22 Ocak 2015 Perşembe

1297/ULUSAL KURTULUŞ SAVAŞIMIZDA KOMÜNİST ETKİNLİKLER.



           TC.

OSMAN TÜRKOĞUZ

osmanturkoguz@gmail.com

TV. İzmir;30 Ağustos 2014.

Okumadan, öğrenmeden, MASAL ANLATAN ŞARLATANLARIMIZA                                                                                                                                          ULUSAL KURTULUŞ SAVAŞIMIZDA,

KOMÜNİST ETKİNLİKLER ÜZERİNE SERENAT-2     .ALINTIDIR!

MUSTAFA KEMAL’İN YORUMU 1917/1922 JOZEF STALİNİN KOMÜNİST UYGULAMALARINA GÖREDİR. ORTAASYA VE DİĞER RUS MÜSTEMLEKE CUMHURİYETLERİ BAĞIMSIZLIK MASALI ÜZERİNE RUS TABİİYETİNE SOKULMUŞTUR. KARADENİZDE MUSTAFA SUPHİNİN VE ARKADAŞLARININ AKİBETLERİ!

 Mustafa Kemal Atatürk: "Komünizm, Türk Dünyası'nın en büyük düşmanıdır. Her görüldüğü yerde ezilmelidir."(Faruk Şükrü Yersel, Eskişehir Gazetesi, 1926).

Atatürk, 1932 yılında yaptığı bir konuşmada, komünizmi ciddi bir tehdit ve tehlike olarak gördüğünü şöyle ifade etmiştir: 

 

"Bugün Avrupa'nın doğusunda bütün uygarlıkları ve hatta bütün insanlığı tehdit eden yeni bir güç belirmiştir. Bütün maddi ve manevi imkânlarını topyekûn bir şekilde, dünya ihtilali gayesi uğruna, seferber eden bu korkunç kuvvet, üstelik Avrupalılar ve Amerikalılarca henüz malum olmayan, yepyeni siyasal metodular tatbik etmekte ve rakiplerinin en küçük hatalarından bile mükemmelen istifade etmesini bilmektedir. Avrupa'da çıkacak bir savaşın başlıca galibi ne İngiltere, ne Fransa, ne de Almanya'dır. Sadece Bolşevizm (komünizm)’dir. Rusya'nın yakın komşusu ve bu memleketle en çok savaşmış bir millet olarak biz Türkler, orada cereyan eden olayları yakından izliyor ve tehlikeyi bütün çıplaklığıyla görüyoruz. Uyanan Doğu milletlerinin düşünce yapılarını mükemmelen sömüren, onların milli ihtiraslarını okşayan ve kinleri tahrik etmesini bilen Bolşevikler, yalnız Avrupa'yı değil, Asya'yı da tehdit eden başlıca kuvvet halini almışlardır." (Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, c. 3, s. 94-95) 

 

Atatürk, komünizm tehlikesine karşı duyduğu endişeyi, Ali Fuat Cebesoy'a yazdığı bir mektupta şöyle dile getirmiştir: "İçerden ve dışarıdan çeşitli maksatlarla bu akımın (komünizmin) memleketimiz içine girmekte olduğu ve buna karşı akla uygun tedbir alınmadığı takdirde milletin pek çok muhtaç olduğu birlik ve sükûnunu bozan durumların ortaya çıkması imkân dairesinde görülmüştür." (31 Ekim 1920, SD, IV, s. 360-361).

            “KOMÜNİZM, KESİNLİKLE RUS TABİYETİNE GİRMEKTİR!”MUSTAFA KEMAL.

            Yargıtay/Temyiz Mahkemesi/ Eskişehir’deydi. Bir gece, Cumhurbaşkanımız Mustafa kemal, trenle Eskişehir’den geçerken, Temyiz Mahkemesi Üyeleri ve kalabalık bir Eskişehirli kendisini karşılamıştı. Mustafa Kemal, Temyiz Mahkemeleri Üyelerine ve kendisini karşılayanlara kısa bir konuşma yapmıştı. İşte o ünlü önerisini orada yapmıştı.                                                                                                                                        Salih Hacıoğlu, 1880 yılında Tonya’da doğdu. Baytar Salih olarak da bilinir. Baytarlığı Istanbul Askeri Baytar Mektebi’ni bitirmesinden gelir. Bu okulu 1903 yılında birincilikle bitirir. 1905 yılında Bağdat’a yüzbaşı olarak atanır. Üç yıl burada kaldıktan sonra 1908 yılında Serez’e atanır. 1910 yılında bitirdiği Askeri Baytar Mektebi’nde iki yıl öğretmenlik yapar. Binbaşı rütbesiyle Ankara 5’inci Kolordu Hayvan Hastanesi Müdürlüğü’ne atanır.

Ankara’da Sovyet temsilcisi Tatar Şerif Manatov’la tanışır ve Manatov’un fikirlerinden çok etkilenir. 1920 yılında Ankara’da arkadaşlarıyla “Emek” adlı bir gazete çıkarmaya başlarlar ve sık, sık konferanslar düzenlerler.

1921 yılında Çerkes Ethem Ayaklan­masını desteklediği gerekçesiyle tutuklanır. Altı ay hapis yattıktan sonra çıkar. 1920 yılında Bakü’de kurulan ve Anadolu hareketine katılmak için yurda dönerken öldürülen Mustafa Suphi önderliğindeki TKP’NİN legal örgütü olarak kurulan Türkiye Halk İştirakiyûn Fırkası’nın Ankara’da illegal olarak gerçekleştirilen kuruluş Kongresi’nde Merkez Komitesi Birinci sekreterliğine 1922 yılında seçilir. (Türkiye Halk İştirakiyûn Fırkası’nın Kuruluş Kongresi TKP’NİN 2’inci. Kongresi olarak Kabul edilmiştir.)

THİF’İN kuruluşunda, kurucu Başkanı Tokat Mebusu Nazım (Muvakat Reis), Bursa Mebusu Şeyh Servet, Afyonkarahisar Mebusu Mehmed Şükrü, Baytar Binbaşı Salih Hacıoğlu (Kâtib), Zeynetullah Naşirevan aktif rol oynarlar. Partinin açıldığı gün Partinin kütüğünde yalnız Anadolu’dan aktif beşyüz üye kayıtlıydı; ve Ankara’da yalnız silah fabrikalarında (İmalt-ı Harbiye İşçileri) Partinin seksenbeş üyeli bir örgüt Komitesi bulunuyordu. 7 Aralık 1922′de Moskova ‘da yayımlanan “Kızıl Şark” adlı dergide Baytar Salih ‘in; “Burjuva Beyefendileri” diye başlayan ve TBMM hükümetini protesto Eden bir yazısı yayımlanır.

Bu çalışmalar ve örgütlenmeler karşısında, Rauf Bey Hükümeti THİF’i kapatır ve yöneticileri hakkında dava açar. 9 Ağustos 1923′de sonuçlanan davada Salih Hacıoğlu ve parti yöneticilerinden 35′i ağır cezalara çarptırılır.

1925 yılında TKP’nin 3’üncü Kongresi İstanbul’da gizlice toplanır. Salih Hacıoğlu bu kongrede Merkez Komitesi üyeliğine seçilir, fakat Partinin genel sekreteri Şefik Hüsnü Değmer ile aralarındaki anlaşmazlıklardan dolayı partiden uzaklaştırılır.

1927 yılında Moskova ‘da toplanan Kominternin 42üncü kongresine katıldığı gerek­çesiyle tutuklanır. 4 ay ceza alan Hacıoğlu cezasını çektikten sonra, 1928 yılında Nazım Hikmet ‘in de yardımıyla ailesiyle birlikte Sovyetler Birliği’ne gider. Sovyetler Birliği’ne Türk devrimcilerinin eğitim gördüğü KUTV üniversitesinde kısım şefliği ve veterinerlik görevlerinde bulunur.

1949 yılında, eşinin kardeşinin ölümü üzerine Moskova ‘nın Türkiye Büyükelçiliğine vize almak için başvurur. Bu başvuru üzerine casusluk suçlamasıyla tutuklanır. 15 yıl 6 ay ceza alır ve Altaylar bölgesinde bir çalışma kampına ailesiyle birlik de sürgüne gönderilir. Bu esir kampında sağ yanına inme iner ve 1954 yılında hayata gözlerini yumar Salih Hacıoğlu. Ölümünden sonra eşi Sabiha Sümbül, Nazım Hikmet ‘ten yardım ister. Nazım Hikmet büyük uğraşlar vererek, casusluk suçlamasıyla suçlanan Hacıoğlu’ nun ölümünden sonra aklanmasını ve ailesine 80 Ruble maaş bağlanmasını sağlar.”

“Mustafa Kemal,”TÜRK Âleminin en büyük düşmanı Komünizm her görüldüğü yerde ezilmeli!”Demedi diyenlerimize! Aşağıda anlatılan olay ne anlama gelmektedir?                                                                                                                                                                                    Nazım Bey’in Sol Akımlar içerisindeki Yeri

Nâzım Bey 1920 sonbaharında kurulan4 Yeşil Ordu’nun kurucuları arasında yer alarak, cemiyetin Kâtib-i Umumisi olarak görev almıştır. Cemiyetin Nizamnamesini hazırlayanlardan birisidir.

Başlangıçta Yeşil Ordu, Millî Mücadele hareketine karşı zararlı telkinleri engellemek ve millî hareket lehine kamuoyu oluşturmak amacıyla Mustafa Kemal Paşa’nın kurulmasına rıza gösterdiği bir cemiyettir. s Cemiyette Şark mefkuresine inanmış milletvekilleri bir araya gelmişti. Kadrosunda 14 Büyük Millet Meclisi azası yer almaktaydı. Nazım Bey’in yanı sıra Dr. Adnan Adıvar, Hakkı Behiç Bey gibi önemli isimler de bulunmaktaydı.6 Yeşil Ordu kısa zaman sonra gayesinden uzaklaşarak gizli bir ihtilâl cemiyeti haline gelmiş, Mustafa Kemal Paşa’nın şahsına karşı hareket eden7 ve Sovyet Rusya’dan destek alan komünist bir teşkilat hüviyetine dönüşmüştür. Gerek Yeşil Ordu’nun kuruluş amacından sapması, gerekse bu harekete Çerkez Ethem’in katılması Mustafa Kemal Paşa’yı tedirgin etmiş ve onu cemiyetin kapatılması yönündeki kararı almaya sevketmiştir. “

Yunus Nadi “Çerkez Elhem Kuvvetlerinin İhaneti” adlı eserinde, Yeşil Ordu’nun Bolşeviklerden yardım almak gayesi ile kurulduğunu söylemektedir.9 Devrin yazarlarının da belirttiği gibi, cemiyetin, Enver Paşa taraftarlarının bir araya gelerek İslâm Dünyası’nda bir “Yeşil Komünizm” kurma10 amacına yönelik mahiyet arz ettiğini belirtmek en isabetli tespit olacaktır.

Nazım Bey 1920 yılı yaz başından itibaren oluşan gizli Türkiye Komünist Partisi içerisinde de yer almıştır. Sonradan, İÇ İŞLERİ BAKANLIĞI MÜSTEŞARI Çerkez asıllı   Hakkı Behiç Bey’in teklifi ile, Yeşil Ordu’nun resmi Türkiye Komünist Partisine dönüştürülme12 hareketine katılmayarak 7 Aralık 1920 tarihinde Türkiye Halk İştirakiyun Fırkasını kurmuştur. Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşlarının kontrolünde olan resmi TKP hareketinden ayrı bir varlık olduklarım Yeni Gün ve Yeni Dünya gazetelerinde hazırladıkları bir beyanname ile ilan etmek istemişlerse de bu çabaları Mustafa Kemal Paşa tarafından engellenmiştir.13 Nazım Bey’in kontrolündeki THİF çalışmalarında daha çok İslâmiyet’in sol fikirlere olan yakınlığını işlemeye çalışarak14 kamuoyu oluşturmayı hedeflemiştir. Nazım Bey, Ankara Hacıbayram semtinde yaptığı bir toplantıda “Komünizm İslâm esaslarına uygundur. Ebubekir komünistti. Müslüman olduktan sonra bütün varlığını yoksullara dağıtmışa”15 diyerek, amaçlarını açıklamakta sakınca görmemiştir. Ayrıca Nazım Bey faaliyetlerim Ankara ile sınırlı tutmamış, taşrada THİF’NİN şubelerini de kurmaya çalışmıştır. Ancak bu tür faaliyetlerde THİF’NİN başarılı olduğu söylenemez.

Görüldüğü gibi Gizli Türkiye Komünist Partisi ve Halk İştirakiyun Fırkası Yeşil Ordu’nun devamı mahiyetindedir.1’ Bunun yanı sıra ilk BMM’İNDE yer alan “Halk Zümresi”de/ENVER PAŞA SALAĞININ BAKÜ’DE KURDUĞU KOMÜNİST FIRKASI/ Yeşil Ordu’nun Meclis grubu olarak faaliyet göstermektedir.17 Nazım Bey, Mehmet Şükrü, Hakkı Behiç ve Şeyh Servet gibi milletvekilleri ise Halk Zümresi grubunun önde gelen isimleri arasında zikredilebilir. Bunların arasında Nazım Bey, Yeşil Ordu, Halk Zümresi, gizli TKP ve THİF içerisinde faal rol oynamış şahsiyetlerden birisidir. Hatta Ankara ve Eskişehir’de gelişme gösteren sosyalist hareketin lideri konumunda olduğunu söyleyebilmek dahi mümkündür. Başlangıçta beraber olduktan Hakkı Behiç ve Yunus Nadi Beylerin resmi TKP’NE katılarak Mustafa Kemal Paşa’nın yanında yer almalarına rağmen, kendisi ayrı bir hizbi meydana getirerek daha radikal ve Sovyet güdümlü bir politika takip etmiştir.

Nazım Bey’in Dâhiliye Vekâletine Seçilme Meselesi

B.M.M.’NİN açılmasıyla başlayan ‘Meclis Hükümetleri’ devri Cumhuriyetin ilân tarihi olan 29 Ekim 1923 tarihine kadar devam etmiş ve bu zaman zarfında beş ayrı “İcra Vekilleri Heyeti” iş başına gelmiştir. I. İcra Vekilleri Heyetinde Dâhiliye Vekilliği görevini dört ayrı milletvekilinin yürüttüğü anlaşılmaktadır. Yeni Türk Devleti’nin ilk Dâhiliye Vekili olan Cami Bey18 görevini 18 Temmuz 1920 tarihine kadar sürdürmüş, onun istifası ile boşalan vekâlete Hakkı Behiç Bey19 17 Temmuz 1920 tarihli seçim sonucunda aldığı 112 oyla20 atanmıştır. Hakkı Behiç Bey de kendisine yöneltilen sert soru önergeleri karşısında istifa yolunu tercih etmiş21, ancak onun bu karan Meclis’te sert tanışmalara sebep olmuştur. Daha çok Yeşil Ordu mensuptan tarafından22 Hakkı Behiç Bey’in istifasının geri alınması amacıyla verilen 114 imzalı önerge üzerindeki tartışmalar ise Mustafa Kemal Paşa’nın Ankara’ya dönüşünü beklemek üzere ertelenecektir.”

Meclis’in 4 Eylül 1920 tarihli toplantısında Mustafa Kemal Paşa, Refet Bey’i kendi adayı olarak gösterdi. Nazım Bey ise Halk Zümresi adayı olarak seçime girdi. İlk oylamada adaylardan hiçbirisi gerekli çoğunluğu sağlayamadı. Yapılan oylamada Refet Bey 65, Nazım Bey 66, Sırrı Bey 31, Hamid Bey 16 oy almışlar, 7 oy diğer milletvekillerine dağılmış, 15 oy da çekimser olarak kullanılmıştır.24 ikinci oylamada 187 oy kullanılmış, Nazım Bey 98, Refet Bey ise yine 65 oy almıştır.25 Bu oylarla Nazım Bey Dahiliye Vekilliğine seçilmiştir.

Nazım Bey’in seçiminde Meclis’te etkili olan grup Halk Zümresidir. Nazım Bey’den önce bu göreve getirilen Cami ve Hakkı Behiç Beylerin seçilmelerinde Halk Zümresi’nin sistemli ve etkili çalışmalarından bahsetmek oldukça güç olmakla beraber I. İcra Vekilleri Heyetinde Dâhiliye Vekili olan ilk üç milletvekili de Bolşevik eğilimlidir.26 Damar Arıkoğlu, Nazım Bey ve arkadaşlarını “İlk B.M.M.’İNDE sinsi, sinsi çalışan Türk komünizminin önderleri” olarak göstermektedir.27 Samet Ağaoğlu ise Nazım Bey’in Sovyet Rusya ile işbirliği yaptığı kanaatindedir.”

Mustafa Kemal Paşa’nın Nazım Bey’i İstifaya Zorlaması

Nazım Bey’in Dâhiliye Vekilliği gibi hassas bir mevkie tayini Mustafa Kemal Paşa’yı rahatsız etmiş, kendi adayına rağmen muhalefet ettiği Nazım Bey’in seçimi onun üzerinde fevkalâde menfi tesir meydana getirmişti. Mustafa Kemal Paşa bu durumdan duyduğu rahatsızlığı ve düşüncelerini Nutuk’ta şu şekilde dile getirmektedir:

“Efendiler, 4 Eylül 1920 tarihinde Tokat milletvekili bulunan Nazım Bey, 89 oya karşı 98 oyla meclisçe İçişleri Bakanlığına seçildi. Nazım Bey, dakika kaybetmeksizin büyük bir aceleyle Bakanlık makamına gidip, daha sonra Bakanlar Kurulu Başkanı da olmam dolayısıyla beni ziyarete geldi.

Ben, Nazım Bey’i kabul etmedim. Yüce Meclis’in görevini kazanarak seçilmiş olan bir bakanı kabul etmemekle yaptığım muamelenin mahiyet ve nezaketini elbette takdir ediyordum. Fakat memleketin büyük yaran, beni bu yolda harekete mecbur tutuyordu. Elbette, bu hareketimin sebebini açıklayıp ispat edeceğimden ve açıklayacağım noktadan Yüce Meclis’çe de önemli görüleceğinden emindim.

Efendiler, meclis üyeleri arasından, aykırı bir takım prensiplere eğilim gösterenler ortaya çıkmaya başlamıştı. Bunlardan biri olmak üzere Nazım Bey ve arkadaşları en çok dikkatimi çekmişti. Nazım Bey’in kendisinden daha Sivas Kongresi sıralarında aldığım safsatalarla dolu bazı mektuplarından, ne zihniyet ve karakterde bir kimse olabileceğini anlamıştım. Nazım Bey, milletvekili olarak Ankara’ya geldikten sonra her gün yeni, yeni siyasi faaliyetler gösteriyordu. Oluşmaya başlayan bu siyasi gruplu temas fırsatını kaçınılıyordu.

Nazım Bey, bizzat veya dolaylı olarak yabancı çevrelerden bazıları ile temas yolunu bulmuş; onlardan teşvik görmüş ve yardım imkânları da sağlamıştı.

Bu zatın Halk İştirakiyim Fırkası diye gayri ciddi ve sırf kendine çıkar sağlamak üzere bir parti kurma teşebbüsüne geçerek, milliyetçiliğe aykırı faaliyetlerde bulunduğunu mutlaka duymuşsunuzdur.

Bu zatın yabancı çevrelere casusluk ettiğine de asla şüphe etmiyordum. Nitekim daha sonra İstiklâl Mahkemeleri birçok gerçeği ortaya koymuştu.

İşte Efendiler, bu Nazım Bey kendisinin ve arkadaşlarının yaptığı sürekli propaganda sayesinde ve bize muhalefete, hazırlananların milletin yüksek yararlarım unutarak yaptıkları yardımlarla İçişleri Bakanlığına geçirilmişti. Böylece Nazım Bey, Hükümetin bütün iç idare makinesinin başında, memleket ve millete değil, fakat paralı uşağı olduğu kimselerin isteklerinin gerçekleşmesine en büyük hizmeti yapabilecek duruma gelebilmiştir.

Elbette efendiler, buna asla razı olamazdım. Onun için İçişleri Bakanı Nazım Bey’i kabul etmedim ve istifaya mecbur ettim. Lüzum görüldüğü zaman da, Meclis’teki gizli oturumda hakkındaki bilgi ve görüşlerimi açıkça söyledim.”

Yukarıda yer alan ifadelerinden de anlaşılacağı gibi Mustafa Kemal Paşa, Nazım Bey’i istifaya zorlamasındaki temel sebebi “seçilmesinden dolayı doğacak tehlikelere” bağlamaktadır. Mustafa Kemal Paşa’ya göre Nazım Bey güvenilir bir isim değildir. “Paralı Uşak” olarak nitelediği bir insanın önemli bir idari mekanizmanın başına getirilmesini, ülke geleceği açısından fevkalâde tehlikeli görmektedir.

Bu gerekçelerle hareket eden Mustafa Kemal Paşa, Nazım Bey’in seçilmesine ilk tepkiyi, onun görüşme talebini kabul etmemekle göstermiştir. Nazım Bey’i istifaya mecbur etmek için kullandığı yol ise oldukça değişiktir. Nazım Bey’in istifa ettirilmesi Çerkez Ethem vasıtasıyla sağlanmıştır.

Muhtemelen Mustafa Kemal Paşa, seçimin gerçekleştiği 4 Eylül günü akşamı Çerkez Ehem’i Keçiören’de misafir olduğu evde ziyaret ederek Nazım Bey’in göreve başlamadan istifaya ikna etmesini istemiştir. Çerkez Ethem bu talep karşısında verdiği kararı şu şekilde ifade etmektedir:

“… Israrlar karşısında Hacı Şükrü Bey’i selamımla beraber Nazım Bey’in evine gönderdim ve şöyle konuşmasını tembih ettim; “Tamamıyla ortadan kalkmayan fevkalâde hal itibariyle, hususiyetle Dâhiliye Vekâleti gibi bir vazifede bazen süratli emir ve icraata gitmek çok muhtemeldir. Birtakım mecburiyetler olacaktır. Kendisinin liyakat ve iktidarına bütün arkadaşlar gibi benim de itimadım olmakla beraber bugün bu vazifeyi kabul etmemesini uygun bulanlardanım. Kendisini ilerde daha büyük makamlarda görmek temennisiyle şimdilik yeni vazifesinden istifa ederek meclis azaları arasında çalışmalarına devam etmesini uygun buluyorum. Bununla beraber karar yine kendisinindir”.

Hacı Şükrü Bey aynı gece Çerkez Ethem’in istediğini Nazım Bey’e iletmişti. Nazım Bey Çerkez Ehem’den gelen bu talebi kabul ederek Meclis Başkanlığına hitaben yazdığı istifa mektubunu Çerkez Ehem’e göndermiştir. Çerkez Ethem ise Nazım Bey’in istifasını Mustafa Kemal Paşa’ya vermiş, istifa mektubu B.M.M.’NİN 6 Eylül 1920 tarihli oturumunda görüşülerek kabul edilmiştir.

Nazım Bey’in istifasında Çerkez Ethem’in oynadığı rolden Mustafa Kemal Paşa bahsetmemektedir. Nutuk’ta “Nazım Bey’i kabul etmedim ve istifaya zorladım” derken, zorlamanın usulü hakkında herhangi bir bilgi vermemektedir. Bir ayrıntıdan ibaret olan bu boşluğu Çerkez Ethem’in hatıratında yer alan ifadeleri doğru kabul ettiğimiz takdirde doldurmak mümkündür.

Mustafa Kemal Paşa’nın bu meselede Çerkez Ehem’i devreye sokmasının ardında yatan temel sebep, kendisinin gerek Nazım Bey gerekse Halk Zümresi üzerinde etkisinin kâfi derecede olmamasına bağlayabiliriz. Bu grup üzerinde etkili gördüğü Çerkez Ethem’i meseleyi siyasi bir kargaşaya meydan vermeden halledebilecek bir isim olarak düşünmüş olması kuvvetle muhtemeldir.

Dikkat edilirse Nazım Bey, istifasının istenmesine hemen, hemen hiç direnmemiştir. Talebin Çerkez Ehem’den gelmiş olması istifasını kolaylaştıran bir faktör olmakla birlikte, böyle bir meselede Mustafa Kemal Paşa’nın karşısına çıkma cesaretini gösteremediği açıktır. Ayrıca, doğru kabul ettiğimiz takdirde, Mete Tuncay’ın Nazım Bey’in ailesinden aldığı şifahi bilgiye dayanarak ifade ettiği “Merkez Ordusu Komutanı Nurettin Paşa’nın Nazım Bey’i sihri düşmanlık sebebiyle ölümle tehdit etmesi” istifayı kolaylaştıran bir diğer sebep olarak düşünülebilir.

Yine Mustafa Kemal Paşa’nın, kontrolü zorlaşan Halk Zümresi grubunu dağıtmaya ve Meclis’te başlattığı “Halkçılık Programı” ile bu grubun çoğunluğunu kendi safına çekme gayreti istifa meselesinin ardında yatan başka bir sebep olarak gösterilebilir.

Nazım Bey’in Yargılanması

Nazım Bey’in Dâhiliye Vekilliğinden ayrıldıktan sonra faaliyetlerine daha da hız verdiğini görmekteyiz. O, özellikle Türkiye’de Bolşevik hareketin tam anlamı ile tatbik edilmesi amacıyla partileşme gayreti içerisine girmiştir.

Mustafa Kemal Paşa Yeşil Ordu ile ortaya çıkan Bolşevik faaliyetleri kontrol altında tutmak amacıyla 18 Ekim 1920 tarihinde resmi Türkiye Komünist Fırkasını kurdurdu. Onun bu politik manevrası Meclis’te Bolşevizm’e inanan ve sempati duyan milletvekillerinden bir kısmının resmi TKP’NDE yer almasını sağladıysa da, Nazım Bey ve arkadaşları bu birleşmeye katılmayarak 7 Aralık 1920’de Türkiye Halk İştirakiyun Fırkasını resmen kurmuşlardır.

 THİF, Nazım Bey ve Baytar Salih imzalı bir tamim34 yayınlayarak Üçüncü Enternasyonal tarafından kabul olunan “Bolşevik Fırkası Programını” benimsediklerini ilân etmiştir. 16 Ocak 1921 tarihinden itibaren çıkardıkları “Emek” adlı yayın organları ile de Anadolu’daki sol örgütlerle irtibat kurmaya çalışmışlardır. Ancak 1920 yılı Aralık ayından itibaren baş gösteren Çerkez Ethem ayaklanması sonrasında hükümetin solu tasfiye hareketine girişeceğini anlayan THİF, 1 Şubat 1921 tarihinde faaliyetlerine son verdiğini Hâkimiyet-i Milliye Gazetesine gönderdikleri bir mektupla açıklamıştır.

Nazım Bey’in liderliğindeki THİF’NİN üzerine gidilmesine sebep olan olaylardan biri de Emek adlı yayın organlarında Mustafa Kemal Paşa aleyhinde çıkan şu fevkalade ağır yazıdır

“Kemal (Atatürk) Anadolu’nun mutlak büyükçüsüdür. Tutalım zaferi kazandı. Köylü sınıfının durumu sanki bu yüzden daha mı iyi olacak? Kemal ne zafer kazanırsa kazansın, Anadolu halkına yaran dokunmayacaktır… Yunanlı emperyalistlerle süregelen savaş sona erer ermez, Anadolu’da bir iç savaş başlayacaktır”.

THİF’NİN kendi karan ile faaliyetini durdurması, mensuplarının daha sonraki günlerde İstiklâl Mahkemesi tarafından yargılanmalarına engel olamayacaktır.

Nazım Bey’in Ankara İstiklal Mahkemesinde yargılanmaya başlaması ise şu gelişmeler sonrasında meydana gelmiştir;

İlk olarak Merkez Ordu Kumandanı Nurettin Paşa, Ankara Erkân-ı Harbiye-i Umumiye Başkanlığına gönderdiği 19 Ocak 1921 tarihli tezkerede38, Bursa Mebusu Şeyh Servet ve Tokat Mebusu Nazım Bey’in kardeşi Lütfü tarafından dağıtılan iki beyanname sureti hakkında ihbarda bulunularak bilgi istenmiştir. Dönemin Erkân-ı Harbiye-i Umumiye Reisi Fevzi Paşa, bu durumu 24 Ocak 1921 tarihli tezkere ile Vekiller Heyetine bildirir. Mustafa Kemal Paşa da konuyu B.M.M. Hükümeti Başkanı sıfatıyla Ankara İstiklal Mahkemesi Başkanlığına havale etmiş, mahkeme ise Nazım Bey ve arkadaşlarının muhakeme edilmelerine lüzum görerek. M.M.’İNDEN izin istemiştir.

Nazım Bey hakkında ilk görüşme B.M.M.’NİN 1 Şubat 1921 tarihli oturumunda yapılmıştır. Kendisinin rahatsızlığı sebebiyle bulunmadığı bu görüşmede daha çok gizli Komünist teşkilatı ile ilgisi olup olmadığı ele alınmıştır. Görüşmeler sırasında Mustafa Kemal Paşa’nın ortaya koyduğu iddialar ise dikkat çekicidir

“… Filhakika öteden beri celse-i hafiyelerimizde teati edilen bütün efkârın harice düşmanlarımıza muntazaman ihbar edilmekte olduğuna dair mevsuk istihbaratımız vardır. Evvela burada harice ifşası menafii millet ve memleketimiz için gayet muzır olan birçok şeyleri daha bir kaç gün evvel, buraya avdet etmiş bulunan Hariciye Vekilimiz Bekir Sami Bey’e Moskova Rus Umuru Hariciye Komiseri Çiçerin aynen söylemiştir. Binaenaleyh, işte bu ihbarat maatteessüf içimizden çıkabiliyor… Yine mevsuk istihbaratımız vardır ki celse-i hafiyelerimiz muntazaman raporlarla İstanbul’da İngilizlere tevdi edilmektedir.bu insanları meydana çıkartmak hepimize müştereken ait bir vazifei vataniyei ve vicdaniyedir”.

Mustafa Kemal Paşa’nın Nazım Bey’i kastederek söylediği bu sözler Meclis Özerinde etkili olmuştur. Daha sonra söz alan Mehmet Salih (Erzurum) Efendi, Dr. Adnan Adıvar (İstanbul) Bey, Memduh (Sivas) Bey, Selahattin (Mersin) Bey, Rıfat (Tokat) Bey gibi milletvekilleri Nazım Bey aleyhinde çeşitli görüşler beyan etmişlerdir. Müzakereler sonrasında B.M.M. Nazım Bey meselesini gerekli tahkikatın yapılması amacıyla Üçüncü Şubeye havale etmiştir.

B.M.M.’NİN 21 Mart 1921 tarihli gizli oturumunda ele alınan Üçüncü Şube mazbatası üzerinde uzun tartışmalar meydana gelmiştir. Üçüncü Şubenin yaptığı tahkikat neticesi Nazım Bey ve arkadaşlarının dokunulmazlıklarının kaldırılması ve muhakeme yolunun açılması yönündedir. Nazım Bey’in kendisini savunmaya çalışması yönünde cereyan eden görüşmelerde meclisteki genel kanaat. Yine Nazım Bey’in aleyhindedir. O, meclisin bu kanaatini değiştirmeye çalışmış, kendisine isnat olunan “gizli komünist teşekküllerle işbirliği” hususunda geniş bir savunma yapmıştır. Özellikle Üçüncü Şubenin kendisi ile ilgili olarak hazırladığı raporu tenkit ederek, tahkik heyetinin sadece Mustafa Kemal Paşa’yı dinleyerek hükmettiğini ileri sürmüştür. Muhtemelen tahkikatı yapan Üçüncü Şubenin reisi veya Mazbata muharriri olduğu anlaşılan Sinop Mebusu Şevket Bey, şubenin tahkikatı hakkında bilgi vererek Nazım Bey’in iddialarını kabul etmemiştir.

Görüşmelerin sonunda verilen önergelerle, Saruhan Mebusu Refik Şevket Bey, Nazım, Mehmet Şükrü ve Şeyh Servet Beylerin Meclise devamlarına mani olmamak için tutuksuz olarak yargılanmalarına karar verilmesini istemiş, Erzurum Mebusu Hüseyin Avni Bey ise tahkikatın yeterli olmadığı gerekçesiyle meselenin bir başka şubeye havale edilerek yeni bir araştırma yapılmasını talep etmiştir.45 Ancak bu önergeler Meclis Genel Kurulunda kabul edilmeyecektir.

Nihayet Konya Mebusu Musa Kazım Bey’in verdiği önerge kabul edilerek, Karahisarı Sahip Mebusu Mehmet Şükrü, Bursa Mebusu Şeyh Servet Efendi ve Tokat Mebusu Nazım Bey hakkında “takibatı kanuniye icraası” kabul edilmiştir.

B.M.M.’NİN vermiş olduğu bu kararla Nazım Bey’in dokunulmazlığı kaldırılmış, muhakeme yolu açılmıştır. Ankara İstiklâl Mahkemesi de meclisin bu kararı sonrasında Nazım Bey’i 12 Nisan 1921’de tutuklayarak yargılanmasına başlamıştır.

Muhakeme şuasında Nazım Bey hakkında ortaya çıkan iddialar ana hatları ile şu şekildedir:

1 – Yeşil Ordu’nun gizli bir cemiyet olduğu ve kendisinin hu cemiyetin üyeleri arasında yer alması,

2 – Cemiyet nizamnamesinin bazı maddelerinde hükümeti yıkma gayesinin güdülmesi,

3 – Mustafa Kemal Paşa’nın Yeşil Ordu’nun faaliyetlerine son verilmesi yönündeki isteğine uymayarak, gizli faaliyetlerine THTF vasıtasıyla devam etmesi,

4 – Mustafa Suphi ve isyan eden Çerkez Ethem ile münasebetinin olması,

5 – Sovyet Rusya’dan gizli faaliyetleri için para yardımı alması,

6 – Amasya’da Refet Paşa’nın yaverine İngiliz Muhipleri Cemiyeti’nin beyanname ve programını vermesi.

Nazım Bey, bunlardan hükümeti yıkma iddiasını, “Umumi merkezimizde Maliye ve Sıhhiye Vekilleri gibi iki hükümet reculünün bulunuşu da gösteriyor ki, umumi merkez hükümetle tesanüt halindedir”47 diyerek reddetmiştir. Ayrıca Mustafa Suphi ile bağlantısı olmadığını, herhangi bir para yardımı almadığım48, Refet Paşa’ya da İngiliz Muhipleri Cemiyeti’nin programını vermediğini49 ifade etmiştir.

Nazım Bey’in Yeşil Ordu meselesinde yaptığı savunma ise şu esaslara dayanmaktaydı:

“Yeşil Ordu, ondördü B.M.M. azasından olmak üzere, en seçkin ve aydın ricalden teşekkül etmiştir. Bunlar içinde o vakit Maliye Vekili olan Hakkı Behiç ve Sıhhiye Vekili olan Dr. Adnan Beyefendiler de dâhildi… Fakat iç ve dış vaziyetimiz itibariyle Hükümete böyle bir beyanname verip resmen ortaya çıkmanın, Avrupalıların üzerimize pek fena hücumlarını çekeceği düşünüldü… Vekiller heyetinde dâhil iki zatın içinde bulunduğu bir heyetin gizli ve pürüzlü sayılacağına aklen de mantıken de kat’iyen ihtimal veremezdik”.

Nazım Bey mahkeme huzurunda söylediklerinden başka durumunu daha iyi aydınlatmak amacıyla bir de yazılı savunma hazırlayarak mahkeme başkanlığına vermiştir. Ancak Nazım Bey’in kendisini savunma gayreti mahkeme heyeti üzerinde ciddi bir tesir meydana getirmemiş ve netice itibariyle ceza almaktan kurtulamamıştır.

Ankara İstiklâl Mahkemesi 9 Mayıs 1921 tarihinde dava ile ilgili olarak, Nazım Bey’i “gizli komünist fırka teşkili suretiyle hükümeti devirme teşebbüsünde bulunduğu” gerekçesi ile 15 yıl kürek cezasına çarptırmışır.52 Fakat cezasını doldurmadan 29 Eylül 1921 tarihinde çıkarılan bir af kanunu ile serbest bırakılmıştır. Ayrıca Nazım Bey ölünceye kadar emeklilik hakkından da mahrum edilmemiştir.

Mete Tuncay, Nazım Bey’in yanlışlık eseri mahkûm edildiğim ileri sürmesine54 karşılık, Ergün Aybars da çıkarılan af kanunuyla, Sovyetler Birliği’nin tedirgin edilmesinin ve alınan yardımın kesilmemesinin düşünülmüş olabileceğine dikkat çekmektedir.

Sonuç:

Nazım Bey, Millî Mücadele Tarihimizde Bolşevizmi benimseyen Anadolu halkının ancak Sovyet Rusya’ya dayanarak kuracağı bir hükümet modeli vasıtasıyla kurtulacağına inanan bir parlamenterdir. Ancak onun sosyalizm anlayışında İslâmi unsurlara yer verilmiştir. Bu farklılıktaki amaç ise, Anadolu halkının kahır bir ekseriyetle Müslüman oluşuna, yeni bir sistemin ancak bu yolla Anadolu insanı arasında taraftar bulabileceği düşüncesine bağlamakla izah edilebilir.

Nazım Bey’in Dâhiliye Vekilliğine seçimi, desteğini aldığı “Halk Zümresi” grubunun Meclis’te elde elliği ilk ciddi başarısıdır. Demokratik usullerle gerçekleşen bu seçimde alınan 98 oyda İkinci Grup milletvekillerinin rolü büyüktür. Bazı muhalif milletvekillerinin bu tavırlarında, Mustafa Kemal Paşa’nın adayına karşı muhalefet hissi ile hareket ettiklerini de söylemek mümkündür. Ayrıca Halk Zümresi’nin bu başarısında, destek veren milletvekillerinin henüz tam manası ile bilmedikleri sosyalist harekete bir kurtuluş çaresi olarak sıcak bakmaları ve tehlikeli olarak görmemeleri etkili olmuştur.

Mustafa Kemal Paşa’nın, fikri temelleri ne olursa olsun “gizli” hüviyet taşıyan her türlü teşebbüse karşı gösterdiği titizlik, Milli Mücadele Hareketi’nin içinde bulunduğu hassas mevkiden kaynaklanmaktadır. Nazım Bey’i istifaya zorlamasında ortaya koyduğu “gizli” teşkilat kurması, casusluk yapması ve Milliyetçiliğe aykırı faaliyetlerde bulunması” gibi sebepler de bu titizliğin bir sonucudur.

Mustafa Kemal Paşa adına göz ardı edilmemesi gereken bir siyasi gelişme de. Nazım Bey’i istifa ettirmekle Meclis’te Halk Zümresi’nin kendisine karşı ciddi bir siyasi tehlike haline gelmesini önlemiş olmasıdır. Bu durum Mustafa Kemal Paşa’nın ilk B.M.M. üzerindeki etkisini ve siyasi gücünü gösteren değişik bir örnektir.

Nazım Bey’i istifaya zorlayan sebepler ile yargılanmasına yol açan sebepler aynıdır. Ankara İstiklâl Mahkemesi’nin verdiği kararda özellikle Mustafa Kemal Paşa ve Yunus Nadi’nin kanaat ve ifadeleri etkili olmuştur.

Millî Mücadele ve Cumhuriyet tarihimizde dokunulmazlıkları kaldırılmak suretiyle gizli komünist teşkilatı kurma suçundan yargılanan ve ceza alan ilk parlamenterler Nazım Bey ve arkadaştandır. Onların şahsında komünizm de yargılanmıştır. Ancak komünizmin yargılanması ve elemanlarının tasfiyesi Ergün Aybars’ın ifade ettiği gibi oldukça yumuşak bir şekilde gerçekleştirilmiştir. Bu ılımlı politikada Sovyet Rusya ile tesis edilmiş olan iyi münasebetlerin bozulmamasına gösterilen özenin rolü büyük olmuştur.

Görüldüğü gibi askeri zaferleri, siyasi zaferlerle pekiştirmesini gayet iyi bilen Mustafa Kemal Paşa, bu meselede de bu dönemin iç ve dış gelişmelerinde “tesanüd’e” dikkat etmiş ve Ankara Hükümeti için hayati önemi haiz bu iki politika arasında ahenkli bir sebep-sonuç ilişkisi kurmasını bilmiştir. Eskişehir’deki, Türkiye Komünist Partisinin matbaası Celal BAYAR tarafından Ankara’ya getirilmiştir. Gazetenin arşivi de Bulgaristan’dadır.



1 TBMM Zabıt Ceridesi. Devre I, Cilt I, s. 196-298

2 TBMM Arşivi, T.B.M.M. Azaları Tercümeihal Kağıdı örneği, No : 405

3 Ali Çankaya, Yeni Mülkiye Tarihi ve Mülkiyeliler, 1860-1923, C. m, SBF Yayını, Ankara, 1968, s. 405-406; Nurten Sonsoy, “Millî Mücadele ve Cumhuriyet Devri İçişleri Bakanları, Türk İdare Dergisi, Sayı 314, Ankara, 1968.

4 Ş. Süreyya Aydemir, Tek Adam, C. II, İstanbul, 1964, s. 370; Mete Tuncay, Türkiye’de Sol Akımlar (1908-1925), Ankara, 1978, s. 89.

5 Adan Sarılgan, Türkiye’de Sol Hareketler (1871-1972), İstanbul, 1972, s. 157

6 Fethi Tevetoğlu, Türkiye’de Sosyalist ve Komünist Faaliyetler (1910-1960), Ankara, 1967, s. 146.

7 SAYILGAN, s. 156

8 Fatih Rıfkı Atay, Çankaya, İstanbul, 1984, s. 255; Halide Edip Adıvar, Türk’ün Ateşle İmtihanı, İstanbul, 1971,s. 136; Nutuk, C.n, s. 319-320

9 Yunus Nadi, Çerkez Ethem Kuvvetlerinin İhaneti, İstanbul 1955, s. 11

10 Doğan Avcıoğlu, Milli Kurtuluş Tarihi (1838-1995), C. H, İstanbul, 1995, s. 560; Samet Ağaoğlu da Hakkı Behiç Beyin fikirlerine dayanarak cemiyeti “İslâmî Komünizm” eğilimli olarak tanımlamaktadır. (Bkz. Samet Ağaoğlu, Kuvay-ı Milliye Ruhu, İstanbul, 1964, s. 220), Sabahattin Selek, Anadolu İhtilâli, İstanbul, 1976, s. 587

11 TUNCAY, Sol Akımlar, s. 94

12 Mete Tuncay, Mustafa Kemal Paşa’nın resmi TKP’Yİ kurma sebeplerini şu şekilde izah etmektedir. Dış Politikada Sovyet yardımının kolaylaşmasını sağlamak, iç politikada değişik sol akımları kontrol altına almak ve ayrıca savaşta yenilerek doğuya çekilmek ve Sovyet himayesine girmek durumunda kalındığında, yönelimi tamamen yabancı unsurlara kaptırmamak (Bkz. : TUNCAY,.. Sol Akımlar, s. 92-93)

13 Aclan Sayügan, Solun 94 Yılı (1871-1965), İstanbul, 1968, s. 135

14 TUNCAY, Sol Akımlar, s. 97

15 ATAY, s. 258

16 Fethi Tevetoğlu, Millî Mücadele Yıllarındaki Kuruluşlar, Ankara, 1991, s. 233

17 George S. Harris, Türkiye’de Komünizmin Kaynakları (çev.: Enis Yedek), İstanbul, 1978, s. 105-106; Mete Tuncay, Mesai: Halk Şuralar Fırkası Programı 1920, SBF Yayını, Ankara, 1972, s. 21

18 Cami Bey L ve II. Devre Osmanlı Mebuşan Meclisinde Fizan Mebusluğu yapmıştır. Biyografisi için bkz.: T.B.M.M. Arşivi, Tercümeihal Kağıdı Örneği, No: 33

19 Hakkı Behiç Bey’in biyografisi için bkz. İçişleri Bakanlığı Arşivi, özlük Dosyası, Dosya No: 1250

20 TBMM Zabıt Cerideleri, C.2, s. 327

21 TBMM Z. C, C. 3, s. 58

22 TUNCAY, Mesai, s. 23

23 TBMM Z. C, 3, s. U2

24 TBMM Z. C, C. 3, s. 511-514

25 Oylamada 8 oy dağılım), 14 kişi de çekimser kalmıştır. (T.B.M.M., Z. C, 3, s. 515-518)

26 TEVETOĞLU, Millî Mücadele Yıllarındaki Kurulular, s. 216; TUNCAY, Mesaî, s. 23

27 Damar Arıkoğlu, Hatıralarım, İstanbul, 1961, s. 205 vd.

28 Samet Ağaoğlu, Sovyet Rusya İmparatorluğu, İstanbul, 1967, s. 170; Karşılaştır; Hüsamettin Ertürk, İki Devrin Perde Arkası (Yay. Haz. Semih Nafiz Tansu), İstanbul, 1969, s. 543

29 Nutuk, C. II, s. 341, 342, Mustafa Kemal Paja’nm Nutuk’ta 89 olarak gösterdiği karşı oylar, çekimser, diğer milletvekillerine dağılan oylar ve Refet Bey’in aldığı oyların toplamıdır.

30 Çerkez Elhem, Çerkez Ethem’in Hatıraları, Dünya Yayınları, İstanbul, 1962, s. 104-105

31 TBMM Z C, C. 3, s. 589

32 TUNCAY, Mesaî, s. 24

33 TUNCAY, Mesaî, s. 25

34 Yakın Tarihimiz, Cilt 1, Sayı 10,3 Mayıs 1962, s. 97; Türk istiklâl Harbi, Cilt II Kısım 3, Ban Cephesi, Ankara, 1966, s. 599

35TUNÇAY, Mesaî, s. 31

36 Harris, s. 134

37 Harris, s. 133

38 Feridun Kandemir, Atatürk’ün Kurduğu Türkiye Komünist Partisi ve Sonrası, Yıkın Tarihimiz Yayınları: 5, İstanbul, 1965, s. 134

39 Ergün Aybars, İstiklal Mahkemeleri (1920-1927), Cilt I-II, İzmir, 1988, s. 63; KANDEMİR, s. 136

40 TBMM Gizli Celse Zabıttan, Cilt 1, s. 356-357

41 TBMM GCZ, C 1, s. 357-362

42 TBMM GCZ, C 1, s. 363

43 TBMM GCZ, C. 2. s. 14-26

44 TBMM GCZ, C. 2, s. 16-17

45 TBMM GCZ, C. 2, s. 26

 

1296/HUKUKÇU OLMAYA GERK YOK!



TC.

OSMAN TÜRKOĞUZ


TV. İZMİR,22 Ocak 2015.

GUGUK KUŞLARI, BAŞKALARININ YUVALARINA ONLARIN YUMURTALARINA BENZER YUMURTA BIRAKIRLAR, KENDİLERİ DE KEYF İÇİNDE YAŞARLAR.

                   HUKUKÇU  OLMAYA GEREK YOKTUR!?

                     GUGUKÇU OLMA YETER!

         Anayasamızın değişik 84’üncü maddesi, Milletvekilliğinin düşmesi esaslarını içermektedir/değişik:23 7 1995.4121.9/

         Madde 84/3’üncü ve 4’ üncü fıkra:”….Millet vekilliğinin düşmesine,durumun Meclis Başkanlık Divanınca tespit edilmesi üzerine ,Genel  Kurulca üye tam sayısının salt çoğunluğunun oyuyla karar verilir.”Mülga 7 5 2010-5982/9md.)Üye tam sayısı o oturuma iştirak eden üyelerin tam sayısıdır.YOKSA,YASAL OLARAK TBMM’DE BULUNACAK 550 Milletvekili ve bu oturumlarda  bulunması gerekli olan 535 MİLLETVEKİLİ  SAYISI HİÇ DEĞİLDİR!

         Şimdi, Türkiye Büyük Milletvekilleri Meclisinin aklayarak, Türk adaletini bokladığı oylamaya dönelim:

         1-Zafer Çağlayan’ın ve EGEMEN BARIŞ/MAKARACI/NIN oylamasına 517 Milletvekili katılmıştır: Bunun Salt/TUZLU/ çoğunluğu. 517/2=258+1=260’eder.

         2-Erdoğan Bayraktar’ın oylamasına 513 Milletvekili katılmıştır. Bunun salt çoğunluğu:513/2=258+1=259’eder.

         3-Muammer Gülerin oylamasına 513 Milletvekili katılmıştır. Bunun Salt çoğunluğu da 513/2=257+1=258 eder.EE SONRA?!

         Anayasamızın Siyasi partilerle ilgili değişik 86’ıncı maddesinin 3’üncü fıkrasına da bakalım:

         Madde 86:”(Değişik:23 7 1995.4121/6)”3’üncü fıkra:”Siyasi partilerin tüzük ve programları ile eylemleri, Devletin bağımsızlığına, ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne, insan haklarına, eşitlik ve hukuk devleti ilkelerine, millet egemenliğine, demokratik ve lâik Cumhuriyet ilkelerine aykırı olamaz, sınıf ve zümre diktatörlüğünü veya her hangi bir diktatörlüğü savunmayı ve yerleştirmeyi amaçlayamaz, suç işlemesini teşvik edemez.”

         Anayasamızın 1X’uncu ,”Anayasanın bağlayıcılığı ve üstünlüğü maddesine bir göz atalım:

         “Madde 11:”Anayasa hükümleri, yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını ve diğer kuruluş ve kişileri bağlayan temel hukuk kurallarıdır.

         Kanunlar anayasaya aykırı olamaz.”NOT: YÜRÜTMENİN HIRSIZLIK SAYILDIĞI ÜLKELERDE BU HÜKÜMLER,  ÖZELLİKLE VE DAHİ GENELLİKLE UYGULANMAZ VE UYGULATTIRILMAZZ?!

 

 

 

İzleyiciler

Blog Arşivi