28 Kasım 2014 Cuma

1264/ÇAKALLARLA DANS!

TC. OSMAN TÜRKOĞUZ osmanturkoguz@gmail.com TV. İZMİR,28 Kasım 2014. ÇAKALLARLA DANS! “Kurtlarla Dans!”Filminin Türkçe versiyonu mu bilemeyrum, filmi de seyretmedim. Ferhan Şensoy’un ikizlerinden birisisinin oynadığı Çakallarla Dans Filminin ilk gösterimine gelen Ferhan Şensoyun Eski Karısı ve Aktris kızımızın anası:”Burada Çakallar çok; Kızımı Çakallara yedirmemek için buradayım!”Demiş. Bu Çakal olmayanlara bir davet mi deyu düşündüm! Aklıma en büyük Başkanımızın vereceği bir yasak emri geldi:”Nikâhlı olsa bile kadınlarla Pazar günü sevişmek şiddetle yasaktır!”SİNON CONTOURER; ASLANLAR, KAPLANLAR VE AYILAR KIZIMI YİYEBİLİRLER!

1263/KAÇAK SARAY!AKSARAY OLMAAAZZ!

TC. OSMAN TÜRKOĞUZ osmanturkoguz@gmail.com TV. İZMİR,28 Kasım 2014. KAÇAK SARAY AKSARAY OLMAAZZZ! Aklımda yanlış kalmadıysa, İngiltere Kraliçesi Elizabeth,1967 senesinde İzmir’i de ziyaret etmişti. Ne yapıp, yapalım Kraliçeyi Meryem Anaya götürelim oyunumuz tutmamıştı. Kraliçe Meryem Anayı ziyaret etmemişti. Ziyaret etmiş olsaydı, tüm Hıristiyanlar Hacı olmak için Meryem anayı ziyaret edeceklerdi. Çünkü bir devlet başkanının ziyareti orayı kutsayıp ve yasal hale getirmiş olacaktı. 266’ıncı PapaJorde Mario Bergoglio’nun KAÇAK SARAYI ziyareti bu politikanın yeniden uygulanmasıdır. Artık Çankaya değil Yeni Sultanın Kaçak SARAYI BİR DEVLET BAŞKANI VE HZ.İSANIN VEKİLİ TARAFINDAN KUTSANMIŞTIR. Buna karşın, Sayın Yeni Sultanımızın bir yaklaşımı da çok gariptir: “Bu Avrupalılar BİZİ sevmiyorlar!” Türk’ü ve Türklüğü inkâr eden birisinin, BİZİ kelimesiyle anlatmak istediği kendileri, soygunculardır. Avrupalılar değil tüm insanlık âlemi sizi sevmiyorlar gari.

25 Kasım 2014 Salı

1262/VATAN HAİNLİĞİ NEDİR?

TC. OSMAN TÜRKOĞUZ osmanturkoguz@gmail.com TV. İZMİR; 25 Kasım 2014. BİR DEVLETİN ULUSAL VE TOPRAK BÜTÜNLÜĞÜ ALEYHİNE İŞLENEN SUÇLARLA BAŞKA BİR DEVLET LEHİNE LEHİNE YAPILAN AYAKLANMALAR VE ÜLKEMİZİ BÖLMEK İÇİN BUNLARI MASUM GÖSTERMEK VATAN HAİNLİĞİDİR. VATAN HAİNİ KİMDİR? Tarihi boyunca devletine ihanet ve isyan eden Kürtlerden, Dersim isyanı sonunda isyanın elebaşıları cezalandırılmıştı. AKP iktidarı, bu olayla Türkiye Cumhuriyetini ve Mustafa Kemal Atatürk’ü karalamakla, onların masum Kürtleri idam ettirdiklerini utanmadan tüm dünyaya, sürekli olarak ilan etmektedir. Sayın Devlet Bahçeli: “Osmanlı imparatorluğu ve Cumhuriyet döneminde devlete isyan eden vatan hainleri şiddetle cezalandırılmıştır!”Beyanatını verince,İHANETİN ve BÖLMENİN Taşeronu Davutoğlu yine zırvalamıştı:”Bahçeli kolayca ihanetten söz etmektedir.Hangi ihanet!..”Demişti. 1-Bir akşamüzeri Jandarma karakolunu basarak YİRMİ MASUM jandarma erini şehit ederek, karakol komutanını da işkenceyle öldürmek, karakolun borçla alınmış erzakını, silah ve mühimmatını gasbetmek, 2-Köprüleri havaya uçurtmak, 3-Telefon ve telgraf hatlarını kopartmak, 4-Yapılmakta olan karakol ve resmi binalarını yıkmak, 5-Türk memurlarını kovmak, 6-Karakol ve nahiye müdürlüğü binaları ile köprü ve telefon hattı yapımının durdurulmasını istemek, 7-Bölgeye Türk memurlarının atanmasını istenmemek, 8-Fransız ve İngilizlere,”Türk ordusunu yendik! Acele yardım edin!”Diye yazılan mektupların altına General Seyit Rıza diye imza atmak, 9- Batman çayında ve Hozat boğazında Türk birliklerini makineli tüfek ateşine tutarak tüm personelini şehidetmek. Tüm bu melanetleri işleten Sahte Seyit/KÜRTEN SEYİT Mİ OLURMUŞ?/ Rıza’nın idamına “Modern Kerbela!”Demek te VATAN HAİNLİĞİDİR. Anlatabildim mi Vatan Hainlerimiz?

23 Kasım 2014 Pazar

1261/YOSMALARA SÖZÜM VAR,TÜRK KIZLARINDA DA GÖZÜM VAR!

TC. OSMAN TÜRKOĞUZ osmanturkoguz@gmail.com TV. İZMİR; 23 Kasım 2014. YOSMALARA SÖZÜM VAR! Aşk yapma yaşı geçince, kültürüne ve tahsiline bakmadan fizik yapısını kullanarak, program yapmaya soyunan Hülya Avşar, Profesör Dr. Sayın Yaşar Nuri Öztürk’ten güzel bir zılgıt yedikten sonra, yine gündeme oturdu. Bu kadın oturmasını çok iyi biliyor. AKP’Lİ bir yetkili ile Suriyelilerin yerleştirildiği kampı ziyaret ederek, Suriyeli kadınlarla Kürtçe konuşmuş! Kürtçe:”Ben Kürt kızıyım!”Demiş! Hayret, dünya kadar erkekle oynaş ve bir de kız doğur, yine de Kürt kızı olarak kal! Hiç bir Türk kadın ve kızı Hülyanın yaşamış olduğu seks dolu hayatı yaşayamayacağından onun bizden olmadığını anlamıştık zaten. Yalınız anlayamadığımız bir durum var; yürekten Kürt olduğunu itiraf eden bu Kız! Neden hep Türklerin altına yatı yatıveriyor!16 yaşında Kırıkhanlı bir Türk çiftçisinin oğlu ile evlen ve terk edildikten sonra; kızım diye güzellik yarışmasına gir ve kazanmış olduğu tacı Aksaraylı bir yedek parçacının itirafı ile elinden aldır! Çok uzun anlatmayacağım; evli ve bir çocuk babası futbolcu Tancu ile Alibey adasında başlayan aşkı, Çeşmede otellerde sürdürerek zinadan mahkemeye düş! BİR Türk Profesörün oğlundan hamile kal ve Paris’te nikâhlan! Boşandıktan sonra yine bir Türk ile âşıktaşlık et. Hem Kürt kızı olarak kal, hem de koynuna hep Türk erkeklerini al! Neden Tayyipçi olduğun da ortada, Türkiyeyi bölerek parçalamak ve Türk erkeklerinden intikam almak!

20 Kasım 2014 Perşembe

1260/KAMAME KİLİSESİ VE

TC. OSMAN TÜRKOĞUZ osmanturkoguz@gmail.com TV. İZMİR;20 Kasım 2014. KAMAME KİLİSESİ, ÜÇÜNCÜ NAPOLYON VE DAHİ RECEP TAYYİP ERDOGAN! 'Demokrasi, bizi ulaşmak istediğimiz noktaya götürecek bir trendir.'Recep Tayyip Erdoğan. “Kamame Kilisesi problemi Fransa’nın görüşü alınmadan çözümlenemez!”Fransa Cumhurbaşkanı adayı Charles Louis Napoléon Bonaparte!1848 Cumhurbaşkanı seçimleri. “İstediğimiz noktaya eriştiğimiz de, seçim trenini bir sokağa çekeriz.!” Charles Louis Napoléon Bonaparte! “Bu arada Erdoğan resmi temaslar için gittiği Cezayir’de, Mescidi Aksa saldırısı ile ilgili: “İsrail’in Mescid’i Aksa’ya yaptığı barbarca saldırıyı hep birlikte üzülerek yaşadık”Bize ne”deme lüksümüz var mı? Filistin meselesi bizi ilgilendirmez deme imkânımız var mı? O saldırı Türkiye’ye yapılmış bir saldırıdır,”dedi. Basın.”ZIRTALA TAKSAS BUMM! Türkiye’nin her yanında yapılmış ve yapılmakta olan haince saldırılar, karakol basmalar, asker ve polis öldürmeler ve araç yakmalar Türkiye’ye bize saldırı değil mi? Filistin Bayrağını, Osmanlıyı arkadan vuran Şerif Hüseyin çizmedi mi? Oğlu Osmanlı Ordusunda Albay rütbesinde bulunan Prens Faysal, Osmanlıdan aldığı 12.000 Piyade tüfeğini Türk ordusuna karşı kullanmadı mı? Osmanlı Ayan Meclisi üyesi diğer oğlu Prens Abdullah 40 kişilik teşkilatı Mahsusa birliğine 25.000 Arapla saldırarak ordunun paralarını yağmalamadı mı? Şerif Hüseyin Kıbrıs’ta, ihanetine ağalayarak öldü. Faysal İsviçre’de zehirlenerek öldürüldü. Abdullah 1951’de Kudüs’te bir cami önünde bıçaklanarak öldürüldü. Onun oğlu Tellal da, İstanbul’da 16 sene delilik tedavisi gördüğü Şifa kliniğinde öldü. Onun oğlu Hüseyin de Kanserden öldü. Faysalın oğlu Gazi de bir trafik kazasında öldürüldü. Onun oğlu ikinci Faysal da1958 darbesinde öldürüldü. Üçüncü Napolyon sanı ile Fransız imparatorluk tahtına oturan Keçisakallı Salak, Napolyon Bonapartın kardeşi Jerom’un oğludur. Asıl adı, Charles Louis Napoléon Bonaparte’dır.(1808 Paris-1873 İng.)Napolyon Bonapartın Avusturya Prensesinden olan oğlu 1832’DE Viyana’da ölünce, kendisini Napolyon’un mirasçısı ilan etti. Yapmadığı sersemlikler kalmadı, müebbet hapse mahkûm oldu, hapisten kaçtı, ayaklanma girişimleri başarısızlığa uğradı, sürgüne gönderildiği güney Amerika’dan anasının hastalığı nedeniyle Fransa’ya döndü, senatör seçildi, 1848 seçimlerinde cumhurbaşkanlığını kazandı, bir darbe yaparak, 2 Aralık 1852’de kendisini Fransız imparatoru ilan etti. Amcasını geçme yarışına girdi. Rusya’ya savaş ilan etti, İtalyan birliğini kurmak için de Avusturya-Macaristan İmparatorluğuna savaş ilan etti, ordusu ile İtalya’ya girdi, muharebeleri kazanarak Aptalca İtalyanın birliğini ve devlet olmasını sağladı. Karşılığında da Savua’yı ve Cannes’i aldı. Bu sefer, Meksika’ya el attı. Avusturya Arşıdükü Maximiliyeni Meksika İmparatoru ilan etti. Cumhuriyetçiler, Suarez’in başkanlIğında, Maximiliyeni yenerek kurşuna dizdiler. Maximiliyenin Karısı Arşidüşes Aklını oynattı ve öldü. Anısına Pasifik okyanusundaki bir adalar topluluğuna KIRALİÇE Charlotte adaları adı verildi. Prusya Devletinin hükümetinin başında Bismark gibi bir dahi ilkokul öğretmeni Şansölye olarak vardı.1866’Avusturya-Macaristan imparatorluğunu Sadova meydan Muharebesinde yenmişti.Şimdi;Alman Birliğinin Prusya’nın başkanlığında kurulabilmesi için Fransa’nın yenilmesi şartı gündeme gelmişti..Şansölye Bismark;dahiyane bir politik plan hazırlamıştı.Postdam yakınlarındaki kaplıcalarda dinlenen Prusya kralı ile konuşmak isteyen Fransız büyük elçisini kabul ettirmemişti.Bu olayı da Fransa’yı küçük düşürecek bir biçimde Paris gazetelerine yazdırması sonucunda Paris halkı ayaklanmıştı.Halk,Prusya ile savaşılmasını istiyordu.Fransa 19 Eylül 1870’de Prusya’ya savaş ilan etti./19 Eylül/1870/10 Mayıs 1871/Üçüncü Napolyon,Ordusunun başında.Sedan’da kuşatılarak,2 Eylül 1870’de esir edildi.Karşısında Feld Mareşal Helmuth Karl Bernard Graf Von Moltke vardı.Osmanlının 1839’da, sözünü dinlemediği için Nizip’te yenildiğinde üsteğmen rütbesinde bir subaydı.Üçüncü Napolyon 120.000 kişilik ordusu ile Prusyalılara esir düştü.Paris Beş ay kuşatmaya tabi tutuldu. Paris halkı açlıktan Paris hayvanat bahçesindeki tüm hayvanları yedi.4 Eylül 1870’te Üçüncü Cumhuriyet ilan edildi. Zavallı Üçüncü Napolyon İngiltere’de Böbrek ameliyatı sonunda 1873’teöldü. BU KAMAME KİLİSESİ NEDİR? KAMAME=ÇÖPLÜK ANLAMINDADIR. Hz. İsa, Kudüs Eski Hahambaşısı ve damadı olan yeni Hahambaşının kışkırtması ile Roma’nın Kudüs valisi Pontus Piladi tarafından çarmıha gerilmesine karar verilerek; MS:07Nisan 30 tarihinde, GOLGOTHA/İBRANİCE/ ADLI TAŞLIK BİR TEPEDE ÇARMIHA GERİLDİ. Burası Hıristiyanlarca kutsal bir yer sayıldığından, MS.375 tarihinde Kral Konstantin/285-337/ tarafından buraya ve Hz. İsa’nın doğduğu Beytellahm’a/Nasıra’ya/ birer kilise yaptırıldı. Birkaç katlı OLAN Kamame kilisesinin en altında bodrumlar, Birinci katında da çok sayıda odalar vardı. ORTODOKSLARA, ERMENİLERE, KATOLİKLERE, HABEŞLERE, KIPTİLERE VE SÜRYANİLERE birer oda verildi. Yunanlılar burasına ANASTASİS(YENİDEN DİRİLİŞ),derlerdi. Beytüllaham ve Kamame kilisesinden Rumlar sorumluydu. Hz.Ömer VE Osmanlı padişahları buranın bakımı ve kullanılması için fermanlar çıkarmışlardı. Rusya güçlenince tüm Ortodoksların koruyuculuğuna soyunarak, KAMAME Kilisesinin bakım ve sorumluluğun Ortodokslara verilmesini istedi. Fransa’da Cumhurbaşkanı adayı olan Charles Louis Napoléone Bonaparte, hiçbir fikri olmadığı halde bu konuyu seçimlerde kullandı. Osmanlı Hükümeti de koyuya güzel bir çözüm buldu. KİLİSENİN ANAHTARLARI Katoliklerde kalacak kiliseyi de birlikte temizleyecekler. Türkiye Cumhuriyeti Laik bir devlettir. Mescid’i Aksa, Filistin dini yönden Bizi neden ilgilendirir! Üçüncü Napolyon Maceraları ile Fransayı felaketlere sürükleyen Amcasının mirasına konarak onun gibi Fransayı felaketlere sürükledi. Bay Recep Tayyip Erdoğan da, Türklük, Türk Bayrağı ve Atatürk düşmanı Necmettin Erbakan’ın mirasına konarak Ülkemizi nerelere getirdi. Yalınız bunların yolları ve kaderleri de aynı.

14 Kasım 2014 Cuma

1259/DERSİM Mİ BAL Gİ,Bİ AYAKLANMADIR!

TC. OSMAN TÜRKOĞUZ Osmanturkoguz@gmail.com TV. İZMİR;13 Kasım 2014. DERSİM İHANETİNİ İNKÂR EDEN VATAN HAİNLERİMİZE! “Başbakan Erdoğan'ın dün açıkladığı Dersim belgeleri sonrası Hürriyet Gazetesi yazarı Yılmaz Özdil köşesinde, 1937 yılında Atatürk'ün Tunceli'de açılışına katılacağı köprünün yanındaki karakolun basıldığını ve 33 askerin şehit edildiğini ileri sürdü. Özdil köşesinde ayrıca bu olaydan sonra 56 askerin daha öldürüldüğünü iddia etti. Özdil, Seyit Rıza'nın İngiltere'ye gönderdiği belgeyi de köşesinde açıkladı. İşte Özdil'in 'Dersim'e ne dersin?' Başlıklı o yazısı: Dersim'i bombalayan... Devlet değil, CHP. EK: CHP’NİN HAVA KUVVETİ Mİ VARMIŞ? PKK'yla masaya oturan... AKP değil, devlet. İyi di mi? BAŞBAKAN TUNCELİ'YE GELİP KÖPRÜ AÇILIŞI YAPACAKTI “Sene 1937... Mustafa Kemal, başbakan Celal Bayar'la birlikte Tunceli'ye gelip, Murat Nehri üzerindeki Singeç Köprüsü'nün açılışını yapacaktı. Köprünün ucunda karakol vardı. Basıldı. 33 asker şehit edildi. Peşinden... Telefon hatları kesildi, pusular kuruldu, Mazgirt Köprüsü havaya uçuruldu, jandarma taburu vuruldu, 56 asker daha şehit oldu. Film koptu. Elebaşı Seyit Rıza'ydı... Başbakanımızın "hikâyesi yürek burkucudur" dediği Seyit Rıza. Kukla'ydı... Kendisini oynatanların ipleri bıraktığını hissedince, paniğe kapıldı, İngiltere Dışişleri Bakanı'na mektup yazdı, Suriye'deki İngiliz Elçiliği'ne gönderdi. ANADOLU ÇORAK TOPRAK KÜRDİSTAN BEREKETLİ “Yalvaran mektubunda, Anadolu için "çorak toprak" derken, "Kürdistan bereketli toprak diyordu... "Sayın ekselansları" diye başlıyor, "Türk Hükümeti yaptığı anlaşmalar sayesinde dış baskılardan kurtuldu, Dersim'e girmeye kalkıştı, Türk ordusunu başarısızlığa uğrattık, direnişimiz karşısında Türk uçakları bombalamaya başladı," diye vaziyeti anlatıyor, "Sayın ekselanslarına sesleniyorum, hükümetinizin yüksek manevi etkisinden Kürt halkını yararlandırmanızı istirham ediyorum, en derin saygılarımın kabulünü rica ediyorum" diye bitiriyor, "Seyid Rıza" diye imzalıyordu. SEYİT RIZA'YI MASUM GÖSTERMEYE ÇALIŞIYORLAR Hal böyleyken... Seyit Rıza'yı "masum" göstermeye çalışan arkadaşlar, böyle bir mektubun asla var olmadığını iddia ediyor. Altında kabak gibi "Seyid Rıza" imzası bulunmasına rağmen, Seyit Rıza yazmadı, Nuri Dersimi yazdı diyorlar. Üstelik sanki Fransa babamızın oğluymuş gibi, "o mektup Fransa'ya yazıldı, Fransa Devlet Arşivleri'nden doğrulamak mümkün" diyorlar. Gel gör ki... Londra'da The National Archives diye bi yer var. İngiltere devlet arşivi... Kayıt ofisine gidiyorsun, "FO 371/20864/E5529" numaralı belgeyi rica edebilir miyim kardeş diyorsun, hay, hay deyip, yukardaki mektubu veriyorlar. 50 pens filan, fotokopisini alabiliyorsun. CUMHURBAŞKANI FRAK GİYMİŞKEN O MEKTUBU ALABİLİR Demem o ki. Taa 1937'ye gitmek zor ama... Buckingham Sarayı'yla The National Archives'in arası metroyla üç dakka. Hazır, frak giyerek yakasına şövalye nişanını takan Cumhurbaşkanımız ordayken... Yemekte Windsor kuzusu ikram eden Kraliçe'ye "tarihimizle yüzleşelim" dese fena olmaz yani. Odatv.com” “devlete isyan eden, Mehmetçiğe kurşun sıkanlara karşı yapılan operasyon "katliam" olarak tanımlanıyorsa, bir 50-60 yıl sonra pkk'ya karşı yapılan operasyonları da "katliam" olarak tanıyacağız demektir. Sevgili başbakanımızın özür dilediği dersim'lilerin elebaşı Seyit Rıza bir kahraman gibi gösteriliyor. Ne acı... Benzeri de var. Yine bir hain olan sultan Vahdettin’de kahraman olarak gösteriliyor. Ama her ikisinin de hıyanet vesikaları arşivlerde mevcut. Nasıl ki Sultan Vahdettin abd başkanına mektup yazdıysa; (bkz: vahdeddin in amerikan başkanına yazdığı mektup) bir diğer hain olan Seyit Rıza'da İngiltere’ye yazmıştı vatana ihanet mektubunu... işte o vatana ihanet Vesikası’nın tam metni; http://galeri.uludagsozluk.com/r/197493/ --alıntı-- “İngiltere Dışişleri Bakanlığı'na Sayın Bakan, yıllardan beri Türkiye Hükümeti, Kürt halkını asimile etmeye çalışmakta, gazete ve yayınlarını yasaklamakta, anadillerini konuşanlara eziyet ederek, Kürdistan'ın bereketli topraklarından gidenlerden büyük bir bölümünün telef olduğu Anadolu'nun çorak topraklarına zorunlu göçler düzenleyerek bu halka zulmetmektedir. Son olarak Türkiye hükümeti kendisiyle yapılan bir antlaşma sonucu bu baskılardan arındırılmış Dersim bölgesine de girmeye kalkışmıştır. Bu olay karşısında Kürtler göçün uzak yollarında can vermek yerine kendilerini korumak için 1930'da Ararat Tepesi'nde, Zilan ve Beyazıt Ovası'nda olduğu gibi silahlara sarıldılar. Üç aydan beri ülkemde tüyler ürpertici bir savaş sürüyor. Savaş olanaklarının eşitsizliğine, yangın bombalarının, boğucu gazların kullanılmasına rağmen ben ve yurttaşlarım Türkiye ordusunu başarısızlığa uğrattık. Direnişimiz karşısında Türkiye ordusu kasabaları bombalıyor, yakıp yıkıyor... Zindanlar yumuşak başlı Kürt halkıyla dolup taşıyor, aydınlar kurşuna diziliyor, asılıyor ya da Türkiye'nin tecrit edilmiş bölgelerine sürülüyor., sesimden ekselanslarına sesleniyor ve hükümetinizin manevi etkisinden Kürt halkını yararlandırmanızı sizden istirham ediyor. Sayın Bakan en derin saygılarımın kabulünü rica ederim. Dersim Generali Seyid Rıza --alıntı-- http://galeri.uludagsozluk.com/r/197494/+ Bu toplum çağlar boyu ihanetten, hainliklerden usandı artık... Seyit Rıza gibi hainleri çok gördük... Şeyh Sait'ler, Sa'it-i Nursi'ler, Vahdettin'ler, Bedrettin’ler... Daha neler, neler...” DERSİM İSYANININ, ERMENİLER LEHİNE, VATAN HAİNLERİMİZCE, TÜRKİYE CUMHURİYETİ ALEYHİNE SAPTIRILDIĞININ KANITIDIR: “ 1937’de, Türkiye sınırları içinde ağaların çıkardığı isyanı bastıran Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu ve arkadaşları, düpedüz soykırımla suçlanmaları bir yana, sanki yabancı bir ülkenin topraklarına tecavüz ederek bu suçu işlemişçesine “savaş suçlusu” olarak da ilan edildiler! Peki, Prof. Sıfatlı Mönch bu konuşmayı cehaletinden mi yaptı? Tabii ki hayır! Diğer konuşmacıların konuşmaları ve sonuç bildirgesini bu alçakça konuşmanın yanına koyduğunuzda, amaç ve hedef olanca çıplaklığı ile ortaya çıkıverdi! Aynı toplantıda Avrupa Ermeni Federasyonu Başkanı Hilda Çoboyan da bir konuşma yaptı. İşte söyledikleri: - Dersim Kızılbaşlığı, paganlık, Hıristiyanlık ve Alevilik karışımıdır. Osmanlı döneminde çok sayıda Ermeni Dersim’e gelip din değiştirdi. EK. Ulan Çebiç; Şeyh Rıza, HEM KÜRDÜM DİYOR HEM DE SEYİT! OSTÜZÜ. İyi mi? Şimdi bu konuşmayı Mönch’ün konuşmasının yanına koyun, ne çıkıyor? - Dersim Türkiye’ye ait değildir, üstelik Müslümanlıkla da ilgisi yoktur. Ermeni yoğunluğu fazladır. Öyleyse Atatürk’ün yaptığı hem soykırım hem de savaş suçudur. LOZANDAN DA HABERSİZ BU HAİN. ASKERLERİMİZİ ÖLDÜRMEK SUÇ OLMUYOR MU? OSTÜZÜ. Şu haysiyet düşkünlüğüne bakın.(Tamamı için: http://www.odatv.com/n.php?n=dersim-alevileri-cumhuriyetten-sogutmanin-ve--cemaatlestirmenin-projesi-1311141200 http://www.odatv.com/n.php?n=simdi-de-parti-isgal-edildi-istifasi-geldi--1311141200 http://www.odatv.com/n.php?n=sen-kimsin-serefsiz-1311141200 http://www.odatv.com/n.php?n=dersim-ozru-dileyenler-kurultay-toplasin-1311141200 http://www.odatv.com/n.php?n=chpde-bir-istifa-daha-1311141200 http://www.yeniakit.com.tr/haber/chpli-ozturk-ozur-dilemiyorum-dersimi-iyiki-vurduk-36265.html“Tunceli vilayeti dâhilinde Ovacık Kazası jandarma birliğine tabi Diztaş karakoluna 4.2.938 tarihinde Kalan Aşireti tarafından yapılan taarruz neticesinde şehit edilen karakol komutanı ile 20 jandarma erine ait olup mütaarrızlar tarafından gasbedilen 499 lira değerindeki erzakın bilahare erlerin iaşe bedellerinden ödenmek üzere Ovacık Kazası merkezindeki bakkallardan veresiye olarak alındığı ve bunların Jandarma Genel Komutanlığı bütçesinin iaşe tertibinden verilmesi mümkün olamayacağı anlaşıldığından, Maliye Vekâleti bütçesinin masarifi gayri melhuza tertibinden verilmesi; Jandarma Genel Komutanlığı’nın işarına atfen Maliye Vekilliği’nin teklifi üzerine İcra Vekilleri Heyeti’nin 23.6.938 tarihli toplantısında onanmıştır.” İmza? Reisicumhur, Atatürk. Başvekil, Celal Bayar. Diyor ki... Adamlar askerlerimizi şehit etti, üstüne erzakını çaldı, şehitlerimizin bakkallara veresiye borcu kalmasın, derhal ödeyin. Hikâye anlatmayın. Açın şu arşivleri. Bu memleketin, bu milletin... Şehitlerine olan borcunu ödeyin.”

12 Kasım 2014 Çarşamba

1258/AŞURENİN KÖKENİ.

TC. OSMAN TÜRKOĞUZ osmanturkoguz@gmail.com TV. İZMİR;12 KASIM 2014. AŞURENİN KÖKENİ! “TARİH VE AŞURE SÜMERLERLE BAŞLAR!”OSTÜZÜ. Aşure üzerine yazılanları okuduğum da, aklıma on görmezin bir fili tanımlaması geldi. Herkes bir yanından dokunmuş. Ölü evine tatlı ile gidilmez! BU GELENEK HÂLÂ SÜRDÜRÜLMEKTEDİR. BAŞSAĞLIĞI DİLEMEYEACI KAHVE İLE GİDERİZ. Aşureyi ON MUHARREME BAĞLAMAK, TARİHİ İNKÂR ETMEKTİR. AŞURE, SÜMERLERİN İNSANLIĞA BİR ARMAĞANIDIR! AŞURENİN; ASUR TANRISI AŞUR İLE DE BİR İLİNTİSİ OLAMAZ. “Eski Türklerde iki bayram olduğunu biliyoruz: Baharı karşılama bayramı/NEVRUZ-ŞEKER BAYRAMI/ ve Hasat bayramı/KURBAN BAYRAMI-HASAT BAYRAMI/.Sümerlerde de hasat bayramına TAMMUZ bayramı deniliyordu. EK:TAMMUZİ! TAMMUZ=SÜMERLERİN BEREKET TANRISI. Aşurenin kökeni de ürünlerin karışımından/SÜMERLERDE, YEDİ ÜRÜN/ yapılan tatlıyı BEREKET TANRISI ŞEREFİNE YAPILAN ŞENLİKLERDE hayır olarak dağıtmaktı. Tek tanrılı dinlere geçildiğinde; eski inançlar da şekil değiştirerek, varlıklarını sürdürmüşlerdir. AŞURE, AŞAR, ON DEMEKTİR. ON MUHARREMLE İLGİSİNDEN DEĞİL, AŞURENİN ON ÜRÜNLE YAPILMASINDANDIR. İnsanlar, sağ salim geçirdikleri bir eski yılın ardından, yeni yıla eğlencelerle girme geleneğini sürdürmüşlerdir. Eğlencelerin dini inanç özeliği kaybolmuştur. Bizim kutladığımız şey, yeni yılı sevinçle karşılayıp, onun da bize sevinçler getirmesini dilemektir.”Lüdingirra’nın anılarında bir anlatım var: “DEDELERİMİZ, ESKİ VATANIMIZDAN GÖÇERLERKEN YÜKSEK DAĞLARIN GERİSİNDE MAVİ GÖZLÜ VE SARIŞIN İNSANLAR GÖRDÜKLERİNİ ANLATIRLARDI. MAVİ GÖZLÜ VE SARIŞIN İNSAN MI OLURMUŞ!”SÜMERLER, AŞUREYİ NEDEN ORTAASYADAN GETİRMİŞ OLMASIN? Aşureyi Nuh Tufanına bağlayanlara katılıyorum. HZ.NUH BU GELENEĞİ SÜMERLERDEN ALMIŞTIR. PEKİ, SÜMERLER KİMLERDEN OLUYOR?

1257/ALLAHI VE DİNİ İNKÂR EDEN HAİNLERE!

TC OSMAN TÜRKOĞUZ osmanturkoguz@gmail.com TV. İZMİR,12 KASIM 2014. Dünyamızın hiçbir döneminde, bu denli vatan hainleri çıkmamıştı! ALLAHI VE DİNİ İNKÂR EDEN AMERİKAN KÖPEKLERİNE! ZEYTİN KELİMESİ KURANDA ALTI SUREDE GEÇMEKTEDİR. AKLEN CÜCE BİR POLİTİKACI ORTAYA ÇIKAR:”ZEYTİN RUMLARDAN KALMADIR, SIK YİYENLER DE KISIRLAŞIR!”DER! BU POLİTİKACIMIZ DA BİR KAHVALTIDA DÖRT ÇEŞİT ZEYTİN YER VE İKİ ÇOCUK BABASIDIR DA! ZEYTİN AĞACINI YAHUDİLERİ KORUDUĞUNU İDDİA EDEN BAZI SAPIK AMERİKAN UŞAKLARI DA ZEYTİN AĞACININ KESİLMESİ İÇİN MASALLAR UYDURUR. NUH, SÜMERLİ UTNAPİŞTİM/GEMİSİ AĞRI/ARARAT/DAĞINA OTURDUĞUN DA BİR GÜVERCİNİ GEMİDEN DIŞARI SALAR, BAKINIZ AĞRI DAĞINDAN GEMİYE DÖNEN GÜVERCİNİN AĞZINDA NE VARDIR: “Sular yeryüzünden çekilmeye başladı. Yüz elli gün geçtikten sonra sular azaldı. Gemi yedinci ayın on yedinci günü Ararat dağlarına oturdu. Sular onuncu aya kadar sürekli azaldı. Onuncu ayın birinde dağların doruğu göründü. Kırk gün sonra Nuh yapmış olduğu geminin penceresini açtı. Kuzgunu dışarı gönderdi. Kuzgun sular kuruyuncaya kadar dönmedi, uçup durdu. Bunun üzerine Nuh suların yeryüzünden çekilip çekilmediğini anlamak için güvercini gönderdi. Güvercin konacak bir yer bulamadı, çünkü her yer suyla kaplıydı. Gemiye, Nuh’un yanına döndü. Nuh uzanıp güvercini tuttu ve gemiye, yanına aldı. Yedi gün daha bekledi, sonra güvercini yine dışarı saldı. Güvercin gagasında yeni kopmuş bir zeytin yaprağıyla akşamleyin geri döndü. O zaman Nuh suların yeryüzünden çekilmiş olduğunu anladı. Yedi gün daha bekledikten sonra güvercini yine gönderdi. Bu kez güvercin geri dönmedi.”Tevrat, Yaratılış,6.7.8’inci bölüm. Kuranın kaynağı da Tevrat’tır Ulan Vatan Haini Sapıklar! Hani, Nuh Tufanında yeryüzündeki tüm canlılar ölmüştü de, Biz Türkler de Nuhun oğlu Yafesin soyundan türemiştik. Anadoluda Rumları MI VAREDİYORSUNUZ A SALAKLAR! Zeytin ağacı var, Yahudi yok.

10 Kasım 2014 Pazartesi

1256/EVET,DERSİM KERBELADIR A HAİNLER.

TC. OSMAN TÜRKOĞUZ osmanturkoguz@gmail.com TV. İZMİR;10 KASIM 2014. EVET, DERSİM KERBELADIR A SOYTARILAR! Mustafa Kemal Atatürk’e Yezit diyemeyen bir Cüce,”Dersim Kerbeladır!”Diyerek Osurmuş! İhanet ve Cehalet bu denli olur. Kendisini General ve SEYİT ilan eden bir vatan haini, kendisine bağlı Salakları ayaklandırarak bir jandarma karakoluna baskın verdirtmiş, karakol komutanını işkence ile ŞEHİTEDEREK, 20Jandarma erimizi de ŞEHİTETMİŞLER, Karakolun erzakını ve silahlarını da gasbetmişlerdi. Batman Çayında bir Jandarma birliğimizi makineli tüfek ateşine tutmuşlar, Hozat boğazında da bir birliğimizi kâmilen Şehit etmişlerdi. Burada tecavüze uğrayanlar hiç hesaba katılmamaktadır. Burası Türk Ulusunun tecavüze uğramış olduğu KERBELDIR A SOYU BOZUKLAR. Dersimli bir PROFESÖRÜN HAYKIRIŞINI DA OKUYUNUZ A HAİNLER!

4 Kasım 2014 Salı

1255/DEMİREL Mİ SÜTTEN ÇIKMIŞ KAŞIK!

TC. OSMAN TÜRKOĞUZ osmanturkoguz@gmail.com TV. İZMİR,03 Kasım 2014. SÜLEYMAN DEMİREL Mİ? SÜTTEN ÇIKMIŞ KAŞIK! “Hafızayı Beşer, nisyan ile malûldür!” Adnan Menderes. "...930'lu yıllarda -ki bu yıllar çok kötü yıllardı-. İktisaden perişan yıllardır. Laikliğin hemen, hemen dinsizlik şeklinde anlaşılıp, tatbik edildiği yıllardır-." "Tabii Merhum Bediüzzaman'ın lisanı fevkalade kudretlidir. Üslubu çok tesirlidir" S.9.Köprü Dergisi,1986 Sayın Süleyman Demirel, Ağabeysi Sayın Şevket Demirelin Onaltı senelik bir uğraşı sonunda, İslam Köyde görkemli bir anıtmezar ve dahi Cumhuriyeti Savunma Müzesine! Kavuştu. KÖPRÜ DERGİSİNDE NURCULUK (MART, 1986) “Köprü Dergisi'nin Mart 1986, Bediüzzaman Said Nursi özel sayısında, ilginç açıklamalar yayımlanmıştır. Süleyman Demirel'in çok ilginç açıklamaları, Nurcuların göğüslerini kabartmış; (92 Sanıklı Nurculuk Davası) olayının üstüne ılık sular serpmiştir. Nurculuk olayına can ve gönülden bağlı bulunan ve bu yüzden, 1981 yılında, ağır bir trafik kazası geçirerek, Nurculuk lisanıyla, hafif bir şefkat tokadı yiyen Necmettin Şahiner sormuş, Demirel de yanıtlamıştır. Sual: "Bediüzzaman Said Nursi hakkında kanaat ve düşünceleriniz nelerdir?" El cevap: "Merhum Bediüzzaman Said Nursi, üzerinde çok tartışma yapılmış bir zattır Birçok kimse, kendisi hakkında peşin hükümlere sahip olmuşlardır." "Nur Talebeleri, yüzlerce defa mahkemeye çıkarılmıştır. Türk Ceza Kanunlarına göre aynen böyle diyor- bunların hiç birinde suç bulunmamıştır... Kimsenin önünde eğilmemiştir. Devirlerle hoş geçinmek gibi bir yola sapmamıştır." "Gerek eserlerinde, gerek bu nasihatlerinde, hep iyiliği tavsiye etmiştir. İnsanların kötülükten uzak durmalarını tavsiye etmiştir."S. 7–8 "...930'lu yıllarda -ki bu yıllar çok kötü yıllardı-. İktisaden perişan yıllardır. Laikliğin hemen, hemen dinsizlik şeklinde anlaşılıp, tatbik edildiği yıllardır-." "Tabii merhum Bediüzzaman'ın lisanı fevkalade kudretlidir. Üslubu çok tesirlidir" S.9 Sual: "İsmet İnönü, Süleyman Demirel, Said Nursi'nin halifesidir" sözünü neden söyle¬di? Siz, bu sözü, dün ve bugün nasıl değerlendiriyorsunuz?" El cevap: "Merhum ismet İnönü, bu sözü 1966 yazında söylemişti. Konuşmasını Uşak civarında, yolda öğrenmiştim. Maksadı, beni irtica ile malül göstermekti. Merhum Bediüzzaman, babamı ve kayınpederimi severdi, onların duacısıydı; onlar da kendisine hürmet gösterirlerdi. Anlaşılan, birisi bunları kendisine söylemiştir. Beni, bilhassa entelektüelin gözünden düşürmek istiyordu. Ben, 1965 yılında "Herkes göğsünü gere, gere" Ben Müslümanım diyecektir" diyen kişiyim. Söyleşi bu minval üzere sürer ve köprü "İslam köyünden bir insan çıkacak" başlığı altında; sohbet sahifesinin üst köşesinde, çerçeve içerisinde, şu "gaybı ışaratı" yayımlar: "Son şahitlerin ilk cildi; 1978'de yayımlandı. Kitap, neşrinden önce, Yeni Asya gazetesinde de tefrika edilmişti. Görüşülen "son şahitlerden birisinin gönderdiği bir mektup, o günlerde, büyük akisler uyandırmıştı. Mektup, Bediüzzaman’a aitti. "Nur Postacısı" İslam köylü Abdullah Çavuş, elli yıl sakladığı mektubu, nihayet gösteriyordu. Bediüzzaman, mektubunda; "İslam köyünden bir insan çıkacak" demekteydi, "Bu milletin başına geçecek. Eğer Kuran’a dayanırsa muvaffak olacak. Eğer Kuran’a dayanmazsa, sonu vahimdir" ve aynı sahifenin alt köşesinde, çerçeve içerisinde: "Üç ayrı yılda Demirel ve Risalei Nur" başlığı altında: Sual: ismet İnönü, bir beyanatında AP. İktidarının tehlikeli bir silahla oynadığını söylemiştir. Anlaşıldığına göre, bu silah Nurculuktur. Adalet Partisinin Nurcularla hem fikir olduğu, bir kısım yöneticilerinin de Nurcuları himaye ettiklerine dair bir söylenti var. Bendeniz 15 gün Isparta'da inceleme yaptım, müftü ile konuştum, elimde beyanları ve yazılı vesikalar var; bunları neşredeceğim. Sayın Demirel ailesinden bir veya iki kişinin Nurculuğu himaye ettiğini öğrendim. Ailenizde Nurculuğu himaye eden kimse var mı?" El cevap: "Neşriyatınızı yapınız, alacağınız cevabı da hesaba katınız. Türkiye'de mahkemelerin bulunduğunu, hukukun bulunduğunu da hesaba katınız. Ayraca, burada şunu söylemek istiyorum ki, sizin yaptığınız tetkikatın sadece sizin gözünüzle ve neticelerinin de size ait olduğunu unutmayınız; bunu umuma teşmil gibi yetkinin bulunduğunu da iddia edemezsiniz. Yapacağınız neşriyatı burada açıklamış olmanızın maksadını da anlamış değilim. Bu itibarla, size vereceğim cevap budur." 15 Ekim 1966 da; Demirel, Nurculara karşı bayağı sert! Şimdi: geçmişteki, Demirel ve Nurcular arasında geçen olayları bilmeyenler, Demirel'in Nurcuların Piri ve Nurculuk hakkındaki yorumlarında bayağı etkilenir. "Vay anasını" der; 1965'e kadar Türkiye Cumhuriyeti'nde hiç bir kimse "ben Müslümanım" diyemiyormuş. iyi ki Türkiye’mizde doğmuşsun Demirel! Biraz gerilere dönelim. Mühendis olan oğlunun Televizyonda güzel mi güzel taklitler yaptığını keyifle izlediğimiz, bir Jandarma Albayının Isparta İL Jandarma Alay Komutanı olduğu 1971 yılına; irfan Özaydınlı isimli ATATÜRKÇÜ bir Hv. Korgeneralinin Eskişehir Sıkıyönetim Komutanı olduğu, 1971 ve 1972'li yıllara dönelim. Ve Politik yatırım için Nurcularla oynamanızın sizin gibi bir kurt politikacıya yakışmadığını da söyleyelim. Sayın Demirel. 8. Ocak. 1971; 21. Ocak. 1971 ve 25. Mayıs. 1971 tarihlerinde, Jandarma, Isparta'nın Say ve Kuleönü köylerine bir dizi baskınlar düzenleyerek "Nur Mekteplerini" kapatmış ve Nur Talebelerini de, ellerindeki Nur Risaleleriyle birlikte, yakalamıştır. 5 Temmuz 1971 günü de; Hüsrev Altınbaşak adlı Nur lideri; yeşil cübbeler ve Nur Risaleleriyle, Isparta'daki şehir merkezindeki evinde, yakalanmıştır. Hem de 14 arkadaşıyla birlikte. Jandarmaca düzenlenen hazırlık soruşturması evrakı, Isparta Sorgu Yargıçlığına gön derilerek 92 sanığın sorguları Isparta Sorgu Yargıçlığınca yapılmıştır. Isparta ili; Eskişehir Sıkıyönetim Komutanlığı sorumluluk alanı sınırları içerisindedir ve Hv. Korgeneral irfan Özaydınlı; (92) Nurcu sanığın işlemiş olduğu suçlar nedeniyle, 1402 sayılı Sıkıyönetim yasasının 13/2’inci maddesi uyarınca, davalarının Eskişehir sıkıyönetim Mahkemesi bakılmasına karar vermiştir." Eskişehir Sıkıyönetim Komutanlığı Askeri Mahkemesi; 25 Mart 1972 gün ve 1972/3 esas; 1972/24 karar sayılı kararıyla 92 Nurcuyu çeşitli cezalara çarptırmıştır. Bu karar, Askeri Yargıtay’ca da onaylanmıştır. Bu, Sav ve Kuleönü Nur Mektepleri olayı, Sayın Turgut Etingü tarafından incelenerek, 24.25.26. Ocak. 1972 tarihli Cumhuriyet gazetesinde yayımlanmıştır. Tüm bunların, Süleyman 'Demirel'le ne ilgisi var; demeyin, var. Öykünün altını okuyunuz; ondan sonra kararınızı veriniz: 20. Mart. 1977 günü; Milli gazetenin 1503 sayılı nüshasının 3’üncü sayfasında; namlı ve anlı, şanlı Nurculardan Zübeyir Yetik imzalı ve de Pazarlık başlığı altında, ilginç bir siyasi pazarlık sergilenmiştir. Bu pazarlığı okuduktan sonra; 15. Ekim. 1966 tarihinde, ismet Paşa’nın çıkışının, AP'NİN tehlikeli bir silahla oynadığını; Süleyman Demirel'in Norslu Sait’in halifesi olduğunu söylemesinin nedenin, sağlam gerçeklere dayandığını da anlamış olacağız. "Müslümanlar üzerindeki baskının hafiflemesine vesile olur ümidi ile bizim, AP'NİN sayılıları ile yaptığımız sohbetlerde uçurduğumuz balonlar, bir yerde, netice verdi. O günlerde "irtica" tehlikesinin azametini ortaya koymak için "Nurcu"ların aleyhinde yapılan yayınlarda zikredilen rakamlar da, bu konuda epeyce faydalı oldu. Bu aralık, eski bir partiye verilen yeni bir kan sebebiyle bu partinin canlanma ihtimali de belirmişti. Bütün bunlar bir araya gelince, AP, "şu kadar oyları var ve bizim kendilerine karşı olduğumuz kanaatindeler. Bu kanaati izale etmezsek, canlanması muhtemel partiye kayabilirler." şeklinde bir hesap olacak ki, faaliyete geçti. İşte, "pazarlık" dediğimiz hadise bu sırada gerçekleşti. AP'NİN sayılılarından biri sohbet sırasında kendilerinin "Nurcu"LARA karşı olmadıkları konusunda üst üste teminat verirken, "bu parti sizin partinizdir. İstediğiniz kimseleri kontenjandan milletvekili yapmağa bile hazırız." gibisinden bir vaatte bulundu. Biz, bu fırsatı hemen değerlendirerek, kontenjanın kaç Kisi olabileceğini sorduk. Aldığımız cevap "beş kişi" şeklinde oldu. Ve bu teklife karşı kendi teklifimizi ilettik: "Hayır, yirmi Beş kişi" Muhatabımız bu rakamı çok büyük bulmakla birlikte, yetkililerle bu konuyu görüşeceğini belirtti. Biz de, hemen, Risale-i Nur talebelerine haber uçurduk. Yirmi beş olmazsa bile ondan ziyade milletvekilliği için "kontenjan" alınabileceğini AP'NİN buna amade olduğunu, bu konuda sıkı durulursa istedikleri isimlerden çoğunu Millet Meclisine sokmak suretiyle hizmete vesile olabilecek bir fırsatın doğduğunu belirtip, ne düşündüklerini sorduk. Aldığımız cevap "Ağabeylerle görüşelim" şeklinde oldu. Burada, hemen bir noktayı belirtelim: Biz, o sıralarda,23–24 yaşlarında bir gazeteciyizdir. Milletvekili olmaya yaşımız bile müsait olmadığı için, konunun kendimize yontabileceğimiz bir yanı olmadığı gibi, teklif ettiğimiz herhangi bir isim de söz konusu değildir. Biz, "ağabeylerle görüşme"nin neticesini bekler ve bu arada AP canibinden gelen "yumuşama" ve "sayı azaltma" tekliflerine karşı: "Benim elimde bir şey yok. Ben aracıyım, ama Risale-i Nur talebelerinin yirmi beş rakamından aşağı düşmeyecekleri kanaati içinde bulun¬maktayım." diye celadetle direnirken, birden, Ankara'da AP'NİN yeni bir taktikle saldırıya geçtiğini öğrendik: Hacı Ali Demirel devreye sokulmuş ve Risale-i Nur çevresine yakın kimselerle temasa geçirilmişti. Ve o cephe, daha müsait görüldüğü için ağırlık o tarafa verilmişti. Nitekim çok geçmeden müspet neticeler de aldılar. Risale-i Nur talebelerini ikna etmiş oldular. Bizim "ağabeylerden beklediğimiz cevap da şu şekilde geldi: "Euzubillahi mi neşşeytanirracim vessiyase…" Yani, Hacı Demirel'in devreye girmesi netice vermiş ve önce "kontenjan"a istekli görünenler, birden siyaset dışı kalmaya karar vermişlerdir. Ve 1965 seçimlerine böyle gidildi." Bu pazarlık açıklaması çok ilginçtir. Said de Menderes ile böyle bir pazarlığı, mektup yazarak yapmamış mıydı? Cumhuriyet dönemimizin Atatürkçü bir partisi; yine Cumhuriyetimizin bir Siyasi Partisinin yayın organında Atatürk Düşmanlarıyla pazarlık etmekle suçlanıyordu. Bu; Köprü Dergisi’nin Mart Özel sayısında neler var, neler. Yargıtay'ın 1964/1543 esas, 1964/1825 karar sayılı kararıyla ve Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 20.9.1965 gün ve 234/0–1 esas ve 313 sayılı kararıyla hem de Kaziyei Muhkem hale gelmiş kararıyla, mahkûm olan Nurculuk Risalelerinde suç unsuru yok diyen profesörler; Nurculuğa gönül veren türkücüler, "Ben de yazdım" isimli sekiz ciltlik eserinde, Derviş Vahdeti’ye İngiliz casusudur -ve de asılmıştır ve de Said Nursi'nin Volkandan arkadaşıdır- Koca mürteci diyen Mahmut Celal Bayar; Said Nursi'ye methüsenalar düzmektedir.”Osman Türkoğuz, Nurculuk, s.38-42 İmam- Hatipleri kimler açtı? 1951 Menderes 19 1962–63 İnönü 7 1965–71 Demirel 46 1973–74 Ecevit-Erbakan 29 1975–78 Demirel-Erbakan-Türkeş 233 1978–79 Ecevit (azınlık) 4 1979–80 Demirel (azınlık) 36 (34+2) 1984–89 Özal 44 1989–91 Akbulut-Yılmaz 23 1991–92 Demirel-İnönü 12 1992–95 Çiller 130 Toplam: 583 (Not: İmam hatip liselerine bağlı çok sayıdaki şubelerin bağımsız okullara dönüştürülmesi, Çiller’in başbakanlığında oldu.) Şimdi de Milliyet Gazetesinin 21 Haziran 1999 tarihli nüshasında yayınlanan resimli bir haberi okuyalım; Sayın Süleyman Demirel ile Sayın Fethullah Gülenin resimlerinin altında, iri puntolarla bir yazı: DÜN BÜYÜK ADAM… BUGÜN ZEKÂSIZ “Gazeteciler ve yazarlar Vakfının 25 12 1997’deki töreninde “Devlet Adamı”plaketi verdiği Demirel’e büyük övgü düzen Gülen, kasetteki konuşmasında Demirel için “Zekâsının üç katı laf eder!”İfadesini kullandı.” “Kasetten önce Kasetten sonra Sayın Gülenin sözleri çok vecizdi. Bunların arkasındaki niyet devleti ele Tarihimizin derinliklerinden gelen geçirmekse, bu siyasidir. Yani Direktifleri hatırladık. Türk milletinin hareketin yönü belirlenmektedir.” Cum- Birliğini, dirliğini güçlendirecek hareket-. huriyete ve Anayasaya sadığız”deyip, lerin yanındayım. Gelin birbirimize sarıl- sonra bir sadakatsizlik ortaya çıkarsa alım. Ödül töreni ibret dolu. ders doluydu. Bu takiye olur. Kanunların suç saydı- Gönül isterdi ki bu töreni Türkiye’den herkes ğını çiğnemek, kimsenin imtiyazında İzleyebilsin. değil. Devleti ele geçirme iddiaları Bu plaketi Türkiye’nin bölünmez ciddi. MGK ve devletin bütün diğer organları Bütünlüğüne. Türk milletinin mutluluğuna, Devlete yönelmiş tehdit üzerinde Barış içinde yaşamasına verilmiş sayıyorum. “ fevkalade hassastır.””….ÜLKEMİZDE BÜYÜK ADAM DOĞRUDA DA,EĞRİDE DE ÇOK BÜYÜK LAF EDEN ADAMDIR!

1254/BULUŞUNCA YAŞARIZ

TC. OSMAN TÜRKOĞUZ osmanturkoguz@gmail.com TV. İZMİR;03 Kasım 2014. BULUŞUNCA YAŞARIZ Yüzünde güller açar, mevsimlerce solmayan; Ellerim, ellerine özlemlerle deyince. Nasıl geçecek derken bunca günler,geceler, Baharlar çıkar gelir, sen yanıma gelince. Tek yürek oluruz da enginleri aşarız; Ayrılık ölüm gibi, buluşunca yaşarız. Sığmayız zamanlara, saatlara, günlere, Seninle bir olunca zamanları aşarız

1253/KIÇI İLE İDDİAYA GİRMEK!

TC. OSMAN TÜRKOĞUZ osmanturkoguz@gmail.com TV. İzmir,01 Kasım 2014. KIÇI İLE İDDİAYA GİREN DONUNA SIÇAR! Çin Atasözü! BİZDE, YETENEĞİ OLMADIĞI HALDE BÜYÜK BİR İŞE KALKIŞANA:”KIÇIN SIKARSAYAPARSIN!”DENİR. AYRICA İDDİA İLE GİRDİĞİ BÜYÜK BİR İŞİ BECEREMEDEN KAÇANLARA DA”KIÇI SIKMADI DA KAÇTI!”DENİR”.SHANSON DE ROLAND”DESTANINDAKİ:”RODRİK AS-TU DU COER!”MISRASINI, KULELİ ASKER LİSESİ FRANSIZÇA ÖĞRETMENİMİZ:”RODRRİ MAÇAN SIKI MI?”DİYE TERCÜME ETTİRMİŞTİ. YETENEKSİZ KİŞİLERİN BÜYÜK BİR İŞE KALKIŞMALARI KIÇLARINI DENEMEK İÇİNDİR! ONUN İÇİN DE BAZI KADINLARIMIZ:”BEN, TAYYİP BEYİN GÖT KILIYIM!”DEMEKTEDİRLER. SİZE GÖTLERİNİN GÜCÜNÜ DENEYENLERİ ANLATACAĞIM: İran'da, bir kayanın üzerinde şöyle bir yazıt vardır: "Ben büyük kral, krallar kralı, değişik diller konuşan ülkelerin kralı, bu büyük evrenin kralı, Kral Darius'un oğlu, Ahameniş soyundan Kserkses'im”.Bu Krala, SERHAS, KAHRAMANLAR KRALI UNVANI VERİLMİŞTİ! BÜYÜK DARİUS(522-486), bugünkü Yunanistan üzerinden Saka Türklerinin yaşadığı Rusya’ya girmesine karşın yenilerek ülkesine dönmüştü. Babasının ölümü üzerine Pers tahtına oturan Kserkhes(MÖ:486),Babası Büyük Darius’un öcünü almak ve ondan büyük olduğunu kanıtlamak için, Atina’yı cezalandırmaya karar vererek büyük bir ordu hazırladı(MÖ:480).Çanakkale boğazına köprü kurdurarak Trakya’ya geçti. Atina sitesi ile Isparta krallığı güçlerini birleştirdiler. Savaş planlarını yapıldığı tartışmada, Ispartalı bir General Atinalı ünlü Amiral Temistoklese asası ile vurduğunda şu yanıtı tarihe geçti: “Vur, fakat dinle!” Termopil geçidini Isparta Kralı Leonidas 300 Ispartalı ve 700 Tespialı askerle savunmaktaydı. Pers Kralı Serhas, kendisine silahlarını teslim etmesini söylediğin de, şu ünlü yanıtı vermişti: “MOLON LABE-GEL VE KENDİN AL!”Muharebenin yedinci gününde, Bir Hain Atinalının başka bir geçiti göstermesiyle; Persler, Leonidası ve birliklerini çembere almışlardır. Kral Leonidas,700 Tespia’lı askeri geri göndermek istemişse de, onlar da savaşarak Kral Leonidas ve askerleri ile birlikte ölmüştür. Maraton koyunda, Plataiai’da Pers ordusu Atine ve Isparta birleşik ordusuna yenilmiştir. Salamis deniz muharebesini de Persler kaybetmişlerdir. Bir tepenin üzerinden deniz muharebesini seyreden Kserkhes:”Bugün KADINLARIMIZ ERKEKLER GİBİ, ERKEKLERİMİZ DE KADINLAR GİBİ SAVAŞMIŞLARDIR!”Demişti. Halikarnas Kraliçesinin önerisi üzerine, Pers kralı Kserkhes, savaşmaya kıçı tutmadığından, ordusunu bir generale teslim ederek, SUS şehrine Kaçmıştı. Bizim tarihimizde de buna benzer birçok yaşanmış acı olar vardır. a) Merzifonlu Kara Mustafa Paşa, Bağdat’ta şehit düşmüş bir tımarlı sipahinin, Oruç Beyin Dört yaşında yetim kalmış oğludur(1634-1683).Köprülü Mehmet Paşanın himayesinde yetişmiş ve devlet kademelerinde hızla yükselerek Sadrazam olmuştur. Çok hırslı ve çok inatçı bir yapıdadır. Padişah 4’üncü Avcı Mehmedi ikna ederek Avusturya’nın bir kalesini zaptetmek için izin almışsa da, kendi iradesiyle doğruca Viyana’ya gelerek, 14 Temmuz 1683’te Viyanayı muhasara etmiştir. Seksen yaşındaki Arnavut İbrahim Paşanın “geride bıraktığımız palangalar bize çok zayiat verdirir. Sonra; ağır topları geri bıraktık, bu toplar olmadan Viyana’nın surlarını yıkmak mümkün değildir.”İtirazını da önemsememiştir. Tuna nehri üzerindeki köprüyü korumak için görevlendirilen Kırım Hanı, köprüden geçen Polonya kuvvetlerine, yanındaki müftünün uyarısına rağmen, taarruz etmeyerek:”Osmanlı, bize kokmuş at kellesi yiyenler diye hakaret ettiği gibi, bizi Lehistan içlerine sefer yaptırtarak, çoluk, çocuğumuzu esir alarak satmaktadır. Şimdi görsünler bakalım gününü!”Demişti. Silahtar Mehmet Ağa tarihinden okuyalım: “Polonya Kralı Jean Sobieski 20.000 süvari ve 70.000 katılımcı askerle hareket ettiği öğrenilmişti: Bu durum karşısında Merzifonlu Kara Mustafa Paşa, müttefik Avrupa ordusunun Viyana’ya girişini engelleyebilmek için, Kırım Hanı Murad Giray’a; şehre geçit yeri olan Taşköprü üzerindeki Tuna nehri arkasına mevzilenmesini emreder. Ancak, Merzifonlunun bu plânı Kırım Hanının ihanetiyle bozulur. Viyana muhasarasına katılan Silâhtar Fındıklılı Mehmed Ağa, daha sonra yazmış olduğu 'Silâhtar Tarihi' adlı eserinde, büyük bir üzüntüyle hâdiseyi şöyle anlatır: 'Düşman Tuna nehri üzerinden geçerken Murad Giray düşman askerine karşı çıkacağı yerde; bir tepe üzerine çekilip onları seyretmeye başlamış yanında bulunan kendi imamı bile onun bu haline itiraz ettiği halde: 'Sen bu Osmanlu'nun bize ettüğü cevri bilmezsun. Bu düşmanın def’i yanumda lâ–şey idi (basit bir iş idi) ve bilürüm ki dinimüze de ihânettir! Lâkin asâletim beni komadı: Anlar da görsünler kendülerinin kaç akça âdem imiş. Tatar kadrin (kıymetini) bilsünler!' cevabını vermiştir.” Osmanlı Ordusu 50.000 askerini yitirerek, perişan bir vaziyette, tüm ağırlıklarını, tüm para keselerini, sadrazamın görkemli çadırını bırakarak, TAVUS KUŞLARININ DAKAFALARINI KESEREK, muharebe sahasından kaçmıştı. Metrislerdeki çok sayıdaki askerini bile muharebe meydanına sürmeye götü tutmadığından, ilk kaçanlardan olmuştu. İstanbul’da, yorgun olarak avdan dönen Padişah Avcı Mehmet’e felaket bildirilince,”BU NE TERBİYESİZLİKTİR?”Diyerek, Serdarı Ekrem Merzifonlu Kara Mustafa’nın katline ferman çıkartmıştı. Asitaneden gönderilen bir çavuş ta,Kara Mustafa’yı ibrişimle boğarak canını almıştı. Kanuninin alamadığı Viyanayı almak hırsını başı ile ödemişti. Damadı Şehriyari Enver Paşa da, Arabistan’dan getirtilen yazlık elbiseli askerleri ile Sarıkamışı geri almaya kalkışmasına, ordu komutanı Hasan Paşanın”Paşam, asker yazlık kıyafetli, ikmal sistemimiz çok zayıf,20 kilometre menzilli, bu kışta bu harekât başarılı olamaz!” Uyarısına:”Hocam olmasaydınız, sizi kurşuna dizdirirdim !”Yanıtını vermişti. Hasan Paşa da derhal ordu komutanlığından istifa etmişti. Harekât başlatılmış; bir kolordudan 2000 kişi, diğer kolordudan da 135 kişi Sarıkamışa ulaşmış,90.000 askerimiz de Allahuekber dağlarında donarak ölmüştü. Daha ileriye gitmeye götü tutmayan Enver Paşa da, KIZAĞINA ATLAYARAK İstanbul’un yolunu tutmuştu. Yeteneksiz bir hırs uğruna DOKSAN BİN TÜRK ÇOCUĞU DONARAK ÖLÜME YOLLANMIŞTI. Bu askerlerimiz sağ olmuş olsalardı, Ulusal Kurtuluş Savaşı üç sene dört ay sürmezdi. Fransız İmparatoru Napolyon Bonapart,1000.000.000kişilik bir ordu ile Rusya’ya girmişti.7Eylül 1812 tarihin de, Mareşal Mihail illarionoviç Kutuzof komutasındaki Rus ordusu ile Boradino’da savunmayı kabul etti. Muharebe çok şiddetli oldu; Rus ordusundan 47 General ve 50.000 asker, Fransız ordusundan da 29 General ve 30.000 asker öldü. Napolyon 14 Eylülde yanmış, yıkılmış Moskova’ya girdi. Boşu boşuna Kırk gün bekledikten sonra, daha ileriye gitmeye götü tutmadığından, Komutayı Eniştesi Mareşal Joachim Murat’ya teslim ederek, kızağına atladığı gibi Parisin yolunu tuttu. GRAND ARMESİNDEN FRANSAYA 35.000 ASKERİ GERİ DÖNDÜ. BU ORDUDUNUN 400.000’İ ÖLDÜRÜLMÜŞ,100.000’İ DE ESİR ALINMIŞ, GERİSİ DE DAĞITILMIŞTI. Ben, alttaki Kursu yeminin yeminini 1993 senesinde, Yargıtaydaki bir dosyadan alarak, önce SODEP’İN genel sekreteri Bay Ertuğrul Günay’a sonra da, tüm aydınlarımıza dağıtmıştım. Çok kimse;”götleri sıkarsa yapsınlar!”Demişti. Sonradan bu yeminin gerçekleşmesini eski bir İmam ele almıştı. Bu Eski İmam, Milletvekili seçilerek Türkiye Büyük Millet Meclisinde Milletvekili yemini de okumuştu. Sonra da tuttu,”gayeme varmak için papaz elbisesi bile giyerim!”Dedi.”BÜYÜK sıfatını kullanmaya başladı:”BÜYÜK ORTADOĞU PROJESİ AS BAŞKANI!”BÜYÜK KANAL PROJESİ,”Büyük, büyük yalanlar söylemeye başladı, büyük yalanlarla oluşturulan suç dosyalarının Başsavcısı olduğunu ilan kralı ilan etmişti. İdi Âmin de kendisini, ÖNCE MAREŞAL SONRA UGANDA CEZAEVLERİ GENEL Müdürü ve DAHA SONRA DA İSKOÇYA KRALI İLAN ETMİŞTİ. Jean Baptis Bokasso da kendisini Merkez Afrika İmparatoru ilan etmişti. Onbaşı Adolf Hitler de kendisini Führer ilan ettiği gibi Benito Mussolini de kendisini Duçe ilan etmişti. Mareşal Gazi Mustafa Kemal de, Mareşal sıfatını bırakarak, devrimlerini yapabilmek için, kendisini sade bir Türk vatandaşı ilan etmişti. Papaz okulu kaçkını Jozef Stalin de kendisini Mareşal ilan etmişti. Onbaşı Adolf Hitler, kendisine çok sayıda iç ve dış düşmanlar yaratmıştı. Bay Recep te kendisine düşman olarak İsmet İnönü’yü, daha sonra Mustafa Kemal Atatürk’ü VE ÇOK SAYIDA HAYALİ İÇ VE DIŞ DÜŞMAN YARATMIŞTI. Bu HAYALİ düşmanlarından korunmak için de bir polis alayı ile dolaşır olmuştu. Anayasayı, kanunları ve devlet geleneklerini aykırı, insan haklarını yok sayan eylem ve davranışlara imza atmıştı. Tüm suçlarını, Onbaşı Adolf Hitlerin yaptığı gibi, daha ağır suçlamalarla örtmeyi bir gelenek yapmıştır. Fatih pozuna bürünerek Suriyeyi işgale kalkışmıştı. “Megalomani, büyüklük hezeyanı ya da büyüklük kuruntusu, kişinin kendisine gerçekle uyuşmayan üstün nitelikler yakıştırmasıdır. Derin bir ruhsal sorunun belirtisidir. Megalomani, kendi başına bir hastalık değilse de oldukça şaşırtıcı bir psikolojik durumdur. Büyüklük hezeyanları kişinin, yetenekleri, nitelikleri ve yaşantısı hakkındaki mantıksız inançlara dayanır. Megalomani, kendini önemseme duygusunun gerçekliğe dayanıp abartılı bir biçim alan, aşırı bir özgüven değildir.” Megalomani, kökeninde aşağılık kompleksi yatan bir büyüklük hezeyanıdır. Megalomanlar, kendilerinin çok büyük, çok güçlü ve hiç yanılmayan biri olarak bilirler. Bunlar, çocukluklarında ve gençliklerinde çok horlanan ve örselenen kimselerdir. En küçük eleştirilere karşı bile şiddetle tepki gösterirler. Övülmeyi çok severler: “Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan Allahın bütün sıfatlarını taşımaktadır! “BU BİR SAPIĞIN ÖVGÜSÜDÜR, AYNEN KABUL EDİLMİŞTİR! Yani, Recep Tayyip Erdoğan da RAHMAN, RAHİM VE CELALİ SIFATLARININ YANISIRA ESMAYIHÜSN SIFATI DA VARDIR. Yani, Bay Erdoğan Allahtır! Sayın Erdoğanı üzen Allahı da üzmüş olur! DENİZLİLİ BİR SAPIK KADININ YAZDIĞI KİTAPTAN. “Erdoğan Beyimiz, özel olarak, Allah tarafından Türkiyeye gönderilmiş bir MESİHTİR. TÜRKİYEYİ “DÜZELTTİKTEN SONRA GÖĞE ALLAHIN YANINA ALINACAKTIR!” Boş yere adamlarından birisi ,“bu milletin mamına koyacağız!”Dememiştir. DÜZELTMEİŞİNE Milletin Mamından başlamışlardır gari! Dostlukları çıkarlarına dayalıdır. İnsan harcamayı çok severler. Alman BASININ “KİRLİ EV!”YORUMU: “Diken’in haberine göre imar izninin olmaması ve harcanan büyük bütçe ile Türkiye gündeminde tazeliğini koruyan Ak Saray, dış basının da eleştiri oklarının hedefi haline geldi. Sarayla ilgili Welt Online’da yer alan bir haberde, ‘Megalomani – Erdoğan kendine yeni ve şatafatlı bir sarayı layık gördü’ başlığı kullanıldı. Haberin girişinde ise Ak Saray için, “Türkiye’nin yeni cumhurbaşkanının resmi konutu için uygun gördüğü kavram, sultanlar gibi yaşama temeline dayalı.” yorumu yapıldı.” Megalomanlar, tarihte, uluslarını büyük felaketlere sürüklemişlerdir. Onbaşı Adolf Hitler, İlkokul öğretmeni Benito Mussolini, Saddam Hüseyin, örnekleri hâlâ çok canlıdır. Megalomanlar durmasını bilemezler, hatalarını başkalarına yükleyerek hep temiz kalırlar. “ PSİKOPATLAR YÜKSEK DEJENERELER: Bunlar ilk yaşlarından beri geçimsiz, anti sosyal insanlardır. Zekâ kıtlığı göstermezler; fakat kayıtsız egoist, minnet hislerinden yoksun, çok defa atılgan ve mücadeleci olurlar. Birçokları marazi yalancıdırlar. Atılgan ve tedbirlidirler. Cinsi bakımdan soğuk, tersliğe dönüktürler. Sırasında son derece mütehevvir ve kindar, sırasında fevkalade korkak ve riyakârdırlar. İçlerinde adeta ruhi ve teessüri bir enerji vardır. MİTOMANİ: Yalan deliliği demektir. Bunlar, yalan söylemeden rahat ve huzur göremezler. Bunlar yaptıkları işin fenalığını biler; fakat kendilerini o işi yapmaktan alıkoyamayan kimselerdir.”DR.ŞÜKRÜ BOSTANCIOĞLU, RUH HASTALIKLARI. “Yapımı tartışmalara neden olan yeni cumhurbaşkanlığı resmi konutu ‘Ak Saray’a dış basının da ilgisi büyük. Sarayın şatafat ve masrafına dikkat çeken Alman basını ise, ‘Beyaz Saray’ın beş katı, Atatürk’ü ve padişahları gölgede bırakıyor’ yorumunda bulundu. Diken’in haberine göre imar izninin olmaması ve harcanan büyük bütçe ile Türkiye gündeminde tazeliğini koruyan Ak Saray, dış basının da eleştiri oklarının hedefi haline geldi. Sarayla ilgili Welt Online’da yer alan bir haberde, ‘Megalomani – Erdoğan kendine yeni ve şatafatlı bir sarayı layık gördü’ başlığı kullanıldı. Haberin girişinde ise Ak Saray için, “Türkiye’nin yeni cumhurbaşkanının resmi konutu için uygun gördüğü kavram, sultanlar gibi yaşama temeline dayalı.” yorumu yapıldı. Haberin devamında ise özetle şunlar ifade edildi: “Türkiye’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk, şimdiye kadar cumhurbaşkanlığı konutu olarak kullanılan Çankaya Köşkü’nü yaptırabilmek için, zamanında, 4 bin 500 lirayı ancak biraraya getirebilmişti. Bugün ise Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan‘ın, sıkça ifade ettiği ‘Yeni Türkiye’den anladığı şey, şimdiye kadar var olan Türkiye’den başka. Bunu da muhaliflerin öfkesine rağmen Atatürk’ün resmi konutunu hor görüp, taşındığı yeni şatafatlı sarayla beyan etmiş oluyor. Türk basının yazdığına göre sarayın maliyeti 700 milyon lira (250 milyon avro). Beyaz Saray’ın 5 katı büyüklüğünde Frankfurter Allgemeine’nin (FAZ) ise ‘Erdoğan kendini Beyaz Saray’ında gösterdi’ başlığıyla okuyucularının karşısına çıktı. FAZ’IN haberinde şu satırlar yer alıyor: “300 bin metrekarelik arsaya sahip saray çok tartışmalı, çünkü mahkemelerin durdurma kararına rağmen tamamlandı. Medyanın bildirdiğine göre 275 milyon avroya mal olmuş, kimi gazeteler ise bunun iki katı para harcandığından bahsediyor. Erdoğan, Atatürk döneminde kurulan ve inşaat yasağı olan ormanlık alanda imar izni verilmemesine rağmen, mahkemelerin durdurma kararı olduğu halde yaptırdı sarayını. Muhalifler, Erdoğan’ın sarayının ‘megolamanlığının bir sonucu’ olduğunu öne sürüyor. Devlet eliyle tamamlanan bir ‘kaçak’ yapıdan bahsediyorlar. Yeni sarayın özellikle de büyüklüğü tartışmalı, zira tenis kortları, yüzme havuzları ve bahçeleriyle beraber Beyaz Saray’ı düşünün. Erdoğan’ın sarayı onun beş katı büyüklüğünde. Yeni mekânı Erdoğan’a, dinlenmesi imkânsız toplantı salonları ve odaları, nükleer saldırıya dayanıklı kontrol mekânları, helikopter kalkış alanı ve tavan yüksekliği tam 5 metre odalar sunuyor. Söylendiğine göre roket saldırısına bile dayanıklıymış yeni saray. Yeni yapıyla Erdoğan, eski Osmanlı sultanlarını ve Atatürk’ü gölgede bırakıyor.” 1000 kaçak oda… Konuyla ilgili Spiegel’deki haberin manşeti: ‘Türkiye cumhurbaşkanının yeni sarayı – Erdoğan’ın 1000 kaçak odası.’ Spiegel’deki haberde de Welt ve FAZ’DE olduğu gibi sarayın bu sabah resmi olarak açıldığı, ancak Ermenek’teki maden kazası nedeniyle akşam yapılması planlanan kabulün iptal edildiği aktarıldı. Sonra da şu satırlara yer verildi: “Yaklaşık 1000 odası olan sarayın maliyeti 270 milyon avro. Adı ‘Ak Saray’, yani beyaz saray, mecazi anlamda düşünülürse de temiz, pak saray. Saray, yapılmaya başlandığından bu yana epey espri konusu oldu, zira Erdoğan geçen yıldan bu yana yolsuzluk iddialarıyla karşı karşıya. Yeraltı tünelleri de olan bu sarayda bombalardan ve kimyasal silahlardan koruyan bir sığınak da varmış. Medyaya göre Ak Saray’ın bulunduğu arsanın büyüklüğü 210 bin metrekare. Binanın yüzölçümü ise 40 bin metrekare. Böylece Erdoğan’ın yeni sarayı Buckingham Palace, Èlysèe Sarayı ve Beyaz Saray’dan çok daha büyük.”

İzleyiciler

Blog Arşivi