4 Eylül 2016 Pazar

2052/GEZİCİ ÇADIR TİYATROLARIMIZ?


      TC.                                                                                                                                                                                                    OSMANTÜRKOĞUZ.                                                                                                                                                   osmanturkoguz@gmail.com      
TV.Çeşmealtı;04 EYLÜL 2016.

                            GEZİCİ ÇADIR TİYATROLARI!

         Gezici çadır tiyatrolarından,Gezici Çadır Mahkemelerine dikey geçiş.AKEPECE gerçekleştirilmiştir.

         Öncelikle iki onurlu Cumhuriyet Yargıcının,TÜRKİYE CUMHURİYETİ’Nİ onurlandıran kararını okuyalım;

            l 1926, Midilli Adası’nın açığında, Fransız Bandıralı Lotus gemisi ile Türk Bandıralı Bozkurt kömür gemisi çarpışır. Türk Gemisi batar. Denizcilerimizden, ölenler ve yaralananlar olur.

 

İstanbul’da, Sorgu Yargıcı Himmet Bey, her iki kaptan’ı da tutuklar.

 

Fransızlar; tutuklanan Fransız kaptan, derhal serbest bırakılmadığı takdirde, limanlarımızı bombardıman edeceklerini bildirir bir kesin uyarı’da bulunmuştur. 

 

Adliye Vekili, Sorgu Yargıcı Himmet Bey’e durumu bildirir. Himmet Bey’in yanıtı net ve kesindir: ”Deliller, her iki Kaptanı’nda tutukluluk hallerinin devamını gerektirmektedir. Fransızların kesin uyarısı da beni ilgilendirmemektedir.”

 

Mareşal Fevzi Çakmak’a danışılır. Mareşal Fevzi Çakmak: ”Fransızların bir tek mermisi, bir Türk limanına düşerse, Suriye’yi işgal edeceğimizi Fransızlara bildirin.” Der.

 

Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti tarafından, Fransızların kesin uyarısı reddedilir.

 

Fransızlar, Lahey Adalet Divanı’na gitmeyi kabul ederler. Mahmut Esat Bey, Lahey’e gider, Fransız tezini çürütür, dava’yı kazandığı gibi, Fransızlara da özür diletir.

 

ATATÜRK tarafından, kendisine, BOZKURT soyadı verilmiştir.

 

Esat Mahmut Bozkurt, memleketi olan Söke’de yatmaktadır. İstanbul Üniversitesi’nden mezun olduktan sonra; Devletler Hukuku alanında doktora yapmak üzere Lozan’a gider. Ulusal Kurtuluş Savaşı başlayınca, doktora çalışmasını yarıda bırakır, omzunda tüfeği ile Anadolu’ya gelir.

 

04,Ekim,1926’tıda yürürlüğe giren Türk Medeni Kanunu, o’nun eseridir.”

İstanbul Ağır Ceza mahkemesini denetlemek için duruşma salonuna gelen ADLİYE MÜFETTİŞLERİ, Ağır ceza Heyetinin arka tarafına koydurttukları sandalyelere kurulurlar. Belirlenen saatte, Ağır Ceza Reisi duruşmayı açar ve kararını yazdırır:

Yaz Kızım:”Adliye müfettişleri tarafından mahkememizin bağımsızlığına gölge düşürülmüş   olduğundan, duruşmaları yapabilme olanağımız kalmamıştır.Bu nedenle,bu mani zail olana kadar duruşmaların ertelenmesine oy birliği ile karar verilmiştir.”

Demokrat Parti iktidarının en hızlı bir döneminde, Çarlık Rus Albayının KIZININ OĞLU Samet Ağaoğlu, Salihli ilçemizi ziyaret eder. Karşılayanlar arasında, Salihli Ağır Ceza Mahkemesi Başkanının olmayışına fena halde bozulur. Hâkimlerin de teminatları vardır.Ankara’ya gider,gitmez,Salihli Ağır Ceza Mahkemesi lağvedilir,karşılamaya gelmeyen Ağır  Ceza Reisi başka yere tayin edilerek,yeni bir başkanla Ağır Ceza Mahkemesi Salihli’de yeniden açılır…

         “Habur'da kurulan Geçici Mahkeme salonundan Türk Bayrağı ve Atatürk Portresi niye kaldırıldı?”HABUR’DA, ÇADIRDA AÇILMIŞ OLAN ÇATMA MAHKEMENİN BAŞKANI TARAFINDAN TÜRK BAYRAĞI İLE ATATÜRK’ÜN RESMİNİN BİZZAT KALDIRILDIĞI ANLAŞILMIŞTIR: Ostüzü.


 

         “Hepimizin bildiği gibi 19 Ekim 2009 günü Terörist başı Abdullah Öcalan’ın çağrısı üzerine 8’i Kandil dağından, 26’sı da Mahmur kampından olmak üzere 4’ü çocuk 34 kişi, Habur sınır kapısına gelmiş ve sınırda kurulan savcılık ve ÇADIR MAHKEMESİ  tarafından sorgulanmıştı.

         Bu karşılama ve açılımın tek amacı olabilirdi, Cumhuriyetin kuruluş yıl dönümüne kısa bir süre kala, Cumhuriyeti unutturmak, Cumhuriyetin kazanımlarını görmemezlikten gelmek, Cumhuriyetin kuruluş yıldönümü coşkusunu yaşatmamak!

         Gelen şahısların resmen ve alenen bölücülükleri tescillenmiş ve terörist oldukları belgelenmişti. Habur sınır kapısında kahramanlar gibi karşılanarak, kurulan mobil (seyyar) mahkemelerde 7 şer dakika yargılanıp, aklanarak, o zamanın partisi DTP’NİN seçim otobüsleri ile Türkiye turuna çıkartılıp, toplama kalabalıklara alkışlatılmışlardı!

         Bildiğiniz gibi bu karşılama merasiminden sonra, zamanın partisi DTP yöneticilerinden Hatip Dicle, teröristlerin gelmesinden önce yapılan pazarlıklarda, sınırda kurulacak mahkeme hâkim ve savcılarının ayarlandığını İçişleri Bakanının kendilerine söylediğini mahkeme tutanaklarına geçirtmişti. Sonuç itibarı ile 34 kişiden 29'u savcılık, 5'i Silopi Sulh Ceza Mahkemesince serbest bırakılmıştı.

         Bu ülkede ömürleri terörizmle mücadelede geçmiş, her biri devlete 50 yıl hizmet etmiş Orgeneral rütbesine kadar ulaşmış emekli ve muvazzaf subaylar veya dünya çapında Organ nakli başarılarıyla göğsümüzü kabartan Mehmet Haberal gibi ünlü profesörler sorgusuz sualsiz içeri tıkılarak, teröristlikle suçlanırken, sınırda 7 dakika içinde gerçek teröristlerin aklanması toplumda infial yaratmıştı.

         Toplumun bu infialinden etkilenen Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı, bu kişilerden 30’u hakkında terör örgütüne yardım yataklık gerekçesiyle, (dikkat edin terör örgütü üyeliği yok!) 15 yıl hapis istemiyle dava açmıştı. Ancak tutuklanmalarına gerek görülmedi. Niye tutuklansınlar ki! Adamların adresleri sabit! Bir kısmı Mahmur, geri kalanı da Kandil kampında yaşıyor!

         Şimdi bu kadar hikâyeyi niye anlattın, bunlar toplum tarafından biliniyor diyenleriniz olabilir. Evet, bende toplumun bu konudaki hassasiyetini bildiğim için, buraları kısaca bir hatırlattıktan sonra esas konuya gireceğim.

         Evet, Kandil dağı ve Mahmur’dan gelen PKK’lılar için Habur’da kurulan geçici mahkeme salonundaki Türk bayrağı ve Atatürk portresi, teröristleri tahrik etmemek(!) için duruşma salonundan çıkartılmış. Hem de kim tarafından biliyor musunuz? Mahkemenin ayarlandığı iddia edilen hâkimi tarafından!

         Adalet Bakanı Sadullah Ergin’de sorulan soruya “Habur’da yargılama yapılan salonda Atatürk resmi ile Türk Bayrağı’nın indirildiği iddiası üzerine muhakkik görevlendirilmiştir. Konu incelenmektedir, böyle bir şey tespit edilirse sorumlular hakkında gereği yapılacaktır. Bundan kimsenin şüphesi olmasın’’ cevabını veriyor! (Bakın müfettiş bile değil).

         19 Ekim 2009 tarihinden bu güne kadar geçen sürede maalesef muhakkik(!)ler görevlerini bir türlü yapamamışlar. Bu muhakkik(!)lerin kimler olduğunu kamuoyuna açıklasa da öğrensek!

         Şimdi hep birlikte sorgulayalım. Bu ne biçim adalet? Bir yanda devlete ve ülkeye 50 yıl hizmet etmiş, her birinin yaşı 70’e gelmiş paşaları, profesörleri içeri tıkacaksın, arkasındanda üç beş teröristi7 dakika yargılamak için kurulan çadır mahkemelerindeki Türk Bayrağı ve Atatürk portresini kaldıracaksın. Bu hâkimle mi adalet sağlanacak?

         Bağımsız yargıyı bu tür hâkimlerle mi sağlayacağız? Hukukun üstünlüğü ilkesini bu tür korkak hâkimlerle mi kuracağız?

Bir yanda bir hâkimin verdiği tahliye kararına koro halinde itiraz sesini yükselten yandaş ve yalaka basının değerli(!) kalemleri, öbür yanda o koronun sesine kulak verip, tahliye edilen paşaların tekrar tutuklanmasını talep eden savcılık! Bu savcıların isteklerini yerinde bulan bir başka mahkeme heyeti. Tabi birde ‘Çadır Mahkemesinde’ yargılanıp aklananlar hakkında açılan davaya rağmen tutuklanmadan, ellerini kollarını sallayarak gezen gerçek teröristler!

         Erzurum’da cemaat üyelerini idamla yargılayacağım diye alıp, ilk duruşmada tahliyelerini isteyen savcı ve buna uyan mahkeme heyeti, öbür yanda Erzincan Cumhuriyet Başsavcısını içeri tıkıp, 5 kez itiraz edilmesine rağmen bir türlü serbest bırakmayan yine aynı mahkeme heyeti.

         Ülkenin paşalarından korkmayan ve istediğini istediği saatte içeri tıkabilen savcı ve hâkimler, sıra terörist ve cemaat üyelerine gelince, dışarıdan yargılama esastır, yargı anlayışını hayata geçiren yine bu savcı ve hâkimler… Bu nasıl adalet!?”Bu mu?Kendisini savcı ilan eden İmamın adaletidir bu adalet.Habura mahkemenin kanunen kurulu olduğu mekanın dışına gitmek ne ise,Yargıtay Başkanı olan Reisin adamının peşine,cübbelerini giyerek,takılıp Kaç-ak saraya gitmek te odur.Hele,hele, sürü örneği dolduruldukları salona Bay Recebin duhule ile,cübbelerinin önlerini kaparak,alkış için ayağa kalmaları tam BİR BİAT OLAYIDIR.DAVETLİLERİ, BAY VE BAYAN ERDOĞAN KAPIDA KARŞILAMALIYDI.Bu durum,diplomasızın, diplomalılarca alkışlanarak aşağılık kompleksinden kurtulmasıdır.Duruşmalar açılırken,yargıcın duruşma salonuna cübbesiyle girmesiyle ayağa kalkmalar tersine dönmelidir artık,mahkeme salonuna girenler de milli iradenin bir parçasıdır?!:Cübbesiyle başkanlık kürsüsünde oturan Hâkim,davanın tarafları,tanıklar,avukatlar ve dinleyiciler salona alındıklarında ,Kaç—ak sarayda olduğu gibi ayağa fırlamalıdır.NOT:HÂKİM VE MÜDDEİUMUMİLERİN,KOLAYCA ALKIŞ İÇİN, CÜBBELERİNİ İLİKLEYEBİLMLERİ İÇİN AMPÜL BİÇİMİNDE DÜĞMELER DİKİLMELİDİR.

 

 

 

İzleyiciler

Blog Arşivi