TC, OSMAN TÜRKOĞUZ
İzmir;27 Ağustos 2013
ALLAH VE DİN
ADINA HÜKÜM VERMEK!
Bir
Suudi müftüsü de, bir yaşındaki kızlarla evlenmede İslamiyet yönünden bir
sakınca yoktur!” diye fetva vermişti, bir Suudi imamı da beş yaşındaki öz
kızının ırzına geçerek Zavallı çocuğun cinsel organını dağlamış, 48.000 Dolar
ödeyerek kurtulmuştu!
Bir toplumda, o
toplumun uymakla yükümlü olduğu kurallara ”SOSYAL DÜZEN KURALLARI” DENİLİR. Eskilerimiz
bunlara “İÇTİMAİ NİZAM KAİDELERİ!” Derlerdi.
Bunları şöylece
sıralayabiliriz:
1+Hukuk kuralları,
2+Din kuralları,
3+Gelenek ve
Görenekler,
4+Ahlak
kuralları,5+Moda kuralları.
Hukuk Kuralları
uygulamada başta ise, diğer kurallar da varlıklarını kolayca ve baskıya
uğramadan sürdürür. Sosyal Devlet, Sosyal Hukuk Devleti, Demokratik Laik Sosyal
Hukuk devleti, Devlet Yönetimindeki aşamaları gösterir.
Devlet; 1-Hukuk
devleti, 2-Kanun devleti, 3-Şahıs/polis/ devleti 4-Şeriat devleti olarak ta
kendisini gösterir.
Türkiye
Cumhuriyeti günümüzde Kanun devleti-Şahıs/polis devleti şekline sokulmuştur.
Bir topluma din Kuralları egemense,
diğer kuralları dini kurallar içine alarak yok eder. Tüm sosyal düzen kuralları
dini özellik taşır, din gibi yorumlanır.
Hukuk
kurallarının uygulaması dünyevidir. Bir fiili işleyen; o fiilin karşılığı ne
ise onunla değerlendirilir. Tüm sosyal düzen Kuralları insanın yaratmış olduğu kurallardır.
Din
kurallarının farklılığı da buradan kaynaklanmaktadır. Her toplumun peygamberi
ve tanrısı o toplumun kültür düzeyini yansıtmaktadır. Din kurallarına sıkı,
sıkıya bağlı olan toplumlar, o dinin vaz edildiği çağa da saplanıp kalmaktadırlar.
Din kuralları; en çok deliye, sömürücüye ve soyguncuya ve katliamcıya ve dahi
ahlaksız politikacıya çok cazip gelmektedir.
Bu
nedenle de dinler arasındaki çekişmeler, soygunlar ve katliamlar din
öğretisinin ve dini algılamanın bir gereğidir. Yağma gücü yitirildiğinde de
kavgalar ve sömürüler içe yansımaktadır. Herkes, aklına, kültürüne ve çıkarına
göre dini yorumlayarak yeni yollar yaratmaktadır.
Bunlar
da biri birlerini soymakta ve öldürmektedirler.
Kadına
bakış açısı hiç değiştirilmemektedir. Mezhepler ve Tarikatlar yeni bir dinmiş
gibi algılanmakta, karşı olanlar da acımasız öldürülmektedirler. Kadın bir
çekim ve cazibe aracı olma konumunu daima korumaktadır.
Tüm
sosyal düzen kuralları din adına uygulamaların içinde eritilmektedir.
Allah
adına tüm cezaları ol sapık inananlar vermektedirler. Akılcı ve bilimsel bir
gözle, katı din kurallarının uygulayan Müslüman ülkelerine bir bakınız.
Osmanlı Devleti dönemini iyi okumak
gerek. Onaltıncı asırda; Kütahya’da oruç tutmadığından Şükrü adlı bir halk
ozanının boğazına kurşun akıtılmıştır.
Osman Beyin
Kaimpederi Işıklı/Alevi/ olduğu halde, Sünni İnancına/Muaviye Dinine/yönelen
Osmanlı Alevileri kırmış, geçirmiştir.
Birinci Selim, defterlere
kaydettirdiği 40.000 Alevi Türkünü öldürtmüştür.
Şeyhülislam Ebu
Suut Efendi’nin Aleviler aleyhine vermiş olduğu ibretlik fetvalarını okumak
gerektir:”Alevi Fasidelerinin kanı, canı, malı ve ayalleri helaldir!” İki
Yeniçeri, savaşta esir alınacak alevi kadın ve Kızlarına ne yapmak gerektiğini
sormaları üzerine de: ”BELİNİZE KUVVET!” diye Müslümanlığa aykırı bir fetva
vermiştir.
Osmanlıcılık
derdine düşen Atatürk’ten Korkanlar Partisi “Kurana dayalı şeriat devletini”
kurduğu zaman, bu fetvalar da geçerlik kazanacaktır.
Sünni/Muaviye
Dininden/olmayanlara yaşamak hakkı tanınmayacaktır. Yukarıdaki öldürme
fetvaları gibi fetvalarla, alenen Sünni olmayanlar öldürülecektir. Başka
mezhepten olanların, tarihimizde olduğu gibi, törenle derileri de yüzülecektir.
Sizlere masal gelmesin, gidişatımız bu doğrultudadır.
Ortaasyadaki Türk topluluklarına Müslümanlığı
öğreten Hallacı Mansur, Ms.26 Mart 858/ 26 Mart 922 seneleri arasında
yaşamıştır. Abası Halifesi Muktedir B’illah’ın emriyle önce kolları ve
bacakları kırılmış, sonra da derisi yüzülerek öldürülmüştür. Hallacı Mansur’a
bu cezayı uygulatan Abbasi veziri de aynı cezaya çarptırılmıştır
. Hallacı Mansur
“En- el Hakçıydı”.
1908 Senesinde
Casusluk suçlaması ile Bağdat’ta tutuklanarak cezaevine konulan bir Fransız Arkeolog
Louis Massignon, kırık bir testi parçasında, Hallacı Mansurun bir beytini
okuyunca dünyası değişmişti. ”Tanrıya ulaşmak her zaman mümkündür/ Yeter ki, kendi
kanınla aldığın abdestle iki rekât namaz kıl!” Bu beyit üzerine Yetmiş beş sene
araştırarak Beş ciltlik bir eser meydana koymuştur.
Türk tarihinde iki
Nesimi vardır. Birisi Anadolu kökenli halk ozanı Nesimi, diğeri de Azeri
kökenli Büyük Nesimi, Bâtınilerden olup, Hurufiliği savunan En-el Hakçı Nesimi.1369/1370-1401
tarihleri arasında yaşamış, Kölemen Sultanı El Muavyet Şeyh’in emri ile Şam’da
derisi yüzülerek öldürülmüştür. Çok yüksek derecede bir anlatım biçimi vardı. ”Söyler;
Çengi, Tefi, Neyi, En-el Hak!” Onundur.
Asıl ününü
bestelenmiş olan bir gazelinden almıştır:
“Ben Melamet hırkasını deldim, giydim
enime/Arunamus şişesini yere çaldım kime ne/Ham sofular haram demişler bu aşkın
şarabını/Ben doldurur, ben içerim/Günah benim kime ne/Kâh çıkarım gökyüzüne
seyrederim âlemi/Kâh inerim yeryüzüne seyreder âlem beni/Nesimiye sormuşlar
kim/Sen yarinden hoş musun?/Hoş olayım, hoş olmayayım/O yar benim kime ne?”
Dine dayalı
yönetim geri geldiğinde geçmişte kalan tüm sapıklıklar, işkenceler ve kıyımlar
da geri gelecektir.
”Devlet dinsiz
olmaz!” Masalı hayata geçirildiğinde sosyal hayat ta hayattan silinmiş
olacaktır.
Din, gerçek
kişiler yani insanlar için vardır. Bir tüzel kişilik olan devletin nasıl dini
olur! O devlete tabi olanların da ya dinleri olur, ya da dinleri olmaz. Kişinin
kendisinin bileceği bir iştir bir soyuta inanmak ya da inanmamak. Dini
Müslümanlık olan devletlerden basına yansıyan pislikleri toplayarak bir araya
getirdiğimizde aynı kötümser tabloyu görürüz.
Afganistan’da
genelevde çalışmayan eşine kocanın ailesinin yaptığı işkenceler sonunda, ahıra
zincirlenen ol kadının el arabası ile dışarıya çıkartılabildiğini okuduk.
Suudi Arabistan’da
bir imamın Beş yaşındaki Öz kızının ırzına geçerek ol zavallı kızın cinsiyet
organını yakarak ölümüne neden olduğunu da internetten dehşetle izledik.
Peki, hiç sesi
soluğu çıkmayan Kazakistan’daki olaya ne buyurulur: ”Medresede Fuhuş Skandalı”,
Vatan gazetesi,26 Ağustos 2013.
“KAZAKİSTAN, bir din adamının yaptığı
fuhuş iddialarıyla çalkalanıyor. Almatı’daki Merkez camisinin imamlarından
eğitim almağa gelen 17-18 yaşlarındaki 350 kız öğrenciden kendilerine “geçici”
eş seçtiği öne sürüldü.
Rus Vesti
gazetesindeki habere göre, camiye gelen kızlarla evlenen imamların, eşi olarak
kabul ettiği bu kızlarla bir olduktan sonra boşanarak bir başka kızla
evleniyor. Kazak din adamlarının kızlara verdiği vaazlarda kadınların köle gibi
erkeklerin her istediklerini yerine getirmesi gerektiğini söylediği belirtildi.
Üç yıl önce kendisinin de bu kurslara gittiğini söyleyen Janar Borankbayeva; ”orada
yaşananları kendi gözümle gördüm. Cami sauna olarak hizmet veriyordu!” İddiasında
bulundu.
Dine dayalı devlet hayatında, nikâhları
imamlar kıyacağı gibi, kızlarda evlenme yaşı dokuz yaşa indirilecek, Dokuz
yaşın üzerinde de ırzına geçilmemiş kız kalmayacaktır. Dini nikâhlar Mihri
Müeccel ve Mihri Muaccel esasına göre On direm gümüş teminatı ile kıyılacaktır.
Tüm İslami
mezhepler, kızlarda ergenlik yaşının 17 yaşında başladığında birleştiğine göre vekâletlerle
nikâhlar kıyılacaktır. Kadınların sosyal güvenceleri de ortadan kaldırılacaktır.
DİA Başkanı Mehmet Görmez, kadına şiddetin Kurana dayandığı mantığından
hareketle masal okuduğuna göre, disipline etmek bahanesiyle kadınlar
öldürülesiye dövüleceklerdir. Dört kadın almak serbest olduğuna göre, şimdiden
başbakanlık Müsteşarının Üç karısı olduğunu kendisi ikrar etmektedir de.
Hz. Allah’ımız, kocaların
eşlerini hafifçe dövülmeleri emrini bana verse kabul etmem.
Bu yazımdan sonra;
lütfen Osmanlıda işkence çeşitleri yazımı ileteceğim, okur musunuz, masalları
dinlemeyi sürdürür müsünüz?