30 Mart 2010 Salı

66- RAHMETLİ PAPA EFTİM!

OSMAN TÜRKOĞUZ Çeşmealtı 27 Temmuz 2008

İzmir 05 Ocak 2009

66- RAHMETLİ PAPA EFTİM!

“Ben, TÜRKOĞLU TÜRKÜM!”

avlos karahisarlıoğlu-Papa 1’inci EFTİM-1920,

*Ben, bu yazımı, en üsteki tarihte yazıp, yayımlamıştım. Ergenekon savcısının, SAYIN SEVGİ ERENEROL’U, ATATÜRK ADINI SIK KULLANDIĞI İÇİN AZARLAMASI NEDENİYLE, iş bu yazımı onlara ithaf ediyorum.*

“Türk Ortodoks Kilisesi Basın Sözcüsü, Sayın SEVGİ ERENEROL, Ergenekon Davasında, SANIK SIFATI İLE GÖZETİM ALTINA ALINMIŞ!

İri yuvarlak gözlü, kaygılı suratlı bir TÜRK KIZI. Tanımayanlar için, küfürle yâd edilecek bir olay! Tanıyanlar için, hüzün ve mücadele dolu bir geçmişin ARMAĞANI!

Bu nasıl iş derken, Ergenekon iddianamesi yayımlandı. Tamamının elimize geçme olanağı da yok. Körlerin fili tanımlaması gibi, bölük, pörçük öğreneceğiz.

İlk algıladığım şey: Murtabitlik-Suç ve suçluların irtibatlandırılması –durumu.

Yeni Ceza Muhakemesi Kanunu, bu kavramı Türkçeleştirmiş: ÜÇÜNCÜ BÖLÜM; Bağlantılı davalar, bağlantı kavramı,

Madde-8 bu kavramı düzenlemiş. Karara bağlanmış Danıştay Baskını ile de bağlantı kurulmuş!

Ergenekon ile bağlantı kurulmadan, Danıştay Baskınında, HÜKÜME GİDİLMESİ, benim çok garibime gitti!

Ama benim konum bu değil.

KUVAYI MİLLİYECİ, Muharip Gazi maaşlı, İSTİKLAL MADALYASI SAHİBİ TÜRK ORTODOKS KİLİSESİ’NİN KURUCUSU, CENNET MEKÂN PAPA 1’İNCİ EFTİM’İ hatırlayanımız var mı?

Benim araştırmama göre yok! PAPA EFTM Pavlos Karahisarlıoğlu,-Pavli, Pavri-ULUSAL KURTULUŞ SAVAŞINDA, Ankara’nın yanında savaşa girmiştir.

Cephelerde, yaralı askerlerimizle; cephe gerisinde KIZILAY Hizmetlerinde ve askerlerimizin her türlü dert ve problemleriyle ilgilenmiş; ”BEN, TÜRKOĞLU TÜRKÜM!” DİYE BAĞIRABİLMİŞ BİR ULUSAL KAHRAMANIMIZDIR!

Dürrizade Abdullah ve Sait Molla Köpekleri, İngilizlere hizmet ederlerken; O, bir cepheden, diğer cepheye koşmuştur. Türk milleti de, O’NU lâyık olduğu yere oturtmuştur.

Türk Ortodoks Patriği Papa 1’inci EFTİM, Yozgat ilimizin Akdağmadeni ilçesinde doğmuş; 1965 yılında da; İstanbul’da ölmüştür.

30 Ekim 1 921, ya da, 21 Ekim 1922 tarihinde, BAĞIMSIZ TÜRK ORTODOKS PATRİKHANESİNİ KURARAK; Fener Rum Patrikhanesi’nin oyunlarını bozmuştur.

ÜÇ KİLİSE VE 23 KİŞİLİK CEMAATIYLA, TÜRK DÜŞMANI HIRİSTİYAN DİN ADAMLARINA MEYDAN OKUMUŞ, cepheden, cepheye de koşmuştu.

İstanbul’da; PANAYİA Kilisesinde, Patrikhanesini kurmuştur.

Ölümü üzerine; Oğlu Dr. Turgut Erenerol, 2’inci Papa Eftim Unvanı ile TÜRK ORTODOKS PATRİĞİ OLMUŞTUR. SEVGİ ERENEROL O’NUN KIZI; Rahmetli Papa Eftim'in de torunudur.

Patrik Dr. Turgut Erenerol’un ölümü üzerine de; Selçuk Erenerol, TÜRK ORTODOKS PATRİĞİ OLMUŞTUR. O’NUN 2002’de ölümü üzerine de, PAŞA ÜMİT ERENEROL, bu makama geçmiştir.

Papa Eftim, hayatını mahkeme kapılarında tüketmiştir.

Bendeniz; ULUSAL KURTULUŞ SAVAŞI KAHRAMANLARINA DUA EDERKEN, PAPA EFTİMİ DE, GÖĞSÜMÜ GERE, GERE DULARIMIN İÇERSİNE KATARIM!

MAREŞAL GAZİ MUSTAFA KEMAL; Büyük Taarruz’dan önce,

“PAPA EFTİM, BİR ORDU KADAR BİZE HİZMET ETTİ,” demiştir.

FENER RUM Ortodoks Patriği Bartelemeos, GÖKÇE ADALIDIR. Askerliğini yedek subay olarak GELİBOLU’DA, E. Korgeneral SELAHATTİN ÇETİNER’İN EMRİNDE yapmıştır.

Bu günlerde, Rusya’yı karıştırmakla meşguldür! Boşuna EÜMENLİK Sıfatı peşinde de değildir!

Ergenekon’un Muhbiri, Kanada’da yaşayan, Haham yardımcısı olduğunu söyleyen birisidir!

Patrik Bartelemeos’un gücünün, Amerikan Ortodoks âleminin üstünde olduğuna göre; bu işte USA kokusu geliyor burnuma!

BEN, izninizle, Prof. Dr.Güstav lö Bon’un bir sözünü hatırlatmak istiyorum:

“MİLLETLER, MADDİ VE MANEVİ DEĞERLERİNİ YİTİRMEKLE YIKILMAZLAR. MİLLETLERİ YOK EDEN İLLET, HAFIZALARINI YİTİRMİŞ OLMALARIDIR!”

osmanturkoguz@hotmail.com

Çeşmealtı,27.Temmuz.2008,

64- KISA VE UZUN VADEDE ÜLKEMİZİ PARÇALAMA PLANLARI-2

OSMAN TÜRKOĞUZ

İzmir 31 Mart 2010

64-KISA VE UZUN VADEDE, ÜLKEMİZİ PARÇALAMA PLANLARI! (2)

“Katranı kaynatmakla olur mu şeker? Cinsini şaptımının çocuğu cinsine çeker!”

Türk Atasözü

“Sizi çıplak buldum giydirdim, aç buldum doyurdum. Ey Türk Milleti; birçoklarınız Çinlilerin tatlı sözleri ve yumuşak hediyeleri ile bozuldunuz ve öldünüz.

İçinizdeki kötü insanlar, sizi şöyle teşvik ediyorlardı: ”Uzakta ise kötü, yakında iseler iyi hediyeler verirler.” Deyip böylece kışkırttılar. Cahil kimseler bu sözlere inanıp, yaklaşarak çoğunuz öldünüz. Türk milleti, oraya yeniden varırsan ölürsün.”

”Türk Milleti sen açken tokluk nedir bilmezsin; fakat bir defa tok olunca da açlık nedir bilmezsin.”

”Hakan olup bütün yoksul milleti topladım. Fakir milleti zengin, az milleti çok ettim.

“Bilgisiz ve kötü kağanlar tahta oturmuşlar; bunların buyrukları da böyleymiş.” Çin milletine Bey olan oğullar köle, afif kızlar cariye oldular. Türk Beyleri Türk adlarını unutup, Çin Beylerinin adlarını aldılar, Çin hakanına tabi olup, tam elli yıl, işlerini ve güçlerini ona verdiler.

Türk milletinin halk kısmı şöyle demiş: ”BEN, KENDİ ELİ OLAN HÜR BİR MİLLETİM!”

“GÖKTÜRKKİTABELERİ, BİLGE KAĞAN, Halifelik, Osman Türkoğuz. S.52-53.

TONYUKUK YAZITI

“Ben Bilge Tonyukuk, Çin elinde doğdum. O zaman Türk Milleti Çin’e tabi idi. Türk Milleti Hansız olunca Çin’den ayrıldı. Sonra Hanlandı, fakat sonra kendi Hanını bırakıp, Çinlilere teslim oldu. Bu teslimiyetten dolayı Tanrı onları öldürmüş. Türk Milleti öldü, mahvoldu, yok oldu, bağımsız Türk Milleti yerinde nizamlı hiçbir birlik kalmadı.” SGE. S.54.

General Barnard Montgomery “Elalameyn mevzilerini inşa ettikten sonra; bu mevzileri işgal edecek bir komutan, Ervin Rommel gibi, mevzilerin karşısına geçerek, bu mevzilerin neresinden taarruz edeceğimi kararlaştırdım.” Mareşal Montgomery.

“Düşman, maddi ve manevi yönden en zayıf yerinden vurulur. İngiliz yönetimine karşı ayaklanan Hintlilere: ”İngiliz ordusunun size karşı kullanacakları mermilerin üstünde inek yağı vardır!” Propagandası ayaklanmanın sona erdirilmesine yetmiştir.” Ostüzü.

“Evi bayraklı! Bir Kadının oğlu olan Amr’ı İbn’ilas’ın önerisi üzerine askerlerinin mızraklarının ucuna Kur’anı kerim sayfalarını iliştiren Muaviye; Sıffin muharebe meydanında, Hz. Ali’nin askerlerinin savaşmamasını sağlayarak zaferini kazanmıştır.”Ostüzü. SGE. S.15.

Büyük Selçuklu Devletinin kurucusu TUĞRUL BEY; ölüm döşeğine yattığında: ”Koyunu kesmek için yatırarak ayaklarını bağladıklarında: ”Yine yünümü kırpacaklar”, dermiş, diyerek bu sefer öleceğini anlatmak istemiştir.

Masa başına oturarak; hiçbir bilgi birikimine dayanmadan, paranın ya da bir liderin hatırı için, felaket senaryoları yazacaklardan olmadığımı peşinen söylemek durumundayım. Sonra; kaldı ki yazar da değilim. Mareşal Gazi Mustafa Kemal’e binlerce şükürler olsun ki; gören gözüm, yorumlayabilen bir mantığım ve ulusal vicdanım var.

Büyük Stratejist Carl Von Clausovitc “KAN” adını vermiş olduğu kitabında: ”Savaş, politikanın başka araçlarla devamıdır!” Buyurmuş. Bunun aksi de doğru olsa gerek derim: ”Politika, savaşın başka araçlarla sürdürülmesidir!” Diyebilirim. Taraflar arsındaki savaş, barışın imzası ile de bitmemektedir. Barışın imzalanması yeni bir savaşa hazırlanmak içindir. Bitmiş olan da bir çatışmadır.

Birinci bölümdeki yazımda; kısaca, ülkemize göz koymuş olan ulusların ulusal politikalarından ve ulusal hedeflerinden söz etmiştim.

Uluslar ulusal hedeflerine iki yolla ulaşmak isterler:

1*Savaşarak,

2*Savaştan gayrı politikalar izleyerek.

Savaş çok kanlı, masraflı ve de çok riskli bir olaydır. Ürünler, tarlayı çapalayarak, su, şerbet ve ilacını vererek, okşayarak elde edilir.

Mademki, ulusal bir gaye vardır. ”GAYEYE VARMAK İÇİN TUTULAN HER YOL MEŞRUDUR!” Nicollo Machiavelli

Mademki bu konunun, kendimize göre, yorumu için çıkmış olduk meydana;

Mareşal Bernard Montgomery gibi, tarihin karşısına geçerek olayı seyrederek bir karara varmak zorundayız.

Amerika Birleşik Devletlerinin tarihi yüz kızartıcı insanlık suçları ile doludur.

1804 tarihinde; bir Kızılderili kabilesinin köklerini kazımışlardı. İkinci Dünya Savaşı başlarında; 120.000 Japon asıllı Amerikan vatandaşını çöle sürerek 20.000’inin ölümüne neden olmuşlardı.

6/9 Ağustos 1945 tarihinde de; önce Hiroşima’ya, sonra da Nagazaki’ye atom bombası atarak, neredeyse, tüm insanların ve tüm yaratıkların kökünü kazımışlardı.

Saddam Hüseyin; İran-Irak savaşında, İranlılara yardım ettiği iddiası ile Halepçe’ye zehirli gaz atarak 5000 kişinin ölümüne neden olduğu gerekçesi ile Amerika Birleşik devletleri tarafından idam ettirilmiştir!

Benito Mussolini; 1935 senesinde; bir tek tahta kanatlı uçağı olan Habeşistan’a İperit gazı attırarak kimyasal katliam yaptırtmıştı.

Bizim tarihimizde büyük meydan muharebeleri vardır; ama katliamlar asla ve katha yoktur. Ulusumuz çok merhametlidir. Ulusal kini asla yoktur; ulusal hafızası da asla gelişmemiştir.

Fasulye gibidir: İyi lider bulduğunda zirveye çıkar. Yasakları üç gün sürdürür. Ululemre kul ve köle olarak odaklandırılmıştır.

Kendi yapmış olduğu eserlere sahiptir; miras’a pek değer vermez.

Bir neslin başına getirilmiş olan felaketleri, öteki nesiller hemen unuturlar. Emevi Araplarının, tarihi yapıtlarımızla beraber toplumsal hafızamızı silme etkileri hâlâ etkisini göstermektedir.

Türk toplumunu bölmeye ve parçalamaya yönelik taktikleri yenilemeye gerek yoktur. Dedelerimizi yok eden taktikler, 50 sene sonra; bizlere de aynen uygulanmaktadır.

Marshall yardımından ve Nato’ya girdikten sonra; Amerika Birleşik devletleri, ülkemize 7000 Barış Gönüllüsü SOKARAK TÜRKİYENİN PARA-PSİKOLOJİK HARİTASINI ÇIKARMIŞTIR.

İ lginçtir; Türkiye’de 36 azınlık bulunduğunu bir Alman yazar yayımlamıştır. Alevi-Sünni kimlikleri üzerinde oynanmıştır.

Çorum’da; Ulu cami’nin köşesinden, Alevi vatandaşlarımıza ateş eden birisini yakalayan J.Kd. Alb. Rahmetli Mehmet Ayhan’a:

“Ulu Cami’yi yıkmışlar Komutanım neden ateş etmeyeyim!” Özrünü, sapasağlam ayakta duran Ulu Cami önünde söylemiştir.

Aynı durum ve özür; Kahraman Maraş’ın Ulu Camisinden ateş edenlerde de vardır: ”Ulu Camiyi yıkmışlar komutanım!” Ulu camiler varsın ayakta olsunlar, öyle dendi ya.

Duyduğuna hemen inanmak; dost sandıklarının kendimize kötülük edebileceklerini akıllarına bile getirmemek!

Alttan, alta hazırlanan tuzakları görememek ve uyaranlara da inanmamak.

Dostum diyenlere, tüm kapılarımızı ardına kadar açmak ve sır saklayamamak.

Araştırmadan inanmak, tüm kötü eylemlerde kullanılabilmek.

TAKTİKLER!

1. Türk ulusunu bir arada tutan KÜLTÜREL VE TARİHİ BAĞLARI KOPARMAK.

2. Türk ulusunu oluşturan unsurlardan yeni uluslar yaratarak, bunların bağımsızlıklarını kazandırmak.

3. Önce Mezhep ve Tarikatları çatıştırmak.

4. Bölünme ile meydana getirmiş oldukları suni ulusları çatıştırmak. Kahramanları lekeleyerek hainlerden kahramanlar yaratmak. Halkı şoke eden davalar yaratmak. Her şeyi ters çevirmek.

5. Kürtleri de; Zazalar ve Kırmançolar olarak bölerek birbirleri ile çatıştırmak ve araya girerek, altı vilayetimizi Ermenilere verdirmek.

6. Türk ordusunu bir güç olmaktan çıkararak, Kıbrıs’ta, EĞE denizinde ve Irak’ta haklarımızı savunamaz bir duruma getirmek.

UYGULANACAK METOT!

A. Önce, böl ve yönet.

B. Sonra da, parçala ve yut!

Türk ulusunun İslam’ı koruma tehlikesinden ve Eski gücünü gösterme korkusundan kurtulmaktır.

Bizlere belki de masal gibi gelir. 1990’ın başında; sivil giyimli bir Türk piyade Binbaşısı, -1968 Kara Harp okulu mezunu-Bir Amerikalı Profesörün konferansını dinler. Amerikalı Profesör: ”Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği dağılma sürecine girmiştir. Asıl tehlike; bunların yerine geçecek olan daha yetenekli bir ulusun önlenebilinmesidir!” Der.

Subayımız; konferans sonunda ol Profesörü sıkıştırır: ”Bu ulusun adı nedir?”

Almış olduğu yanıt: “Türk ulusudur!”

Son yıllarda ülkemizde meydana gelen olaylara bir göz atar mısınız?

Polis ile oynandığı gibi; diğer kurumlarla da oynanarak, Türkiye Cumhuriyetini bir siyasi parti devleti haline sokmak! Yazmaya elim varmamıştı ama yazmalıyım: Sakarya’da yenmiş olduğumuz; Yunanistan’ın Küçük Asya ordusu Başkomutanı Anastasios Papulas’ın, Yunan Hükümetine vermiş olduğu fevkalade doğru bir raporu vardır:”TÜRK ASKERİ KOMUTANINA PEYGAMBERİNE BAĞLI OLDUĞU GİBİ BAĞLIDIR!”Bu bağ gevşetilmiştir. Bilinçli olarak; hiçbir hukukun kabul edemeyeceği ihbar, iddia ve belgelerle; Türk Silahlı Kuvvetlerinin üst rütbedeki emekli ve hâlen görevde bulunan komutanları, evleri aranılarak, bir polis ordusu ile ve televizyonlarda da gösterilerek mahkûm edilmişlerdir. Ordu komutanlarına görevi olduğu konularda da suçlayıcı sorular sorulmuştur.

Ordumuzun âmir ve üstlerine duymuş olduğu mutlak saygı saldırıya uğramıştır. Bu taktik:” Sakın komutanlarınıza güvenmeyiniz mesajını taşımaktadır!”

Yeni ordu kuralım mesajı da; ileriye dönük ve Türk Silahlı Kuvvetlerinin üst kademesinin yeniden yapılandırılacağı mesajını taşımaktadır. Genelkurmay başkanlığının mutlak otoritesine yöneliktir. Kuvvetlerin başlı başına bırakılabileceği akla gelmektedir. Bir de:” Neden; Genelkurmay Başkanları ille de Kara Kuvvetlerinden çıkmaktadır! Konusu gündeme getirilerek siyasilerin asker üzerinde oynaması sağlanmış olacaktır.

Adli ve İdari yargı ile üst mahkemeler de siyasi iradenin emrine sokulunca; tüm erkler bir siyasi partinin başkanında toplanmış olacaktır.

Bu durumda da; diğer senaryoların sahneye konulmasına gerek kalmayacaktır; sayın seyircilerimiz.

63- SİLAHLI KUVVETLERE MÜDAHELE ULUSAL FELAKETLERİN HABERCİSİ MİDİR?

OSMAN TÜRKOĞUZ

İZMİR, 15 MAYIS 2006

63- SİLAHLI KUVVETLERE MÜDAHALE,

ULUSAL FELAKETLERİN HABERCİSİ MİDİR?

KAHRAMANI KADAR, GAFİLİ DE, HAİNİ DE ÇOK MİLLETİZ.”

MAREŞAL GAZİ MUSTAFA KEMAL.

“Asker, kanlı bir diktatörün emrindeyse KULDUR.

Ulusunun emrindeyse, BÜYÜKTÜR”

ALFRER DE VİNGNY, ASKERİN KULLUĞU VE BÜYÜKLÜĞÜ.

BENDENİZ, BU YAZIYI YUKARIDAKİ TARİHTE YAZDIM. Elle yazarak çoğaltıp, ender Sayıdaki ATATÜRKÇÜ Dostlarıma gönderdim.

Ülkemizde günler, aylar ve asırlar değişir; İHANET hep aynı senaryoları getirir, gündeme Koyar. Onlar için, ismin, makamın ve insan onurunun hiçbir önemi yoktur. Ellerinde yağlı kara, tüm ışıklı yüzlere, çağdaş insanlara çalabildikleri kadar çalarlar.

Dün; Sayın Orgeneral Yaşar Büyükanıt karalanmak istendi; bugün de, aynı iftira boyasıyla boyanma sırası Sayın Orgeneral İlker Başbuğ’da.

Onlar için bu, ”BİR HARBİ HÜDATU-DİN SAVAŞIDIR-Onlar için, savaş hile yapma sanatıdır.

“Savaşta, mademki her hile mubahtır; düşmanlarına iftira etmekten çekinme! “Tarikat kurucusunun emri böyledir.

Onlar için, TÜRKİYE, BİR DARÜL HARP BÖLGESİDİR; bu bölgede, CUMHURİYETE KARŞI, her türlü davranış dinen meşrudur!

Durumu bu şekilde saptadıktan sonra, (27) ay önce yazdıklarıma bir göz atalım.

“Türk adalet tarihinde, ilginç bir mahkeme kararı vardır. Bu ibret verici mahkeme kararı, hukuk fakültesi öğrencilerine çok anlatılmıştır.

Sayın Bay A, Sayın Bay B’ye, (80)TL. Borç para verir. Borcun vadesi bir hayli geçtiği halde; Sayın Bay B borcunu ödemeye yanaşmaz. Alacaklı Sayın Bay A, Sayın Bay B aleyhine sulh hukuk Mahkemesinde, alacak davası açar. Sayın Bay B, borcunu vadesi içinde, Sayın Bay C’ye ödediğini iddia eder: Mahkeme, Sayın C’yi (80)TL’sini ödemeye mahkûm eder.

Süresi içersinde itiraz edilmeyen karar kesinleşerek icra’ya konulur. İcra kararını alan Sayın Bay C’nin, etekleri tutuşur. Kendisi, ne Bay B’yi, ne de Bay Ay’ı tanımamaktadır. Yüzlerini bile görmemiştir.

Kesinleşmiş mahkeme kararına itiraz eder; mahkeme kararı Yargıtay’a gelir. Dosyayı inceleyen Yargıtay yargıçları, bu karar karşısında, saçlarını, başlarını yolsalar da; bir yolunu bularak, kararı bozarlar.

Bizler, bu öyküyü masal gibi dinlerken yeni bir hukuksal karar ile irkim, irkim irkildik; saçlarımız diken, diken oldu. Şallak, mallak olduk. Bendeniz küçük dilimi yuta yazdım. ”Analar, ne SAVCILAR doğuruyormuş,” diye de düşünmekten kendimi almadım.

Ceza yargılama sistemimizde; bazı kamu görevlilerinin adli yönden, güvenceleri vardır. İl ve ilçe jandarma Bölük Komutanları, hâkimler Kanunun güvencesine sahiptirler.

Türk Silahlı Kuvvetlerinde; general ve amiraller hakkında Genelkurmay Başkanının izni ile soruşturma açılabilir.

Elçilerin, genel müdürlerin, Yargıtay, Sayıştay ve Danıştay Başkanları’nın ve daire başkanlarının da adli Güvenceleri vardır.

Bakanların ve milletvekillerinin dokunulmazlıkları, seçilmeden önce işledikleri

Suçları da kapsar.

Amerika Birleşik Devletlerinden Meksika’ya; bizde de vatandaşlıktan T. B.Millet Vekilleri Meclisine kapağı atanlar, her türlü kovuşturmadan kurtulurlar.

Şemdinli’de, bir kitapçı dükkânının bombalanması olayı üzerine, iki Jandarma Astsubayı ile bir Uzman Jandarma Çavuşu tutuklandılar.

Van Adliyesinde görevli bir Savcı, imzalarını sahteliği meydana çıkan, imzasız ihbar mektupları ve T.B.M.Meclisi Soruşturma Komisyonu’nun göndermiş olduğu ifade tutanakları ve bir vatandaşımızın vermiş olduğu ifade üzerine, DÜNYA HUKUK TARİHİNE GEÇECEK ÜNLÜ BİR İDDİANAME HAZIRLADI.

Hiç bir şeyden haberi olmadığı gibi, ifadesine bile başvurulmayan Türkiye cumhuriyeti Kara Kuvvetleri komutanı Orgeneral Sayın Yaşar Büyük Anıt ta, bu ünlü iddianameye (25) sahifelik bir karalama ile dâhil edildi.

Derhal, BASINA sızdırılan bu hukuki roman-bir taktik gereği-doğruca Genelkurmay Askeri Mahkemesi Savcılığına gönderildi.

Lütfen, bu hukuk adına oynanan oyunu hafife almayınız. İzmir’de oturan Sayın Bay Cumhur Bey, İstanbul’da oturan 10 yaşındaki Kemal isimli çocuk, sizler de bu tür kepazeliklere dolu suç dosyalarına SANIK OLARAK girebilirsiniz. Benden söylemesi, sizlerin ADLİ GÜVENCENİZ de yoktur.

Bu tip Kamu görevlileri, BOYNUZLUTEKE’NİN HESABINI, KİMSESİZ SANDIKLARI İNSANLARDAN SORABİLİRLER.

Kurmay Albay Sayın Yaşar Büyükanıt; Kuleli Asker lisesi Komutanı iken, Fethullahçı kesimden okula sızan (75) öğrencinin ilişiğini kestiği gibi, IŞIK EVLERİ DENİLEN KARANLIK İZBELERE de TÜRKİYE CUMHURİYETİ’NİN dikkatlerini çekmişti.

Korgeneral rütbesinde; Diyarbakır’da, TERÖR İLE BAŞARILI MÜCADELELER VERMİŞTİ. Sayın Orgeneral Yaşar Büyük Anıt’ın ilgisi olmayan bir suç dosyasına dâhil edilmesi; TARİKATLARIN, BÖLÜCÜLERİN VE POLİTİKACILARIN PİLANLARININ BİR PARÇASI OLDUĞUNU DÜŞÜNÜYORUM.

Van’daki Savcı da bu oyuna, büyük umutlara kapılarak girmiş olabilir diye düşünüyorum.

AKP’ ye mensup bir MİLLETVEKİLİ, T.B.M.Meclisi’nin duvarına asılı Mareşal Üniformalı Gazi Mustafa kemal’in fotoğrafının sivil elbiseli fotoğrafı ile değiştirilmesini ve T.B.M.Meclisi Muhafız Taburu’nun da Kara Harp Okulu’na taşınmasını istemişti.

İstekler bitecek gibi değildi. Ankara belediyesi sınırları içersinde bulunan TÜM ASKERİ KURUM VE KURULUŞLARININ DA BELEDİYE SINIRLARI DIŞINA ÇIKARILMASI GEREKLİLİĞİ İFADE BUYURULMUŞTU!

Bu istek gerçekleştiği zaman, yüreklerine korku salan ASKERİN MÜDAHALESİ DE ÖNLENMİŞ OLURDU!

Bendeniz, uzun süren meslek yaşantımda, insanların üç grupta toplanmış olduklarını gördüm:

1-AĞIZLARI GÖZLERİNE BAĞLI OLANLAR,

2-AĞIZLARI KULAKLARINA BAĞLI OLANLAR,

3-ĞÖZLERİ, KULAKLARI VE AĞIZLARI AKILLARINA BAĞLI OLANLAR.

Gazi Mustafa Kemal’in GÖZÜ; KULAĞI VE AĞZI AKLINA BAĞLIYDI.

Son günlerde, C.H.P’nin pek Payın Genel Başkanı Deniz Baykal iki önemli konuda yüksek fikirlerini beyan eylediler:

“1- Denizli spor ve Samsun spor küme düşmesinler,”

“2-Merve Kavakçı’yı TÜRBANI ile T.B.M.Meclisine getiren Sayın Abdüllatif Şener, ÇANKAYA’YA çıksınlar.

Çankaya yönüne giden bir belediye otobüsüne binerek Çankaya’ya çıkmak her zaman için mümkün değil midir?

Sayın Baykal’ın bu buyrukları yerine getirildiği takdirde, yarın yeni önerileri gelmez mi?

Örnek vermek gerekirse: ”Yenilen falan ve filan güreşçilerimiz yenilmemiş

Sayılsınlar!”.

Ünü ülke sınırları dışına taşan VURGUN; TALAN, SOYGUN VE ATATÜRK DÜŞMANLIĞI SUÇ OLMAKTAN ÇIKARILSIN!” diye söylemler duyacağımızdan emin olabilirsiniz.

ULUSAL KURTULUŞ SAVAŞI Komutanlarından Rahmetli Orgeneral Abdurrahman Nafiz Gürman, Genelkurmay başkanı olduğunda; Yaveri, kendisine bir anahtar uzatır ve:”Sayın komutanım, der, lojmanınızın anahtarı, ne zaman taşınmayı emredersiniz?” Sayın Abdurrahman Nafiz Gürman, şaşırmış bir halde:

“-Ne lojmanı, evladım ?”der.

“-Genelkurmay başkanlarına tahsis edilen lojman, Sayın komutanım.” yanıtını aldığında:

“-Evladım, der; benim, Gölbaşı sinemasının yanında, kiralık bir dairem var. Ev sahibinden de çok memnunuz. Biz, iki kişiyiz; o daire de bize yetiyor. O lojmanı, ihtiyaç sahiplerinden birisine versinler.”

Böylece, lojman problemi de sonuçlandırılmış olur. Aybaşı geldiğinde de, yaver, Sayın Orgeneral’e bir zarf uzatır: ”Maaşınız, Sayın Komutanım,” der ve ikinci bir zarfı da takdim eder:

“-Bu da, makam tazminatınız, Sayın Komutanım;” der. Sayın Orgeneral bir hoş olur:

“-Evladım, der; bu maaş bize yetiyor. Tazminatı, maliyeye iade ediniz. ”Maliye’ye iade edilen tazminatı;”bu tazminat, yasa gereğidir,” diyerek, maliye kabul etmez.

Rahmetli Orgeneral vefat ettiğinde; (6,500)TL. Tutarındaki tazminat, MALİYECE İRAT OLARAK KAYDEDİLİR.

D.Parti, iktidara geldiğinde: ”-Orduyu karıştırmayınız. General ve amirallerin tayinlerini ben yaparım, emekliye ben sevk ederim.” dediği için, Genelkurmay Başkanlığından alınır ve emekliye sevk edilir. D.Partisi, Ordu ile güç yarışını ortaya koyarak.

11Nisan.1956 yılında; Urfa’nın kurtuluş günü törenini ben yönetmiştim. Celal Bayar ve Adnan Menderes’in de hazır bulunduğu törene; zamanın Genelkurmay Başkanı Orgeneral İsmail Hakkı Tunaboylu da katılmıştı.

Törenden sonra, Urfa belediye gazinosunda bir yemek verilmişti. Rahmetli Orgeneral İsmail Hakkı Tunaboylu’yu, Yaveri ile birlikte, yemek salonunda yer ararlarken bulmuştum.

Ocak ve Bucak Başkanları yemek salonundaki yerlerine yerleşmişlerdi. Bu yerleşme, 27Mayıs.1960’a kadar sürmüştü.

Yukarıdan emir verilmiş olmalı ki, hiçbir kimse, Genelkurmay Başkanı ile ilgilenmiyordu.

Bu cümleden olarak; bir Orgeneralimizin, Milli savunma Bakanı’nın paltosunu tuttuğunun öyküsünü çok dinlemiştim.

Stalin’in, Hitlerin ve Mussolini’nin. Silahlı kuvvetlerine yapmış oldukları eylemler ortada.

Ünlü bir Stratejist olan, Alman Genelkurmay Başkanı Orgeneral Halder, Norveç’in işgalinde, kendisini hatalı bulan Hitler tarafından, rütbeleri geri alınarak, Genelkurmay Başkanlığından alınmış ve ONBAŞI RÜTBESİYLE DOĞU CEPHESİNE GÖNDERİLMİŞTİR.

Malta esaretinden dönen General Ali İhsan Sabis, Mustafa kemal’in sınıf birincisidir. Bolvadin’de konuşlandırılan 1’inci Orduya komutan olarak atanmıştır. Kendisini çok üstün gören General Ali ihsan Sabis’in, Batı Cephesi komutanı İsmet Paşa’yı ve Silahlı Kuvvetleri kötülemesi ayyuka çıkmıştı. Bolvadin’i ziyaret eden Mareşal Gazi Mustafa Kemal’e de bu şikâyetlerini yineleyince:

“-Beğenmediğin bu ordu, SAKARYA MEYDAN MUHAREBESİNİ KAZANMIŞTIR”, yanıtını almış ve ordu komutanlığından uzaklaştırılmıştır.

Stalin,1937 temizliğinde, (3) Mareşal, (13) orgeneral, (57)si korgeneral olmak üzere, (210) general, (208) amiral ve (30.000) subayı KURŞUNA DİZDİRTMİŞTİR.

Bunlar, bugün için bilinen gerçeklerdir. Almanya’da, Hitler, iktidara gelir, geçmez, çok sevilen iki Alman generalini, eşleri ile birlikte, GESTAPO’YA öldürtmüştür. SA’LARIN komutanı Yüzbaşı RÖHM’Ü, şoförü ile aynı yatakta yakalayarak öldürmüştür.

Böylece, tehlikeli bir gücü SS’lere katabilmiştir. Alman Genelkurmay Başkanıyla aynı ismi taşıyan bir Emekli Homoseksüel Yarbayı tutuklattırarak, Genelkurmay Başkanı HOMOSEKSÜEL ilan edilerek, ordudan atılmıştır. Emekli Yarbay’ı da, Göring öldürtmüştür. Alman silahlı kuvvetlerinin Hitlerin eline geçmesi sonucunda; Almanya mahvolmuş; Rusya da (15.000.000) insan yitirmiştir.

İttihat ve Terakki Partisi de, Osmanlı Silahlı kuvvetleri ile oynamıştır. Damat’ı Şehriyarı Binbaşı Enver, Paşa yapılarak, Harbiye Nazırı yapılmıştır. Bunun bedeli olarak, SARIKAMIŞ’TA (90.000); Kanal’da, Galiçya’da, Arabistan’da yüz binlerce ve ÇANAKKALE’DE (253,000) TÜRK GENCİ CAN VERMİŞTİR.

Bu geçlerimiz, körü, körüne Alman çıkarları için harcanmasaydı, ULUSAL KURTULUŞ SAVAŞI MUDANYA ATEŞKESİNE KADAR, (3)sene, (4) ay, (26) gün sürer miydi?

Miralay Sadık Bey’in HÜRRİYET VE İTİLAF FIRKASI, üst, üste iktidar olmuş; SAİT MOLLALAR, DAMAT FERİTLER, DÜRRİZADELER, NEMRUT MUSTAFA VE MUSTAFA SABRİ HAİNLERİYLE VE DAHİ İÇ VE DIŞ DÜŞMANLARLA BİR OLUP; ULUSAL KURTULUŞ SAVAŞI YİĞİTLERİNİN KARŞISINA DİKİLMİŞLERDİR. Hilafet orduları kurarak, İngiliz altınları dağıtıp, İngiliz silahlarıyla, TÜRK’Ü TÜRK’E KIRDIRMA OYUNUNU SAHNELEMİŞLERDİR.

TÜM ülkelerde, silahlı kuvvetlere dışarıdan yapılan müdahale, BİR ÜLKENİN, BİR ULUSUN, BİR SİYASİ REJİMİN VE BİR KAÇ KUŞAK GENÇ NESLİN DE FELAKETİNE NEDEN OLMUŞTUR. Bu durumu yaratanlar da, getirdikleri felaketin tufanında yok olup, gitmişlerdir.

Yunanistan; İngiltere, Rusya ve Fransa’nın yardımlarıyla, 1829 yılında, bağımsızlığa kavuşmuştur. Dışarıdan getirilen bir asilin emrinde yeni bir krallık oluşturulmuştur.

Yunanlılar, şımardıkça, şımarmışlar; Girit’i işgal etmişler, 1897’de Osmanlıya yenildikleri halde, Rus Çarının araya girmesiyle çok ucuz kurtulmuşlardı.

1912 Balkan Savaşında sınırlarını genişleten Yunanistan, politik iştihasını doruğa çıkarmıştı. Siyasilerin ellerinde, bir türlü istikrara kavuşamayan Yunanistan, Giritli politikacı ve Osmanlı ajanı Elefteriyos Venizelos’un siyasi ihtirasının faturasını da çok pahalı bir şekilde ödemiştir.

”1920 yılı Mart ayının başında; sürgünde bulunan Gounaris, Çaldaris, Kalegerepulos ve Stratos ile birlikte-Venezilos’a karşı- “Birleşik Muhalefet” adlı bir örgüt, daha doğrusu, bir grup kurmuşlardı.” (1)

“10Ağustos 1920 günü, SEVRES-SEVR- Antlaşması imza törenine katılan Venizelos’a, iki kralcı Yunan Subayı, Lyon Garında, suikast düzenlemişti.

Hafifçe yaralanan Venizelos; Yunanistan’ döndüğünde, görkemli törenlerle karşılanmıştı. Venizelos’a suikast haberi, Atina’yı cehenneme çevirmişti.

Ordu ve polis birliklerinin gözleri önünde, evler, işyerleri, gazete idarehaneleri yakılıp, yıkılmıştı.

Gounaris ile birlikte affedilerek, Atina’ya dönen İon Dragumis te, aracı içersinde, bir grup asker tarafından acımasızca, diğer insanlarla birlikte, öldürülmüştür. Katiller, yargı önüne çıkarılamamıştı.

Venizelos tarafından tahta oturtulan Kral Aleksandır; Tatoi Sarayının bahçesinde, bir İspanyol maymunu tarafından ısırılışının 25’inci günü ölmüştü.1920 yılı, Venizelos’a hiçte uğurlu gelmemişti.

Venizelos taraftarları: ”Dış politika sorunları çözülmeden, seçimleri ilan etmek ve yapmakla; Venizelos, insanların yaşamında ortaya çıkan bazı sorunların geçici bir çoğunluğun kararı ile çözümlenemeyeceğini görmediğini ortaya” koymuştur.

Anayasa’nın üstünde bile, ULUS, HALK Ve IRK vardır. “Uluslar, sonsuzluğa kadar yaşarlar. İnsanlarsa, gelip, geçerler.” (2)

Venizelos, Yunan meclisini toplar ve Amiral Koundouritis’i Kral Naibi seçtirir. Genel seçim propagandaları, büyük bir gürültü içerisinde sürdürülür. Seçimi, yüzde yüz kazanacağından emin olan Venizelos’u büyük bir sürpriz beklemektedir. Genel seçimlerin sonucu açıklandığında; Venizelos’un feci bir yenilgi aldığı ortaya çıkar ve Venizelos, soluğu yurt dışında alır.

Kral Naibi Amiral, hükümeti kurma görevini Dimitrios Rallis’e verir. Rallis’in kurduğu hükümet, iki kere, üst, üste yemin etmek zorunda kalır. Kral Naipliğini üstlenen Kraliçe Olga, hükümete yeniden yemin ettirir. Yeni hükümet, bir af kanunu çıkartır.

Yunanistan’ın Küçük Asya Ordusu Başkomutanı, İzmir doğumlu, Korgeneral Pareskevupoulos, ikinci defa istifasını verir. Palas, pandıras, Averof hapishanesinden çıkartılan, jandarma eski komutanı topçu Korgenerali Anastasios Papulas, İzmir’e gelir.

Korgeneral Pareskevupulos’un morali çok bozuktur. Türk halkının, imamların bile emir ve komutası altında silahlandığını; Yunanlıların, TÜRK ULUSU’NU karşılarına aldıklarını, belgeleriyle Anastasios Papulas’a anlatır.

Yunan yenilgisinden sonra; Atina’da bir askeri darbe olur. İlk olarak, bir askeri mahkeme kurulur. Sakarya yenilgisinden sonra, Başkomutanlıktan istifa eden Anastasios Papulas ve ikinci Yunan Kolordu komutanı Prens Andreas da -İngiltere kraliçesi Elizabeth’in Kocası, Prens Filip’in babası- Yunan Kralının kardeşi olması dolayısıyla İngilizler sayesinde, kurşuna dizilmekten kurtulur.

Askeri mahkemeden aklanarak kurtulan Emekli Topçu Generali Anastasias Papulas, 1935 senesinde, Venizelos lehine giriştiği bir askeri darbe teşebbüsü nedeniyle kurşuna dizilmiştir.

Bu Papulas’ın askeri mahkemede vermiş olduğu ifadesi çok ilginçtir ve alınacak derslerle de dopdoludur.

Emekli General A.Papulas, özetle, şöyle ifade vermiştir:

“-1920 senesinin Ekim ayına kadar; cezaevleri, adi suçlular yerine, çoğu Kraliyet taraftarı her rütbeden subaylarla doluydu. Siyasi kanatlarından dolayı, bir kadronun böylesine hürriyetinden mahrum edildiği az ülkede görülmüştür. Kişisel olarak, krallık taraftarıyım.

Ülkemiz, Krallık sayesinde büyümüş ve gelişmiştir. İki Kralımız da, savaş meydanlarında, bizlerle omuz omuza dövüşmüştür. Siyasi düşünce ayrılığını bir tarafa bırakıp; el ele, gönül, gönüle olmayı unuttuk.

Zaferlerin kazanılmasında aklını ve kanını verenler, bir askeri kamp haline getirilmiş cezaevlerindeydiler. Maaşımızı alıyorduk, hatta emrimize emir erleri de veriyorlardı. Fakat vatan hizmetinden mahrum bırakılmıştık.”(3)

1976 yılında, İsviçre ve Fransa’da yapılan uyuşturucu maddeler seminerinde, iki Yunanlı subay, bana çok ilginç şeyler anlatmıştı: ”-Bizler, (400) sene boyunca, Türk yönetiminde, insan gibi, sulh ve sükûn içersinde yaşadık ve zenginleştik. İngilizler araya girdiler. YUNAN SUBAYLARI VE POLİTİKACILAR, YUNAN HALKINI SÖMÜRMEK İÇİN, TÜRK KORKUSU PARANOYASIYLA YUNAN HALKINI KANDIRDILAR.

Yunan ordusundan emekli olan her subay (30.000) dolarla bir ev sahibi olur. Politikacılar da, Türk korkusuna dayalı saltanatlarını sürdürmektedirler. İŞLENEN VE YUNAN HALKININ BEYNİNE SOKULAN TEK ŞEY: TÜRK KORKUSUDUR.” dediler.

Venizelos, Fransa’ya kaçarken; daha önce, Yunanistan’dan kaçmak zorunda kalan Kral Konstantin de, Yunanistan’a dönüyordu. İki yeminli Yunan hükümeti, ilk olarak, Venizelos yanlısı (27) valiyi görevden alarak, (29) yeni vali atamıştı. Belediye başkanlarından istifa etmeyenlere işten el çektirilmiştir.

1903 yılından beri, Londra’da konsolosluk yapan, Yunan asıllı ve İngiliz vatandaşı Sir John Stavridi, bir tel emriyle görevden alınıyordu.

Temizlik sırası, Yunan Kilisesine de gelip, dayanmıştı. Önce, Meletios Metaxakis, Başpiskopislikten alınmış, sonra da, sıra Zangoçlara gelmiştir. Yunan Ordusu da temizliğe uğratılmış, ilk etapta (2600) subayın ordu ile ilişiği kesilmiştir. Bunların yerlerine, Venizelos’un ordudan attığı subaylarla, Venizalosçu damgası yememiş Kralcı genç subaylar alınmıştı.

Venizelos’un Yunan Ordusundan atmış olduğu subaylar, bir üst rütbe ile orduya alınmıştı. YUNAN ORDUSU MENSUPLARI:

1-Kralcı,

2-Venizelosçu,

3-Muhalefet cephesi-Gunaris- yanlısı olarak, üç ana gruba ayrılmıştı.

Yükselebilmenin ve iyi bir yere atanabilmenin ilk ve tek şartı, BİR SİYASİ PARTİ LİDERİNE KÖRÜ; KÖRÜNE BAĞLANMAKTAN GEÇİYORDU.

Anadolu İşgâl ordusunda, bir birliğin kurmay başkanı olan Albay Saraphis, Filorina’daki 36’ıncı alayın komutanlığına atanmıştı. Kalamata’ya geldiğinde, kentten ayrılması yasaklanmış; (30) yüksek rütbeli Venizalosçu subayla karşılaştığında şaşırıp kalmıştır.

Yunan Meclisince; İon Dragumis’in vurulduğu yere, heykelinin dikilmesine karar verilmişti. Karar günü; Atina’da öldürmeler sürüp, gitmiştir. Katil askerler, yargı önüne çıkarılamamıştı.

PARA, ARAÇ, GEREÇ Ve POLİTİKACILARIN VE POLİTİKANIN İĞRENÇ OYUNLARIYLA PARAMPARÇA EDİLMİŞTİR

Birinci ve ikinci İnönü muharebelerinde yenilen Yunan Ordusu; tüm eksikliklerini gidererek, Kütahya ve Aslıhanlar Muharebesinde, Türk Ordusuna ağır kayıplar verdirerek, galip gelmişti.

Yunan Kralı Konstantin, Başbakan Gunaris, Bakanlar Kurulu üyeleri ve Genel Kurmay Başkanı, iki Metropolit ile Kütahya’da bir savaş konseyinde, bir araya gelmişlerdi. Yeni Başkomutan Anastasios Papulas’ın çekinceleri önemsenmeyerek, Ankara’yı ele geçirmek maksadıyla, hemen TAARRUZA GEÇİLMESİNE KARAR VERİLMİŞTİ.

Kralın Yağdanlıkçısı General Stratikos’ta, Yunan Kralının gözcüsü ve sözcüsü olarak, Papulas’ın karargâhına atanmıştı. Yunanlı komutanların, anılarında dile getirdikleri, ibret verici anlatımlara da bir göz atmakta yarar vardır sanıyorum.

Prens Andrew ve Yunan Genel Valisi Albay Stergiadis, Anadolu’daki Yerli Rumlara düşmanlıklarını, açık, açık dile getirmişlerdir.

İYONYA DEVLETİ KURMA SEVDASIYLA, YERLİ RUMLARDAN, ERMENİLERDEN VE DİĞER AZINLIKLARDAN TOPLADIKLARI GÖNÜLLÜLERLE! (48) Tabur asker oluşturmuşlardı.

Yenilgiden sonra, Marsilya’ya kaçan Albay Stergiadis, orada ölmüştür. Sakarya yenilgisinden sonra, Yunan Ordusu, iliklerine kadar politikaya batmıştır.”ZİTOCULAR” VE “KATOCULAR”,

1-Anadolu’dan gidelim,

2-Anadolu’da kalalım kavgasına tutuşmuşlardır.

“Yunan Savunma Bakanlığı, aylakların toplandığı bir politika arenasına dönüştürülmüştür. Cepheye gitmemek için; her subay, torpil arama yarışına girişmiştir. Venizelosçuların adları, haine çıkmıştır. Onlar ezildikçe, Kralcılarda, birer kahraman kesilmişlerdir.

General Kontoulis, Başkomutan Anastasiyo Papulas’a bir mektup yazarak, Yunan Savunma Bakanlığının yapmış olduğu haksız uygulamaları dile getirmiştir.

”Son zamanlarda, Tümgeneralliğe yükseltilen (28) generalden SADECE SEKİZİ, SON ANADOLU SEFERİNE İŞTİRAK ETMİŞTİR.” (4)

Yunan Ordusunda; yükselmek için hizmet süresine ve başarıya bakılmazken, Türk Ordusu, daha başka ve objektif ölçüler kullanıyordu. Kurmay Albay Mehmet Nuri Conker, Gazi Mustafa Kemal’in çok yakın arkadaşıydı ve aralarında teklif ve tekâlif yok gibiydi.

Mehmet Nuri Conker, Çanakkale muharebelerinde, başından yaralanmış, çok uzun süren tedavisi sonucunda sağlığına kavuşabilmişti.

Ulusal Kurtuluş Savaşında; Adana cephesindeki aktif görevinde, başarılı olamamış, sağlığını ileri sürerek, bu görevden affını istemiştir.

Mareşal Gazi Mustafa Kemal ile eski dostlukları devam etmekteydi. Mehmet Nuri Conker’in kitapları vardı; Almanya’da okumuş ve Alman Ordusunda staj yapmıştı. General olmayı da çok istiyordu. Candan ve çocukluk arkadaşı, O’nu general yapmamıştır.

General Refet Bele, cin gibi zeki olmasına karşın, Dumlupınar’daki Yunan Kuvvetlerine karşı giriştiği saldırıda, farkına varmadan yenilmişti.

Mustafa Kemal ile Samsun’a çıkanlar arasındaydı. Amasya Genelgesini imza etmemiş, diğer imzacıların baskısı üzerine parafe etmiştir. Üvey kardeşi, Padişah Vahdettin’in yaveriydi. Bir İngiliz gemisine gizlice binerek, Vahdettin’i ziyaret ermiş, Konya Adlı bir atı da hediye olarak almıştı.

Türk ordusuna Genelkurmay Başkanı olmak için başvurduğunda;

Gazi Mustafa Kemal:

“-Sen, Türk ordusunun Genel Kurmay Başkanlığını ihraz etmedin;” diyerek, isteğini yerine getirmemiştir.

2‘inci Ordu Komutanlığı’nı da, ”Türk taarruzunun başarı şansı yok diye”, kabul etmemiştir.

Amma, Başkomutan Mareşal Gazi Mustafa kemal, O’nu, İstanbul’a girecek Türk Jandarmasının başına geçirmiştir.

26 Ağustos.1922 sabahı başlayan Türk Taarruzu, hızla gelişmiş, ”Türklerin, altı ayda alamayacakları söylenen mevziler, koruganlar ve direnek noktaları, birer, birer ele geçirilmiştir. En güney’de bulunan ÇİĞİL TEPE, 57’inci Tümenin tüm çabalarına karşın henüz ele geçirilememişti. Türkiye Büyük Millet Meclisi Orduları Başkomutanı Mareşal gazi Mustafa Kemal, 57’inci Tümen komutanı Kurmay Albay Reşat Bey’i telefonla arayarak; tepenin bir an önce ele geçirilmesini emretmiştir. Kurmay Albay Reşat Bey:

“-Yarım saat sonra, tepeyi ele geçireceğim, komutanım;” demiştir. Yarım saat geçtiği halde, tepenin ele geçirilemediğini gören, 57’inci TÜMEN KOMUTANI KURMAY ALBAY REŞAT BEY, Başkomutanının ikinci bir telefon emrini bekleyemez. Başkomutan Mareşal Gazi Mustafa kemal, 57’inci Tümen Karargâhını aradığında, telefona tümen’in emir subayı çıkar:

“-Sayın Başkomutanım, Tümen komutanımız Kurmay Albay Reşat Bey, az önce intihar etmiştir ve şu notu bırakmıştır”, der ve notu okur:

“-YARIM SAAT İÇERSİNDE, TEPEYİ ELE GEÇİRECEĞİM SÖZÜNÜ YERİNE GETİREMEDİĞİMDEN YAŞAYAMAM.”

İşte TÜRK SUBAYININ KAREKTERİ: SÖZ, CANDA DÜĞÜMLENİR VE SÖZ CANLA ÇÖZÜMLENİR. Yağcılık ve politikacılık yoktur. Vatana ve millete sadakatle hizmet vardır.

Arkalarında Veliahtlar ve Şehzadeler de yoktur.

Padişah ve Halife Altıncı Mehmet Vahdettin’in Damadı ve Sadrazam Ahmet Tevfik Paşa’nın da oğlu Kurmay Yüzbaşı İsmail Hakkı-Okday- da Anadolu ya kaçarak, bir tümenin kurmay başkanlığını istemişti. Pomatlı yüzü ve havalı pozları nedeni ile beklediği ilgiyi ve itibarı görememiştir.

Esir Yunan Başkomutanı, Uşak’ta, Başkomutan Mareşal Gazi Mustafa Kemal’in huzuruna çıkarıldığında, emirlerinin dinlenmediği hususunda, uzun, uzun dert yandığı gibi, diğer Yunanlı komutanlarla da tartışmaya girişmiştir.

Başkomutanımıza:” Bir türlü intihar edemedim,” demiş ve hemen Başkomutanımızdan şu yanıtı almıştır:

“-O, sizin probleminiz, Sayın General.”

Prens Andrew, 1922 yılı başında, yakın dostu, politik General Metaksas’a bir mektup yazarak; ”kendilerinin, Anadolu kâbusundan bir an önce kurtarılmalarını “istemiş ve şöyle bir İzmir’i Mustafa Kemal’e teslim etmek, gerçekten yerinde olacaktır;” demiş ve çok uzun olan mektubunu şöylece sonlandırmıştır: ”Bizi, Anadolu kâbusundan kurtarmak için, hemen bir şeyler yapılmalıdır. Ne yapılacağını ben bilmiyorum, ama blöften vazgeçelim ve gerçek durumu olduğu gibi görelim. Çünkü sonunda hangisi daha iyi olacak? Denize dökülmek mi; Yoksa suya girmeden kaçmak mı?”

Cepheyi teftişe gelen Yunan Veliaht Prensi, Afyon’da konuşlanan 4’üncü Yunan Tümenine nutuk atarken; askerler, hep bir ağızdan: ”TERHİS, TERHİS”, diye tempo tutmuşlardı.

İzmir’de,10 Ocak 1922 tarihinde, Rumlar, savaşın bitmesi için, büyük bir miting yapmışlar, gösteri sırasında, Venizelos’un adını göklere çıkarmışlardı.

“ZİTOCULAR” ile ÉKATOCULAR”, taş ve sopalarla birbirlerine girmişler; binden fazla SUBAY VE ER: ”TERHİS! TERHİS’”, diye bağırarak, göstericileri desteklemişlerdi. (400)’den fazla göstericinin tutuklandığını gazeteler yazmıştı.

İzmir’de bu gösteriler yapılırken; Başkomutan Anastasios Papulas’ın başkanlığında, savunma toplantısı yapılmaktaydı. Başkomutan A. Papulas, Yunanistan Savunma Bakanlığına vermiş olduğu bir raporda:

“Mustafa Kemal’in taktiğini bilmeden; ikmal merkezlerimizden çok uzaklara doğru ilerlemek, çok sakıncalıdır. UNUTULMAMALIDIR Kİ, TÜRK ASKERLERİ, KOMUTANLARINA PEYGAMBERLERİNE BAĞLI OLDUĞU GİBİ BAĞLIDIR.”

Yunan politikacılarının ŞİZOFRENİK ÇILGINLIĞI YUNAN HALKINI BİR BÖLÜMÜNE’DE YANSIMIŞTI. İzmirli Yerli Rumların yapmış olduğu göster; Atina ve Selanik’e de yansımış, yer, yerinden oynamıştı.

Anadolu’yu istilaya gelen Yunan Ordusu; Anadolu’nun her yerinde, Afyon’da, Dumlupınar’da, tel engelleri ile donatılmış, mayınlarla tuzaklanmış, savunma mevzileri ve sağlam koruganlar hazırlamaktaydı.

Bir İSTİLA ORDUSUNUN SAVUNMA MEVZİLERİ HAZIRLAMASININ, ONUN YENİLGİSİNİN İŞARETLERİ OLDUĞUNU BİLEN YOK GİBİYDİ. PEKİŞTİRİLMİŞ YUNAN MEVZİLERİNİN SAĞLAMLIĞINI ÖVEN İNGİLİZ GENERALİ, YUNAN ORDUSUNUN SAVAŞ GÜCÜNÜ YİTİRDİĞİNİ İLAN EDİYORDU.

Mareşal Gazi Mustafa Kemal’in MİLLİ ORDUSUNDA, birkaç kez BUNALIM YAŞANMAMIŞ DEĞİLDİR.

Damat Ferit Paşa Hükümetince tutuklanması emredilen Mustafa Kemal Paşa, askerlikten istifa etmişti. Müfettişlik Kurmay Başkanı Kurmay Albay Manastırlı Kâzım Dirik: ”Paşam, şifreleri kime teslim etmemi emredersiniz?” dediğinde, morali bir haylice bozulmuştu.

Bulunduğu odanın penceresinden; Kâzım Karabekir Paşa’nın gelişini gördüğünde de, bir hayli tedirgin olmuştu. Kâzım Karabekir Paşa, Mustafa Kemal’in huzuruna gelerek, çakı gibi bir selam verdikten sonra:

“-BEN VE KOLORDUM; EMİRLERİNİZE AMADEYİZ PAŞAM. SİZ, BİZİM YİNEDE AZİZ KUMANDANIMIZSINIZ.” DEMESİYLE, BUNALIM SONA ERMİŞTİR.

Bursa’nın Yunanlılar tarafından işgali üzerine, 56’ıncı Fırka Komutanı Albay Bekir Sami Günsav’a politik saldırılar başlamıştı. Politikacıların çoğunluğu, Albay Bekir Sami’nin—Günsav- DİVAN’I HARBE verilmesini istemekteydiler.

Mustafa Kemal Paşa, T.B.M.Meclisinde, kürsüye gelerek:

“-ASKERİ ZARURETLER NEDENİYLE, BURSA ŞEHRİ, DÜŞMANA TERKEDİLMİŞTİR. BİZ, BURSA’YI DEĞİL, YURDUMUZU SAVUNMAKTAYIZ. BU SAVAŞTA ŞEHİRLER KAYBEDİLEBİLİR. TÜM SORUMLULUK BANA AİTTİR”, DİYEREK BUNALIMI SONA ERDİRMİŞTİR.

İngilizler, İstanbul’u işgal ederek, (48) kişiden oluşan asker, politikacı ve idarecilerimizi Malta adasına sürgün etmişlerdi. Sürgünlerden (16) kişi, Malta’dan firar ederek, Ankara’ya gelmişlerdi. Geri kalan (32) kişi de, Mustafa Kemal’in politik gayreti sonucu kurtarılmıştı.

Sürgünlerden bir kısmı T.B.M.Meclisine girerek, Mustafa Kemal karşıtlarıyla bir grup oluşturmuştu. Albay Kara Vasıf-Çınar-, Rauf Orbay, Albay Selahattin ve –Mustafa Kemal’e suikast nedeni yle, İzmir’de idam edilen-Ziya Hurşit, bu grubun en faal üyeleriydiler.

İSTANBUL HÜKÜMETİ, GİZLİ VE AÇIK TÜM İHANET MENSUPLARI VE DAHİ ENVER PAŞA SALAĞI BU İHANETİN İÇİNDEYDİLER.

1’İNCİ ORDU Komutanlığına getirilen Ali İhsan –Sabis-Paşa da, bu grupla bağlantı kurarak, birlikte hareket etmeye başlamışlardı. Ordunun bakımsızlığını ve perişanlığını dile getirerek, Batı Cephesi Komutanı İsmet Paşa-İnönü- aleyhinde bir kampanya başlatmışlardı. Asıl amaç; Mustafa Kemal karşıtlarıyla el, ele vererek, MUSTAFA KEMAL’İ BAŞKOMUTANLIKTAN UZAKLAŞTIRMAKTI.

Ali İhsan Paşa, Bolvadin’e gelen Başkomutan Mareşal Mustafa Kemal’e, ordunun yalınayak ve perişan durumu, silahların bakımsızlığı üzerine, olağan şikâyetlerini tekrarlamış, sert bir yanıt alarak sersemlemişti.

Başkomutan:

“-UNUTMAYINIZ Kİ, BU YALIN AYAK VE ÇIPLAK ORDU, SAKARYA MEYDAN MUHAREBESİNİ KAZANMIŞTIR;” DEMİŞTİR.

Ali İhsan Paşa, bazı genç subaylara, er elbisesi giydirerek, ordunun içersinde: ”Bu işi en iyi Ali İhsan Paşa yapar,” diye propagandalar yaptırdığı anlaşılınca; Batı Cephesi komutanı İsmet Paşa:

“-Benimle uğraşmasına ses çıkarmadım, ordu ile uğraşmasına katlanamam. Harbiye Vekâletine bir şifre yazınız: ALİ İHSAN PAŞA, 1’İNCİ ORDU KOMUTANLIĞINDAN ALINSIN,” buyruğunu vermiştir.

Ali İhsan Paşa, derhal, görevinden alınarak, kendisine bel bağlayanları da hayal kırıklığına uğratmıştır.

Birinci Ordu komutanlığı teklif edilen Refet Bele: ”Daha önce, cephe komutanlığı yaptım, bu görevi kabul edemem, TAARRUZDA DA BAŞARI ŞANSIMIZ YOK!” diyerek, bu öneriyi kabul etmemiştir.

Koçkırı Ayaklanması’nın bastırılmasında, çok sert hareket ettiği için, Merkez Ordusu Komutanlığından alınan Sakallı Nurettin Paşa: ”İzmir valiliğinden ve Kolordu komutanlığından alınmamış olsaydım, yunanlıları silahla karşılardım. Yunanlılarla işbirliği yapan Hasan Paşa Melununu da Belediye başkanlığına ben getirdim. Onunla da hesabım var. İsmet Paşa’nın emrinde çalışmaktan onur duyarım”; diyerek Birinci ordu komutanlığını kabul etmiştir.

Sakallı Nurettin Paşa; İttihat ve Terakki Partisinin rütbesini Yarbaylığa indirdiği, daha sonra yinede Müşir olan Müşir İbrahim Paşa’nı oğludur ve de kurmay subay değildir.

Yakup Şevki-Subaşı- Paşa, Türk Ordusunun en kıdemli komutanıydı ve Harp Akademisinde de, Mustafa Kemal’in TABİYE ÖĞRETMENİYDİ. İkinci Ordu komutanlığı kendisine teklif edildiğinde: ”BİZLER, MALTA’DA YATARKEN; BU ORDUYU SİZ, İSMET PAŞA İLE KURDUNUZ. DEVİR, RÜTBE VE KIDEM SIRASI DEVRİ DEĞİLDİR.

OMUZUMUZUN KALABALIK OLUŞU, İSMET PAŞA’NIN EMRİNE GİRMEME ENGEL DEĞİLDİR!” Diyerek İkinci Ordu Komutanlığını kabul etmiştir.

Yakup Şevki Paşa’nın aklı, BÜYÜK TAARRUZ PLANINA YATMADIĞINDA, BTI CEPHESİ KOMUTANINA YAPTIĞI İTİRAZI, BAŞKOMUTAN MAREŞAL GAZİ MUSTAFA KEMAL’E DE YAPMIŞTIR. GENELKURMAY BAŞKANI KAVAKLI FEVZİ PAŞA-ÇAKMAK- İSTİFANIN EŞİĞİNE GELDİĞİNDE; BATI CEPHESİ KOMUTANI İSMET PAŞA, AYAĞA KALKARAK:

“-İzninizle bütün arkadaşlar fikirlerini söylediler. Benim ve bütün arkadaşlarımın emirlerinizi candan uygulayacağıma emin olabilirsiniz,” demesi üzerine, Yakup Şevki Paşa, söz alarak:

“-ENDİŞELERİM SAKLI KALMAKLA BERABER, BAŞKOMUTANIMIZIN VERECEĞİ HER EMRİ YERİNE GETİRECEĞİM TABİİDİR”, DEDİ. Dedi amma, Birinci Ordunun ve Süvari kolordusunun başarılarına bir türlü aklı yatmadığından, verilen emirleri yerine getirmede duraksadı. Duruma müdahale eden Başkomutan mareşal gazi Mustafa kemal, gülerek:

“EMİRLERİ DOĞRUCA AST BİRLİKLERİNE GÖNDERİN. ŞEVKİ PAŞA BİRLİKLERİNİN PEŞİNDEN GELSİN”, dedi.

O Mustafa Kemal ki, Sakarya Meydan Muharebesinde; cephenin en güney ucunda bulunan iki tümeni, cebri yürüyüşle, (24) saatte (114) kilometre yürüterek, DUA TEPEYE TAARRUZ ETTİRİP, MUHAREBENİN KADERİNİ DEĞİŞTİRMİŞTİ.

Başkomutan Mustafa Kemal Paşa, Genelkurmay Başkanı Fevzi paşa, Batı Cephesi Komutanı İsmet Paşa, DUA TEPE taarruzunu yöneten Kâzım –Özalp- Paşa ve Zafer tepede bulunan tüm komutanlar, (24) saattir yemek yemediklerini hatırlarlar. Aceleyle kızartılan bir tavuk sofraya konulduğunda; Başkomutan Mareşal Gazi Mustafa kemal, Kâzım Paşa’ya: ”Askerlere yemek verildi mi? diye sorar. Tümen kurmay başkanı: ”ASKERLERE, SABAHLEYİN KAVRULMUŞ BUĞDAY VERİLDİĞİNİ SÖYLEMESİ ÜZERİNE, BAŞKOMUTAN VE TAVUĞUN BAŞINA TOPLANMIŞ OLAN DİĞER KOMUTANLAR, SOFRAYI TERKEDERLER. (5) E.Kur. Albay İhsan Ilgar, Orgeneral Asım Gündüz’ün Anıları.

Kayseri Tavas’ta esir tutulan Yunan Başkomutanı General Trikopis, anılarında, Türk halkının kendilerine karşı davranışlarını övmektedir. TÜRK KADINLARININ, KENDİLERİNE NEFİS YEMEKLER GETİRDİKLERİNİ DE ANLATMAKTADIR.

Uşak yöresinde, askerlerimize ekmek ve çörek dağıtan kadınlarımıza, bir TÜRK SUBAYI sorar:

“-Bu çöreklerden esir Yunan Subaylarına da verelim mi?” BİR TÜRK KADINI GAYETLE SAF BİR ŞEKİLDE:

“-He ya, verin, onlar da acıkmışlardır,” der,

Halide Edip-Adıvar-, muharebe meydanında, yanındaki subaylarla, bir olaya tanıklık eder.

BİR TÜRK ASKERİ, BİR YUNAN SUBAYINI EŞEĞE BİNDİRMİŞ, KENDİSİ DE EŞEĞİ ÇEKMEKTEDİR. KURMAY BİNBAŞI KEMAL BEY, ERE SESLENİR:

“-O ESİRİ EŞEKTEN İNDİRİP, KENDİN EŞEĞE BİNSEN YA!” Verilen yanıt, çok ilginçtir:

“-OLUR, MU KOMUTANIM; O, MEMLEKETİNDEN AYRI, ESİR DÜŞMÜŞ, MİSAFİRİMİZ SAYILIR.”

Yunanlıların, pislik içersinde; aç ve susuz olarak, bir binaya doldurdukları bir bölüklük Türk Askeri, Sivrihisar’a baskın düzenleyen Süvari tümenimiz tarafından kurtarılmıştı. (6)

Sakarya Meydan Muharebesinin en kritik günlerinde, Yunan ikmal sistemi işleyemez bir hale getirilmiştir. Yunanlı komutanlar, Yunan Başkomutanlığına acıklı mesajlar çekmektedirler.

“AÇLIKTAN BİTKİN BİR HALE GELEN ASKERLERİMİZ; SIRF KARINLARINI DOYURMAK İÇİN, TÜRKLERE ESİR DÜŞMEKTEDİRLER.” (7)

Karaca dağda, Yunan hatları gerisinde, bir vadide saklı kalan TÜRK SÜVARİ BÖLÜĞÜ MENSUPLARI DA, KENDİLERİ AÇ VE SUSUZ KALMALARI PAHASINA, EKMEK VE SULARINI ATLARA VERİYORLARDI.

Başkomutan, Genelkurmay başkanı, Batı Cephesi Komutanı ve karargâhları, 27 Ağustos 1922 akşamı Afyon’a indiler ve Afyon Belediye binasına yerleştiler. Binanın bir salonunda; Afyonlular, mükellef bir ziyafet sofrası hazırlamışlardı.

Birinci, İkinci ve dördüncü kolordu komutanları, komutanlarını karşılamaya gelmişlerdi. Bu güzel sofrayı görünce, yemeğe kaldılar. Türk ve yunan Orduları dağınık bir haldeydiler. Yunan Ordusunun ne yana yöneleceği ve ne yapacağı da belli olmamıştı.

Yapılacak çok iş vardı. Zafer ziyafeti başlayınca bitmez, saatlerce uzardı. İSMET PAŞA, BÜTÜN KOMUTANLARI, GÖREVLERİ BAŞINA YOLLADI. Zavallılar, birer parça börek alıp, kös, kös gittiler.

Sakarya zaferinden sonra; T.B.M.Meclisindeki muhalif grup, seslerini iyice yükselterek, Başkomutan ve T.B.M.Meclisi Başkanı Gazi Mustafa Kemal’e ve Orduya karşı hücuma geçmişlerdi: ”ORDU YERİNDE ÇAKILI KALDI;” “NİÇİN TAARRUZ ETMİYORLAR?” “ORDUNUN TAARRUZ GÜCÜ YOK. BİZLER ALDATILIYORUZ”; DİYEREK, ORDUMUZU, HAZIRLIKSIZ BİR TAARRUZA ZORLIYORLARDI.

Komutanlarımız, bu haksız ve ahlaksızca yapılan sataşmaları, askerliğin gereklerini yerine getirmek için, sineye çekiyorlardı.

Başkomutan Mareşal Gazi Mustafa Kemal, Çankaya’da hasta yatarken; T.B.M.Meclisinde, BAŞKOMUTANLIK KANUNUN UZATILMAMASI EĞİLİMİ, BÜYÜK BİR GÜÇ KAZANMIŞTI.

Fevzi Paşa, Kâzım Paşa ve Rauf Orbay, büyük bir telaş içersinde, Çankaya’ya çıkarlar.

Kâzım-Özalp- Dua Tepe taarruzundan sonra, Paşa yapılarak, Harbiye Vekâletine getirilmişti.

Hasta yatağındaki Başkomutan ve T.B.M.Meclisi Başkanı Mareşal Gazi Mustafa Kemal’e Meclisteki olumsuz havayı anlatarak, istifa edeceklerini söylerler. Mustafa Kemal; istifa etmemelerini, yarın Meclise gelerek konuşacağını söyledi ve konuşmasını şöylece sürdürdü:

“-Londra ve İstanbul, kaç zamandır, meclisimizi etkilemek için çalışıyordu. Arkadaşlarımızın önemli bir kısmını etkiledikleri anlaşılıyor. KAHRAMANI KADAR, GAFİLİ DE, HAİNİ DE ÇOKBİR MİLLETİZ”. DEDİ. Turgut Özakman, Şu Çılgın Türkler, s.555.

Yaver Muzaffer Kılıç, o günkü Mecliste yapılan konuşma tutanaklarını getirip, masanın üstüne bırakır. Ertesi günü, hasta yatağından kalkan Mustafa Kemal; T.B.M.Meclisi kürsüsüne çıkar ve konuşma sanatının en güzel örneğini verir. ENVER PAŞA VE İSTANBUL UŞAĞI TERTİPÇİLERİ DE BİR GÜZEL HAŞLAR.

“-BAŞKUMANDANLIĞI BIRAKMADIM, BIRAKMIYORUM VE BIRAKMIYACAĞIM” DİYEREK, KÜRSÜDEN İNER.

Oylama yapılır; çok büyük bir ekseriyetle, BAŞKUMANDANLIK SÜRESİ UZATILIR. (8).

Sakarya yenilgisinden sonra, Yunanistan’ın Küçük Asya Orduları Başkomutanı Anastasios Papulas istifa etmiştir. Yunanistan Başbakanı ve Savunma Bakanı, General Metaksas’a yanaşırlar.

Bu Metaksas, 1912 Balkan Savaşında, Selanik istasyonunu, emrindeki 100 kadar süvariyle, ele geçiren Kurmay Binbaşıdır. İstasyonda bulunan iki vagon cephaneye de el koymuştur.

Bu durumu gören yaralı Türk süvari subayı Hüsamettin Bey-Sonraları, Teşkilatı mahsusa Reisi Miralay H. Ertürk- bu durumu, hastaneyi ziyaret eden yunan Kralına anlatmıştır, bunun üzerine Metaksas Binbaşı yapılmıştır (10). Önce savunma Bakanı sonra da Başbakan olmuş, Türkiye’ye ziyaretlerde bulunmuştur.

Mustafa Kemal’in cenaze törenine, Yunanistan Başbakanı olarak gelerek, ağlayanlar içindeki yerini almış, Mustafa Kemal’in ölümünden duyduğu üzüntüyü dünya’ya duyurmuştur.

General Metaksas: ”-Anadolu’da başarı şansımız %60 yok. Başkomutanlığı kabul edemem, ama size bir öneride bulunabilirim. İstanbul’u işgal ederseniz, Türklerin moralleri kırılır, savaş gücünü de yitirirler;” demiştir. (9)

Yunan ordusunu ve yunan halkını perişan eden politikacıların bazıları ve başkomutan Hacı Anesti, kurşuna dizilmiş; felâketin baş sorumlusu Elefteriyos Venizelos, bu badireyi de yarasız ve beresiz atlatmıştır

1934 yılında, Ankara’ya gelmiş, NOBEL ÖDÜLÜNÜN ATATÜRK’E VERİLMESİ İÇİN, NOBEL ÖDÜLÜ DAĞITIM KOMİTESİNE BİR MEKTUP YAZMIŞTIR. (11).

Yoktan var edilen TÜRK ORDUSU, ONCA YOKLUKLARA VE OLUMSUZLUKLARA EK OLARAK, HAİNLERE VE HIRSLI POLİTİKACILARA KARŞIN; MAREŞAL GAZİ MUSTAFA KEMAL’İN ÇELİKTEN DE SERT İRADESİYLE, OLMAZLARDAN OLURLAR YARATMIŞTIR.

Bendeniz; rahatlıkla ve huzur içersinde söyleyebilirim ki: Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt’a yapılan komplo, TÜRK SİLAHLI KUVVETLERİNE, ÇAĞDAŞLAŞMAYA VE ATATÜRK AYDINLANMASINA DA KARŞI YAPILMIŞTIR.

CUMHURBAŞKANI GAZİ MUSTAFA KEMAL, 30 AĞUSTOS 1924 TARİHİNDE; DUMLUPINAR ZAFER ANITININ AÇILIŞ TÖRENİNDE, BAŞKOMUTANLIK MEYDAN MUHAREBESİNİN SON SAFHASINI ANLATTIKTAN SONRA, ŞÖYLE DEMİŞTİR:

“Dünya’da, her insan topluluğunun varlığı, değeri, özgürlük ve bağımsızlık hakkı, sahip olduğu ve yapacağı uygarlık eserleriyle ölçülüdür. Uygarlık yolunda yürümek ve başarılı olmak, yaşam koşuludur. Ya da, bu yolda duraksayanlar, ileri değil, geriye bakma cahilliğinde ve aymazlığında bulunanlar; genel uygarlığın coşkulu selinde boğulmaya mahkûmdurlar. UYGARLIK YOLUNDA BAŞARI, YENİLEŞMEYE BAĞLIDIR. TOPLUMSAL YAMAMDA, EKONOMİDE, BİLİMDE, FENDE BAŞARILI OLMAK İÇİN TEK GELİŞME VE İLERLEME YOLU BUDUR”, diyerek, TÜRKİYE CUMHURİYETİ’NİN YÜRÜMEK ZORUNDA OLDUĞU AYDINLIK YOLU GÖSTERMİŞTİR.

Rahmetli Halide edip Adıvar, Onbaşı rütbesiyle, Batı Cephesi karargâhı, istihbarat şube müdürlüğünde görevlendirilmişti.

İzin verirseniz, Sayın Turgut Özakman’ın, ÇILGIN TÜRKLER ADLI KİTABININ(411-412)’İNCİ SAYFALARINI AÇIPTA OKUYALIM. (12):

“Halide Edip Hanım, her gece olduğu gibi, bu gece de, istihbarat raporunu okudu: Veliaht Abdülmecit Efendi, İngiliz yüksek komiseri ile görüşme yapmış. Edinilen bilgiye göre: “MİLLİYETÇİLERİN POLİTİKASI DELİLİKTİR” demiş.

Mustafa kemal Paşa, yüzünü buruşturdu:

“-İstanbul’da, böyle düşünenler az değil. Bu kafalar için akıllılık: Bir büyük devletin sömürgesi olmak, onlar tarafından yönetilmek, onlar tarafından yönlendirilmek. Adamların istiklal anlayışı, bu bilinci, bu onuru, içgüdü gibi içinde bulmak; bunlar, eğitimle ve düşünülerek kazanılır. Bunların düşünce dünyalarında, bu gibi kavramlar yer almıyor. Neyse, devam edin Hanımefendi;” dedi.

“Çetesiyle Konya’ya geçen Delibaş Mehmet adlı GERİCİ EŞKİYA, dün gece, adamları tarafından öldürülmüş.”

Hepsi doğruldu:

“O O O O O O!”

“Niçin öldürülmüş?”

“DİN PERDESİ ALTINDA, DÜŞMAN HESABINA ÇALIŞTIĞINI ANLAMIŞLAR.”

“-İsmet Paşa. BU HAİN VE KATİL YOBAZ; GEÇEN SENE, KÖY, KÖY DOLAŞIP; YUNAN ORDUSU, HALİFENİN EMRİYLE GELİYOR, KARŞI DURMAYIN, DİYE TELKİNDE BULUNUYORDU. Yazık ki, etkili olmuştu. Bu kez, yanındaki haydutları bile kandıramamış. Bu iyi bir gelişme.” dedi.

Mustafa kemal paşa, mendili ile yüzünün terini sildi:

“İLERİDE, HALKIMIZIN BUNCA İBRET VERİCİ TECRÜBEDEN SONRA; GERÇEK DİNDARLARLA, DİN TÜÇCARI VE AKTÖRLERİNİ BİRBİRİNDEN AYIRT EDECEĞİNİ ÜMİT EDERİM. Yoksa hep böyle geri ve ezik kalırız.” dedi.

24 Mayıs 2006 tarihinde, Sayın Deniz Hazır’ın bir saptaması yayımlandı. O yazı ile işbu yazımı noktalamak istiyorum:

“Türkiye’nin, 90’lı yılların başında, en üst gelir grubundan, 15-20 kişilik sanayici ve iş adamı eşleri, Mısır’a turistik bir gezi yapıyorlar. Onları, Mısırlı arkeoloji profesörü bir kadın dolaştırıyor.

Bizim gruba: ”SİZ, BİZİM ONBEŞ YIL ÖNCE YAŞADIĞIMIZ SÜREÇTEN GEÇİYORSUNUZ. ŞERİAT, BİR KAPLUMBAĞA GİBİDİR. ÇOK YAVAŞ VE SİNSİ YÜRÜR. TEHLİKEYİ GÖRÜNCE, SİNER; OLDUĞU YERDE KALIP, BAŞINI VE BACAKLARINI BAĞASINA ÇEKER, TEHLİKENİN GEÇMESİNİ BEKLER. SONRA, TEHLİKENİN GEÇTİĞİNİ DUYUMSADIĞI ANDA, TEKRAR GİDECEĞİ YÖNE DOĞRU YÜRÜMEYE BAŞLAR. HİÇ BİR ZAMAN, GERİ ADIM ATMAZ. (KAPLUMBAĞA, GERİ YÜRÜYEMEYEN CANLILARDANDIR). BİR GÜN UYANDIĞINIZDA, ŞERİATIN BİR AHTAPOTA DÖNÜŞTÜĞÜNÜ VE KOLLARI İLE TÜM ORGANLARINIZI SARDIĞINI GÖRÜRSÜNÜZ: AĞZINIZIN, BURNUNUZUN, GÖZLERİNİZİN, KOLLARINIZIN VE BACAKLARINIZIN SIMSIKI SARILMIŞ OLDUĞUNU VE DEVİNEMEDİĞİNİZİ GÖRÜRSÜNÜZ.

YAPACAK BİR ŞEY OLMADIĞINI ANLARSINIZ. KONUŞAMAZ, YÜRÜYEMEZ, BİRŞEY YAPAMAZ, GÖREMEZ, HATTA SOLUK ALAMAZSINIZ” demiş?

K A Y N A K Ç A.

A-Gn. Kur. Bşk. Harp Tarihi Dairesi, resmi yayınlar, seri no_1,

1- Türk İstiklal Harbi,2’inci cilt, Batı cephesi,2’inci kitap(6’ıncı kısım)

2-Büyük Taarruz,1-31 Ağustos.1922.

3-3’üncü kitap.

B-Türk İstiklal harbi, Batı cephesi,2’inci cilt,’inci kısım,5 ve 6’ıncı kitap.

C- Sakarya Meydan Muharebesi ve sonrası,

D-Halide edip Adıvar, Türk2ün ateşle İmtihanı.

E-Hüsamettin Ertürk, İki Devrin perde Arkası,(10).

F-Türkmen parlak, İşgalden kurtuluşa.

1-Yunan Ege’ye Nasıl Geldi,

2-yunan Ege’den Nasıl Gitti,(1.2.3.4.7.9.11)

G-Turgut Özakman, Şu Çılgın Türkler,(5.6.8.12).

Ğ-Cumhuriyet Gazetesi,24Mayıs.2006 tarihli sayısı.

H-William Shirer, Nazi İmparatorluğu, 3cilt.

İ-Paul Carell, Barbaros’sa Harekâtı.

İzleyiciler

Blog Arşivi