TC.
OSMAN
TÜRKOĞUZ
osmanturkoguz@gmail.com
TV.
İzmir;30 Ağustos 2014.
Okumadan, öğrenmeden, MASAL ANLATAN
ŞARLATANLARIMIZA ULUSAL
KURTULUŞ SAVAŞIMIZDA,
KOMÜNİST ETKİNLİKLER
ÜZERİNE SERENAT-2 .ALINTIDIR!
MUSTAFA KEMAL’İN YORUMU 1917/1922 JOZEF STALİNİN KOMÜNİST
UYGULAMALARINA GÖREDİR. ORTAASYA VE DİĞER RUS MÜSTEMLEKE CUMHURİYETLERİ
BAĞIMSIZLIK MASALI ÜZERİNE RUS TABİİYETİNE SOKULMUŞTUR. KARADENİZDE MUSTAFA
SUPHİNİN VE ARKADAŞLARININ AKİBETLERİ!
Mustafa Kemal
Atatürk: "Komünizm, Türk Dünyası'nın en büyük düşmanıdır. Her görüldüğü
yerde ezilmelidir."(Faruk Şükrü Yersel, Eskişehir Gazetesi, 1926).
Atatürk, 1932 yılında yaptığı bir
konuşmada, komünizmi ciddi bir tehdit ve tehlike olarak gördüğünü şöyle ifade etmiştir:
"Bugün Avrupa'nın doğusunda
bütün uygarlıkları ve hatta bütün insanlığı tehdit eden yeni bir güç
belirmiştir. Bütün maddi ve manevi imkânlarını topyekûn bir şekilde, dünya
ihtilali gayesi uğruna, seferber eden bu korkunç kuvvet, üstelik Avrupalılar ve
Amerikalılarca henüz malum olmayan, yepyeni siyasal metodular tatbik etmekte ve
rakiplerinin en küçük hatalarından bile mükemmelen istifade etmesini
bilmektedir. Avrupa'da çıkacak bir savaşın başlıca galibi ne İngiltere, ne
Fransa, ne de Almanya'dır. Sadece Bolşevizm (komünizm)’dir. Rusya'nın yakın
komşusu ve bu memleketle en çok savaşmış bir millet olarak biz Türkler, orada
cereyan eden olayları yakından izliyor ve tehlikeyi bütün çıplaklığıyla
görüyoruz. Uyanan Doğu milletlerinin düşünce yapılarını mükemmelen sömüren,
onların milli ihtiraslarını okşayan ve kinleri tahrik etmesini bilen
Bolşevikler, yalnız Avrupa'yı değil, Asya'yı da tehdit eden başlıca kuvvet
halini almışlardır." (Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, c. 3, s.
94-95)
Atatürk, komünizm tehlikesine karşı
duyduğu endişeyi, Ali Fuat Cebesoy'a yazdığı bir mektupta şöyle dile
getirmiştir: "İçerden ve dışarıdan çeşitli maksatlarla bu akımın
(komünizmin) memleketimiz içine girmekte olduğu ve buna karşı akla uygun tedbir
alınmadığı takdirde milletin pek çok muhtaç olduğu birlik ve sükûnunu bozan
durumların ortaya çıkması imkân dairesinde görülmüştür." (31 Ekim 1920,
SD, IV, s. 360-361).
“KOMÜNİZM, KESİNLİKLE RUS TABİYETİNE GİRMEKTİR!”MUSTAFA
KEMAL.
Yargıtay/Temyiz
Mahkemesi/ Eskişehir’deydi. Bir gece, Cumhurbaşkanımız Mustafa kemal, trenle
Eskişehir’den geçerken, Temyiz Mahkemesi Üyeleri ve kalabalık bir Eskişehirli
kendisini karşılamıştı. Mustafa Kemal, Temyiz Mahkemeleri Üyelerine ve
kendisini karşılayanlara kısa bir konuşma yapmıştı. İşte o ünlü önerisini orada
yapmıştı.
“Salih Hacıoğlu, 1880 yılında Tonya’da doğdu.
Baytar Salih olarak da bilinir. Baytarlığı Istanbul Askeri Baytar Mektebi’ni
bitirmesinden gelir. Bu okulu 1903 yılında birincilikle bitirir. 1905 yılında
Bağdat’a yüzbaşı olarak atanır. Üç yıl burada kaldıktan sonra 1908 yılında
Serez’e atanır. 1910 yılında bitirdiği Askeri Baytar Mektebi’nde iki yıl
öğretmenlik yapar. Binbaşı rütbesiyle Ankara 5’inci Kolordu Hayvan Hastanesi
Müdürlüğü’ne atanır.
Ankara’da
Sovyet temsilcisi Tatar Şerif Manatov’la tanışır ve Manatov’un fikirlerinden
çok etkilenir. 1920 yılında Ankara’da arkadaşlarıyla “Emek” adlı bir gazete
çıkarmaya başlarlar ve sık, sık konferanslar düzenlerler.
1921 yılında Çerkes
Ethem Ayaklanmasını desteklediği gerekçesiyle tutuklanır. Altı ay hapis
yattıktan sonra çıkar. 1920 yılında Bakü’de kurulan ve Anadolu hareketine
katılmak için yurda dönerken öldürülen Mustafa Suphi önderliğindeki TKP’NİN
legal örgütü olarak kurulan Türkiye Halk İştirakiyûn Fırkası’nın Ankara’da
illegal olarak gerçekleştirilen kuruluş Kongresi’nde Merkez Komitesi Birinci
sekreterliğine 1922 yılında seçilir. (Türkiye Halk İştirakiyûn Fırkası’nın
Kuruluş Kongresi TKP’NİN 2’inci. Kongresi olarak Kabul edilmiştir.)
THİF’İN
kuruluşunda, kurucu Başkanı Tokat Mebusu Nazım (Muvakat Reis), Bursa Mebusu Şeyh
Servet, Afyonkarahisar Mebusu Mehmed Şükrü, Baytar Binbaşı Salih Hacıoğlu (Kâtib),
Zeynetullah Naşirevan aktif rol oynarlar. Partinin açıldığı gün Partinin
kütüğünde yalnız Anadolu’dan aktif beşyüz üye kayıtlıydı; ve Ankara’da yalnız
silah fabrikalarında (İmalt-ı Harbiye İşçileri) Partinin seksenbeş üyeli bir
örgüt Komitesi bulunuyordu. 7 Aralık 1922′de Moskova ‘da yayımlanan “Kızıl
Şark” adlı dergide Baytar Salih ‘in; “Burjuva Beyefendileri” diye başlayan ve
TBMM hükümetini protesto Eden bir yazısı yayımlanır.
Bu çalışmalar
ve örgütlenmeler karşısında, Rauf Bey Hükümeti THİF’i kapatır ve yöneticileri
hakkında dava açar. 9 Ağustos 1923′de sonuçlanan davada Salih Hacıoğlu ve parti
yöneticilerinden 35′i ağır cezalara çarptırılır.
1925 yılında
TKP’nin 3’üncü Kongresi İstanbul’da gizlice toplanır. Salih Hacıoğlu bu
kongrede Merkez Komitesi üyeliğine seçilir, fakat Partinin genel sekreteri
Şefik Hüsnü Değmer ile aralarındaki anlaşmazlıklardan dolayı partiden
uzaklaştırılır.
1927 yılında Moskova
‘da toplanan Kominternin 42üncü kongresine katıldığı gerekçesiyle tutuklanır.
4 ay ceza alan Hacıoğlu cezasını çektikten sonra, 1928 yılında Nazım Hikmet ‘in
de yardımıyla ailesiyle birlikte Sovyetler Birliği’ne gider. Sovyetler Birliği’ne
Türk devrimcilerinin eğitim gördüğü KUTV üniversitesinde kısım şefliği ve
veterinerlik görevlerinde bulunur.
1949 yılında,
eşinin kardeşinin ölümü üzerine Moskova ‘nın Türkiye Büyükelçiliğine vize almak
için başvurur. Bu başvuru üzerine casusluk suçlamasıyla tutuklanır. 15 yıl 6 ay
ceza alır ve Altaylar bölgesinde bir çalışma kampına ailesiyle birlik de
sürgüne gönderilir. Bu esir kampında sağ yanına inme iner ve 1954 yılında
hayata gözlerini yumar Salih Hacıoğlu. Ölümünden sonra eşi Sabiha Sümbül, Nazım
Hikmet ‘ten yardım ister. Nazım Hikmet büyük uğraşlar vererek, casusluk
suçlamasıyla suçlanan Hacıoğlu’ nun ölümünden sonra aklanmasını ve ailesine 80
Ruble maaş bağlanmasını sağlar.”
“Mustafa
Kemal,”TÜRK Âleminin en büyük düşmanı Komünizm her görüldüğü yerde
ezilmeli!”Demedi diyenlerimize! Aşağıda anlatılan olay ne anlama gelmektedir?
Nazım Bey’in Sol Akımlar içerisindeki Yeri
Nâzım
Bey 1920 sonbaharında kurulan4 Yeşil Ordu’nun kurucuları arasında yer alarak,
cemiyetin Kâtib-i Umumisi olarak görev almıştır. Cemiyetin Nizamnamesini
hazırlayanlardan birisidir.
Başlangıçta
Yeşil Ordu, Millî Mücadele hareketine karşı zararlı telkinleri engellemek ve
millî hareket lehine kamuoyu oluşturmak amacıyla Mustafa Kemal Paşa’nın
kurulmasına rıza gösterdiği bir cemiyettir. s Cemiyette Şark mefkuresine
inanmış milletvekilleri bir araya gelmişti. Kadrosunda 14 Büyük Millet Meclisi
azası yer almaktaydı. Nazım Bey’in yanı sıra Dr. Adnan Adıvar, Hakkı Behiç Bey
gibi önemli isimler de bulunmaktaydı.6 Yeşil Ordu kısa zaman sonra gayesinden
uzaklaşarak gizli bir ihtilâl cemiyeti haline gelmiş, Mustafa Kemal Paşa’nın
şahsına karşı hareket eden7 ve Sovyet Rusya’dan destek alan komünist bir
teşkilat hüviyetine dönüşmüştür. Gerek Yeşil Ordu’nun kuruluş amacından
sapması, gerekse bu harekete Çerkez Ethem’in katılması Mustafa Kemal Paşa’yı
tedirgin etmiş ve onu cemiyetin kapatılması yönündeki kararı almaya
sevketmiştir. “
Yunus
Nadi “Çerkez Elhem Kuvvetlerinin İhaneti” adlı eserinde, Yeşil Ordu’nun
Bolşeviklerden yardım almak gayesi ile kurulduğunu söylemektedir.9 Devrin
yazarlarının da belirttiği gibi, cemiyetin, Enver Paşa taraftarlarının bir araya
gelerek İslâm Dünyası’nda bir “Yeşil Komünizm” kurma10 amacına yönelik mahiyet
arz ettiğini belirtmek en isabetli tespit olacaktır.
Nazım
Bey 1920 yılı yaz başından itibaren oluşan gizli Türkiye Komünist Partisi
içerisinde de yer almıştır. Sonradan, İÇ İŞLERİ BAKANLIĞI MÜSTEŞARI Çerkez
asıllı Hakkı Behiç Bey’in teklifi ile, Yeşil Ordu’nun
resmi Türkiye Komünist Partisine dönüştürülme12 hareketine katılmayarak 7
Aralık 1920 tarihinde Türkiye Halk İştirakiyun Fırkasını kurmuştur. Mustafa
Kemal Paşa ve arkadaşlarının kontrolünde olan resmi TKP hareketinden ayrı bir
varlık olduklarım Yeni Gün ve Yeni Dünya gazetelerinde hazırladıkları bir
beyanname ile ilan etmek istemişlerse de bu çabaları Mustafa Kemal Paşa
tarafından engellenmiştir.13 Nazım Bey’in kontrolündeki THİF çalışmalarında
daha çok İslâmiyet’in sol fikirlere olan yakınlığını işlemeye çalışarak14
kamuoyu oluşturmayı hedeflemiştir. Nazım Bey, Ankara Hacıbayram semtinde
yaptığı bir toplantıda “Komünizm İslâm esaslarına uygundur. Ebubekir komünistti.
Müslüman olduktan sonra bütün varlığını yoksullara dağıtmışa”15 diyerek,
amaçlarını açıklamakta sakınca görmemiştir. Ayrıca Nazım Bey faaliyetlerim
Ankara ile sınırlı tutmamış, taşrada THİF’NİN şubelerini de kurmaya
çalışmıştır. Ancak bu tür faaliyetlerde THİF’NİN başarılı olduğu söylenemez.
Görüldüğü
gibi Gizli Türkiye Komünist Partisi ve Halk İştirakiyun Fırkası Yeşil Ordu’nun
devamı mahiyetindedir.1’ Bunun yanı sıra ilk BMM’İNDE yer alan “Halk
Zümresi”de/ENVER PAŞA SALAĞININ BAKÜ’DE KURDUĞU KOMÜNİST FIRKASI/ Yeşil
Ordu’nun Meclis grubu olarak faaliyet göstermektedir.17 Nazım Bey, Mehmet
Şükrü, Hakkı Behiç ve Şeyh Servet gibi milletvekilleri ise Halk Zümresi
grubunun önde gelen isimleri arasında zikredilebilir. Bunların arasında Nazım
Bey, Yeşil Ordu, Halk Zümresi, gizli TKP ve THİF içerisinde faal rol oynamış
şahsiyetlerden birisidir. Hatta Ankara ve Eskişehir’de gelişme gösteren
sosyalist hareketin lideri konumunda olduğunu söyleyebilmek dahi mümkündür.
Başlangıçta beraber olduktan Hakkı Behiç ve Yunus Nadi Beylerin resmi TKP’NE
katılarak Mustafa Kemal Paşa’nın yanında yer almalarına rağmen, kendisi ayrı
bir hizbi meydana getirerek daha radikal ve Sovyet güdümlü bir politika takip
etmiştir.
Nazım
Bey’in Dâhiliye Vekâletine Seçilme Meselesi
B.M.M.’NİN
açılmasıyla başlayan ‘Meclis Hükümetleri’ devri Cumhuriyetin ilân tarihi olan
29 Ekim 1923 tarihine kadar devam etmiş ve bu zaman zarfında beş ayrı “İcra
Vekilleri Heyeti” iş başına gelmiştir. I. İcra Vekilleri Heyetinde Dâhiliye
Vekilliği görevini dört ayrı milletvekilinin yürüttüğü anlaşılmaktadır. Yeni
Türk Devleti’nin ilk Dâhiliye Vekili olan Cami Bey18 görevini 18 Temmuz 1920
tarihine kadar sürdürmüş, onun istifası ile boşalan vekâlete Hakkı Behiç Bey19
17 Temmuz 1920 tarihli seçim sonucunda aldığı 112 oyla20 atanmıştır. Hakkı
Behiç Bey de kendisine yöneltilen sert soru önergeleri karşısında istifa yolunu
tercih etmiş21, ancak onun bu karan Meclis’te sert tanışmalara sebep olmuştur.
Daha çok Yeşil Ordu mensuptan tarafından22 Hakkı Behiç Bey’in istifasının geri
alınması amacıyla verilen 114 imzalı önerge üzerindeki tartışmalar ise Mustafa
Kemal Paşa’nın Ankara’ya dönüşünü beklemek üzere ertelenecektir.”
Meclis’in
4 Eylül 1920 tarihli toplantısında Mustafa Kemal Paşa, Refet Bey’i kendi adayı
olarak gösterdi. Nazım Bey ise Halk Zümresi adayı olarak seçime girdi. İlk
oylamada adaylardan hiçbirisi gerekli çoğunluğu sağlayamadı. Yapılan oylamada
Refet Bey 65, Nazım Bey 66, Sırrı Bey 31, Hamid Bey 16 oy almışlar, 7 oy diğer
milletvekillerine dağılmış, 15 oy da çekimser olarak kullanılmıştır.24 ikinci
oylamada 187 oy kullanılmış, Nazım Bey 98, Refet Bey ise yine 65 oy almıştır.25
Bu oylarla Nazım Bey Dahiliye Vekilliğine seçilmiştir.
Nazım
Bey’in seçiminde Meclis’te etkili olan grup Halk Zümresidir. Nazım Bey’den önce
bu göreve getirilen Cami ve Hakkı Behiç Beylerin seçilmelerinde Halk
Zümresi’nin sistemli ve etkili çalışmalarından bahsetmek oldukça güç olmakla
beraber I. İcra Vekilleri Heyetinde Dâhiliye Vekili olan ilk üç milletvekili de
Bolşevik eğilimlidir.26 Damar Arıkoğlu, Nazım Bey ve arkadaşlarını “İlk
B.M.M.’İNDE sinsi, sinsi çalışan Türk komünizminin önderleri” olarak
göstermektedir.27 Samet Ağaoğlu ise Nazım Bey’in Sovyet Rusya ile işbirliği
yaptığı kanaatindedir.”
Mustafa
Kemal Paşa’nın Nazım Bey’i İstifaya Zorlaması
Nazım
Bey’in Dâhiliye Vekilliği gibi hassas bir mevkie tayini Mustafa Kemal Paşa’yı
rahatsız etmiş, kendi adayına rağmen muhalefet ettiği Nazım Bey’in seçimi onun
üzerinde fevkalâde menfi tesir meydana getirmişti. Mustafa Kemal Paşa bu
durumdan duyduğu rahatsızlığı ve düşüncelerini Nutuk’ta şu şekilde dile
getirmektedir:
“Efendiler,
4 Eylül 1920 tarihinde Tokat milletvekili bulunan Nazım Bey, 89 oya karşı 98
oyla meclisçe İçişleri Bakanlığına seçildi. Nazım Bey, dakika kaybetmeksizin
büyük bir aceleyle Bakanlık makamına gidip, daha sonra Bakanlar Kurulu Başkanı
da olmam dolayısıyla beni ziyarete geldi.
Ben,
Nazım Bey’i kabul etmedim. Yüce Meclis’in görevini kazanarak seçilmiş olan bir
bakanı kabul etmemekle yaptığım muamelenin mahiyet ve nezaketini elbette takdir
ediyordum. Fakat memleketin büyük yaran, beni bu yolda harekete mecbur
tutuyordu. Elbette, bu hareketimin sebebini açıklayıp ispat edeceğimden ve
açıklayacağım noktadan Yüce Meclis’çe de önemli görüleceğinden emindim.
Efendiler,
meclis üyeleri arasından, aykırı bir takım prensiplere eğilim gösterenler
ortaya çıkmaya başlamıştı. Bunlardan biri olmak üzere Nazım Bey ve arkadaşları
en çok dikkatimi çekmişti. Nazım Bey’in kendisinden daha Sivas Kongresi
sıralarında aldığım safsatalarla dolu bazı mektuplarından, ne zihniyet ve
karakterde bir kimse olabileceğini anlamıştım. Nazım Bey, milletvekili olarak
Ankara’ya geldikten sonra her gün yeni, yeni siyasi faaliyetler gösteriyordu.
Oluşmaya başlayan bu siyasi gruplu temas fırsatını kaçınılıyordu.
Nazım
Bey, bizzat veya dolaylı olarak yabancı çevrelerden bazıları ile temas yolunu
bulmuş; onlardan teşvik görmüş ve yardım imkânları da sağlamıştı.
Bu
zatın Halk İştirakiyim Fırkası diye gayri ciddi ve sırf kendine çıkar sağlamak
üzere bir parti kurma teşebbüsüne geçerek, milliyetçiliğe aykırı faaliyetlerde
bulunduğunu mutlaka duymuşsunuzdur.
Bu
zatın yabancı çevrelere casusluk ettiğine de asla şüphe etmiyordum. Nitekim
daha sonra İstiklâl Mahkemeleri birçok gerçeği ortaya koymuştu.
İşte
Efendiler, bu Nazım Bey kendisinin ve arkadaşlarının yaptığı sürekli propaganda
sayesinde ve bize muhalefete, hazırlananların milletin yüksek yararlarım
unutarak yaptıkları yardımlarla İçişleri Bakanlığına geçirilmişti. Böylece
Nazım Bey, Hükümetin bütün iç idare makinesinin başında, memleket ve millete
değil, fakat paralı uşağı olduğu kimselerin isteklerinin gerçekleşmesine en
büyük hizmeti yapabilecek duruma gelebilmiştir.
Elbette
efendiler, buna asla razı olamazdım. Onun için İçişleri Bakanı Nazım Bey’i
kabul etmedim ve istifaya mecbur ettim. Lüzum görüldüğü zaman da, Meclis’teki
gizli oturumda hakkındaki bilgi ve görüşlerimi açıkça söyledim.”
Yukarıda
yer alan ifadelerinden de anlaşılacağı gibi Mustafa Kemal Paşa, Nazım Bey’i
istifaya zorlamasındaki temel sebebi “seçilmesinden dolayı doğacak tehlikelere”
bağlamaktadır. Mustafa Kemal Paşa’ya göre Nazım Bey güvenilir bir isim
değildir. “Paralı Uşak” olarak nitelediği bir insanın önemli bir idari
mekanizmanın başına getirilmesini, ülke geleceği açısından fevkalâde tehlikeli
görmektedir.
Bu
gerekçelerle hareket eden Mustafa Kemal Paşa, Nazım Bey’in seçilmesine ilk
tepkiyi, onun görüşme talebini kabul etmemekle göstermiştir. Nazım Bey’i
istifaya mecbur etmek için kullandığı yol ise oldukça değişiktir. Nazım Bey’in
istifa ettirilmesi Çerkez Ethem vasıtasıyla sağlanmıştır.
Muhtemelen
Mustafa Kemal Paşa, seçimin gerçekleştiği 4 Eylül günü akşamı Çerkez Ehem’i
Keçiören’de misafir olduğu evde ziyaret ederek Nazım Bey’in göreve başlamadan
istifaya ikna etmesini istemiştir. Çerkez Ethem bu talep karşısında verdiği
kararı şu şekilde ifade etmektedir:
“…
Israrlar karşısında Hacı Şükrü Bey’i selamımla beraber Nazım Bey’in evine
gönderdim ve şöyle konuşmasını tembih ettim; “Tamamıyla ortadan kalkmayan
fevkalâde hal itibariyle, hususiyetle Dâhiliye Vekâleti gibi bir vazifede bazen
süratli emir ve icraata gitmek çok muhtemeldir. Birtakım mecburiyetler
olacaktır. Kendisinin liyakat ve iktidarına bütün arkadaşlar gibi benim de
itimadım olmakla beraber bugün bu vazifeyi kabul etmemesini uygun
bulanlardanım. Kendisini ilerde daha büyük makamlarda görmek temennisiyle
şimdilik yeni vazifesinden istifa ederek meclis azaları arasında çalışmalarına
devam etmesini uygun buluyorum. Bununla beraber karar yine kendisinindir”.
Hacı
Şükrü Bey aynı gece Çerkez Ethem’in istediğini Nazım Bey’e iletmişti. Nazım Bey
Çerkez Ehem’den gelen bu talebi kabul ederek Meclis Başkanlığına hitaben
yazdığı istifa mektubunu Çerkez Ehem’e göndermiştir. Çerkez Ethem ise Nazım
Bey’in istifasını Mustafa Kemal Paşa’ya vermiş, istifa mektubu B.M.M.’NİN 6
Eylül 1920 tarihli oturumunda görüşülerek kabul edilmiştir.
Nazım
Bey’in istifasında Çerkez Ethem’in oynadığı rolden Mustafa Kemal Paşa
bahsetmemektedir. Nutuk’ta “Nazım Bey’i kabul etmedim ve istifaya zorladım”
derken, zorlamanın usulü hakkında herhangi bir bilgi vermemektedir. Bir
ayrıntıdan ibaret olan bu boşluğu Çerkez Ethem’in hatıratında yer alan
ifadeleri doğru kabul ettiğimiz takdirde doldurmak mümkündür.
Mustafa
Kemal Paşa’nın bu meselede Çerkez Ehem’i devreye sokmasının ardında yatan temel
sebep, kendisinin gerek Nazım Bey gerekse Halk Zümresi üzerinde etkisinin kâfi
derecede olmamasına bağlayabiliriz. Bu grup üzerinde etkili gördüğü Çerkez
Ethem’i meseleyi siyasi bir kargaşaya meydan vermeden halledebilecek bir isim olarak
düşünmüş olması kuvvetle muhtemeldir.
Dikkat
edilirse Nazım Bey, istifasının istenmesine hemen, hemen hiç direnmemiştir.
Talebin Çerkez Ehem’den gelmiş olması istifasını kolaylaştıran bir faktör
olmakla birlikte, böyle bir meselede Mustafa Kemal Paşa’nın karşısına çıkma
cesaretini gösteremediği açıktır. Ayrıca, doğru kabul ettiğimiz takdirde, Mete
Tuncay’ın Nazım Bey’in ailesinden aldığı şifahi bilgiye dayanarak ifade ettiği
“Merkez Ordusu Komutanı Nurettin Paşa’nın Nazım Bey’i sihri düşmanlık sebebiyle
ölümle tehdit etmesi” istifayı kolaylaştıran bir diğer sebep olarak
düşünülebilir.
Yine
Mustafa Kemal Paşa’nın, kontrolü zorlaşan Halk Zümresi grubunu dağıtmaya ve
Meclis’te başlattığı “Halkçılık Programı” ile bu grubun çoğunluğunu kendi
safına çekme gayreti istifa meselesinin ardında yatan başka bir sebep olarak
gösterilebilir.
Nazım
Bey’in Yargılanması
Nazım
Bey’in Dâhiliye Vekilliğinden ayrıldıktan sonra faaliyetlerine daha da hız
verdiğini görmekteyiz. O, özellikle Türkiye’de Bolşevik hareketin tam anlamı
ile tatbik edilmesi amacıyla partileşme gayreti içerisine girmiştir.
Mustafa
Kemal Paşa Yeşil Ordu ile ortaya çıkan Bolşevik faaliyetleri kontrol altında
tutmak amacıyla 18 Ekim 1920 tarihinde resmi Türkiye Komünist Fırkasını
kurdurdu. Onun bu politik manevrası Meclis’te Bolşevizm’e inanan ve sempati
duyan milletvekillerinden bir kısmının resmi TKP’NDE yer almasını sağladıysa
da, Nazım Bey ve arkadaşları bu birleşmeye katılmayarak 7 Aralık 1920’de
Türkiye Halk İştirakiyun Fırkasını resmen kurmuşlardır.
THİF, Nazım Bey ve Baytar Salih imzalı bir
tamim34 yayınlayarak Üçüncü Enternasyonal tarafından kabul olunan “Bolşevik
Fırkası Programını” benimsediklerini ilân etmiştir. 16 Ocak 1921 tarihinden
itibaren çıkardıkları “Emek” adlı yayın organları ile de Anadolu’daki sol
örgütlerle irtibat kurmaya çalışmışlardır. Ancak 1920 yılı Aralık ayından
itibaren baş gösteren Çerkez Ethem ayaklanması sonrasında hükümetin solu
tasfiye hareketine girişeceğini anlayan THİF, 1 Şubat 1921 tarihinde
faaliyetlerine son verdiğini Hâkimiyet-i Milliye Gazetesine gönderdikleri bir
mektupla açıklamıştır.
Nazım
Bey’in liderliğindeki THİF’NİN üzerine gidilmesine sebep olan olaylardan biri
de Emek adlı yayın organlarında Mustafa Kemal Paşa aleyhinde çıkan şu fevkalade
ağır yazıdır
“Kemal
(Atatürk) Anadolu’nun mutlak büyükçüsüdür. Tutalım zaferi kazandı. Köylü
sınıfının durumu sanki bu yüzden daha mı iyi olacak? Kemal ne zafer kazanırsa
kazansın, Anadolu halkına yaran dokunmayacaktır… Yunanlı emperyalistlerle
süregelen savaş sona erer ermez, Anadolu’da bir iç savaş başlayacaktır”.
THİF’NİN
kendi karan ile faaliyetini durdurması, mensuplarının daha sonraki günlerde
İstiklâl Mahkemesi tarafından yargılanmalarına engel olamayacaktır.
Nazım
Bey’in Ankara İstiklal Mahkemesinde yargılanmaya başlaması ise şu gelişmeler
sonrasında meydana gelmiştir;
İlk
olarak Merkez Ordu Kumandanı Nurettin Paşa, Ankara Erkân-ı Harbiye-i Umumiye
Başkanlığına gönderdiği 19 Ocak 1921 tarihli tezkerede38, Bursa Mebusu Şeyh
Servet ve Tokat Mebusu Nazım Bey’in kardeşi Lütfü tarafından dağıtılan iki
beyanname sureti hakkında ihbarda bulunularak bilgi istenmiştir. Dönemin
Erkân-ı Harbiye-i Umumiye Reisi Fevzi Paşa, bu durumu 24 Ocak 1921 tarihli
tezkere ile Vekiller Heyetine bildirir. Mustafa Kemal Paşa da konuyu B.M.M.
Hükümeti Başkanı sıfatıyla Ankara İstiklal Mahkemesi Başkanlığına havale etmiş,
mahkeme ise Nazım Bey ve arkadaşlarının muhakeme edilmelerine lüzum görerek.
M.M.’İNDEN izin istemiştir.
Nazım
Bey hakkında ilk görüşme B.M.M.’NİN 1 Şubat 1921 tarihli oturumunda
yapılmıştır. Kendisinin rahatsızlığı sebebiyle bulunmadığı bu görüşmede daha
çok gizli Komünist teşkilatı ile ilgisi olup olmadığı ele alınmıştır.
Görüşmeler sırasında Mustafa Kemal Paşa’nın ortaya koyduğu iddialar ise dikkat
çekicidir
“…
Filhakika öteden beri celse-i hafiyelerimizde teati edilen bütün efkârın harice
düşmanlarımıza muntazaman ihbar edilmekte olduğuna dair mevsuk istihbaratımız
vardır. Evvela burada harice ifşası menafii millet ve memleketimiz için gayet
muzır olan birçok şeyleri daha bir kaç gün evvel, buraya avdet etmiş bulunan
Hariciye Vekilimiz Bekir Sami Bey’e Moskova Rus Umuru Hariciye Komiseri Çiçerin
aynen söylemiştir. Binaenaleyh, işte bu ihbarat maatteessüf içimizden
çıkabiliyor… Yine mevsuk istihbaratımız vardır ki celse-i hafiyelerimiz
muntazaman raporlarla İstanbul’da İngilizlere tevdi edilmektedir.bu insanları
meydana çıkartmak hepimize müştereken ait bir vazifei vataniyei ve
vicdaniyedir”.
Mustafa
Kemal Paşa’nın Nazım Bey’i kastederek söylediği bu sözler Meclis Özerinde
etkili olmuştur. Daha sonra söz alan Mehmet Salih (Erzurum) Efendi, Dr. Adnan
Adıvar (İstanbul) Bey, Memduh (Sivas) Bey, Selahattin (Mersin) Bey, Rıfat
(Tokat) Bey gibi milletvekilleri Nazım Bey aleyhinde çeşitli görüşler beyan etmişlerdir.
Müzakereler sonrasında B.M.M. Nazım Bey meselesini gerekli tahkikatın yapılması
amacıyla Üçüncü Şubeye havale etmiştir.
B.M.M.’NİN
21 Mart 1921 tarihli gizli oturumunda ele alınan Üçüncü Şube mazbatası üzerinde
uzun tartışmalar meydana gelmiştir. Üçüncü Şubenin yaptığı tahkikat neticesi
Nazım Bey ve arkadaşlarının dokunulmazlıklarının kaldırılması ve muhakeme
yolunun açılması yönündedir. Nazım Bey’in kendisini savunmaya çalışması yönünde
cereyan eden görüşmelerde meclisteki genel kanaat. Yine Nazım Bey’in
aleyhindedir. O, meclisin bu kanaatini değiştirmeye çalışmış, kendisine isnat
olunan “gizli komünist teşekküllerle işbirliği” hususunda geniş bir savunma
yapmıştır. Özellikle Üçüncü Şubenin kendisi ile ilgili olarak hazırladığı
raporu tenkit ederek, tahkik heyetinin sadece Mustafa Kemal Paşa’yı dinleyerek
hükmettiğini ileri sürmüştür. Muhtemelen tahkikatı yapan Üçüncü Şubenin reisi
veya Mazbata muharriri olduğu anlaşılan Sinop Mebusu Şevket Bey, şubenin
tahkikatı hakkında bilgi vererek Nazım Bey’in iddialarını kabul etmemiştir.
Görüşmelerin
sonunda verilen önergelerle, Saruhan Mebusu Refik Şevket Bey, Nazım, Mehmet
Şükrü ve Şeyh Servet Beylerin Meclise devamlarına mani olmamak için tutuksuz
olarak yargılanmalarına karar verilmesini istemiş, Erzurum Mebusu Hüseyin Avni
Bey ise tahkikatın yeterli olmadığı gerekçesiyle meselenin bir başka şubeye
havale edilerek yeni bir araştırma yapılmasını talep etmiştir.45 Ancak bu
önergeler Meclis Genel Kurulunda kabul edilmeyecektir.
Nihayet
Konya Mebusu Musa Kazım Bey’in verdiği önerge kabul edilerek, Karahisarı Sahip
Mebusu Mehmet Şükrü, Bursa Mebusu Şeyh Servet Efendi ve Tokat Mebusu Nazım Bey
hakkında “takibatı kanuniye icraası” kabul edilmiştir.
B.M.M.’NİN
vermiş olduğu bu kararla Nazım Bey’in dokunulmazlığı kaldırılmış, muhakeme yolu
açılmıştır. Ankara İstiklâl Mahkemesi de meclisin bu kararı sonrasında Nazım
Bey’i 12 Nisan 1921’de tutuklayarak yargılanmasına başlamıştır.
Muhakeme
şuasında Nazım Bey hakkında ortaya çıkan iddialar ana hatları ile şu
şekildedir:
1
– Yeşil Ordu’nun gizli bir cemiyet olduğu ve kendisinin hu cemiyetin üyeleri
arasında yer alması,
2
– Cemiyet nizamnamesinin bazı maddelerinde hükümeti yıkma gayesinin güdülmesi,
3
– Mustafa Kemal Paşa’nın Yeşil Ordu’nun faaliyetlerine son verilmesi yönündeki
isteğine uymayarak, gizli faaliyetlerine THTF vasıtasıyla devam etmesi,
4
– Mustafa Suphi ve isyan eden Çerkez Ethem ile münasebetinin olması,
5
– Sovyet Rusya’dan gizli faaliyetleri için para yardımı alması,
6
– Amasya’da Refet Paşa’nın yaverine İngiliz Muhipleri Cemiyeti’nin beyanname ve
programını vermesi.
Nazım
Bey, bunlardan hükümeti yıkma iddiasını, “Umumi merkezimizde Maliye ve Sıhhiye
Vekilleri gibi iki hükümet reculünün bulunuşu da gösteriyor ki, umumi merkez
hükümetle tesanüt halindedir”47 diyerek reddetmiştir. Ayrıca Mustafa Suphi ile
bağlantısı olmadığını, herhangi bir para yardımı almadığım48, Refet Paşa’ya da
İngiliz Muhipleri Cemiyeti’nin programını vermediğini49 ifade etmiştir.
Nazım
Bey’in Yeşil Ordu meselesinde yaptığı savunma ise şu esaslara dayanmaktaydı:
“Yeşil
Ordu, ondördü B.M.M. azasından olmak üzere, en seçkin ve aydın ricalden
teşekkül etmiştir. Bunlar içinde o vakit Maliye Vekili olan Hakkı Behiç ve
Sıhhiye Vekili olan Dr. Adnan Beyefendiler de dâhildi… Fakat iç ve dış vaziyetimiz
itibariyle Hükümete böyle bir beyanname verip resmen ortaya çıkmanın,
Avrupalıların üzerimize pek fena hücumlarını çekeceği düşünüldü… Vekiller
heyetinde dâhil iki zatın içinde bulunduğu bir heyetin gizli ve pürüzlü
sayılacağına aklen de mantıken de kat’iyen ihtimal veremezdik”.
Nazım
Bey mahkeme huzurunda söylediklerinden başka durumunu daha iyi aydınlatmak amacıyla
bir de yazılı savunma hazırlayarak mahkeme başkanlığına vermiştir. Ancak Nazım
Bey’in kendisini savunma gayreti mahkeme heyeti üzerinde ciddi bir tesir
meydana getirmemiş ve netice itibariyle ceza almaktan kurtulamamıştır.
Ankara
İstiklâl Mahkemesi 9 Mayıs 1921 tarihinde dava ile ilgili olarak, Nazım Bey’i
“gizli komünist fırka teşkili suretiyle hükümeti devirme teşebbüsünde
bulunduğu” gerekçesi ile 15 yıl kürek cezasına çarptırmışır.52 Fakat cezasını
doldurmadan 29 Eylül 1921 tarihinde çıkarılan bir af kanunu ile serbest bırakılmıştır.
Ayrıca Nazım Bey ölünceye kadar emeklilik hakkından da mahrum edilmemiştir.
Mete
Tuncay, Nazım Bey’in yanlışlık eseri mahkûm edildiğim ileri sürmesine54
karşılık, Ergün Aybars da çıkarılan af kanunuyla, Sovyetler Birliği’nin
tedirgin edilmesinin ve alınan yardımın kesilmemesinin düşünülmüş olabileceğine
dikkat çekmektedir.
Sonuç:
Nazım
Bey, Millî Mücadele Tarihimizde Bolşevizmi benimseyen Anadolu halkının ancak
Sovyet Rusya’ya dayanarak kuracağı bir hükümet modeli vasıtasıyla kurtulacağına
inanan bir parlamenterdir. Ancak onun sosyalizm anlayışında İslâmi unsurlara
yer verilmiştir. Bu farklılıktaki amaç ise, Anadolu halkının kahır bir
ekseriyetle Müslüman oluşuna, yeni bir sistemin ancak bu yolla Anadolu insanı
arasında taraftar bulabileceği düşüncesine bağlamakla izah edilebilir.
Nazım
Bey’in Dâhiliye Vekilliğine seçimi, desteğini aldığı “Halk Zümresi” grubunun
Meclis’te elde elliği ilk ciddi başarısıdır. Demokratik usullerle gerçekleşen
bu seçimde alınan 98 oyda İkinci Grup milletvekillerinin rolü büyüktür. Bazı
muhalif milletvekillerinin bu tavırlarında, Mustafa Kemal Paşa’nın adayına
karşı muhalefet hissi ile hareket ettiklerini de söylemek mümkündür. Ayrıca
Halk Zümresi’nin bu başarısında, destek veren milletvekillerinin henüz tam
manası ile bilmedikleri sosyalist harekete bir kurtuluş çaresi olarak sıcak
bakmaları ve tehlikeli olarak görmemeleri etkili olmuştur.
Mustafa
Kemal Paşa’nın, fikri temelleri ne olursa olsun “gizli” hüviyet taşıyan her
türlü teşebbüse karşı gösterdiği titizlik, Milli Mücadele Hareketi’nin içinde
bulunduğu hassas mevkiden kaynaklanmaktadır. Nazım Bey’i istifaya zorlamasında
ortaya koyduğu “gizli” teşkilat kurması, casusluk yapması ve Milliyetçiliğe
aykırı faaliyetlerde bulunması” gibi sebepler de bu titizliğin bir sonucudur.
Mustafa
Kemal Paşa adına göz ardı edilmemesi gereken bir siyasi gelişme de. Nazım Bey’i
istifa ettirmekle Meclis’te Halk Zümresi’nin kendisine karşı ciddi bir siyasi
tehlike haline gelmesini önlemiş olmasıdır. Bu durum Mustafa Kemal Paşa’nın ilk
B.M.M. üzerindeki etkisini ve siyasi gücünü gösteren değişik bir örnektir.
Nazım
Bey’i istifaya zorlayan sebepler ile yargılanmasına yol açan sebepler aynıdır.
Ankara İstiklâl Mahkemesi’nin verdiği kararda özellikle Mustafa Kemal Paşa ve
Yunus Nadi’nin kanaat ve ifadeleri etkili olmuştur.
Millî
Mücadele ve Cumhuriyet tarihimizde dokunulmazlıkları kaldırılmak suretiyle
gizli komünist teşkilatı kurma suçundan yargılanan ve ceza alan ilk
parlamenterler Nazım Bey ve arkadaştandır. Onların şahsında komünizm de yargılanmıştır.
Ancak komünizmin yargılanması ve elemanlarının tasfiyesi Ergün Aybars’ın ifade
ettiği gibi oldukça yumuşak bir şekilde gerçekleştirilmiştir. Bu ılımlı
politikada Sovyet Rusya ile tesis edilmiş olan iyi münasebetlerin bozulmamasına
gösterilen özenin rolü büyük olmuştur.
Görüldüğü
gibi askeri zaferleri, siyasi zaferlerle pekiştirmesini gayet iyi bilen Mustafa
Kemal Paşa, bu meselede de bu dönemin iç ve dış gelişmelerinde “tesanüd’e”
dikkat etmiş ve Ankara Hükümeti için hayati önemi haiz bu iki politika arasında
ahenkli bir sebep-sonuç ilişkisi kurmasını bilmiştir. Eskişehir’deki, Türkiye
Komünist Partisinin matbaası Celal BAYAR tarafından Ankara’ya getirilmiştir.
Gazetenin arşivi de Bulgaristan’dadır.
1
TBMM Zabıt Ceridesi. Devre I, Cilt I, s. 196-298
2
TBMM Arşivi, T.B.M.M. Azaları Tercümeihal Kağıdı örneği, No : 405
3
Ali Çankaya, Yeni Mülkiye Tarihi ve Mülkiyeliler, 1860-1923, C. m, SBF Yayını,
Ankara, 1968, s. 405-406; Nurten Sonsoy, “Millî Mücadele ve Cumhuriyet Devri
İçişleri Bakanları, Türk İdare Dergisi, Sayı 314, Ankara, 1968.
4
Ş. Süreyya Aydemir, Tek Adam, C. II, İstanbul, 1964, s. 370; Mete Tuncay,
Türkiye’de Sol Akımlar (1908-1925), Ankara, 1978, s. 89.
5
Adan Sarılgan, Türkiye’de Sol Hareketler (1871-1972), İstanbul, 1972, s. 157
6
Fethi Tevetoğlu, Türkiye’de Sosyalist ve Komünist Faaliyetler (1910-1960),
Ankara, 1967, s. 146.
7
SAYILGAN, s. 156
8
Fatih Rıfkı Atay, Çankaya, İstanbul, 1984, s. 255; Halide Edip Adıvar, Türk’ün
Ateşle İmtihanı, İstanbul, 1971,s. 136; Nutuk, C.n, s. 319-320
9
Yunus Nadi, Çerkez Ethem Kuvvetlerinin İhaneti, İstanbul 1955, s. 11
10
Doğan Avcıoğlu, Milli Kurtuluş Tarihi (1838-1995), C. H, İstanbul, 1995, s.
560; Samet Ağaoğlu da Hakkı Behiç Beyin fikirlerine dayanarak cemiyeti “İslâmî
Komünizm” eğilimli olarak tanımlamaktadır. (Bkz. Samet Ağaoğlu, Kuvay-ı Milliye
Ruhu, İstanbul, 1964, s. 220), Sabahattin Selek, Anadolu İhtilâli, İstanbul,
1976, s. 587
11
TUNCAY, Sol Akımlar, s. 94
12
Mete Tuncay, Mustafa Kemal Paşa’nın resmi TKP’Yİ kurma sebeplerini şu şekilde
izah etmektedir. Dış Politikada Sovyet yardımının kolaylaşmasını sağlamak, iç
politikada değişik sol akımları kontrol altına almak ve ayrıca savaşta
yenilerek doğuya çekilmek ve Sovyet himayesine girmek durumunda kalındığında,
yönelimi tamamen yabancı unsurlara kaptırmamak (Bkz. : TUNCAY,.. Sol Akımlar,
s. 92-93)
13
Aclan Sayügan, Solun 94 Yılı (1871-1965), İstanbul, 1968, s. 135
14
TUNCAY, Sol Akımlar, s. 97
15
ATAY, s. 258
16
Fethi Tevetoğlu, Millî Mücadele Yıllarındaki Kuruluşlar, Ankara, 1991, s. 233
17
George S. Harris, Türkiye’de Komünizmin Kaynakları (çev.: Enis Yedek),
İstanbul, 1978, s. 105-106; Mete Tuncay, Mesai: Halk Şuralar Fırkası Programı
1920, SBF Yayını, Ankara, 1972, s. 21
18
Cami Bey L ve II. Devre Osmanlı Mebuşan Meclisinde Fizan Mebusluğu yapmıştır.
Biyografisi için bkz.: T.B.M.M. Arşivi, Tercümeihal Kağıdı Örneği, No: 33
19
Hakkı Behiç Bey’in biyografisi için bkz. İçişleri Bakanlığı Arşivi, özlük
Dosyası, Dosya No: 1250
20
TBMM Zabıt Cerideleri, C.2, s. 327
21
TBMM Z. C, C. 3, s. 58
22
TUNCAY, Mesai, s. 23
23
TBMM Z. C, 3, s. U2
24
TBMM Z. C, C. 3, s. 511-514
25
Oylamada 8 oy dağılım), 14 kişi de çekimser kalmıştır. (T.B.M.M., Z. C, 3, s.
515-518)
26
TEVETOĞLU, Millî Mücadele Yıllarındaki Kurulular, s. 216; TUNCAY, Mesaî, s. 23
27
Damar Arıkoğlu, Hatıralarım, İstanbul, 1961, s. 205 vd.
28
Samet Ağaoğlu, Sovyet Rusya İmparatorluğu, İstanbul, 1967, s. 170; Karşılaştır;
Hüsamettin Ertürk, İki Devrin Perde Arkası (Yay. Haz. Semih Nafiz Tansu),
İstanbul, 1969, s. 543
29
Nutuk, C. II, s. 341, 342, Mustafa Kemal Paja’nm Nutuk’ta 89 olarak gösterdiği
karşı oylar, çekimser, diğer milletvekillerine dağılan oylar ve Refet Bey’in
aldığı oyların toplamıdır.
30
Çerkez Elhem, Çerkez Ethem’in Hatıraları, Dünya Yayınları, İstanbul, 1962, s.
104-105
31
TBMM Z C, C. 3, s. 589
32
TUNCAY, Mesaî, s. 24
33
TUNCAY, Mesaî, s. 25
34
Yakın Tarihimiz, Cilt 1, Sayı 10,3 Mayıs 1962, s. 97; Türk istiklâl Harbi, Cilt
II Kısım 3, Ban Cephesi, Ankara, 1966, s. 599
35TUNÇAY,
Mesaî, s. 31
36
Harris, s. 134
37
Harris, s. 133
38
Feridun Kandemir, Atatürk’ün Kurduğu Türkiye Komünist Partisi ve Sonrası, Yıkın
Tarihimiz Yayınları: 5, İstanbul, 1965, s. 134
39
Ergün Aybars, İstiklal Mahkemeleri (1920-1927), Cilt I-II, İzmir, 1988, s. 63;
KANDEMİR, s. 136
40
TBMM Gizli Celse Zabıttan, Cilt 1, s. 356-357
41
TBMM GCZ, C 1, s. 357-362
42
TBMM GCZ, C 1, s. 363
43
TBMM GCZ, C. 2. s. 14-26
44
TBMM GCZ, C. 2, s. 16-17
45
TBMM GCZ, C. 2, s. 26