TC.
OSMAN
TÜRKOĞUZ
TV.İZMİR;13
OCAK 2016.
HİLAFET VE ARAPLIK
ÜZERİNE?!
HİLAFETİN KALDIRILMASINI SEVR’DE/10
Ağustos 1920/ OSMANLININ KABUL
ETTİĞİNİ BİLMEDEN ÖTEN HAİNLERİMİZE:
“10 Ağustos
1920 tarihinde; Paris’in SEVR Banliyösünde Osmanlı İmparatorluğunun imzalamış
olduğu Sevr antlaşmasına bir göz atalım, ey Türk ve Türklük gözleri kör olan
TÜRK VE TÜRKLÜK HAİNLERİMİZ:
“Türkiye, her hangi bir devlet
tabiiyetinde bulunan Müslümanlar üzerinde her çeşit nüfuz, egemenlik ve yargı
hukukundan resmi surette feragat eyler…”Hükmünü kabul ederek, almamış olduğu ve
dört elle sarıldığı Hilafet makamının taşıdığı yetki ve sorumluluklardan vaz
geçmiştir. Halife olduğunu iddia ederek Anadolu’da kardeşkanının akıtılmasını
sağlayan Vahdettin; İngiliz altınları ve silahlarıyla “HALİFE ORDUSU” kurarak
Milli Kuvvetlere savaş açmaktan bile çekinmemesi de devrim tarihimizin en acı
olaylarından birisidir.” Cumhuriyet
Ansiklopedisi, cilt.5.S.1598.
TRT Kanal Türk’te,
kendilerinden menkul tarihçilerimiz, HİLAFET ve ARAPLAR üzerine, zıtlıklarla dolu,
bir sohbet yaparak hak ettikleri paranın hakkını yerine getirmişlerdir!
Mukaddes cihat fetvasının ilanına rağmen, Müslüman Arapların Osmanlı devletine
karşı savaştıklarını, Osmanlı Ordusunu da sırtından hançerlediğini anlatmışlar. Ulusal Kurtuluş Savaşımız sırasında
bazı Arap subaylarının ülkemize geldiğini, Mustafa Kemalin Halifeliği
kaldırması üzerine de ARAP ÂLEMİNİN TÜRKİYEYE ARKASINI DÖNDÜĞÜNÜ, ARAPÇA BİLMEDİĞİMİZ
İÇİN DE BİZDEN KOPTUKLARINI DA ANLATMIŞLARDIR…”
Saçmaladıkları ifadelerinden belli değil midir? Osmanlı Halifesinin Mukaddes Cihat fetvasını hiçe
say, Halifeliği kaldırdınız diye de Türk ulusuna arkanı dön?!
İki gruba ayrılan Müslüman Arap toplumunda, Halife
olabilmenin şartları:
1-Sünnilere göre, Halife olabilmenin ilk şartı, (KUREYŞ KABİLESİNDEN OLMAKTIR!)
2-Şiilere göre, HİLAFET
ANCAK VE ANCAK ALİ SOYUNDAN GELENLEREDİR. Fuat Kadıoğlu, Gericilik ve Ötesi,
s.15–16.
“Tüm
dünyadaki Müslümanları, Kureyşli Arap Müslümanlar yöneteceği gibi: Müslüman
olmayanları da Müslüman olmayan Kureyşliler yönetecektir. Hz. Muhammed. Buhari
Menakıp 1, Müslim imaret 2,818’
den aktaran Merhum Profesör Dr. İbrahim Candan, C.6.S.405 (10).
“İnsanlar bu işte Kureyş’e tâbidirler; Müslüman, Müslüman
olanlarına; kâfirler, kâfir olanlarına tâbidirler.”Şakir Keçeli, Şeriat Nedir?
S.228.
Osmanlı Halifesi
Mehmet Reşat’ın KUTSAL CİHAT ilan etmesi üzerine; Osmanlının Arap asıllı Bağdat
Müftüsü de bir fetva yayımlamıştır: ”Halife Kureyşli olmadığı ve Osmanlının da
Kutsal Cihat ilan etme yetkisi bulunmadığı için ilan edilmiş olan KUTSAL CİHAT
İLANI DA GEÇERSİZDİR!”
Bağdat’taki Arap asıllı Osmanlı Devleti Müftüsü de:
“Hazreti Peygamberin yaydığı
ve tesisi buyurduğu din ve şeriat hükümlerinin temini, devamı ve bekası Kavmi
Necibi Araba aittir.” Demiştir. Cavit Paşa, Irak Seferi, s.334.Besim Atalay,
Türk Dili İle İbadet, s.82.
Mekke’de
vazedilen Kuran ayetleri, Hz.İsa’nınvaazlarına benzerlik göstermektedir.
İnsanların kurtuluşunu ve doğru yolları anlatılmaktadır. Medine’de vaz edilen Kuran ayetleri ise Hz. Musa’yı anımsatmaktadır. Profesör Dr. Süleyman Ateş, Milliyet gazetesinde yayınlanan
iki küçük kitabı. Birinci Dünya Savaşına girişimiz dinen olur veren
fetva’yı Suat Hayri Ürgüplünün babası vermiştir. NOT: Suat Hayri Ürgüplünün
oğlu da,1958’de öldürülen Irak Kralı İkinci Faysal’ın nişanlısı ile
evlenmiş,sonradan da boşanmıştır.Ostüzü. Abdülhamit’i tahtan indiren fetvayı
da, Rahmetli Hamdi Yazır vermiştir. Çok ilginçtir; fetva ile kelle kesenlerin
kelleleri de fetva ile kesilmiştir.
Gelelim Mukaddes Cihat Fetvasına.
“Fetvahane, minhu’t-Tevfik, (olduğu gibi
yazıyorum)
Bu meselenin beyanında Eimme’i Hanefi yeden
cevap bu veçhiledir ki:
İslamiyet aleyhine tehacüm’i ada
vaki ve memaliği islamiyenin gasp ve gâreti ve nufüs’i İslamiyenin seby ve esir
edilmeleri mutahakkak olunca Padişah’ı İslam hazretleri nefir’i âm suretiyle
cihadı emir ettikte,”infirû hilafen ve sikâlen ve câhidû biemvâliküm ve
enfisikum “ ayet’i celilesi hükmi münifince kâffe’i müslimin üzerine cihan farz olup genç
ve ihtiyar piyade ve süvari olarak bilcümle aktardaki müslimin inin malen ve
bedenen cihada musaraat eylemeleri farz’ı ayın olur mu? Ne buyrula?
El-cevap: Allah’ü Teâlâ âlem olur.
Ketebehu, el-fakir ileyhi Ta’âlâ Hayri
bin Avnî el-ürgübî Ufiye anhu.
Bu suretle elyevm makam’ı hilâfet’i
İslam iye ve memâlik’i mahrusa’i şahaneye sefain’i harbi ve asâkiri
berriyesiyle hücum etmek suretiyle Hilâfeti İslâmiyeye hudut neuzübillahi taâla
nûr’ı âli’i İslamiyetlin itfa ve imhasına saf bulundukları mutahakkak olan
Rusya ve İngiltere ve Fransa ile anlara mutîn ve zahir olan hükümetlerin taht’ı
idarelerinde bulunan kaffe’i müsliminin dahi mezkûr hükümetlerin aleyhine
ilan’ı cihad ederek bilfiil gazaya musaraat eylemeleri farz olur mu? Ne
buyrula?
El-cevap. Allah’ü Teâlâ âlem olur. İmza
ve ad aynı.
Bu suretle maksudun husulü cem’i
müslimin cihada musaraat etmelerine mütevakkıf iken bazıları neuzübillahi taâlâ
tehalüf etseler tehalüfleri mâsiyet’i azime olup gazabı ilahiye ve bu mâsiyeti
şenianın cezasına müstehak olurlar mı? Ne buyrula?
El-cevap: Allah’ı Teâlâ âlem olur. İmza
ve ad aynı.
Bu suretle hükümeti islamiye muharebe eden hükümeti mezbûre ahali’i islamıiyesinin kendilerini kati ve hatta cem’i ailelerini mahv ile ikrah ve icbar edilmiş
olsalar bile hükümet’i İslâ miye asakiriyle muharebe etmeleri şeran haram’ı kati ile haram olup katil olmalarıyle
nâr’ı cah’ıme olurlar mı?Ne buyrula?
El-cevap: Allah’ı Teâlâ âlem olur.imza
ve ad aynı.
Bu surette harbi hazırda İngiltere ve
Fransa ve Rusya ve Sırbiye ve Karadağ hükümetleriyle zahir iken taht’ı
idarelerinde olan Müslümanların hükümet’i seniyye’i islâmiyeye muin bulunan
Almanya ve Avusturya aleyhine harp etmeleri Hilâfet’i İslamiyenin mazarratını
mucip olacağından ism’i azim olmakla azâb’ı elime müstahak olurlar mı? Ne
buyrula?
El-cevap. Allah’ı Teâlâ âlem olur.
Ketebehu el-fakir ileyhi Ta’âlâ
Hayri bin Avni el-Ürgübî Ufiye anhu.
Bu fetva üzerine HALİFE’Yİ RUYU ZEMİN,
KUTSAL CİHAD ilan eder. İlk tepkiyi, Osmanlı’nın, Arap kökenli, Bağdat Müftüsü
verir :”- Hilafet Kureyşli bir Arabın hakkıdır. Kureyşli Arap olmayan halifenin
halifeliği geçersizdir. Vermiş olduğu Kutsal Cihad ilanı da yok hükmündedir.”
Tüm Müslümanlar, Çarlık Rusya’nın, İngiltere’nin ve Fransa’nın
saflarında Osmanlıya kurşun sıkmışlardır. Çarlık Rus Ordusunda bulunan Türk ve
Müslüman asıllılar: ”Bu, din harbi değil; gün harbidir ;” diyerek Osmanlıya
kurşun sıkmıştır.
Bu fetvayı ve Kutsal cihad ilanını Alman imparatorluğu sağlamıştır. Bu
geçersiz Cihad sayesinde, (3.159.200) Türk Askeri şehit olmuştur.
İngilizlerde, İstanbul’daki vatan ve din
düşmanlarına bir fetva hazırlatarak uçaklarla Anadolu ve Trakya içlerine
attırtmışlar; Sait Molla denilen hainin kurduğu casusluk örgütü ile isyanlar
çıkartmışlardır.
Sadrazam Damat Ferit Paşa Haini; bir yandan ”Kuvve ’İ İnzibatiye” adlı
bir Hilafet Ordusu kurdurmuş; bir yardanda bu hain fetvayı yayımlattırmıştır.
Bu fetvayı,Mustafa Sabri kaleme almış,Şeyhülislam onaylamadığı için
Şeyhülislamlığa getirilen Dürrizade
Abdullah Efendi imzalamıştır.. Bu Hain Abdullah Efendi; İstanbul’un geri
alınması üzerine, kaçtığı Arabistan’da ölmüştür.
Kızları, Diyanet İşleri Başkanlığına, kendilerine maaş bağlanması için
başvuruda bulunmuşlardır. Şimdi, bu namussuz fetvayı Türkçeleştirerek
veriyorum. Bu fetva, Sultan Vahdettin’in bir “Hatt’ı Hümayun“u ve İstanbul
Hükümeti’nin bir bildirisi ile; 05Nisan.1920 günü yayımlanmıştır.
Bu “Fetva’yı Şerife!”, aynen şöyledir:
“Bütün nizamın sebebi olan İslam
halifesi (yüce Tanrı O’nun hilâfetini kıyamet gününe kadar sürdürsün)
Hazretlerinin idaresi altında bulunan İslâm beldelerinde, bazı Şerir şahıslar
aralarında birleşip ve kendilerine reisler seçerek padişahın sadık tabasını
hileler ve tezvirler ile kandırmağa ve yoldan çıkarmağa, Padişahın yüksek
emirleri olmadan, ahaliden asker toplamağa kalkışıp, görünüşte askeri iaşe ve
teçhiz bahanesiyle ve gerçekte mal toplama sevdasıyla kutsal şeriata ve
Padişahın emirlerine aykırı olarak bir takım salma ve vergiler kesip, çeşitli
baskı ve işkencelerle halkın mallarını ve eşyalarını yağmalamak ve bu yoldan
Tanrı’nın kullarına zulmede gelmeğe ve suçlar işlemeğe, memleketin bazı köyleri
ve bölgelerine hücum ile tahrip, yerle bir etmek, Padişahın sadık tebaalarından
nice masum kimseleri katl ve kanlarını döktükleri, müminlerin emiri olan
padişah emrinde bulunan bazı dini, askeri ve mülki memurları kendi başlarına
azi ve kendi hempalarını tayin, hilafet merkezi ile memleketin ulaştırma ve
haberleşme yollarını kesmek, devletçe gönderilen emirlerin yapılmasını
yasaklamak, hükümet merkezini diğer bölgelerden ayırmak suretiyle, halifelik
otoritesini kırmak ve zayıflatmak maksadıyla yüksek halifelik makamına ihanet
etmek imama (Padişaha) itaatten dışarı düşmekle, “Devleti Âliye’”nin nizam ve
düzenlerini, memleketin asayişini bozmak için yalanlar yaymak ile halkı fitneye
sevke sebep ve fesada gayret etmekte oldukları açıklanmış ve gerçekleşmiş olan
adı geçen reisleri ile aveneleri ve onlara bağlı olan kimseler eşkıya
mertebesinde bulunup, dağılmaları hakkında gönderilmiş bulunan yüksek
emirlerden sonra halâ inat ve fesatlarında direnirler ise adı geçen kimselerin
kötülüklerinden memleketi temizlemek ve zararlarından halkı kurtarmak vacip olup
”Fe-katilû nelleti tebga hatta tefea ile emerillah” ayeti kerimesi gereğince
katilleri ve gerekirse kitle halinde öldürülmeleri meşru ve farz olur mu?
Beyan buyrula. Cevabı budur: gerçeği Tanrı bilir ki, olur. Dürri Zade Es-Seyyid Abdullah
tarafından yazıldı.
Böylece padişahın ülkesinde savaş
kudretleri bulunan Müslümanların âdil halifemiz ve imamımız Sultan Mehmet
Vahidettin Han Hazretlerinin çevresi etrafında toplanıp, bunlarla çarpışmak
için yapılan davet ve emirlerine koşup, adı geçen eşkıyalar ile savaşları vacip
olur mu? Beyan buyrula.
Cevabı budur: Gerçeği Tanrı bilir ki,
olur.
Dürri Zade Es-Seyyid Abdullah tarafından
yazıldı.
Bu surette Halife hazretleri tarafından adı geçen eşkıyalar ile
çarpışmak için tayin olunan askerler, çarpışmaktan kaçınır ve firar eylerlerse,
büyük günaha girip ve asi olup, dünya’da şiddetle cezaya ve ahrette acıklı
azaplara hak kazanmış olurlar mı? Beyan buyrula.
Cevabı budur: Gerçeği Tanrı bilir ki,
olurlar.
Dürri Zade Es-Seyyid Abdullah tarafından
yazıldı.
Bu suretle halife’nin askerlerinden olup
ta eşkıyaları katledenler gazi ve eşkıyalar tarafından katlolun anlar şehit ve
şefaate nail olurlar mı? Beyan buyrula.
Cevabı budur: Gerçeği Tanrı bilir ki,
olurlar.
Dürri Zade Es-Seyyid Abdullah tarafından
yazıldı.
Bu suretle eşkıyalar ile muharebe
hakkında çıkarılmış olan padişah emirlerine itaat etmeyen Müslümanlar asi ve
şeran cezalandırılmaya hak kazanmış olurlar mı? Beyan buyrula.
Cevabı budur: Gerçeği Tanrı bilir ki,
olurlar.
Dürri Zade Es- Seyyid Abdullah
tarafından yazıldı.
İstanbul
hükümeti, bu fetvayı Anadolu’muzun dört bir köşesine gönderdiği gibi, İslam
ülkelerinin tamamına da göndermişti. Başta kemal Mustafa Paşa olmak
üzere, Yedi arkadaşı da bu fetva üzerine, Kürt Nemrut Mustafa örfi idare
mahkemesince ölüm cezası almışlardı. Fetvayı Mustafa Sabri Efendi yazmıştı.
Şeyhülislam Haydarzade İbrahim Efendi, Mustafa Sabri’nin okuduğu fetva
taslağını onaylamamak için derhal istifa etmişti. Fetvayı imzalayacak hain
bulundu ve derhal Şeyhülislam yapıldı. Bu Dürrizade Abdullah Efendiydi. Mustafa
Sabri Haini de, savaşın sonunda, 25 hainle
birlikte bir İngiliz gemisine binerek firar etmişti. Mısır’da sonunda ve
Yunanistan’da Türkiye Cumhuriyeti aleyhinde her türlü hainliği de yapmıştı: “Şapka
kanununa, Medeni
kanun'un kabulüne, Harf
Devrimine, Halifeliğin
kaldırılmasına, Kuran'ın Türkçeye tercüme edilmesine karşı
çıkmıştır.
Türk Milliyetçiliği'ne karşı çıkmış, Yunanistan'da çıkardığı 'Yarın' gazetesinde 1927 yılında yazdığı şiirde Türklüğüne tövbe ettiğini, Türklükten istifa ettiğini söylemişti:
Yalnız Müslüman ve insan
Olarak kalmak üzere, Türklükten,
Şeref ve izzetimle istifa
Ediyorum Allah'ın huzurunda!
...
Tövbe yarabbi tövbe Türklüğüme
Beni Türk milletinden addetme
Bir yazısında milliyet hakkında Milliyet önemli bir şey idiyse, bir Türk dili veya bir Çerkes dili yanında Arap dilinin çok daha üstün olduğunu belirterek, bunların yanında daha büyük olan Arap milliyeti ile iftihar etmenin daha akla uygun olacağını söylemiştir.
...Arapçayı lisan ittihaz etmek derecesinde kendimize mal edinmek isterim. Amma bundan Türklüğümüz mutazarrır olurmuş... Biz müstefid oluruz ya!
Yazılarında milliyetin önemsiz bir şey olduğunu önemli olanın sağlanacak kişisel fayda olduğunu ifade etmiştir.”
Mustafa Kemal Paşa “Nutku”nda şöyle anlatmaktadır:
“Bandırma,
Gönen, Susurluk, Kirmastı/Mustafa Kemal Paşa/, Karacabey, Biga dolaylarında
İzmit, Adapazarı, Düzce, Hendek, Bolu, Gerede, Nallıhan, Beypazarı
dolaylarında; Bozkır’da: Konya, Ilgın, Kadınhanı, Karaman, Çivril, Seydişehir,
Beyşehir, Koçhisar dolaylarında; Yozgat, Yenihan, Boğazlıyan, Zile, Erbaa,
Çorum dolaylarında; İmranlı, Refahiye, Zara, Hafik ve Viranşehir dolaylarında
alevlenen karışıklık ateşleri, bütün memleketi yakıyor, hainlik, cehalet, kin
ve bağnazlık dumanları bütün vatan göklerini yoğun karanlık içinde bırakıyordu.
İsyan dalgaları, Ankara’da karargâhımızın duvarlarına kadar çarptı.
Karargâhımızla şehir arasındaki telefon ve telgraf hatlarını kesmeye kadar
varan kudurmuşçasına kasıtlar karşısında kaldık. Batı Anadolu’nun, İzmir’den
sonra, yeniden önemli bölgeleri de Yunan ordusunun taarruzlarıyla çiğnenmeye
başlandı”. (M. Kemal Atatürk, Nutuk, Bugünkü dille yayına hazırlayan Prof.Dr.
Zeynep Korkmaz, Atatürk’ün Doğumunun 100. Yılı Kutlama Koordinasyon Kurulu
Yayını, Cilt: II, s.303).
Yunan ve İngiliz uçakları tarafından,
yurdumuzun dört bir köşesine dağıtılan 44 fetva, beyanname ve Bu fetva, birçok
Türk’ün kanının akıtılmasına neden olmuştur.”Ilımlı İslâm”,numaraları bizi bu
aşağılık durumlara götürür. Yüce Tanrı; bir defa Mustafa Kemal verir, bunu da
unutmamamız gerekir. Bu fetva üzerine VATAN HAİNİ NEMRUT MUSTAFA; Mustafa Kemal
ve Yedi kader arkadaşını GIYABEN idama mahkûm etmiştir. Altıncı Vahdettin de bu
kararı onaylamıştır. EK: Arabistan’da ölen bu hainin İstanbul’da Üsküdar’da
yaşayan iki kızı, Mustafa Kemal’e dilekçe vererek babalarından maaş
bağlatılmasını istemişlerdir. Bu meyanda Anadolu
da boş durmamış, mukabil Fetvayı yayımlamıştır. Yüce İslam dini, iki cepheye
ayrılan ülkemizde, her iki tarafa da elini uzatmıştır. Bir yerde, politikanın
içersine dini soktunuz mu, tüm alçak yarasalar orasını mesken tutar. Din,
birleştirici ve barıştırıcı özelliğini yitirerek politikacının çıkar aleti
haline gelir. Mareşal Gazi Mustafa Kemal’e kızgınlık ve düşmanlıkların altında,
din bezirgânlarının soyma ve sömürme hırsları yatmaktadır.
Cennetmekân Rıfat Börekçi ve cennetmekân (153)
kahraman Müftü bir araya gelerek mukabil fetvayı hazırlayıp, imzalayarak
yayımlamışlardır. Rahmetli Rıfat Börekçi İlk Diyanet İşleri Başkanımız
olmuştur. Mustafa Kemal, Sivas’tan Ankara’ya geldikleri günlerde, parasal
sıkıntı içersindelerken, Ankara Müftüsü Uşaklı Rahmetli Rıfat Börekçi, Türkiye
Büyük Millet Meclisine ziyaretlerine gelir:”Paşa Hazretleri, geleceğimi
düşünerek 12.00 lira kadar bir para biriktirmiştim, hepsi bu çıkının içinde,
alın harcayın, paranız olduğunda ödersiniz !”Diyerek, para çıkınını Mustafa
Kemal’in masasının üstüne koymuştu. O gün, Mustafa Kemal’in izni ile, Türkiye
Büyük Millet Meclisinde bulunanlar, ilk defa olarak, ETLİ BULGURPİLAVI
yemişlerdi. İlk Diyanet İşleri Başkanımız da,
bu kahraman müftümüz Rahmetli Rıfat Börekçiydi.
BU ÜNLÜ FETVA’YI
Türkçeleştirilmiş olarak veriyorum:
“Dünya nizamının sebebi
olan İslâm Halifesi Hazretlerinin halifelik makamı ve saltanat yeri olan
İstanbul, müminlerin emerinin (padişahın) varlığının sebebine aykırı olarak,
İslamların düşmanları olan düşman devletler tarafından fiilen işgal edilerek
İslâm Askerleri silâhlarından uzaklaştırılıp, bazıları haksız olarak katl ve
hilafet yerinin korunmasına yarayan bütün istihkâmları, kale ve diğer harp
vasıtaları zapt edilmiş, resmi işler görmeğe ve İslam askerlerini teçhize memur
olan Babıâli ve harbiye Nezaretine el konularak, halifeyi milletin gerçek
menfaatlerini hedef tutan tedbirler almaktan fiilen men ve örfi idare ilan ve
divanı harpler kurmak suretiyle İngiliz Kanunlarını tatbikle muhakeme etmek ve
cezalandırmak suretiyle halifenin yargılama hakkına müdahale ve yine yüksek
halifelik makamının maksatlarına aykırı olarak Osmanlı memleketi parçalarından
İzmir ve Adana ve Maraş ve Ayıntap ve Urfa bölgelerinde düşmanlar tarafından
tecavüz edilerek gayrimüslim tebaa ile birleşip İslamları katilam ve mallarını
yağmalamak ve kadınlara tecavüz ve İslam’ın kutsal saydığı hususları tahkir
eder olduklarında açıklandığı veçhile hakaret ve esirliğe maruz kalmış bulunan
İslam halifesinin kurtarılması için elden gelen gayreti sarf ederek bütün iman
sahiplerine farz olur mu? Beyan buyrula. Cevabı budur: Gerçeği tanrı bilir ki, Bu suretle meşru haklarını ve halifeliğin gasp
edilmiş olan kudretini kurtarmak ve fiilen tecavüze maruz kaldığı zikredilen
memleketleri düşmandan temizlemek için mücadele eden ve savaşan İslam halkı
şeriatça eşkıya olurlar mı? Beyan buyrula.
Cevabı budur: Gerçeği
Tanrı bilir ki, olmazlar.
Bu suretle düşmanlara karşı açılan
savaşta ölenler şehit, hayatta kalanlar gazi olurlar mı? Beyan buyrula.
Cevabı budur: Gerçeği Tanrı bilir ki
olurlar.
Bu suretle savaşta ve dini vazifesini yerine
getiren İslam halkına karşı, düşman tarafını tutarak İslâmlar arasında fitne
çıkararak silah kullanan Müslümanlar, şeriatça günahların en büyüğünü işlemiş
ve fesada yönelmiş olurlar mı? Beyan buyrula.
Cevabı budur: Gerçeği tanrı bilir ki, olurlar.
Bu suretle düşman devletlerinin
zorlamaları ve kandırmalarıyla olaylara ve gerçeklere aykırı olarak çıkarılmış
bulunan fetvalar, İslâm halkı için şeriatça muteber olurlar mı? Beyan buyrula:
Cevabı budur: Gerçeği Tanrı bilir ki, olmazlar.”Kaynak olarak: Dr.
Abdülkadir Altınsu, Osmanlı Şeyhülislamları, Mahmut Esat Bozkurt, ATATÜRK
İHTİLALİ VE Sabahattin Selek, Anadolu İhtilalı.
ATATÜRK ile kazandıklarımız üstüne
titremezsek, böylesine utanç verici durumlardan bizleri kimseler kurtaramaz.
Benim aklımın almadığı bir olgu var:
Diyanet İşleri Başkanlığımızın “ALO FETVA HATTI”.Şeyhülislamlık kaldırılmış;
Fetvahane tarih olmuş, Fetva Emini ortalarda yok. Fetva kurumu tarihteki yerini
almış. Osmanlıda fetvalar, SÜNNİ MEZHEBE göre verilerek, Osmanlı toplumu paramparça
edilmiştir Bu Diyanet İşleri’nin fetva ısrarı, tarihi bir özlemin ifadesi
midir?
Medeni Kanunumuz, Ticaret Kanunumuz, Borçlar Kanunumuz şöyle desinler;
fetvalar da böyle desin. Yerini Anayasamızdan, maaşlarını da Türkiye
Cumhuriyetinden alan, Akrabalarını Kayıranlar Diyanet İşleri Başkanı Müderris
Mehmet Efendi, gözleri politikadan ve iktidarı övmekten başka Mercedes 600
Longa’yı görür ve süreklice Anayasamızı ihlal eder, neden Şeyhülislamların
kepazeliklerini Görmez.
Politikacılarımız da FETVA gibi düşünürler. İşte durum bugünkü gibi
olur.
Fetva kurumu, dinden hukuk çıkarıp, İKTİDAR SAHİPLERİ İLE BİRLİKTE
toplumun üstüne çöreklendiği, iktidarları eleştirenlerin yok edilmesinde dini
ve Tanrıyı kullandıkları için tarihe gömülmüştür.
Bu fetva sözleri beni ürkütmektedir.
İkinci Sultan Mahmud’un saltanatının ilk yılarındaki anarşiyi okuduğumuz
zaman, dehşetten uykularımızın kaçmamasına olanak yoktur. Değil kadınların,
Genç Oğlanların sokağa çıkamadıklarını, sokağa çıkmaya cesaret edenlerin
deYeniçeriler ve Sipahiler tarafından kaçırıldıklarını öğreniriz. Cephe kaçkını
Osmanlı Ordusunu oluşturan çeşitli sınıfların, bir fahişe yüzünden günlerce
sokak çarpışmaları yaptıklarını: İstanbul’da bu nedenle tüm sosyal girişimlerin
durduğunu; Padişah’ı Ruyu Zeminin ve Halifenin bu askerlerin bir an önce
İstanbul’u terk etmesi için, Üsküdar yakasına geçip, Başkomutan vekili ile özel
konuşmalar yaptığını da öğrenmiş oluruz.
Ülkemizde; kız
kaçırma, adam yaralama ve öldürme olaylarından rahatsız olmayan vatandaşlarımız
yok gibidir. Mustafa Kemal’e düşman olan Zavallı kandırılmışlar, Halifelik ve
Padişahlık dönemindeki soruşturulması bile yapılmamış kanlı olayları,
pazarlamak için kaçırılan insanların başına gelenleri, padişah ruhsatı ile
kervansaraylarda satılan kadınların durumlarını bilselerdi, Mustafa Kemal’i
başlarına taç yaparlar, hallerine bakarak şükür seccadelerinden başlarını
kaldıramazlardı. Tüm insanların ekmek ve hürriyet istedikleri devirlerde, biz,
ne istediğimizi ve ne isteyeceğimizi bilemeden böğürüp durmuşuz.
Kabakçı ayaklanmasını duyan Napolyon:
“İşte bu, Türk İmparatorluğunun
yaşayamayacağının delilidir!”Demiş ve bu inançla, Tilsit’e gönderdiğimiz özel
elçimizi kabul etmeyerek, Rus Çarı ile anlaşmıştır.”M.E. Bozkurt, s.g.e. S
275-Prof.Dr. Coşkun Üçok, Siyasi Tarih Notları.
Halifelik kurumlarının bütün ağırlığını
Osmanlı İmparatorluğunda hissettirmesi iki yolla olmuştur:
Yenilgilerimizin, Şeriat düzenine Dört
elle sarılmamamızdan ve bazı Gâvur, yani Frenk geleneklerini almamızdan ileri
sürülen görüşlerin halkımıza benimsettirilmesiyle yenildikçe yenilmişiz! Her
yenilgi sebebini de, Frenkleşmeye, yani Batılılaşmaya yükletmişiz. Bu tarz
suçlamaları o kadar ileri götürmüşüz ki, Avrupa yapısı bir bastonla gezen
devrin çok ünlü bir Şeyhülislamına, çekinmeden “Gâvur!”Lakabı bile takmışız.
Çok zeki bir kimse olan bu Şeyhülislam, bastonunun ucunu kesmek suretiyle:”Ben,
bunun ucunu sünnet ettim de öyle kullanıyorum!”Esprisi ile olayı hafife
almasını bilmiştir.
1828-1829Osmanlı-Rus savaşında esir
düşen; esir düşen Osmanlı subaylarına imzaları karşılığında maaş verilmesini
emreden devrin Rus Çarı, paraların dağıtılması sonunda, bordrolarda hiçbir imza
göremeyince, Osmanlı subaylarını toplayarak, paraların dağıtılıp,
dağıtılmadığını sorar! Cesaret sahibi bir İmam, ayağa kalkarak:
“Emretmiş olduğunuz maaşlar dağıtıldı,
Çar Hazretleri! Der. Çar, imzasız maaş bordolarını göstererek:
“Hani imzalarınız? Deyince.İmam,boynunu
bükerek, “İçimizde imza bilen yok Çar Hazretleri?!Der.Rus Çarının cevabı,bir
sille gibi Osmanlı İmparatorluğunun suratında patlar:
“Bir milletin subayları,
okuma-Yazma bilmezse,sonuç ta böyle olur.o milletin davasın
savunamazlar.?!Der.Bir Osmanlı Ulemasının!
1809 yılında yazdığı bir kitaptaki önerisi çok beğenilmişti:”Matematik
ilmine sakın ola ülfet edilmeye,maazallah dini inancınızı zaafa uğratır!?Osmanlı
1832 senesinde;mühendis mekteplerinde matematik okutulmasını bir fermanla
serbest bırakmıştı?!Osmanlı Devletine baş kaldıran Mısır Valisi Kavalalı Mehmet
Ali Paşanın oğlu İbra im Paşa, Osmanlı Ordularını yene, yene Birecek’e gelmişti. Osmanlı Ordusunda,
Prusyalı bir Üsteğmen olan, sonraları Alman birliğinin kurucularından, Kont HelmuthKarl Bernhard von Moltke
bulunmaktaydı. Sabahın erken saatlerinde, Fransız uzman subaylarının
kontrolündeki Mısır Ordusu, harekât planları gereği kilit noktaları
tutmaktaydı. Tehlikeye görerek, bar, bar bağıran Moltke’yi duyan ve dinleyen de
yoktu. Tüm bunlar olurken, kahve içerek sohbet eden Osmanlı Paşaları:”Emir ve
komutayı bana verin de düşmanı hemencecik imha edeyim!”Deyen
Moltke’ye:”Otur,oturduğun yerde,tüfek patlamadı ki,bir yol muharebe
başlasın!?Demişler,bu önerisini de onun
korkaklığına vermişlerdi.Tüfekler patladı,Osmanlı Ordusu önde
paşaları,yeniden yenileceği Konya ovasının yolarına düşmüştü.Yalınız,Fransız Saint
Cyr askeri okulunu bitiren adsız bir Miralay,yalın kılıç düşmana
saldırırken,kaçanların arkasından: “Alçaklar!Dönünde bir bakın,Gâvur dediğiniz
mektepliler,vatan için nasıl dövüşüyorlar ve nasıl
ölüyorlar!?”M.E.Bozkurt,s.g.e.s124.Aynı kafalı Paşalar,1877 Osmanlı-Rus
savaşında da,Rus topçuları mevziye giriyor!” Diye kendilerini uyaran Teğmen
Deli Fuat’a!”
“Onlar,
ot arabaları, ortalıkta koşturup durma,sarayın gözü üzerimizde, saraydan ceza
alırsın!?”Derler. Rus topçusu Tuna’daki en yeni savaş gemimize ateş açarken,
ateşe karşılık vermek için, saraydan izin istemek için, bir subayı sandalla
suya indirirler, gemi tam isabet aldığın da bizimkilerin duaları dudaklarında
kahve fincanlarına takılı kalır. Çar Ordusu Yeşlilköye/ dayandığında,1911
senesinde yıktığımız anıtı dikerken; Osmanlı Ordusu da, Rus komutanlarının
geçekleri caddelere, Osmanlı Ulemasının yazdığı muskaları gömmekle
meşguldü!1833’te,Osmanlı devletini Mısır valisi Mehmet Ali Paşaya karşı korumak
için Beykoz’a çadır kuran Çarlık Rus ordusunun komutanı General
MURAVYOV,1818’de,OĞUZ Boylarını yazan Yüzbaşı MURAVYOV’DUR. Sarıyer’den
kestirdiği büyük bir kaya parçası üzerine Rus ordusunun kahramanlıklarını
yazdırtmıştı. Halk arasında “Gâvur Taşı”
adını alan tu taş hâlâ yerindedir.”
Mekke Şerifi
Hüseyinin İki oğlu da Türk ordusuna ihanet etmiştir.Türk Ordusunda Albay
rütbesinde bir subay olan Faysal,İngilizlere karşı kullanmak amacıyle türk
Ordusundan aldığı 12.000 piyade tüfeğini türk Ordusuna karşı kullanmıştır.1918
senesinde de Filistin’de bir Yahudi devletinin kurulması anlaşmasını Londra’da
imzalamış,bugünkü Filistin bayrağının çizimini de babası şerif Hüseyin
yapmıştı. Savaştan sonra, Arabistan Suudilere verilmiş, Şerif Hüseyin de Kıbrıs
adasına sürülmüştü. Irak kralı yapılan Albay Faysal da İsviçre’de zehirlenerek öldürülmüştür. Yerine geçirilen Gazi de
bir araba kazasında öldürülmüştü. Onun oğlu İkinci Faysal da 1958 darbesinde öldürülmüştü.
Türk Ordusunu arkadan vuran ve daha önce, Türk
Ordusunda kurmay yüzbaşı rütbesinde bir subay olan Irak Başbakanı Nuri Sait,
kadın kılığında kaçarken isyancılar tarafından öldürülmüştür. 1933 senesinde,
Irak’ı Türkiyeye bağlamak isteyen Irak genelkurmay Başkanı Kadıköylü Albay
Nadir de kadın kılığına giren Nuri Sait’in adamları tarafından trende
öldürülmüştü. Şerif Hüseyinin, Osmanlı Ayan Meclisi üyesi olan diğer oğlu Abdullah ta,25.000 Arapla, emrinde
40 asker bulunan Teşkilatı Mahsusa başkanı Jandarma Yüzbaşısı Kuşçubaşı Eşrefe
saldırarak onu esir almış, askerlerimizi şehit etmiş, taşıdığı paralara da
elkoymuştu. Ürdün kıralı yapılan bu Hain de 1951 senesinde Kudüs’te bir camide
bıçaklanarak öldürülmüştü. Onun Türk anadan
olan oğlu Talat ta çıldırmış,16 sene İstanbul
Şifa Yurdunda kalmıştı?! Mukaddes
Cihat ve Halife TÜRK ULUSUNUN BAŞINA BELA OLMUŞTU.