26 Kasım 2011 Cumartesi

472-SAYIN ABDULLAH GÜLÜN DİZBAĞI!

                                                                 
OSMAN TÜRKOĞUZ                                                                                              osmanturkoguz@gmail.com
 İzmir;26 Kasım 2011.

                        SAYIN ABDULLAH GÜL’ÜN DİZBAĞI!

             İNGİLİZLERİN DİZBAĞI NİŞANI!

Bendeniz şeker hastası olduğum için, eve alınacak her kalem malzeme için, yürümüş olmak için, ayrı, ayrı evden çarşımıza çıkarım. Herkes bendenize bir şeyler sorar, dilimin döndüğü kadar sorularını yanıtlarım. Bir dostum günümüzün en önemli konusu! Olan “İngiliz Dizbağı Nişanı” için bir yaz yazarak çıktısını istedi.

Aklıma nişanlarla ilgili bir, iki önemli olay geldi. Önce onları anlatmak durumundayım: Napolyon Bonapart’ın çok Ünlü ve Sadık bir Aşçısı varmış. Bir gün bu Ünlü Aşçı, Napolyon’un huzuruna çıkarak:

“Sayın Majestemiz; yıllardır size sadakatle hizmet etmekteyim. Çok hevesim var, bir Lejyon D’honeur madalyası lütfeder misiniz!”Demiş. Napolyon Bonapart, oturduğu tahtından kalkarak:

             “Sayın Bayım bu mümkün değildir. Lejyon d’honeur, Fransa’ya hizmet edenlere verilir. Siz, maaşınız karşılığında bana hizmet etmektesiniz!”Rahmetli Ziya Hanhan’dan.

             Osmanlı imparatorluğu da diğer devletler gibi bir sürü nişan ve madalyalar ihdas etmişti. Pehlivan olarak ta ünlü Osmanlı Padişahı ve dahi İslam Halifesi Abdülaziz, bir horoz dövüşünde, galip gelen horoza Osmanlı Nişanının en üst madalyasını takmıştı.

             Rahmetli Falih Rıfkı Atay; Şehzade Vahdettin Efendi ile Almanya’ya giderken, göğsü boş kalmasın diye, çok önemli görev başaranlara takılan bir madalyaya sahip olmuştu. Bir çarpışmada bacağı kopan üsteğmen arkadaşını çadırında ziyaret ettiğinde, ol subayımız, “lanet olsun”, diyerek kopan bacağı karşılığında kazanmış olduğu madalyayı göğsünden kopararak kumlara atmıştı.

             Almanya’da, Berlinde Alman İmparatoru İkinci Wilhelm ile bir opera seyrettiği için de Falih Rıfkı’nın göğsüne bir madalya daha ilave edilmişti. Zeytin Dağı.

             Şu Dizbağı Nişanı Ne imiş, ne gibi gümbürtülere neden olmuş bir de benden dinler misiniz?

“Britanya asalet rütbelerinin en büyüğü sayılan bir nişan. 1344 - 1351 yılları arasında Edward III. tarafından kurulmuştur. Kuruluş hikâyesi şöyledir: İngiltere sarayında verilen bir baloda Salisbury düşesi dans ederken sol bacağındaki dizkapağı bağı düşer. Edward III. bunu alarak kendi sol bacağının dizkapağı altına bağlar. Bundan mana çıkaranlara ve gülenlere de ,”Honni soit qui mal y pense,” (Kötü düşünen utansın) karşılığında bulunur ve gülenlerin böyle bir nişana sahip olmaktan şeref duyacaklarını ekleyerek dizbağı nişanını ihdas eder.

         Nişanın remzi, sol bacak dizkapağının biraz aşağısında bağlanan 2,5 santimetre eninde koyu mavi kadifeden bir dizbağıdır.

Kenarları yaldızlı olan bu bağın üzerine, yine yaldızlı olarak Honni soit qui mal y pense cümlesi yazılmış bulunmaktadır. Nişanın sol göğüse takılan sekiz köşeli bir yıldız plâkası, dizbağı biçiminde yirmi altı halkalı bir yakası ve ucunda “dizbağı biçiminde bir altın süs sarkan koyu mavi bir eşarbı vardır.
Avrupa’nın asalet unvanlarının en yüksek mertebesi sayılmaktadır.”

      
  İngilizlerin Dizbağı Nişanı

             “İngiliz devletinin ihdas ettiği yaşayan yirmi kişiden her­hangi biri ölmeden, yirmi birinciye verilmeyen dizbağı nişanı dedikleri nişanın Sultan Abdülaziz'e bu seyahatte verildiği dünyanın malumudur. Sultan Aziz'e bu nişanı verme törenin­den o dönemin İstanbul Şehremini –Belediye Başkanı--olan Hacı Ömer Faiz Efendinin raporundan okuyalım, tabii bu raporun müsvedde­lerini arşivinde bulunduran, Midhat Cemal Kutay'ın Avru­pa da Sultan Aziz adlı çalışmasından alıntıladığımızı da ketmeden vicdanen ifadeye mecburuz. Şimdi biz burada önce bu nişanın doğuş hikâyesini nakledelim sonra da Osmanlı Hariciye Nâzın Dr. Mehmed Fuad Paşa'nın nişan doğuş hikâyesi yüzünden midesi bulanıp, kendine verilmek istenen ni­şanı ret ve istiskal etmesin diye atmak mecburiyetinde ken­dini hissettiği kıtırı nakledelim ve devlet adamlarının, iş be­ceren yalanın, fitne çıkaran doğrudan efdaldir anlayışına misak olarak gösterilebilecek vakadan olduğunu da hatırlatmış olalım. “
        “ İngilizlerin, her kefere-i fecere gibi kralları da kendi hanım­larından başka hanımlara sarkarlar idi. Nitekim bunlardan biri olan 3’üncü Edward, 1348 senesinde metresi, Salisböri Konte­si şerefine bir balo tertip etmiştir. Baloyu açış dansını da, ta-bii ki çapkın kral, metresiyle yapmak suretiyle gerçekleştirir. İşte bu dans sırasında Kontes'in mavi renkli dizbağı, yâni uzun konçlu çorabın üst kısmını tutan ipek kumaştan mamul bağ, önce gevşemiş daha sonra da aşağı kayıvermiş. Bunun üzerine Kontes fevkalâde mahcup kızarıp, bozarmış ki bu sı­rada Kral 3’üncü Edward, yere eğilip düşen ipek bağı eline almış ve doğrulduğunda: "Kötü düşünenler nadim olacaklardır. Çok yakında bu dizbağına kavuşmak için yapmadıkları fe­dakârlık kalmayacaktır!" Dedikten sonra kontesle dansı tamamlar. Bir kaç gün sonrada Britanya devletler camiasının en büyük nişanı olarak Dizbağı adı verilen nişan ihdas olu­nur. Sevgili okurlara hemen hatırlatalım ki, bu nişanı cazip­leştirmek için tüzüğüne Karter adı verilmiş, nişan yaşayan yirmi kişiden bir fazlaya verilmeyecek nişan takma işi baş­piskoposa verilmek suretiyle dizbağı nişanını dindar bir kim­senin talik etmesine yâni takmasına bırakmak suretiyle 3’üncü Edward, metresinin dizbağını batıl din Hıristiyanlığın –Bu fikir, alıntı yaptığım yayımcınındır; iştirak etmem de mümkün değildir--bir batı­la daha yardımcı olmasını sağlıyordu.
          “ Yine Karter nizamnamesine göre de, nişan takılan kişi askerse, kılıcını başka bir meslek erbabı ise, o mesleğin sem­bolünü teslim ettikten sonra, Kral'a ebediyen sadık kalacağı­na dair sadakat yemini yapacaktı. İslâm dünyasının Halifesi ve Osmanlı devletinin hükümdarı bu tarz macerası olan nişanı reddeder endişesiyle büyük diplomat Keçecizâde Dr. Büyük Mehmed Fuad Paşa'yı şark insanının tarih bilenlerince mert bir düşman olarak kabul ettiği İngilizlerin Haçlı seferleri esna­sında Kudüs'ü almaya gelen kralı Arslan Yürekli Rişar'a me­ziyeti olan hali hasebiyle Sultan Selahaddin Eyyûbi Hz.lerinin muhatabı olabilmiş olmasından dolayı, Rişar'a diğer kefere-i fecereye baktıkları kadar sert bakmazlar, bunu tesbit etmiş bulunan Fuad Paşa, Sultan Aziz'e bu nişanı, Rişar'ın İngiltere’nin dostlarına verilen bir nişan olarak ihdas ettiğini söyler ve diğer teferruatı da İngiliz ilgililerle konuşarak, Kılınç verme yemin etme gibi usûl-ü kadimden sarf-ı nazar ettirir. Böylece seyahatin tatsız bir vaka ile bitmesini engellemiş olur. ““
                                  
ABDULLAH GÜL O MADALYAYI TAŞIYABİLİR Mİ?
Ulusal Strateji Merkezi-USMER İstanbul Başkanı Haluk Dural, geçtiğimiz günlerde Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'e İngiliz Kraliçesi tarafından takılan nişanın anayasa aykırı olduğunu iddia etti.
İşte Dural'ın anayasayı kaynak gösterdiği o açıklaması:
İlki 2008 yılında İngiliz Kraliçesi’nin Türkiye ziyareti sırasında ve ikinci 9 Kasım 2010’da Londra’da Abdullah Gül’e İngiliz Kraliçesi II. Elizabeth Chatham House ödülü olarak, İngiltere’ye önemli hizmetler yapmış, “adanmış kişilere” takılan “Knight Grand Cross of the Order of the Bath” (Ruhani Safiyet Derecesinin Şövalye Büyük Haç Nişanı) nişanını Gül’ün yakasına kendi elleriyle taktı.
Abdullah Gül göğsünde taşıdığı Şövalye Büyük Haç Nişanını taktı da ne oldu?
1982 tarihli Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 174. Maddesi, 8 adet “devrim kanununu” sayarak, bunların anayasal koruma altına alarak, değiştirilemez hale getirir.[1]
Bu devrim kanunlarından 7’inci sırada sayılanın 2’inci maddesinin son fıkrasına göre Türkler yabancı devlet nişanlar da taşıyamazlar.[2]
Anayasanın 66 ncı maddesine göre; Türk Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk’tür.[3]
Anayasanın 101 inci maddesine Cumhurbaşkanı Türk vatandaşları arasından seçilir. [4]
Bu durumda Abdullah GÜL;
- Cumhurbaşkanı seçildiğine göre, TÜRK VATANDAŞIDIR.
- Türk Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olduğuna göre TÜRKTÜR.
- İngiliz Devletinden aldığı “NİŞANI” göğsüne takıp taşımıştır.
TÜRKLER’in yabancı devlet nişanlarını taşıması, 26.Kasım.1934 tarih ve 2590 sayılı Devrim Kanununun 2. Maddesine göre yasak olduğundan, Abdullah Gül anayasanın 174 üncü maddesinde sayılan bu devrim kanununu çiğnemiş ve ANAYASAYI İHLÂL etmiştir.
Not: Yürürlükteki 5237 sayılı Türk Ceza Yasasında, yukarıda belirtilen devrim kanununa aykırı eylemleri cezalandıracak bir müeyyide yoktur. Sadece, TCK’nun 235 inci maddesinde “Türkiye ile savaş halinde bulunan bir devletten NİŞAN kabul edenlere karşı bir ceza öngörülmüştür.[5]
[1] I. İnkılâp kanunlarının korunmasıMADDE 174. – Anayasanın hiçbir hükmü, Türk toplumunu çağdaş uygarlık seviyesinin üstüne çıkarma ve Türkiye Cumhuriyetinin lâiklik niteliğini koruma amacını güden, aşağıda gösterilen inkılâp kanunlarının, Anayasanın halkoyu ile kabul edildiği tarihte yürürlükte bulunan hükümlerinin, Anayasaya aykırı olduğu şeklinde anlaşılamaz ve yorumlanamaz :
1. 3 Mart 1340 tarihli ve 430 sayılı Tevhidi Tedrisat Kanunu;
2. 25 Teşrinisâni 1341 tarihli ve 671 sayılı Şapka İktisası Hakkında Kanun;
3. 30 Teşrinisâni 1341 tarihli ve 677 sayılı Tekke ve Zaviyelerle Türbelerin Seddine ve Türbedarlıklar ile Bir Takım Unvanların Men ve İlgasına Dair Kanun;
4. 17 Şubat 1926 tarihli ve 743 sayılı Türk Kanunu Medenisiyle kabul edilen, evlenme akdinin evlendirme memuru önünde yapılacağına dair medenî nikâh esası ile aynı kanunun 110 uncu maddesi hükmü;
5. 20 Mayıs 1928 tarihli ve 1288 sayılı Beynelmilel Erkamın Kabulü Hakkında Kanun;
6. 1 Teşrinisâni 1928 tarihli ve 1353 sayılı Türk Harflerinin Kabul ve Tatbiki Hakkında Kanun;
7. 26 Teşrinisâni 1934 tarihli ve 2590 sayılı Efendi, Bey, Paşa Gibi Lâkap ve Unvanların Kaldırıldığına Dair Kanun;
8. 3 Kânunuevvel 1934 tarihli ve 2596 sayılı Bazı Kisvelerin Giyilemeyeceğine Dair Kanun.
[2] EFENDİ, BEY, PAŞA GİBİ LAKAP VE UNVANLARIN KALDIRILMASINA DAİR KANUNKanun Numarası: 2590
Kabul Tarihi: 26.11.1934
Yayımlandığı R. Gazete: Tarih: 29.11.1934 Sayı: 2867
Yayımlandığı Düstur: Tertip: 3 Cilt: 16 Sayfa: 6
Madde 1 – Ağa, Hacı, Hafız, Hoca, Molla, Efendi, Bey, Beyefendi, Paşa, Hanım, Hanımefendi ve Hazretleri gibi lakap ve unvanlar kaldırılmıştır. Erkek ve kadın vatandaşlar, kanunun karşısında ve resmi belgelerde yalnız adlarıyla anılırlar.
Madde 2 – Sivil ve rütbe ve resmi nişanlar ve madalyalar kaldırılmıştır ve bu nişan ve madalyaların kullanılması yasaktır. Harb madalyaları bundan müstesnadır. Türkler yabancı Devlet nişanları da taşıyamazlar.
Madde 3 – Askeri rütbelerden adın başına gelmek üzere kara ve havada Müşürlere Mareşal, Birinci Ferik, Ferik ve Livalara General, Denizde Birinci Ferik, Ferik ve Livalara Amiral denilir. Generallerin ve Amirallerin derecelerini gösteren unvanlarla Deniz Müşirleri unvanlarının ve diğer askeri rütbelerin karşılıkları Ali Askeri Şurası kararı ve İcra Vekilleri Heyetinin tasdiki ile konulur.
Madde 4 – Bu kanun neşri tarihinden muteberdir.
Madde 5 – Bu kanunun icrasına İcra Vekilleri Heyeti memurdur.

[3] I. Türk vatandaşlığı
MADDE 66. – Türk Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türktür.
[4] 1. CumhurbaşkanıA. Nitelikleri ve Tarafsızlığı
Madde 101- Cumhurbaşkanı, kırk yaşını doldurmuş ve yükseköğrenim yapmış Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri veya bu niteliklere ve milletvekili seçilme yeterliğine sahip Türk vatandaşları arasından, halk tarafından seçilir.

[5] 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu
Düşmandan unvan ve benzeri payeler kabulü
MADDE 325. - Türkiye ile savaş halinde bulunan bir devletten akademik derece veya şeref, unvan, nişan ve diğer fahri rütbe veya bunlara ait maaş veya başka yararlar kabul eden vatandaşa bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası verilir.

Tarih: 14 Mayıs 2008
Gazetelerden Manşet:
Kraliçe, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e ‘Büyük Şövalye Nişanı’ taktı…
‘Büyük Şövalye Nişanı’(?)… bizim, mütareke basınının çevirisi böyle…

Orijinal İsmi:
“Knight Grand Cross of the Order of the Bath”
Şimdi, siz çevirin… Bakalım, yukarıdaki gibi masum bir ‘Nişan’ mıymış?
Gül'ün taktığı nişan.
---------
Kraliyet ailesinin haçlı nişanı.---------
Her ikisi bir arada.
----------

Gül'ün yakasında.
-----------
Knight Grand Cross of the Order of the Bath
Bu kutsal (!) ‘nişan’, İngiltere’nin en önemli devlet armağanı, Hıristiyanlığın da…
Çünkü gördükleri önemli işlerden dolayı, kişileri onurlandırmak için veriliyorlar. Ama yalnızca, Ulu Haç (Grand Cross) için mücadele verenlere…
Knight Grand Cross of the Order of the Bath
‘Nişan’ da ana tema, Haç…
Haç’ın ortasında üç taç, Merkezden dışa doğru ise ‘Üzerinde güneş batmayan imparatorluk’ ifadesi olan güneş sembolü var.

Knight Grand Cross of the Order of the Bath
Mütareke basını manşet atmış:
Kraliçe, Sayın Gül’e haçsız olanını taktı…”

Cumhurbaşkanı Müslüman…
Türkiye’yi de ılımlı İslam projesinin liderliği için hazırlıyorlar ya…
Türk Halkı bu konulara çok duyarlıdır (!) diye açıklama gereği hissetmişler: “Majesteleri özel bir hassasiyet göstererek haçsız (!) olanını taktı…”

Buraya kadar her şey normal (!)… Şimdi, geçmişe bir yolculuk yapalım.

Tarih: 30 Mart 1856
Avrupa şaşkını ve hayranı Padişah Abdülmecit, Osmanlı Devletini Avrupa Devletler Konseyi’nin bir üyesi olarak tanıyan Paris Barış Antlaşmasının sarhoşluğu içindeydi…

Tarih: 30 Mart 1856
Gayrimüslimlere verilen ayrıcalıklarla dolu Tanzimat ve Islahat Fermanlarını, İngiltere ve Fransa’nın dayatmaları ile ilan etmişti…
Ama hizmetlerinin karşılığını alacaktı…
Legion d’ Honeur
İlk ödül Fransa’dan geldi:
‘Legion d’ Honeur’ nişanı.
Üzerinde ‘
Vatanın (Fransa) Namusu’yazan nişan…¹
¹Cengiz Özakıncı,’Türkiye’nin siyasi İntiharı Yeni-Osmanlı Tuzağı’,Otopsi Yayınları, Ekim 2007,sf.65
Legion d’ Honeur

O güne kadar hiçbir Osmanlı Sultanı, yabancı devlet nişanı kabul etmemişti. Ama Abdülmecit Han (?) kabul etti…
‘Nişan’ı, Fransa Elçisi taktı; Fransa İmparatoru adına…
Törenin ihtişamı konuşuldu günlerce…

Nişan’ı takan İngiltere Elçilik Piskoposu Abdülmecid’e şöyle der:
Siz bundan sonra, İsa yolunda çalışacak, onun için her türlü özveriyi yapacak bir şövalyesiniz.”¹

İkinci ödül İngiltere’den geldi. Abdülmecit, şaşkın ama mutluydu. ‘Diz Bağı’ Nişanı…‘Garter Haçlı Şövalyeleri’ne takılan; yani Hıristiyanlık uğrunda savaşanlara…
¹ Cengiz Özakıncı,’Türkiye’nin siyasi İntiharı Yeni-Osmanlı Tuzağı’,Otopsi Yayınları, Ekim 2007,sf.67

Osmanlı Sultanı ve İslam âleminin Halifesi, artık bir Garter Haçlı Şövalyesi’dir. Padişahlık arması ‘Windsor Şatosu’ ndaki St. George Kilisesi’nin duvarına asılır.¹

¹ Cengiz Özakıncı,’Türkiye’nin siyasi İntiharı Yeni-Osmanlı Tuzağı’, Otopsi Yayınları, Ekim 2007,sf.69

Tarih: 21 Haziran 1867
Artık, Osmanlı tahtında Abdülaziz oturmaktadır. Yanına, tahtın müstakbel varisleri V.Murat ve II. Abdülhamit’i alarak Avrupa gezisine çıkar.
Bu geziden on gün önce, yabancılara toprak satışı yasasını çıkarmıştır. Kardeşinin(Abdülmecit) yolunda ilerlemenin huzuru içindedir.

Tarih: 21 Haziran 1867
Karşılığı gecikmez…Bizzat İngiltere Kraliçesi Viktorya’ dan gelir…Bildik bir ödül: ’Diz Bağı’ Nişanı…Hani, şu ‘Ulu Haç’ için savaşanlara verilen ‘Nişan’…
Knight Grand Cross of the Order of the Bath

Tarih: 21 Haziran 1867
Aslında, bu ‘Nişan’ Windsor Kalesi St. George Kilisesi’nde başrahibin huzurunda törenle verilmektedir.¹ Ancak, İslam dünyasının halifesi için bu kural bozulur…
‘Özel bir hassasiyet gösteren Majesteleri’, bir İngiliz savaş gemisinde Saint (aziz) elleri ile takar ‘Nişan’ı…
Abdülaziz’ de artık bir Garter Şövalyesi’dir.

¹ Cengiz Özakıncı,’Türkiye’nin siyasi İntiharı Yeni-Osmanlı Tuzağı’,Otopsi Yayınları, Ekim 2007,sf.80.
            İngiltere İmparatorluğu Cumhurbaşkanımız Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e de bir Dizbağı Nişanı takmayı teklif eder. İsmet İnönü bu teklifi hafife alır. Cumhurbaşkanımız Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK kararını şöylece vererek teklifi reddeder:
            “BU DİZBAĞI NİŞANI SONRADAN AYAK BAĞI OLUR!”
            Ben, şöyle düşünüyorum; Sayın Abdullah Gül, bu nişandan esinlenerek, Kadınlarımızın başlarına bağladıkları bezi sembolleştirerek bir”Ayakbağı Nişanı” ortaya koyamaz mı? Saygılarımla.

İzleyiciler

Blog Arşivi