TC.
OSMAN TÜRKOĞUZ
TV.İZMİR;23Aralık
2014.HALİFELİĞİ TEK SANAN ŞAŞKINLARA!
TARİH SAHNESİNDEKİ HALİFELİKLER!
1*MEKKE VE MEDİNE HALİFELERİ, (Dört Yetkin Halife).
2*Emevi Halifeleri (Şam, Bağdat ve Samarra).
3*Abbasi Halifeleri. (BAĞDAT)
4*Endülüs Emevi Halifeleri. (İspanya).
5*Fas Alevi halifeleri.
6*Kahire Fatımi Halifeleri.
7*Kahire Abbasi halifeleri.
8. İstanbul- Osmanlı
Halifeleri.
1-HULAFA’İ RAŞİDİN DÖNEMİ.
Yalınız Allah’a inanarak ve güvenerek peygamberlik yapmağa
kalkanların sonları ölüm olmuştu.
Hazreti
Yahya, Hazreti İsa gibi. Hz. Musa, İkinci Ramses’in kız kardeşinin bir Yahudi
mimardan olma oğludur. Mısır’dan kaçarken, Yahudi kavminin lideri olmuştu.
Peygamberliği bu otoritenin desteğinde gelişmiştir ve Anekneton’un dinin etkisi
de bu nedenle Musa dininde vardır.
Hz.
Muhammet; Mekke döneminde, insanların bireysel kurtuluşundan
başlamıştı. Bunun böyle olmayacağını bizzat yaşayarak anlamış ve Medine’ye
sığınarak bir silahlı güç oluşturmuştu. Öldüğünde; Suriye’yi istilaya giden bir
askeri güce sahipti. Mekke’de (12) Erkek ve (5) Kadının okuyup, yazma bildiğini
biliyoruz!
Ebubekir dönemi iç bunalımlarla geçti. Hz. Ömer döneminde dış fetihlere yönelindi. İran
fethedildi. Yağmalarla Araplar çabucak bozuldular. Bu bozulmayı gören Hz.
Ömer’in:
“Keşke Iranla aramızda ateşten dağlar
olsaydı da bu servetlere kavuşamasaydık!” Dediği söylenir.
Hz.
Osman dönemi tam bir rüşvet ve adam kayırma dönemidir. Mısır’a
vali olarak atadığı Hz. Ebubekir’in oğlunun öldürülmesi için Mısır valisine
yazılmış ve O’NUN mührü ile mühürlenmiş bir mektup, bir kölenin matrasında
çıkınca; kızgın Mısırlılar ve Ebubekir’in oğlu geri dönerek Hz. Osman’ı
öldürdüler.
Hz. Ali dönemi tam bir karışıklık dönemiydi. Cennetle müjdelerlerden
olan Zübeyir ve Talha, Peygamberin 18 yaşında dul kalmış olan eşleri Hz. Ayşe
ile birleştiler.
Cemal
vakasında; Hz. Ayşe’nin devesinin etrafında (13.000) kişi öldü. Ebu
Bekir’in oğlu Abdullah tarafından devenin ayakları kesilerek Ayşe
yakalanabildi. Ölenler arasında Zübeyir ile Talha da vardı. Hz. Ali; Tozlar
içinde upuzun yatan, Zübeyir ile Talha’nın ölülerini gördüğünde: ”İki Kureyşli
nin bu halde ölülerini görmektense ölümü tercih ederdim!” Dediğini İslami
kaynaklarda bulmak mümkündür.
Hz.
Ali’nin Şam valiliğinden azlettiği Muaviye, Hz. Ali’yi Hz. Osman’ının öldürülmesinden
sorumlu tutarak halifeliğini kabul etmedi ve isyan etti. Üç ay süren Sıffin
çatışmalarında her iki taraftan (110.000) kişi öldü. BEŞ YÜZ KOCALI, EVİ
BAYRAKLI KARININ OĞLU, Amr’ı İbn’ilAsın kurnazlığı ile ve hiyle ile Hz. Ali
halifelikten azledildi ve Küfe’de öldürüldü.
2- EMEVİLER DÖNEMİ. (Doğu
Emeviler)
MÖ.661-749 yılları arasında (14) Emevi kökenli, yani Ebu Süfyan soyundan inen
halife hüküm sürmüştür. Dini, Hukuki ve siyasi egemenlik bir tek kişinin
kişiliğinde toplanmıştır. Halife unvanı semboliktir. Hicri(41–132).
Muaviye bin Abi Süfyan bani Ümeyye ailesinin asıl koluna mensup iken;
İkinci Muaviye’nin ölümünden sonra, Halifelik ve Meliklik bu ailenin diğer
kolunun reisi olan Mervan bin al Halan bin Abir al Ar’a geçtiği halde isim
değiştirilmemiştir. Bu zat Hz. Osman’ın mührünü kullanarak çok haltlar
karıştırmıştı.
Emevi hükümdarlarının çoğu, alelade basit bir kimseye yakışmayan iffetsizlikleri
apaçık sürdürmüşlerdir. Fuhuş alabildiğine yayılmıştır. Harun Reşidin sarayında
kadın elbisesi giydirilmiş 2000 genç oğlan bulunduğunu okuyabilmekteyiz. Harun
Reşit; satın almış olduğu bir cariye ile o gece yatmak istediğini Müftüsüne
ısrarla söyleyince; İnek suresinin (234)’üncü maddesindeki iddet müddeti hatırlatıldığında:
”Umurumda değil, çaresini bulmalısınız!” Emrini vermiş ve şıpıdanak çaresi
bulunmuştur. ”Cariyeyi azat et. O gece de yat!”
İran
ve Türk elleri fethedilerek soyulmuştur. Harun Reşit; hükümet merkezini Şam’dan
Bağdat’a taşımıştır. Harun Reşidin üç oğlu vardı: Emin, Memun ve Mutasım.
Mutasım’ın anası Türk olduğu için, Mutasım Türklere çok yakın olmuş; büyük
komutanlarını ve Muhafız birliğini Türklerden oluşturmuştur. Hükümet merkezini
de yeni kurdurmuş olduğu Samarra şehrine taşımıştır. Osmanlının Muhafız
birliği, Fransız İhtilalına rağmen, Arnavut, Arap ve Türk’ten başka unsurlardan
oluşuyordu. Şah İsmail’in muhafız alayı da VARSAK adlı Türk aşiretinden
oluşturulmuştu. Bu aşiret mensupları, Torosların güneyinde Per perişan yaşamaya
çalışmaktadırlar!
Emevi halifeleri despotlukta çok ileri gitmişlerdir. Abbasi
halifeleri de onlardan geri kalmamışlardır. Halife Mansur
(H.130); Ebu Hanife adlı, Kur’anı (70.000) defa okuyan ve 63.000 içtihat ve
500.000 fetva veren bilginini teklif ettiği kadılığı kabul etmediği için
dövdürerek öldürtmüşlerdir.
Ayrıca; istedikleri fetvayı vermeyen İmam Şafiyi de döverek kolunu
kırdırtmışlardır.
Türk illerinde Müslümanlığın yayılmasını sağlayan, sevgiye dayalı Müslümanlığın yaratıcısı
Hallacı Mansuru da, kollarını ve bacaklarını kırdırarak işkence ile
öldürtmüşlerdir.
Halifeler, birbirlerinin gözlerine mil çektirtmişlerdir.
Abbas oğullarından imam İbrahim; babasını Emevilerin öldürmüş olduğu 18
yaşındaki Horasanlı Ebu Müslim adlı bir Türk gencine: ”Şüphelendiğini öldür,
Seni ailemizden saydım!” Emrini vermiştir. Horasanlı Ebu Müslim büyük bir ayaklanma çıkartarak Emevileri
yenmiş ve iktidarlarını da dağıtmıştır. İmam İbrahim öldüğü için kardeşi olan
Ebul Abbas Seffah -Kan dökücü- Abbasilerin ilk Hükümdarı, halifesi ve imamı
olmuştur. İlk yapmış olduğu işte; Horasanlı Ebu Müslim’i işkenceyle öldürtmek
olmuştur.
Emevi halifelerinden çoğu, Kur’anı Kerime hakaret etmekten zevk aldıkları gibi; Hz.
Muhammet’in hırkasını bir rakkaseye giydirerek, işret meclislerinde dans
ettirtmişlerdir. Harun Reşit’in, kız kardeşi Abese Sultanla bir odaya kapanarak
şarap içtikleri, Türk asıllı veziri Barmek oğlu Caferi de, Abese Sultanla
seviştikleri için öldürttüğünü tarihler yazmaktadır!
3..
BAĞDAT ABBASİ HALİFELERİ DÖNEMİ. (MS:750–1258)-(H.132–656).(37)
Sultan Halife hüküm sürmüştür. 12 imamdan devirlerine denk gelenler
zehirlenerek öldürülmüşlerdir. İktidardan düşürülen halifelerin gözlerine mil
çektirilmiştir. Türk ellerindeki soygunun devamı ve Müslüman olan Türklerin
islamdan geri dönmemesi için sünnet mecburiyeti konmuştur. Hâlbuki Türkistan
Arap valisinin sünnet teklifine, Emevi Halifesi Abdülaziz:
“Allah, Hz. Muhammet’i sünnetçi olarak göndermedi. İnsanları irşat etmesi
için gönderdi diye reddetmişti!” Tabari, Milletler ve Hükümdarlar Tarihi.
Osman Türkoğuz, Sünnet, makale. Blok adresimde var.
MS. 945 tarihinde Şii Büveyhoğullarının kurulmasından sonra, Bağdat Abbasi Sultan halifeleri
onların sultası altına girmişti. 1042 senesinde; Dandanakan Meydan
Muharebesinde, Gazneli devletini yıkan büyük Selçuklu Sultanı Tuğrul Bey; 1055
tarihinde de Büveyhoğullarının yenerek halifenin otoritesini sağlamıştı. Buna
mukabil olarak ta; halifenin sağına ve soluna dizmiş olduğu yedişer güzelle
iktifa etmeyerek, halife’nin (15) yaşındaki kızını eş olarak alarak, yaşlı
eşiyle Belh şehrine yollamıştı.
Günümüzde;
devlet başkanlığına yükselecek kimesneler 14 yaşındaki kız çocuklarını okulundan
alarak evlenmekte ve türbanlamaktalar!
“Hilafet kurumu dünya kudretinden mahrum kaldıkça rakipler ortaya
çıkmaya başlamıştır. Onuncu yüzyılda, Bağdat halifelerinin karşısına iki yeni
rakip daha çıkmıştır. MS: 928’de Endülüs’te hükümdar olan Abdurrahman üçüncü
halife unvanını almış, kendisinden sonra gelen ahfadına da aynı unvanı
bırakmıştır. MS:909 yılında; Mehdiye’de, Şii Fatımiler de kendi, kendilerine
Halife unvanını vermişlerdir.”Fuat Kadıoğlu’nun S.G.E.S12.
Moğol kasırgası, sarayından dışarı çıkmayan Abbasi halifesini de
buldu. 1258 yılı Abbasiler için hiçte uğurlu gelmedi. Moğol Komutanı Hülagu,
halife ailesinin tüm bireylerini çuvallara doldurtarak süvarilerin atlarının
altında parçalattırdı. H.660 yılında; Mısır’a Arap asıllı bir topluluk geldi.
Yanlarında getirdikleri Siyahî bir adamın Ahmet ibn’i imam El zahirittin imam
Elnasır olduğunu söylediler. Sultan Baypars, devlet ileri gelenleri ve
Müftü’den oluşan bir meclis kurdurtarak konuyu inceletti. Bu kişinin Abbas
oğullarından olduğuna kanaat getirilerek “Muntansır Billâh Ebu Kasım) adıyla
halifeliği kabul edildi. Kahire kalesine yerleştirildi. Sıkıca gözaltına
alındı. Halifenin adamlarının, halk arasında devlet işleri hakkında konuşmaları
nedeniyle, iki sene sonra da kaleden dışarıya çıkmaları yasaklandı. Bu adam ve
yakınları, Bağdat’ı yeniden ele geçirmeleri, için bir ordu ile Bağdat’a
gönderildi. Moğol ordusu bu ordunun tümünü kılıçtan geçirdi. Hutbelerde, Sultan
Baypars’ın adı ile birlikte bu halifenin adı da okunurdu. Halife bir sembol
olarak kullanılırdı; tüm yetkiler Türk asıllı Sultanlardaydı.” Ahmet Cevdet Paşa, Kısas’ı Enbiya
C.3.S.114–123.yeni yazı ile C.3.Ks.2.S.109.C.22.S.906–907.
“Halife Muti’in hiçbir şeyi yoktu. Tahsisatının giderlerini tutmak
üzere bir kâtibi vardı. Halifenin şan ve itibarı kalmayıp, her hususta kendisine başvurulmaz olmuştu.” A.Cevdet Paşa, S.G.E. C.3.Ks.2.S.109.
Hicretin 325’inci yılında; üç adet Hilafet kurumu mevcuttu:
1-Bağdat’ta Türk egemenliği altında Abbasi Halifeliği,
2-Endülüs’te-İspanya’da-Emevi Halifeliği,
3-Fas’ta ve Cezayir’de Alevi Halifeliği.
4-ENDÜLÜS EMEVİ HALİFELERİ. (711–1492).
Arap asıllı komutan Musa Bin Nusayır’ın emrindeki, Berberi asıllı
efsanevi komutan Tarık bin Ziyat, MS:711 tarihinde Cebelitarık boğazını
geçerek, ispanya sahillerine çıkmıştı. Emrinde, sadece (7.000) asker vardı.
Gemilerini yakarak askerlerine şöyle seslenmişti:
“Bakınız, arkanız deniz, önünüz düşman. Düşmanı yenmekten başka da
çaremiz yoktur!” Diyerek Kıral Rodrik’in (90.000) kişilik ordusunu yenmişti.
İlk önce girmiş olduğu Kurtuba şehrindeki Kıral sarayında bulunan (24) bacaklı
gümüş bir masanın bir ayağını yanına almıştı. Üçkâğıtçı Musa bin Nusayır,
”Şam’a Kurtuba’ya ilk önce ben girdim!” Raporunu göndermişti. Yapılan
tahkikatta, tek masa bacağı bu yalancı Arabı bir kere daha utandırmıştı.
Bağımsız bir Kurtuba Emirliği kurulmuştu. Bunlarda da
Emirler-Hükümdarlar-Halife unvanını kullanmışlardı.
MS: 732 tarihinde; Abdurrahmanül Gafiki’nin, Puatiye’de Şarıl Martel’e yenilmesiyle,
kendi kabuklarına çekilerek iç kavgalarla vakit geçirmişlerdir. Buna karşın
ünlü bilginler yetiştirmişler, Avrupa’nın aydınlanmasına öncülük etmişlerdir.
İbn’i Rüşt ve Yahudi asıllı İbn’i Meymûne gibi. İspanyollar uyanarak, evlilik
yoluyla iki Kırallık ta birleşerek, MS:1492 yılında, Endülüs Emevi devletine
son vermiştir. (16) Sultan halife hüküm sürmüştür. Hükümet merkezini ağlayarak terk
eden son halifeye anasının sözleri bir ibret belgesidir:
“Erkekler
gibi savunamadığın ülken için, kadınlar gibi ağla!”
Cezayir’e geçen son
halifenin gözlerine Cezayir Emirinin gözlerine mil çektirdiği son halife, sefalet
içersinde, dilenerek ölmüştür.
5-MISIR ABBASİ HALİFELERİ.(1261–1516/1517).1543!
Nasıl kurulmuş olduğuna kısaca değinmiştim. Bu, dini sıfatından
yararlanmak için Mısır Türk hükümdarlarının kullanmış oldukları bir sembolik
halifeliktir. Mısır hükümdarı Kansu Gavri; Yavuz Sultan Selim’in karşısına,
Halife Mütevekkil al Allah’ı da alarak, Kilis’in hemen kuzeyinde, Yanan Köyün altında ve Suriye’de kalan Merç
ve Dabık köylerinde karşı çıkarak yenilmişti.
Rıdaniye Meydan
Muharebesinden sonra; Kahire’ye girilmiş; Kahire’de de verilen sokak
çarpışmalarından sonra “Devlet’it Türkiye”devletine son verilmişti. Kansu
Gavri’nin yerine getirilen Tomanbay da yakalanarak boynu vurulmuştu.
HİLAFETİN OSMANLILARA GEÇİŞ MASALI!
Yavuz
Sultan Selim’in dünyasında üç güçlü devlet vardı:
1*Osmanlı İmparatorluğu,
2*Safevi devleti,
3*Devlet’it Türkiyye-Memluklar=Kölemenler-
Başlarında Şah İsmail’in
bulunduğu safevi Devleti, tam (14) devleti yenerek haritadan silmişti. 1514
tarihinde, Çaldıranda Yavuz’un Şah İsmail’i yenmesi, islam dünyasının gözlerini
dört açtırmıştı. Dul Kadiroğulları Beyliğinde, (1000) kişilik bir Mısır süvari
birliğinin gözükmesi Yavuz Sultan Selim’e beklediği fırsatı vermişti. Osmanlı
İmparatorluğunun ordusunun görkemi, Müslüman âlimine: ”Bizi
Osmanlı korur!” Fikrini vermişti. Böylece Halifelik Türk Hükümdarlarını
şahsında güç kazanır fikrine de geldiler. Mekke Şerifi Ebu Numez, oğlu Şerif
Ebül Hasan ile Haremeyni Şerefeyn’in anahtarlarını; Hz. Muhammet’in hırkasını,
sancağı şerifini ve üç parça mukaddes emaneti Kahire’ye Yavuz’a gönderdi.
Yavuz, bu emanetleri aldığında çok sevindi.
Mısır camilerinde hutbeye
çıkan hatip, Yavuz Sultan Selim için:
“Sahibül
Haremeyni Şerefeyn!” Dediğinde; Yavuz Sultan Selim
ayağa kalkarak:
“Hayır, ben hadimül Haremeynü
Şerefeyn’im!” Dedi.
Yavuz
Sultan Selim, İstanbul’a dönerken Mütevekkil Alallah’ı da beraberinde götürdü.
Bir Cuma günü, Ayasofya camisinde görkemli bir dini merasim yapıldı. Abbasi
halifesi Üçüncü Mütevekkil Alallah mimbere çıkarak:
“Bugünden
itibaren İslam âleminin en büyük hükümdarı Yavuz Sultan Selim’e kendi
rızam ile hilafeti devrediyorum. Âlemi İslamda hilafet yalınız Türk
hükümdarlarına lâyıktır!” Dedi ve minberden indi. Yavuz Sultan Selim, elinde
zafer kılıcı olduğu halde minbere çıktı. Mütevekkil Alallah, sırtındaki hilafet
feracesini çıkartarak Yavuz Sultan Selime giydirdi.” Enver Behnan Şapolyo, Mezhepler ve
Tarikatlar Tarihi, s.22–23.
Kahire’deyken;
Yavuz’un yanındaki Ulemalar, MEŞRUİYET için hilafet’in alınmamasını, hilafet
alındığı takdirde, Osmanlı imparatorluğunun kuruluşunu meşru olmadığı sorunu
ortaya çıkar. ”Hilafet alınmaya!” Demişlerdir. Yavuz Sultan Selim, toplamış
olduğu Kahire’deki ulemadan da:
“Saltanatın meşruiyeti için makamı
hilafetten icazet talebi gibi bir muamele gerekmez!” Fetvasını almıştı.
Mütevekkil Alallah Yedikule’de konuk edilmiş! Yavuz öldüğünde de Kanuni
tarafından gönderildiği Mısır’da 1543’te kendi vadesiyle ölmüştür. Ölünceye
kadar da halife unvanını kullanmıştır!
6*OSMANLI İMPARATORLUĞUNDA HİLAFET!
Yavuz
Sultan Selim, Hilafet’i almamıştır. Yavuz ve ondan sonra gelen Osmanlı
Padişahları HALİFE unvanını kullanmamışlardır.
1774
tarihinde; KÜÇÜK KAYNARCA’DA yapılmış olan Osmanlı-Çarlık Rusya antlaşmasında,
Rus Çarı, bütün Ortodoksların koruyucusu sıfatını öne çıkardığından, Osmanlı
delegeleri de Osmanlı Padişahlarının bütün Müslümanların koruyucusu olduğunu
ortaya atmışlardı.
İsveç’in
Paris Büyük Elçiliğinin Başkâtibi D’onshon, anası Ermeni olan büyük bir
bilgindi.1796 senesinde; Fransızca olarak yazmış olduğu ”Osmanlı
İmparatorluğunun Genel Çerçevesi” adlı kitabında, Osmanlı Padişahlarının
Hilafeti aldıklarını iddia etmişti. Osmanlılar zayıfladıkça; bu
iddiaya sarılarak iyice batmış oldukları batağa gırtlağına kadar gömülmüşlerdi.
“Osman
TÜRKOĞUZ, HALİFELİK.
“Tarihçi Mahmut Goloğlu’nun da belirttiği
gibi, "Osmanlı padişahları sadece kendi ülkelerindeki Müslümanların
halifesiydiler.
Yani bütün dünya Müslümanlarının halifesi hiç olmadılar".SayınMine KIRIKKANAT.
* * Cüneyt Akalın’ın "Halifelik Neden Kaldırıldı?" başlıklı tarih kitabından alıntıdır.(Kaynak Yayınları, 2014)
Yani bütün dünya Müslümanlarının halifesi hiç olmadılar".SayınMine KIRIKKANAT.
* * Cüneyt Akalın’ın "Halifelik Neden Kaldırıldı?" başlıklı tarih kitabından alıntıdır.(Kaynak Yayınları, 2014)