27 Kasım 2013 Çarşamba

1184/ATATÜRKÜN TÜRK MİLLİYETÇİLİĞİ ANLAYIŞI!


                TC.

OSMAN TÜRKOĞUZ


TV. İZMİR;26 KASIM 2013

         “Mustafa Kemal, Türkiye’ye ait planlarımızın uygulanmasını elli sene geciktirdi: Rokefeller!”Dünyayı yöneten Amerikan Yahudi’si.

                   ATATÜRK’ÜN TÜRK MİLLİYETÇİLİĞİ ANLAYIŞI

         Birleştirici ve Bütünleştirici, Onurlandırıcı ve Unutturulmuş tarihi geçmişi ile de inanca dayalı Çağdaş Akılcıdır.

         “Ulusal Kurtuluş Savaşını yapan Türkiye Halkına Türk Milleti denir!”

         “Ne Mutlu Türküm Diyene!”

         “Millet; Dil, Kültür ve ideal birliği ile birbirine bağlı vatandaşların oluşturduğu sosyal ve siyasal topluluktur!”Mustafa Kemal.

         Osmanlı Devleti Türk Harsı ile kurulmuş, imparatorluğa yönelince de Türkten ve Türklükten tamamen kopmuştur. Kavm’i Necibi Arap masalları ve Ümmetçilik politikası ile de çağın dışında kalakalmıştır.14 Temmuz 1789 Fransız devriminin getirmiş olduğu aydınlıktan yararlanan Osmanlı tebaası azınlıklar, Milliyetçilik kavramına sarılarak  Osmanlıdan koparlarken, Osmanlı Ümmetçilik bataklığına iyice gömülmüştür. Ondokuzuncu asır Osmanlı aydınları Ümmetçiliğe karşı Turancılık fikrini savunmuşlardır. Rahmetli Yusuf Akçora:”Bize Osmanlılık ve Ümmetçilik yaramaz bize Türklük gerekir!”Demiş peşinden giden pek olmamış. Abdülhamit’in başını çektiği Ümmetçilik akımına karşı Turancılıkla karşı çıkılmıştır. Abdülhamit, Eğin/Kemaliye/ Said Paşaya:”Paşa, elimden gelse bu halkın dilini Arapça yapardım!”Dediğinde şu çarpıcı yanıtı almıştı:

         “Padişahım, o zaman küçük bir Arap kabilesinin reisi olurdunuz!”Türkçülük tüm Türk unsurlarını bir bayrak altında toplamak olarak algılanmıştır. Rahmetli Ziya Gökalp, Kürtlüğünü

 Ararken Türklüğünü bulmuştur.”Türkçülüğün Esasları’”nı yazmıştır. Türk Ocakları kurulmuştur.      Enver Paşa da tüm Türkleri Osmanlı bayrağı altında toplamak  ütopyasına saplanış, Üç silahşorunu Ortaasyaya genel bir ayaklanma çıkartmaları için göndermiş,İran üzerinden de bir taarruz düşünmüştür.Bir Alman denizaltısı ile ülkemizden kaçtıktan sonra da,Moskova üzerinden türlü numaralar çevirerek sonunda Ortaasya’da genel bir ayaklanma projesine sarılmış,Lakay İbrahim adlı bir gericinin oyununa gelerek onun nezdinde 49 gün gözetim altında tutulmuş ve bilinen sona gelmiştir.Avrupa’da tüm dünya’da kana dayalı KAN Milliyetçiliği gelişmiştir.İngiliz kanına dayalı İngiliz milliyetçiliği ve İngiliz milleti gibi.Bu da ırkçılık inancını Faşizmi ve Nazizm’i getirmiştir.Dünyamızda bu iki örnek variken Mustafa Kemal bunlara hiç itibar etmemiştir.İnanca dayalı milliyetçiliği yaratmıştır. Mustafa kemal ortaya çıkana kadar, Ümmetçilik ve Osmanlıcılık batakları ve dahi Arap hayranlığı 20.000,000 kilometre kare toprağımızın kaybına neden olmuştur.         Daha önceleri Avrupa’da ve Osmanlı hariç tüm dünya’da kan asaletine dayalı  bireysel ve aile asaleti vardı.Almanya’da VON,İspanya’da DON, Fransa’da DÖ(de) İngiltere’de SİR sıfatları kullanılarak bu asaletler anlatılırdı!Fransız İhtilalinden sonra,KAN Milliyetçiliği milletler için ayırımcılık oluşturdu. 

         Mustafa Kemal’in 1923 senesindeki bir söylemini okuyalım:

         “Biz, milliyet fikirlerini tatbikte çok gecikmiş ve ilgisizlik göstermiş bir milletiz. Bunun zararlarını fazla faaliyetle telafiye çalışmalıyız. Çünkü tarih, hadiseler ve müşahedeler, insanlar ve milletler arasında, hep milliyetin hâkim olduğunu göstermiştir. Özelilikle bizim milletimiz, milliyetini ihmal edişinin çok acı cezasını çekmiştir. Osmanlı devleti içindeki çeşitli toplumlar hep milli inançlara sarılarak milliyetçilik idealinin kuvvetiyle kendilerini kurtardılar.Biz ne olduğumuzu,onlardan ayrı  ve onlara yabancı bir millet olduğumuzu sopa ile içlerinden kovulunca anladık.Kuvvetimizin zayıfladığı anda bizi hor ve hakir gördüler.Anladık ki kabahatimiz kendimizi unutmuş olduğumuzmuş.Dünyanın bize hürmet göstermesini istiyorsak ilk önce biz kendi benliğimize ve milliyetimize bu hürmeti,hissi,fikri ve fiili olarak bütün davranış ve hareketlerimizle  gösterelim,bilelim ki milli benliğini bulmayan  milletler başka milletlerin avıdır.”

        “Bizim milliyetçiliğimiz, medeni dünyada onun esaslı bir unsuru olarak, insanlığın yücelip yükselmesine  ve bütün dünyayı  mutluluk ve refah  içinde yaşatmaya yönelmiş  bir milliyetçiliktir!”Şükrü Kayanın anlatımı.

30 Ağustos 1924 tarihinde; Dumlupınar Şehitler abidesinin açılışı töreninde yapmış olduğu uzun konuşmasının sonun şöylece tamamlamıştı:        

         “Efendiler; yüzyıllardan beri Türkiye’yi idare edenler çok şeyler düşünmüşlerdir, yalınız bir şeyi düşünmemişlerdir, Türkiye’yi. Bu düşüncesizlik yüzünden Türk vatanının, Türk milletinin uğradığı zararlardan ancak Türkiye’de Türkiye’den başka bir şey düşünmemek suretiyle telafi edebiliriz.”                                           

         “1937 senesinde, Ankara’yı ziyaret eden Romanya’nın Dış İşleri Bakanı Antenescu’ya, Ankara Palas’ta şöyle demiştir: ”Bugün, bütün dünya milletleri, aşağı- yukarı akraba olmuşlardır ve olmakla meşguldürler. Bu itibarla, insan mensup olduğu milletin varlığını ve saadetini düşündüğü kadar, BÜTÜN CİHAN LLETLERİNİN HUZUR VE REFAHINI DÜŞÜNMELİ… Dünya’da ve dünya milletleri arasında SÜKÛN, DÜRÜSTLÜK VE İYİ GEÇİM OLMAZSA, bir millet kendisi için ne yaparsa yapsın, huzurdan mahrumdur. Onun için, sevdiklerime ben, şunu tavsiye ederim. Milletleri sevk ve idare eden adamlar; tabii ilkin kendi milletlerinin varlık ve mutluluğunu isterler. Fakat aynı zamanda, BÜTÜN MİLLETLER İÇİN AYNI ŞEYİ İSTEMELİDİRLER. Bütün dünya olayları, bize, bu durumu açıktan açığa ispat eder; en uzakta zannettiğimiz bir olayın bize bir gün temas etmeyeceğini bilemeyiz. Bunun için, insanlığın hepsini bir vücut ve her milleti bunun bir uzvu saymak icap eder, bir vücudun parmağının ucundaki acıdan, diğer bütün organlar etkilenir. Dünya’nın filan yerinde bir rahatsızlık var ise, bundan bana ne dememeliyiz; böyle bir rahatsızlık varsa, tıpkı kendi aramızda olmuş gibi onunla meşgul olmalıyız. Bu olay, ne kadar uzakta olursa olsun, bu esastan şaşmamak lâzımdır. İşte bu DÜŞÜNÜŞ, İNSANLARI, MİLLETLERİ VE HÜKÜMETLERİ BENCİLLİKTEN KURTARIR, bencillik, şahsi olsun, milli olsun daima fena telâkki edilmelidir. O halde, konuştuklamdan şu neticeyi çıkaracağım; tabii olarak kendimiz için bütün gereken şeyleri düşüneceğiz ve icabını yapacağız. Fakat bundan sonra bütün dünya ile alâkadar olacağız. Bir devlet ve milleti idare vaziyetinde bulunanların daima göz önünde tutmaları lâzım gelen mesele budur.” (21)

         Sorbon’da, Yunus Emre için: ” Tüm çağların en büyük filozof halk ozanı”, diyerek, Koca Yunus’un tanıtıldığına tanık olmuştum. O: ”TANRI’DAN, KENDİN İÇİN NE DİLERSEN/GAYRA DA O GÖZLE BAKMALI”. DEMİŞTİR. AYNI ÇAĞDA YAŞAYAN Mevlana da; her dinden, her milletten, her renkten ve her karakterde olan tüm insanlara seslenmişti: GEL! YİNE DE GEL! NE OLURSAN OL, YİNE DE GEL! DİYE. Koca Yunus ondan geri kalır mıydı hiç? O daha yükseklerden ses vermişti: ”YETMİŞİKİ MİLLETİ BİR KABUL ETMEYENLER/ERMİŞ OLSALAR DAHİ KÂFİRDİR.” Onlardan sonra gelen ve Serez’de asılarak öldürülen Simavnalı Şeyh Bedrettin, konuya daha yüksek bir boyuttan bakmıştır: ”Yahudi’sini, Müslüman’ını ve Hristiyanını, cümle insanları Tanrı eşit olarak yaratmıştır. Peygamberler ve din büyükleri bunların arasına nifak sokmuştur.

Mareşal Gazi Mustafa Kemal Atatürk çok daha yükseklerden, bir insan yüreğinden ve bir Dâhi beyninden bakmıştır.

Türklükle bir yerlere varamayız!”Diyenlere bir çift sözüm var: Türk ve Türklükle yalınız ihanete ve vatan hainliğine ve dahi uşaklığa varılamaz!”

 

 

 

 

23 Kasım 2013 Cumartesi

1183/BAŞÖRTÜSÜ İLE TEMİZLENENLERE!


              TC.

OSMAN TÜRKOĞUZ


TV. İZMİR;23 Kasım 2013.

EY BAŞINI TEMİZLENMEK İÇİN BAŞINI  ÖRTEN, SÜMER MABET KADINLARININ TEMSİLCİLERİ,Sümer Çağında olsaydınız, ÇOK HÜRMET GÖRÜRDÜNÜZ.BAŞÖRTÜSÜ GENEL ELLENMENİN ÖLÇÜSÜYDÜ!.                                                                                                                                                                                                                                                    
                                  BAŞÖRTÜSÜYLE TEMİZLENENLERE!

                                                 İTHAF EDİLMİŞTİR’

                                                    “BAŞÖRTME!”

            “Sümer tapınaklarında Rahibeler Genel Kadın görevi yapıyorlardı. Bunlar tanrı namına seks yaptıklarından kutsal sayılmış ve diğer kadınlardan ayrılmaları için başları örttürülmüştür.24.Daha sonraları, İÖ.1500 yıllarında bir Asur Kralı, yaptığı bir kanunun Kırkıncı maddesi ile evli ve dul kadınları da başlarını örtmeye mecbur etmiştir.Fakat,kızlar,cariyeler ve sokak fahişelerinin örtünmesi yasak;örtünürlerse ceza var.(Profesör Mebrure Tosun-Doç.Dr.Kadriye Yalçav;Sümer,Babil ve Asur Kanunları ve AmmiAduga Fermanı;ank.1975,s.252,madde 40) böylece  meşru seks yapan evli ve dul kadınları da mabet fahişeleri düzeyinde saymışlardır.”

         “Bu gelenek Yahudilere geçmiş Dindar Yahudi kadınları evlenince saçlarını tıraş ettirip bir peruk veya başörtüsü ile başlarını örtmüşler. Hıristiyanlıkta Rahibeler aynı şekilde başlarını örtüyorlar. İlginç olan Tevrat'ın son yazıldığı zamana kadar; Yahudiler arasında Tanrı namına fuhuş yapan kadın ve erkekler varmış. Tevrat tesniye23:18’de”İsrailoğullarından ve kızlarından kendilerini fuhşa vakfetmiş kimseler olmayacaktır. Kadınlar!/Fuhşun ücretini her hangi bir adak için Allahın Rabbin mabedine getirmeyeceksin; çünkü bunların ikisi de Allahın Rabbe mekruhtur.”Şeklinde y/azılıyor. Yahudi fahişeler yüzlerine peçe koyuyorlarmış.(Tevrat, Tekvin.38/15)25.Bunun Avrupa’da olduğunu da duydum, ama yazılı bir kanıt bulamadım. İslam’a örtünme, erkeklerden kaçma şeklinde geçmiş. Buna karşın erkeksiz bir yerde Kuran okunurken veya dua ederken kadınların başını örtmeleri, Sümer geleneğinin bir devamıdır.”EK: Babil’de her kadın isterse evli olsun; her sene manastıra giderek para karşılığında kendisini beğenen erkekle yatarak ol parayı manastırdaki din görevlilerine armağan etme geleneği vardı. Güzel kadınlar uzun süre beklemezlerdi!Dini görevlerini yerine getirmek için uzun süre,kendilerini beğenecek r müşteri bekleyen kadınlar da olurdu!Yahudiler, Babil sürgününde edindikleri bu geleneği yasaklamışlardır. Ostüzü. MÖ:586/548.

         24:Hartmut Schmökel, Kultur geschichte des Altenorien, Stuttgart.1961,s.37.

         25:Tekvin 38/5-20’de bulunan hikâye bunu açıklıyor. Buna göre Yahuda’nın  oğlu ölüyor. Geleneğe göre gelinini ikinci oğluna veriyor.O da ölünce Üçüncü oğluna almıyor gelinini.buna kızan gelin dulluk elbisesini çıkarıyor,yüzüne peçe takıp kendisini Fahişe gibi yaparak kaynatası ile yatıyor.Karşılığında kadın adamın mührü

nü,kuşağını ve değneğini istiyor.Kadın gebe kalıyor;bunlarla çocuğun kaynatasından olduğunu kanıtlıyor.” Profesör Dr. Muazzez İlmiye Çığ, Kur’an, İncil ve Tevrat’ın Sümer’deki Kökeni, s.29.

 

 

 

20 Kasım 2013 Çarşamba

1182/YENİ ANAYASAYA MANİFESTO!


                   OSMAN TÜRKOĞUZ

                   osmanturkoguz@gmail.com  

                   İzmir;26 Mart 2013/İHANETLER SÜRDÜĞÜ SÜRECE!    

                           YENİ ANAYASA

         “Yargıtay Onursal Cumhuriyet Başsavcısı Sayın Sabih Kanadoğlu’nun görüşleri:

         “1+Bu Meclis dört yıl için yasama yetkisi almıştır.

         2+Meclis üyeleri mevcut anayasaya sadakat yemini etmiştir.

         3+1’inci ve2’inci maddede belirtilen nedenlerle bu Meclisin bir yeni anayasa yapma yetkisi yoktur.

         4+Yeni bir anayasa yapma şartları oluşturmak için:

         a-Evvela halkın yeni bir anayasa isteyip istemediği Referanduma sunulur.

         b-Nitelikli çoğunluk kabul ettiği taktirde barajsız bir seçimle kurucu meclis oluşturulur.

         c-Bu Kurucu Meclisin hazırlayacağı yeni anayasa taslağı referanduma sunulur.”

         Yayılmasına yardımcı olunuz, eğer ülkenizi seviyor ve korumak istiyorsanız.”Sayın Sili Özerdim.

                  

                   YENİ ANAYASAYA MANİFESTO!

 

                   “Je suis L’éta=Devlet benim!14’üncü Louis.14 Mayıs 1643/1 Eylül 1715.

         “Yüce iktidar yalınız bendedir.Yasama gücü kayıtsız,şartsız yalınız bendedir.Toplum düzeni tamamıyla benden doğar,ulusun hakkı ve menfaatleri tabii ki bende toplanmıştır ve yalınız benim elimdedir!”15’inci Louis,13 Mart 1766’daki konuşması.”Benden sonra tufan!”15’inci Louis.Ve Bay Recep Beyimiz!Sene mi?2013!

         “Devletin yapılanması kuvvetler ayrımı ilkesine göre olmalı!”Montesguieu. Asıl adı: Charles-Louis de Secondat, Baron de la Bréde et de Montesguieu.18 Ocak 1689/10 Şubat 1755.17 ve 18’inci asır!

         Yasama, Yürütme ve Yargı erki bende toplanmalıdır;devlet ben olmalıyım!”Sayın Bay Recep Beyimiz.21’İNCİ ASIR!

         Fransız siyasi tarihinde çok önemli bir hüküm vardır:”1743’ten sonra Fransa, Kralların metresleri tarafından yönetilmiştir!”18’inci asırda Fransa’da büyük yazarlar ve büyük filozoflar ve basın vardı.15’inci Louis’nin metresinin kaldığı sarayın kapısına:”

         “Kıralın Fahişesinin Evi!”Yazılı tabela asılmıştı! Bence; bizim siyasi tarihimize de şöyle bir hüküm yer alacaktır:

         “12 Eylül 1980’den sonra; Türkiye’ye dâhili ve harici bedhahların yönlendirmeleri yönetmişti.2003’ten sonra da ihanet yönetmektedir!”

         14’üncü ve 15’inci Louis’lerin bu denli kendilerinden menkul değerler üretmelerinin bir dayanağı vardır.1530/1596 tarihleri arasında yaşamış olan bir Fransız Hukukçusu, Tarihçisi, Toulouse Hukuk Fakültesinde Hukuk Profesörü  ve parlamenteri Jean Bodin altı ciltlik bir eser yazmıştı:Six Livres de la Répupligur,Cumhuriyetin Altı Kitabı olarak dilimize çevrilebilirse de aslında Devletin Altı Kitabı anlamında olması gerekmektedir.Kral iradesinin tanrısal olduğunu,bölünemeyeceğini ve devredilemeyeceğini ve paylaşılamayacağını savunmaktadır.Bizim yağcılarımızın dedikleri gibi,”kral Tanrının yer yüzündeki vekilidir/Gölgesidir/!”Tüm iradesini ve yönetim gücünü de Tanrıdan alır.Herkes, kralın iradesine boyun eğmek zorundadır.Amerika’nın keşfi,topçuluğun geliştirilmesi merkezi otoriteler dönemini başlatmıştır.Jean Bodin’in eseri de Fransız Krallığının varlığını tanrıya dayamıştır.Fransa bu durumdayken;Işıklar Yüzyılında,çok güçlü Filozoflar ve yazarlar Fransız halkını uyandırmıştı.14 Temmuz 1789, günü Paris halkı Bastil hapishanesini   basmıştı.Hapishanede Beş hükümlü ve bir Deli olmasına karşın Bastil baskını Fransız Devriminin sembolü olmuştur.Güçlü bir basını,halkının okuma isteği,uyanma içindedir Fransa.Çok ilginçtir;1683 seferinde,Osmanlı Devleti ;İkinci Viyana kuşatmasına 40.000 yağmacı ile gitmişti.Viyana’yı savunan General’in Avusturya kralına yazdığı mektubu aklıma geldikçe utanmaktayım:”Majeste;halkımız Türk kuşatmasına alıştı.Yalınız haftada bir gün opera olmasına çok kızmaktadır!”İngiliz Filozoflarının da etkileri evrensel boyutta olmuştur.Halkının,ırzını ,canını ve malını koruyamayan yöneticilere karşı ayaklanmanın gerekliliği Amerikan Kolonilerinin ayaklanmalarını yaratmıştır.Bu yaklaşım  Fransa’yı da derinden etkilemiştir.16’ıncı Louis’nin asırlardır toplanmayan Etats Généraux’yu 5 Mayıs 1789’da  topladığında;sağcılar Kralın sağına,solcular da Kralın soluna oturmuşlardı.Asiller ve Rahipler Üçüncü sınıfı aralarına sokmayınca bunlar da Serment du jeu Paum/Top oyunu salonunda/toplanarak,anayasa kabul edilene kadar bu salondan ayrılmamaya ant içmişlerdi.1788 kışı çok sert geçmişti,halk açlık içindeydi,köylüler de emeklerinin karşılığını alamadıklarından büyük şehirlere ve Paris’e akın etmekteydiler.İhtilal sonrası Paris’te 75.000 Fahişe olduğu  saptanmıştı.Bir İhtilal yargıcının bir fahişeye sorusu ve aldığı yanıt tarihe not olarak düşmüştü:                                                        

”Bayan ne ile geçiminizi sağlamaktasınız?”

“Siz geçiminizi nasıl giyotin ile sağlamaktaysanız ben de mamımla sağlamaktayım Bay Yargıç!”Bütün konu sömürü düzeninin sürdürülmesiydi. Rus ihtilalinde de aynı amaç vardı. Osmanlı’da da aynı amaçla ihanetler olmuştu. Günümüzde de Allah ve din ile aldatarak yükselmek ve mutlu yaşamak amaçlanmaktadır. Fransızların,insanları  giyotine göndermeleriyle Bay Başsavcımızın mahkemelerinin de Kahramanlarımızı ve aydınlarımızı  Silivri esir kampına göndermeleri

 aynı despotluğun işaretleridir.

         Toplanmış olan “Yasama Meclisi”yeni bir anayasa yapmak üzere Otuz/30/kişilik bir Anayasa komisyonu oluşturmuştu. Fransız toplumu:1*Asiller Sınıfı,onlar da Kılıç ve Elbise Asili olarak ikiye ayrılmıştı.2*Rahipler Sınıfı,bunlar da üç gruba ayrılmıştı,3*Tiers Etat/Üçüncü Sınıf.Diğer iki sınıfa giremeyenlerin tümü.400 senelik bir gelişmişliği olan Burjuva sınıfı en güçlü sınıf olarak kendisini göstermiş ve Fransız devrimini de bu sınıf yaratmıştır.Yasama Meclisi,” Ancien Régime”/Eski Rejim/’i değiştirmek üzere toplanmıştı.Meclisi oluşturan sınıflar arasında anlaşmazlık çıktığında,16’ıncı Louis Yasama Meclisini  dağıtmıştı.Serment de jeu de paume!”/Elma oyunu/ salonunda toplanan Meclis,Kralın tutumu nedeni ile birleşmişti. Yasama Meclisi de Assemble Constitityonel/Kurucu Meclis/ olarak adını değiştirmişti.09 Temmuz 1789,28 Ağustos 1789’da;Kurucu Meclis; İnsan ve vatandaş hakları bildirgesini yayımlayarak tüm insanlığı uyandırmıştı. Fransız devrimi,dünya’ya Özgürlük,Eşitlik,Kardeşlik ve Milliyetçilik fikirlerini yaymıştı.Osmanlı’nın yıkılma süreci de böylece başlamıştı.

         İki senelik bir çalışmadan sonra, Kurucu Meclis’in ortaya koymuş olduğu anayasa 14 Eylül 1791 tarihinde16’ınci Louis tarafından onaylanarak yürürlüğe konmuştur. Ulusal Egemenliğe dayalı olarak kabul edilen bu meşruti anayasaya göre; Kral, yürütme gücünün başında yer almaktaydı. Anayasayı yaptıktan sonra, Görevi sona eren Kurucu Meclis kendini feshederek, yeni seçimlere gidilmiş;745 üyeli Yasama Meclisi oluşturulmuştur.

         Prusya ve Avusturya’nın Fransa’ya saldırmaları üzerine Verdün ve Valmy muharebeleri yapılmıştı.16’ıncı Louis Prusya’ya kaçarken kendisini tanıyan eski bir Muhafız askerinin ihbarı ile yakalanarak Paris’e getirilmişti. Kralın ihanetlerinin ortaya çıkması üzerine de, 1792/1804,Meşruti Krallığa son verilerek Birinci Fransız Cumhuriyeti ilan edilmiştir. İşçilerin giymiş oldukları Üç renkli pantalonlardan örnek alınarak Kırmızı; Beyaz ve Mavi renkli Fransız Cumhuriyeti bayrağı oluşturulmuş; bunun Özgürlük,Eşitlik ve Kardeşliği temsil ettiği de vurgulanmıştı.16 Louis ve Kraliçe Marie Antuvanet vatana ihanetten Giyotinde can vermişlerdi.Fransa uzun bir süre karışıklık,İmparatorluk ve Restorasyon dönemlerini yaşadıktan sonra da,İkinci Dünya Savaşı sonunda tekrar cumhuriyet yönetimine dönmüştü.Fransız “Milli Kurucu Meclisinin” 29 Eylül 1946 tarihinde kabul ettiği Dördüncü Cumhuriyetin anayasası,13 Ekim 1946 tarihinde de Fransız halkı tarafından referandum ile kabul edilmiştir.

         Anayasa hukukunda; anayasaların Kurucu Meclisler tarafından yapılması öngörülmektedir. İkinci Dünya Savaşından yenik çıkan Japonya’nın anayasasını da Dokuz Amerikan subayı ve bir Japon’dan oluşan özel bir komisyon hazırlamıştır. Amerikan anayasasını da İngilizlere karşı ayaklanmış olan Kolonilerden seçilmişler yapmıştır.

                   5’inci Fransız Cumhuriyetinin Anayasası.

         Bu anayasaya De Gaule anayasası da denir. Fransız Ulusal Kurucu Meclisinin hazırlamış olduğu bu anayasa da 04 Ekim 1958 tarihinde kabul edilerek Fransız halkının kabulü ile yürürlüğe girmiştir. Başlangıç kısmı bizim anayasamıza da örnek olmuştur. Görelim:

         “Başlangıç, Fransız halkı 1789 Beyannamesinde tanımlanan, 1946 anayasasının başlangıç kısmında teyit edilip tamamlanan insan haklarına ve milli egemenlik ilkelerine ,aynı şekilde /ek/2004 Çevre Şartında belirtilen hak ve ödevlere bağlılığını ihtişamla ilan eder.Bu ilkeler ve hakların kendi kaderini serbestçe belirlemesi esası gereğince Cumhuriyet,kendisine katılma iradesini beyan eden denizaşırı ülkelere özgürlük,eşitlik ve kardeşlik ortak idealine dayanan ve bu ülkelerin demokratik gelişmelerini sağlayacak yeni kurumlar sunar.

         Madde1-“Fransa, bölünmez, laik, demokratik sosyal bir Cumhuriyettir. Köken, ırk veya din ayrımı yapmaksızın, tüm vatandaşların yasa önünde eşitliğini garanti eder.Her inanca saygılıdır.                                                                                              İdare yapısı yerinden yönetim esasına dayanır. Kadınlar ve erkeklerin seçimle gelinen görev ve mevkilerin yanı sıra mesleki konumlara

 ve sosyal sorumluluklara eşit şekilde erişebilmeleri, kanunla teşvik edilir.”

         Başlık I,

         Egemenlik

         Madde-2”Cumhuriyetin dili Fransızcadır. Ulusal simge, mavi, beyaz ve kırmızı renklerden oluşan üç renkli bayraktır. Ulusal Marş Marsillaise’dir. Cumhuriyetin veciz ifadesi”Özgürlük, Eşitlik, kardeşliktir.”Cumhuriyetin ilkesi;”Halkın, halk tarafından ve halk için yönetimidir,”

         Madde-3-“Ulusal egemenlik halka aittir, bunu temsilcileri aracılığıyla ve halk oylaması yoluyla kullanır. Halkın hiçbir kesimi veya hiçbir fert egemenliğin kullanılmasını kendisine mal edemez. Anayasada öngörülen koşullar dâhilinde seçimler tek dereceli veya iki dereceli olabilir. Fakat daima genel, eşit ve gizlidir. Yasanın belirlediği koşullar çerçevesinde, reşit olan, medeni ve siyasal haklarını kullanabilen kadın-erkek her Fransız vatandaşı seçmendir.”

         Madde-4-“ Siyasal parti ve siyasal gruplar oy vermenin tecellisine katkıda bulunurlar. Bunlar, serbestçe kurulur ve serbestçe faaliyette bulunurlar. Ulusal egemenlik ve demokrasi ilkelerine saygı göstermek zorundadırlar. Şartları yasayla belirlenen 1’inci maddenin ikinci fıkrasında belirlenen ilkenin uygulanmasına da katkıda bulunurlar. Farklı fikirlerin ifade edilebilmesi ve siyasal partilerin ve siyasal grupların Ulusun demokratik hayatına eşit şekilde katılabilmesi kanunlarla garanti edilir”.

                            TÜRKİYE CUMHURİYETİ ANAYASALARI:

         Hangi İslam ülkesi anayasa ile yönetilmiştir ki Osmanlı Devleti de anayasa ile yönetilmiş olsun?1808 senesindeki Sened’ittifakı 03 Kasım 1839’daki Tanzimat fermanı izlemişti. Avrupa devletlerinin baskısı üzerine de 1856 Islahat Fermanı iyileştirme yönünde atılmış bir adımdı. Osmanlı devleti, 23 Aralık 1876 tarihine kadar Mutlak bir Despotlukla yönetilmiştir.Halbuki İngiltere, 15 Haziran 1215 tarihinden beri anayasal bir metne sahipti! “Magna Karta libertatum!”Her türlü yeniliğe yöneliş büyük saydığı Hıristiyan devletlerin baskısı ile olmuştur. Dinin başında bulunan Şeyhülislam Padişahın kafasını kopartacağı devlet adamlarının öldürülmesine dair fetvalar vermekteydi!Türkiye Cumhuriyeti dönemindeki tüm anayasalarımız dış baskı üzerine değil de Egemen güçlerimizin ileriye dönük iradeleri üzerine hazırlanarak kabul edilmiştir.Bünyelerin böbrek taşlarını yaptığı gibi;derin uykularını sürdürmekte olan halkımızın vurdumduymazlığı da Kabakçı Mustafaları ve Damat Mehmet Ferit Paşaları  yaratmaktadır.

         Mirliva Mustafa Kemal, bir Osmanlı görevlisi olarak Anadolu’ya çıktıktan sonra, Ulusal Kongreler ve Genel seçim sayesinde de Juris konumuna geçerken İstanbul’daki Padişahlık yönetimi de İhanetlerin ve İşgalcilerin desteğinden güç alan de facto durumuna düşmüştü. İstanbul’dan kaçan milletvekilleri ve yeni seçilenlerle Ankara’da bir Parlamento da açılmıştı. Başkanlığına seçilmiş olan Mustafa kemal’in.”Salahiyeti Fevkaladeye Malik Bir Meclistir! Olarak adlandırmış olduğu bu Meclis bir Kurucu Meclisti. İlk olarakta Yeni bir Teşkilatı Esasiye Kanunu ile Hıyaneti Vataniye Kanununu yasalaştırarak yürürlüğe koymuştur. İstanbul Hükümetinin ekleri ile birlikte 23 Aralık 1876 tarihli Teşkilatı Esasiye Kanunu da zımnen yürürlükten kaldırılmıştır.

         “Teşkilatı Esasiye Kanunu”

         Cerideyi Resmiye:1-7 Şubat 1337(1921)

         Kanun numarası:85

         Madde 1-Hâkimiyet bilâ kaydü şart milletindir. İdare usulü halkın mukadderatını bizzat ve bilfiil idare etmesi esasına müstenittir.”

         Madde 2-İcra kudreti ve teşri salahiyeti milletin yegâne ve

Hakiki mümessili olan Büyük Millet Meclisinde tecelli ve temerküz eder”.

         Madde 3-“Türkiye Devleti Büyük Millet Meclisi tarafından idare olunur ve hükümeti “Büyük Millet Meclisi hükümeti ünvanını taşır.

                            İKİNCİ ANAYASAMIZ

         Lozan Antlaşmasından sonra; Birinci Büyük Millet Meclisi kendisini lağvederek İkinci Türkiye Büyük Millet Meclisi teşekkül ettirilmiştir. Tabii Hukuk prensiplerine göre hazırlanmış olan yeni anayasamız da 491 numara ile 24 Nisan 1340/1924/ tarihinde kabul edilmiştir. R.G:24 Nisan 1340(1924),Düstur No:Tertip 3,Cilt 5,s.576.105 maddeden oluşan bu Anayasamızın 104’üncü maddesiyle de Osmanlı Teşkilatı Esasiye Kanunu ve 85 numaralı Teşkilatı Esasiye Kanunu  sarahaten yürürlükten kaldırılmıştır:

“Made104-“1293 tarihli kanuni esasi ile mevaddı muadelesi ve 20 Kânunisani 1337 tarihli Teşkilatı Esasiye Kanunu ve müzeyyelât ve tadilâtı mülgadır.”

         İkinci Dünya Savaşından sonra dünyamız bloklara ayrılmıştı. Türkiye Cumhuriyeti de Batı Bloğunu seçmişti. Çok partili genel seçimler yapıldıktan sonra; demokrasi vaadi ile iktidar olan DP. iktidar hırsı ile diktaya yönelmişti. Anayasamız da Türkiye Cumhuriyetine dar geldiği halde anayasaya bakan da yoktu.27 Mayıs 1960’tan sonra Türk Silahlı Kuvvetleri yeni bir anayasa yapmağa koyuldu. Yasama Yetkisi Milli Birlik Komitesinde olduğu halde; anayasa yapmak için evrensel anayasa hazırlama yoluna girildi. Prof.Dr. Turhan Fevzioğlu bir Kurucu Meclis mevzuatı hazırladı, Kurucu Meclis seçimleri yapıldı.

     TBMM 1961 Kurucu Meclisi


Vikipedi, özgür ansiklopedi

ALINTIDIR!

TBMM 1961 Kurucu Meclisi, 27 Mayıs Darbesi sonrası başta 1961 Anayasası'nı yapmak için 6 Ocak 1961-24 Ekim 1961 tarihleri arasında toplanmış özel yasama meclisidir. Başkanlığını Em. Orgeneral Kazım Orbay yapmıştır.

6 Ocak 1961'de toplanan Kurucu Meclis aynı zamanda yeni inşa edilen üçüncü Meclis binasının açılışını yaptı ve buradaki ilk oturumu gerçekleştirdi. Bu meclis binası 1998'de yapılan düzenleme ile günümüzde de kullanılmaktadır.

Konu başlıkları


Kuruluşu                                                    


Yeni anayasayı yapmakla görevlendirilen "Kurucu Meclis", MBK ile Temsilciler Meclisi'nden oluşmaktaydı. Temsilciler Meclisi genel oya dayalı bir seçimle kurulmuş olmamakla birlikte, temsil niteliğinin geniş tutulmasına çalışılmış bir organdı. İllerin, siyasi partilerin ve çeşitli kuruluşların (barolar, basın, esnaf ve gençlik kuruluşları, sendikalar vb.) MBK müdahalesi olmaksızın doğrudan seçtiği üyeler bu meclis içinde çoğunluğu oluşturmaktaydılar. Anayasa yapımı süreci içinde Meclisin her iki kanadı arasında anlaşmazlık çıkması halinde de ağır basacak olan Temsilciler Meclis’iydi. Ne var ki, Kurucu Meclis yasasında yer alan bir kural uyarınca mahkeme kararıyla kapatılmış olan DP üyelerinin bu mecliste temsil edilmeleri engellenmişti. Böylece ülkede önemli bir gücü temsil eden siyasal kadrolar Temsilciler Meclisi'nden dışlanmış olmaktaydılar. Bu durum demokratik anlayış açısından bir sakınca oluşturmakla birlikte, Temsilciler Meclisi'nin CHP eğilimli bir kentli-aydın üstünlüğüne sahne olmasına da olanak vermiştir. Mecliste CHP dışında temsil edilen öteki parti ise Osman Bölükbaşı liderliğindeki Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisiydi.

Temsil eksikliğinin anayasa bakımından ortaya çıkarabileceği sakıncayı önlemek için, Kurucu Meclisin kabul edeceği anayasa metninin bir de halkoyuna sunulması düşünülmüştü. Anayasanın belli bir tarihe kadar tamamlanamaması ya da halkoyunda reddedilmesi halinde ise, bu kez genel seçimle oluşacak bir Temsilciler Meclisi'nin göreve çağrılması öngörülmekteydi. 9 Ocak 1961 günü seçilen Temsilciler Meclisi Anayasa Komisyonunun hazırladığı tasarı üzerindeki görüşmeler yeni anayasanın 27 Mayıs 1961 günü Kurucu Meclisçe kabul edilmesi ile tamamlandı. Tasarının Temsilciler Meclisindeki görüşmelerinde hayli gergin tartışmalar yaşandı. Aşağı yukarı aynı görüşleri paylaştığı düşünülen bu meclisin üyeleri arasında, ekonomik ve sosyal konularda önemli görüş ayrılıkları ortaya çıktı. Özellikle çiftçinin topraklandırılması ve ormanların devletleştirilmesi gibi amaçlarla özel mülkiyetin sınırlanması konusu ateşli tartışmalara konu oldu. Bir başka deyişle, 1960 sonrası Türkiyesinde görülen sol-sağ kutuplaşmasının, yani toplum yapısını değiştirmek isteyenlerle istemeyenlerin birbirlerinden ayrılmaya yönelmelerinin ilk ipuçları Temsilciler Meclisi'nde yaşandı. İki meclis, anayasa mahkemesi, yargı bağımsızlığı gibi kurumsal çözümlerde ise görüşler birbirine çok daha yakındı. Anayasa çalışmaları sırasında Kurucu Meclisin iki kanadı arasında önemli sayılacak görüş ayrılıkları da ortaya çıkmadı. Bir başka deyişle, bir askeri müdahale sonucu yapılmış olmasına karşın, 1961 anayasasına damgasını vuran "sivil" güçler olmakta, Kurucu Meclisin "askeri" kanadının da bu güçlerden farklı bir çizgide bulunmadığı gözlemlenmektedir.[1]

Üye Listesi[2]


Devlet Başkanı Temsilcileri



Milli Birlik Komitesi Temsilcileri



Bakanlar Kurulu Üyeleri



CHP Temsilcileri



CKMP Temsilcileri


Milletvekili
Temsil Ettiği

Barolar Temsilcileri


Milletvekili
Temsil Ettiği

Basın Temsilcileri



Eski Muharipler Birliği Temsilcileri


Milletvekili
Temsil Ettiği
Veysel Soyer (Üyeliği YSK iptal edilmiştir)

Gençlik Temsilcisi


Milletvekili
Temsil Ettiği

İşçi Sendikaları Temsilcileri


Milletvekili
Temsil Ettiği

Odalar Temsilcileri


Milletvekili
Temsil Ettiği

Öğretmen Teşekkülleri Temsilcileri


Milletvekili
Temsil Ettiği

Tarım Teşekkülleri Temsilcileri


Milletvekili
Temsil Ettiği

Üniversite Temsilcileri



Yargı Organları Temsilcileri


Milletvekili
Temsil Ettiği

İl Temsilcileri


Milletvekili
Temsil Ettiği

Anayasa Komisyonu Üyeleri


Sadık Aldoğan
Nurettin Ardıçoğlu
Hazım Dağlı

                          

Danışma Meclisi


12 Eylül 1980,TSK’NIN Anayasa hazırlatması


Vikipedi, özgür ansiklopedi, Alıntı.

Danışma Meclisi (DM), 12 Eylül 1980 Darbesi'nden sonra, Milli Güvenlik Konseyi'yle (MGK) birlikte, 1982 Anayasası'nı hazırlamak için kurulan Kurucu Meclis'i oluşturan iki organdan biri.
Milli Güvenlik Konseyi'nin (MGK) çıkardığı 29 Haziran 1981 tarihli ve 2485 sayılı Kurucu Meclis Teşkili Hakkında Kanun'a göre, Kurucu Meclis iki ayrı organdan oluşuyordu; MGK ve DM./DANIŞMA MECLİSİ/ Yasama organı işlevi taşıyan DM'NİN, doğrudan yasa önerme yetkisinin yanı sıra, MGK'NİN gönderdiği yasalar üzerinde değişiklik yapma yetkisi de vardı. Ama kabul ettiği yasa ve kararların kesinleşmesi MGK'nın onayına bağlıydı. MGK ayrıca DM'NİN tatilde olduğu sürelerde ve "gerekli görülen hallerde" yasama yetkisini doğrudan kullanabiliyordu.

160 üyesi olan DM'NİN üyeleri iki gruptan oluşuyordu. Her ilde vali o ilden DM'YE girecek üye sayısının üç katı sayıda aday saptıyor. MGK'NİN bu adaylar arasından seçtiği 120 üye DM'YE katılıyordu. İkinci grup, MGK'nın atadığı 40 üyeydi. DM'YE üye olmak için, yükseköğrenim görmüş, 30 yaşını bitirmiş ve 12 Eylül 1980'den önce herhangi bir siyasal partiye girmemiş olmak gerekiyordu. Ama MGK'NİN doğrudan atadığı üyeler için yükseköğrenim kaydı yoktu. 15 Ekim 1981 tarihinde üyeleri belirlenen DM'NİN en yaşlı üyesi Sadi Irmak (77), en genç üyesi Pamak’tı (31), yaş ortalaması da 52 idi.[1]

DM, 23 Ekim 1981'de açıldı ve başkanlığına Sadi Irmak seçildi.[2] Danışma Meclisi'nin önemli görevleri arasında, yeni bir anayasa ile siyasi partiler ve seçim yasalarının hazırlanması bulunuyordu. 20 Kasım 1981'de iç tüzüğünü hazırladıktan sonra anayasa hazırlama çalışmalarına başladı. Yeni anayasanın hazırlanması için DM İstanbul üyesi olarak görev alan Anayasa Hukukçusu Prof. Dr. Orhan Aldıkaçtı başkanlığında 15 üyeden oluşan bir Anayasa Komisyonu oluşturuldu.[3] 8 aylık çalışma sonunda komisyonun hazırladığı anayasa tasarısı 17 Temmuz 1982 tarihinde Danışma Meclisi Başkanlığı'na sunuldu.[4] Meclis bu taslak üzerinde yaptığı görüşmelerden sonra 23 Eylül 1982'de bir anayasa metni hazırladı. Bu anayasa metni MGK'YA sunuldu. MGK’NİN yaptığı değişikliklerden sonra 7 Kasım 1982 halkoylaması ile kabul edildi.

DM üyelerinin geleceğe yönelik siyasal girişimlerde bulunmasını önlemek amacıyla ileride siyasi parti kurucusu olamayacakları hükme bağlanmıştı. Ama sonradan bu hüküm kaldırıldı. DM üyelerinin birçoğu, yeni siyasi partilerin kuruluşuna katıldılar ve önemli görevler üstlendiler. Anayasa'nın geçici 3’üncü  maddesi gereğince 6 Kasım 1983 genel seçimlerinden sonra yeni parlamentonun göreve başlaması ve başkanlık divanını seçmesiyle DM'NİN hukuksal varlığı sona erdi (1 Aralık 1983).

         1961 anayasası, Büyük Hukukçu Ordinaryüs profesör Dr. Hıfzı Veldet Velidedeoğlu’nun eseridir. Medeni hukuk Profesörü olduğu halde; daktilosunu alarak Uludağ’a çıkmış ve o görkemli anayasamızı hazırlamıştı.Bu anayasamıza göre Anayasa mahkememizin içtihat kararları 1982 anayasamızla etkinliğini yitirmişti.1961 anayasamızın hazırlanışı ve hürriyetler bakımından taşıdığı özellikler çağ üstü bir değerdeydi.Bu anayasamızın Başlangıç kısmı da anayasamıza dahil edilmişti.Anayasamızın Başlangıç kısmı coşkulu ve lirik bir ifade taşımaktadır.”Kuvvetler Ayrımının ,devlet organları arasında üstünlük sıralaması anlamına gelmeyip,belli devlet yetkilerinin kullanılmasından ibaret ve bununla sınırlı medeni bir iş bölümü ve iş birliği olduğu ve üstünlüğün ancak Anayasa ve kanunlarda bulunduğu;”Vurgulanmıştı.

                            BİRİNCİ KISIM

                            Genel Esaslar

         I.Devletin şekli

         Madde 1-“Türkiye Devleti bir Cumhuriyettir.”

         II. Cumhuriyetin nitelikleri

         Madde 2-“Türkiye cumhuriyeti, toplumun huzuru

,milli dayanışma ve adalet anlayışı  içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı,başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan ,demokratik,lâik ve sosyal bir hukuk devletidir.”

        ııı. Devletin bütünlüğü, resmi dili, bayrağı, milli marşı ve başkenti


        Madde 3-Türkiye devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür. Dili Türkçedir. Bayrağı, şekli kanununda belirtilen, beyaz ay yıldızlı al bayraktır.


        Milli marşı “İstiklal Marşı’dır.


        Başkenti Ankara’dır.


        IV. Değiştirilemeyecek hükümler


        Madde 4-Anayasanın 1’inci maddesindeki devletin şeklinin Cumhuriyet olduğu hakkındaki hüküm ile 2’inci maddesindeki Cumhuriyetin nitelikleri ve 3’üncü maddesi hükümleri değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif edilemez.”


        Tabutunun üstüne nebati yazılı bir bez örttüren Erbakan, yalınız bu dördüncü maddenin kaldırılması için çok uğraşmıştı;ama cenazesi kaldırıldı.1961 anayasamızın 154’üncü maddesinde düzenlenen İnkılâp kanunlarının korunması aynen 174’üncü maddeye alınmıştır.


            Yeni Anayasalarımızla Kazanılmış Haklarımız. Hiç tarih okumamışların tarih üzerine;hiç anayasa okumamış ve anayasa metnini de görmemişlerin anayasalar üzerine tartıştıklarına çok tanık olmuştum.


Fikren ve kişilik olarak gelişmemişlerin” gelenlerin keyifleri üzerine geçmişe sövdükleri ülkemizin ezeli en gerçek bir gerçeğidir.


        1-Siyasi Partiler,56-57 Maddeler.


        2-Kanun Hükmünde kararname,64’üncü madde.Osmanlı Döneminde bunlara kanun’u muvakkat” ya da Nizamname denilirdi.Asar’ıAtika Nizamnamesi gibi.


        3-Milli Güvenlik Kurulu Md:111


        4-Bakanlıkların yönetmelik çıkarma yetkileri,


        5-Üniversitelerimiz md.120 Özerkliğe kavuşturulmuştur.


        6-TRT: md.121,


        7-Kalkınma planı ve devlet planlama teşkilatı. md.129,


        8-Doğal zenginliklerimizin araştırılması, md.130,


        9-Ormanlar ve orman köylülerinin korunmasıi131,


        10-Yüksek Hâkimler Kurulu, md.143-144,sonra, HSYK OLDU.


        11-Anayasa mahkemesi,145-152


        12-Devlet denetleme Kurulu,


        13-Yüksek İstatistik Kurulu,


        14-Yüksek seçim Kurulu.


           


    


 

 

 



 

 

İzleyiciler

Blog Arşivi