyan buyrula.
            Cevabı budur: Gerçeği Tanrı bilir ki, olurlar.
            Dürri Zade Es-Seyyid Abdullah tarafından yazıldı.
            Bu suretle eşkıyalar ile muharebe hakkında çıkarılmış olan padişah emirlerine itaat etmeyen Müslümanlar asi ve şeran cezalandırılmaya hak kazanmış olurlar mı? Beyan buyrula.
            Cevabı budur: Gerçeği Tanrı bilir ki, olurlar.
            Dürri Zade Es- Seyyid Abdullah tarafından yazıldı.
            Bu fetva birçok Türk’ün kanının akmasına neden olmuştur.”Ilımlı İslâm”numaraları bizi bu aşağılık durumlara götürür. Yüce Tanrı; bir defa Mustafa kemal verir, bunu da unutmamamız gerekir. Bu fetva üzerine VATAN HAİNİ NEMRUT MUSTAFA; Mustafa Kemal ve yedi kader arkadaşını GIYABEN idama mahkûm etmiştir. Altıncı Vahdettin de bu kararı onaylamıştır.
            Anadolu da boş durmamış, mukabil Fetvayı yayımlamıştır. Yüce İslam dini, iki cepheye ayrılan ülkemizde, her iki tarafa da elini uzatmıştır. Bir yerde, politikanın içersine dini soktunuz mu, tüm alçak yarasalar orasını mesken tutar. Din, birleştirici ve barıştırıcı özelliğini yitirerek politikacının çıkar aleti haline gelir. Mareşal Gazi Mustafa kemal’e kızgınlık ve düşmanlıkların altında, din bezirgânlarının soyma ve sömürme hırsları yatmaktadır.
Cennetmekân Rıfat Börekçi ve cennetmekân (153) kahraman Müftü bir araya gelerek mukabil fetvayı hazırlayıp, imzalayarak yayımlamışlardır. Rahmetli Rıfat Börekçi. Türkiye Cumhuriyetinin İlk Diyanet İşleri Başkanımız olmuştur. En sıkıntılı anların da,  T.B.M.Meclisi Başkanı Mustafa Kemal’in emrine (1.200) Türk lirasını veren Ankara müftüsü, bu Rıfat Efendidir.
Bu ÜNLÜ FETVA’YI Türkçeleştirilmiş olarak veriyorum:
            “Dünya nizamının sebebi olan İslâm Halifesi Hazretlerinin halifelik makamı ve saltanat yeri olan İstanbul, müminlerin emerinin (padişahın) varlığının sebebine aykırı olarak, İslamların düşmanları olan düşman devletler tarafından fiilen işgâl edilerek İslâm Askerleri silâhlarından uzaklaştırılıp, bazıları haksız olarak katl ve hilafet yerinin korunmasına yarayan bütün istihkamları, kale ve diğer harp vasıtaları zapt edilmiş, resmi işler görmeğe ve İslam askerlerini teçhize memur olan Babıâli ve harbiye Nezaretine el konularak, halifeyi milletin gerçek menfaatlerini hedef tutan tedbirler almaktan fiilen men ve örfi idare ilan ve divanı harpler kurmak suretiyle İngiliz Kanunlarını tatbikle muhakeme etmek ve cezalandırmak suretiyle halifenin yargılama hakkına müdahale ve yine yüksek halifelik makamının maksatlarına aykırı olarak Osmanlı memleketi parçalarından İzmir ve Adana ve Maraş ve Ayıntap ve Urfa bölgelerinde düşmanlar tarafından tecavüz edilerek gayrimüslim tebaa ile birleşip İslamları katilam ve mallarını yağmalamak ve kadınlara tecavüz ve İslam’ın kutsal saydığı hususları tahkir eder olduklarında açıklandığı veçhile hakaret ve esirliğe maruz kalmış bulunan İslam halifesinin kurtarılması için elden gelen gayreti sarf ederek bütün iman sahiplerine farz olur mu? Beyan buyrula.                                         Cevabı budur: Gerçeği tanrı bilir ki, olur.                                                                         Bu suretle meşru haklarını ve halifeliğin gasp edilmiş olan kudretini kurtarmak ve fiilen tecavüze maruz kaldığı zikredilen memleketleri düşmandan temizlemek için mücadele eden ve savaşan İslam halkı şeriatça eşkıya olurlar mı? Beyan buyrula.   Cevabı budur: Gerçeği Tanrı bilir ki, olmazlar.
            Bu suretle düşmanlara karşı açılan savaşta ölenler şehit, hayatta kalanlar gazi olurlar mı? Beyan buyrula.   
          Cevabı budur: Gerçeği Tanrı bilir ki olurlar.
            Bu suretle savaşta ve dini vazifesini yerine getiren İslam halkına karşı, düşman tarafını tutarak İslâmlar arasında fitne çıkararak silah kullanan Müslümanlar, şeriatça günahların en büyüğünü işlemiş ve fesada yönelmiş olurlar mı? Beyan buyrula.
            Cevabı budur: Gerçeği tanrı bilir ki, olurlar.
            Bu suretle düşman devletlerinin zorlamaları ve kandırmalarıyla olaylara ve gerçeklere aykırı olarak çıkarılmış bulunan fetvalar, İslâm halkı için şeriatça muteber olurlar mı? Beyan buyrula:
              Cevabı budur: Gerçeği Tanrı bilir ki, olmazlar.”kaynak olarak: Dr. Abdülkadir Altınsu, Osmanlı Şeyhülislamları, Mahmut Esat Bozkurt, ATATÜRK İHTİLALİ VE Sabahattin Selek, Anadolu İhtilali
            ATATÜRK ile kazandıklarımızın üstüne titremezsek, böylesine utanç verici durumlardan bizleri kimseler kurtaramaz.
            Benim aklımın almadığı bir olgu var: Diyanet İşleri Başkanlığımızın “ALO FETVA HATTI”.Şeyhülislamlık kaldırılmış; Fetvahane tarih olmuş, fetva emini ortalarda yok. Fetva kurumu tarihteki yerini almış. Osmanlıda fetvalar, SÜNNİ MEZHEBE göre verilerek, Osmanlı toplumu paramparça edilmiştir Bu Diyanet İşleri’nin fetva ısrarı, tarihi bir özlemin ifadesi midir?
Medeni kanunumuz, Ticaret kanunumuz, Borçlar kanunumuz şöyle desinler; fetvalar da böyle desin.
Politikacılarımız da FETVA gibi düşünürler. İşte durum bugünkü gibi olur.
Fetva kurumu, dinden hukuk ve siyaset çıkarıp, toplumun ve çıkarın üstüne çöreklendiği için tarihe gömülmüştür.
Bu fetva sözleri beni ürkütmektedir.         

.
                       
                                                                                                                                            
                                                                                                                                                                                                                
                                                                      
                       
                                                                        
                                                          
                       
                         
                       
           
                            
                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                               
                       
                       

                                  

                       
                       
                       

           
                            
                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                               
                       
                       

                                  

                       
                       
                       

İzleyiciler

Blog Arşivi