TC.
OSMAN TÜRKOĞUZ
TV. Çeşmealtı;25 Ağustos 2015.
DİN DE İNSANLARIN
YARATMIŞ OLDUĞU BİR SOSYAL DÜZEN KURALIDIR?!Ostüzü.Genellikle semavi dinler/CEHALET,KORKU
,GANİMET,KAN VE SEFALETLE BESLENİR?!
“MİSTİSİZM ALDATMACASI” CEMİL Sena Ongun, HZ.MUHMED’İN
fELSEFESİ
İnsanlar,KURALLARA GÖRE
EYLEM YAPARLAR.DİNLER DE SOSYAL DÜZEN KURALARIDIR,HATA BUNLARI UYGULAYANLARDA
DEĞİL,KURALLARIN KENDİSİNDEDİR.HALKI KANDIRMAK İÇİN MASAL ANLATMAYA GEREK
YOKTUR.DİNLER,ORTAYA ÇIKARAK SAVAŞACAK DEĞİLLERDİR YA.DİNLERİN,MESHEPLERİN VE
TARİKATLARIN KURALLARIDIR İNSANLARIN BİRİBİRİNE DAVRANIŞLARI.LÜTFEN OKUYALIM DA
GERÇEKLERİ GÖRELİM?!MEZALİMLERİN VE SOYGUNLARIN NEDENİ DİNLERDİR?!Dini kullananlar,çıkarları gereği,dinin
değişmez ve değiştirilemez kurallarını uyguladıklarına inanmaktadırlar?!
“Ellerinizi boş yere göğe
açmayınız.Gökten indiğini sandığınız şey,yerden yükselenlerin geri
gelişidir…Hahamın Yahudileri,İmamın da Müslümanları aldattığı gibi,elli sene sizi
aldattım!?Jean Meslier,Le Bon Sens/Aklıselim,1732Fransa.
“Parlak bir buluttan gök
gürültüsü gibi bir ses vadiyi çınlattı:”İnsan oğulları ne arıyorsunuz?!Altı
kişinin hepsi de yere kapaklandı,içlerinden genç olanı:”Gerçeği bulabilmek için
size geldik?!”Dedi.İlk ses daha da yükselerek,gerçek sizin elinizde,neden
onun,bunun ağzına bakarsınız?Ben kimseye benim adıma konuşması için vekalet
vermedim.Kuşlardan ve çocuklardan neden ibret almıyorsunuz?Her türlü
namussuzluğu yaparak,sıkıştığınızda benim üstüme atıyorsunuz.Ey!İnsanoğlu,sizi
yarattığıma bin pişmanım!?Cemil Sena Ongun,Seyyit/Hz. Muhammed’in
torunlarından/,Ahuramazda Böyle Dedi,1972.1884 Seydişehir/15 Nisan 1981
İstanbul,İstanbul ve Sorbon Üniversitesini bitirdi,Kuleli Asker Lisesinde de
felsefe öğretmenliği de yaptı.Büyük Türk Filozofudur.Ostüzü.
Ünlü Alman yazarı Johann Wolfgang von Goethe/28 Ağustos 17749/22
Mart 1832/”Genç Wertherin Istırapları” adlı eserinde;”İnsanlar neden kuşlardan
ve çocuklardan ibret almaz!?”Demekteydi.
Mistisizm Aldatmacası / Cemil Sena
Ongun Alıntıdır:
Cemil Sena Ongun, Hz. Muhammed'in Felsefesi, S.57-59, 1967.
" MİSTİKLİĞİN ÖZELLİKLERİ, TELKİN VE İNANÇLARI "
Mistikler, dış görünüşleri itibariyle, insanlarla olan münasebetlerinde pek alçak gönüllüdürler; hakikatteyse onlar, kendi nefislerine hayran olan (egotisme) kibirlilerdir. Bu sebepten onlar, anlayamadıkları olayları tabiatüstü sayarlar ve onları yalnız kendilerinin anlayabileceklerini iddia eder ve buna inanırlar; daha doğrusu tabiatüstü olay ve varlıklar, sırlarını yalnız onlara, yani kendilerine açıklarlar kanısındadırlar. Böylece kendi bilgisizliklerini kontrolsüz ve hayalî bir tasdikle maskelerler; az çok kültürlü olanları da, ya bir toplum çevresinde kendilerine saygıya değer göstermek için mistik görünen ve mistik düşüncelere değer veren riyakârlardır, ya da, çocuklarından beri almış oldukları mistik eğitimin alışkanlıklarından kendini kurtaramayanlardır. Mistikliği meslek haline getirmiş olanlarsa, organik yapılarının kendileri için zorunlu kıldığı kaderden kurtulamayanlardır; bunlar arasında üstün seviyede kimseler de bulunur.
Hangi türden olurlarsa olsunlar, hemen bütün mistikler, mahviyet (eksinlik) perdesi altında yüksek bir büyüklük duygusuna maliktirler. Onların kibirleri, kendilerini öteki insanlardan üstün saymalarıyla orantılı olarak gelişir ve böylece onlar, sonsuz varlığa ve âlemin Yaradanına herkesten ve her şeyden fazla yaklaşabildiklerini zannederler. Bu ruh haline, çok bilgili din adamlarında da rastlanır. Meselâ Saint Augustin, çocukluğundan bahsederken, Tanrının kendisiyle yakından ilgilendiğini anlatır (Confessions, ch. VI). Mistik felsefeye dalmış ve buna hizmet etmiş olan doğu ve batının büyük kişilerinde bu iddia vardır. Evliya menkıbelerinden bahseden eserlerde, İslâm mistiklerine dair öyle hikayeler vardır ki, Hz. Muhammed için bile bu kadar kutsal tecelliden bahsedilmiş değildir. Bunlar, türlü mistiklik derecelerini aştıktan sonra, yalnız Tanrıyla değil, hatta melek ve şeytanlarla bile dolaysız olarak görüşmüş sayılırlar ve bu başarılarını, kendileri de anlatmaktan çekinmezler.
Mistik çevrelerde yaşamış olan küçük ve büyük yaştaki insanlar, bilgiden az çok mahrum olup organik ve soyaçekimsel yapıları mistikliğe elverişli olanlar, o çevrenin kasıtlı veya kasıtsız etkilerine kapılır, mistik duygu ve inançları kolayca benimserler. Zira bu çevrelerde gördükleri tarikat törenleri, alışkanlık halini alır ve âdeta otomatik olarak ifa edilir. İbadet edenlerin çoğu da aynı saklı olan ahlâki ve ideal duygudan habersiz olarak, Tanrıya yaranmış olduklarını zannederler; bu zan dini vazifeleri ifa etmedikleri halde, Tanrıbilim, tefsir ve hadis gibi dini ilgileyen bilimler hakkındaki bilgilerine dayanarak din misyonerliği yapan kimselerde de vardır; mistik çevrelerde mistik bilginlerin telkinleri altında yaşayanlar ve hele safdil ruhlar, hangi seviye olurlarsa olsunlar, kolayca pozitif düşünceleri ve hatta bilgileri hazmedemezler; bunlar, bilimlerin geleceği hakkında bile şüpheli olurlar ve bütün insanlık ve toplumların kurtuluşunu, dinler veya tarikatlar gibi fonksiyonları değişmiş, eskimiş olan mistik prensiplere bağlanmakta bulurlar. Zira bunlar, hangi tarikata mensup olurlarsa olsunlar genel olarak evliyalara ve bunların kerametlerine inanırlar. Onlara göre, dünyayı, gayb erenleri veya rical-i gayb adını verdikleri ermişler, kutuplar, üçler, yediler, kırklar gibi birtakım görünmez kişilikler yönetirler. Onlar, birtakım mürşitlerin, pirlerin, şeyhlerin manyetik ve hatta hipnotik etkilerine körü körüne tutulur, bağlanırlar. Bunları, ledün bilimi denilen bir bilgi kolunun bilginleri sayarlar. Bu bilim, Tanrının eşya ve varlıkları ne maksatla yarattığını, bunları kendi Tanrısal maksadına göre nasıl yönettiğine ve Tanrısal iradeye etki yapmak veya karışmak yetkisini kullanmak gibi layık bilimlerle açıklanamayacak konuları inceler kanısındadırlar.
Bu inançlarının dayanağı Kehf suresinin 61-83’üncü ayetleridir. İslâm mistiklerinin evliyalara olan inançları da Yunus suresinin 62-64’üncğ ayetlerindeki bildiriye dayanır. Bunlar ayetlerin bazılarını kendi prensiplerine göre anlarlar. Meselâ, Âraf suresinin 205’inci ayetindeki, “Tanrını sabah ve akşam yakararak fakat korkarak alçak sesle zikret” bildirisini; tekkelerinde zikretmenin Tanrısal emirlerden olduğu şeklinde yorumlarlar. Budacılıkta da edebî kurtuluşun bir vasıtası olarak zikir türünden ritmik ses ve hareketlere kutsal bir önem verilir.
Mistiklik bulaşık bir hastalık gibi, bir moda gibi yayılma istidadında olduğundan, çoğu zaman politikacılar bundan faydalanmaya çalışarak, milletlerinin ilerlemesine engel olurlar; zira toplum, bir defa mistiklik afyonuyla sarhoş olduktan sonra, kendi geleceğiyle ve kaderiyle oynanan insanların hayat ve teşebbüslerindeki amaç ve sonucu kavrayamaz. İmparatorluk zamanında, halifelerden başlayarak bütün Osmanlıların tarikatlara bağlanmak suretiyle tekkelerdeki törenlerden âdeta estetik bir haz alışları, oralardaki telkinlere saplanıp yurdumuzu asalaklar, miskinler ve tembellerle dolu bir düşkünler yurdu haline getirmiş olmaları, bunun pek yakın misallerindendir. Bazen siyasal sebepler, bazen de tarikat kurucu veya mensubu olanların amaçlarını gerçekleştirmek için yaptıkları telkinler daha çok şu noktalarda toplanır:
1. Yaşayan ve devletin mensup olduğu resmi dine aşırı bir hayranlık;
2. Bu dinin vaat ettiği göksel nimetlere kavuşma tutkusu;
3. Tapınaklara ve tekkelere devam etmeye teşvik;
4. Kokular, ilâhiler, zikirler ve özel törenlerde, müjdeleyen ve korkutan nutuklar ve muhteşem vaazlara, fertlerin bütün varlıklarını sarmak ve onlara hâkim olmak;
5. Savundukları sözde hakikatlere aykırı olan bütün bilgi ve düşüncelerin saçma olduğuna inandırmak;
6. Aklı, şeytanın öksesi sayarak, bilimsel konulardan şüphe ettirmek, onları yıkmak, onların gerçek mahiyetlerini anlama isteklerinin, insanı korkunç yanılmalara ve kâfirliklere götüreceğini kabul ettirmek;
7. Hatta laik bilimlerin, insanı uğursuz sonuçlara ve cezayı gerektiren yersiz gururlara sürüklediğini, zira Tanrının, insanları anlayamayacaklarından daha fazla şeyleri de yapmaya gücü yettiğini telkin etmek.
Özet olarak; mürşidin veya va’zedenin alçak gönüllüymüş gibi görünen, fakat hükmeden ses, jest ve bakışlarındaki tehdit ve duaları altında yapılan mistik törenler, zaman, zaman tekrar edildikçe ve bunları devlet özel kanunları veya müsamahasıyla himaye ederken, onların emri altına girince, toplumun kendine gelebilmesi ve dünyanın ilerlemekte olduğu yeni ve ilerlek yönleri görebilmesi ve bu mistik atmosferin uyuşturucu, boğucu ve çevresinden ve etkisinden kurtulabilmesi imkânsız olur.
Mistiklerin ve bilhassa İslâm tarikatlarından bazılarının en önemli faydası, bilgisiz softalar elinde soysuzlaştırılmış olan din inançlarının sertliğini az çok yumuşatmış olmaları ve biraz da toleransın şuurlaşmasına ve Mevlevîlikte olduğu gibi, güzel sanatların gelişmesine hizmet etmeleridir. Politik ve ekonomik amaçlar dışında, devletin ve partilerin, vicdan özgürlüğü adına, zayıf kültürlü toplumlarda mistikliği ve mistikleri korumalarının en açık nedeni, dinlerin ve tarikatların fakirliği, sabrı, itaati, kanaat ve tevekkülle teslimiyeti ve kaderi… savunmuş olmalarıdır. Bu psikolojik neden, toplumsal düzenin, doğal bir korucusuymuş gibi görünür. Fakat zamanla büyük bir çoğunluğu sarhoş eden bu mistik inançlar, o suretle kökleşir, yayılır ve kendine bağlı bir sınıf yaratır ki, bu sınıf, kendisini himaye etmiş ve yaratmış olan devletin işlerine karışma yetkisini hissetmeye, laik örgütlerle vicdanlara saldıran bir kuvvet halini almaya başlar. İlerlemekte olan bir ulusu durdurmak, parçalamak ve geriletmek isteyen yabancı devletin de bunlardan nasıl faydalandıkları tarihsel gerçeklerdendir.
Saygılarımla.
Cemil Sena Ongun, Hz. Muhammed'in Felsefesi, S.57-59, 1967.
" MİSTİKLİĞİN ÖZELLİKLERİ, TELKİN VE İNANÇLARI "
Mistikler, dış görünüşleri itibariyle, insanlarla olan münasebetlerinde pek alçak gönüllüdürler; hakikatteyse onlar, kendi nefislerine hayran olan (egotisme) kibirlilerdir. Bu sebepten onlar, anlayamadıkları olayları tabiatüstü sayarlar ve onları yalnız kendilerinin anlayabileceklerini iddia eder ve buna inanırlar; daha doğrusu tabiatüstü olay ve varlıklar, sırlarını yalnız onlara, yani kendilerine açıklarlar kanısındadırlar. Böylece kendi bilgisizliklerini kontrolsüz ve hayalî bir tasdikle maskelerler; az çok kültürlü olanları da, ya bir toplum çevresinde kendilerine saygıya değer göstermek için mistik görünen ve mistik düşüncelere değer veren riyakârlardır, ya da, çocuklarından beri almış oldukları mistik eğitimin alışkanlıklarından kendini kurtaramayanlardır. Mistikliği meslek haline getirmiş olanlarsa, organik yapılarının kendileri için zorunlu kıldığı kaderden kurtulamayanlardır; bunlar arasında üstün seviyede kimseler de bulunur.
Hangi türden olurlarsa olsunlar, hemen bütün mistikler, mahviyet (eksinlik) perdesi altında yüksek bir büyüklük duygusuna maliktirler. Onların kibirleri, kendilerini öteki insanlardan üstün saymalarıyla orantılı olarak gelişir ve böylece onlar, sonsuz varlığa ve âlemin Yaradanına herkesten ve her şeyden fazla yaklaşabildiklerini zannederler. Bu ruh haline, çok bilgili din adamlarında da rastlanır. Meselâ Saint Augustin, çocukluğundan bahsederken, Tanrının kendisiyle yakından ilgilendiğini anlatır (Confessions, ch. VI). Mistik felsefeye dalmış ve buna hizmet etmiş olan doğu ve batının büyük kişilerinde bu iddia vardır. Evliya menkıbelerinden bahseden eserlerde, İslâm mistiklerine dair öyle hikayeler vardır ki, Hz. Muhammed için bile bu kadar kutsal tecelliden bahsedilmiş değildir. Bunlar, türlü mistiklik derecelerini aştıktan sonra, yalnız Tanrıyla değil, hatta melek ve şeytanlarla bile dolaysız olarak görüşmüş sayılırlar ve bu başarılarını, kendileri de anlatmaktan çekinmezler.
Mistik çevrelerde yaşamış olan küçük ve büyük yaştaki insanlar, bilgiden az çok mahrum olup organik ve soyaçekimsel yapıları mistikliğe elverişli olanlar, o çevrenin kasıtlı veya kasıtsız etkilerine kapılır, mistik duygu ve inançları kolayca benimserler. Zira bu çevrelerde gördükleri tarikat törenleri, alışkanlık halini alır ve âdeta otomatik olarak ifa edilir. İbadet edenlerin çoğu da aynı saklı olan ahlâki ve ideal duygudan habersiz olarak, Tanrıya yaranmış olduklarını zannederler; bu zan dini vazifeleri ifa etmedikleri halde, Tanrıbilim, tefsir ve hadis gibi dini ilgileyen bilimler hakkındaki bilgilerine dayanarak din misyonerliği yapan kimselerde de vardır; mistik çevrelerde mistik bilginlerin telkinleri altında yaşayanlar ve hele safdil ruhlar, hangi seviye olurlarsa olsunlar, kolayca pozitif düşünceleri ve hatta bilgileri hazmedemezler; bunlar, bilimlerin geleceği hakkında bile şüpheli olurlar ve bütün insanlık ve toplumların kurtuluşunu, dinler veya tarikatlar gibi fonksiyonları değişmiş, eskimiş olan mistik prensiplere bağlanmakta bulurlar. Zira bunlar, hangi tarikata mensup olurlarsa olsunlar genel olarak evliyalara ve bunların kerametlerine inanırlar. Onlara göre, dünyayı, gayb erenleri veya rical-i gayb adını verdikleri ermişler, kutuplar, üçler, yediler, kırklar gibi birtakım görünmez kişilikler yönetirler. Onlar, birtakım mürşitlerin, pirlerin, şeyhlerin manyetik ve hatta hipnotik etkilerine körü körüne tutulur, bağlanırlar. Bunları, ledün bilimi denilen bir bilgi kolunun bilginleri sayarlar. Bu bilim, Tanrının eşya ve varlıkları ne maksatla yarattığını, bunları kendi Tanrısal maksadına göre nasıl yönettiğine ve Tanrısal iradeye etki yapmak veya karışmak yetkisini kullanmak gibi layık bilimlerle açıklanamayacak konuları inceler kanısındadırlar.
Bu inançlarının dayanağı Kehf suresinin 61-83’üncü ayetleridir. İslâm mistiklerinin evliyalara olan inançları da Yunus suresinin 62-64’üncğ ayetlerindeki bildiriye dayanır. Bunlar ayetlerin bazılarını kendi prensiplerine göre anlarlar. Meselâ, Âraf suresinin 205’inci ayetindeki, “Tanrını sabah ve akşam yakararak fakat korkarak alçak sesle zikret” bildirisini; tekkelerinde zikretmenin Tanrısal emirlerden olduğu şeklinde yorumlarlar. Budacılıkta da edebî kurtuluşun bir vasıtası olarak zikir türünden ritmik ses ve hareketlere kutsal bir önem verilir.
Mistiklik bulaşık bir hastalık gibi, bir moda gibi yayılma istidadında olduğundan, çoğu zaman politikacılar bundan faydalanmaya çalışarak, milletlerinin ilerlemesine engel olurlar; zira toplum, bir defa mistiklik afyonuyla sarhoş olduktan sonra, kendi geleceğiyle ve kaderiyle oynanan insanların hayat ve teşebbüslerindeki amaç ve sonucu kavrayamaz. İmparatorluk zamanında, halifelerden başlayarak bütün Osmanlıların tarikatlara bağlanmak suretiyle tekkelerdeki törenlerden âdeta estetik bir haz alışları, oralardaki telkinlere saplanıp yurdumuzu asalaklar, miskinler ve tembellerle dolu bir düşkünler yurdu haline getirmiş olmaları, bunun pek yakın misallerindendir. Bazen siyasal sebepler, bazen de tarikat kurucu veya mensubu olanların amaçlarını gerçekleştirmek için yaptıkları telkinler daha çok şu noktalarda toplanır:
1. Yaşayan ve devletin mensup olduğu resmi dine aşırı bir hayranlık;
2. Bu dinin vaat ettiği göksel nimetlere kavuşma tutkusu;
3. Tapınaklara ve tekkelere devam etmeye teşvik;
4. Kokular, ilâhiler, zikirler ve özel törenlerde, müjdeleyen ve korkutan nutuklar ve muhteşem vaazlara, fertlerin bütün varlıklarını sarmak ve onlara hâkim olmak;
5. Savundukları sözde hakikatlere aykırı olan bütün bilgi ve düşüncelerin saçma olduğuna inandırmak;
6. Aklı, şeytanın öksesi sayarak, bilimsel konulardan şüphe ettirmek, onları yıkmak, onların gerçek mahiyetlerini anlama isteklerinin, insanı korkunç yanılmalara ve kâfirliklere götüreceğini kabul ettirmek;
7. Hatta laik bilimlerin, insanı uğursuz sonuçlara ve cezayı gerektiren yersiz gururlara sürüklediğini, zira Tanrının, insanları anlayamayacaklarından daha fazla şeyleri de yapmaya gücü yettiğini telkin etmek.
Özet olarak; mürşidin veya va’zedenin alçak gönüllüymüş gibi görünen, fakat hükmeden ses, jest ve bakışlarındaki tehdit ve duaları altında yapılan mistik törenler, zaman, zaman tekrar edildikçe ve bunları devlet özel kanunları veya müsamahasıyla himaye ederken, onların emri altına girince, toplumun kendine gelebilmesi ve dünyanın ilerlemekte olduğu yeni ve ilerlek yönleri görebilmesi ve bu mistik atmosferin uyuşturucu, boğucu ve çevresinden ve etkisinden kurtulabilmesi imkânsız olur.
Mistiklerin ve bilhassa İslâm tarikatlarından bazılarının en önemli faydası, bilgisiz softalar elinde soysuzlaştırılmış olan din inançlarının sertliğini az çok yumuşatmış olmaları ve biraz da toleransın şuurlaşmasına ve Mevlevîlikte olduğu gibi, güzel sanatların gelişmesine hizmet etmeleridir. Politik ve ekonomik amaçlar dışında, devletin ve partilerin, vicdan özgürlüğü adına, zayıf kültürlü toplumlarda mistikliği ve mistikleri korumalarının en açık nedeni, dinlerin ve tarikatların fakirliği, sabrı, itaati, kanaat ve tevekkülle teslimiyeti ve kaderi… savunmuş olmalarıdır. Bu psikolojik neden, toplumsal düzenin, doğal bir korucusuymuş gibi görünür. Fakat zamanla büyük bir çoğunluğu sarhoş eden bu mistik inançlar, o suretle kökleşir, yayılır ve kendine bağlı bir sınıf yaratır ki, bu sınıf, kendisini himaye etmiş ve yaratmış olan devletin işlerine karışma yetkisini hissetmeye, laik örgütlerle vicdanlara saldıran bir kuvvet halini almaya başlar. İlerlemekte olan bir ulusu durdurmak, parçalamak ve geriletmek isteyen yabancı devletin de bunlardan nasıl faydalandıkları tarihsel gerçeklerdendir.
Saygılarımla.
• Laborare
est Orare XXII.
Dinler
felsefesinde mantık yoktur.Sadece inanç ve iman vardır.Bu nedenle de zıtlıklar
da kaçınılmazdır.”Cehennem kadınların yeridir!””Cennet,anaların ayağının
altındadır.Her Müslüman erkeke 72 kadın,100 Huri ve 100 Gılman
verilecektir!””Hayır ve şer Allah’tandır!”Bir yanağına tokat vurdular mı,öteki
yanağını da dön?!Göze göz;dişe,dişe diş!”Allah “KÛN” emri ile kainatı
yarattı!”Dünyayı altı günde yarattı!”GİBİ?”Ostüzü.
“Hiçbir peygamber
diğerine zıt düşmemiştir.”
“Bazıları çekişmelerin, savaşların kaynağının dinler olduğunu
söylerler. Yanılıyorlar. Savaşan-Çekişen
dinler değil, insanlardır. Dinler arasında uyum vardır. İlahi dinler,
birbirinin tamamlayıcısıdır. Sonra gelen, önce gelenin noksanlarını tamamlamıştır.
Hiç bir peygamber diğerine zıt düşmemiştir. Çünkü onlar tek allah tarafından
aynı görevle gönderilmişlerdir. Hepsi sevgi ve barışla insanlığı tevhit inancı
şemsiyesi altında toplamaya çalışmışlardır. İnsanların çekişip-savaşmaları
tevhid akidesini getiren kendi dinlerine de ters düşer. Bunlar, kendi
aralarında savaşarak büyük bir yanılgıya düşmüşlerdir. Yanlışlık ve
yanılgılarına kutsal savaş diyecek kadar da akıl-mantık dışı kalmışlardır! Fahri Kayadibi,
Prof.Dr. Posta Gazetesi.
“İnsan,beden ve ruhtan oluşan,”Allah(C.C.)’IN en üstün yaratılmışların en şereflisi”,değerli bir varlıktır.Ruhi vr manevi
,ihtiyaçlarını gidermek için dinler,peygamberler,kitaplar gönderilmiştir.Hz.
Adem ile başlayan Hz. Muhammed ile (SAV) ile son bulan peygamberler zinciri
insanlığın ruhi,dini ihtiyaçlarını gidermek için gönderilmiştir.Peygamberlerin
bizler için getirdiği değerlerden ne ölçüde faydalandık?Din adına dine aykırı
yanlışları alışkanlık haline mi getirdik,yoksa doğruları mı alıştık!?”Prof.Dr.Fahri
Kayadibi,Posta gazetesi,12 Temmuz 2015.
“Dini
kitapları okuyup anlamayanlar dindar olurlar. Okuyup anlayanlar da Ateist
olurlar!”NikolaTesla, elektrik mühendisi mucit/10 Temmuz 1856/07 Ocak 1943
Newyork/. “Peygamberlerin
günahı olmazmış. İsmetli, masum günahsızmışlar. Allah onları günahlardan
korurmuş!?”Peki kardeşim,Allah neden garibanları günahlarından korumaz?!Bir
ekmek çalanın elini neden,daha büyük hırsızlara kestirtir?!ZİNA YAPANI DA NEDEN TAŞLATTIRARAK
ÖLDÜRTÜR!?Davud’a neden göz yumar?!Bunlar,garibanları uyutmak için uydurulmuş
masallardır,bunun ötesi de yok?!Ostüzü.
53-Necm
2– Arkadaşınız (Muhammed) sapmadı, azmadı:
Şia’ya
göre, peygamberlerin doğumlarından itibaren; Mutezilenin çoğunluğuna
göre, bulûğ çağından itibaren; Ehl-i sünnet’in çoğunluğuna göre ise,
vahiyden sonra masumiyetleri vacipmiş. Öyle mi acaba?
İslam,
tüm peygamberleri günahsız sayarken, bir kesimi günahsızlığı esnetip büyük
günahlar işlememiş olarak kabul eder. Kimi kesim ise tüm peygamberlerin
seçilmiş olduğunu ve her türlü günahtan arınmış olduklarını öne sürer. Ehlisünnete
göre büyük günah işleyen münafıktır. Münafıkın cezası ise en şiddetli ebedi
azaptır. Bakalım neymiş büyük günahlar:”
Demek ki hiçbir peygamber yukarıda sayılan günahları işlememiş,
harama yanaşmamış.Ganimet/Yağma ve Talan VE İNSANLARI SATMAK ve KİTLE HALİNDE
ÖLDÜRTMEK ALLAHIN EMRİ Mİ OLUYORMUŞ GARİ?!Ostüzü.
Nasıl
bir seçimse ve seçkinlikse bu, İbrahim peygamber, oğulları İsmail ve İshak
peygamber, torunu Yakup peygamber, Torununun oğlu Yusuf peygamber, torununun,
torununun torunu peygamber. Hepsi de seçkin, seçilmiş, masum, ismet insanlar.
Yoksa masum değiller de Allah’ın lutfuyla günahları silinmiş, affedilmiş
torpillilerden mi bunlar? Fetih suresi şöyle başlar:
48-Fetih-1.
Biz sana doğrusu apaçık bir fetih ihsan ettik. Ki böylece Allah, senin geçmiş
ve gelecek günahını bağışlasın. Sana olan nimetini tamamlasın ve seni doğru bir
yola iletsin.
Şimdi
durum değişti. Demek ki İslamcıların dediği gibi değilmiş. Aslında
peygamberler, peygamber olmadan ve olduktan sonra günah işleyebiliyormuş. Ama
Allah, onları herhangi bir işte başarı ihsan ediyor ve bu başarıdan dolayı
geçmiş ve gelecekteki tüm günahlarını affediyormuş. Hey Allahım! Sen
nelere kaadirsin! Şimdi de şu ayete bakalım:Allah,hem başarıyı ihsan ediyor hem
de günahlarını bu başarıya bağlayarak affediyor?!Nasıl mantık bu?O zaman da Cehennem
ve Cennet ne demek oluyor?!
44-Duhan-7.
Seni bir sapık olarak bulup doğruya iletmedik mi?
Ama
mealciler bu sapıklığı peygamberlerine yakıştıramaz ve kıvırırlar. Peki,
bu İslamcıların kraldan çok kralcı olmalarının mantığı nedir? Allah’ın yerine
hüküm veriyorlar, ayetleri dahi hadisle neshediyorlar. Hadislerdeki gaybi
haberleri toplasanız ayetlerden çok daha fazla. Peygamberlerden daha fazla
vahiy almışlar sanki. Kur’an peygamberin günahından söz ederken, bunların
“Peygamberler günah işlemez” hükmünü vermeleri ayete karşı gelmek ve Allah’ı
yalanlamak değil midir?
Bu
yalanlamanın boyutu bununla kalmıyor. Örneğin Davud’un komutanının karısını
kapatması ve tecavüzü, komutanını hileli bir savaş ile ölüme göndermesi
Tevrat’ta uzun, uzun anlatıldığı ve Kuran’da da kısaca ima edilmesine rağmen
İslamcılar tarafından şiddetle reddediliyor ve Tevrat’ın tahrif edildiği çamuru
atılıyor. Yani, sadece Kur’an ayeti yalanlanmakla kalmıyor, Allah’ın diğer
kitapları da reddediliyor. Peygamberin günahları ile ilgili diğer ayetler:
23-Mümin 55.
(Resulüm!) Şimdi sen sabret. Çünkü Allah’ın vadi gerçektir. Günahının
bağışlanmasını dile. Akşam-sabah Rabbini hamd ile tesbih et.
Muhammed 19. Bil ki, Allah’tan başka tanrı yoktur; kendinin, inanmış erkek ve kadınların günahlarının bağışlanmasını dile. Allah, gezip dolaştığınız ve duracağınız yerleri bilir.
İlk günah Âdem’den
Muhammed 19. Bil ki, Allah’tan başka tanrı yoktur; kendinin, inanmış erkek ve kadınların günahlarının bağışlanmasını dile. Allah, gezip dolaştığınız ve duracağınız yerleri bilir.
İlk günah Âdem’den
Hem
de günahların en büyüğü sayılır. Çünkü bizzat Tanrıdan emir aldığı halde riayet
etmemiş ve yasak ağacın meyvesinden yemiş. Günahının cezasını da cennetten
sürgün edilerek çekmiş. Fransızca, ilk günah=Şeftali demektir. Le péché
originel/Prémiér péché/.La pêche=Şeftali, Le pêcher=Şeftali ağacı.
İbrahim’in
Günahları
İbrahim’in/Abraham’ın/
günahları çok. Tevrat’a göre karısı Sara’yı “Kız kardeşim”, diye tanıtarak
yalan söylüyor. Bu yalanları sayesinde krallardan mal-mülk edinerek zengin
oluyor. Yalan söylemediğini açıklarken bir gerçek, bir günah daha
ortaya çıkıyor. “Sara kız kardeşim gerçekten, babamız bir annemiz ayrı.”Diyor.
Demek ki ensest bir evlilik yapmış. Gördüğü rüya nedeniyle evladını kesip
öldürerek kurban etmeye kalkışıyor. Cinayete teşebbüs. Bu yüzden gördükleri
rüya nedeniyle oğlunu-kızını kesen meczup örnekleri çok fazla. Karısı Sara’nın
kıskançlığından dolayı hizmetkârı-cariyesi Hacer ve ondan olan oğlu İsmail’i
çölde ıssız bir yerde terk ediyor. Bu olaylar Tevrat’ta
anlatılırken Tanrı’nın bilgisi doğrultusunda olduğu yazılsa da, gördüğü
rüyalara göre hareket eden, oğlunu kesmeye kalkan, korumasız bir kadınla
küçücük çocuğunu insansız, ıssız bir çöle bırakan adamı peygamber dahi olsa
masum görmek mümkün müdür? Sokak köpeklerini, kedileri bırakırlar uzak yerlere
ki gelmesin geri diye. Onları dahi ıssız yere değil, yine bir yerleşim
bölgesine bırakırlar.
Katil
peygamber Musa
Mısırdan
Çıkış-2:
10. Çocuk büyüyünce, onu geri getirdi. Firavunun kızı çocuğu evlat edindi. “Onu sudan çıkardım” diyerek adını Musa koydu. EK: MOŞE, suyla gelen demektir. Musa, aslında Firavun Birinci Seti’nin kızının bir Yahudi mimardan nikâhsız doğan oğludur.İkinci Ramses’in de Yeğenidir.Amon RA rahibiydi?!Piçlere,suyla gelen denilirdi.Birinci Sargon da piçti ve suyla gelen diye anılırdı.Ostüzü.
10. Çocuk büyüyünce, onu geri getirdi. Firavunun kızı çocuğu evlat edindi. “Onu sudan çıkardım” diyerek adını Musa koydu. EK: MOŞE, suyla gelen demektir. Musa, aslında Firavun Birinci Seti’nin kızının bir Yahudi mimardan nikâhsız doğan oğludur.İkinci Ramses’in de Yeğenidir.Amon RA rahibiydi?!Piçlere,suyla gelen denilirdi.Birinci Sargon da piçti ve suyla gelen diye anılırdı.Ostüzü.
11.
Musa büyüdükten sonra bir gün soydaşlarının yanına gitti. Yaptıkları ağır
işleri seyrederken bir Mısırlının bir İbrani’yi dövdüğünü gördü.
12.
Çevresine göz gezdirdi; kimse olmadığını anlayınca, Mısırlıyı
öldürüp kuma gizledi.
13. Ertesi gün gittiğinde, iki İbrani’nin kavga ettiğini gördü. Haksız olana, Niçin kardeşini dövüyorsun? Diye sordu.
13. Ertesi gün gittiğinde, iki İbrani’nin kavga ettiğini gördü. Haksız olana, Niçin kardeşini dövüyorsun? Diye sordu.
14.
Adam, “Kim seni başımıza yönetici ve yargıç atadı?” diye
yanıtladı, Mısırlıyı öldürdüğün gibi beni de mi öldürmek istiyorsun?
O zaman Musa korkarak, “Bu iş ortaya çıkmış!”Diye düşündü.
15.
Firavun olayı duyunca Musa’yı öldürtmek istedi. Ancak Musa ondan kaçıp Midyan
yöresine gitti.
Ayetlerden anlaşıldığı gibi Musa haksız yere bir adamın canını
alıyor. Hem de kaza falan da değil, planlı olarak. (12.Çevresine göz gezdirdi;
kimse olmadığını anlayınca,) Öldürmekle kalmamış, kuma gizlemiş, öldürdüğünü
saklamış. Bir başka olaya karışacakken cinayetinin görüldüğünü öğrenmiş. “Bu iş
ortaya çıkmış!” diyerek kaçmış. Firavun da idam edilmesi için onu aratmaya
başlamış. Ve Allah Yahudiler içinden seçkin insan olarak konuşma özürlü
olmasına rağmen Musa’yı peygamber seçmiştir?!
Masum ve ismet bir peygamber.
“Ve Allahın Rabbin sana teslim edeceği bütün halkları
bitireceksin ve gözlerin onlara acımayacak…. O şehrin ahalisini mutlaka
kılıçtan geçireceksin, onu ve onda olan her şeyi, ve hayvanlarını tamamen yok
edeceksin.” (Tesniye 7/16; 13/15).
bitireceksin ve gözlerin onlara acımayacak…. O şehrin ahalisini mutlaka
kılıçtan geçireceksin, onu ve onda olan her şeyi, ve hayvanlarını tamamen yok
edeceksin.” (Tesniye 7/16; 13/15).
“Parlayan kılıcımı bileyip yargılamak için elime alınca,
düşmanlarımdan öç alacağım, benden nefret edenlere karşılığını vereceğim.
Oklarımı kanla sarhoş edeceğim. Kılıcım öldürülenlerin ve tutsakların kanıyla,
düşman önderlerinin başlarıyla ve etle beslenecek.” (Tesniye 32.41-42)
düşmanlarımdan öç alacağım, benden nefret edenlere karşılığını vereceğim.
Oklarımı kanla sarhoş edeceğim. Kılıcım öldürülenlerin ve tutsakların kanıyla,
düşman önderlerinin başlarıyla ve etle beslenecek.” (Tesniye 32.41-42)
"Tanrınız RAB mülk edinmek üzere gideceğiniz ülkeye
sizi götürdüğünde, önünüzden birçok ulusu -Hititleri, Girgaşlılar’ı,
Amorluları, Kenanlıları, Perizliler’i, Hivliler’i, Yevuslular’ı, sizden daha
büyük ve daha güçlü yedi ulusu- kovacak.
sizi götürdüğünde, önünüzden birçok ulusu -Hititleri, Girgaşlılar’ı,
Amorluları, Kenanlıları, Perizliler’i, Hivliler’i, Yevuslular’ı, sizden daha
büyük ve daha güçlü yedi ulusu- kovacak.
Tanrınız RAB bu ulusları elinize teslim ettiğinde, onları
bozguna uğrattığınızda, tümünü yok etmelisiniz. Bu uluslarla antlaşma
yapmayacaksınız, onlara acımayacaksınız.
bozguna uğrattığınızda, tümünü yok etmelisiniz. Bu uluslarla antlaşma
yapmayacaksınız, onlara acımayacaksınız.
Kız alıp vermeyeceksiniz. Kızlarınızı oğullarına
vermeyeceksiniz; oğullarınıza da onlardan kız almayacaksınız.
vermeyeceksiniz; oğullarınıza da onlardan kız almayacaksınız.
Çünkü onlar oğullarınızı beni izlemekten saptıracak, başka
ilahlara tapmalarına neden olacaklardır. O zaman RAB size öfkelenecek ve sizi
çabucak yok edecek." (Tesniye 7:1-4)
ilahlara tapmalarına neden olacaklardır. O zaman RAB size öfkelenecek ve sizi
çabucak yok edecek." (Tesniye 7:1-4)
“Eriha Kenti’nin kapıları, İsrailliler yüzünden sımsıkı
kapatılmıştı. Ne giren vardı, ne de çıkan. RAB, Yeşu’ya, “İşte Eriha’yı,
kralını ve yiğit savaşçılarını senin eline teslim ediyorum” dedi. (İsrailli)
halk bağırmaya başladı, kâhinler de borularını çaldılar. Boru sesini işiten
halk daha yüksek sesle bağırdı. Kentin surları çöktü. Herkes bulunduğu yerden
dosdoğru kente girdi. Böylece (İsrailliler) kenti ele geçirdiler. Kadın erkek,
genç yaşlı, küçük ve büyük baş hayvanlardan eşeklere dek, kentte ne kadar canlı
varsa, hepsini kılıçtan geçirip yok ettiler. Sonra kenti içindekilerle birlikte
ateşe verdiler. Ancak altını ve gümüşü, tunç ve demir eşyayı RAB’BİN
Tapınağı’nın hazinesine koydular.” (Yeşu 6: 1-26) .
kapatılmıştı. Ne giren vardı, ne de çıkan. RAB, Yeşu’ya, “İşte Eriha’yı,
kralını ve yiğit savaşçılarını senin eline teslim ediyorum” dedi. (İsrailli)
halk bağırmaya başladı, kâhinler de borularını çaldılar. Boru sesini işiten
halk daha yüksek sesle bağırdı. Kentin surları çöktü. Herkes bulunduğu yerden
dosdoğru kente girdi. Böylece (İsrailliler) kenti ele geçirdiler. Kadın erkek,
genç yaşlı, küçük ve büyük baş hayvanlardan eşeklere dek, kentte ne kadar canlı
varsa, hepsini kılıçtan geçirip yok ettiler. Sonra kenti içindekilerle birlikte
ateşe verdiler. Ancak altını ve gümüşü, tunç ve demir eşyayı RAB’BİN
Tapınağı’nın hazinesine koydular.” (Yeşu 6: 1-26) .
“Bütün İsrail Ay kentine döndü ve ahalinin hepsini kılıçtan
geçirdiler ve o gün erkeklerden ve kadınlardan öldürülenlerin hepsi onikibin
kişiydi.” (Yeşu 8:24-26)
geçirdiler ve o gün erkeklerden ve kadınlardan öldürülenlerin hepsi onikibin
kişiydi.” (Yeşu 8:24-26)
"Ve Yeşu o günde Makeda’yı aldı onları ve onda olan tüm
canları yok etti, artakalan kimse bırakmadı. Ve Yeşu ve kendisiyle beraber tüm
İsrail Makkeda’dan Libna’ya geçti ve Libna’ya karşı cenk etti onları ve onda
olan tüm canları yok etti, artakalan kimse bırakmadı.(…)
canları yok etti, artakalan kimse bırakmadı. Ve Yeşu ve kendisiyle beraber tüm
İsrail Makkeda’dan Libna’ya geçti ve Libna’ya karşı cenk etti onları ve onda
olan tüm canları yok etti, artakalan kimse bırakmadı.(…)
Ve Yeşu ve kendisiyle beraber tüm İsrail Libna’dan Lakiş’e
geçti ve Lakiş’e karşı cenk etti onları ve onda olan tüm canları yok etti, artakalan
kimse bırakmadı.
geçti ve Lakiş’e karşı cenk etti onları ve onda olan tüm canları yok etti, artakalan
kimse bırakmadı.
Ve Yeşu ve kendisiyle beraber tüm İsrail Lakiş’ten Eglon’a
geçti ve ona karşı cenk etti onları ve onda olan tüm canları yok etti,
artakalan kimse bırakmadı.
geçti ve ona karşı cenk etti onları ve onda olan tüm canları yok etti,
artakalan kimse bırakmadı.
Ve Yeşu ve kendisiyle beraber tüm İsrail Eglon’dan Hebron’a
çıktı ve Hebron’un tüm kentlerini ve oradaki tüm canları yok etti, artakalan
kimse bırakmadı.
çıktı ve Hebron’un tüm kentlerini ve oradaki tüm canları yok etti, artakalan
kimse bırakmadı.
Ve Yeşu ve kendisiyle beraber tüm İsrail Debir’e döndü ve
tüm kentlerini ve oradaki tüm canları yok etti, artakalan kimse bırakmadı. Ve Yeşu tüm diyarı, dağlık bölgeyi, güneyi, Şefela’yı ve
yamaçları ve tüm kralları vurdu İsrail’in Allahı Rabbin emrettiği artakalan
kimse bırakmadı ve tüm nefes sahiplerini yok etti. Ve Gazze’ye kadar ve
Gibeon’a kadar tüm Goşen diyarını vurdu.” (Yeşu 10:28-41 den kısaltılarak
alınmıştı.
tüm kentlerini ve oradaki tüm canları yok etti, artakalan kimse bırakmadı. Ve Yeşu tüm diyarı, dağlık bölgeyi, güneyi, Şefela’yı ve
yamaçları ve tüm kralları vurdu İsrail’in Allahı Rabbin emrettiği artakalan
kimse bırakmadı ve tüm nefes sahiplerini yok etti. Ve Gazze’ye kadar ve
Gibeon’a kadar tüm Goşen diyarını vurdu.” (Yeşu 10:28-41 den kısaltılarak
alınmıştı.
“İşte Erden (Şeria) ırmağından batıya doğru büyük denize
(Akdeniz) kadar kırmış olduğum tüm milletlerin arazileri ile geriye kalan
milletlerin arazilerini boylarınız için miras olarak kurayla böldüm. (…) ve
Allahınız Rabbin size söylediği gibi onların ülkesini mülk edineceksiniz” (Yeşu
23: 4-5)
(Akdeniz) kadar kırmış olduğum tüm milletlerin arazileri ile geriye kalan
milletlerin arazilerini boylarınız için miras olarak kurayla böldüm. (…) ve
Allahınız Rabbin size söylediği gibi onların ülkesini mülk edineceksiniz” (Yeşu
23: 4-5)
"Kral
Ahaz’ın öldüğü yıl gelen bildiri:
Ey
Filistliler, sizi döven değnek kırıldı diye sevinmeyin.
Çünkü yılanın kökünden engerek türeyecek,
Çünkü yılanın kökünden engerek türeyecek,
Onun
ürünü uçan yılan olacak.
Yoksulların
en yoksulu doyacak, Düşkünler güvenlikte
yatacak.
yatacak.
Ama
sizin kökünüzü kıtlıkla kurutacağım,
Sağ
kalanlarınız da ölecek.
Ulumaya
başla ey kapı! Ey kent, feryat et! Ey Filistliler,
eridiniz baştanbaşa.
eridiniz baştanbaşa.
Kuzeyden
toz duman yükseliyor,
Düşman
askerleri sıra, sıra geliyor.
O
ulusun elçilerine ne yanıt verilecek? "RAB Siyon’un
temelini attı,
temelini attı,
Halkının
düşkünleri oraya sığınacak" denecek."
(Yeşaya 14:28-32)
(Yeşaya 14:28-32)
"Ey
uluslar, işitmek için yaklaşın! Ey halklar, kulak
verin!
verin!
Dünya
ve üzerindeki herkes,
Yeryüzü
ve ondan türeyenlerin hepsi işitsin!
RAB
bütün uluslara öfkelendi, Onların ordularına karşı
gazaba geldi.
gazaba geldi.
Onları
tümüyle mahvolmaya,
Boğazlanmaya teslim edecek.
Ölüleri dışarı atılacak, Pis kokacak cesetleri;
Dağlar kanlarıyla sulanacak." (Yeşaya 34:1-3)
"Ben, Her Şeye Egemen RAB, Gazaba geldiğim, öfkemin
alevlendiği gün
alevlendiği gün
Gökleri titreteceğim, yer yerinden oynayacak.
Herkes kovalanan ceylan gibi, Çobansız koyunlar gibi halkına
dönecek,
dönecek,
Ülkesine kaçacak.
Yakalananın bedeni delik deşik edilecek, Ele geçen kılıçtan
geçirilecek.
geçirilecek.
Yavruları gözleri önünde parçalanacak, Evleri yağmalanacak,
Kadınlarının ırzına geçilecek." (Yeşaya 13:13-16)
"Ey Filist ülkesi Kenan, RAB’BİN yargısı sana karşıdır.
Hepinizi yok edecek RAB, Ülkede yaşayan kimse kalmayacak." (Sefanya 2:5)
Hepinizi yok edecek RAB, Ülkede yaşayan kimse kalmayacak." (Sefanya 2:5)
"İnsanoğlu, Egemen RAB şöyle diyor: Her çeşit kuşa ve
yabanıl hayvana seslen: ‘Sizin için hazırlayacağım kurbana, İsrail dağları
üzerindeki büyük kurbana gelin, her yandan toplanın! Orada et yiyecek, kan
içeceksiniz.
yabanıl hayvana seslen: ‘Sizin için hazırlayacağım kurbana, İsrail dağları
üzerindeki büyük kurbana gelin, her yandan toplanın! Orada et yiyecek, kan
içeceksiniz.
Başan’ın
besili hayvanlarının -koçların, kuzuların,
tekelerin, boğaların- etini yiyip kanını içer gibi yiğitlerin etini yiyecek,
dünya önderlerinin kanını içeceksiniz.
tekelerin, boğaların- etini yiyip kanını içer gibi yiğitlerin etini yiyecek,
dünya önderlerinin kanını içeceksiniz.
Sizin
için hazırlayacağım kurbandan doyana dek yağ
yiyeceksiniz, sarhoş oluncaya dek kan içeceksiniz.
yiyeceksiniz, sarhoş oluncaya dek kan içeceksiniz.
Soframda
atlardan, atlılardan, yiğitlerden ve her çeşit
askerden bol, bol yiyip doyacaksınız. Egemen RAB böyle diyor" (Hezekiel
39:17-21)
askerden bol, bol yiyip doyacaksınız. Egemen RAB böyle diyor" (Hezekiel
39:17-21)
"RAB’BİN
Musa’ya verdiği buyruk uyarınca, Midyanlılar’a
savaş açıp bütün erkekleri öldürdüler.
savaş açıp bütün erkekleri öldürdüler.
Öldürdükleri
arasında beş Midyan kralı -Evi, Rekem, Sur, Hur
ve Reva- da vardı. Beoroğlu Balam’ı da kılıçla öldürdüler.
ve Reva- da vardı. Beoroğlu Balam’ı da kılıçla öldürdüler.
Midyanlı
kadınlarla çocuklarını tutsak alıp bütün
hayvanlarını, sürülerini, mallarını yağmaladılar.
hayvanlarını, sürülerini, mallarını yağmaladılar.
Midyanlılar’ın
yaşadığı bütün kentleri, obaları ateşe
verdiler.
verdiler.
İnsanları,
hayvanları, yağmalanmış bütün malları yanlarına
aldılar.
aldılar.
Tutsaklarla
yağmalanmış malları Şeria Irmağı’nın yanında,
Eriha karşısında, Moav ovalarındaki ordugâhta konaklayan Musa’yla Kâhin
Elazar’a ve İsrail topluluğuna getirdiler.
Eriha karşısında, Moav ovalarındaki ordugâhta konaklayan Musa’yla Kâhin
Elazar’a ve İsrail topluluğuna getirdiler.
Musa,
Kâhin Elazar ve topluluğun önderleri onları karşılamak
için ordugâhın dışına çıktılar.
için ordugâhın dışına çıktılar.
Musa
savaştan dönen ordu komutanlarına -binbaşılara,
yüzbaşılara- öfkelendi.
yüzbaşılara- öfkelendi.
Onlara,
"Bütün kadınları sağ mı bıraktınız?"Diye
çıkıştı,
çıkıştı,
"Bu
kadınlar Balam’ın verdiği öğüde uyarak Peor
olayında İsraillilerin RAB’BE ihanet etmesine neden oldular. Bu yüzden RAB’BİN
topluluğu arasında ölümcül hastalık baş gösterdi.
olayında İsraillilerin RAB’BE ihanet etmesine neden oldular. Bu yüzden RAB’BİN
topluluğu arasında ölümcül hastalık baş gösterdi.
Şimdi
bütün erkek çocukları ve erkekle yatmış kadınları
öldürün.
öldürün.
Yalnız erkekle yatmamış genç kızları kendiniz için sağ
bırakın." (Sayılar 31:7-18).MUSA,KONUŞMA ÖZÜRLÜ OLDUĞU HALDE,ONU Yahudilere peygamber olarak seçmiş?!Masum ve ismet bir peygamber.EK:HZ:Muhammed’i, Allahın huzuruna beş defa namaz vakti için gönderen de Allahın kapıcısı bu Musa imiş?!
bırakın." (Sayılar 31:7-18).MUSA,KONUŞMA ÖZÜRLÜ OLDUĞU HALDE,ONU Yahudilere peygamber olarak seçmiş?!Masum ve ismet bir peygamber.EK:HZ:Muhammed’i, Allahın huzuruna beş defa namaz vakti için gönderen de Allahın kapıcısı bu Musa imiş?!
Lut’unkızlarıylayatması
Yaratılış19:Tevrat,
30. Lut Soar’da kalmaktan korkuyordu. Bu yüzden iki kızıyla kentten ayrılarak dağa yerleşti, onlarla birlikte bir mağarada yaşamaya başladı.
Yaratılış19:Tevrat,
30. Lut Soar’da kalmaktan korkuyordu. Bu yüzden iki kızıyla kentten ayrılarak dağa yerleşti, onlarla birlikte bir mağarada yaşamaya başladı.
31. Büyük kızı küçüğüne, “Babamız yaşlı” dedi, “Dünya
geleneklerine uygun biçimde burada bizimle yatabilecek bir erkek yok.
32. Gel, babamıza şarap içirelim, soyumuzu yaşatmak için onunla
yatalım.”
33.
O gece babalarına şarap içirdiler. Büyük kız gidip babasıyla yattı. Ancak Lut
yatıp kalktığının farkında değildi.
34.
Ertesi gün büyük kız küçüğüne, “Dün gece babamla yattım” dedi, “Bu gece de ona
şarap içirelim. Soyumuzu yaşatmak için sen de onunla yat.”
35.
O gece de babalarına şarap içirdiler ve küçük kız babasıyla yattı. Ama Lut
yatıp kalktığının farkında değildi.
36.
Böylece Lut’un iki kızı da öz babalarından hamile kaldılar.
37.
Büyük kız bir erkek çocuk doğurdu, ona Moav adını verdi. Moav bugünkü
Moavlılar’ın atasıdır.
38.
Küçük kızın da bir oğlu oldu, adını Ben-Ammi koydu. O da bugünkü Ammonlular’ın
atasıdır.
Lut,
Hıristiyan ve Musevilere göre peygamber değildir, azizlerden biridir. Tevrat’ta
anlatılan bu ensest ilişki, her ne kadar Lut farkında değilmiş gibi sunuluyorsa
da; insan düşünmeden edemiyor: Bu nasıl sarhoşluktur ki; iki gün üst üste
seviştiğini bilmiyor.
Davut’un
Günahı
“Bir
akşamüstü Davut yatağından kalktı, sarayın damına çıkıp gezinmeye başladı.
Damdan yıkanan bir kadın gördü. Kadın çok güzeldi.
Davut
onun kim olduğunu öğrenmek için birini gönderdi. Adam, “Kadın Eliam`ın kızı
Hititli General Uriya`nın karısı Bat-Şeva`dır,” dedi.
Davut
kadını getirmeleri için ulaklar gönderdi. Kadın Davut`un yanına geldi. Davut
aybaşı kirliliğinden yeni arınmış olan kadınla yattı. Sonra kadın evine döndü.”
1.
“Gebe kalan kadın Davut`a, “Gebe kaldım” diye haber gönderdi. Hıristiyanların kutsal kabul ettikleri
kitabın eski ahit bölümünde ismi geçen tüm peygamberlere ahlak dışı
yakıştırmalar yapılmıştır..bu iftiraları Allah kuranda peygamberlerin güzel
ahlaklarını ve Allah için yaptıklarını bildirerek net bir şekilde yalanlar... Şimdi
bu iftiralara maruz kalan peygamberlerden biri olan HZ DAVUD'UN eski ahitte
nasıl anlatıldığını ve sonrada kuranda nasıl anlatıldığını görelim...
TEVRAT (ESKİ AHİT)
2.Samuel
“11:2 Bir akşamüstü Davut yatağından kalktı, sarayın damına çıkıp gezinmeye başladı. Damdan yıkanan bir kadın gördü. Kadın çok güzeldi.
11:3 Davut onun kim olduğunu öğrenmek için birini gönderdi. Adam, ‹‹Kadın Eliamın kızı Hititli Uriyanın karısı Bat-Şevadır›› dedi.
11:4 Davut kadını getirmeleri için ulaklar gönderdi. Kadın Davutun yanına geldi. Davut aybaşı kirliliğinden yeni arınmış olan kadınla yattı. Sonra kadın evine döndü.
11:5 Gebe kalan kadın Davut’a, ‹‹Gebe kaldım›› diye haber gönderdi.
11:6 Bunun üzerine Davut Hititli Uriyayı kendisine göndermesi için Yoava haber yolladı. Yoav da Uriyayı Davut’a gönderdi.
11:7 Uriya yanına varınca, Davut Yoavın, ordunun ve savaşın durumunu sordu.
11:8 Sonra Uriyaya, ‹‹Evine git, rahatına bak›› ,dedi. Uriya saraydan çıkınca, kral ardından bir armağan gönderdi.
11:9 Ne var ki, Uriya evine gitmedi, efendisinin bütün adamlarıyla birlikte sarayın kapısında uyudu.
11:10 Davut Uriyanın evine gitmedin, diye sordu.
11:11 Uriya, ‹‹Sandık da, İsraillilerle Yahudalılar da çardaklarda kalıyor›› diye karşılık verdi, ‹‹Komutanım Yoavla efendimin adamları kırlarda konaklıyor. Bu durumda nasıl olur da ben yiyip içmek, karımla yatmak için evime giderim? Yaşamın hakkı için, böyle bir şeyi kesinlikle yapmayacağım.››
11:12 Bunun üzerine Davut, ‹‹Bugün de burada kal, yarın seni göndereceğim››, dedi. Uriya o gün de, ertesi gün de Yeruşalimde kaldı.
11:13 Davut Uriyayı çağırdı. Onu sarhoş edene dek yedirip içirdi. Akşam olunca Uriya efendisinin adamlarıyla birlikte uyumak üzere yattığı yere gitti. Yine evine gitmedi.
11:14 Sabahleyin Davut Yoava bir mektup yazıp Uriya aracılığıyla gönderdi.
11:15 Mektupta şöyle yazdı: ‹‹Uriyayı savaşın en şiddetli olduğu cepheye yerleştir ve yanından çekil ki, vurulup ölsün.››
KURAN'I KERİM
38-17. Onların dediklerine sabret! O kuvvet sahibi kulumuz Davûd'u an! O, tespih nağmeleri döktüren bir kul idi.
38-18. Dağları onunla birlikte buyruk altına almıştık: Akşam-sabah birlikte tespih ederlerdi.
38-19. Kuşlar da toplu halde onunla beraberdi. Hepsi, onun tespih nağmelerine katılırdı.
38-20. Mülk ve yönetimini güçlendirmiştik. Kendisine hikmet ve hakla batılı ayıran söz etme yeteneği vermiştik.
38-26. Ey Davûd, seni yeryüzünde bir halife yaptık. Artık insanlar arasında hakla hükmet; geçici hevese uyma ki, seni Allah yolundan saptırmasın. Allah yolundan sapanlar için, hesap gününü unutmuş olmaları yüzünden şiddetli bir azap vardır.
38-29. Kutsal/bereketli bir Kitap bu; sana indirdik ki onu, ayetlerini derin, derin düşünsünler ve öğüt alabilsin temiz özlüler.
38-30. Davûd'a Süleyman'ı armağan ettik. Ne güzel kul! Hep Allah'a sığınır, yakarırdı.
34-10 Yemin olsun, biz, Dâvud'a katımızdan bir lütufta bulunduk. "Ey dağlar, onunla birlikte tespih edin ve ey kuşlar siz de."Dedik. Ve onun için demiri yumuşattık. “
TEVRAT (ESKİ AHİT)
2.Samuel
“11:2 Bir akşamüstü Davut yatağından kalktı, sarayın damına çıkıp gezinmeye başladı. Damdan yıkanan bir kadın gördü. Kadın çok güzeldi.
11:3 Davut onun kim olduğunu öğrenmek için birini gönderdi. Adam, ‹‹Kadın Eliamın kızı Hititli Uriyanın karısı Bat-Şevadır›› dedi.
11:4 Davut kadını getirmeleri için ulaklar gönderdi. Kadın Davutun yanına geldi. Davut aybaşı kirliliğinden yeni arınmış olan kadınla yattı. Sonra kadın evine döndü.
11:5 Gebe kalan kadın Davut’a, ‹‹Gebe kaldım›› diye haber gönderdi.
11:6 Bunun üzerine Davut Hititli Uriyayı kendisine göndermesi için Yoava haber yolladı. Yoav da Uriyayı Davut’a gönderdi.
11:7 Uriya yanına varınca, Davut Yoavın, ordunun ve savaşın durumunu sordu.
11:8 Sonra Uriyaya, ‹‹Evine git, rahatına bak›› ,dedi. Uriya saraydan çıkınca, kral ardından bir armağan gönderdi.
11:9 Ne var ki, Uriya evine gitmedi, efendisinin bütün adamlarıyla birlikte sarayın kapısında uyudu.
11:10 Davut Uriyanın evine gitmedin, diye sordu.
11:11 Uriya, ‹‹Sandık da, İsraillilerle Yahudalılar da çardaklarda kalıyor›› diye karşılık verdi, ‹‹Komutanım Yoavla efendimin adamları kırlarda konaklıyor. Bu durumda nasıl olur da ben yiyip içmek, karımla yatmak için evime giderim? Yaşamın hakkı için, böyle bir şeyi kesinlikle yapmayacağım.››
11:12 Bunun üzerine Davut, ‹‹Bugün de burada kal, yarın seni göndereceğim››, dedi. Uriya o gün de, ertesi gün de Yeruşalimde kaldı.
11:13 Davut Uriyayı çağırdı. Onu sarhoş edene dek yedirip içirdi. Akşam olunca Uriya efendisinin adamlarıyla birlikte uyumak üzere yattığı yere gitti. Yine evine gitmedi.
11:14 Sabahleyin Davut Yoava bir mektup yazıp Uriya aracılığıyla gönderdi.
11:15 Mektupta şöyle yazdı: ‹‹Uriyayı savaşın en şiddetli olduğu cepheye yerleştir ve yanından çekil ki, vurulup ölsün.››
KURAN'I KERİM
38-17. Onların dediklerine sabret! O kuvvet sahibi kulumuz Davûd'u an! O, tespih nağmeleri döktüren bir kul idi.
38-18. Dağları onunla birlikte buyruk altına almıştık: Akşam-sabah birlikte tespih ederlerdi.
38-19. Kuşlar da toplu halde onunla beraberdi. Hepsi, onun tespih nağmelerine katılırdı.
38-20. Mülk ve yönetimini güçlendirmiştik. Kendisine hikmet ve hakla batılı ayıran söz etme yeteneği vermiştik.
38-26. Ey Davûd, seni yeryüzünde bir halife yaptık. Artık insanlar arasında hakla hükmet; geçici hevese uyma ki, seni Allah yolundan saptırmasın. Allah yolundan sapanlar için, hesap gününü unutmuş olmaları yüzünden şiddetli bir azap vardır.
38-29. Kutsal/bereketli bir Kitap bu; sana indirdik ki onu, ayetlerini derin, derin düşünsünler ve öğüt alabilsin temiz özlüler.
38-30. Davûd'a Süleyman'ı armağan ettik. Ne güzel kul! Hep Allah'a sığınır, yakarırdı.
34-10 Yemin olsun, biz, Dâvud'a katımızdan bir lütufta bulunduk. "Ey dağlar, onunla birlikte tespih edin ve ey kuşlar siz de."Dedik. Ve onun için demiri yumuşattık. “
(2.
Samuel, Bölüm 11)
Davut,
zina yapmakla kalmaz. Kadına sahip olabilmek için ordu komutanı olan kocasını
hileli bir savaşa gönderir ve ölmesini sağlar.
II.
SAMUEL.13. BAP 13/Meraklı olanlarımız Tevratın 324-325 sahifesinde anlatılan bu
iğrenç durumu okumalıdırlar. 1-Ve bundan sonra vaki oldu ki, Davudun oğlu
Abşalomun güzel bir kız kardeşi vardı ve onun adı Tamardı ve Davudun oğlu Amnon
onu sevdi.2-VeAmnon kız kardeşi için hasta düşecek kadar dertendi; çünkü ere
varmamış bir kızdı ve Amnonun gözünde ona bir şey yapmak güç göründü. Amnonun
yanında Yonadab isminde bir dostu vardı. Davudun kardeşi Şimeanın oğlu idi. Ve
çok akıllı bir adamdı.”Bu akıllı adam, Amnonun hasta numarası yaparak yatağa
yatmasını, Davud’dan Tamarı çorba yapması için evine göndermesini rica etmesini
öğütledi. Amnon denileni harfiyen yaparak, kız kardeşinin ırzına geçtiğini 3-22
ayetlerini okuyarak sizlerin de okumasını dilerim. Cengiz Hanın sulbünden
Onaltı milyon insanın indiğini hesaplayan Bilginler, bu Davudun hangi
karısından hangi çocukları aracılığı ile günümüze kimlerin indiğini de
hesaplamalarını dilerim. Bu sayede çatma soyadı kullananları anlamamız kolaylaşır.Dün,Sayın Baş emanetçimiz
Ahmet Beyin resmini çok sayıda çember saklımızın önünde onlara kalkan olmuş
görünce,Eski soyadının isabetini anlamıştım.Ne ise!?
Tevrat,1.KIRALLAR
11.
BAP
11-1-“Ve kıral Süleyman Firavunun kızı ile beraber Moabiler, Ammoniler,
Edomiler, Saydalılar ve Hititlerden çok ecnebi kadınlar sevdi.2-RABBİN İsrail
oğullarına: Onların arasına girmeyeceksiniz ve onlar da sizin aranıza
girmeyecekler; çünkü mutlak yüreğinizi kendi ilahlarının ardınca
saptıracaklardır, diye söylemiş olduğu milletlerden idiler; Süleyman onlara
sevgi ile yapıştı.3-Ve onun YEDİ YÜZ KARISI KIRAL KIZI OLUP ÜÇ YÜZ DE CARİYESİ VARDI
ve karıları onun yüreğini saptırdılar!”Ek: Baştanrı Zeus’un 23 karısına karşın,
Arap Peygamberi Hz.Muhammedin 24 karısı vardı. OSTÜZÜ.
Hz.
Muhammed’in Günahları
1-
Haram aylarda savaşmak Allah tarafından yasaklanmış mıydı?
Muhammed, haram aylarda
savaştı mı? Savaştı.
2-
Evli bir kadına şehvet duymak, içinde ona karşı gizli hisler beslemek günah
mıdır?
Muhammed, evlatlığı Zeyd
ile evliyken Zeynep’e göz koymuş mudur? Koymuştur. (Bkz. Ahzap-37).EK; Zeynep
yeğeni ve nişanlısıydı.
3-
Evli olunmayan kadınla cinsel ilişki zina mıdır?
Muhammed, 9-10 /24 karısı
vardı/karısı varken evli olmadığı halde cariyesi Marya ile ilişkiye girmiş
midir? Girmiştir. (Bkz.Tahrim suresi
tefsiri, Elmalılı).Hem de,Hz. Ömer’in kızı
Hafıza’nın yatağında?!Ostüzü.
4- Esir alınan bir
kabilenin suçlu-suçsuz tüyü bitmiş tüm erkeklerini öldürmek günah mıdır?
Günahtır. Muhammed, Beni
Kaynuka kabilesinin tüm erkeklerini öldürtmüş, kadınlarını ve çocuklarını köle
yaptırmıştır. (Beni Kaynuka Gazvesi).Kureyza Yahudi kavminin, etek kıllarına
bakarak, etek kılları siyah olan erkeklerini hemen öldürttü, geri kalanlarını da,
kadınlar ve çocuklarla beraber sattırdı.
5. Kocası ölen ya
da boşanan dul bir kadınla evlenirken iddetini /bekleme süresi/Medeni
kanunumuzda 180 gündür, Ostüzü./beklememek ve ecrini vermemek günah mıdır?
Günahtır. Hayber
seferinde kendine cariye olarak aldığı Safiye’nin iddetini beklemeden (4 ay 10
gün) cinsel ilişkiye girmiştir. EK.Safiyenin kocasını ve kayın babasını,ucu
ateşli bir odunla dövüp öldürterek,güpegündüz,askerin içinde ve devenin
sırtında gerdeğe girmiştir!?Ayrıca cariyeyi azad edip eş edindiği için iki
misli ecir vermesi gerekirken vermemiştir. (Bakara: 234-235) – (Tarih-i Taberi
Tercümesi, İst. 1982 Cilt II, sh. 451)
6- Sırf kendisi hakkında
eleştiride bulundukları, hicivli şiirler yazdıkları için suikastlar
düzenletmiş midir? Düzenletmiştir.
Suikastlardan bir
örnek:
Usma b. Mervan’ın
öldürülmesi (3 Mart 624–Ramazan ).
Beş çocuk annesiydi.
Beni Hatma kabilesindendi ve bu kabilede de Muhammed’e sadık müminlerin sayısı
artmıştı. Usma b. Mervan da Muhammed’i eleştirenler arasındaydı. Kocasının
isminin Yesid b. Zeyd olduğu kayıtlarda geçer. Anlaşılan o ki, Muhammed
aleyhine söylediği sözleri kendi kabilesinden Muhammed’e iletenler vardı. (ki
Muhammed’in ajanının olmadığı bir kabile de yok gibiydi)
Muhammed onun kendisi
aleyhine söylediği sözleri duydunca ,“kim beni Mervan’ın kızından kurtaracak?”Diye
sorar. Adiyy b. Hareşe isminde (gözleri görmeyen) bir mümin bu göreve talip
olur ve Muhammed’in adamları Bedir’den döndükten sonra, Ramazan’ın yirmi
beşinci gecesi o kadının evine giderler.
Çocuklarının arasında
uyumakta olduğunu anlarlar hatta bir bebeği de onun üstünde yatmaktadır ve
gözleri görmeyen Hareşe eliyle yoklayarak bebeği kenara çeker ve gözleri
görmemesine rağmen kılıcını Mervan’ın göğsüne dayayıp yüklenir ve kılıç
Mervan’ın arkasından çıkar. Sonra gelip sabah namazını Muhammed ile birlikte
kılar. Hz.Muhammet.” kızını mı öldürdün ?”Diye sordu. O da “Evet ya Rasulullah!”Dedi.
Muhammed onu görünce “Ya Umeyr Mervan’ın acaba hata mı ettim?” Diye cevap verir
buna karşılık Muhammed “Hayır onun için iki keçi bile birbiriyle toslaşmazdı,”
der. Başka kaynaklarda Muhammed’in söylediği son söz şöyledir :“Onun kanı hederdir,
sorup karşı çıkacak kimse yoktur” .(Mahmud Esad- İslam Tarihi “Tarih-i Din-i İslam”
Sayfa – 550-551).
Süleyman Ateş bu konuda
şöyle demiş:
“Kur’ân’da peygamberler
hakkında “hiç günah işlemezler” diye bir nitelik yoktur. Tam tersine Hz. Âdem’in
yasak meyveden yediği, bu yüzden cennetten çıkarıldığı, Hz. Musa’nın adam
öldürdüğü, Hz. Davud’un da açıkça belirtilmekle beraber büyük bir hata işlediği
ve benzeri olaylar anlatılır. Peygamberler de insandır. Onlar da yanılabilir,
hata ve hatta günah işleyebilirler. Onların masumluğu insani olaylarla ilgili
değil, vahiyle ilgilidir. Peygamberler, kendilerine gelen vahiy mesajını olduğu
gibi tebliğ konusunda masumdurlar. Kendilerine gelen vahiylerde en ufak bir
değişiklik yapmadan, çıkarlarına yontmadan olduğu gibi insanlara aktarırlar.
İşte masumluk bununla ilgilidir.Atma Süleyman aynı çağda yaşayan Türk vatandaşıyız?! TÜRK, BABAN BİLE OLSA ÖLDÜR!”Hadis. Sayın Süleyman Ateş,bir
zamanlar,Milliyet Gazetesinde ek olarak verdiğin iki kitapçıkta:”Kuranı Kerim
Kelimullah değildir,kelimeyi Resulullahtır!”Demiştiniz.iyi misiniz gari?!
http://w9.gazetevatan.com/haberdetay…oryid=4&wid=31
Vahye bağlılığın masumiyetle ne ilgisi varsa?
Vahye bağlılığın masumiyetle ne ilgisi varsa?
Kime
gelse vahiy, sıkı mı bağlı kalmasın?
Serdar
Kaangil/Alıntıdır!
“Sadece Tekvin'in ufak hacminde 47
defa "tohum" kelimesi geçer. Tabii, bu kelime diğer yerlerde de sıkça
zikredilir. Muharref Tevrat'a göre Hz. Lût iki kızıyla zina eder. Hz. Lût'un
kızları, sarhoş babalarını ayartırlar. Çünkü babalarının tohumunu korumaları
gerek Ölen erkeğin kardeşinin, yengesine zürriyet vermesi, kayınbiraderlik
görevidir. "Ve Lût Tsoar'dan çıkıp dağda oturdu, iki kızı onunla
beraberdi; çünkü Tsoarda oturmaktan korktu; ve o, ve iki kızı bir
mağarada oturdular. Ve büyük kızı küçüğüne dedi: Babamız kocamıştır, bütün
dünyanın yoluna göre yanımıza girmek için memlekette erkek yoktur, gel babamıza
şarap içirelim ve babamızdan zürriyet yaşatmak için onunla yatalım. O gece babalarına
şarap içirdiler, büyük kızı girip babası ile yattı ve onun yatmasını ve
kalkmasını bilmedi. Ve vaki oldu ki, ertesi gün büyük kız küçüğüne dedi: İşte
dün gece babamla yattım, bu gece de ona şarap içirelim ve babamızdan zürriyet
yaşatmak için gir, onunla yat. Ve o gece de babalarına şarap içirdiler, küçük
kız kalkıp onunla yattı; ve onun yatmasını ve kalkmasını bilmedi. Lût'un iki
kızı böylece babalarından gebe kaldılar. Ve büyük kız bir oğul doğurdu ve onun
adını Moab çağırdı; o bugüne kadar Moablıların atasıdır. Ve küçük kız, o da bir
oğul doğurdu, ve onun adını Ben-ammi çağırdı; o bugüne kadar Ammon oğullarının
atasıdır." (Tekvin, 19/30-38, s. 17). Hz. Lût'un, gayr-ı meşrû nesilleri
mübarek kılınır, kutsallaştırılır (Tesniye, 2/9 ve 19, s. 178).
Geliniyle zina edip ondan çocuğu olan Yahuda (Tekvin, 38/15-18 ve 24, s.
39) ve tarihi, şerefli kılınıyor. (Bkz. Tekvin, 19/30 vd.). Bu olay kınanıp
eleştirilmeden anlatılır. Yahuda'nın gelininden doğan çocukları İsa'nın
atalarıdır. (Bkz. Matta, 1/3, s. 39). Kardeşinin karısıyla beraber olup kendi
kardeşine zürriyet yetiştirmek, kayınbiraderlik görevidir (Tekvin, 38/8, s.
38).
İbrâhim a.s.'a da nâmussuzluk atfedilir, karısı Sara'yı, korktuğu için
Firavun'a veriyor. Firavun karı olarak alıyor. İbrahim develer, eşekler vb.
karşılığında karısını satıyor (Tekvin, 12/11-20, s. 11) .
Kızkardeşin yavuklu olması ve devamında çok müstehcen ifadeler:
"Kaptın gönlümü kızkardeşim, yavuklum! Gözlerinin bir bakışı ile,
Gerdanının tek zinciri ile gönlümü kaptın. Okşamaların ne güzel kızkardeşim,
yavuklum! Şaraptan ne kadar hoştur okşamaların. Itrının güzel kosusu da her
çeşit baharattan! Ey yavuklum bal damlatır dudakların; Balla süt senin dilinin
altındadır. Esvabının kokusu da sanki Libnan kokusu. Kızkardeşim, yavuklum, kapalı
bir bahçedir. Kapalı bir kaynaktır, mühürlenmiş pınardır." (Neşideler
Neşidesi, 4/9-12, s. 669)
"Keşke sen bana, Anamın memelerini emmiş kardeş gibi olaydın. Dışarıda seni bulunca, ben seni
öperdim. Beni de kınamazlardı (...) Küçük bir kızkardeşimiz var. Ve onun daha
memeleri yok. Onun için söz söyleneceği gün kızkardeşimiz için ne yapacağız
(...) Ben duvarım, memelerin de kuleler gibi." (Neşideler Neşidesi, 8/1,
8, 9, 10, s. 672)
"Çarıklar içinde ayakların ne güzel, ey mir kızı! Toplu kalçaların
sanki mücevherler, üstat ellerinin işi. Göbeğin yuvarlak bir tas. Onda karışık
şarap eksik değil. Karnın buğday yığını, zambaklarla kuşanmış. İki memen sanki
bir çift geyik yavrusu, ikiz ceylan yavrusu (...)Bu senin boyun hurma ağacına,
memelerin de salkımlara benziyor. Hurma ağacına çıkayım, dallarını tutayım
dedim. Memelerinin üzüm sakımları gibi olsun. Soluğunun kokusu da elma gibi. Ve
ağzın en iyi şarap gibi." (Neşideler Neşidesi, 7/1-9, s. 671)
Sanki zina serbest gibi ifadeler: "Fahişelik ettikleri Zaman kızlarınızı
ve zina ettikleri Zaman gelinlerinizi cezalandırmayacağım. (...) Ey İsrail, sen
zina etsen de, bari Yahuda suçlu olmasın." (Hoşea, 4/14-15, s. 858)
"Adamlar birbiriyle kavga ederken, birinin karısı yaklaşıp kocasını
dövenin elinden onu kurtarmak için elini uzatır ve onu utanılacak yerlerinden
tutarsa; o zaman kadının elini keseceksin, gözün ona acımayacaktır."
(Tesniye, 25/11-12, s. 202)
Davud'un oğlu Amnon, kızkardeşi Tamar'a zorla sahip oluyor. Uzun, uzun bu
olay anlatılır: II. Samuel, 13/1-14, s. 318)
Kudüs (Yaruşelim) ve Samiriye iki fâhişedir. Bu yahûdi kentleri, fâhişeye
benzetilirken, öyle ifâdeler kullanılır ki, hâşâ bu fâhişeler, Rabbin olur,
Rable beraber olur. Allah'ın şânına kesinlikle yakışmayacak bu çirkin ifadeler,
Allah'ın sözü olarak aktarılır: "Ve bana Rabbin şu sözü geldi: Âdem oğlu,
bir ananın kızları, iki kadın vardı; ve Mısırda fahişelik ettiler;
gençliklerinde fahişelik ettiler; onların memeleri orada sıkıştırıldı, ve
onların kızlık sinesine orada el sürüldü. Ve adları, büyüğünün Ohola, ve
kızkardeşinin Oholiba idi; ve onlar benim oldular, ve oğullarla kızlar
doğurdular. Ve adlarına gelince, Ohola Samiriyedir, ve Oholiba Yeruşalimdir. Ve
Ohola benimken fahişelik etti; ve oynaşlarına, komşu Aşurlulara gönül
verdi." (Hezekiel, 23/1-5, s. 809-810).
"Bir adam karısını boşar, ve yanından gidip başka birisinin karısı
olursa, adam o kadına bir daha döner mi? O diyar çok murdar olmaz mı? derler;
fakat sen çok oynaşlarla fahişelik ettin, yine de bana dön, Rab diyor. Çıplak
tepelere gözlerini kaldır da bak; seninle nerede yatmadılar? Sen onlar için
çöldeki bedevi gibi yolların kenarında oturdun; ve zinalarınla, ve kötülüğünle
diyarı murdar ettin." (Yeremya, 3/1-2, s. 726)
"Sen güzelliğine güvendin, ve şöhretin yüzünden fahişelik etti, ve
yoldan geçen her adamın üzerine fahişeliklerini döktün; onun oldu. Ve kendi
esvabından aldın, ve kendine renk renk yüksek yerler yaptın, ve onların
üzerinde fahişelik ettin... ve böyle oldu, Rab Yehovanın sözü. Ve bana
doğurduğun oğullarını ve kızlarını aldın, ve yiyecek olsun diye onlara kurban
ettin. Fahişeliklerin az mı ki, evlâtlarımı da boğazladın, ve onları ateşten
geçirerek onlara verdin? Ve bütün mekruh şeylerinde, ve fahişeliklerinde
gençliğin günlerini anmadın, o zaman ki, sen çıplak ve açıktın, ve kanında
yuvarlanmakta idin... Yoldan geçen her adama ayaklarını açtın, ve fahişeliğini
artırdın. Ve bol etli komşuların Mısır oğulları ile fahişelik ettin; ve beni
öfkelendirmek için fahişeliğini artırdın... Aşur oğulları ile de fahişelik
ettin, çünkü doymuyordun; onlarla da fahişelik ettin, çünkü doymuyordun;
onlarla da fahişelik ettin, ve yine doymadın. Ve ticaret diyarına, Kildanîler
diyarına kadar fahişeliğini artırdın; yine bununla da doymadın... Bütün bu
şeyleri, utanmaz fahişe işlerini yapıyorsun, ve ücreti hor görmekle bir fahişe
gibi de değilsin. Zina eden, kocasının yerine yabancılar alan bir karısın!
Bütün fahişelere hediye verirler; fakat bütün oynaşlarına sen hediyeler
veriyorsun, ve fahişeliklerin için her yandan sana gelsinler diye onlara rüşvet
veriyorsun. Ve fahişeliklerinde başka kadınlara benzemezsin, çünkü fahişelik
etmek için Kirmse senin ardına düşmiyor." (Hezekiel, 16/15-34, s. 800-801).
Ve bu tür ifadelerden dolayı meşhur bir batılı George Bernard Shaw şöyle
diyor: "Yeryüzündeki en tehlikeli kitabı (İncil ve Tevrat'ı) kilit ve
anahtar altında muhafaza et." Kitab-ı Mukaddes'i çocuğunun ulaşamayacağı
yerlerde sakla. Batıda yayınlanan bir dergi şunu yazar: "Çocuklara Kitab-ı
Mukaddes hikâyeleri okumak, onlarla seks ahlâkını tartışmak için her çeşit
fırsatı da doğurabilir. Temizlenmemiş bir Kitab-ı Mukaddes bazı sansürlerden
olumsuz bir rapor alabilir." 'The Plain Truth, Ekim 1977). Başka bir yazar
da şöyle der: "Kitab-ı Mukaddes, Eğer bir Hindu din kitabı, yahut bir Müslüman
din kitabı olmuş olsaydı elbette ona da yasak damgasını vuracaklardı. Fakat
onlar kendilerine ait 'Kutsal Kitab'a karşı son derece âcizdirler. Çünkü
onların kurtuluşu ona bağlıdır."
KURANDA
SAVAŞ İLE İLGİLİ AYETLER!
KATLİAMLARIN,VE YAĞMALARIN NEDENİ DİNLERDİR?!
İSLAMİYET SEVGİ VE BARIŞ DİNİ DİYEREK
MASAL OKUYANLAR;BİLGİLERİNİZİ VE İNANÇLARINIZI KENDİNİZE SAKLAYINIZ.KATLİAMLARI
VE SOYGUNLARI BİR YÜCE GÜCÜN EMRİNE BAĞLAYARAK İNSANLARI ALDATMAKTIR?!
“Bütün dünya müslüman olana kadar ve
haraç alıncaya kadar öldür!”
HARAÇ VE YAĞMA İÇİN MÜSLÜMANLAR BİRİBİRLERİNİ
ÖLDÜRMEDE?!Allah ta yukarıdan,bu vahşetleri
seyreylemede?!Ostüzü.Hani dinde zorlama yoktu?!
2/191-“Onlaı nerede
yakalarsanız öldürün.Ve siziçıkardıkları yerden
onları çıkarıp öldürmeden dafa şiddetlidir.YalınızMescid2i Haram
yanından sizinle savaşmadıkça,Siz de onlarla savaşmayın.Fakat sizi öldürmeye
kalkışınca onları öldürün.Kâfirlerin cezası böyledir.”
2/216-“Savaş size farz
kılındı.Gerçi o size hoş gelmez.Olabilir ki siz savaştan hoşlanmazsınız.Yine
olabilir ki seversiniz,oysaki o sizin için bir kötülüktür….”
2/217-“….Sizden de her
kim dinindan döner ve kaçmaya karar verirse artık onların bütün
amelleri,dünyada ve ahirette boşa gitmişcehennemliklerdir.Onlar,orada ebedi
olarak kalcaklardır.”
2/244-“O halde Allah
yolunda çarpışın ve bilin ki Allah,her şeyi işitir ve bilir.”
9-TEVBE-14-Onlarla savaşın ki Allah, sizin ellerinizle onların cezasını versin ve ... onları rezil ve rüsvay etsin, yardımıyla sizi onlara muzaffer kılsın. Ve mümin bir kavmin yüreklerini ferahlandırsın.
9-TEVBE-29.Kendilerine kitap verilenlerden oldukları halde ne Allah'a, ne ahiret gününe inanmayan, Allah'ın ve Resulünün haram kıldığını haram tanımayan ve hak dini din edinmeyen kimselere alçalmış oldukları halde elden cizye verecekleri hale gelinceye kadar savaş yapın.
4-NİSA-84 Allah yolunda savaş! Sen ancak kendi yaptığından sorumlusun. Müminleri de savaşa teşvik et. Umulur ki, Allah kâfirlerin gücünü kırar. Hiç şüphesiz ki Allah kuvvet ve kudretçe çok daha güçlü, ve cezası daha çetindir.
9-TEVBE-73.Ey peygamber! Kâfirlere ve münafıklara karşı cihad et ve onlara karşı çetin ol. Onların varacakları yer cehennemdir. Ne kötü bir varış yeridir orası!
8-ENFAL-41..Şunu da biliniz ki, ganimet olarak aldığınız her hangi bir şeyden beşte biri mutlaka Allah içindir. O da peygambere ve ona yakınlığı olanlara, yetimlere, miskinlere ve yolda kalmışlara aittir. Eğer siz Allah'a iman etmiş, hak ile batılın ayrıldığı o gün, iki ordunun karşı karşıya geldiği o (Bedir) günü kulumuza indirdiğimiz âyetlere iman getirmiş iseniz bunu böyle biliniz. Ve biliniz ki, Allah, her şeye kadirdir.Bu surenin 1’inci ayeti,Hüneyindeki Ganimet paylaşımı kavgası nedeniyle hemen değiştirilmiş,41’inci ayet düzenlenmiştir?!ilk ayet aynen şöyleydi:ENFAL-1 için 39 meâl bulundu. Diyanet İşleri(8/ENFÂL-1: (Ey Muhammed!) Sana ganimetler hakkında soruyorlar. De ki: “Ganimetler, Allah’a ve Resûlüne aittir. O hâlde, eğer mü’minler iseniz Allah’a karşı gelmekten sakının, aranızı düzeltin, Allah ve Rasûlüne itaat edin.”) / Abdulbaki Gölpınarlı(8/ENFÂL-1: Sana harp ganîmetlerinin hükmünü sorarlar. De ki: Ganîmetler, Allah'ın ve Peygamberindir. Artık Allah'tan sakının ve aranızı ıslah edin ve inanmışsanız Allah'a ve Peygamberine itaat edin.)!?41’inci ayetten Köleler çıkartılmıştır:
8-ENFAL-41 için 39 meâl bulundu. Âdem Uğur(8/ENFÂL-41: Eğer Allah'a ve hak ile batılın ayrıldığı gün, iki ordunun birbiri ile karşılaştığı gün (Bedir savaşında) kulumuza indirdiğimize inanmışsanız, bilin ki, ganimet olarak aldığınız herhangi bir şeyin beşte biri Allah'a, Resulüne, onun akrabalarına, yetimlere, yoksullara ve yolcuya aittir. Allah her şeye hakkıyla kadirdir.) / Ahmed Hulusi(8/ENFÂL-41: Eğer Allâh'a ve Furkan günü (Hak ve bâtıl uğruna ayrışıp savaşanların günü), (yani) iki topluluğun karşılaştığı (Bedir) günü kulumuza inzal ettiğimize (meleklerin yardımına) iman etmişseniz, bilin ki ganimet olarak elde ettiklerinizin beşte biri Allâh'a (Allâh yolunda harcanmaya), Er Rasûl'e (Rasûlullah'a), akrabalarına, yetimlere, yoksullara ve Allâh için yolda kalmışlara aittir. . . Allâh her şeye Kaadir'dir.)Bu ayette soygun malları sekiz gruba dağıtılacaktı?!Grup olarak Köleler neden yazılmamış?!
8-ENFAL-69..Artık elde ettiğiniz ganimetten helâl ve hoş olarak yiyin ve Allah'a karşı gelmekten sakının. Muhakkak ki, Allah bağışlayıcıdır ve merhamet edicidir.
Yarattıklarının birbirini öldürmesinden nasıl keyf almaktadır ki Allah sürekli savaş ve öldürme istemektedir.
Böyle bir Allah olabilir mi?
Ya da Allah böyle savaş kitabı göndermiş olabilir mi?
Dinlere göre tüm insanlar aynı Allahın kulu değil mi?
Birbirinizi öldürün diye söyleyeceği yerde birbirinizi sevin demesi beklenmez mi?
Şeytan bile öldürün demiyor.
Baban oğlun Müslüman değilse onu öldür yazıyor.
Şimdi ayetleri lütfen dikkatlice okuyun.
Allah sürekli savaşın öldürün köle ve cariye alın ganimetleri benim söylediğim şekilde paylaşın ve
Helali hoş olarak yeyin yazıyor.
Allah parayı ne yapacak acaba,
Bu kadar açık ve açık olan şey üzerine yorum yapalım.
Bunu yazan bir kuran Allahtan gelmiş olabilir mi?”Hz.Muhammet, güzel bir kadın görmeye görsün, akşama ayeti hazırdır!””Ya Muhammet,Allah senin sikinin keyfi için çok koşuşturuyor1”Hz.Aişe.Ostüzü.
3/321-“Hani sen sabah erkenden müminleri savaş mevzilerine yerleştirmek için ayrılmıştın. Allah hakkıyla işiten ve bilendir.”
3/167-iki topluluğun karşılaştığı günde başınıza gelen musibet te Allah’ın izniyle müminleri belirlemesi ve hem de münafıklık yapanları ayırt etmesi. Onlara: Geliniz Allah yolunda savaşınız veya(hiç olmazsa) savununuz” denilmişti: Onlar ise:”Biz savaşmasını(savaş olacağını)bilseydik gelirdik!”dediler; ancak sizinle din hakkında savaşan, Onlar, o gün imandan çok küfre yakın idiler…
60/94-“Allah sizi ancak sizinle din hakkında savaşan, sizi yurtlarınızdan kovulmanız için yardım eden kimselere dost olmaktan men eder…”
9/29-“Kendilerine kitap verilenlerden oldukları halde, ne Allah’a, ne peygambere inanmayan, Allah’ın ve Resulünün haram kıldığını haram tanımayan kimselerle alçalmış oldukları halde elden cizye verene ve imana gelinceye kadar savaş yapın.”
9/38-“İman edenler! Size ne oldu ki,”allah yolunda cihada çıkın!”Denilince yığılıp kaldınız. Yoksa ahiretten vazgeçip, dünya hayatına razı mı oldunuz? Fakat dünya hayatının zevki ahiretin yanında pek az bir şeydir.”
9/39-“Eğer topluca savaşa katılmazsanız, O sizi acı bir azaba uğratır ve yerinize başka bir kavmi getirir, siz O’NA zerrece bir zarar veremezsiniz. Allahın gazabı yeter.”
9/41-“Ey Müminler! ister hafif teçhizatla, ister ağırlıklı olarak sefere mallarınızla, canlarınızla Allah yolunda cihad edin. Eğer bilirseniz ir azap vardır.”
4/74-“O halde geçici dünya hayatını, ebedi ahiret hayatı karşısında, Allah yolunda savaşsınlar. Her kim allah yolunda savaşır da öldürülerek gelirse, biz ona yarın pek büyük mükâfat vereceğiz. “
4/76-“İman edenler Allah yolunda savaşırlar. İnkâr edenler de tâgut yolunda savaşırlar. O halde siz şeytanın taraftarlarına karşı savaşın…”
4/90-“(EY Muhammed),Allah yolunda savaş.Sen ancak kendi yaptığında Müminleri de savaşa teşvik et…..”
5/33-Allah ve Resulüne karşı savaşan ve yeryüzünde fesat çıkarmaya çalışanların cezası, ancak öldürülmeleri ve ya asılmaları yahut ayak ve ellerinin kesilmesi, ya da yeryüzünde başka bir yere sürgün edilmeleridir. Bu onlar için bir zillettir. Ahirette ise onlara büyük bir azap vardır.”
8/39-“Ortalıkta fitne kalmayıp, din tamamen Allah’ın dini oluncaya kadar savaşın. Eğer vazgeçerlerse Allah yaptıklarını görür.”
5/57-“Bundan dolayı, onları savaşta yakalarsan, kendilerinden sonrakilere ibret olacak şekilde ağır bir cezaya çarptır, belki ibret alırlar.”
8/62-“Ey Peygamber!Müminleri cihada teşvik eyle….”
9/123-“Ey iman edenler, önce yakın çevrenizdeki kâfirlerle savaşın, sizin onlardan kuvvetli olduğunuzu görsünler. İyi bilin ki Allah muttakilerle beraberdir.”
33/25-“Hem allah kâfirleri her hangi bir hayra ulaşmadan hınçları ile defeder. Allah, müminlere savaşta kâfi gelir.Allah çok güçlüdür,çok üstündür.”
47/14-“Savaşta inkâr edenlerle karşılaştığınız zaman hemen boyunlarını vurun. Onlara üstün geldiğiniz zaman bağı sıkı bağlayıp esir alın, sonra hapse atıp, savaş bitince de onları ya karşılıksız olarak, ya da fidye ile salıverin emri budur. Eğer Allah dileseydi onlardan başka türlü de intikam alırdı… Allah yolunda öldürülenlere gelince, onların amelleri asla boşa çıkmaz. “
49/9-Eğer müminlerden iki grup birbirleri ile vuruşurlarsa aralarını düzeltin. Biri ötekine saldırırsa, Allah’ın buyruğuna dönünceye kadar saldıran tarafa saldırın… “
Savaş-Cihad-ile ilgili diğer ayetler:
2/177.2/217.2/244.2/246.3/146.3/156.3/311.4/71.4/75.4.90.4/101.5/24.5/64.8/16.9/13.9/36.9/107.9/111.16/81.21/93.22/39.33/20.33/26.47/20.48/16.48/22.57/10.59/11.59/12.59/14.60/8.
: GAZVELER
BÖLÜMÜ
Konu : Gazveler - Ebu Rafi Abdullah İbnu Ebi`l-Hukayk`ın Katli
Ravi : Bera
Hadis : Resulullah (sav) Yahudi Ebu Rafi`e, Ensar`dan bir grup adam gönderip, başlarına da Abdullah İbnu Atik`i koydu. Ebu Rafi` Resulullah (sav)`a eza veriyor ve aleyhinde çalışmalar yapıyordu. Ebu Rafi Hicaz bölgesindeki kendine has bir kalede oturuyordu. Kaleye yaklaştıkları zaman güneş batmıştı. Halk artık sürüleriyle dönüyordu. Abdullah arkadaşlarına: "Siz burada oturun ve yerinizden ayrılmayın. Ben gidip, kapıcılara biraz iltifat edip, içeri girme imkânı arayacağım" dedi ve ilerledi. Kapıya kadar geldi. Kazayı hacet yapıyormuş gibi elbisesini toparladı, i insanlar içeri girmişti. Kapıcı seslendi. "Ey Allah`ın kulu, girmek istiyorsan gir. Kapıyı kapatacağım (çabuk ol)!" dedi. Ben de girdim ve (bir köşeye) gizlendim. Halk tamamen girince kapıyı kapattı. Sonra da anahtarları bir kazığa taktı. Ben (müsait bir anda) kalkıp anahtarları alıp kapıyı açtım. Ebu Rafi evinde gece sohbeti yapıyordu. Ve hususi bir köşkte idi. Sohbet arkadaşları dağılınca, yanına çıktım. Her bir kapıyı açıp girdikçe içeriden üzerime kapadım. "Eğer halkın haberi olur da beni öldürmeye azmederlerse, ben Ebu Rafi`i öldürmeden ona ulaşamasınlar diye böyle yaptım. Sonunda yanına kadar geldim. Köşkün ortasında yer alan karanlık bir odadaydı. Ancak, odanın neresinde olduğunu bilemiyordum. "Ebu Rafi`" diye seslendim. "Kim o?" dedi. Sese doğru yöneldim. Heyecan içerisinde bir kılıç darbesi indirdim, ama boşa gitti. Adam bir çığlık attı. Hemen odadan çıktım. Azıcık bekleyip tekrar girdim, [sesimi değiştirip, yardıma gelmiş gibi:] "O ses de ne? ey Ebu Rafı" dedim. "Kahrolası, odada biri var az önce bana kılıç vurdu" dedi. (Yerini iyice keşfetmiştim), bir darbe daha indirdim. Yaraladım, fakat öldüremedim. Sonra kılıcın ucunu karnına sapladım, sırtına kadar dayandı. Öldürdüğümü anladım. Geri dönüp, kapıları teker, teker açmaya başladım. Merdivene kadar geldim. Ayağımı bastım. Yere kadar ulaştığımı zannettim. Ay ışığıyla aydınlık bir gecede düştüm. Bacağım kırıldı. Sarığımla sardım. Sonra gidip kapının önüne oturdum. Onu gerçekten öldürdüm mü, öğreninceye kadar bu gece kaleden dışarı çıkmayacağım" dedim. Horozlar ötünce, surların üzerinden ölüm ilan edildi. Ölüm habercisi: "Hicaz ahalisinin tüccarı Ebu Rafi`in ölümünü duyuruyorum!" diye bağırıyordu. Ben hemen arkadaşlarımın yanına gittim. "Zafer!" dedim, Allah Ebu Rafi`in canını aldı!" Resulullah (sav)`a geldim, olup biteni anlattım. Bana: "Uzat ayağını!" buyurdular. Ben de ayağımı uzattım. Meshediverdi. Sanki hiçbir şey olmamış gibi hiçbir rahatsızlık kalmadı.
Hadis No : 4244.
Konu : Gazveler - Ebu Rafi Abdullah İbnu Ebi`l-Hukayk`ın Katli
Ravi : Bera
Hadis : Resulullah (sav) Yahudi Ebu Rafi`e, Ensar`dan bir grup adam gönderip, başlarına da Abdullah İbnu Atik`i koydu. Ebu Rafi` Resulullah (sav)`a eza veriyor ve aleyhinde çalışmalar yapıyordu. Ebu Rafi Hicaz bölgesindeki kendine has bir kalede oturuyordu. Kaleye yaklaştıkları zaman güneş batmıştı. Halk artık sürüleriyle dönüyordu. Abdullah arkadaşlarına: "Siz burada oturun ve yerinizden ayrılmayın. Ben gidip, kapıcılara biraz iltifat edip, içeri girme imkânı arayacağım" dedi ve ilerledi. Kapıya kadar geldi. Kazayı hacet yapıyormuş gibi elbisesini toparladı, i insanlar içeri girmişti. Kapıcı seslendi. "Ey Allah`ın kulu, girmek istiyorsan gir. Kapıyı kapatacağım (çabuk ol)!" dedi. Ben de girdim ve (bir köşeye) gizlendim. Halk tamamen girince kapıyı kapattı. Sonra da anahtarları bir kazığa taktı. Ben (müsait bir anda) kalkıp anahtarları alıp kapıyı açtım. Ebu Rafi evinde gece sohbeti yapıyordu. Ve hususi bir köşkte idi. Sohbet arkadaşları dağılınca, yanına çıktım. Her bir kapıyı açıp girdikçe içeriden üzerime kapadım. "Eğer halkın haberi olur da beni öldürmeye azmederlerse, ben Ebu Rafi`i öldürmeden ona ulaşamasınlar diye böyle yaptım. Sonunda yanına kadar geldim. Köşkün ortasında yer alan karanlık bir odadaydı. Ancak, odanın neresinde olduğunu bilemiyordum. "Ebu Rafi`" diye seslendim. "Kim o?" dedi. Sese doğru yöneldim. Heyecan içerisinde bir kılıç darbesi indirdim, ama boşa gitti. Adam bir çığlık attı. Hemen odadan çıktım. Azıcık bekleyip tekrar girdim, [sesimi değiştirip, yardıma gelmiş gibi:] "O ses de ne? ey Ebu Rafı" dedim. "Kahrolası, odada biri var az önce bana kılıç vurdu" dedi. (Yerini iyice keşfetmiştim), bir darbe daha indirdim. Yaraladım, fakat öldüremedim. Sonra kılıcın ucunu karnına sapladım, sırtına kadar dayandı. Öldürdüğümü anladım. Geri dönüp, kapıları teker, teker açmaya başladım. Merdivene kadar geldim. Ayağımı bastım. Yere kadar ulaştığımı zannettim. Ay ışığıyla aydınlık bir gecede düştüm. Bacağım kırıldı. Sarığımla sardım. Sonra gidip kapının önüne oturdum. Onu gerçekten öldürdüm mü, öğreninceye kadar bu gece kaleden dışarı çıkmayacağım" dedim. Horozlar ötünce, surların üzerinden ölüm ilan edildi. Ölüm habercisi: "Hicaz ahalisinin tüccarı Ebu Rafi`in ölümünü duyuruyorum!" diye bağırıyordu. Ben hemen arkadaşlarımın yanına gittim. "Zafer!" dedim, Allah Ebu Rafi`in canını aldı!" Resulullah (sav)`a geldim, olup biteni anlattım. Bana: "Uzat ayağını!" buyurdular. Ben de ayağımı uzattım. Meshediverdi. Sanki hiçbir şey olmamış gibi hiçbir rahatsızlık kalmadı.
Hadis No : 4244.
Peygamber Efendimiz (asv)'in "Yahudileri öldürünüz" şeklinde bir
hadisi var mı?
Ömer ibn-i Hamza (ra) bildirmiştir: “Resulullah
Aleyhissalâtu Vesselâm buyurdular ki:
"Sizler Yahudilerle muhakkak savaşacaksınız! Harp o kadar şiddetli olacaktır ki, hattâ taş: ‘Ey Müslüman! Şu arkamdaki bir Yahudi’dir! Gel de onu öldür!’ diyecektir.”(Müslim, Fiten, 80)
"Sizler Yahudilerle muhakkak savaşacaksınız! Harp o kadar şiddetli olacaktır ki, hattâ taş: ‘Ey Müslüman! Şu arkamdaki bir Yahudi’dir! Gel de onu öldür!’ diyecektir.”(Müslim, Fiten, 80)
Abdullah bin Ömer (ra) bildirdi: “Resûl-i Ekrem Efendimiz Aleyhissalâtu
Vesselâm şöyle buyurdu:
"Yahudiler sizinle savaşacaktır! Fakat neticede siz onlara musallat
kılınacaksınız! Öldürme o kadar şiddetli olacak ki, bir kaya parçası: ‘Ey
Müslüman! Şu arkamda duran kişi bir Yahudi’dir. Onu öldür!’ diye haber
verecektir.”(Müslim, Fiten, 81)
Ebû Hüreyre (ra) bildirmiştir: “Resûl-i Ekrem Efendimiz Aleyhissalâtu
Vesselâm şöyle buyurdu:
"Müslümanlarla Yahudiler harb etmedikçe kıyâmet kopmayacaktır. O
harpte Müslümanlar (gâlip gelerek) Yahudileri öldürecekler. Öyle ki, Yahudi,
taşın ve ağacın arkasına saklanacak da, taş veya ağaç; ‘Ey Müslüman, Ey
Allah’ın kulu, şu arkamdaki Yahudi’dir, gel de onu öldür!’ diye haber
verecektir. Sadece Garkad ağacı müstesna, çünkü o, Yahudilerin
ağaçlarındandır.”(Müslim, Fiten, 82)
Evet, Ahir zaman Peygamberi (asv) buyuruyor:
“Müslümanlar, Yahudilerle harp etmedikçe kıyamet kopmayacak. Harp olacak ve
Müslümanlar onları yenip öldürecekler. Öyle ki, Yahudiler ağaç ve taşların
arkasına saklanacaklar, o ağaç ve taşlar konuşarak, 'Ey Müslüman, ey Allah’ın
kulu, arkamda bir Yahudi var, gel onu öldür.' diyecek. Sadece arkad ağacı haber
vermeyecek, çünkü bu ağaç, onların ağacıdır.” (Ennihaye, cilt 1, shf. 87, 103, 104, 117; İbni Mace, cild: 2, shf: 1363;
Müslim, cild: 4 Shf: 2239)
Hadiste adı geçen arkad ağacı, Kamus’ta “Sincan dikeni” veya “Yahudi
ağacı” olarak belirtilir. Anadolu’nun muhtelif bölgelerinde ise Karaçalı,
Karadiken, Kunar, Çalıtohumu, Çalıdikeni, Çeşmizen ve Hz. İsa (as) dikeni gibi
çeşitli isimler altında tanınır. Boyu iki-üç metre olan bu ağacın Lâtince ismi
“PALIURUS SPINA CHRISTI”DİR.
Tehlikeli dikenlere sahip olan bu ağaç, Filistin havalisinde Yahudiler
tarafından hâlen çok yaygın bir şekilde dikilmektedir...
“Onlar toplu olarak sizinle savaşmazlar, ancak müstahkem şehirlerde yahut
surların ardında sizinle savaşmak isterler. Kendi aralarındaki çekişmeleri
oldukça çetindir. Sen onları toplu sanırsın, oysa onların kalpleri dağınıktır.
Öyledir, çünkü onlar aklını kullanmayan bir topluluktur.” (Haşr, 59/14)
Bundan yıllar önce gazetecilerin, İsrail Devleti’nin o günkü başbakanı
Şimon Perez’e “Kur’an-ı Kerim, sizin devletinizin yıkılacağından haber
veriyor.” diye hatırlattıklarında, Perez şu cevabı vermişti:
“Kur’an’ın bahsettiği Müslümanlar gelsin, düşünürüz.” (Tercüman Gazetesi, Ergun Göze, 1986).
Hadislerde Müslümanların Yahudilerle savaşacakları açık bir dil ile
bildirilmiştir. Bu savaşta Müslümanların saldırgan taraf olmayacağını da
hadislerin metninden anlamak mümkündür. Müslümanlar olsun dünya kamuoyunu
arkalarına alacaklardır. Hadiste taş ve ağacın konuşması, insanlığın ortak
vicdanına, yani dünya halklarının ortak sesine teşbihtir.
Demek, dünya kamuoyu Yahudileri tasvip etmeyecektir. Ancak Yahudileri
saldırganlıklarında tasvip eden, onlara destek veren, onları koruyan ve
kollayan ve onlar adına savaşan bir kavim olacaktır. Bu kavim, istikbali çok
net gören Peygamber Efendimiz (asm) tarafından “Garkad Ağacı” olarak
tasvir ve teşbih edilmiştir.
O zaman henüz kurulmamış olan Basra ve Bağdat şehirlerinin kurulacağını ve
buralarda Müslüman halkın yaşayacağını Allah Resûlü (asm) mucizevî bir şekilde
haber vermiştir.
Bilindiği gibi hicrî 656/25 Şubat 1258/ tarihinde Bağdat bir kez de Hülâgu
tarafından yakılıp yıkılmıştır. Böylece Beni Kantûrâ’nın yorumu çıkmıştır.
Fakat günümüzde Yahudilerle dirsek teması bulunan Amerika ve İngiltere’nin
Bağdat’ı ve Basra’yı yeniden yakıp yıkması, Beni Kantûrâ zulmünü, bu defa
Yahudilere destek veren Garkad Ağacı teşbihiyle birlikte, bir defa daha gündeme
getirmiştir.
Günümüzde Yahudi fitnesinin Orta Doğu’yu ne derece ateş cehennemine
çevirdiği malûmdur. Hadislerden anlaşılan odur ki, Yahudiler bozguna
uğratılıncaya kadar bu savaş ahir zamanın acı bir musibeti olarak devam
edecektir. Allah hayıra tebdil eylesin.”
Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet
Sorularla İslamiyet
Bugün birebirinin başlarını kesen Müslümanlar! Kuranın ve Hz.Muhammedin
emirlerini uygulamaktadırlar. Hâlbuki bilmedikleri çok şeyler vardır:”ZAMAN
SANA UYMAZSA SEN ZAMANA UY!”
“ZAMAN DEĞİŞTİKÇE AHKÂM DA/HÜKÜMLERDE/DEĞİŞİR. Kuran ayetleri Üç gurupta
toplanmaktadır.1-İBADET AYETLERİ,2-MESELLER,3-HÜKÜMLER. Yalınız, İbadet
ayetleri ile Meseller değiştirilemez. Uygulamalar zaman değiştikçe
değiştirilir. Ortaçağda, Arabın kültürüne ve sosyal yapısına göre vazedilmiş
hükümler, artık insanların ilerlemesi ve uygarlaşması karşısında hükmünü de yitirmiştir.
Dünya üzerindeki yaşamlara bakmak,aklı olanlar için yeterlidir sanırım:Dünya
üzerinde yetişen tüm ürünler,mevsimlere ve aylara göre dağıtılarak canlıların
yaşaması sağlanmıştır.Kış mevsiminde kutup bölgelerinde yaşayan
canlılar,ayılar,kurtlar,tilkiler, kargalar ve martılar için yüce yaratan somon
balığı göndermektedir.Sonra da kış uykusu vermektedir.Madem ki insan,canlıkların
en şereflisidir,neden onlara şiddet uygulatsın?Dört defa hırsızlık suçu
işleyenin çaprazlama olarak elleri ve ayakları kesilir?!Ya hırsız hasta
ise,yani klopdömanyak ise,madem ki Allah böyle yaratmışsa bu ceza neden
Allahtan olsun?!Nerede kaldı mantık?!Hem hırsızların elleri ve ayakları en
büyük hırsızlar tarafından kestirilmektedir?!
“Herkese, anlayabileceğe kadar konuş”!?Hadis.
Kuran'da cinsellikle ilgili ayetleri.Alıntıdır:
“Kuran-ı
Kerim'de cinsellikle ilgili geçen ayetler...”
“Kadının
cinselliğinden yararlanmak kocanın hakkı olduğu gibi, erkeğin cinselliğinden
yararlanmak da kadının hakkıdır. Erkek bu hakka riayet etmediği takdirde
günahkâr olmuş olur.
Cenab-ı Hak buyuruyor:
“Erkeklerin kadınlar üzerinde hakları olduğu gibi, kadınların da erkekler üzerinde hakları vardır. Erkeklerin kadınlar üzerinde hakları bir derece daha fazladır.” (Bakara Suresi:2/ 228).Bakara/İnek suresi/223’üncü ayet:”kadınlar tarlanızdır, istediğiniz yerinden giriniz?!”Müminlere,cennette ipek Yataklar üzerinde,ellenmemiş ve dillenmemiş 15 yaşında tomurcuk memeli kızlar!?...”
Bu ayette bahsedilen bir derece, cinsellik konusunda değildir. Cinsellik konusunda erkek-kadın eşittir. Erkeğin bir derece daha haklı olduğu konu onun kadını gözetmesi, malını koruması, onu idare etmesi, ailenin yükünü çekmesi açısındandır.
Allah Resulü buyuruyor:
“Kadın kocasının izni olmadan (farz oruç dışında) oruç tutar da orucu sebebiyle kocasının arzularını karşılamaktan kaçınırsa Allah ona üç haram işin günahını yükler.”
“Kişi cinsel ilişkiye karısını çağırdığı zaman karısı ocak başında yemek pişiriyorsa da kocasının davetine cevap versin.
“Kişi karısını yatağa çağırdığı zaman (bir özrü olmadan) kadın gelmekten kaçınır, kocası da bu sebeple ona kırgın olarak gecelerse, melekler sabaha kadar o kadına lanet ederler.
Size cennetlik kadınları tanıtayım mı? Onlar bir hata ettikleri veya kocaları tarafından bir haksızlığa uğratıldıkları zaman kocalarına karşı: “Seni hoşnut etmedikçe uyumayacağım diyebilen kocalarına düşkün kadınlardır.”
“Kadın ocak başında olsa bile kocasının davetine icap etmelidir.”
Aynı şekilde kocanın cinselliğinden yararlanmakta kadını hakkıdır. Bu hakkını almasına yardımcı olmak da kocasının görevidir. Kocanın bu görevini yapmaması, onu suçlu ve günahkâr yapar. (Tefsir-i Kurtubi 3/124) Hatta koca cinsel görevini yapamadığı zaman kadın mahkemeye başvurup boşanabilinir. Bu hak erkeğe de verilmiştir.
Ancak cinsel hakka riayette kadın ile erkek arasında iki fark vardır:
1. Erkek, cinsel hakkını kadından hemen isteyebilirken, kadın bu hakkını hemen isteyememektedir. Erkek, azami dört ayda bir kadının cinsel hakkını vermek zorundadır.
2. Erkek, cinsel hakkını kadından bizzat isterken, kadın ancak mahkeme yoluyla isteyebilmektedir. Hastalık gibi önemli bir mazereti olmaksızın, sırf zarar ve eza vermek amacıyla karısı ile cinsel münasebette bulunmayan erkek hakkında karısı dava açabilir.”Peki,cinsellikte kadın ve erkek eşittir buyuruyorsunuz?!Cennette her Müslüman erkeğe 72 kadın,100 Huri ve dahi 100 Gılmandan ne haber?!.Zavallı kadınlar her viziteden sonra bakire olacaklarmış?Peki kardeşim Müslüman kadınlara cennette ne var?!Bu soruya Peygamber bile yanıt verememişti?!
Cenab-ı Hak buyuruyor:
“Erkeklerin kadınlar üzerinde hakları olduğu gibi, kadınların da erkekler üzerinde hakları vardır. Erkeklerin kadınlar üzerinde hakları bir derece daha fazladır.” (Bakara Suresi:2/ 228).Bakara/İnek suresi/223’üncü ayet:”kadınlar tarlanızdır, istediğiniz yerinden giriniz?!”Müminlere,cennette ipek Yataklar üzerinde,ellenmemiş ve dillenmemiş 15 yaşında tomurcuk memeli kızlar!?...”
Bu ayette bahsedilen bir derece, cinsellik konusunda değildir. Cinsellik konusunda erkek-kadın eşittir. Erkeğin bir derece daha haklı olduğu konu onun kadını gözetmesi, malını koruması, onu idare etmesi, ailenin yükünü çekmesi açısındandır.
Allah Resulü buyuruyor:
“Kadın kocasının izni olmadan (farz oruç dışında) oruç tutar da orucu sebebiyle kocasının arzularını karşılamaktan kaçınırsa Allah ona üç haram işin günahını yükler.”
“Kişi cinsel ilişkiye karısını çağırdığı zaman karısı ocak başında yemek pişiriyorsa da kocasının davetine cevap versin.
“Kişi karısını yatağa çağırdığı zaman (bir özrü olmadan) kadın gelmekten kaçınır, kocası da bu sebeple ona kırgın olarak gecelerse, melekler sabaha kadar o kadına lanet ederler.
Size cennetlik kadınları tanıtayım mı? Onlar bir hata ettikleri veya kocaları tarafından bir haksızlığa uğratıldıkları zaman kocalarına karşı: “Seni hoşnut etmedikçe uyumayacağım diyebilen kocalarına düşkün kadınlardır.”
“Kadın ocak başında olsa bile kocasının davetine icap etmelidir.”
Aynı şekilde kocanın cinselliğinden yararlanmakta kadını hakkıdır. Bu hakkını almasına yardımcı olmak da kocasının görevidir. Kocanın bu görevini yapmaması, onu suçlu ve günahkâr yapar. (Tefsir-i Kurtubi 3/124) Hatta koca cinsel görevini yapamadığı zaman kadın mahkemeye başvurup boşanabilinir. Bu hak erkeğe de verilmiştir.
Ancak cinsel hakka riayette kadın ile erkek arasında iki fark vardır:
1. Erkek, cinsel hakkını kadından hemen isteyebilirken, kadın bu hakkını hemen isteyememektedir. Erkek, azami dört ayda bir kadının cinsel hakkını vermek zorundadır.
2. Erkek, cinsel hakkını kadından bizzat isterken, kadın ancak mahkeme yoluyla isteyebilmektedir. Hastalık gibi önemli bir mazereti olmaksızın, sırf zarar ve eza vermek amacıyla karısı ile cinsel münasebette bulunmayan erkek hakkında karısı dava açabilir.”Peki,cinsellikte kadın ve erkek eşittir buyuruyorsunuz?!Cennette her Müslüman erkeğe 72 kadın,100 Huri ve dahi 100 Gılmandan ne haber?!.Zavallı kadınlar her viziteden sonra bakire olacaklarmış?Peki kardeşim Müslüman kadınlara cennette ne var?!Bu soruya Peygamber bile yanıt verememişti?!
Tevrattaki,
cinsellik sorusu Kurana da, Müslüman erkeklerin lehine yansıtılmıştır. Arap
âleminde erkek, gaza, yağma ve soygun için çok önemlidir.”Irmak kenarında, ipek
yataklar üzerinde, ellenmemiş ve dillenmemiş ,yeşil gözlü,tomurcuk memeli
kızlar!”Müslüman kadınlar için neden ,gönlünün erkeki yok?!Saygılarımla.İzninizle
ben sonsuza kadar ülkemde kalmak istiyorum.Kadınlara hürmet ve saygının
olmadığı yerde ben de yokum.