4 Haziran 2015 Perşembe

2043/ADALET SARAYLARI?!



     TC.

OSMAN TÜRKOĞUZ


TV. ÇEŞMEALTI,04 Haziran 2015.


              ADALET, ŞAKLABANLARIN EMRİ OLUNCA,

           “ADLİYE” DE ADALET SARAYINA DÖNER.

                Geçen gün; Çeşmealtı’ndan Urla’ya gidiyordum. Urla’ya girişte; sağ taraftaki bir tepenin üstünde, parlak ve görkemli, şato gibi yeni bir bina gözüme ilişti. Minibüste yanımda oturan Gence, binayı göstererek sordum:”Beyefendi,Adaletin ipliği pazara düşünce,Adliyeciler de saraylara çıkıyorlar!”Urla Adalet Sarayı!?Dedi.Alt katı Adliye’ye tahsis edilmiş Urla Hükümet konağı çok eski ve çok kullanışlı bir yapıdaydı.Minibüsten,alt katının girişinde,” ADLİYE” yazan binanın köşesinde indim.Keşke,Urla adliyesi eski yerinde kalsaydı da,BİRİNCİ DERECEDE SİT ALANINA YAPTIRILAN KAÇAK VİLLALARIN ŞAİBELİ GÖLGESİ ALTINDA KALACAK OLAN ADALET SARAYINA TAŞINMASAYDI?!Bir çayevine oturdum ve düşüncelere daldım:1957/1958 yıllarında,Uluborlu ilçe jandarma bölük komutanıydım.Uluborlu aşağıya,ovaya taşındığından,Askerlik şubesi yukarıdaki Redif kışlasında,Ortaokulun yanında kalmış,ilçe jandarma komutanlığı da Hükümet konağına dönüştürülen eski hal binasının içinden geçen yolun sağındaki ve solundaki iki küçük odaya sığınmış,Merkez jandarma karakolu da Halkevi binası olarak kullanılan ahşap bir binaya yerleştirilmişti.ADLİYE,Hükümet binasının batı kesimindeydi.Adliyecilerin daracık odalarında,yaz ve kış yerinden kımıldamayan,boruları tuzlu külle pekiştirilmiş sobaları vardı.Çok yaşlı bir zat olan Sorgu Yargıcımız Rahmetli Abdullah Tevfik Öz de böyle bir odada çalışırdı.Kendisi,1948 yılında,Emirdağ’ındaki faaliyetleri nedeniyle,Afyon Sorgu Yargıcı olarak,Türk ve İslam düşmanı Sait’i Norsiyi ve kız güzeli pasif homo olan halifesini tutuklamıştı. Ölmüştü! Bu Halife!1948 yılında pasif homoluğu yüzünden Afyon Koç Öğrenci Yurdundan atılmıştı.1963 senesinde İstanbul’da bir trafik kazasında ölmüştü. Bunların ifadelerinin ve tutuklama kararının fotokopisi de bendedir. Ufacıcık, hal binasından bozma odalarda, yürekleri Cumhuriyet ateşi ve çağdaşlıkla atan Adliye Mensupları adalet dağıtırlardı. Haftada, iki günlüğüne, Isparta’dan Uluborlu’ya görevle gelen Yargıç Ahmet Bey, yemeklerini gecelediği o küçücük odada, dedikodu olur diyerek lokantaya gitmeyerek, yemeklerini de yerdi. Manavgat Adliye binası da,Hükümet konağının alt katındaydı,üst katta Cumhuriyet Savcısının ve Sorgu Yargıcının odaları vardı.İlçe jandarma bölük komutanı olarak ta bana üst kattan iki küçük oda tahsis edilmişti,üstelik ilçede polis teşkilatı da yoktu.DERİK Adliyesi de Hükümet konağının alt katındaydı.Adliyeye ait odalar acınacak bir durumdaydı.Demokrat Partisi döneminde;Adliye Bakanı Emekli jandarma yüzbaşısı Osman Şevki Çiçekdağdı;ilçesinden izin almadan Ankara’ya gelerek huzuruna çıkan bir Cumhuriyet Savcısı,kendisinden odası için perde istemişti.Türkiye cumhuriyetini kuran ve onun Cumhurbaşkanlığını yapan kimse de Çankaya’da bir bağ evinden dünyaya kafa tutmaktaydı.Türkiye Cumhuriyeti,bu denli basit adliye binalarında görev yapanlarca korunmuş ve muhafaza edilmişti.İngiliz casusu Mustafa Sagir’i vatan haini İskilipli Atıf’ı da böyle  Adliye mensupları asmışlardı.Vatan haini Damat Mehmet Ferit Paşa,Nemrut Mustafa başkanlığındaki Örfi idare mahkemesine,sonradan eğitim kurumu olan çok lüks bir binayı tahsis etmişti.Türkler,saray gibi bu binada,yukarıdan verilen emirlere göre idam edilmişlerdi.2 Ağustos1926 senesinde;Midilli açıklarında,Bozkurt adlı kömür gemimizle Fransızların  Lotus adlı gemisi çarpışır,bu çarpışma sonucu Sekiz  denizcimiz de ölür.İstanbul’da her iki geminin kaptanı da tutuklanır,dikkatsizlik ve tedbirsizlik nedeniyle ölüme sebebiyetten de hüküm giyerler.Fransızlar,kaptanlarının derhal serbest bırakılmaması halinde,limanlarımızı bombardıman edeceklerini ültimatom olarak bildiriler.Himmet Bey,”eldeki mevcut delillere göre her iki kaptanın da tahliyesine karar veremem.Fransız ültimatomu da beni alakadar etmez?!”Der.Mareşal Fevzi Çakmak’a durumun anlatılması üzerine,Fransız ültimatomu reddedilerek,”her hangi bir Türk limanına bir Fransız mermisi düştüğünde Suriye’yi işgal ederiz cevabı “bildirilir.12 Ekim 1926 tarihinde;Lahey Adalet Divanına gitmek için anlaşılır.Adliye Vekili Mahmut Esat,Lahey’e giderek davayı kazanır/07 Aralık 1927/ ve BOZKURT soyadını alır.İktidar,Sıkıyönetim Mahkemelerini lağvederek devlet Güvenlik Mahkemelerini kurdu.Biraz sonra da,Devlet Güvenlik Mahkemelerinde görev yapan asker kökenli yargıçların görevlerine son verdi.Anayasamızın 1425inci maddesini değiştirerek askeri yargıyı budadı.Sonra da ,özel görevli mahkemeler,özel yetkili savcılar ve bir hukuk garibesi olan gizli tanıkları yaratarak başsavcılığına da Sayın SAHTE DİPLOMALI BİRİSİNİ KENDİLİĞİNDEN ATADI.HÂLÂ PAŞALAR GİBİ UYANMADINIZ MI?!

             İstanbul Adliyesine gelen üç Adliye Müfettişi, duruşma salonunda Ağır ceza kurulunun gerisine geçerek otururlar. Celseyi açan ağır ceza reisi kararını yazdırır: “Mahkememizi denetlemek üzere gelen adliye müfettişleri, hâkimler kurulumuzun gerisine iskemle koydurtarak oturmuş olduklarından baskı altında duruşma yapma olanağımız yitirilmiştir. İş bu sebepten dolayı bugünkü duruşmalar mahkememizin bağımsızlığa kavuşma tarihine kadar iptal olunmuştur!”

             Polis, çaldığı odunlarla birlikte, evli ve üç çocuk babası bir vatandaşımızı cürmümeşhut evrakı ile adliyeye sevk eder. O salaş binada görev yapan Türk Hâkimi, evrakı inceler ve menimuhakesine karar verir:

             “Askerliğini yapmış, namusu ile yaşamakta olan bir vatandaşımızı en doğal hakkı olan ısınma aracını satın alamaz bir hale koyarak, eşi ve çocuklarının yanında küçük düşürmenin acısını hiçbir ceza ile vermek mümkün olamayacağından, evinin ısınma odunun temini olayında suç görülmemiştir!”İŞTE, KAPISINDA:ADLİYE YAZAN BİNALARDA,BÖYLESİNE YÜREKLİ TÜRK HÂKİMLERİ GÖREV YAPARLARDI;YANİ ADALETİMİZ DE EŞEKLİ DEĞİLDİ?!

             Saraylardaki adalet, adaletsizlik olarak tarihe geçmiştir. Osmanlının saray adaletini okursanız insanlığınızdan da Utanırsınız. Padişah olan şehzade, İLK İŞ OLARAK, Kardeşlerinin sayısına bakmaksızın onları boğdurturdu. Bazıları, Boğulan yedi kardeşin hazır üstüne serilmiş sapsarı cesetlerini görerek, huzuru kalple cariyelerinin koynuna dönerdi. Bazıları da ilk iş olarak otuz beş karındaşını boğdurturdu. Babasını zehirlettiren Birinci Selim, iki karındaşını da öldürttükten sonra, yedi yakınını da Cellâtlarına teslim etmişti. Oğlu Mustafa’yı Çadırı hümayununun içinden boğdurtan Birinci Süleyman, gönderdiği Cellâtları ile Oğlu Beyazıt’ı ve üç torununu da İran şahının sarayında boğdurtmuştu. Bu cinayetler, hep iktidara sahibolarak saltanat sürmek için işlenirdi.Osmanlı Devleti, sarayı adaletini infaz etmek için,Üç Cellâtla başlattığı kafa kesme işini Yetmiş Üç Cellatla yürütmek zorunda kalmıştı?!

             Sayın Başkanlık sevdalımızın bazı beyanlarını analiz etmemiz gerekmektedir:

             Zırhlı araçlarla takviyeli Koruma ordusu ile geçerken,karşı apartmanda  sigara içen gençlere bağırmıştır:”Bu ne terbiyesizlik Cumhurbaşkanı geçiyor,sigara içiyorsunuz?!Soma’da aracına tekme atan işçimize:”Cumhurbaşkanını aracına tekme atmaya utanmıyor musun?!Güneydoğunun bir ilçesinde kendisine sırtlarını dönen kadınlarımıza:”BENİM TERBİYEMİ BOZDURTMAYIN,Cumhurbaşkanına arkanızı dönmeye utanmıyor musunuz?!”Bu haykırışlardan şu anlam çıkmaktadır:Yaptığı kanunsuzluklar,vurgunlar ve atmış olduğu çamurlar nedeniyle kişisel itibarını yitirdiğinin farkına vararak,Makamının itibarına sığınmaktadır.Etmiş olduğu yeminlere rağmen,Bay Recep Bey olarak,işgal etmiş olduğu  makamların  onurunu koruyabilmiş midir?!Şimdi de dönelim,büyük binalar ve büyük projelere sarılmasının nedenlerine:soyutta kazandığı kötü namlarını somut eserlerle örtme gayretidir tüm bu israflar.Kanuni Süleyman,oğullarını ve dahi torunlarını

Boğdurtmuş bir katildir. İstanbul’a bir Süleymaniye camisini yaptırtarak bu cami ile bütünleşip, onunla da anılır olmuştur. Kardeşlerini ve onların çocuklarını boğdurtan Sarhoş Sarı Selim, Edirne’ye adını verdirttiği bir cami yaptırtarak onunla bütünleşmiş ve öylece anılır olmuştur. Halkın aklı gözündedir. Somut olan hırsızlık, vurgun, talan, cinayet ve ihanet zamanla unutulur. Kişi yapmış olduğu maddi eserlerle anılır. Harabeler adlı ölmez eserin yazarı Volney’in—Paris 1791/—bir saptaması vardır. İnsanların somutta bir anlaşmazlıkları yoktur ve olamaz. Güneş yuvarlak ve Sarı renktedir derseniz, görenlerden kimse itiraz etmez. Güneş üçgen gibidir ve de Mavi renktedir derseniz, işte o zaman anlaşmazlıklar başlar. KAVGALAR Ve SAVAŞLAR SOYUT KAVRAMLAR YÜZÜNDEN YAPILMAKTADIR. Köprüleri, Adalet Sarayların, büyük yapıları görenler, bunları yapanların büyük ve namuslu olduklarına hükmeder ve onlara oy verirler. Hırsızlık ta ekmek çalanların üzerinde kalır. Halkın aklı gözlerindedir. Atatürk, denilince akan sular durulmaktadır. Saygı için de unvanlarını söylemeye gerek duyulmamaktadır. Kendileri ne hırsızdır ne de soyguncu ve dahi yalancıdır. İsmet İnönü’ye saygı için de unvan sıralamasına gerek duyulmaz. Onların şerefleri unvanlarının çok üstündedir.

 

 

İzleyiciler

Blog Arşivi