2 Mayıs 2010 Pazar

153- SÜNNET!

    OSMAN TÜRKOĞUZ
     Çeşmealtı; 15 Ağustos 2005


                                       
                153- SÜNNET!

       TANRISAL HATAYI MI DÜZELTMEK!
       (Vahşeti, bir uzvu sakatlayarak mı sürdürmek!)

“Evet, biz, insanı en mükemmel bir şekilde yarattık.” Kuran’ı Kerim, sure: 95, ayet: 5

       Büyük Oğlum Cansın, Uşak’ta, ilkokul dördüncü sınıfında iken Hz. Âdem’in kaburga kemiğinden Hz. Havva’nın yaratılmış olduğunu anlatan sınıf öğretmenine bir soru yöneltmiş:
       “Öğretmenim; Hz. Âdem ne renkte ise Hz. Havva’nın da o renkte olması gerekir. Annem beyaz, babam da beyaz; görmüş olduğunuz gibi, ben de bembeyazım. Tüm insanların, Hz. Âdem ve Hz. Havva’dan ürediğini söylüyorsunuz; iyi amma, Zenciler, Kızılderililer Sarı derililer ve Beyaz derililer nasıl farklı olarak doğdular?”
       Sınıf öğretmeni bir sıraya dayanıp kalınca; sorusunu yinelemiş:
       “Hz. Âdemin kan gurubu ile Hz. Havva’nın kan gurubu aynı olması gerekir. Kardeşimin kan gurubu babamın kan gurubundan. Benim kan gurubum da Annemin kan gurubundan. %85 bu şekilde olurmuş; babam anlattı. Neden tüm insanların kan gurubu aynı değil? Babam; dünya’da 6008 sekiz küçük, 30 çeşit te ana kan gurubu olduğunu anlatıyor.”
       Akşamüzeri öğretmen bana geldi; biraz şaşkıncaydı. Yer gösterdim, hatırını sordum.
Direkt olarak:
       “Sayın Binbaşım, oğlunuza söyleyiniz çetrefilli sorular sormasın; sorduğu sorular karşısında benim bile aklım karıştı!” Dedi. Ve olayı anlattı.
Dedim ki; yaratılış öyküsünü kabul edenler Darvin teorisini de kabul etmiş sayılırlar!
Kimselerin haberi yok.
       Şimdi Rahmetli olan Küçük oğlum Tansın da, böyle çetrefilli sorular sorarmış: Antakya’da; ilkokul üçüncü sınıfında; toplama ve çıkarma dersinde, sınıf öğretmeni Sayın İlhan Ayda:
       “Tansın, sen söyle bakalım; birden bir çıkarsa sonuç ne olur?” Diye sormuş. Şimşek gibi tahtaya fırlayan Tansın; tebeşirle 1-1=2 yazmış ve iki olur öğretmenim!” Demiş.
Sayın İlhan öğretmen:
       “Açıkla bakalım, biz de öğrenelim!” Deyince:
       “Öğretmenim, annem bir; beni doğurdu, yani ben ondan çıktım ettik mi iki!” demiş ve eklemiş:
       “Babam ve annem iki ederler. Ben annemden çıkınca da üç etmez miyiz?” Öğretmenim!
Akşamüzeri, okul yolu üzerindeki askeri lojmana gelen Sayın İlhan Hanım, gülerek, bu olayı anlattı ve:
       “Vallahi, bu çocuk benim aklımı karıştırıyor!” Demeyi de ihmal etmedi.
       Din dersleri zorunlu hale getirildiğinden; Oğlanı gönülsüz de olsa, din dersine de kaydettirdik. Din dersi öğretmeni, Ulu Tanrı’mızın her şeyi en mükemmel bir surette ve hatasız olarak yarattığını anlatmış.” “Bu anlatmış olduğum şeyler, islamın Yüce kitabı Kuran’ı Kerim’de de böyle anlatılır!” Demiş. Oğlum Tansın, parmağını kaldırarak sormuş:
       “Öğretmenim; niçin sünnet oluyoruz? Bu sünnet olma işi kimin emridir?” Din dersi öğretmeni, kendisinden gayetle emin bir surette:
       “Peygamberimiz Hz. Muhammed Mustafa’ (sas)’nın emridir. Sünnet kelimesi, o işin, o sözün ve o davranışın Peygamberimize ait olduğunu gösterir.” Diye açıklamasını yaptıktan sonra; anlatabildim mi oğlum?” Diye de sormuş. Sormasına sormuş amma ikinci soru da sınıfın ortasında patlamış:
       “Öğretmenim, siz en büyük ALLAH’TIR diyordunuz. Allah’ımızın yaratırken yapmış olduğu yanlışı Peygamberimiz mi düzeltecek? Ben, Tanrımızın yarattığı gibi kalmak istiyorum. Sünnet, münnet ve düzelttirme de istemiyorum!”
       Bu sert çıkış üzerine öğretmenin aklı da bir iyice karışır. Benim aklım da, sünnet edildikten sonra bir iyice karışmıştı. Kardeşim ve ben, kör bir jiletle sünnet edilmiştik. İlaç, milaç nerede! Bu sünnet işini başımıza musallat edenlere iyi söz söylememiştik.
       Yazılı basınımızda; 2005 senesi Ağustos ayında, bir haylice sünnetle ilgili resimli haberler yayımlanmıştı. Basınımız çıplak et reklamından sünnet reklamına iniş yapmıştı.
İlginçtir; en uçtakilerin reklamından, erkeklerin en ucunun reklamına inilmişti! Aslına bakarsak, her iki reklam da aynı şeride ait değil midir?
Yine de gazetelerimizden öğrendiğimize göre; sünnet ettirilmek üzere bir hastaneye getirilen dört küçük çocuğu, sünnet yapacak doktorun ricası üzerine, bir hademe sünnet ederek evlerine göndermiş.
Kanamaları durmayan çocuklar, aynı hastaneye geri getirilmiş; en çok ağlayan çocuğun pipisine bakan doktorlar hayret ve dahi dehşet içersinde kalmışlar! Çocuğun pipisinin pelidinin başı da kesilmiş.
Kibele dinin rahipleri gibi, neredeyse dipten kesilecekmiş! Alelacele mikro cerrahi devreye girerek kesilen Pelidin başı yerine dikilmiş.
       Çok yakın bir zaman önce; bir doğum uzmanı, bir hastabakıcıya yeni doğmuş bir bebeğin göbek kordonunu kesmesi için ricada bulunmuş! Hastabakıcı, bebeğin göbek bağını kesmesine kesmiş amma; ol kız bebeğin parmaklarından birisini dahi kesmiş. Hastabakıcı, kızın orta parmağını pipisi sanarak kesmiş olamaz mı?
       Yine; basınımızda çarşaf gibi renkli resimler: Damperli kamyonlara bindirilerek, sünnet edilmeye götürülen bebeler’ ve yine, bomba gibi bir haber: 400 Erkek çocuğu sünnet ettirerek Din’i İslam’a büyük bir katkıda bulunan bir belediye başkanımızın Görkemli fotoğrafı!
       Sünnet haberlerinin verilişleri de çok ilginç:
                           “ERKEKLİĞE İLK ADIM!”
       Sünnet edilmeyenlerin adım atacakları yerleri yok mudur?
       Erkekliğe ilk adımı atmak için, ille de bu meretin ucunun kesilmesi mi gerek!
       03 Eylül 2005 tarihli Takvim gazetesinden ilginç bir haber:
       “Çanakkale’de Müslüman olan bir Yahudi genç, sünnet edildi!” Hoppala! Yahu; bu Yahudiler daha bir haftalık olmadan sünnet edilmiyorlar mıydı?
       At üzerlerinde; faytonlarda, taksilerde, damperli kamyonlarda; davul-zurna eşliğinde gezdirilen, prens ve asker elbiseli çocukları gördüğümde; bu sünnet konusunda, dini bütünlerimizi havalara hoplatacak, bir yazı yazayım dedim!
       Ne Hz. Muhammed’in (sas) ne diğer İslam büyüklerinin sünnet edildiklerine dairde bir kayda rastlayamadım! Hz. Ali, amca Oğlu olan Hz. Muhammed’in yanına on yaşında (MÖ:608) gelmiş. Sünnet edildiğine dair bir kayıt yok!
       “Hz. Muhammed sünnetli doğmuştur; bu Tanrısal bir lütuftur!” diyenlere söylenecek sözüm var: ”Sünnetli doğmak; kulak kepçesiz ve tırnaksız doğmak gibi bir program eksikliğinden kaynaklanır. Benim şimdi askeri doktor olan bir yakınım var. 32 omurga ile doğmuştur.
       Antalya’nın bir köyünde de çok ilginç doğumlar olmaktadır: Tüm kadınlar ve erkekler, çift cinsiyet uzvu ile doğmaktadırlar.
       Cevizi, bademi, muzu ve her şeyi kabuğu ile yaratan Tanrımız, bazılarına sünnetçilik mi ediyor!
Bütün canlılarda, her uzuv verilen görevleri yerine getirmek üzere programlanmıştır. Kaşın, kirpiklerin ve burun içi kıllarının olmadığını bir düşünmek yeterli olur sanırım. Erkeklerde sakal ve bıyıklar süs için yaratılmamıştır. Güneşte ve açık alanlarda iş ve av peşinde koşmak zorunda olan cascavlak bir erkeğin içine düşeceği durumu; denizden yararlanmak için cıscıpıldak sahilde yatanlar iyi anlarlar.
       Hindistan cevizi gibi gıda depolarına erişmek için; cıscıpıldak ve sürtünerek ağaca tırmanmak zorunda kalan ilkel erkeğin şeyinde koruma kabuğu olmadığını bir düşünelim yeter. Sürtünerek ağaçlara tırmanan erkek maymunların takımlarını da şeylerinin kabuklu olması korumuyor mu?
       Sünnet geleneğinin tarihteki ve dindeki yerine neden bakmıyoruz? Öncelikle, Mitolojiyi açıp, okuyalım:
       Kybele—Kibele--; Attis—Adonis--, Anemon—Manisa Lalesi--, Sangarion, Sangariyos maddelerini üşenmeden okumalıyız.
       Baştanrı Zeus, DİEU olarak Hıristiyanlığa soyut olarak geçmiştir. Zeus’un anası KİBELE Anadolu doğumludur.
Tanrıların vatanı Anadolu’dur. Kibele’nin doğum yeri olarak; Murat dağı, Afyon kalesi ve Manisa’nın adları geçmektedir.
Kibele Ana tanrıçadır. Zeus’u, Girit adasındaki İda dağının bir mağarasında doğurmuştur.
Kibele, Zeus doğar, doğmaz onu bir mağarada saklar. Çünkü Zeus’un babası doğan çocuklarını hemencecik yemektedir—Zaman—Amalthai adlı bir keçi Zeus’u sütüyle besler. Zeus’un resimlerdeki ünlü kalkanı bu keçinin derisi ile kaplıdır.
       Kibele, Sakarya nehrinin oğlu Sangarios’a-Attis& Adonis- âşıktır. Attis, kız kardeşi Sangarion ile evlenince de; Kibele Attis’in aklını başından alır.
Aklını yitiren Attis te cinsel organını dibinden tam takım keser ve ölür. Saçılan kanlardan da ANEMON—Manisa Lalesi olur—Yapmış olduğu kötülükten dolayı pişmanlık duyan Kibele; oğlu Baştanrı Zeus’a Atisi diriltmesi için yalvarır.
Zeus’ta, çam ağacı olarak Attis’i yeniden yaratır! Attis’in anısına çam ağacından üretilen testilere çam kozalaklarından tıkaç yapılır.
Kibele dininde; etrafında tavaf yapılan Kibele tapınağı DİKDÖRTGEN biçimindedir! Kibele rahipleri, bu mabedin etrafında tavaf yaparlarken, vecde gelerek takım ve taklavatlarını dibinden keserek atarlardı!
Rahiplerin korkak olanları ve cinsel organlarının işlevini sürdürmesini isteyenleri, cinsel organlarını uç derisini keserek toprağa gömerlerdi!
Meni su damlasına benzediğinden, toprağa gömülen deri de toprağın döllenmesini sağlayacağına inanılırdı!
Böyle olunca da, her türlü bitkinin devamlılığı sağlanmış olurdu!
HUBEL ve KÂBE, KİBELE’NİN Arapça söyleniş biçimidir! Kâbe’de her hacı namzedi, Kâbe’nin etrafında yedi tur atarak vecd içersinde ibadet ederler! Yedi kutsal bir sayıdır; o zaman Güneşin yedi uydusu bilinmekteydi!
Günümüzde Suriye’de, Attis ( Adonis) inancı hâlâ yaygındır!
Yahudilerde; yeni doğan bir erkek bebek, sekiz günlük iken sünnet edilir. Bu, bir çeşit çocuğa işaret koymak, kafa kesmekten ibaret olan, insanı kurban etme geleneğini üreme organınım şapkasını keserek sürdürmekten ibarettir. (Azra Erhat, Mitolojik Sözlük.)
  Birde; Hz. Musa, MÖ: 1300’lü yıllarda yaşamıştır. Yahudi kavmi mısırlıların taşkıran köleleridir. Çocukları belli olsun diye, pipilerini derisi kesilmiş olamaz mı?
650senesinde; Talas’ta, Emeviler, Türklerin de yardımı ile Çinlileri yenerek, tüm Türk ellerine egemen oldular.
Arap tarikçisi Tabari’nin anlatımına göre: ”Emevi Halifesi Ömer İbn’i Abdülaziz-Ölümü MS. 720-Horasan’ın fethinden sonra; Emevi komutanı El-Cerrah ibn’i Abdullah’a—Ölümü MS.730---şöyle bir öneride bulunur:
“Eğer, birisi arkanda namaz kılıyorsa, o’nu CİZYE’DEN muaf kıl!”
“CİZYE; Müslüman egemenliğinde bulunan bir ülkede, Müslüman olmayanlardan alınan KELLE vergisinin adıdır!”
Daha sonraları, birçok Türk Cizye ödememek için Müslüman olmuştur. Söz sahibi bir Arap; Emevi komutanı Abdullah’a şöyle bir öneri getirmiştir:
“İnsanlar, sadece CİZYE ödememek için Müslüman oluyorlar! Kanıt olarak sünnetli olmalarını istemelisin!” Bu öneriyi çok beğenen Komutan El-Cerrah, Emevi Halifesine Bağdat’a bu konuda açele bir teklif sunar ve şamar gibi cevabını da hemen alır: Halife Abdullah:
“Tanrı; Hz. Muhammed’i insanları İslam’a çağırması için gönderdi. O’NU sünnetçi olarak göndermedi! Sakın ha” NİLGÜN, Sünnet, s.55-56.
Müslüman olmak zorunda bırakılan Türkleri sünnet olmaktan kurtaran Emevi Halifesi Ömer İbn’i Abdülaziz’in fermanı, Abbasi Arap devletinin Halifesi tarafından yok sayıldı ve sünnet olmayan Müslümanlar öldürüldü.
MS: 535 senesinde; kadını da içersine alan, malda ve mülkte müşterek mülkiyeti savunan                            Muammere adlı ve kızıl bayraklı bir toplumsal başkaldırı Müslümanları çok uğraştırmıştı.
Arap egemenliği döneminde; Halife Harun Reşit’in oğlu Halife Mutasım döneminde;-- MS: 833—aynı ideolojiyi, kırmızı bayrak altında, Babek adlı birisi ortaya atarak başkaldırdı. Bu hareket, Horasan’a ve tüm İran’a yayıldı. Halife Mutasım, Türk asıllı komutan Afşin Bey’i ayaklanmayı bastırmakla görevlendirdi. Arlarında Babek’in de bulunduğu 250,000 asi öldürüldü ve 7500 esir de kurtarıldı.
Bu Türk komutanının sünnetli olmadığı ve geceleri de, gizli, gizli bir kitap okuduğu ihbar edildi. Derhal açılan soruşturmada Afşin Bey şöylece kendisini savundu:
“Hamdolsun ki Müslümanım, sünnetsiz olduğum da doğrudur. Geceleri okuduğum kitap ta; Türk milletinin tarihidir.” Deyince:
“Müslüman’ım diyorsunuz, niçin sünnet olmadınız?” sorusuna da:
“İleri yaşlarda Müslüman oldum, Müslüman olmak içinde sünnet olmaya gerek yok. Gereksiz acı çekmek istemedim!” Deyince de:
“Savaşlarda yaralanıp acı çekmiyor musunuz? Diye sorulunca:
“Savaş sosyal bir olaydır. Oysa sünnetin zaruri bir sebebi de yoktur!” Diye savunması da yerinde görülmeyerek, Arap Mahkemesi kararı ile boynu vurulduğu gibi, okumakta olduğu kitap ta yine ol mahkeme kararı ile yaktırıldı.
Arap’ın Müslüman olanları sünnete zorlaması, Müslümanlıktan geri dönmeleri önlemek içindi. Enver Behnan Şapolyo, Mezhepler ve Tarikatlar tarihi, s.392.
Kılıçla kabul ettirilen yeni din; ustura ile de korkutulup sağlamlaştırılmıştır.
Bilimsel olarak, ustura ile kesilerek toprağa gömülen penis kılıfının sayılamayacak kadar çok faydaları kanıtlanmıştır.
Erkeklerde erken boşalmanın en büyük nedeni, sünnetle Kelaynak kuşunun başı gibi çırılçıplak kalan, penis başının kadın vücudunun sıcaklığını hisseder etmez şoke olmasıdır!
Vücut ısısının dışında kalan direk sürtünmelerle sertleşen, nemini yitiren penis başı, sıcağı algılayınca ne yapacağını bilemez bir hale gelerek erkenden kusmaktadır!
Sünnetle, insan vücudundan bir parçanın kesilip atılmasının hiçbir savunması yoktur. En mükemmel bir surette ve korumalı olarak yaratılmış bir uzvun, kör bir inanç ve iştah kabartan bir gelir uğruna vahsice kurban edilmesinin hiçbir dini dayanağı da yoktur.
Doğmuş ve doğacak olan erkek çocuklarımızı, bu çok ilkel vahşetten korumak, hem Tanrı’ya, hem Doğa’ya saygımızın ve insan olmamızın onurunun gereğidir.
Sayın vahşet eylemcilerimiz ve Sayın seyircilerimiz!

Takvim gazetesi, 28 Eylül 2005. Prof.Dr. Zekeriya Beyaz:
“Erkek çocukları sünnet ettirmek, dinimizin olmazsa olmazı şartı mı? Almanya’da, Hıristiyan doktorlara sünnet ettirsek olur mu? Sünnetin özel bir duası var mı?”
“Cevap: Erkek çocukları sünnet ettirmek, adından da anlaşılacağı gibi sünnettir/ Hoca sünnet kelimesinden yanılıyor. Ostüzü./ Hem de Hz. İbrahim’in sünnetidir. İslamın olmazsa olmaz şartı değildir. Bir insan sünnetsiz olsa da müslümandır. Ancak sünnet çok önemlidir. Bazı örf ve adetler, bazı sünnet ve dini gelenekler, toplumsal hayatta büyük önem kazanır mesela, Müslümanla’ın bayraklarına saygı göstermeleri bir örf ve adettir!/ /Yahu Hoca bayrakla çocuğunun pipisinin ucunun ne alakası vardır! //Haydi, buyurunuz şeyin şey namazına!
Hürriyet gazetesi, 02 ağustos 2007: Penisinden ameliyat olan çocuk öldü!” Pamukkale üniversitesi Hastanesi’nde (PAÜ) penis ameliyatı geçiren 2 yaşındaki Ali Rıza Dağcı, yapılan iğnenin ardından kalp krizi geçirdi. Kalbi iki kez çalıştırılan Ali Rıza 18 saat sonra hayatını kaybetti’
25 Temmuz 2007 sabah gazetesi, Günaydın: Toplu sünnet şölenine katılan E:K: kendisi gibi 300 çocukla birlikte sünnet edildi. Ardından fenalaşarak hastaneye kaldırılan küçük çocuk, cinsel organını kaybetti!”

PS: Olsun, var olmayan dini vecibesi yerine getirildi ya!
          
          
      
      
      

152- ÇOK ACİL, ÇOK ACELE

            OSMAN TÜRKOĞUZ
             İzmir; 30 Mart 2010.
                       
                       

152- “ÇOK ACİL”,”ÇOK ACELE” VE DAHİ    “ÇOK MÜSTACELDİR!”

           
                                   “Anayasa paketine zeyil!”  “Bir dakika fekki cezayı muciptir!”


      1* İmam-Hatip kökenli devlet adamlarımız;     ”AYETULLAH’LAR!”  Gibi; her türlü efallerinden MASUMDURLAR.
2* İmam-Hatip menşeli politikacılarımız, Şii İmamları gibi canları istediklerinde ölürler.
3* Bütün vatandaşlarımız eşittirler; TARİKATÇI KARDEŞLERİMİZ VE DAHİ ATATÜRK DÜŞMANLARI KARDEŞLERİMİZ DAHA DA EŞİTTİRLER.
4* Her Türkün Anası üç çocuk doğurmak zorundadır. Evlenmemiş ve kısır olmak mazeret olarak ileri sürülemez. Kısırlık tedavisi ve taşıyıcı annelik Ulemalarımıza göre mubahtır.
5* İftar çadırlarından nefislerini doyuranlar üç defa: ”Yaşasın TAYYİBANIMIZ!” DEYU DUA VE KASEM EDECEKLERDİR.
6* Davos adı haritalarımızdan silinecektir ve devlet dairelerimize, en büyüğün masa arkasına “Van Minüt!” Yazısı asılacaktır.
7* Devlet dairelerimizin kapısından sağ ayaklarımızla; Memişhanelerimizin kapısından da sol ayakla girilecektir.
8* Canımız istediği anda; yatağa gelmeyen hanımlarımız da hafifçe okşanacaktır.

Bu maddelerinde anayasayı ve insan haklarını devirme paketine eklenerek; 664 suç dosyalı TÜRKİYE BÜYÜK MİLLETVEKİLLERİ MECLİSİMİZE SUNULMASINI, arz ve dahi mensup olduğum tarikat adına istirham eylerim.
Amen.

151- KAMBUR FELEK!

  
                   OSMAN TÜRKOĞUZ
                   İzmir 06 Mayıs 2009

                                     
151- KAMBUR FELEK!


                   BİR TATSAYDIN DÜNYA NİMETLERİNDEN,
                   BABİL’E İNEN MELEKLER GİBİ.
                   İÇSEYDİN VİSKİDEN, RAKIDAN, MEYDEN,
                   SORARDIM KADERDEN, KEDERDEN YANA,
                   ÇAKIR KEYİF BİR ELİME GEÇSEYDİN!

                   TATSAYDIN BİR PARÇA AŞKTAN, NEFRETTEN,
                   BİR PARÇA DA İNSANİ MERHAMETTEN.
                   BENCİLEYİN YALINAYAK GEZSEYDİN,
                   YAĞĞDIRMAZDIN KAR, FELÂKET, SEL GÖKTEN.

                   BENCİLEYİN BİR GÜZELİ SEVSEYDİN;
                   BİR TATSAYDIN DÜNYA NİMETLERİNDEN.
                   ŞARKI SÖYLESEYDİN, ŞİİRLER OKUSAYDIN,
                   MEST OLUP, ÇALSAYDIN UTTAN, TAMBURDAN,
                   UTANIRDIN SEN BİLE, SIRTINDAKİ KAMBURDAN  

                  
Not: Defterlerimi açıyorum, rastgele seçiyorum.
Bu gidişle, bir Tavşan almayı düşünüyorum!

150- DELİCE SEVDALANMAK!

Osman Türkoğuz


150- DELİCE SEVDALANMAK.



YÜCE DAĞ BAŞINDA
BİR HAZİN RÜZGÂR,
AYRILIK ŞARKISI SÖYLER DELİCE.

İÇİME SIVANMIŞ SEVDA ATEŞİN,
ERİTİR RUHUMU, YAKAR DELİCE.

GÖNLÜMDE ÇİÇEKLER, SENİNLE AÇAR,
HASRETİNLE SOLAR, SOLAR DELİCE.

BİR HAZİN AYRILIK, TÜKETİR BENİ,
ERİTİR RUHUMU, YAKAR DELİCE.

GÜN OLUR, İÇİME HÜZÜNLER DOLAR;
GÜN OLUR BAHÇEMDE TÜM GÜLLER SOLAR.
SENSİZLİK GÖNLÜME DOLDUĞU ANLAR;
ERİTİR RUHUMU, YAKAR DELİCE.

DENİZLER UĞULDAR, YAĞMUR FISILDAR,
YAPRAKLAR SAVRULUR, DÜŞER DELİCE.

BİR TÜRKÜ DÖKÜLÜR DUDAKLARIMDAN
ERİTİR RUHUMU, YAKAR DELİCE.

DELİCE DOLANIR BAŞIMDA RÜZGÂR;
DELİCE DOLANIR DAMARLARIMDA KAN.
İKİ GÖZÜMSÜN, CANIMSIN, CANANIMSIN BENİM;
SEN SEVGİLİM, SEN HER ŞEYİM, SEN VATAN.

149- GÜNDÜZLER DE KARARTMAYA TABİ!

         OSMAN TÜRKOĞUZ
           İzmir;  05 Nisan 2010

                  

149- GÜNDÜZLER DE KARARTMAYA TABİ!

         İkinci Dünya Savaşının hemen başında; İngiliz kadın ve kızları da askere alınırlar.
Yüz kişilik bir kadın bölüğü oluşturularak, askeri giysileri dağıtılır; koğuşlarına yollanırlar.
Giysi paketlerini açan kadınlar öfkeden çılgına dönerler, nasıl dönmesinler. Çoraplar siyah, külotlar simsiyah, kombinezonlar siyah, sütiyenler siyah, elbiseler ve ayakkabılar da simsiyah.
Bayan Elizabeth başkanlığında, üç kişilik bir şikâyet heyeti bölük komutanına şikâyetlerini sunarlar.
Konu Garnizon Komutanına duyurulur. Garnizon Komutanı yaşlı ve çok Eski bir askerdir.
Şikâyeti dinledikten sonra emrini verir: ”İngiliz Ordusunun pasif korunma nizamnamesinin 131’inci maddesini açarak, topluca okuyunuz!”
         Bayan Elizabet koğuşa döner ve anılan maddeyi yüksek sesle okur:
”Savaş zamanında; İngiltere’de her türlü eğlence yerleri karartmaya tabidir!”
        

148- HER ŞEYDEN ÖNCE, İNSANIM BEN!

Osman TÜRKOĞUZ


148- HERŞEYDEN ÖNCE, İNSANIM BEN!


KUL GELDİNİZ, ŞAH OLDUNUZ;
ÇIKARLARA BAHT OLDUNUZ.
YENİLDİNİZ, MAT OLDUNUZ,
EL YÜZÜNE ÇIKANIM BEN,
HIRSIZLIĞA DÜŞMANIM BEN

NEYİ GÖRÜP, NEYİ DESEM;
KİME SAYIP, KİME SÖVSEM?
HAK! HAK! DİYE DİZİM DÖVSEM;
HAKSIZ YERE KİMİ ÖVSEM,
HAKKA ARKA ÇIKMADINIZ!

OZAN SÖZÜ TUTMADINIZ,
DOLU ATIP, TUTMADINIZ.
HELAL LOKMA YUTMADINIZ,
HALK GİBİ AÇ YATMADINIZ.
TÜM AÇLARA DESTANIM BEN,
HIRSIZLIĞA DÜŞMANIM BEN!

İzmir; 02, Mayıs, 2009



147- GÖZYAŞLARIM YAĞMURLAR!

         OSMAN TÜRKOĞUZ
         İzmir; 16 Nisan 2010

                  
147- GÖZYAŞLARIM YAĞMURLAR!

         Akbulutlar mendilim, gözyaşlarım yağmurlar;
         Hasretim buradan SANA, buradan DİKMEN’E kadar.
         Karanlık bir gecedir yokluğunda anılar;
         Karanlık bir gecedir burdan cehennem kadar.

         SENLİ olmak mutluluk cennetlere ermektir,
         Senli olmak hep bahar, kış ortasında bahar.
         Cehenneme ateştir SANA olan özlemim;
         SENSİZ yangınlardayım, BURDAN DİKMEN’E KADAR.

146- ACILARIM VE SEVDAM!

         OSMAN TÜRKOĞUZ
         İzmir; 30 Mart 2010

        
146- ACILARIM VE SEVDAM!

Benim acılarım ve sevdam hep aynı;
Acılarımı ben duyarım
Ve yalınızca ben yaşarım.
Acılarımın ucunda hep ben varım.
Sevdamı ben duyarım;
SENİNLE yaşarım;
Sevdamın başında da,
Sonunda da SEN varsın.

İzleyiciler

Blog Arşivi