16 Ocak 2017 Pazartesi

1150/HUKUKU GÖTTEN DÜZMEK!


         TC.                                                                                                                                                                                          OSMANTÜRKOĞUZ                                                       osmanturkoguz@gmail.                                                                                                                                            TV. İZMİR;17 Ocak 2017.      

                 BİR HUKUK PROFESSÖRÜ  İÇİN?!

       KÖPEKLERE SÖZÜM YOKTUR.SAHİPLERİNİN EMRİYLE HAVLARLAR.HOŞTT. 

               Rahmetli Neyzen Tevfik,bugünün hainlerini de çoktan     görmüş!

       AKEPE Bursa Milletvekili İsmail Aydın adlı bir Nevbekâr,Türkiye Büyük Millet Vekilleri Meclisinde Yellenmiş:”Anayasanın değiştirilemez denilen maddelerini kabul etmek mümkün değildir.Gerekli çoğunluk sağlandığın da bütün maddeleri değiştirebilinir?!”Ulan Zibidi,neden and içtin öyleyse?!Sen ancak Gugukçu olabilirsin!Kuran’ı Kerimin muamelata dayalı hükümleri zaman değiştikçe değiştirilebilir.”ZAMAN DEĞİŞTİKÇE AHKÂM DA DEĞİŞİR.Araplara göre düzenlenmiş İslam Hukuku kuralları neden değiştirilmez?Bir tek kadının tanıklığı geçerli değildir!Bir kadın Yargıcımızın baktığı davada,illa da iki kadın tanık mı gereklidir,bir erkek tanığa eşit olarak.İslam Hukukunda Mirastan kadın mirasçılar neden yarım pay alırlar?Muhammedin Allahı kadın ve uygarlık düşmanı mıdır a tombalak?Bakınız Rahmetli Neyzen Tevfik,bu Zerzavatlar için ne yazmıştı:

        Mecliste“böğürdü”İsmailAydın,                                                                                               “Yolunuşaşırmışbirinekgibi,                                                                         Kulağı sarkıktır sular durunca,

        Dolabı bozulmuş bir eşek gibi.

        Aklı bunalınca hakka başvurur,

        Kerize taş atma kendini korur,

        Osuruğu sapınca kıvranır durur,

        Dişleri sökülmüş bir yılan gibi.

        Şaşkındır boğulur duyulmaz sesi,

        Sansarlar sarınca köhne kümesi,

        Belki de utanır dönünce tersi,

        Şeytana düzülmüş bir melek gibi.

        Silahı garezdir, partide siper,

        Önüne geleni çifteler, teper,

        Milletin hışmına göğsünü gerer,

        Tezekten yapılmış mendirek gibi!

        Garaz meydanında bu tek kişidir,

        Dalkavuk çarkının kırık dişidir,

        Mefsedet, melanet onun işidir,

        (Makyavel) sistemi bir Frenk gibi!

        Hikmet’i hukuku götünden düzer,

        Taşdelen suyunu kalburdan süzer,

        Partinin tasması boynunda gezer,

        Gereği zımmında bir köpek gibi!

        Borca aitse ger, defter dürülür,

        Hep parlak vaatler öne sürülür,

        Her çıkışta bir ihaneti görülür,

        Patronun feyline ortak gibidir!

        Bugünü gün sayar, düşünmez derin,

        Kulağı var dersin inanmaz yerin,

        Kulu, kurbanıdır keyfi bir emrin,

        Kanuni maddeye zeylen ek gibi!

        Karnına nispetle kafası dardır,

        Bilmediği varsa şerefle ardır,

        Varlığı engeldir, yokluğu kârdır,

        Kağnıda üçüncü tekerlek gibi!

HALK ONU SOKMUŞ MECLİSİ,ANDINA SADIK BİR ADAM GİBİ…

       

       

 

 

 
                                                             

14 Ocak 2017 Cumartesi

1149-ŞEYH BEDRETTİN,HÜSEYİN HAYDAR.


TC.                                                                                                                                                                                     OSMAN TÜRKOĞUZ

                    HÜSEYİNHAYDAR,                                                                                                                                                         AYDINLIKGAZETESİ,14OCAK2017.                                                              DOĞU TABLETLERİ YETMİŞÜÇÜNCÜ TABLET: BEDRETTİN.

         Osmanlı;73 Celladıyla düşünen kafaları keserek,Cumhuriyetimize ihanetlere kalkan elleri bırakmıştır.OSTÜZÜ.

                       VIII

“Serez’in pazar yerinde, korkarak, yavaş sesle çiseleyen

Yağmur, çevirdi bir ince kara, gece güne devrilirken.

İpekle dâra çekilen, kaldırdı arşıâlâya dağı taşı.

Yağıyor Türkmen eleğinden akbuğday unu gibi kar,

Hece, hece yağıyor efkâr, bilgemizin çırılçıplak etine.

Ağıyor aklın mabedine ruh, teninde buhurdan gibi tüten,

Basıyor erk mührünü Mansur gibi, ölüm tezkeresine.

Kar yağıyor ince, ince, yağdıkça eşitliyor aşk mülkünü.

Kar yağıyor elif, elif, doğacak güneşlerden mükellef,

Madem çıktı us milinden tekerlek, Yunus’a isyan gerek.

Er geç kurtaracak yakasını hak, vahşeti mevcuttan,

Avlarken avlandı çarkıfelek, birleşti vahdeti vücut ile tek,

Örttü kardeş bağını kar, çıplak dalları, kesik başları.

Seçilmiyor artık şehidin sallanmayan gölgesiz gövdesi,

Yok oldu, eridi içinde şeker şerbet bir külek sütün.

Ulaştı tanrısal öfke Ağaç Denizi’nin tutuşan bedenlerine,

Kadı asker, kul değil hâşâ, kül çıktı huzura dimdik,

Maddedeki nuru, nurdaki maddeyi elimize alalım dedik.

Kar yağıyor ince, ince, yağdıkça inliyor arzın ruhu,

Donup kalıyor hümayunun debdebeli saltanat hukuku.

Kar yağıyor ali, ali, nefessiz nefsine Ali Osman’ın,

Yağıyor karanlık felsefesine, yağıyor mürted ve mülhit.

Doluyor anbean benim diyen, bende diyenin can kafesine.

 

IX

Kar eridi, dar eridi, ahu zar eridi aktı, kalktı öldü denilen,

Ezildi tarihin tunçtan teknesinde çağlar canhıraş.

Vuruştu kıtalarca, yaşamın türeyen ile çürüyeni ve illa,

Battıktan sonra güneş, yine kan içinde doğmakta.

Asya’da görüldü basübadelmevt ve aklıselimin amentüsü,

Göründü pazar yerinde ipe çekilenin gerçek ütopyası,

Ortaklaş arkadaş, yaklaş yoldaş çağrısıyla geldi yan yana.

Batı deryalarından Doğu okyanuslarına uzanan safta,

Dikildi kötülüğün karşısına iyiliğin silahlı kadısı,

Dağlarda çağlayan keklik ile bildirildi hayatın türküsü.

Yuvarlandı taçlar tahtlar, sarıklar, kavuklar süründü,

Silkindi karanlık uykusundan, kadın erkek tüm muzlumlar.

Hüner elde belirdi, kelam dilde örüldü, canda eridi gül,

Korkmadan, yüksek sesle, bir yiğit haykırışı gibi.

Rahman eridi, Şaman eridi, coşup aktı soylar, boylarıyla,

Yeraltında yatan kahramanlar, doğruldu mezarında,

Toplanıyor bir daha Asya’nın inleri cinleri tan kapısında,

Altı yüz yılda gerçeğin kayasına kazınan çağrıyla.

Nasıl yükselttiyse Süleymaniye’yi özünden Sinan,

Öyle atıldı Yükselen Asya temelleri, Bedrettin şanından.

    



1148/BAY RECEBİN RÜYASI.


                  TC.                                                                                                                                                                                        OSMANTÜRKOĞUZ                                                          osmanturkoguz@gmail.com                                                                                                                     TV.İZMİR;15 Ocak 2017.

                 SAYIN BAY RECEBİN RÜYASI!Enver Paşayla bitmişti…

                NEYZEN TEVFİK,05 Şubat 1336/1920.

                        MAŞALLAH…Duru Görü….

        “Mevsimi geldi, vatan pürşeref-ü şan olacak!

        Seyreden satvet-i milliyeyi hayran olacak!

        Ordumuz arz-u semâlarda hükümran olacak!

        Saf-be-saf ins-ü melek bende-i Turan olacak!

        Yakacak Avrupa’yı naire-i savletimiz,

        Yıkacak yumruk ile şeş ciheti milletimiz,

        Tutacak enfüs-ü âfakı bütün şöhretimiz,

        Nice mamûrelerin halkı perişan olacak!

        Yapacak yeryüzünde gayretimiz bir heykel,

        Tapacak diktiğimiz heykele akvam-ı düvel!

        Serfürü eyleyecek bizlere ahkâm-ı ezel,

        En küçük bir kulumuz Nemse ve Alman olacak!

        Alacak Rusya’da Petersburg’u askerimiz,

        Dalacak kutb-u şimali’ye yaman leşkerimiz,

        Olacak Eskimolar bende-i fermânberimiz,

        Şerrimizden nice zîruh herâsan olacak!

        Yıkacak bir elimiz vâdi-i Hindistan’ı,

        Sıkacak tâ boğazından Japon’u ve Efgan’ı,

        Tıkacak bir kümese Bulgar ile Yunan’ı!

        Sırp’tan evvel kulumuz Çin’le İtalyan olacak!

        Yanacak İngiliz’in kuvvet-i bahr’ü ve berri,

        Sanacak Leh’le Fransız, bizi dehrin pederi,

        Kazanacak bir yalan atsak ta eğer cin-ü-peri,

        Bu işe ilk şaşıran belki şeytan olacak!

        Yeryüzü hep bizim oldu, gelelim şu sadede,

        Bütün ahvam-ı cihan üştü amanla medede,

        Bir kişi kalmadı artık karışan nik-ü bede.

        Rub-u meskûn yeniden saha-i ümran olacak!

        Nafia emredecek şimdi mühendis Agop’a

        Bir tünel açmak için şöyle kutub’tan kutub’a,

        Köprü inşâsı için lâzım olan hayli duba,

        Vükelâ Meclisinin boş kafasından olacak!

        Dolacak şanlı eserlerle maârif sepeti,

        Bir risale kalacak nispeten ansiklopedi,

        Şişecek hikmet ile kilyesi, kalbi, kebedi,

        En küçük bir talebe dâhi-i devran olacak!

        Yazacak ismini yanlışsız o dem Meb’usan,

        Kalacak hayret içinde bu işe hep ayan,

        Vükelâ karşısında olacaklar lerzan,

        Bunların bilmediği din ile iman olacak!

        İşte bu zümre hukuk-i vatanın müntehibi,

        Ötecekler bir ağaçta tüneyen Karga gibi!

        Bir sadâdan nice har, vâkıf-ı cihan olacak!

        Derk-ü fehm eyleyemez bizdeki fikri Sokrat,

        Bu ne tefrit-i tecahül ne ilimde ifrat,

        Marta karşı çıkacak zil borusu mah-ı Şubat,

        Bütçemiz Vezne-i Maliye’de raksan olacak…”Neyzen Tevfik, Hilmi Yücebaş. NOT: Bu rüya ile devletimiz yıkılmış, ülkemiz de elden gitmişti. Mustafa Kemal yetişmişti imdadımıza, ŞİMDİ ELİMİZDE, HAYALLERE DAYANAN BİR USTAMIZLA, EKMELETTİNE DOMALAN BAŞKA BİR KEMALİMİZ VAR. Ustamız, ESKİ BİR RÜYAYLA SURİYEYE ÇATTI VE BATTI, GÜNEYDOĞU SORUNUNDA TAKLALAR ATTI, ÇIKAYIM DERKEN BATAKLARTAN BAPTA İYİCE BOKA BATTI. ÜLKEMİZİN NEYİ VAR NEYİ YOKSA SATTI… GERİSİNİ BİLMİYORSANIZ MAKARNAYA DEVAM.?!

13 Ocak 2017 Cuma

2147/NESİLLERE ÖĞÜTLER.


TC.                                                                                                            OSMANTÜRKOĞUZ                                                                                          osmanturkoguz@gmail.com                                                                        TV.İZMİR,13Ocak2017.                                                                                                                                                                                                                                                                                                                        

                               NESİLLERE ÖĞÜTLER!

            “Öğretmenler; Cumhuriyet sizlerden, Fikri hür, Vicdanı hür, İrfan’ı hür,   gençler yetiştirmenizi ister.”Mareşal Gazi Mustafa Kemal. ATATÜRK GENÇLERİNE.

                        “ZAMANEGENÇLERİNE1”                                                                                                                                                                                                                        ”ÇAĞADÜŞMANGENÇLER.                                                                                                                                                            DEDENİN KAYIĞI VARDIYSA, SEN TİCARET FİLOSU KUR YAVRUM.

                        Ali Ekrem Bolayır.(1867/1937).

            Ey benim şiveli postal yavrum;

            Benden en doğru sözü al yavrum:

            Şimdi dünya “pozitif,”dünyadır,

            Kendine yapmalıdır mal yavrum.

            Her ne suretle nasıl olsa hemen

            Ne kadar kabilse çal yavrum!

            Rüzela gel der ise koş durma,

            Sonra git derler ise kal yavrum.

            Nerde Çirkâb’ı rezalet görsen,

            Umku nâpakına dal yavrum.

            İnsanlık taslayarak bok yersen,

            Yuttururlar sana kangal yavrum.

            İftira membaına sok elini,

            Herkesin çehresine çal yavrum.

           Böyle ol yoksa bugün âlemde,

            Ya iş et kendine jurnalcılığı,

            Yahut işler sana jurnal yavrum.”                                                                                     

            Olamazsın bile hamal yavrum.”Hilmi Yücebaş, Hiciv ve Mizah Antolojisi.

           

           

           

2146/MECLİSTE BESİLİKÖPEKMİŞ GARİ*


   TC.                                                                                                                                            OSMAN         TÜRKOĞUZ                                                                                                                                                                                    OSMANTÜRKOĞUZ                                                                                              
     osmanturkoguz@gmail.com                                                                                                                  TV.İZMİR;13 Ocak 2017.

 EFENDİLERİNİN EMRİNE UYANLAR,BATAKTAN ÇIKAMAZLAR.

         TÜRKİYE BÜYÜK MİLLETVEKİLLERİ MECLİSİNDEKİ KEPAZELİKLERİ GÖRÜNCE,BİR YAZI İLE ÜÇ ŞİİRİ HATIRLADIM:

         MS.12’inci yüzyılda yaşamış Ünlü Acem Şairi Ömer Hayâm:

         “Bir Rint gördüm, binmiş Dünya denen KIR-AT’A,

         Aldırmıyor Dine, İslama, Şeriata;

         Ne hak dinliyor, ne hakikat, ne mârifet,

         Gelmiş mi böylesi Kahraman kainata?!”

         Büyük Fransız yazarı Victor Hugo da, Napolyonların yönetimini hicvettiği için 18 sene Manş denizindeki bir adada sürgün hayatı yaşamış,bu yaşantısını da:”SÜRGÜN HER YERDE YALINIZDIR-L’EXİLE PAR TOUTE EST SEUL-Dizesiyle dile getirmişti.1802 Besançon-1885Paris/.Napolyon Saint Helen’de sürgünde ölmüş;Üçüncü Napolyon da,Sedan yenilgisinden sonra, İngiltere’de ameliyat masasında kalmıştır..

         “Afiyet olsun Beyler!

         Faziletli Nâzırlar!

         Müstakim Müşavirler,

         Hizmet bu mu?!

         İftihar edin yağma ettiniz şu ekmek kapısını,

         Demek utanmanız yok, küçük bir sızı

         Duymuyor yüreğiniz! Hem de tam zamanında,

         Can çekişen şu yurdun en acıklı ânında.

         Burada güttüğünüz biricik gaye demek

         Cebinizi doldurmak, sonra da kaçıvermek!

         Şu ölen memleketi kabrinde yakalayıp,

         Soyan Nebbaş takımı, artık uyanın ayıp.”NEBBAŞ=ÖLÜ SİKİCİ.

         Sonra da aklıma Rahmetli Neyzen Tevfik geldi:

         “Kime sordumsa seni doğru cevap vermediler;

         Kimi alçak, kimi Hırsız, kimi deyyus dediler.

         Künyeni almak için Partiye ettim telefon:

         Bizdeki kayda göre şimdi O BESİLİ BİR KÖPEKTİR, dediler.”NOT:Mecliste Mebuslar biri birini ısırmışlar da?!Hilmi Yücebaş, Hiciv ve Mizah Antolojisi.

11 Ocak 2017 Çarşamba

2145/İBRAHİM DİNİ MASALI?


           TC                                                                                                                                 OSMANTÜRKOĞUZ                                                                                                                                            osmanturkoguz@gmail.com                                                                                                                 
TV.İZMİR
;11 Ocak 2017.

           Yekten önüme çıkan bir Zerzevat:”Hz. İbrahim ilk İslam peygamberidir.Aksini yazıp ta günaha girme,tövbe et?!Buyurdu.Hani İslamın peygamberi Muhammet idi?Deyince de”Allahın ilk dini Müslümanlıktı*”Buyurdu.O zaman,TEVRAT/39 KİTAP/İNCİLLER,KANONİK İNCİLLER ALTI ADET/KURAN’I KERİM VE SABİİLİLK NASIL ALLAHIN DİNLERİ OLUYOR?”Günaha girmemek için fazla karıştırma,Din inanç işidir?”Buyurunca,APTAL OLMAKTANSA GÜNAHKÂR OLURUM,dedim ve yoluma devam ettim.            Hz.Efraim/İbrahim/Mısır’a göçen AKAT dinine mensup bir PAGANDIR. Hz.Muhammet, Kuranın İkinci BAKARA suresinin 62’inci MAİDE suresinin de 69’uncu maddesinde es-Sabi’un-es-Sabi’in adıyla bu dini de kitaplı dinlerden saymıştır. Çünkü Muhammet te eski bir SABİİ idi. BAKARA/İNEK/SURESİ:62’İNCİ AYET.”Şüphesiz ki; âmenû olanlar, Yahudiler, Hıristiyanlar ve Sabiiler, bunlardan her kim, Allah’a ve yevm’il âhire inanır ve ıslah edici ameller işlerse (nefsini tezkiye ederse), bu durumda onların mükâfatları Rab’lerinin katındadır. Onlara korku yoktur ve onlar mahzun olmayacaklardır.”

                                                (5/MÂİDE-69: İman edenlerle Yahudiler, Hıristiyanlar ve Sâbiîlerden Allah'a ve âhiret gününe inanıp iyi amel işleyenler üzerine asla korku yoktur, onlar üzülecek de değillerdir.)”

                                               (22/HACC-17:” Gerçekten inananlar, Yahudiler, Sabiiler, Hıristiyanlar, Mecusiler ve şirk koşanlar; şüphesiz Tanrı, kıyamet günü aralarını ayıracaktır. Doğrusu Tanrı her şeyin üzerinde şahid olandır.)”                                                                                     

                                         Muhammed de, İlk Zamanlar “Sabii” Diye Tanınıyordu

                                        Buhari ve Müslim’in “e’s-Sahih”lerinde de yer alan, Muhammed’in ilk zamanlarda, Sabii diye tanındığını açıklayan hadis anlatımlarına, aktarmalarına tanık oluyoruz. İşte bir-iki örnek:

                                        “(Peygamberin arkadaşlarından iki kişi bir kadınla konuşuyorlar):

                                        - ‘Haydi, yürü gidelim!’ Dediler.
– ‘Nereye?’ Diye sordu kadın.
– Tanrı’nın Elçisi’ne diye karşılık verdiler.
– Haa şu kendisine “Sabii” denen kimseye mi? Diye sordu kadın.
– Evet, işte o senin söylediğin kimseye diye karşılık verdiler.” (Buhari,   e’s-Sahih, Kitabu’t Teyemmüm/6, c.1, s.89)

                                        Bir örnek daha:

                                        “Dedim ki: ‘Şimdi sen bana izin ver de ben gidip şu adama (Muhammed’e) bir bakayım’ dedi. (Ebu Zerr) Ve anlattı: ‘Mekke’ye gittim. Halkından güçsüz bulup gözüme kestirdiğim bir kişiye yanaşıp, ‘Şu sizin Sabii diye çağırdığınız kimse nerede?’ Diye sordum. O kişi beni halkına işaretle göstererek, ‘İşte bir Sabii (daha)!’ Dedi. Bunun üzerine, vadi halkı, kesek ve kemiklerle üzerime üşüştü.”(Müslim, e’s-Sahih, Kitabu Fedaili’s-Sahabe/132, hadis no.2473, c.2, s.1919-1920).Turhan Dursun.                                                                                                                                                                                                                                                         Sabilik ile Müslümanlığı Karşılaştıralım:

                                        –abdestiyle, boy abdestiyle taharet var.
– Sabiilikte de bu var.
– Müslümanlıkta vakitleriyle namaz var. Beş vakit.
– Sabiilikte de bu var. Aynı saatlerde, üçü farz altı vakit.
– Müslümanlıktaki namazlar, cenaze namazının dışında, rükûlu, secdelidir, rekâtlar vardır.
– Sabiilikteki namazlar da böyledir.
– Müslümanlıktaki namazlardan cenaze namazı, dua sayıldığı için rükûsuz ve secdesizdir.
– Sabiilikte de cenaze namazı böyledir.
– Müslümanlıkta oruç vardır.
– Sabiilikte de vardır.
– Müslümanlıkta farz oruçlar bir aydır. Bu ay da kimi zaman 29,kimi zaman 30 gün çeker.
– Sabiilikte de böyledir.
– Müslümanlıkta farz oruçlarının yanında, isteğe bağlı ve nafile adı verilen oruçlar vardır.
– Sabiilikte de böyledir.
– Müslümanlıkta “fıtr bayramı” adı verilen “ramazan bayramı” vardır.
– Sabiilikte de bu ad ve nitelikte bayram vardır.
– Müslümanlıkta kurban vardır.
– Sabiilikte de vardır.
– Müslümanlıkta hac vardır.
– Sabiilikte de vardır.
– Müslümanlıkta Kâbe, Tanrının evidir ve kutsaldır.
– Sabiilikte de böyledir.
– Müslümanlıkta ibadet için tapınaklar vardır.
– Sabiilikte de…
– Müslümanlıkta kutsal kitap vardır.
– Sabiilikte de…
– Müslümanlıkta peygamber, peygamberler vardır.
– Sabiilikte de…

                                        Ve böyle gider. Bütün bunların kanıtlarını ileride ve raporun sonundaki belgelerde bulacaksınız.

                                  Tıpkı Güneş ve Ay Kültlerinde(Sabiilikte) Olduğu Gibi ibadetlere Güneşe, Aya Ayarlıdır…

                                        Dikkat edilmeli: Güneş bir yere geldiğinde bir namaz, bir başka yere geldiğinde bir başka namaz, doğması yaklaştığında bir namaz, battığında bir başka namaz kılınır. Oruç da, güneş ışınları yokken (tanyeri ağarmadan önce) tutulur, güneş batınca bozulur. Yine oruç, hadisteki buyruğa göre,”Ay görülünce(ramazanın başında) başlar, ay görülünce (izleyen ayın başında) bitirilir (bayram edilir).”. Ay 29 çekerse ramazan orucu 29, ay 30 çekerse ramazan orucu 30 gün olarak tutulur.

                                        Güneş ve ay kültlerinde (Sabiilikte) de bu ibadetler böyledir, güneşe ve aya göre düzenlenmiştir. Bu da, İslam’daki ibadetlerin nereden kaynaklandığını çok açık biçimde ortaya koyan kanıtlardandır.

                                        Şu ayete bakın:

                                        Güneşin Kaymaya-Kıpırdamaya Başlaması Zamanı ve Nedeniyle Namaza Başla”

                                        Bu ayette Diyanet’in resmi çevirisinde, biraz eksik, biraz da yanlış olarak şu anlam verilir:

                                        “Güneşin batıya yönelmesinden, gecenin karanlığına kadar namaz kıl. Sabah vakti de namaz kıl. Zira sabah namazı, görülmesi gerekli bir namazdır.”(İsra Suresi, ayet 78).

                                        Bu ayetin başına, daha doğru olarak şu anlamı vermek gerekir:

                                        “Güneşin kayma-kıpırdama zamanında ve bu nedenle namaz kıl ve gecenin karanlığına değin (vakit vakit) sürdür…”

                                        , bir “dülukü’ş-şems” deyimi geçiyor. Bunun anlamı, “güneşin kıpırdaması (delk’ten) ve Kayması”dır. Bu deyimin başında da bir “li” yer alıyor. Bu “lam” ile “vakit” ve “neden” bildirilir. Dolayısıyla, bu lam için Kur’an yorumcuları ve dilbilimcileri “sebep lamı”,”vakit lamı” derler. Yani bu “lam” ile “vakit” ve “neden” bildirilir. Dolayısıyla, bu “lam”dan, namazların, hangi zaman ve hangi nedenle kılınacağı bildiriliyor. Fıkıhta da bu hüküm çıkarılır. F.Razi, bu ayet nedeniyle, “Üçüncü Mes’ele” anlamındaki başlık altında şu bilgiyi veriyor;

                                        “Vahidi şöyle diyor: Li düluki’ş-şemsi’deki lam, ecl ve sebep (neden) lamıdır. Bu böyledir çünkü namaz güneşin kaymasıyla vacib (farz) olur. Öyleyse namaz kılana, namazı yerine getirmesi, güneşin kaymaya başlaması nedeniyle gerekli (farz) olmuştur.”(F.Razi,E’t-Tefsirü’l-Kebir,21/26)

                                                        Her şey çok açık değil mi?

                                        Demek ki temel İslam kaynakları da, namazın güneşin kıpırdamasına-kaymaya başlamasına bağlı olarak insanlara buyrulduğunu kabul ediyor. Güneş Kültü’nün, yani Güneş Tapımı’nın bunda rol oynamadığı söylenebilir mi?”Tahsin MAYATEPEK’İN ATATÜRK’E yazdığı rapor. Turhan Dursun.

                                 Tek Tanrılı dinlerin kurucusu Mısır Firavunu ANEKNETHON(AMENOFİS IV, İKHNATHON) soyut bir tanrı düşünmüş:”Her şeyi bilen, her şeyi gören ve her şeyi yaratan bir tanrı!”Demiş, bu tanrıyı da parlak ışıkla, Güneşle sembolize etmiş. Ve eski inançlara ait ne varsa silip te atmış. Eski din adamı rahipler, vergi vermedikleri gibi, tapınaklara sunulanları da iç edip, çok geniş olan arazilerinin gelirleriyle de güçlenmişler. Rahiplik, babadan oğula geçiyormuş.
Muska ve büyü satıyorlar, kurmuş oldukları tarikatlarla da insanların iliklerini sömürüyorlardı.“İmparatorluk dualarımız üzerine kuruldu!” Diye de dualar uydurup, iki cihan mutluluğunu bir arada yaşıyorlardı. Hıristiyan’lık’taki Endelüjans, cennetten tapulu arazi satmanın kökeni de buradan çıkmış olsa gerek!
“DÜNYA VE DEVLET DUA ÜZERİNDE DURUR!” Öyle ise; yıkılan devletler, Yüce yaratanımıza bunca yakarışa karşın neden yıkıldılar!
Anekneton, tüm bunları, dinin politikaya ve ticarete alet edilmesini yasaklamıştı. Yahudilikten diğer dinlere de geçmiş olan şu duayı da bizzat yazmıştı:
Aton yeni dinin tanrısının adıdır, Aton, hayatın başlangıcı
Kadınlardaki hücrenin yaratıcısı
Erkeklerdeki tohumun “Ey! Yaşayan aratıcısı
Yaptığı her şeyi canlandırmak için
Onlara nefes veren!
Senin eserlerin kaç türlü!
Bizlerden hepsi gizli,
Ey tek tanrı…
Senin gücün kimsede bulunmaz,
Her şeyin yükseklerde,
Hepsi kanatlarla uçar,
Onlara gerekeni sen verirsin,
Eserlerin ne kadar muhteşem,
Ey sonsuzluğun tanrısı!
Yabancılar için gökyüzünde bir Nil var,
Ve bütün milletlerin hayvanları için.
Aydınlatarak, parlayarak, uzaklara gidip dönerek,
Milyonlarca şey yaratırsın,
Sadece kendi kendine,
Mısır gibi yabancı memleketler yarattın,
Herkesi yerine yerleştirdin.
Herkes başka dil bilir;
Vücutları ve renkleri ayrıdır,
İnsanlarla insanları ayırdın çünkü sen…
Seni tanıyan yoktur,
Oğlun İknaton’dan başka,
Sen O’NA akıl verdin,
Kendi planın ve kendi gücünle.”
Bu şiir Musevilerde ilahi olarak okunmaktadır!                                                      İkhnaton ve karısı Nefertiti ölünce Firavun olan General Harmhat, yeni dini silip attı. Roma İmparatorluğunu, devlet gibi örgütlemiş olan Hıristiyanlık yıkmış, Osmanlı İmparatorluğunu da, kişisel çıkarlarını dine monte eden hırs, tamah, cehalet ve sahipsizlik yıkmıştır.                                                 İnsanlar, asırlarca önce yapılmış olan büyük ve görkemli yapılara bakarak o devrin uygarlığından söz etmeye bayılır.”Vay canına, bu görkemli piramitleri yapanlar insanlığa bundan güzel armağan bırakamazdı!”Diye de hüküm yürütürler. Uygarlık taş binalar, barajlar ve köprüler yapmak mıdır? Mısır’da aklımda kaldığına göre (108) adet piramit bulunmaktadır. Gize piramitleri adıyla anılan üç piramitten Kefren Piramidinin yapımında(1.000.000) insanın ölmüş olduğu hesaplanmaktadır. Bunun yanında, piramit yapımının masraflarına yardım için,
KEOPS’UN KIZINI GENEL KADIN OLARAK PAZARLAMIŞ OLDUĞU DA SÖYLENMEKTEDİR. Bu tanrı sayılan, hükümdar olan ve başrahip kabul edilen bir makamın da Sahibi’nin kızının Genelevine sermaye olması ve değer mi bunca insanın ölmesine bu taş yığınları?
Maksim Gorki’nin Jozef Stalin tarafından öldürüldüğünü Kanada’ya sığınan bir Rus Kurmay Yarbayı açıklamıştı. Öldürülme nedeni de komünizmden soğumasıymış. Neden mi komünizmden soğumuş? Anlatayım; Maksim Gorki, soğuk bir kış günü, kürkler içinde emrine verilen lüks siyah arabadan iner ve dünyanın en büyük barajını seyre koyulur. Görmüş olduğu manzara karşısında göğüsleri kabarır:”İşte bu baraj komünizmin eseri!” Diye söylenir. Arkasında bir şıpırtı duyar, döner bakar ve yıkılır. Açlıktan karınları şiş ve çıplak sayılacak Beş-Altı çocuk lüks arabasına bakmaktadır.“Bu kimin eseri!” diye söylenir. Yanıtını kendisi verir:“Evet, bu yalınayak ve açlıktan karınları şiş zavallı insan yavruları da komünizmin ve bu barajın eseridir’”Der ve yıkılır. Kıymet ve en büyük En büyük eser insandır. Bir düşünce ve bir eylem insana ne vermiştir? Değer ölçüsü bu olmalıdır.
Dünyada, DİN DE; HUKUK TA; ÖRF TE; MODA DA AHLAK TA; DEVLET TE, HÜKÜMET TE İNSAN İÇİNDİR. Bu sosyal düzen kuralları insana ne vermiştir? İnsanları mutlu mu etmiştir, yoksa mutsuz mu etmiştir. Benim ölçüm budur arkadaşlarım. Bu zamana kadar tüm din sahipleri,”İNSANLAR DİN İÇİNDİR’İ” Kullanmışlardır. Böyle olunca da; din, diğer sosyal düzen kurallarını boyunduruğu altına almıştır. Aslında çıkarcı din adamları bu işi yapmıştır ya!
Tüm bunları çok iyi değerlendiren Mareşal Gazi Mustafa Kemal, bunlardan çok iyi bir ders çıkarmıştır:
ki ulusu gerileten, tutsaklaştıran, çürüten kötülükler hep din örtüsü altındaki Geriliklerden, bayağılıklardan ve alçaklıklardan gelmiştir. Onlar, her türlü davranışları dinle karıştırırlar.”
“Efendiler ve ey millet! Biliniz ki; Türkiye Cumhuriyeti, şeyhler, dervişler, müritler ve mezhepler memleketi“Bizi yanlış yola sürükleyen kötüler, çoğu zaman din perdesine bürünmüşler, saf ve temiz halkımızı hep şeriat sözleriyle aldata gelmişlerdir. Tarihimizi okuyunuz; görürsünüz olamaz. En doğru tarikat, uygarlık tarikatıdır. Uygarlığın emir ve istencini yapmak, insan olmak için şarttır.”
Birtakım şeyhlerin, “dedelerin, seyitlerin, çelebilerin, babaların, emirlerin arkasından sürüklenen üfürükçülere, muskacılara ve falcılara, büyücülere talih ve hayatlarını emanet eden insanlardan oluşan bir kitleye, uygar bir ulus gözüyle bakılabilir mi?”
Mısır’da köle olarak taşkıran Yahudilerin dikkatlerini çeken şey; halkı sömürerek lüks içersinde yaşayan Rahipler olmuştur. Tevrat’a da bu yansıtılmıştır:”Binbaşılar ganimet altın ve gümüşleri Hahamlara sundular!”Bazıları kızacaklar amma, sekizinci surenin 1 ve 41’inci ayetlerini okusunlar. Doyurulmaya ve güdülmeye muhtaç olan aç köleler kolayca Musa’nın peşine takılmışlardır. Günümüzde de Mısırlı rahiplerinin din anlayışları politikacılarımızda geri gelmiştir.
Ülkemizin başına ne gelmişse seçimle gelmiş olan sığ politikacılardan gelmiştir: Bakınız Sayın Recep Bey, neler söylemişler:
“Türkiye’nin yarınında artık Kemalizm’e ve Kemalizm benzeri rejimlere, sistemlere yer!”
“Kemalizm’in yeniden yoktur kendini üretmesi söz konusu değildir. BİZİM İÇİN EN ÜST BELİRLEYİCİ, İSLAM’IN ETKİLERİDİR. HER ŞEY ONA GÖRE BELİRLENİR!”
180 SENE Selçuklu,623 sene Osmanlı yönetiminde yapılmış olan cami sayısı 20.000olup,bunun 13.000 tanesi sınırlarımız dışında kalmıştır. Cumhuriyetimizin (75) yıllık sürecinde kaç adet cami yapılmıştır.
Beş ilimizin okul, cami ve Kuran kursu sayısı:
KONYA: Cami sayısı 2664,İlkokul sayısı1248,Ortaokul sayısı 377,Genel lise sayısı 109, Meslek lisesi sayısı 105,Kuran kursu sayısı 418.,
ANKARA: Cami sayısı 2520,İlkokul sayısı 1172,Ortaokul sayısı 600,Genel lise sayısı 169, Meslek Lisesi sayısı 149,Kuran kursu sayısı 348.
SAMSUN: Cami sayısı 2425,İlkokul sayısı 1489,Ortaokul sayısı 161,genel lise sayısı 42,meslek lisesi sayısı 44, sayısı 1489,Ortaokul sayısı 827,Genel lise sayısı 3321,Meslek Lisesi sayısı 203,Kuran kursu sayısı 372.
KASTAMONU: Cami sayısı 2282, İlkokul sayısı 989, Ortaokul sayısı 81, Genel Lise sayısı 26, meslek lisesi sayısı 28, Kuran kursu sayısı 66.
Şimdi şöyle bağırıyorum: Ey! Mareşal Gazi Mustafa Kemal’i küfürle yadedenler! Tanrımız niçin O’NA yardım etti! DÂHİLİ VE HARİCİ BEDHAHLARI DA BEDBAHT ETTİ? EY!Çağdışçılarımız;ona,buna ve şuna
Kuran kursu sayısı 276.
İSTANBUL: Cami sayısı 2330,İlkokul güvenerek zaman ırmağını geriye doğru akıtamazsınız!İlerlemenin ve Çağdaşlaşmanın önüne de yıkılmayacak setler kurmanız da mümkün değildir.Kin ile Kine varıldığını  da hiç aklınızdan çıkarmamalısınız….                                                                                                                                                                                                                                                           Sâbilik ve Oruç.

                                         İbrahim Peygamber, yıldızı görür, yıldıza , “Tanrım” der; Ay’ı görür, Ay’a “Tanrım” der. Güneş’i görür, Güneş’e “Tanrım,” der. Bu gökcisimlerinden Güneş’i daha büyük ve daha parlak görünce, “İşte Tanrım budur, bu daha büyüktür,” diye konuşur. Ne var ki, “Tanrı” dedikleri batınca, onlara “Tanrı” demekten vazgeçer. İbrahim Peygamber önce yıldızdan, sonra Ay’dan en sonunda da Güneş’ten vazgeçer. ( En’am Suresi’nin 76, 77 ve 78) Hz. İbrahim’in “Tanrı” arayışını Kur’an ayetlerinden aktararak vermektedir. Sonunda da “Güneş’ten vazgeçer.  “ Ben, her dinden geçip yalnız hakka eğilerek yüzümü o gökleri ve yeri yaratana çevirdim. Ve ben, Allah’a ortak koşanlardan değilim;” dedi. Ayetlerden de anlaşılacağı gibi Hz. İbrahim’in Rabbini araması, gerçek yaratıcıyı bulmasıyla son bulmuştur.

                                          “İbrahim Peygamber’i Yahudiler, Hıristiyanlar ve Müslümanlar paylaşamaz. Ali İmran Suresi, O’nun için “hanif” ve “Müslim”di der. İbn Nedim’in ünlü “El Fihrist” adlı eserinde “Hanifler” şöyle tanıtılır:“Hanifler, İbrahimci (el İbrahimmiye) Sabiilerin ta kendileridir.(s.32)”   İslam’ın, Yüce Allah tarafından gönderilen dinlerin bir devamı olduğu, Âdem’den (a.s) beri gönderilen peygamberlerin hep birbirini desteklediğini azıcık İslami bilgisi olan herkes bilir.

                                          “Abdest, namaz, cenaze namazı, fıtr bayramı, kurban, hac, Kâbe’nin kutsallığı gibi inançların hepsi, yıldızlara ve Güneşe tapan Sabiilik’te var.” Der  Turhan Dursun.

                                        “ Ramazan ayında Müslümanların tuttuğu oruç da Sabiilik’ten geliyor. Müslümanlıkta, “farz” oruçlar bir aydır. Bu ay da kimi zaman 29, kimi zaman 30 gün çeker. Sabiilik’te de aynen böyle.” Der yazar. Sâbiîlikte oruç var Müslümanlıktaki oruç ta oradan gelmiştir. “E Hıristiyanlıkta ve Yahudilikte de oruç var onlardan gelmiştir,” demesi daha mantıklı olmaz mıydı peki? Hem Yahudilik, sâbiîlikten daha önce gelmiştir. Nitekim Yüce Allah: “Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten sakınmanız için oruç, sizden öncekilere farz kılındığı gibi, size de farz kılındı.”  (Bakara 183) buyurur. Oruç Hz. Âdem’den beri ola gelen bir ibadettir. Yazar “el-fihrist”teki sâbiîlikle ilgili bir bilgiyi alarak istediği gibi evirip çevireceğini sanıyor. Sâbiîlik’te 9 Aralık’ta başlayan ve 9 gün devam eden bir oruç varmış, bu İslam da yok şimdi ne yapacağız. Hz. Peygamberin tuttuğu ve tavsiye ettiği Pazartesi, Perşembe orucu var, her kameri ayın 13–14–15 inde tuttuğu oruç var, aşure orucu var recep ve şaban aylarında tavsiye edilen oruçlar var ama sâbiîlikteki 9 günlük, 7 günlük, 16–17 günlük oruç yok ne olacak şimdi Turan’ın teorisi suya düştü. Şimdi de sâbiîlikteki orucun nasıl bir ibadet olduğunu görelim:

                                         “ Bilindiği gibi, Kâbe bir Güneş tapınağı olarak yapılıp kullanılmıştı.” İslam’ın yapısını oluşturan inanç ve ibadet biçimlerinin tümüne yakını “güneşe tapma” ağırlıklı Sabiilik’ten kaynaklandı.” Kâbe’nin güneş tapınağı olarak yapıldığı ve kullanıldığı bilgisine nereden ulaşabiliyor?!KÂBE,Kybele dininin dikdörtgen biçimli bir tapınağıdır.Arap anlatımına göre, meleklerin yardımıyla Hz. Adem tarafından yapılmıştır.daha sonra da Hz. İbrahim tarafından yeniden yapılmıştır.10x11x13metreboyutundadır.KİBELDEN dönüştürülerek KÂBE VE KIBLE olmuştur.Suriye’de KİBELE’YE halen LAT denilmekte,oğlu—sevgilisi Attis/Adonis/te hâla anılmaktadır.Dinlerin kökeni Anatanrıça KİBELE’YE dayanmaktadır,o tüm uluslar için Toprak ve Bereket Tanrıçasıdır.Kökeni de Anadolu’dur.Her ulusta başka,başka adlarla anılırdı:KİBELE,KUBABA,KYBEBE,HEPAT,ARTEMİS,ARİANNA, GİRİTTE REA VE SÜMERLER’DE MASİANNA,ROMA’DA DA VENÜS olarak anılmaktaydı.Sözün özü:Göbeklitepe insan olunun yaratmış olduğu görkemli bir eserdir.Efraim’in/İbrahim’in/ de Müslümanlıkla ilgisi islama bir kök arama kaygısının eseridir.

 

 

İzleyiciler

Blog Arşivi