TC.
OSMAN
TÜRKOĞUZ
TV.
İZMİR;05 Şubat 2016.
Demokrasilerde
LİYAKAT, Diktatörlüklerde de SADAKAT önemlidir. OSMANLININ SADAKATA DAYALI ÇÜRÜMÜŞ
YÖNETİMİNİ BATININ LİYAKATA DAYALI YÖNETİMİ YIKMIŞTIR?!HADİ HIYARLISI?!
HÂLÂ
TÜRKİYEDE YARGIÇLAR VAR?!
“DURUMTESBİTİHAKARETSUÇUNUİÇERMEZ?!”
Bu,03 Şubatta 2016 tarihinde,MİT MÜSTEŞARI Müstafi Astsubay Başçavuş Sayın
Hakan Fidan’ın HAKARET’E UĞRADIĞI İDDİASI İLE YAPTIĞI ŞİKAYET ÜZERİNE, bir mahkememizin tek celsede vermiş olduğu
karardır?!”
Oğlum
CANSIN TÜRKOĞUZ; Soyadıyla, TÜRKLÜĞÜYLE VE MUSTAFA KEMAL İLE ÖVÜNÜR. Elindeki
Tablet bilgisayarı ile de yapmış olduğu “TESBİTLERİ!”KORKUSUZCA KULLANMAKTAN DA
ÇEKİNMEZ. MİT Müsteşarı Müstafi Astsubay Başçavuş Sayın Bay Hakan Fidan’ın çok
talihsiz beyanları, Haberalma konusu dışındaki suç oluşturan davranışları ve istifa
ederek yeniden MİT’İN başına geri dönmesi, Bay Recep Tayyip Erdoğan’ın “sır
küpü” olması, Milli Emniyet’in ve MİT’İN tarihine yakışık almayacak hallerdi.
Cansın TÜRKOĞUZ, bu durumları tesbit ederek facebook’ta yayınlaması üzerine,
MİT AJANLARININ TAKİBİNE UĞRAMASI BİR OLDU. SAVUNMASI AŞAĞIDADIR: “Sayın Yargıç benim yaptığım durum tespitidir. CIA
MOSSAD MI15 başında 4 yıldızlı generaller ve subaylar vardır. MİT’İN başında
Osmanlı da liyakate bakılmadan atama yapıldığı gibi bir astsubay başçavuş Mit
gibi ulusal değerlere sahip çıkması gerekirken tamamen siyasi atamalarla ve
hükümetin yanlış politikalarını uygulayan bir insan olduğunu tespit ettim.
MİT’İN genel görevi ülkeye yapılacak saldırıları engellemekken ben 4 - 5
adamımı yollar Suriye den Türkiyeye füze attırırım bir insanın ülkeyi koruyamamağını
tespit ettim. Yaptığım tamamen bir tespit olup kişiyi küçük görmek ve hakaret
değil ülke gerçeklerine verilen bir zarardır. Hakan Fidan ile hiçbir husumetim
olmadığı gibi kendisinin yetersiz olduğuna şu an dahi inanmaktayım. Mit gibi
bir değerli kuruluşun ülke gerçeklerinden ziyade parti gerçeklerine
indirgenmesini kabul etmemekteyim. Mit’in asli görevi ülkeye yapılacak her
türlü savunma önleme olmasına inanmaktayım. Bir partiye milletvekilliğine aday
olup daha sonra geri çeken birinin ülke gerçeklerine yardımcı işler yapacağına
inanmamaktayım. Bir Türk vatandaşı olarak durum tespiti yaptım. Ve kesinlikle
hakaret etmedim. Saygılarımla…”
|
|
|
|
|
Hukuk
Fakültesini de bitirmiş, Milli Emniyetin ve dahi MİT’İN tarihini de çok iyi
bilen Emekli bir Jandarma Albayı olarak şaşırmadım değil.Milli Emniyet
Teşkilatını bir kurmay yarbay kurmuştu.1928 senesine Rahmetli Naci Peker uzun
yıllar Milli Emniyetin başında kalmıştı.Adnan Menderes,Başbakanlık Müsteşarı
Ahmet Salih Korur’u vekaleten Milli Emniyetin başına getirmişti.Hüseyin Avni
Göktürk adlı bir Prof ta Milli Emniyet Başkanı olarak,Londra uçak kazasında
ölen Anadolu Ajansı Genel Müdürü Şerif
Arzık’ın eşinin ırzına saldırmıştı.06 Temmuz 1965 tarihinde,644 sayılı yasa ile
MİLLİ İÇİN DELİ RAPORU VERİRSEM SİTTİN SENE AKIL HASTANESİNDEN ÇIKAMAZSIN?!İSTİHBARAT
TEŞKİLATI KURULMUŞTU.MİT MÜSTEŞARININ SUÇ OLUŞTURAN EYLEMLERİ NEDENİYLE MİT
KANUNUNA YENİ EKLEMELER YAPILMIŞTIR?!”İstihbaratın gereği,doğru haber
alarak.Türkiye Cumhuriyetinin bir iç ve dış baskına uğramasını önlemektir.Bir
Siyasi Partiye bağlı olarak çalışmak ta hiç değildir.Cansın Türkoğuz,yapmış olduğu tespitlerindeki fikirlerine halen de sahip olduğunu
savunmasına eklemiş,yukarıdaki kararla da aklanmıştır.Sayın Dr. Mustafa
Altıoklar’ın savunmasına gerek yoktur.Onun tespitlerine göre insanlar hüküm
giydikleri gibi aklanmaktadırlar.Sayın Bay Recep Tayyip Erdoğan’ın ruhsal
durumu hakkındaki tespiti suç özelliği taşımamaktadır.Ancak Nasrettin Hocamızın
eşek öyküsü bu davada da geçerli gibime gitmektedir,ol mahkeme karar
verememekte ırgalayıp durmaktadır?!Uzun savunmayı da okuyalım:Önce,Rahmetli
Mazhar Osman Uzman’ın bir sözünü de hatırlayalım:”SENİN BANA DELİ DEMENİN BİR
HÜKMÜ YOKTUR.BEN,SENİN İÇİN DELİ RAPORU VERİRSEM SİTTİN SENE TİMARHANEDEN DIŞARI
ÇIKAMAZSIN?!”Demişti?!
ANAYASAMIZ’IN 27.maddesi; Herkes, bilimi serbestçe öğrenme ve öğretme ve açıklama, yayma hakkına
sahiptir.” Demektedir.
“Bendeniz, 1984 yılında İstanbul
Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nden mezun olmuş, bir hekimim. (BELGE 1).
Mezuniyetimi takip eden hafta hekim olarak mesleki kariyerime başladım. Henüz
24 yaşındayken sizler gibi hâkimler ya da savcılar karara bağlayacakları
dosyaları tarafıma göndererek davalarıyla ilgili şahısların akıl sağlığının
yerinde olup olmadığına dair raporlar talep ettiler. Benim ve benim gibi
pratisyen hekimlerin, dikkatinizi çekerim psikiyatri uzmanları değil, pratisyen
hekimlerin verdikleri kanaat raporları doğrultusunda adaletin gereğini yerine
getirdiler. Bizler o akıl sağlığı raporlarını vermeyecek olsak kanun önünde
suçlu sayılabilirdik. Özetle şahsımın verdiği kanaat raporları sizlere ışık
tuttuğu için yargıya varabildiniz. Şimdi ise o günlerin üzerinden tam otuz yıl
geçti ve değirmende değil, hekimliğimin yanı sıra yazar ve yönetmen olarak
iştigal ettiğim karakter analizleriyle ağarmış saçlarımla, artık epeyce tecrübeli
bir hekim olarak vardığım Narsisistik Kişilik Bozukluğu kanaatimden dolayı “şüpheli” sıfatıyla
karşınızdayım. Söz konusu şüphe ise hakaret ettiğimdir. Savcılık makamı
iddianamesinde “Akıl hastalığına vurgu
yapılması, eleştiri ve düşünce özgürlüğü sınırlarını aşarak hakaret suçu teşkil
etmektedir.” Demektedir. Her şeyden önce akıl hastalığına hakaret demek, akıl hastalarına
hakarettir. Ben sözlerimde hakaret
unsuru bulmamaktayım, eleştirmeye niyet dahi etmedim, hele hakaret yoluyla suç
işlemeye kastım hiç olmadı. Çünkü ben teşbih
yapmadım, teşhis koydum. Müştekide
Narsisistik Kişilik Bozukluğu olduğunu söylerken ne bir benzetme, ne bir
yakıştırma, ne bir aşağılama düşüncem olmadı. Hekimlik etiği hastalarının
durumlarını alay konusu yapmaz, aşağılamaz, hele hakaret amaçlı asla kullanmaz.
Biz hekimler tababet ve şuabatı sanatlarının tarzı icrasına ehliyet almadan
önce bu madde üzerine de and içeriz ve içtik. Davaya söz konusu olan
açıklamamda ise aynen meslektaşlarım olan Türk Tabipler Birliği mensubu hekimlerin
duyduğu kaygıyı kamuoyuyla paylaştım.
“ Bizler hekimiz. İnsanın bin bir ruh halini, bin bir duygu durumunu
biliriz. Başbakan Erdoğan’ın duygu durumundan endişe duyuyoruz. Fevkalade
endişe duyuyoruz. Kendisi, çevresi, ülkemiz adına endişe duyuyoruz. Endişemizi
kamuoyuyla paylaşıyoruz.” BU BİR EHLİYETLİ TABİB TESPİTİDİR?!
(BELGE 2) .
Bakın ben sadece
altı yıllık tıp fakültesi eğitimi almakla kalmamış, 1987-1991 yılları arasında
Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon Ana Bilim
Dalı’nda Araştırma Görevlisi olarak akademik kariyer yapmış uzman bir bilim
adamıyım. (BELGE 3). Bu belgeyle ve Anayasa’nın 27.maddesine göre “bilimi
serbestçe öğrenme ve öğretme, açıklama, yayma Hakkı”na fazlasıyla sahibim. Yayma hakkıma sahip olduğumu ben değil sizlere kılavuzluk eden T.C.
Anayasası söylemektedir. Bu kanun
maddesinden açıkça anlaşılabileceği gibi, doktor kimliğimle tıbbi kanaatlerimi
açıklarken, örneğin; ilk cumhurbaşkanımız Mustafa Kemal Atatürk'ün sol
göğsünde, Çanakkale’de aldığı şarapnel yarası nedeniyle ömrü boyunca yanık
skarı taşıdığını, ikinci Cumhurbaşkanımız İsmet İnönü’nün sağır olduğunu, yine
Cumhurbaşkanlarımızdan Süleyman Demirel’in obes olduğunu, Başbakanlarımızdan
Bülent Ecevit'in Parkinson olduğunu söylememle veya Şafak Pavey'de extremite
yoksunluğu; Meclis Başkanvekili Sadık Yakut'ta vitiligo varlığı ya da sabık Başbakan'ın uzaktan gördüğüm kadarıyla omurga sorunundan bahsetmem
hakaret sayılmazken; bir psikiyatrik kanaat teşhisimin hakaretten sayılması
esas itibariyle ikirciklidir. Müşteki
vekilleri; “müvekkilimiz Altıoklar’a sormamıştır ki kendi akıl sağlığını. Bu
nedenle açıklamaları hakarettir demektedir.” Oysa Recep Tayyip Erdoğan yolda
düşse, ilk müdahale edenlerden biri ben olurum. Doğru tedaviyi uygulamadan önce
de kalp krizi nedeniyle mi, inme indiği için mi yoksa sara nöbetinden dolayı mı
düşüp düşmediğini teşhis etmem gerekir,.Ve bu teşhisi koyarken hastanın bana sormasını da beklemem.
Beklersem suç sayabilirsiniz. Çünkü durum acildir. Davamız konusu olan teşhisim
de acil bir durumun önlemi olarak kamuoyuyla paylamıştır. Bununla birlikte
içinde bulduğum çevrede kuduz hastalığı taşıyan bir vaka teşhis etsem, hem
müdahale etmek, hem de kamuoyuna bildirmekle yükümlü olduğumu yasalar
söylemektedir. Çünkü burada kamuoyunun sağlığı söz konusudur. Davamızda
da kamuoyunun akıl ve bedensel sağlığı tehlike altında olduğu için yetkili
kuruluşları uyarmak üzere teşhisimi açıkladım. Teşhisim koruyucu hekimliğin gereğidir. Bunlarla birlikte bir doktorun kamuoyuna mal olmuş, her gün defalarca
televizyon başta tüm medya organlarında karşılaştığı şahsiyetlerle ilgili
fiziksel hastalık teşhisinin olağan ama psikiyatrik hastalık teşhisinin suç
unsuru sayıldığını yazan bir kanun maddesine yazılmamış Magna Carta dâhil
hiçbir kanun kitabında rastlayamazsınız. Fiziksel hastalıklarla ilgili teşhis koymam ve rapor vermem suç teşkil
etmezken, akıl hastalığıyla ilgili teşhis koymam suç olamaz. Müştekinin doktor yorumu yapmamı hakaret sayarak şikâyet etmesi,
narsisistik kişilik bozukluğu teşhisini doğrulamaktadır. Çünkü narsisistik
kişilik bozukluğunun en temel teşhis kriterlerinden birisi de eleştiriye
tahammülsüzlüktür.
NARSİSİSTİK
KİŞİLİK BOZUKLUĞU
Bu noktada Sayın
mahkemenin müsaadesiyle şikayetçi tarafından hakaret olarak addedilen narsistik
kişilik bozukluğu hakkında özet bir bilgi vermek isterim. Karar yüce Türk
adaletinindir. Narsisistik kişilik bozukluğunun temel özelliği büyüklenmecilik
ve üstünlük duygusudur. Tüm dünya Psikiyatristlerinin kabul ettiği DSM-IV tanı
ölçütlerine göre, bir kişiye narsisistik kişilik bozukluğu denebilmesi için
aşağıda verilen kişilik özelliklerinin beşinin bulunması yeterlidir: (BELGE 4) .
1.
Kendisinin özel, eşi bulunmaz ve herkesten çok daha önemli olduğunu düşünür.
2.
Sınırsız başarı, güç, zekâ, güzellik ve yetenekleri olduğunu sürekli deklare
eder.
3.
Üstün, seçilmiş ve ilahi kuvvetlerce vazifelendirilmiş olarak bilinmeyi bekler.
4.
Kendilerine hayrandır. Çok beğenilmek ve sürekli
dışardan onay görmek ister.
5.
Herşeyi yapmaya hak kazanmış ve özellikle kayırılacak bir kişi olduğunu düşünür.
6.
Kendi çıkarları için, amaçlarına ulaşmak için başkalarının zayıf yanlarını
kullanır.
7.
Empati yapamaz, başkalarının duygularını ve gereksinimlerini tanımaz.
8.
Her başarılıyı kıskanır ya da başkalarının kendisini kıskandığına inanır.
9.
Küstah, kendini beğenmiş davranış ya da tutumlar sergiler. -
Narsisist kişi her yaptığının mükemmel
olduğunu düşünür. Eleştiriye duyarlılık ve kırılganlık narsisitik kişilik
yapısının en belirgin özelliklerindendir. Narsisistik kişi kendini aşırı
değerli hissettiği için eleştirilmeye karşı çok duyarlı ve kırılgandır.
Şikayetçi Erdoğan da kırılgandır. Bir doktor teşhisini şikâyet ederek dava
açtığına göre, belli ki epeyce kırılmıştır. İşte kendisi için de, yakın çevresi
için de, ülkemiz için de, içinde yaşadığımız coğrafyamız ve hatta dünya için de
endişelerimiz bu noktadan kaynaklanmaktadır. Bu çerçevede şikâyetçi Erdoğan’ın
bir sonraki celseye teşrif etmesini, sizlerin huzurunda, sizlere ve şikâyetçi
olduğu bendenizin gözetiminde şikâyetinin derinindeki dinamikleri, nereden
rencide olduğunu anlatmasını talep ederim. Bununla birlikte şikâyetçinin
şikâyetlerini ve dinamiklerini dinlemek ve bilirkişi heyet raporu vermek üzere,
tarafsız bir üst kurum olan Türk Tabipler Birliği’ni temsilen bir psikiatristler
heyetinin yüce mahkemenize gelerek gözlem ve inceleme yapmasını talep ederim.
Böylelikle şikâyetçi için kullandığım “narsisistik kişilik bozukluğu”
kavramının bir teşhis mi, yoksa teşbih mi olduğu konusunda yüce
mahkemenizin karara varmasının da daha adil olacağını düşünmekte olduğumu
bildiririm. Hal böyle olunca özetle şikâyetçi Recep Erdoğan’ın bu mahkemeye
gelmeyecek olursa, tam teşekküllü bir hastanede söz konusu belirti ve bulgulara
sahip olmadığının belgelenmesini, aksi halde hatalı teşhis ve beyanda
bulunduğumu kabul edeceğimi açıkça beyan ederim. Kısaca, Recep Erdoğan’ın akıl
sağlığı durumunun bilirkişilerce rapor edilmesini talep ederim.
SON SÖZ:
Yüce mahkemenizin, hekim olan şahsımı, bu davayla suçlu bulması halinde tarihe geçeceğini düşünmekteyim. Şöyle ki; “hakaret davası” olarak anılan bu davada, dava konusu olan bir hakaret söz konusu değildir. Çünkü ben bir teşbih yapmadım, teşhis koydum. Teşhis koyan bir hekimi yargılayan bu mahkeme, hakaret davasına baktığı için değil, teşhis koyan tıp bilimini yargıladığı için tarihe geçecektir. Saygılarımla…”GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:SANIK DR.MUSTAFA ALTIOKLAR’IN TESPİTİ HER HANGİ BİR SUÇ UNSURU TAŞIMADIĞINDAN AKLANMASINA VE …..VE…”
Yüce mahkemenizin, hekim olan şahsımı, bu davayla suçlu bulması halinde tarihe geçeceğini düşünmekteyim. Şöyle ki; “hakaret davası” olarak anılan bu davada, dava konusu olan bir hakaret söz konusu değildir. Çünkü ben bir teşbih yapmadım, teşhis koydum. Teşhis koyan bir hekimi yargılayan bu mahkeme, hakaret davasına baktığı için değil, teşhis koyan tıp bilimini yargıladığı için tarihe geçecektir. Saygılarımla…”GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:SANIK DR.MUSTAFA ALTIOKLAR’IN TESPİTİ HER HANGİ BİR SUÇ UNSURU TAŞIMADIĞINDAN AKLANMASINA VE …..VE…”