11 Kasım 2016 Cuma

2107/KADIN NEREDEN NEREYE-2'İNCİ BÖLÜM.


  TC.                                                                                                                                                                     OSMANTÜRKOĞUZ                                                                           osmanturkoguz@gmail.com                                                                                                                  TV.İZMİR;12 KASIM 2016.

                       KADIN NEREDEN NEREYE?!

                             İKİNCİ BÖLÜM.

        Tabiat,hiçbir canlı varlığın erkeğini dişisinden üstün yaratmamıştır…

        Muhammet gelene kadar,KADIN VE ERKEK arasında fark yoktu.Ortaçağ Arabistan’ında,ALLAH adı kullanılarak KADINA aşağılanacak bir fark ve sıfat konulmuştur….Kadınlar,öldükten sonra bile,seks köleliğinden kurtulamamışlardır,Hadislere göre?!OĞUZ TÖRESİNE GÖRE;EVLİ BİR OĞUZ ERKEĞİ EŞİNİN DOKUZ ADIM GERİSİNDEN YÜRÜMEK ZORUNDAYDI.15 YAŞINA GELEN BİR TÜRK KIZI,KENDİSİNİ SPOR KARŞILAŞMASINDA YENEN DELİKANLI İLE EVLENEBİLİRDİ…BAKINIZ ARAP KADINLARIMIZI VE ERKEKLERİMİZİ NE HALLERE SOKMUŞ:

    ÖLÜ SİKİCİLİĞİ NEKROFİLİ! NEBBAŞLIK!


 


         “Kuran'da Nekrofili'ye (ölü sevicilik) değinilen bir Ayet hatırlamıyorum. Ama Hadîs kaynaklarında mevcut…
Eğer bir Namaz Hocası isimli kitaba bakarsanız, o kitaplar içinde gusul gerektiren durumlar başlığı altında Nekrofili'den söz edilir. Derler ki; ölüyle cima yapan (çifleşen) kişiden Eger meni geldiyse gusul gerekir, gelmediyse gusule gerek yok… “İnternette, bir Müslüman ulemasının! Fetvası! PS:
ÖLÜM, BOŞANMA NEDENİDİR,EVLİLİK BİTMİŞTİR.NE DEMEK KOCASI ÖLMÜŞ KARISINI ALTI SAAT İÇİNDE ŞAPAR!ÖLEN KADINI KORUMAK EN YAKIN AKRABALARINA DÜŞER. “Ölülerle ve hayvanlarla yapılan cinsi münasebette inzal/boşalma/vaki olması”, veya “Arada bir özrü yokken kadının her hangi bir yerine dokunarak meninin gelmesi veya el ile istimna/Masturbasyon/otuzbir çekmek/”, veya”Dişlerden çıkan Kan tükürükten çok olur da boğaza gider ve tadı hissedilirse”bu gibi ahvalde oruç bozulur ve bunlar kazayı gerektiren şeyler imiş... “Yukarıda tırnak işareti arasına aldığımız cümleler, Devletin resmi bir kuruluşu olan Diyanet İşleri Başkanlığı’nın resmi yayın aracı olan “DİYANET DERGİSİ” İLE ”DİYANET GAZETESİ’NDEN, hiçbir kelimesi değiştirilmeden ayniyle çıkarılmış satırlardır. Bu hükümler Başkanlık “Hadis” veya “Hadisi Şerif” olarak halkımıza ve din okullarındaki yavrularımıza sunmakta ve kaynak olarak ta Celâleddin Es Suuti’nin “Feth-ül Kebiri’ni vermektedir””Bu hadisler, DİBaşkanlığınca yayınlanan “Diyanet Gazetesi’nin” 01 Kasım 1970 günlü ve üçüncü sayısının 14’üncü sahifesinde”Orucun Fıkhı Hükümleri” başlığı altında yayınlanmıştır. Profesör Dr. İlhan Arsel,”Devletin Anayasaya Ters Düşen Davranışları, s.37,1974.“Devletin Haysiyetini Çiğneyen Zihniyet! Her hukukta,ölüm boşanma nedenidir.Ölümle evlilik te bitmiş olur.Amma,geliniz görünüz  islam adına yapılan iğrenç rezaleti.Ya ölmüş kadında bulaşıcı bir hastalık varsa…Biz,yine de Osmanlıdan miras olarak aldığımız kepazeliklere dönelim…Osmanlıda Oğlancılığa devam:               

“Dünyâ ne kahpedür her ana zir’i dest olam, Erlik midir acûze sevüp                 zenprest”. 

        Türkçesi:”Dünya ikiyüzlü bir oynaktır, ben onun eli altına girmem.            Ona yenilmem. Bir kadını sevmek, kadına düşkün olmak erkeklik midir?”

        Ünlü Baki:”saldın ruyuzemin’e taraf, taraf/demir kuşaklı cihan          pehlivanlarını” diye, Kanuni’nin ölümüne ağıt yazmıştı. Bu Baki’nin                   burada tekrar edemeyeceğim çok biçimsiz ve edeple bağdaşamayan                     şiirleri de vardır.

                “Bir Kuloğlu’nun esir oldu kapusuna gönül,

                 İntisab itdi gedâ bârgâh’ı sultane”.

        Türkçesi:”Gönül bir Kuloğlu’nun kapısında tutsak oldu. Bu bir           dilencinin sultan kapısına sığınışı gibidir.”

               XV’ inci yüzyılda yaşamış bir Şair Hıfzı:

                “Zenne meyl eyleyemem kaht’ı ricat olsa bile!”

        Türkçesi:”Yeryüzünde erkek kalksa da, gene kadına ilgi duymam!”   

        ŞEYHÜLİSLAM YAHYA EFENDİ’NİN BAYRAM adlı bir oğlana yazmış            olduğu şiirinin Türkçesi:

        “Can bağının gonca gülüdür Ahmed

        Gülün, gül bahçesinde rengidir Ahmet,

        Konuşmaya başlayınca ağzından şeker damlar,

        Hokka ağızlı bir gençtir Ahmed.

        Yan bakışlarla her zaman,

        Ev, bark yıkandır Ahmed.

        Öldüren bakışıyla her zaman,

        Kan dökmede acımasızdır Ahmed.

        Yeni çıkan fitnenin sultanıdır,

        Yeni bir güzellik devletidir Ahmet.

        Nazlanıp, konuşmaya başlayınca,

        Şeker dilli bir papağandır Ahmed.”

XVIII’ inci yüz yılda Şeyh Galip:

        “Güzelliğine tutulalı ey ay alınlı Emin,

        Sabahlara kadar çağırır dururum Emin, Emin.

        Bu güzellikle, bu parlaklıkla, bu çapkınlıkla,

        Bir eşin daha var mı Emin?

        Ey fenni, bu özlü, yeni şiirini görünce,

        Belki beğenip aferin der Emin!”

        1730 Senesinde; Patrona Halil ayaklanmasında; damdan, dama                       kaçarken düşerek ölen Nedim de şairliği yanında az genç oğlan                       delisi değilmiş!

        “İzin al maderden Cuma namazına deyu;

        Gidelim seninle sevdiceğim Sadabada!”Kızlar Cuma namazına          gidemeyeceklerine göre,”nesin sen doğru söyle, can mısın, canan mısın            kâfir?”Dediği genç bir oğlan olsa gerek!

                “Ben bugün bir nev-baharı hüsn’ü an seyreyledim,

                Tarf’ı destanında sünbül gibi mülar var idi”

        Türkçesi:”Ben bugün bir bahar güzelliği gibi güzel gördüm.                      Sarığının kıyısında sünbül gibi saçlar vardı!”

                “Tıraş oldun efendim, âfiyetler izz’ü devletle,

                Bir cüvan kaşı sarık sarmış efendim başına,

                Sürme çekmiş ıtri şahiler sürünmüş kaşına.

                Şimdi girmiş daha tahminimce onbeş yaşına

                Gül yanaklı, gulgule kerrakeli, mor hareli”.

        Nedim:”   Kızoğlan nazı nazın,

                       Şahlevent avazı, avazın.

                       Belasın ben dahi bilmem,

                       Kız mısın, oğlan mısın kâfir!”Diye inler. Nedim’i inletenin         kişiliği, diğer şiirlerinden anlaşılmaktadır: Sakalı yeni çıkmış bir                          Şahlevent!

          Şair nedim’in çağdaşı olan şair Necati de, hınzır m hınzır bir şair                    idi. Dili çok ağdalı olan bu Necati’nin şiirini sadeleştirerek                            veriyorum:

                          “Almış Efendi daireye bir civan’ı şeyh,

                          Etmiş esir o kâfire, bir Müslüman’ı şeyh,

                          Bir afetin ki raksı olunca müzakere,

                        Görmem garip o dem ki depitse tüvanı şeyh.

                        Meydan’ı akşın olmuş o çâlâk cünbüşi,

                        Almış koluna vây o şuh’i dilsitane şeyh.

                        İtmiş velayeti şerefinden anı habir,

                        Açmış o şuha uhde’i râz’ı nihânı şeyh!”

        Türkçesi:”Şeyh Efendi,,dairesine bir delikanlı almış ta ,binlerce                Müslüman’ı bir dinsize tutsak etmiş.öyle bir delikanlı ki,oynayışı                      konusunda konuşulsa,şeyhe gençlik gelir.içi açılır.Ağzının suyu                        akar,buna şaşılmaz artık.O çalak delikanlı,aşk alanının eğlencesi,şenliği           olmuş,şeyh de o çapkını koluna almış.Şeyh efendi,o delikanlıya tarikatın                gizli sırlarını öğretmiş,o’nu yetiştirmiş doğrusu!”

        Şu iki mısrayı kim söylemiş dersiniz?

                   “Hat geldi gönül seyr’i izar’ü dehen olmaz;

                    Tahsili sâfa itmeğe azm’i çemen olmaz!”

        Türkçesi: Artık sevgili delikanlının sakalı çıktı, ey gönül, ağzına,              yüzüne bakılmaz daha; onunla eğlenip oynaşmak için kıra çıkmanın da             gereği kalmadı!”

                “”Hat geldi gitmedi dahi yârim letafeti,

                “Hat ile vecdi dilbere bu istihâr hat!”

        Türkçesi:”evet sakal çıktı gene de, sevgilinin gönül alıcılığı                     yerinde. Şimdi bir de bu durumuyla ün kazandı”.

        Şair Fazıl da az değilmiş hani:

                “Nesim nâmında bir şuh’i museviye düşüp

                Dilim hava’yi muhabbetle bir sebu’yi Nesim!”

        Türkçesi: Nesim adlı bir Yahudi delikanlısına gönül verdim, bundan          dolayı gönlüm Nesim’in kadehi oluverdi; o’na duyduğum sevgiyle!”

                “Güzeller şâhı Andon’um sana billahi meftunum

                Ne simim var, ne altunum, hemen bir tatlı canım var!”

        Türkçesi: Açıklamaya gerek şairin cinsel tercihidir!

        Şair fazıl hep Oğlan sevgililerden söz eder:

                “Yetmez mi bu bela bize, söylen anasına;

                O büt’ü gut misali bir dahi oğlan getürmesün!”

        Hamamizade İhsan divanından da; akıcı, çarpıcı bir örnek verelim:           “Bir damla su ol gönlüme gel ak delikanlı,

                Bir damla sudan gönlümü yık, yak delikanlı.

                Dans etmek yeter, aklımı oynatma yerinden,

                Dansın, reveransın yeter, oynak delikanlı!”

        Kadını toplum içindeki yerinden, din ve Allah adını kullanarak,                 çeker alırsanız işte böyle tıfıl delikanlılar alırlar kadının yerini. Konya’da,           senelerce önce; bir tartışma sırasında, yaşlı bir adamın Mareşal Gazi                   Mustafa Kemal’e kem söz söyleyenlere söylemiş olduğu sözü hiç                  unutmadım: “Terbiyesizlik etmeyin; O geldi de kıçlarınız kurtuldu! Onun                  sevabına kıçlarınızın zekâtını vermelisiniz!”Bendeniz; o büyük                   insanın ne demek istediğini nasıl anladıysan ötekiler de anlayarak                  susmuşlardı.

Boynuna bağlanan bir iple; tarikat şeyhi huzuruna çekilerek                             getirilen İkinci Beyazıt,”Adli” mahlası ile şiirler yazardı. Zampara,                         oğlancı, şarapçı ve afyonkeş olmasına karşın, VELİ sıfatı ile de                           onurlandırılmıştır. Şakir Keceli’nin “OSMANLI KİM, ŞERİAT NE?” ADLI                  KİTABI, S.104; Ali Kemal Meram’ın “Padişah Anaları” adlı kitabının                     (s.106 da) mutlaka—bazı hatalarına karşın—okunmalıdır.İkinci                               Beyazıt’ın anası Gülbahar takma adlı “kamelya’’’dır.Anacığının ve                  nineciklerinin etkisi ile,bu VELİ! Padişah Türk’ü nasıl değerlendirmiştir:

                “Değme, Etrak ne bilsin gam’ı aşkı Adli,

                  Sırrı aşk anlamaya, haylice idrak gerek!”

                 Türkçesi:”Türkler ne anlar aşktan Adli!

                 Aşkın sırını anlamaya idrak gerek!”

Türk Halkı da Osmanlıya giydirmesini bilmiştir:

“Osmanlının yanında gözünü; kâtibin yanında sözünü saklı tut!”

                        “Şalvarı şaltağ Osmanlı,

                          Eyeri kaltağ Osmanlı.

                          Ekende yok, biçende yok,

                          Yiyende ortağ Osmanlı!”

        Osmanlı’ya hayran; Birinci Osmanlı, İkinci Osmanlı, Osmanlı rüyaları görenler var. Osmanlı’nın düzenine hayran olanlar var. Osmanlı’nın düzenini isteyenler de var! Osmanlı’nın hangi düzenini istiyorsunuz Sayın Beyler ve Ağalar!

        Fatih Sultan Mehmet;”Avni”takma” adıyla yazmış olduğu 72 şiirini bir divanda toplamıştır. Bu divanında toplamış olduğu 27 şiiri oğlanlar için yazılmıştır. İlginçtir; Hıristiyanlıkta 72 mezhep vardır. Galata’da bir kilisede görerek çarpılmış olduğu bir papaz yamağı için mi böyle yaptığı bilinmez!

        Genç papaz yamağı için yazmış olduğu bir şiirini daha verelim:

                        “Bağlamaz Firdevs’e gönlünü Kalâtâ’yı gören,

                        Bir Frengi şiveli İsa’yı gördüm anda kim.

                         Lebleri dirilmişi der idi İsa’yı gören,

                         Akl’ü fehmin dini imanün ince zapteylesin.

                        Kâfir olur mu müselmanlar o tersayi gören

                        Kevseri anmaz o içdüği mey’İ AB’İ İÇEN,

                         Mescide varmaz o vardığı kilisâyi gören.

                        Bir frengi dilber olduğın bilûrdı Avni’ya,

                         Bal’ü boynunda o zünnâr’ü çelipâyı gören!”

        Aynı aruz kalıbı ile yazılmış olan bu şiiri, günümüz Türkçesi ile de    verelim:

        “Galata’yı gören cenneti istemez. Orada o servi yürüyüşlü sevgiliyi gören serviyi hatırına getirmez//Orada işveli bir Hıristiyan güzeli gördüm. Onu gören Hazret’i İsa gibi dudaklarının hayat verdiğini anlar//Akıl, anlayış, sin ve imânı nasıl elde tutsunlar? O Hıristiyan güzelini gören Müslümanlar kâfir olurlar//Onun içtiği temiz şarabı görenler cennetteki Kevser’i anlamazlar. O güzelin gittiği kiliseyi görenler mescide gitmezler.//Ey Avni! O sevgili belinde ve boynunda papazların kuşandıkları ipi ve haçı görse kâfir olduğuna inanmış olurdu!”

        Sivas’ta Beylik kuran; Yıldırım Beyazıt’ı da iki defa yenen Kadı Burhanettin de divan şairidir. Bu Kadı Burhanettin’in dahi oğlancıklar üzerine yazılmış şiirleri vardır!

        Divan şairlerimizden Necati’nin iki şiirini de örnek olarak alalım. Necati’nin dili çok ağır olduğu için, şiirlerini günümüz Türkçesi ile vermek istedim:

                        “Gözyaşı sanma gözlerimden akan suları Şeyhi,

                        Dudağını anarak kaynadı kanım Şeyhi,

                        Ölürüm de yüzünün güneşine ulaşırım, toz olurum,

                        Benden geriye bir kırıntıcık kalıncaya değin Şeyhi.

Sana vurgunluğum yüzünden kocaldım, yiğitlik bu mu?

Sen de bir kocal bakalım, benim gibi Şeyhi.

Ne dersem öyle olayım, öleyim dirileyim,

Canım da, cihanım da yoluna gitsin şeyhi.

Özümü denedim, sensiz kalınca ölürüm vallahi,

Gel şu ayrılığı bırak, gel yanıma ey şeyhi.

Necati’nin şiiri Nizami’ye yol gösterir dersem,

Sözünde yalan yok sanırım Şeyhi.”

                Necati’nin bu şiirini de anlaşılır bir dille verelim:

                        “Yakdı aşkun beni gam adına nâ-gâh Memi,

                        Yanalım, yakılalum çare nedür ah Memi.

                        Çün unutuldun bana ahd ile yemin eyledüğün,

                        Komaya sende benüm hakkumı Allah Memi.

                        Beni sevdaya salıp eyledi divane saçun,

                        Nideyim, neyleyim ah Memi, vah Memi?

                        Gel ölürsem yazılur seng’i mezârımda benüm

                        Çün Necâti gamı Yakdı nideyim ah Memi?”

        Osmanlı Padişahları; İkinci Murat döneminde; Mercimek Ahmet’in tercüme etmiş olduğu “KABUSNAME” ADLI kitabı ahlak kitabı olarak baş tacı etmişlerdi! Bu kitap, Milli Eğitim Bakanlığınca da tercüme ettirilerek yayımlanmıştı. Sonraları;1001 kitap dizisinde, tercüman gazetesince de, okurlarına verilmişti. Bu kitabın 112 ve113’üncü sahifelerinde; yazın ve kışın” kimlerin arasında yatılması gerektiği anlatılmaktadır.”CARİYE “KARAVAŞ”!”ikisinin de ayrı tatları vardır!” En müptezel oğlancı Üçüncü Osman’dır. Saraydaki kadınlar ayak seslerini duyarak, kendisinden saklansınlar diye, altı demir çakılı pabuçlar giydiği söylenmektedir. Son günlerde; Kanuni Sultan Süleyman üzerine çevrilen bir dizi filmin ilk gösteriminde ülkemizde her şey unutuldu; neredeyse kıyametler koptu. Mustafa filmi ile derin uykularından uyanamayanlar, ülkemizin tüm dertlerini, çift dilliliği bile önemsemeyerek, Padişahlarımızın gönüllü savunucusu kesildiler. Bendeniz de arşivimden işbu yazımı bularak bunun altına yazmak gereğini duydum. Harem ve dahi Osmanlının onuncu Padişahı olan Birinci Süleyman üzerine birkaç söz söyleyeceğim. Efendim”Harem” yanlış tanıtılmış!”Hadi canım sen de! Harem, Saray ve konakların kadınlar bölümü ya da “Tüm kadınlar!” anlamında kullanılan bir kelimedir. Padişahın koynuna girecek yüzlerce zavallı, ailesinden, yurdundan koparılmış cariyelerin sıra beklediği bir kapalı kutudur. Padişahların koynuna girecek cariyelerin ibrişimle tüyleri alınır, tozu yalanmış lokum gibi pespembe yapılırdı ve bir defteri kebire de yazılarak şapılacağı yere bırakılırdı. Haremde cariyelerden olma (120&132) YÜZYİRMİ ya da yüzotuziki BEŞİĞİN SALLANDIĞI DA OLMUŞTUR.

                Osmanlı, her taşının altında bir cenin ölüsü bulunan ve odalarının tavanlarında boğdurulan Şehzade çığlıkları çınlayan Topkapı sarayını bırakarak neden Dolmabahçe sarayına ve diğer saraylara kaçtı dersiniz! Deli İbrahim olarak adlandırılan Birinci İbrahim ki 1648’de boğdurulmuştur:”Ben Müftünün kızı ile evleniyorum!” Diyerek tek kadınla nikâhlandığında, kendisine düğün hediyesi olarak (800) cariye hediye edilmişti. Kur’anı Kerim’de bir erkeğin kaç kadınla evlenebileceğine dair kesin hükümler olmasına karşın,  Tevrat’ta Hz. Süleyman’ın (700) karısının ve (300) cariyesinin bulunduğu yazılıdır. İslam Peygamberi Hz. Muhammed’in de (24) karısının ve sayısız cariyelerinin olduğu da İslami kaynaklarda yazılıdır. Osmanlı Padişahları neye göre yüzlerce kadına sahiptirler! V’İNCİ Sultan Mehmet Reşat’ın koynuna 16 yaşında bir Çerkez Cariye koyarak, gece yarısı Birinci Dünya Savaşına girme fermanının imzalattırılmış olduğunu bilen var mıdır? Bunları yazmak için sahifeler gerekmektedir. Biz, Osmanlının gerçek yüzünden söz etmek için yola çıktığımıza göre,”Revenons nos Moutons”.  1-Osmanlı’da ilk aile kanı Osman Bey ile başlatılmıştır. Ertuğrul Bey öldüğünde Aşiret Reisliğine geçmesi beklenen, Ertuğrul Beyin Kardeşi Dündar Bey, Osman Bey tarafından başına yay sopası vurularak öldürülmüştü.(1298).

        2-Murat’ı Hüdavendigar olarak adlandırılan Birinci Murat, Oğlu Savcı Beyin gözlerine mil çektirerek astırtmıştı. Sonra da, kardeşleri Şehzade Halil ve Şehzade İbrahim’i astırtarak öldürmüştü.(1361).

        3-Yıldırım Beyazıt olarak adlandırılan Birinci Beyazıt ta,1389 tarihinde, Kosova Muharebesinde babası Birinci Murat’ın öldürülmesi üzerine, bozulan Sırp ordusunu takip eden Kardeşi Şehzade Yakup Çelebiyi huzuruna çağırarak boğdurtmuştu. Ayrıca, Eniştesi olan Karaman beyini de Konya’da sarayında boğdurtmuştu.

        4-Kendisine Çelebi sıfatı yakıştırılan Birinci Mehmet te, Ağabeyi Şehzade Süleyman’ı ve diğer iki Kardeşini, Şehzade İsa’yı ve şehzade Musa’yı öldürtmüştür. Haremden bir İtalyan genci ile kaçan cariyesini cellâda teslim ederken de:”Aman canını incitmeden başını kesesiniz! O İtalyanı da “Çengel Çiçeği yapasınız!” talimatını vermiştir.

        5-İkinci Murat ta, Kardeşi Şehzade Mustafa’yı boğdurtmuş, öteki kardeşlerinin de gözlerine mil çektirtmiştir.(1421).

        6-Fatih Unvanını verdiğimiz İkinci Mehmet te; İKİ(2) yaşındaki, Sırp Prensesi Despina’dan olma, kardeşi Şehzade Ahmeti hamamda boğdurtmuştur. Ve dahi:”İbreti âlem için karındaş karındaşı öldüre!” Yasasını da o koymuştur.29 Mayıs 1453 günü Bizansı savunan şehzade Orhan’ı da öldürtmüştür. Veli Beyazıt olarak tanıtılmak istenilen işret sahibi İkinci Beyazıt ta, Kardeşi Cem Sultanı İtalya’da zehirlettiği gibi, onun (13) yaşındaki oğlu Oğuzhanı’da Bursa’dan İstanbul’a getirtme bahanesiyle yolda boğdurtmuştur.

        7-Sultan Süleyman, Büyük Amcası Şehzade Cem’in oğlu ile torunlarını boğdurttuğu gibi, kendi oğlu Şehzade Mustafa’yı ve Şehzade Beyazıt’ı ve Beyazıt’tan olma torunlarını da boğdurtmuştur. Tüm Osmanlı âşığı kölelerin sahip çıktığı bu Padişahı Oğul ve torun katilini biraz açmak istiyorum. Manisa’da vali olarak bulunurken kendisine armağan edilen Ukraynalı bir Papazın kızı olan Raksalon’un adını Hürrem’e çevirterek ona delicesine bağlanmıştır. Damat olarak Sadrazamlığa getirilen ve Osmanlının en Büyük hırsızlarından birisi olan Hırvat asıllı Rüstem Paşa ile anlaşan bu Raksalon Sultan, türlü ve uzun bir ayak oyunundan sonra, Yaşlı Kanuni’yi kandırarak, Kanuni’nin oğullarını ve torunlarını öldürmesini sağlamışlardır. Önce,1553 senesinde, Konya Ereğlisi ovasında; Babasının ordusuna katılmaya gelen,1515 senesinde Gülbahar Hatundan olma, Şehzade Mustafa’yı boğdurtmuşlardır.(06 Ekim 1553). Ağabeysi Şehzade Mustafa’nın ölüm haberini duyan Şehzade Cihangir de kederinden ölmüştür.

        Sırf Hürrem Sultandan olma Sarhoş Selimi Padişah yapmak için bu sefer de Yiğit Şehzade Beyazıt’a tuzaklar kurmuşlardır. Kanuni denilen Bunak bu tuzaklara kanarak, İran’a sığınmış olan Şehzade Beyazıt’ı ve üç oğlunu, Şah Tahmasp’a dört cellât yollayarak, her birisini yay kaytanı ile boğdurtmuş, öldürülen bu zavallıların cesetleri de katır sırtında Padişahı Zülcelâl’ın huzuru Hümayunlarına getirilmiştir. Cinayetler bu kadarla da kalmamış; Bursa’da anasının yanında bulunan süt çocuğu Şehzade Osman da Dedesi Kanuninin fermanı hümayunları gereği boğdurulmuştur.

        8-Üçüncü Murat, Manisa’dan tahta geçmek üzere İstanbul’a geldiğinde korkudan Veziri Azamın ellerini öpen Üçüncü Murat, tahta geçer geçmez Beş(5) kardeşini boğdurtmuştur.(1574).

        9-Üçüncü Mehmet, beş(19) kardeşi Şehzadeyi boğdurttuğu gibi, oğlu Şehzade Mahmut’u da o gün boğdurtmuştur./

        10-İkinci Osman, Kardeşi Mehmed’i boğdurtmuştur.(1621).

        11-İkinci Osman tahtan indirilerek Yedikule zindanında önce ırzına geçilmiş, sonra da boğulmuştur.(1622).

        12-Üçüncü Selim IV’ üncü Mustafa tarafından boğdurulmuş; Şehzade Mahmut’unda öldürülmesi fermanının infazına katillere közlü kül serpen bir cariye engel olmuştu. Bayraktar Mustafa paşa’nın Topkapı Sarayının kapılarını kırarak yetişmesi üzerine de Şehzade Mahmut, İkinci Mahmut olarak tahta çıkmış ve Ağabeysi olan IV ‘üncü Mustafa’yı boğdurtmuştur.(1808).

        12-Yavuz Sultan Selim olarak adlandırılmış olan Birinci Selim de Ağabeyleri Şehzade Ahmed’i ve Şehzade Korkutu öldürdüğü gibi, Dimitoka’ya sürgüne gönderdiği babası Veli! Beyazıt’ı da yolda zehirleterek öldürmüştür.

        Osmanlı Kulları, Padişahlarımızı korumak için “Atatürk Kanunu” gibi bir kanun çıkarılmasını istemektedirler.

        14 Mayıs 1950 genel seçimleri sonunda Demokrat Parti iktidara gelince, Atatürk heykellerine ve Mareşal Gazi Mustafa Kemal Paşanın anısına tecavüzler başlamıştı. Kızılay Meydanında, subay Orduevinin hemen yanında bulunan Mareşal Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün heykeline, Ticani bir Baba ve Oğlu, güpegündüz balta işle saldırmışlardı. Bunun üzerine Beş maddelik bir kanun çıkartılarak 31 Temmuz 1951 tarih ve 7872 sayılı resmi gazetede yayımlanmıştı. Bu kanunun 1’inci maddesi aynen şöyleydi:

        “Madde 1-“Atatürk’ün hatırasına alenen hakaret eden veya söven kimse bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

        Atatürk’ü temsil eden heykel, büst ve abideleri veyahut Atatürk’ün kabrini tahrip eden, kıran, bozan veya kirleten kimseye bir yıldan beş yıla kadar ağır hapis cezası verilir.

        Yukarıdaki fıkralarda yazılı suçları işlemeye başkalarını teşvik eden kimse asıl fail gibi cezalandırılır.”

        Sayın RTE, Hindistan gezisinde; binmiş olduğu trenin, tren yoluna yatmış bir inek yüzünden durmak zorunda kaldığını öğrenince:       “Bizim yolumuzun üzerinde de ölü bir inek var!”Diyerek Atatürk’ümüze alenen hakaret etmiştir, hem de bu kanuna rağmen. Türk milletinin kanını emen, Türk’ü Azınlıklara ve Dönmelere ezdirten ve her türlü kepazeliği yapan Osmanlı Padişahlarını korumak için bin kanun çıkarsanız bizler gerçekleri yazmaktan asla korkmayız. Ülkeyi mülkü, toplumu da Kulları olarak kabul eden bir yönetimin ve onu geri getirmek isteyenlerin canları  cehenneme,başka ne diyeyim?! Harem okuldur diyenlere,HAREM PADİŞAHLARIN KERHANESİYDİ?!

        

 

 

       

                           

        

                                      

        

 

                  

                                                       

        

İzleyiciler

Blog Arşivi