OSMAN TÜRKOĞUZ
osmanturkoguz@hotmail.com
İzmir;10 Ocak 2010/23 Ağustos
2013
TÜRK DİLİ İLE İBADET:2
İLGİ: 03 Ocak 2010/22
Ağustos 2013 tarihli Birinci Bölüm.
“Yunanlılar;
İzmir’e çıktıktan sonra, her türlü tecavüzlerini ve melanetlerini yaparlarken;
İzmir camilerinde bazı imamlar; SURE’İ RUM’U okuyarak:”Bundan böyle bizi Rumlar
yönetecektir. Kuran’da yeri vardır. Sakın ola ki Rumlara SİLAH ÇEKMEYİN! ” Diye
vaazlar vererek, tahtaları dövmüşlerdir.”Besim Atalay, Türk Dili ile İbadet.
S.14.
“Laiklik gider diyorlar!Halk isterse tabii ki gider
kardeşim!”İspanya’dan bağıran Başsavcımız Bay Recep Tayyip Erdoğan.
Sayın En
Büyüğümüz Bay Recep Tayyip Erdoğan Beyimiz,Eylül 2011’de Mısır ziyaretinde,Özel bir televizyon kanalına aynen aşağıdaki beyanatını vermişti:
“Türkiye’de
Anayasa laikliği,Devletin her dine eşit mesafede olması olarak
tanımlanır.Laiklik kesinlikle ATEİZM değildir.Ben,recep Tayyip Erdoğan olarak Müslümanım
ama laik değilim.Fakat laik bir ülkenin başbakanıyım.Laik bir
rejimde;insanların dindar olma ya da dindar olmama özgürlüğü vardır.Ben,Mısır’ın
da laik bir anayasaya sahip olmasını tavsiye ediyorum.Çünkü laiklik din
düşmanlığı değildir.Laiklikten korkmayınız!”SÖZCÜ,23 Ağustos 2013.
Şimdi
de; Ölü Sikiciliğini/NEBBAŞLIĞI/ Dini boyuta taşıyan, KADINLARIN DENİZE
GİRMELERİNİ,HAVUÇ,SALATALIK VE PATLICAN SATINALMALARINI YASAKLAYAN,ÖLMÜŞ
KADININ SEKİZ SAAT İÇİNDE IRZINA GEÇMEYİ DE DİNE EKLEYEN,KIZ ÇOCUKLARININ DA
DOKUZ YAŞINDA IRZLARINA GEÇİLMESİNE CEVAZ VEREN,RUH HASTASI ,SAPIK AMERİKAN
AJANINI DESTEKLEMEKTE;ULUSAL BAYRAMLARIMIZI BİLE GÖZARDI ETMEKTEDİR!”
Daha önceki Yemin ve Kasemini de hatırlatmak istiyorum:
Ben, Muhammed Müslüman ümmetindenim. Türkiye,dinsiz,laik bir
memleket haline gelmiştir.Hayatımı,Mustafa Kemal dinsizliği ile savaşa
adayacağıma,Türkiye’yi bir din ve şeriat devleti haline getirmek mücadele
edeceğime,Kemal paşa zamanında çıkarılan dinsiz kanunların tatbikini
önleyeceğime ,kısa zamanda Ümmet esasına dayanan,şeriat devletinin kurulması
için çalışacağıma,dinim,Allah’ım ve bütün mukaddesatım üzerine yemin ve kasem
ederim!”
Buna
büyük ustalık denmez! Sizler ne dersiniz ey götünün kılı olanlarımız? Ne mi denir?
Biz,Mustafa kemal’in Çocuklarıyız,bizim politikamız ve sözlerimiz de tek
yönlüdür ve dosdoğrudur!Bu nedenle böyle karışık sözlere Soytarılık denilir!
İNSANLIĞA EN BÜYÜK KÖTÜLÜĞÜ DİN
ADAMLARI YAPMIŞTIR!
“Kapitalizmin hâkim olduğu ülkelerde aksi halde din adamlığı yapamazsınız zalimin ekmeğini yiyen zalimin kılıcını çalar
Din, asalaklaşmış toplumun itici ve uyuşturucu gücüdür.
Bir insanın ahlaki davranışları anlayışa, eğitime ve sosyal bağlara dayanmalıdır; hiçbir dini temel gerekmez. İnsan, eğer ölümden sonra ceza korkusuyla ve ödül umuduyla kontrol altına alınmak zorundaysa, şüphesiz kötü bir yoldadır.”
— Albert Einstein -
“Kapitalizmin hâkim olduğu ülkelerde aksi halde din adamlığı yapamazsınız zalimin ekmeğini yiyen zalimin kılıcını çalar
Din, asalaklaşmış toplumun itici ve uyuşturucu gücüdür.
Bir insanın ahlaki davranışları anlayışa, eğitime ve sosyal bağlara dayanmalıdır; hiçbir dini temel gerekmez. İnsan, eğer ölümden sonra ceza korkusuyla ve ödül umuduyla kontrol altına alınmak zorundaysa, şüphesiz kötü bir yoldadır.”
— Albert Einstein -
“Dünyaya en büyük kötülükleri din adamları
yapmıştır! Çıkarları için utanmadan SIKILMADAN kardeşi kardeşine vurdurmuştur.
Bunu en büyük ispati: Arap dünyasının unlu din adamı Yusuf al kardavwi Libya
Suriye ve en son Lübnan’daki tüm o kanlı olayların tetikleyicisi kendisidir!
Kimin adına? Amerika ve İsrail adına! Ya Allahın "iki Müslüman
birbirlerine düştüğü zaman üçüncüsüne ayırmak düşer" buyurugunu bir kenara
attı ve Amerikanın dediğini yaptı.
Bir din diğerini kabul etmez o gerçek değil der,
mesela Budizm’i yok sayar..
Bir ülke diğer ülkenin gerçek dindar olmadığı konusunda ısrarcıdır. (Örnek: Afganistan-Türkiye)
Bir mezhep diğerinin yanlış olduğu konusunda da ısrarcıdır, doğru olduğunu düşünse zaten tek çatı altında olurdu. Cemaatlerde keza aynı şekilde biri diğerine çamur atar
Kişilere kadar iniyorsunuz ve sürekli biri diğerine gerçek dindar değil diyebiliyorsa gerçeği nedir diye sormak gerekmez mi?
Bir ülke diğer ülkenin gerçek dindar olmadığı konusunda ısrarcıdır. (Örnek: Afganistan-Türkiye)
Bir mezhep diğerinin yanlış olduğu konusunda da ısrarcıdır, doğru olduğunu düşünse zaten tek çatı altında olurdu. Cemaatlerde keza aynı şekilde biri diğerine çamur atar
Kişilere kadar iniyorsunuz ve sürekli biri diğerine gerçek dindar değil diyebiliyorsa gerçeği nedir diye sormak gerekmez mi?
Oysa Allah Ateist, peygamber mezhepsizdir.
Din; Aydınlar için yalan, cahiller için gerçek,
iktidar için kullanışlıdır, demiş Fransız filozof.
Din; halkların uyutma aracı Afyonudur...
Din ezilen halkları daha iyi sömürmenin aracı ve afyonudur;
dolayısıyla egemen sınıfın tekelindedir. Çok tanrılı dinden tek tanrılı dine
geçişte de bu böyle olmuştur. Din adına çıkan savaşlara bakın hep dini yayma
adına halkların özgürlülerini ve ülkelerini yağmalamışlardır ve din
kapitalizmin asla vazgeçmeyeceği köleleştirme aracı ve en iyi afyonudur.”
“FATİHA SURESİ:”Hamd21 Ağustos
2013 evrenler sahibi yüce ALLAH içindir,/ ALLAH ki acıyandır, koruyandır,
sevendir,/Günü gelince ancak,/O’DUR hesap soracak./Tek sana tapar, senden medet
umarız biz,/Sapıtmışlar yoluna düşmekten koru bizi,/Doğru yoldan ayırma bizi
aman Rabbimiz.”
“Gaflet, dalalet ve
hatta ihanet içersinde bulunanlara,”Allah ve din ile insanları aldatanlara, dış
ve iç destekli hainlere, bir tas çorbaya vicdanlarını satanlara, oyları ile bu
dünyada mutlu kıldıklarının öteki âlem masallarının peşinden gidenlere, TÜRKLÜĞÜNDEN
UTANANLARA ne söylesem, neler anlatsam inanmaları ve doğru yolu da bulmaları
mümkün değildir. Bendeniz; imanını da aklın erdemli emrine verenlere Mustafa
Kemal’den selamlar getirmişem. Ostüzü
Profesör Dr. Aysel Ekşi, 21 Ağustos 1990 tarihli Cumhuriyet
Gazetesinde çok anlamlı bir makale yayımlamıştı. Yazının başlığı: ”Din Eğitimi
Altında Okutulanlar!” İdi.
”Arapça
bilmeyenlere, dinin ne olduğu, fakirlik ve zenginliğin dini sebepleri!
Örnekleri ile vurgulanıyordu.”
“Evinin önünü
süpüren, zengin olurmuş”
Günümüzde; örtülü,
mörtülü ödenekleri, kıyıları süpürenlere ait hiçbir dini örnek yok! (7) Diyemeyiz!
Örnekler çok ama
mütekabiliyet esası olduğu halde, Alman Mahkemelerinin kararları, delil
hükmünde bile sayılmamaktadır.
Kur’an’ı
Kerim, Tanrısal olduğu halde, Ulu Tanrımız, birçok ulusun dilini de surelerinin
oluşumunda kullanmış!
Her şeyde
KARŞILIKLILIK (MÜTEKABİLİYET)
esası olduğuna göre;
ben, neden ve niçin Kur’an’ı Kerimi kendi anadilime çevirtmeyelim!
Benim dilimin kelimelerini
kullanmak için Ulu Tanrımız benim ulusumdan izin mi almıştır! Hâşâ. Bu ilahi
bir iletidir. ”Ey! Araptan gayrı uluslar: Ben, anlamaları için Arap kavmine
Arapça bir kitap indirdim. Sizin kelimelerinizi kullanarak ilahi emirlerimi
ifade ettim. Bu nedenle ve anlamanız için, sizler de indirmiş olduğum bu
kitabımı kendi anadilinize tercüme edebilirsiniz!” İleti budur.
Dini ve
dahi imanı bütün, günün her namaz vakti, camilerden çıkmayanlara soruyorum:
“Yüce Tanrımız her
şeye kadir ve muktedirdir. LEDÜNİYET ilminin de yegâne sahibidir. İnancınıza
göre de, tüm dillerin yaratıcısıdır. Neden Türkçe dua etmiyorsunuz? Neden
namazlarınızı anlamadığınız bir dil ile Arapça dualarla kılıyorsunuz?”
Genellikle:
“Babamızdan böyle
gördük!” Savunması açıklamasız kalmaktadır. Bir kaç açık yürekli kimselerden
de:
“Bakınız Beyim;
sordunuz da söylüyorum: Türkçe Kuran okumak bana çok komik geliyor.” Ebu
lehebin eli kurusun!” Kurutacak olan Allah değil mi? Benim Hz. Muhammed’in
Amcası ile ne zorum var.
Dinimizce; ölenlerin arkasından iyi söz söylenmez mi? HZ. Muhammet
peygamberliğini ilan edince; Ebu Leheb, oğulları Otba ve Otebe ile evli olan,
yeğeni Hz. Muhammed’in iki kızını da boşatmıştı. Ümmü Gülsüm ve Rukiyye. Ümeyye
Oğullarından, Ebu Süfyan’ın karısının kardeşi Osman, önce Ümmü Gülsüm ile o
ölünce de Rukiyye ile evlenmişti.ÜMMÜ Gülsüm dokuz yaşında evlendirilmişti!
TEBBET SURESİ bu olay üzerine inmişti:
TEBBET SURESİ
“Acıyıcı, esirgeyici Allah’ın adıyla
başlarım.
*1-Ebû leheb’in elleri kırılsın,
kendi de yok olsun.
*2-O’nu ne malı, ne de parası
kurtaramayacak,
*3-O alevli bir ateşe atılacak.
*4-Karısı o’na odun taşıyacak.
*5-Boynunda hurma lifinden bükülmüş
bir ip olacak.”
Sonra; Elem tere keyfe faale
Rabbike’nin Türkçesi:” Ebabil kuşları-Dağ kırlangıçları—fil sahiplerinin üstüne
balçık çamuru attılar!”
Gülesim geliyor, neredeyse dinden çıkasım geliyor. İyisi mi,
anlamadan dua etmek!” Diyorlar.
Ama bununla anlatılmak istenen bir olgu olmalı değil mi?
Diyorum: Tıss!
“Anlamını düşünmeden Kur’an okumakta
hayır yoktur!” Hadisini hatırlatıyorum. Genelde almış olduğum yanıt hep aynı:
“Orasını karıştırmayalım Beyim!”
Kur’anı Kerimin tamamlanması; Hz:
Muhammed’in yirmi üç senesini almış. Bu süreç içersinde de (200)’e yakın ayet
te NAKZEDİLMİŞTİR!” ”Zaman değiştikçe hükümler de değişir,” kuralının
uygulanması olarak düşünülemez mi?
Kur’an’ı Kerim’in neden Arapça
olduğuna dair ayetlere de bir göz atacak olursak; KUR’ANIN MANASINI ANLAMANIN ÖN PLANDA
TUTULMUŞ OLDUĞUNU GÖRÜRÜZ.
Merhum Mehmet Akif ERSOY; bunu çok güzel vurgulamıştı:
”Duvara asmak ve fal açmak için değildir Kur’an!”
ARAPÇADAKİ YABANCI
KELİMELER!
“1935 senesinde; Profesör Arthur
jeffery, ”Kur’andaki yabancı kelimelerin tetkiki!” adlı önemli bir kitap
yayımlamıştı. Bu kitabın bir nüshası Robert Koleji kitaplığında bulunmaktadır.
Kitapta Arapçaya girmiş olan yabancı kelimelerin listeleri ve yanlarında
tanıkları ve çekimleri bulunuyor.
Bu kitaptaki tüm kelimelerin alınması uzun süreceğinden; ben
sadece hangi dilden Arapçaya ne kadar kelime girmiş olduğunu belirtmekle
yetineceğim:
1-Sümerceden: 5 kelime,
2-Elamcadan: 1 kelime,
3-
Akatçadan: 83 kelime,
. 4-İbraniceden. 200 kelime,
5-Aramcadan: 25 kelime,
6-Süryancadan: 600 kelime,
7-Nabatcadan: 12kelime,
8-Semutcadan: 6 kelime,
9-Palmirceden: 16
kelime,
10-Habeşçeden: 210
kelime,
11-Kıpıtçadan: 10 kelime,
12-Sanskritçeden: 5 kelime,
13-Bülüçceden: 1
kelime,
14-Eski
Farsçadan 11Kelime,
15-Avestadan. 35 kelime,
16-Pazentden. 20
kelime,
17-Pehleviceden. 80 kelime,
19-Ermeniceden: 65
kelime,
20-Yunancadan 180
kelime,
21-Soğutcadan 4
kelime,
22-Eski
ve Yeni Türkçeden 9 kelime,
23-Latinceden: 14
kelime.
“İBN’İ CİNNİ adlı bir yazar, Arapçanın %25 kelimesi uydurma,
bir o kadar yabancı kelime de Arapça içerisine kaynaşmıştır!” Diye
yazmaktadır.”
Arapçada 350 kılıç’a ait, 550 de buğdaya ait kelime vardır.
Arapçanın %17’si deveye, %30’u da
kadınlara aittir!
Profesör Dr. Sayın Süleyman Ateş’in; Milliyet gazetesi
okurları için hazırlamış olduğu iki küçük kitapçık vardır.
Sayın Ateş; Sureleri iniş dönemlerine göre yorumlamıştır. İlk
Mekke dönemindeki sureler, BİREYSELDİR; Hz. İsa gibi bireyin kurtuluşundan söz
eder. Medine dönemi sureleri, Hz. Musa tarzındadır. Ve son sureler devletleşme
olgusunu işaret etmektedir. Sahihi Buhari’deki ve diğer beş hadis kitabındaki
hadislerden de bu olguyu bulmak mümkündür:
“Bütün dünya Müslümanlarını, Kureyşli Müslüman Araplar
yönetecektir. Müslüman olmayanları da, Kureyşli Müslüman olmayan Araplar
yönetecektir!”
“Cennette, benim konuştuğum dil Arapça konuşulacaktır!”
Hüneyin baskınında; paylaşılamayan yağma mallar için, 8’inci
surenin 1’inci ayeti acilen değiştirilerek 41’inci ayetle yeni bir düzenleme
yapılmıştır. Ancak; bu düzenleme ile iktifa edilmemiş, Kur’an hükümleri
değiştirilemez diyen Arap Bilginleri! Yağmaya iştirak eden süvariye bir pay,
binmiş olduğu Arap atına da iki pay verilmesi karara bağlanarak uygulanmıştır.
Yağmaya iştirak eden eşeklere, develere ve katıra yağmadan pay düşünülmemiştir.
Tercüme. Mustafa Özcan, İslâm Fıkhı, s.478-479
Mekke döneminde düzenlenmiş olan bir ayete ve diğerlerine
bakalım:
*“ŞURA SURESİ, (42’inci sure) 7’inci ayet:”ve işte böyle
sana-Muhammet- Arabî bir Kur’an vahyetmekteyiz ki Umm’ul Kura’yı (Mekke
Şehrini) ve çevresindekileri sakındırasın ve o toplama günü’nün dehşetini haber
veresin-onda şüphe yok-, bir fırka cennet’te, bir fırka sair’de (çılgın ateş içinde).”
Elmalılı Hamdi Yazır, Kur’an’ı Kerim ve İzahlı Meali. S.482.
Görev yapmış olduğum yerlerde, benim camiye gelmemi çok
isteyenler oldu: benim görevimin, camiye gitmek olmayıp, camiye gidenlerin ve
gitmeyenlerin huzur ve rahatını sağlamak olduğunu bir türlü anlatamadım.
Cebimde taşımakta olduğum bu ayeti de kendilerine verdim.
”Olamaz böyle bir şey! Günaha giriyorsunuz!” Diye de beni uyaranlar çok oldu.
Nah! Kafa! Avrupalara giderek, cami avlularında ümmet’i Müslümanların
dolandırmadan gırtlağımıza kadar günaha battık!
*YUSUF SURESİ, (12’inci sure), 2’inci ayet: ”Biz O’NU sana,
aklınızı çalıştırasınız diye ARAPÇA bir Kur’an olarak indirdik.” Kur’anı Kerim
Meali, s.214.Yaşar Nuri Öztürk.
*İBRAHİM SURESİ, (14’üncü sure), ayet: 37. ”Biz,
görevlendirdiğimiz her resulü ancak kendi toplumunun diliyle gönderdik ki,
onlara açık, seçik beyanda bulunsun. Bunun ardından Allah dilediğini saptırır,
dilediğini de iyiye ve güzele kılavuzlar. Azizdir, Hâkimdir O.”
*“EN-NAHL-HURMA- SURESİ (16’ıncı sure.103’üncü ayet:”Andolsun
ki biz, onların, ”Kur’anı bir insan öğretiyor” demekte olduklarını biliyoruz.
Nisbet etmeye uğraştıkları adamın dili yabancıdır. Oysaki bu, apaçık ARAPÇA bir
dildir.”
*TAHA SURESİ (20’İNCİ SURE) 113’ÜNCÜ AYET:”Biz O’NU işte
böyle, ARAPÇA bir Kur’an olarak indirdik ve onun içinde tehditleri türlü ifadelerle
sıraladı ki, korunabilsinler yahut ta Kur’an onlara yeni bir
hatırlatıcı/hatırlatma sunsun.”
*ZÜMER SURESİ, (39’uncu sure), 28’inci ayet: ”Bunu, eğrisi,
büğrüsü olmayan ARAPÇA bir kur’an olarak indirdik ki, korunup sakınabilsinler.”
*MAİDE SURESİ, (5’inci sure)67’inci ayet: ”Ey! Resul!
Rabbinden sana indirileni tebliğ et. Eğer bunu yapmazsan, O’NUN verdiği
peygamberlik görevini yerine getirmemiş olursun. Allah seni, insanlardan korur.
Allah küfre batmış topluluğa kılavuzluk etmez.”
*TEGABÜN SURESİ, (64’üncü sure) 12’inci ayet: ”Allah’a itaat
edin; peygamberlere itaat edin; eğer bumdan yüz çevirirseniz bilin ki
peygamberimize düşen apaçık tebliğdir.”
*ABESE SURESİ, (80’inci sure) 17’inci ayet: ”Kahrolası insan,
ne kadar da nankördür!” Sayın Yaşar Nuri
Öztürk’e göre.”Canı çıkasıca insan ne kadar da
kötüdür.”
Kim ne derse desin; bu ayetlerden bir tek anlam çıkmaktadır:
Kur’anın anlamını bilerek ona göre hareket etmesi için, bütün milletler Kur’anı
Kerimi kendi dillerinde okumalıdır.
Adresime giren bazı gericiler; benden devletlerimizin
batmasına, insanlarımızın açlık ve sefalet içinde ölmelerine neden olan
masalları geri getirmek için, kendilerine katılmamı istemektedirler. Türk ulusu
en mutlu çağını, bu din ve Tanrı ile aldatanlara karşın CUMHURİYET döneminde
yaşamıştır. Cihangir Mahlası ile şiirler yazan Üçüncü Mustafa: ”Yıkıluptur bu
cihan/ sanma ki bizde düzele/Evvab’ı saadette gezenler hep hezele (Saadetler
içinde yaşayanlar rezil rüsva takımıdır; diyor Koskoca Padişah!) Bu
hokkabazlara göre, o zamanlar Kur’an ve din dönemidir. Camiler dolup ta taşar.
Arapça Kuranını duvardaki torbasından indirenler de, bir şey
anlamazlar, bakarlar ve şaşım, şaşım şaşarlar!”XV1’ıncı asırda; Kütahya’da; Şükrü
adlı bir halk şairi, oruç yediği için, Roma usulü, boğazına kurşun dökülerek
cezalandırılmıştı.
14 Aralık 2003 tarihli Hürriyet gazetesinin Pazar sayısındaki
bir haberi okuyalım:
Ziya Paşa,1829-1880 yılları arasında yaşamıştır. Devlet
adamlığının ve idareciliğinin yanı sıra edebiyatımızda da söz sahibi bir
muhalefet yanlısıdır. İsviçre’den sonra; Londra’ya geçerek, orada Hürriyet
gazetesini yayımlamıştır: Adı geçen gazetenin haberini birlikte okuyalım:
“Paşa, dini eğitimin, özellikle de mahalle mekteplerinin
yeniden yapılandırılması gereğini yazıyordu. Sübyan mekteplerinde başlayıp
medreselerde devam eden dini eğitim, Ziya Paşaya göre hiçbir işe yaramaz
haldeydi, zira öğrencilerin kafası sadece ezberle dolduruluyor; Arapçayı
bilmemeleri bir yanan Kur’anı bile anlamıyorlardı.
Ziya Paşa, Londra’da bundan tam 135 sene önce, 1868 yılında
çıkarttığı “HÜRRİYET” gazetesi’ Kur’an öğrenmeye heveslenen çocuklara mahalle
mektebinden itibaren okutulan kitapları ve öğretileri sıralarken bakın neler
yazıyor:
“”...Bizde bir çocuk beş, altı yaşında mahalle mektebine verilir, elifbadan başlar, birkaç ay sonra önüne
“ebced” çıkar ki ne olduğunu hoca bilir, ne de kimse anlar. Bundan sonra
”sübhaneke”, ”ettehiyat”, ”salâvat”, ”kunut duası” ve amentü” okutulur.
Bunlar gerçi namaz için lâzım olan dualardır, ama çocuğun büluğa erip
namaza başlaması için daha çok seneler bulunmasına rağmen, gene de
ezberletirler. Bunlar, bütün Arapça olduğu için çocuğa asla zevk vermezler,
zira o yaştaki çocuk henüz olgunlaşmamıştır ve sadece oyuncaktan ve yaşının
gerektirdiği şeylerden zevk alır.”
ZİHNİ PERİŞAN OLDU.
“Çocuk daha sonra Kur’ana başlar, hatmetmek için senelerce uğraşır ve
hafız olur. Akrabaları, artık 13-14 yaşlarına gelmiş olan dini ilim tahsiline
sevkederlerse, bu defa cami derslerine gönderilir;” nasarayansuru’dan” başlar,
”Bina’ya çıkıp 35 bölüm okur,” maksud’u öğrenir, “tereyinne” tercümelerine
geçer ama bitmek tükenmek bilmeyen bu tercüme yüzünden bütün zihni dolaşır.
Derken “amil”,”mamul”, ”irap” gibi önceden görmediği bir takım şeylere tesadüf
edip hayran kalır.”izhar” ve “kafiye” okuduğu sırada, bu kitaplarda ne demek
istendiğini güçlükle hisseder; “inegoci” veya “istiare” risalesine
sarılır.”Kazaya ve netayiç ve istihârât ve kinâyat”ile uğraşır. Önüne
nihayet”Mutavvel” gelir, bu kitaptaki”bedi”, ve “beyan” bahisleri de zihnini
perişan eder.
Bu arada ikindi derslerinde eğer” “Halebî” ve ”Kuduri” gibi fıkıhla
ilgili biraz Bir şeyler okuyacak olursa bir gurura kapılıp artık kimsenim
abdestini ve namazını beğenmez olur; tatil derslerinde de “heyula” bahislerine
dalınca da “kazimir” görüp “cüz’ü layetecezza” ve “heyula” bahislerine dalınca
da tenezzül edip İbni Sina’yı bile kendisine öğrenci kabul etmez bir hale
gelir.
Derken camilerden birinden izin alıp bu defa kendisi rahle başına geçer
ve seneler boyu okuduğu bütün bu konulardaki ilmini bu defa kendisi yaymaya
başlar.
Ama bu eğitimden geçmiş olanların eline mesela “El cevaib gibi Arapça
bir gazete verilse, gazetede yazılı olanları anlayabilmesi için en az iki saat
boyunca sözlüğe bakmaları gerekir. Fıkıhla ilgili bir soru sorulduğunda aciz
kalırlar. Kur’andaki bir ayetin manası sorulduğunda “Kadı Beyzavi’”nin eserine
müracaat edin” cevabını verirler; politikadan bahis açılırsa İngiltere, Japonya
ve Fas gibi memleketlerin ve iklimlerin var olduğunu işitip hayret ederler,
hatta dostlarından birine Türkçe bir mektup yazmaları gerektiğinde de, şuna,
buna yalvarırlar.”
“Camilerde bildikleri yolda ders okutmaktan başka devletin ve ümmetin
hayrına bir işe yaramayan bu kişilerin seneler boyunca emek ve ömür sarf
etmeleri, işte böyle bir netice alınması içindir! Harcanan bu ömre, bu emeklere
yazık değil mi? Bu devlete, bu millete, bu mülke acınmaz mı?”
Ünlü alman Şair ve Yazarı Goethe, XV111’inci asrın ikinci
yarısında, Kur’anı Kerim’i Almanca çevirisinden okuyordu. X1X’uncu asrın ikinci
yarısında da; Ünlü Fransız Şairi Arthur Rimbeau’nun babası, Cezayir’de görev
yapan bir Fransız Yüzbaşısı Kur’anı Kerim’i Fransızça’ya tercüme ediyordu. Her
ulus; kendi din kitapları ile diğer dinlere mensup din kitaplarını kendi
anadillerinden okuyorlardı. Ya biz; ARAPTAN ZİYADE ARAPÇI olan bizler ne
yapıyorduk? Bir bez torbaya koymuş olduğumuz Arapça Kuran’ı Kerim’i, önemli
günlerimizde öpüp başımıza koyarak yine torbasına koyuyorduk! Yukarıda vermiş olduğum
ayetleri ilk defa görenlerimizi de olduğuna inanıyorum. Rahmetli Ziya Paşa’nın
gözlerimizin önüne sermiş olduğu eğitim ve öğretim faciamızı okuduk. Kuran’ı
Kerim Türkçeye tercüme edilmezse ne olur: Arapçılık ve kandırmaca islamın
önünde ilerler durur. DİN VE ALLAH İLE ALDATANLARIN ÇOCUKLARI DA HÜKÜMRAN OLUR.
Tercüme edilemez denilen Kur’an’ı Kerim’in Fransızça
tercümesine bir göz atmamıza ne dersiniz!
“LE CORAN”
“COMMENT LİRE LE CORAN?”=Kur’an nasıl okunur?
“j’en jure par létoile qui se couche,
votre Compatriote n’est point égaré, iln’a point été séduit. İl ne parle pas de
son propre mouevement. Ce gu’il dit est une révéation qui lui a été faite.”
Coran,L111,1-4
NECM SÛRESİ
(53/23)
“
RAHMAN VE RAHİM OLAN ALLAH’IN ADIYLA.”
Bu üç ayetin Türkçe tercümelerini,
iki Türkçe Kuran’dan görelim:
*1-“Andolsun
inip çıktığı zaman yıldıza/ fışkırtıp çıktığı zaman çimene/süzülüp aktığı zaman
Ülker yıldızına/ aşağı indiği zaman o parçalar halinde ağır, ağır gelene.
*2-Ki
arkadaşınız ne saptı ne de azdı.
*3-O;
kuruntudan, keyfinden konuşmuyor”.Prof.Dr. Yaşar Nuri Öztürk, Kur’anı Kerim
Meali(Türkçe Çeviri)
53
NECM SÛRESİ
“Yıldız kelimesi ile başladığından böyle
adlanmıştır. Mekke devrinde nâzil olmuştur. 62 ayettir.”
“Bismi’llâhi’ir-Rahmâni’r-Rahim.”
*1-“Batmakta olan yıldıza and olsun
ki,”
*2-“Arkadaşınız Muhammed sapmamış ve
azmamıştır”.
*3-“O, kendiliğinden
konuşmamaktadır.” Kur’ân’ıKerim ve Türkçe Anlamı (meal).Diyanet İşleri
Başkanlığı Yayınları. 1973.
Şu, birçok yorumlara ve ihtilaflara neden olan,
BAKARA-İNEK-suresinin, 2’inci surenin, 223’üncü ayetini görelim:
“BAKARA/İNEK/SÛRESİ”
(2/92SURE)
“Rahman ve Rahim
Allah’ın Adıyla”
*“223-Kadınlarınız sizin
tarlanızdır. O halde tarlanıza dilediğiniz şekilde varın. Öz benlikleriniz için
önceden bir şeyler gönderin. Allah’tan korkun ve bilin ki, O’NA mutlaka
ulaşacaksınız. İman sahiplerine müjde var.”Kur’an’ı Kerim Meali (Türkçe
Çeviri). Prof.Dr. Yaşar Nuri Öztürk.
*223- “kadınlar, sizin tarlanızdır,
tarlanıza istediğiniz gibi gelin, istikbal için hazırlıklı olun, Allah’tan
sakının. O’NA hiç şüphesiz kavuşacağınızı bilin, bunu insanlara müjdele.
“BAKARA
SÛRESİ”
“Bism’l’âhir-Rahmani’r-Rahim.”
“Yahudilere
kesmeleri emredilen bir sığırdan bahsettiği için bu adı almıştır. Medine
devrinde nâzil olmuştur. 286 ayettir ”kur’an’ı Kerim ve Türkçe Anlamı, Diyanet
işleri Başkanlığı Yayınlarından.
“Kadınlarınız sizin (evlat
yetiştiren) tarlanızdır. O halde tarlanıza dilediğiniz gibi gelin. Kendiniz
için önden (iyi ameller gönderin, hayırlı evlatlar yetiştirin).Bir de Allah’tan
korkun ve bilin ki her halde siz O’NA kavuşacaksınız. İman edenlere
müjdeler.”Kuran’ı Hâkim ve Meali Kerim, Hasan Basri Çantay.
Şimdi, bir de bu ayetin Fransızça tercümesini görelim:
SOURATE 11
“Donnée
a Medine.-286 versets.
*“2/223-“les femmes sont votre
Champ. Cultivez-le de la maniére que vous l’entendrez, ayant fait auparavant
quelque acte de piété. Craignez Dieu, et sachez qu’un jour vous serez en sa
présence. Annonse aux croyants d’heureuses nouvelles”
. Ayetlerin Türkçesini
ve dahi Fransızcasını gördük. Bakara suresinin 222’inci ayetini hesaba
katmadan,223’üncü ayetini yorumlayan AYETULLAH HUMEYNİ’NİN yorumuna da bir göz
atalım:
Humeyni: ”Tavzih’ül Mesail, s.69-450’inci meselenin çözümü:
“DER DÜBÜR-İ ZEN-İ HAİZ VATİ KERDEN KERAET ŞEDDİDE DARET”-Kerahet:
Şeriatın kesin olarak yasak etmediği, fakat harama yakınlığı ve ihtimali nedeni
ile çekine, çekine yapılan şey!-Mustafa Talip Güngörge, Humeyni ve İslam.
“VATİ DER DÜBÜR-İ ZEN-İ HAİZ, KEFARET NE DARET” 463’üncü meselenim
çözümü. Aybaşılı bir kadınla anal seks yapan erkeğin kefaret ödemesine gerek
yokmuş! Pekiyi; 222’inci ayet ne demek oluyor!
“…Hayızlı/Aybaşılı/ oldukları sırada kadınlardan
uzak durun ve onlar temizleninceye kadar kendilerine yaklaşmayınız” Bu ayetin
Fransızca tercümesi de aynıdır. Bendeniz, burada ukalalık yapmak istemiyorum.
Böyle bir fetvayı okuyanlar; Kur’an’ı Kerimi açarlar, gerçeği de görmüş olurlar
ve: FETVAYI MÜFTÜDEN DEĞİL DE AKILLARINDAN ALMIŞ OLURLAR!
“Ulusumuzun her bir bireyinin okumasını istediğim kitaplardan
birisi de Rahmetli Mithat Cemal Kutay’ın 173’üncü kitabı olan,”TÜRKÇE İBADET”
adlı kitabıdır. Bu kitabın birinci cildinin 304-305’inci sahifelerinde verilen
çok önemli bir mektup vardır. Bu mektup,1913 senesinde, Rahmetli Mehmed Şerif
Akyurt tarafından devrin Şeyhülislamı olan Mustafa Sabri Efendiye yazılmıştır.
”Anadolu’da Müslüman bir Türk’ün Şeyhülislam Efendi Hazretlerine en Son sözü”,
adlı yüzüç sahifelik bu açık mektup, sürgün yeri olan Bursa’dan yazılmıştır. En
önemli bölümünün özeti de şöyledir:”
*1-“İslam dininde SON DİN olmasının üç temelinden biri ruhban
sınıfı olmamasıdır, ama dört başı mamur olarak bu sınıf türemiştir, aradan
geçmiş binüçyüz içinde DİN ve MANEVİ HAYAT’TA ileri değil, geri gidilmiştir.
Oysaki islamiyetin SON din olmasının bir temeli de “değişen zamanın
getirdiklerinin kuralları Yenilenmesi”dir. Sizler mevcut hâkimiyetinizi devam
ettirmek için dünyanın gidişine göz kapamış ve kapatmışsınızdır. Osmanlı’da
bugün Luther’den önceki Katolik istibdadı var.
*2-aslında islam dininde hoşgörüyü, Tanrı rızasını her
duygunun üstünde tutan yüce duygu olması inancını temsil etmesi gereken
tarikatlar, belli kişilerin çıkar kaynağı, bazıları da miskinler tekkesi
olmuştur. Siz; bab-ı içtihad=düşünce Kapısı’nı sadece Din’de değil DÜNYA için
de kapatmışsınız.
*3-Bu inhisar ve tegâllub duygusu aile hayatında da çöküntü
yaratmıştır. Kadın içtimai hayattan tasfiye edilmiştir. Ne İslam hukukunun, ne
de meşrutiyetin temin ettiği asgari de olsa, hakkından mahrum bırakılmıştır.
Şeyhülislam Efendi Hazretleri. Biliyoruz ki Arap’ın Cahiliyye devrinde kadın
bir HİÇ’Tİ. O’NU hakiki mevkiine iade hareketinin banisi, ilk mücahidi bizim
peygamberimiz’(S. A. V) idi. Ama bugünkü şeriat, kadını, Cahiliyye devrinin
seviyesine indirmiştir. Bugün Osmanlı ülkesinde kadın, neredeyse Arap’ın
cahiliyye devrinin ölçüleri içindedir. Hak ve hürriyeti, huzur ve emniyeti
yoktur. Kadın, içtimai hayatımızda varlığı kabul edilmeyen yaratıktır.
*4-MİLLETİMİZE
EN BÜYÜK FENALIĞINIZ, İBADETİN ARAP LİSANI, ARAP ÂDET VE TERCİHLERİYLE İFAYAA
DEVAMA MECBUR BIRAKILMASIDIR. ÇÜNKÜ BU SİZLERİN MENFAAT VE TEGALLÜBÜNÜZÜN
TEMİNATIDIR.”
BAKARA
SURESİ
(AYET-EL-KÜRSİ)
“Yoktur başka
tapacak/ Bir tek Allah var ancak/içinde uyanıktır,/ her şeyine tanıktır;/Şaşırıp
sorma. Nerde?/Her yerde, hiçbir
yerde!/ne dalar, ne uyuklar;/her an her yerde hazır.”
“Her işte
takdiri var./O’NUNDUR, O’NUNLADIR/yerde, gökte ne varsa;/Şefaat mümkün
ancak/O’NDAN izin çıkarsa./Köyünde, yurdundaki/Önünde, ardındaki/neyse insanoğlunun/Hepsi
elinde O’NUN./Gerçekleşir sadece/O’NUN “OLSUN” dediği,/Bir şey yok yerde,
gökte/Allahın bilmediği.
“Dinlenip
uyulacak ne kalıyor geride;/Kürsüsü, yerleri de kaplamış gökleri de!/Kavrıyor,
denetliyor, kolluyor göğü, yeri./Bir olmaz sapıtanla inananın
değeri;/Eli böğründe kalır sapıtan, oyalanan,/Kopmayacak bir kulpla yapışmıştır
inanan./Allah ki doğruların dostudur, önderidir;/Onları karanlıktan aydınlığa
iletir.
MUSTAFA
KEMAL’DEN TESBİTLER.
“Türkiye’de aslında mürteci yoktu ve yoktur. Vehim vardı, vesvese vardı.
Bundan sonra yalınız bir şey hatıra gelebilir. O DA BAZI ADİ POLİTİKACILARIN,
ART DÜŞÜNCELİ SİYASİLERİNBU VEHMİ UYANDIRMA GAYRETLERİ OLABİLİR.”1930Atatürk’ün
Hususiyetleri, Kılıç Ali, s.116.
“Softa sınıfının din simsarcılığına müsaade edilmemelidir. Dinden maddi
menfaat temin edenler iğrenç kimselerdir. İşte biz, bu vaziyete karşıyız ve
buna müsaade etmeyeceğiz.”1930.s.g.k. s.116.
“Din bir vicdan meselesidir. Herkes vicdanının emrine uymakta
serbesttir. Biz dine saygı gösteririz. Düşünüşe ve düşünceye muhalif değiliz.
Biz sadece, DİN İŞLERİNİ, DEVLET İŞLERİYLE KARIŞTIRMAMAYA ÇALIŞIYORUZ.
Kasıtlara dayalı ve aşırılık örülü hareketlerden ülkeyi sakınmak istiyoruz”Asaf
İlbay, Yakınlarından Hatıralar, s.103
“Hiçbir zaman hatırınızdan çıkmasın ki, CUMHURİYET SİZDEN FİKRİ HÜR,
VİCDAI HÜR, İRFANI HÜR NESİLLER İSTİYOR.”1924 Söylev ve Demeçleri, c.2,s.173.
“Biz daima hakikat arayan, onu bulunca ve bulduğuna kani olunca açıkça
söylemekten kaçınmayan insanlar olmalıyız”. Sümerbank D.1929,s.184.
NAMAZDA OKUNACAK SURELER!
(Fatiha
Suresi)
“Hamd
evrenler sahibi yüce Allah içindir,
ALLAH Ki
acıyandır, koruyandır, sevendir,
Günü gelince
ancak,
O’dur hesap
soracak.
Tek sana
tapar, senden medet umarız biz,
Sapıtmışlar
yoluna düşmekten koru bizi, Doğru
yoldan ayırma bizi aman Rabbimiz.”
ASR
SURESİ
“Günün
omuzlara çöktüğü saat,
Yorulmuş
insanın hayat yükünü,
Söylene,
yüksüne çektiği saat,
O vakti de
sever inanan yürek.”
Müslüman Türk Halkının en çok sevdiği surenin Türkçesi:
“Yâsin,
Kur’an’ın
hükmü kesin.
Sen, RAB’IN
arza elçi gönderdiklerindensin,
Doğru yol
üstündesin.
Ataları
önderden yoksun bir kavim için
İlk uyarmadır
sesin.
Varsın
yitikler senin sözünü dinlemesin,
Kader
zincirini boynunda sürüklesin,
Sen Kur’an’a
uyan,
ALLAH’INI
sayan,
Tama uyarmış
demeksin.
Ona müjdele,
deki,
Mükâfat
göreceksin,
Cennete
gideceksin.”
“Üzülme ya
Muhammed, çabaları nafile,/ Bir eski mezar görse bir münkir gelir dile,/”-Bu mu
dirilecekmiş, bir avuç kemik kaldı,”/Ey bir avuç pıhtıdan yaratılmış
zavallı,/seni öyle vâr eden bunu diriltir elbet,/yeşil ağaçtan kırmızı ateş
yaratan kuvvet,/Cümle yaratıkları, yeri, göğü vâr eden,/Kemikten yeni insan
türetemezmiş neden?/”
“O her şeyi yaratan, gören, bilen, bildiren,/”OL” deyince
olduran, Öl deyince öldüren,/O’NUNLA vâr oldunuz. O’NUNLA gerçeksiniz,/O’NDAN
kopup geldiniz, O’NA gideceksiniz./”Âmin-ÖYLE OLSUN.-ALLAH KABUL ETSİN!
HER ARAPÇA ŞARKIYA
ÂMİN!
Köyümüzde yalınız bizim evimizde pilli radyo vardı. Amerikan ordusunun BA/70
bataryası ile mükemmelen de çalışırdı. Köye izinli geldiğimde, evimiz ziyarete
gelen meraklılarla dolup, taşardı. Öyle ya;”Ali Osman’ın oğlu”, köyümüzden
çıkan ilk subaydı. Hemi de jandarma subayıydı ve üniforma da ona çok
yakışmıştı. O pilli radyo çok işime yarardı. Acardım yanık sesli bir Arap radyo
istasyonunu; parmağımla da sus işaretini verdikten sonra da:”Kur’an’ı Kerim!”
Derdim; ses ve şamatalar kesilir; tüm kadın ziyaretçiler huşu içersinde ve
gözyaşları eşliğinde bu şarkıyı dinlerlerdi.
Zaman geçti; bir de baktım ki, Kızıltepe’de konuşlanmış bir seyyar
jandarma alayına komutan olmuşum. Sayın Demirel de MC hükümetini kurmuş!
Erbakan da; Mardin önünden, Nusaybin’e kadar uzanan o dar şerit ovaya ŞEKER
PANCARI FABRİKASI kurma sözü vermiş. Raporlarımızı verdik. Gece ve gündüzün
soğuk farkı, ekilecek pancarların yapraklarını kavuracağını ve olumsuzlukları
vurguladık. Bakanlar kurulundan karar çıkmış. Büyük bir törenle ol fabrikanın
temeli atılacak. İlle de Kur’an’ı Kerim’den bir sure okunsun denilmiş!
Denilmesine denilmiş amma ve lâkin dua okuyacak adam bulunamamış! Birisini
bulmuşlar. Adamcağız bana geldi:
“Komutanım, ben yalınız Meryem suresinden bir parça biliyorum, ne
yapayım?” Dedi.
“Sen akıllı bir adamsın; olmazsa Arapça; yalellisi olmayan bir şarkı
okursun, olur ve biter!” Dedim. Adamcağız, gür sesi ile bir şeyler okudu ve çok
ta alkış aldıydı. Şimdi, bir de Rahmetli Mithat Cemal Kutay’ı dinleyelim:
“İttihat ve Terakki Partisi, ELHEZER’E karşı, Medine’de Süleymaniye’ye
benzer medrese kurmaya karar verir, hazırlıklar yapılır, iktidarın üç paşası
Talat, Enver ve Cemal paşalar, kalabalık bir kadro ile Medine’ye temel atma
törenine gelirler.
Bir makbul ikram olan develer kesilmiş, karşılama hazırlıkları
yapılmıştır ve MEHMETÇİK yerine adı OSMANCIK olan tören bölüğü de, hazır ol
vaziyetinde şehrin girişinde, misafirleri beklemektedir.
Arap bedevi kadınları, ellerinde defler, yanık sesleri ve benzerlerini
bugün ARABESK müzik türünde dinlediğimiz şarkıları seslendirmektedirler.
Şarkıların sözleri deve etinin lezzeti üzerinedir: Kebabının, kavurmasının,
haşlamasının başka hiçbir et türünde olmadığını açıklıyor!
Eşref Bey—Kuşçubaşı Eşref’,Teşkilat’ı Mahsusa’nın kurucusu ve Arabistan
sorumlusu Jandarma Yüzbaşısıdır. 150’liliklerdendir.Af ile dönmüş ve 1962’de
Söke’de ölmüştür, Enver Paşa’nın yaverlerinden birisi olan kardeşi Kuşçubaşı
Sami de, Mustafa Kemal’e suikast için gelmiş olduğu Bozdoğan’da, jandarma
tarafından ayağından vurularak yakalanmış ve yargılanması sonunda altı arkadaşı
ile asılmıştır.1926.
Ostüzü—misafirleri selamlayacak OSMANCIK TABURU’NUN HAZIROL durumundaki
askerin önünden geçerken, bakıyor ki birkaç Mehmetçiğin gözlerinden yaşlar
akmaktadır. Şaşırıyor ve soruyor:
“-Oğlum, neden ağlıyorsun?”
Mehmetçik, hazır ol durumunu değiştirmeden cevap veriyor:
“-kumandanım, kur’an okunması içimi doldurdu…
Arapçanın birbirinden çok farklı lehçelerini iyi bilen Eşref Bey, bu
pırıl, pırıl yürekli Anadolu çocuğunun yüce duygularını, deve etinin ayrıcalığı
acı gerçeğiyle bulandırmaktan kaçınmış, heyet içindeki Şeyhülislam ve Evkaf
Nazırı Mustafa Hayri (Ürgüplü)-Gümrük Eski Bakanı ve Başbakanlarımızdan Suat
Hayri Ürgüplünün babası. Ostüzü.-Efendiye anlatarak demiş ki:
“-BU MİLLET, KUR’AN’ VE DİNİ KENDİ DİLİYLE YERİNE GETİRİNCEYE KADAR DEVE
ETİNİN KASİDESİNE DAHA ÇOK ZAMAN GÖZYAŞI DÖKERİZ!
Ümmetçilik akımını Abdülhamit’inde desteklemesi üzerine
hutbedeki Türkçe kelimeler de çıkarılmıştı. Abdülhamit; bir gün Eğinli Sait
Paşaya:
“-Elimden gelse, bu milletin dilini Arapça
yapardım!”dediğinde, gerekli yanıtını da almıştı:
“O zaman küçük bir Arap kabilesinin şefi olurdunuz
padişahım!”Bu durumlara çok içerleyen Kemalpaşa zade Sait Bey, şu dörtlüğü
yazarak, Türkçe ve Türklük düşmanlarına yollarını göstermişti:
“Arapça
isteyen Urbana gitsin,
Acemce
isteyen İran’a gitsin,
Frengiler
Firengistana gitsin,
Kİ
BİZ TÜRKÜZ, BİZE TÜRKÇE GEREK.
31 Mart olayını yaşayan Mehmet Akif Ersoy, bakınız halimizi nasıl
anlatmış. Bugünlerde, bir 31 Mart olayının daha hazırlanmakta olduğunu gören ve
hisseden var mıdır?
“Şu bizim halkı uyandırmadadır varsa felâh,
Hangi bir millete baksan uyanık. Çünkü sabah.
Hele biçare şeriatla nasıl oynanıyor,
Müslümanlık bu mu yahu? Diye insan yanıyor,
Gölgesinden bile korkup, bağıran bir ödlek,
Otuz üç yıl bizi korkuttu ŞERİAT diyerek.
Vahdeti muhlisiniz, elde asa çıktı herif,
Bir alay zabit kestirdi, sebep “Şeri Şerif!
Karı dövmüş, boşamış,”emri ilahi” ne denir
Bunların emin ol hepsi cehalettendir. “
Bursa’da bir kamet olayı vardır. Türkçe ezan okunmasına kızan bir sürü
zır zır cahil ayaklanarak, tepkilerini sürdürmek istemişlerdi. Bakanlarından
önce, Bursa’ya yetişen Cumhurbaşkanımız Gazi Mustafa Kemal; olayın gereğini
yaparak, akşam yemeğinde o ünlü söylevini de vermiştir. Ezan namaza çağrı
içindir; kamet’te namaza başlamak için okunur. Şimdi, Kamet’in Türkçesini
okuyalım:
KAMET
(Namaza
Başlama)
“Tanrı uludur,
Şüphesiz bilir,
bildiririm
Tanrı’dan başka yoktur
tapacak,
Şüphesiz bilirim,
bildiririm.
Tanrı’nın elçisidir
Muhammet.
Haydin namaza,
Haydın felâha,
Namaz başladı,
Tanrı uludur,
Tanrı’dan başka yoktur
tapacak.”
Türkçe Ezan ilk defa 1932’de İstanbul’da okunmuştu. Devrin ünlü
bestekârlarınca bestelenmişti. Arapça ezanı da Avrat Pazarı Müdürü Itri
bestelemişti. Arapça Ezan’ın her vakit namazı için ayrı makamdan bestesi
yapılmıştı. Bendeniz;20 seneye yakın Türkçe ezanı dinleme mutluluğuna
erenlerdenim. Ülkemizde, Atatürk Devrimi’nin erozyonu ezanın Arapçaya dönüşü
ile başlamıştır.”Devenin başının çadıra girmesine izin verilmiştir!”
EZAN
(Namaza
Çağırı)
“Tanrı uludur
Şüphesiz bilirim
bildiririm
Tanrı’dan başka yoktur
tapacak.
Şüphesiz bilirim
bildiririm
Tanrı’nın elçisidir
Muhammet.
Haydin namaza
Haydın felâha
Tanrı uludur.
Tanrı’dan başka yoktur
tapacak.”
Sabah Ezanında:”Uykudan hayırlıdır namaz!” dizesi eklenirdi.
Bu yazı çok uzayacak gibi. Rahmetli Behçet Kemal Çağlardan
“Müslümanlık Nedir’i”okuyarak, Rahmetli Besim Atalay’ın açıklamasına dönelim:
“İçini temiz
tutmak, dışını temiz tutmak,
Temiz, düzgün
bir ömür sürmektir Müslümanlık.
Çalışıp, didinmek,
kötülüğü unutmak,
İnsanlığın
hakkını vermektir Müslümanlık.
Kendi öz
kaygısından, çıkarından kurtulmak, Toplum
için iyiyi görmektir Müslümanlık.
Her zaman iyi
olmak, herkese iyi olmak
İnsanlığın
hakkını vermektir Müslümanlık.
Ne varsa
işlememek, düzensiz, haram, yasak,
İyi, uygun ne
varsa yapmaktır Müslümanlık.
Küçüğe sevgi
duymak, büyüğe saygı duymak,
Hakka candan,
gönülden tapmaktır Müslümanlık.
Dinlerin
sonuncusu, en özlü en olgunu,
İnsana
gösterilen en doğru yoldur bu din,
MUHAMMED’İN
(S.A.S) ışık gösteren bunu,
Gönlümüzün
bağrında açan al güldür bu din.”
Biz, Rahmetli Besim Atalay’ın neden dilimizle ibadet etmemizin
gerekçelerini okumayı sürdürelim:
“Bu içine düşürüldüğümüz sefil hallerimizden kimler sorumludur?
*1-Din adamları,
*-2-Aile,
*3-Okul,
*-4-Aydınlar. Bu çok zaman evvelki bir saptamadır. Zaman değişmiş,
kötülükler ve şer odakları da çok değişmiş ve güçlenmiştir:
A-Siyasi partiler,
B-Sağ iktidarlar, c-Örgütlenen dış ve iç destekli mezhep ve
tarikatlar,4-Dış devletlerin istihbarat servisleri,5-Vatan haini Sevr
taraftarları,6-Atatürk Devrimine ve çağdaşlaşmaya karşı olan büyük sermaye
gurupları, olumsuzluk yönünde sayabildiğiniz kadar sayınız.
“Din adamlarımızın, dini kendi menfaatlerine alet etmeleri yetmiyormuş
gibi, dini daralta, daralta içinden çıkılmaz bir hale sokmaları, rastgele şunu,
bunu küfre ve zındıklığa nisbet etmeleri bugünkü hali doğurmuştur.—Zındık,
zınadıka takımı, ana bir bacı ikiciler takımı. Güya insest ilişkiyi serbest
sayanlar! Ostüzü---Açık söylemek lâzımdır ki bu adamlar dini vicdanlara
kılavuz, gönüllere ışık olarak yerleştirememişlerdir. Fazla olarak din her
türlü yeniliğin, her türlü ilerlemenin düşmanı gibi gösterilmiştir. İslamlıktan
maksat namaz, oruç, hac, zek3at gibi ibadetler olduğu söylenmiş durmuştur.
Din demek, topluluğu her birlikte manevi ve ruhi neşeye kavuşturmak
dindaşları içten gelen bir sevgi ile birbirine bağlamak, insanlara ahlak ve
fazilet kılavuzu olmak, dünya ve ahiret saadetine erdirmektir.
Dini ruhlara işlemek için milli yollardan gidilmelidir. Tüm memleketler,
ellerindeki din kitabını kendi dillerine çevirdiler. Ve kendi dilleri ile
ibadet eder oldular. Bu hal papalığında gözünü açtı, kendisini ıslaha koyuldu.
Bulgarlar bile, henüz siyasi istiklallerini kazanmadıkları bir zamanda
manevi istiklallerini kazandılar. Rum patrikliğinden ayrılarak Bulgar
Eksarlığını kurdular.
Hiçbir Hıristiyan milleti, dini millileştirmekle dinsiz olmadı, tersine
olarak halk daha ziyade dine sarıldı; çünkü halk o kaynaktan bol, bol manevi
gıdasını alıyor, ilahi vecdi ve kutsal zevki tadıyor oldu.”
İkinci Bölümün Sonu.
OSMAN TÜRKOĞUZ
Mareşal Gazi Mustafa Kemal’in askeri