26 Eylül 2010 Pazar

188-NUHUN GEMİSİ MÜMKÜN MÜ?

 
                NUH’UN GEMİSİ MÜMKÜN MÜ?
                                    OSMAN TÜRKOĞUZ.
                                               E.J.KD. ALB.-HUKUKÇU.
                                                           (1986–1989)
                                                    BİRİNCİ BÖLÜM.

 
                        UTNAPİŞTİM’E SAYGILARIMI SUNUYORUM!
BABİL’DE; ağaçsız ve ormansız bir yörede; kendisi, eşi, üç oğlu ve üç geliniyle bir haftada, plansız, çivisiz, hızarsız, yelkensiz, küreksiz ve motorsuz bir gemi yapan!
Dünyada yaşayan tüm canlıları bir araya toplayarak;
Kazasız, belasız ve dahi nizasız gemisine bindiren;                                  Tufan süresince, dokuz ay, ondokuz gün, yetecek yiyecek ve içeceklerini temin ederek gemisine yükleyen; gemisini Dicle ve Fırat nehirlerinin akış yönlerinin tersine, Anadolu’ya getiren! Ağrı Dağına vardıktan sonra, gemisine toplamış olduğu tüm canlıları, bugünkü yaşadıkları yörelere gönderen; Ağrı Dağının tepesinde yetişmiş olan zeytin ağacından! Bir dal kopararak kendisine getiren güvercini yetiştirmiş olan!
            Beyaz Ayıları kutuplara, Penguenleri Antarktika’ya, Kanguruları Avustralya’ya, Pandaları Çin’e, Orangutanları Cava Adasına, Lamaları Ant Dağlarına, Çift Hörgüçlü Develeri Ortaasya’ya, üçyüzyetmişbeş kiloluk Kaplumbağaları Galapagos Adasına, Eşekleri de Küçük Asya’ya gönderen!
            Bir tek kan grubundan bunca farklı kan grupları–6008-ve farklı tenlerde insanları üreten ATAMIZ NUH’UN-UTNAPİŞTİM’İN-ANISINA.
                                                                      Torununuz Osman’dan.
           
 
            Efendim; ben bu küçücük kitapçığı 1986 senesinde Zonguldak UYANIŞ Gazetesinde, iki kısım olarak yayımlamıştım. Nereden estiyse esti, bilgisayara geçirmek aklıma düştü.
            “Hıristiyan dünyası; özellikle de Amerika Birleşik Devletleri, İkinci Dünya Savaşından sonra Ağrı dağı ile ilgilenmeye başladılar. 1949 senesinden sonra bu ilgi gittikçe yoğunlaştı. Sovyet imparatorluğu ile sınır komşusuyduk ve Jozef Stalin de hayattaydı.
            Daha sonraları, koyu ve sofu bir Hıristiyan tarikatlı mensubu bir Amerikalı Astronot ortaya çıktı ve her yıl Ağrı Dağında Nuh’un gemisini arar oldu! 1986 yazında da; yine, Nuh’un gemisini aramak için ülkemize gelen bu Astronotun yasak askeri bölgemizin izinsiz filmini çekmekten, gözaltına alındığı ve de apar, topar terk ettiğini gazetelerimizden öğrendik!
            Ciddi gazetelerimizde, bir zamanlar, Nuh’un Gemisine benzer karartıların fotoğrafları yayımlanmıştı! Geçen yaz da, Amerikalı Astronotun Nuh’un gemisinden alınmış olduğu iddia edilen tahta parçalarına yetkililerimizce el konulmuştu! Bu arada; bir kısım gemi parçalarının kaçırılmış olabileceği ortaya atıldı!
            NEDİR BU NUH’UN GEMİSİ?
            NEDİR BU AĞRI DAĞI EFSANESİ?
            Bunlarla neyin kanıtlanmasına çalışılmaktadır! Hıristiyanların ve Müslümanların bu olayla peşlerine düşmüş oldukları tarihi gerçek nedir! Darvin Nazariyesini çürütmekte bu öykünün bir tarafı var mı? O zaman, şimdi Rahmetli olan, benin Küçük oğlumun, ta İlkokuldan
 Üçüncü sınıftan beri çözemediği sorununu kim ve nasıl çözecek!
            İnsanlar, Âdem ile Havva’dan üredilerse; Zencilik, Kızılderililik, Beyazlık, Siyahlık ve Sarılık ne ile açıklanacaktır!” iki beyazdan bir Siyah çıkarsa; maymundan da bir insan haydi, haydi çıkar!” Diyordu! Bu da konunun başka bir yanı.
            Biz, Nuh’un Gemisi öyküsünü kaynaklarından inceleyerek, böyle bir olayın anlatıldığı gibi olup, olamayacağını küçücük aklımızla tartışalım.
            İzmir-Üçkuyular, Fahrettin Altay semtinde kırtasiyecilik yapan Rahmetli E.Albay Orhan Yalçınkaya’nın kırtasiye dükkânına fotokopi çektirmek için gitmiştim. Nuh’un Gemisinin Ağrı Dağında bulunmuş olduğu öyküsünü gülerek dinleyen Rahmetli Orhan Yalçınkaya, bana ilginç bir olay anlatmıştı:
            “Hani, dedi; birkaç sene önce Nuh’un Gemisine ait tahta parçaları bulunmuştu ya; onları ağrı Dağında gölümsü bir yere, gemi enkazını arayıcılarının tepkilerini ölçmek üzere, onlara rehberlik eden bir Binbaşı arkadaşım atmıştı. Bir sene sonra bu parçalar bulunduğunda; basında ilmi ve dini çevrelerde kıyametler koptuğunda, o Binbaşı arkadaşım da katıla, katıla gülüyordu.”
            Haydi, bakalım; öykünün bu tarafına da bizler bir sigara yakalım!
            Almanlar, onsekizinci yüz yıla ”IŞIKLAR YÜZYILI” derler. Hıristiyanlığın koyu dini bağnazlığı, insanlığı kan ve gözyaşı dolu karanlık asırların girdabında boğum, boğum boğmuştu.
İLİM ve DİN çatışması; Yürekli Bilginlerin Tanrı adına cayır, cayır yakıldığı ateşlerde, AKLIN ve BİLİMİN yengisiyle insanlığı taçlandırmıştı. Ama dini bağnazlığı ve aymazlığı yıkmak, onsekizinci, ondokuzuncu ve yirminci asırlardaki parlak ilmi buluşlarla mümkün olabilmişti.
Rönesans’ı ve Işıklar Yüzyılını yaşayamamış ulusların hurafeleri din diye yaşamalarını önlemek mümkün olamamıştır!
            1965 senesinde; Manavgat-Side’de bir Amerikalı Joni’nin bana söylemiş olduğu sözler beynimde çın, çın çınlamaktadır:
            “Nike Füze birliğinden terhisli Amerikan vatandaşı Joni, mükemmel Türkçesi ile:
            “Yüzbaşım, dedi; siz henüz Rönesans’a bile giremediniz. Sizde henüz ”İLİM VE DİN ÇATIŞMASI DA OLMADI! NE İLİM YERİNİ BULABİLDİ, NE DE DİN YERİNİ BULABİLDİ! ATATÜRK sayesinde; hiç gayret sarf etmediğiniz bir düzeye gelip te oturdunuz. ATATÜRK’Ü AYDINLARINIZDAN KAÇ KİŞİ ANLADI Kİ!”
            Tamı tamamına böyle demişti Joni.
            Ama Batıda bu iş oldu ve bitti. Dogmatik dini öğretiler ve hurafeler de yıkılıp gitti. Şimdi sağ olsunlar sayesinde, ATATÜRK’TEN bunca yıl sonra, Darvin’i ve akıl çağını, tarikat ve hurafe madrabazlarının eline vermiş; bulgurumuzu, kömürümüzü alarak, Kavmi Necibi Arap masallarını dinlemeye koyulmuşuz! Kısacık yazımızda ele alacağımız Nuh Tufanı olayı da, İslam âlemince aynı boyutlarda ele alınmaktadır. Yazıma başlamadan önce; Yüksek Tahsilli kaç kişiye başvurduysam aynı yanıtları aldım:
            “Kuran’ı Kerimde yeri var mı?
            “Var, dedim: Ankebût suresinin 14-15’inci ayetlerinde, Ar’âf suresinin 59’uncu, Yunus suresinin 73’üncü, Hûd suresinin 36-44’üncü, Mü’minün suresinin 26-29’uncu, Şuarâ suresinin 117-120’inci ayetlerinde ve Nuh suresinde yüzeysel olarak var.”
            “Öyle ise bu konu tartışılamaz!”
            “Amma Tevrat’ta İncillerde ve Mezopotamya tabletlerinde ve özellikle de GILGAMEŞ DESTANINDA DA VAR!” Dedim.
            “Olsun, dediler; Kuran’da varsa araştırmak ve deşmek beyhude olur’” Buyurdular!
Ulan Joni; sen ne büyük adammışsın!” Demekten kendimi alamadım!
  Napolyon’un Mısır seferi, öylesine kupkuru bir askeri operasyon değildir. Her bilim dalının bilginlerini de içeren bir seferdir. Bizim son Viyana seferine (40.000) yağmacıyla gittiğimizi düşünürsek aramızdaki farkı da anlamış oluruz!
Napolyon’un Mısır seferi sırasında, üzerinde üç ayrı çeşit yazı bulunan REŞİT ya da ROZETTE taşı, 17 yaşındaki Şampalyon’a Hiyeroglif yazısını çözme olanağı vermişti.
Bizim dini cephenin, hâlâ bir tek Firavun görüşü cartadak yerini Firavunlar sülalesine bırakmıştı. Hem de 27 Firavun sülalesine!
Derken, öteki dildeki yazılar da birer, birer çözüldüler. Sümerce, Akaçta, Asurca ve Hititçe (Etice).
Yirmi altı yaşındaki Çek asıllı Alman Üsteğmeni Hrozny,”Nu ninda-a nezzattenni vâdar ma ekuttenni.” “Yemekten sonra su içeceksin!” Cümlesiyle Hititçeyi de çözmüştür.
1839 yılında, İngiliz Austen Henry Layard, bir arkadaşı ile karayolundan Seylan’a gitmek üzere Londra’dan ayrıldı. Yolu üzerindeki Ninova’da yapılan kazılarda höyükler ve heykeller çıkınca, o da kazılara başladı ve toprağa gömülmüş bir kitaplığı ortaya çıkardı.
Asurbanipalın; MÖ.612 tarihinde, birleşik Pers ve Babil ordusunun yıktığı Ninova kentinin tüm tarihi belgelerine böylece ulaşılmış olundu. Çıkarılmış olan (25.000) tablet te British Museum’a ulaştırıldı.
Bağdat’taki Osmanlı valisinin konağında bulunan İngiliz subayı Henry Ravlinsen, İran Kirmanşah’ta bulunan Bisütün kayalıklarındaki İran, Elam ve Babil dillerinde yazılmış Darius kayıtlarını buldu. Çalışmalarını 1855 senesinde dönmüş olduğu Londra’da sürdürerek, George Smith ile birlikte, tabletlerin yazısını ve dilini çözmeyi başardılar.
1853 yılında da; Ninova kazılarını sürdüren Rassan, Asurbanipal kitaplığının diğer bölümlerini de ortaya çıkardı. George Smith, açlıktan ve hastalıktan (36) yaşında ölmeden önce; tabletlerdeki yazıların, Asur dilindeki Tufan bölümünü, İncil’de Erech, günümüzde de Warka ve tarihte Uruk diye geçen şehirde hazırlanmış aslının kopyası olduğunu belirterek yayımladı.
1888–1889 yılında; Filadelfiya ve İstanbul, Nippur’da bulunmuş olan (40.000) tableti paylaştılar. Sonra da Boğazköy’de kazılar yapıldı ve böylece de eski Uygarlıkların tabletlerle dolu kitaplıklarının sırrı çözülmüş oldu. Tevrat’ta ve Kuran’da anlatılan Tufan’ın daha destanımsı bir anlatımı, manzum olarak ortaya konulmuş oldu. Hem de, İsa’dan (3000) yıl önce yazılmış bir destandı bu!
GILGAMIŞ DESTANI diye atlandırılan bu destan, o günlerin dünyasında, o günlerin Büyük uluslarının kitaplıklarını süslediği, elde edilen yazıları ve dilleri çözülen tabletlerden anlaşılmıştı. Gılgamış Destanı’nın, Homeros’un İlyada ve Odiseus Destanlarından (2200) sene önce yazıldığı da anlaşılmıştır.
Ondokuzuncu asrın ikinci yarısının ikinci çeyreğine kadar, Nuh Tufanı Tevrat’tan ve Kur’anı Kerim’den izleniyordu. Biz de, önce Tevrat’tan sonra da Gılgamış Destanından şu ünlü Nuh Tufanını izleyelim.
                        TEVRAT’A-TORAH’A- GÖRE NUH TUFANI.
Tevrat’ı Şerif ya da Ahdi Atik (Eski Ahit), Müslümanlığın da kabul ettiği Kutsal kitaplardan birisidir. (39) kitapçıktan oluşmuştur. Hz. Musa’nın kitaplarının adı ”Tora, Tora” olduğu halde Tevrat adı Musa adı ile özdeşleşmiştir. Tekvin ile başlayan Birinci bölümü, Musa’nın Birinci kitabı diye başlamaktadır. Yaradılışı anlatır. Tanrı, yedinci günde tüm işlerini bitirir ve dinlenmeye çekilir. Sonra, yerin üzerine yağmur yağdırır; yerden buğular yükselir:
“Ve Rab Allah, yerin torağından adamı yaptı ve onun burnuna hayat nefesi üfledi ve adam yaşayan canlı oldu. Ve Rab Allah şarka doğru Adan’de bir bahçe dikti ve yaptığı adamı oraya koydu ”Tekvin bap: 2 ayetler 7–8.Sonraki ayetlerde Dicle-Fırat ırmaklarının nereden akıtıldığı, yaratılan adamın iyiliği ve kötülüğü bilme ağacının meyvesinden yememesinin emredildiği anlatılmaktadır. Kuşların ve tüm canlıların da topraktan yapıldığı anlatıldıktan sonra, adamın yalnızlığı giderilsin diye, Havva Anamızın yaratıldığı anlatılmaktadır:
Ve Rap Allah, adamın üzerine derin uyku getirdi ve o uyudu ve onun kaburga kemiklerinden birini aldı ve yerini etle kapadı ve Rap Allah adamdan aldığı kaburga kemiğinden bir kadın yaptı ve onu adama getirdi.” Ayetler21–22.
Bundan sonra; yılanın baştan çıkarıcılığı ile adamın cennetten kovuluşu. ”Adamın Havva’yı bilmesiyle” art arda gelen doğumlar, yani insanların çoğalması anlatılır. Burada bir garip durum vardır: Âdem ile Havva’nın kan gurupları ve DNA yapıları aynı. Kardeşler kardeşlerle evleneceklerine göre, doğacak nesillerde ruhsal ve bedensel özürlerin olması doğal değil midir?
Âdem, (130) yaşında Sit’in babası olduktan sonra dokuzyüzotuz yaşında; Sit dokuzyüziki yaşında, onun oğlu Enoş Dokuzyüzbeş yaşında, onun oğlu Kenan dokuzyüzon yaşında; onun oğlu mahallel sekizyüz doksanbeş yaşında; onun oğlu Yared dokuzyüz atmışiki yaşında; Onun oğlu Hanok üçyüzatmışbeş yaşında; onun oğlu Meteşelah dokuzyüzatmışdokuz yaşında ölürler. Herbiri ileri yaşlarında Kız ve Erkek çocuklara sahibolurlar. Meteşelah yüzseksenyedi yaşındayken olan oğlu Lamek te yüzsekseniki yaşındayken doğan oğlunun adını NUH koydu. Lamek, yediyüzyetmişyedi yaşında öldü.
NUH, beşyüz yaşındayken Sam’ın, Ham’ın ve Yafet’in babası oldu. NUH, ünlü Tufandan sonra üçyüzelli sene daha yaşadı ve dokuzyüzelli yaşında öldü. Tevrat’a göre yaradılış bu şekilde olmuştur.
Şimdi de, Tevrat’a göre, Ünlü Nuh Tufanının nasıl olduğunu özet olarak görelim: Tevrat’ın TEKVİN-Yaratılış-bölümünün altıncı bap’ından onuncu bap’ ına kadar bu tufan öyküsü anlatılır.
Toprağın yüzü üzerindeki insanlar çoğalır. Tanrı, insanla ruhunun çekişmeyeceğine söz verdiği halde, dünyanın rezilliklerle bozulmasına insanın neden olduğunu görerek, bu işe iyice bozulur. O çağda, yeryüzünde Nefilim adlı haydut ve zorba iri kıyım insanlar vardı. Tevrat’ın bir yerinde dev yapılı erkeklerin normal kadınlarla çiftleşmesi sonucu, doğuma varmadan çok iri ceninlerin annelerinin karınlarını yırtarak çıkmaları, Eric Wan Daniken’i yeni düşünce boyutlarına götürmüştü.
“Ve RAB gördü ki yeryüzünde adamın kötülüğü çoktu ve her gün yüreğinin düşünceleri ve kuruntuları ancak kötü idi. Ve RAB yeryüzünde adamı yaptığına nadim oldu ve yeryüzünde acı duydu. Ve RAB dedi yarattığım adamı ve hayvanları, sürünenleri ve göklerin kuşlarını, toprağın yüzü üzerinden sileceğim; çünkü onları yarattığıma nadim oldum. Fakat Nuh Rabbinin gözünde inayet buldu.” Ayetler 5–8.
12’inci ayette ”Ve Allah yeryüzünü gördü ve işte bozulmuştu. Çünkü yeryüzünde bütün beşer yolunu bozmuştu.”
            13- “Ve Allah Nuh’a dedi: Önüme bütün beşerin sonu geldi. Çünkü onların sebebiyle yeryüzü zorbalıkla doldu ve işte ben onları yeryüzü ile beraber yok edeceğim.”
            14- Kendine Gofer ağacından bir gemi yap; gemide odalar yapacaksın ve onu içeriden ve dışarıdan ziftle ziftleyeceksin.
15-Onu şöyle yapacaksın: geminin UZUNLUĞU ÜÇYÜZ ARŞIN, GENİŞLİĞİ ELLİ ARŞIN VE YÜKSEKLİĞİ OTUZ ARŞIN OLACAKTIR.
16-Gemiye ışıklık yapacaksın ve onu yukarı doğru bir ARŞINA tamamlayacaksın ve geminin kapısını yan taraftan koyacaksın; alt ikinci ve üçüncü katlı olarak onu yapacaksın.
17-Ve ben, işte ben, göklerin altında kendisinde hayat nefesi olan bütün beşeri yok etmek için yeryüzü üzerine sular tufanı getiriyorum; yeryüzünde olanların hepsi ölecektir.
18-Fakat seninle ahdimi sabi kılacağım ve sen ve seninle beraber oğulların ve senin karın ve oğullarının karıları gemiye gireceksiniz.
19-Ve seninle beraber sağ kalmak için her yaşayan bütün beden sahibi olanlardan, her ne nevinden ikişer olarak gemiye getireceksin; erkek ve dişi olacaklar.
20-Cinslerine göre kuşlardan ve cinslerine göre sığırlardan, cinslerine göre toprakta her sürünenden, her neviden ikişer olarak, sağ kalmak için sana gelecekler.
21-Ve sen yenilen her yemekten kendine al ve yanına topla ve sana ve onlara yiyecek olacaktır.
22-Ve Nuh Allahın kendisine emrettiği her şeye göre yaptı; öyle yaptı.
                        BAP:7.
“1-Ve Rab Nuh’a dedi: Sen bütün evindekilerle gemiye gir; çünkü seni önümde bu nesil için Salih gördüm.
2-Bütün yeryüzü üzerinde zürriyetlerinin sağ kalması için kendine her temiz hayvandan, erkek ve onun dişisi olarak yedişer ve temiz olmayan hayvanlardan, erkek ve onun dişisi olarak ikişer;
3-Göklerin kuşlarından da erkek ve dişi olarak yedişer, yedişer alacaksın.
4-Çünkü ben yedi gün sonra, yeryüzü üzerinde kırk gün, kırk gece yağmur yağdıracağım; yapmış olduğum her yaşayan şeyi toprağın yüzü üzerinden sileceğim.
5-Ve Nuh RABBİN kendisine bütün emrettiğine göre yaptı”.
6- “Ve yeryüzü üzerinde sular tufan olduğu zaman, Nuh altı yüz yaşında idi.
7-Ve tufanın suları yüzünden, Nuh ve oğulları ve karısı ve oğullarının karıları kendisi ile beraber gemiye girdiler.
8-Allahın Nuh’a emretmiş olduğuna göre temiz olmayan hayvanlardan ve kuşlardan ve toprak üzerinde sürünenlerin hepsinden,
9. Erkek ve dişi olarak ikişer, ikişer gemiye Nuh’un yanına girdiler.
10-Ve vaki oldu ki, o yedi günden sonra, tufanın suları yeryüzü üzerinde idi.
11-Nuh’un ömrünün altı yüzüncü senesinde, ikinci ayda, ayın onyedinci gününde, o günde büyük enginin bütün kaynakları yarıldılar ve göklerin pencereleri açıldılar.
12-Ve yeryüzü üzerine kırk gün, kırk gece yağmur yağdı.”
13 ”Tam o günde Nuh ve Nuh’un oğulları, sam ve Ham ve Yafet, Nuh’un karısı ve oğullarının üç karısı kendileri de beraber gemiye girdiler.
14-Onlar ve kendi cinsine göre her hayvan ve cinslerine göre bütün sığırlar ve cinsine göre toprak üzerinde her sürünen ve cinsine göre her kuş, her çeşitten her kuş girdiler.
15-Ve kendisinde hayat nefesi olan her bedenden ikişer, ikişer gemiye, Nuh’un yanına girdiler.
16-Ve girenler Allahın ona emrettiği gibi bütün beden sahiplerinden, erkek ve dişi olarak girdiler ve RAB onun üzerine kapıyı kapadı.
17-Ve yeryüzü üzerinde (kırk gün) tufan oldu ve sular çoğalıp gemiyi kaldırdılar ve yerden kalktı.
18-Ve sular yükseldiler ve yeryüzü üzerinde ziyadesiyle çoğaldılar ve gemi suların yüzü üstünde yürüdü.
19-Ve yeryüzü üzerinde sular pek çok yükseldiler ve bütün gökler altında olan bütün yüksek dağlar örtüldüler.
20-Sular onbeş arşın daha yükseldiler ve dağlar örtüldüler.
21-Ve yeryüzü üzerinde hareket eden bütün beden sahipleri, gerek kuşlar, gerek sığırlar ve hayvanlar ve yer üzerinde her sürünen ve her adam öldü.
22-Bütün karada olanlardan, burunlarında hayat ruhunun nefesi olanların hepsi öldüler.
23-Ve adamdan sığırlara kadar, sürünenlere kadar ve göklerin kuşlarına kadar, yeryüzü üzerinde yaşayan her şey silindi ve yeryüzünden silindiler ve yalınız Nuh ve kendisile beraber gemide olanlar kaldılar.
24- Ve yüzeli gün sular yer üzerinde yükseldiler.”
                        Bap:8.
            “1- Ve Allah Nuh’u ve onunla beraber gemide olan bütün hayvanları ve bütün sığırları hatırladı ve Allah yerin üzerinden bir rüzgâr geçirdi ve sular alçaldı;
2-Ve engin kaynakları ile göklerin pencereleri kapandılar ve göklerden yağmurun ardı kesildi;
3-ve gittikçe sular yerden çekildiler ve yüzeli gün bittikten sonra, sular azaldılar.
4-Ve gemi yedinci ayda, ayın onyedinci gününde, Ararat dağları üzerine oturdu.
5-Ve sular onuncu aya kadar, gittikçe azaldılar; onuncu ayda, ayın birinde, dağların başları göründüler.
6-ve vaki oldu ki, kırk gün bittikten sonra, Nuh yapmış olduğu geminin penceresini açtı;
7- Ve kuzgunu gönderdi ve o, yerde sular kuruyuncaya kadar, öteye beriye gitti.
8- Ve sular toprağın üzerinden eksildi mi diye görmek için, yanından güvercini gönderdi;
9-Güvercin ayağının tabanına bir istinat yeri bulmadı ve gemiye onun yanına döndü; çünkü sular bütün yer üzerindeydiler ve elini uzatıp onu tuttu ve onu kendi yanına gemiye aldı.
10-ve diğer yedi gün daha bekledi ve güvercini gemiden tekrar gönderdi;
11-Ve akşam vakti güvercin onun yanına girdi ve işte, ağzında yeni koparılmış zeytin yaprağı vardı ve Nuh suların yeryüzünden eksilmiş olduklarını bildi.
12-ve diğer yedi gün daha bekledi ve güvercini gönderdi ve artık tekrar kendisine dönmedi.
            13- Ve vaki oldu ki, altıyüz birinci yılında, birinci ayda, ayın birinde, yer üzerinden sular kurudular ve Nuh geminin örtüsünü kaldırdı ve baktı ve işte, toprağın yüzü kurumuştu.
14-ve ikinci ayda, ayın onyedinci gününde, yer kuru idi.
15-Ve Allah Nuh’a söyleyip dedi:16-Sen ve senin karın ve oğulların ve oğullarının karıları seninle beraber gemiden çıkın.
17-seninle beraber olan her beden sahibi, her yaşayan şeyi, gerek kuşları, gerek sığırları, gerekse yer üzerinde sürüneni kendinle beraber çıkar; ta ki, onlar yerde türesinler ve semereli olup yer üzerinde çoğalsınlar.
18-ve Nuh, kendisi ile beraber oğulları ve karısı ve oğullarının karıları çıktılar;
19-her hayvan, her sürünen şey ve her kuş, yer üzerinde her hareket eden şey, nevilerine göre gemiden çıktılar.
            20-  VE Nuh RABBE bir mezbah yaptı ve her temiz hayvandan ve her temiz kuştan aldı ve mezbah üzerinde yakılan taktimeler arz etti.
21-Ve RAB hoş kokuyu kokladı ve RAB yüreğinde dedi: Adamın yüzünden artık toprağı tekrar lânetlemiyeceğim; çünkü adamın yüreğinin tasavvuru gençliğinden beri kötüdür ve artık her yaşayan şeyi, ettiğim gibi, tekrar vurmayacağım.
22-Yerin bütün günlerinin devamınca, ekme ve biçme, soğuk ve sıcak, yaz ve kış, gündüz ve gece kesilmeyecektir.
                                   KUR’ANI KERİM’E GÖRE NUH’UN GEMİSİ!
            Kur’anı Kerime göre; Tevrat, Zebur, Mezmurlar ve İncil de semavi kitaptır. İncil tek olarak anlatılır. Aslında; MS: 325 ve 450 İznik ve Efes konsüllerinde yüzleri bulan İncil sayısı (4)’e indirilmiş; bunlara “Kanonik İnciller” denilmiştir. Bu yasal olarak kabul edilen İncillerin dışındaki İncilller de yaktırılmıştır.
Viyana saray kitaplığında “Barnabas İncili” bulunduğu gibi; 1945 senesinde de Mısır’da bir çocuk mezarında (114) sureden oluşan Saint Thomas incili bulunmuştur. İslam inancına göre bu dini kitaplar da vahye dayalı ve Tanrısaldır. Bu konuda Kur’anı Kerim’de birçok ayet te vardır: Onuncu, Yunus suresindeki ayetleri görelim:
            “37-Bu Kur’an Tanrıdan başkası tarafından uydurulmuş değildir. Ancak kendinden öncekini doğrular. Ve o kitabı açıklar; âlemlerin Rabbinden geldiğinden şüphe yoktur.”
            “94-sana indirdiğimizden şüphede isen, senden önce indirdiğimiz kitapları okuyanlara sor. And olsun ki sana rabbinden gerçek gelmiştir. Sakın şüphelenenlerden olma”.
            Son asırdaki araştırmalar ve bulgular; Tevrat’ın binlerce yıllık bir Yahudi geçmişinin ürünü olduğunu ortaya çıkarmıştır. Tevrat’ın hangi bölümünün ne zaman yazılmış olduğunu kesin bir yaklaşımla bilmek durumundayız. Bu konuya ileride daha açıkça yaklaşacağım.
            Kur’anı Kerimdeki Nuh Tufanı ile ilgili ayetleri görelim. Tevrat’ta yaratılışın altı günde bitirilip, yedinci günde Tanrının istirahata çekildiği anlatılır. İslami inançta KÛN emriyle, Tanrımızın OL! Demesiyle yaratılışın tamamlandığı inancına karşın, yerin ve gök’ün ALTI günde yaratılmış olduğuna dair ayetler vardır.
            Mekke’de nazil olan (109) ayetlik Yunus suresinin üçüncü ayetiyle Mekke’de nazil olan yüzyirmiüç ayetli HUD suresinin yedinci ayeti yaratılışın süresini açıklamaktadırlar. Her iki sure peşi peşine düzenlenmiştir; onuncu ve Onbirinci sıradadırlar:
            3-“Doğrusu sizin Rabbiniz gökleri ve yeri altı günde yaratıp sonra arşa hükmeden işi düzenleyen Tanrı’dır, izni olmadan kimse şefaat edemez. İşte Rabbiniz olan Tanrı budur. Ona kulluk edin, nasihat dinlemez misiniz?”
            7-“Suya hükmederken hanginizin daha güzel iş işleyeceğini ortaya koymak için, gökleri ve yeri altı günde yaratan O’DUR.”
            NUH TUFANI hakkında Kur’anı Kerim surelerinde geçen ayetleri, sure sırasına göre inceleyelim:
            7’inci, A’râf Suresi, 39’uncu ayet:         “Andolsun ki Nuh’u elçi olarak kavmine gönderdik. Dedi ki: ”Ey kavmim! Allah’a kulluk edin, sizin ondan başka tanrınız yoktur. Doğrusu ben üstünüze gelecek büyük bir günün azabından korkuyorum.”
            “60-Kavminden ileri gelenler dediler ki:”Biz seni gerçekten apaçık sapıklık içinde görüyoruz.”
             “61-“Dedi ki:” Ey! Kavmim, bende herhangi bir sapıklık yoktur; fakat ben, âlemlerin Rabbi tarafından gönderilmiş bir elçiyim.”
            “62-Size Rabbimin vahyettiklerini duyuruyorum. Size öğüt veriyorum ve ben sizin bilmediklerinizi (Allah’tan gelen vahiy ile) biliyorum.”
            10’uncu Yunus suresi,13’üncü ayet: ”And olsun ki sizden önce nice nesilleri, peygamberleri onlara belgeler getirmişken, haksızlık edip inanmadıkları zaman yok etmiştik. İşte biz suçlu milleti böyle cezalandırırız”.
            “14-Sonra onların ardından nasıl davranacağınıza bakmak için sizi yeryüzünde onların yerine geçirdik.”
            “71-Ey! Muhammed! Onlara Nuh’un başından geçenleri anlat. Milletine:” Ey! Milletim, durumun tanrı’nın ayetlerini hatırlatmam size ağır geliyorsa-ki ben Tanrı’ya güvenmişimdir-Siz ve koştuğunuz ortaklar elbirliği edin, yapacağınız iş sonra size bir zarar vermesin. Sonra onu bana uygulayın ve beni erteleyin.”Demiştir.
            “72-Eğer yüz çevirirseniz bilin ki, ben sizden bir ücret istemiyorum: Benim ecrim Tanrı’ya aittir. Müslimlerden olmakla emrolundum.”
            “73-Onu yalancı saydılar, ama biz onu ve gemide beraberinde bulunanları kurtardık. Onları ötekilerin yerine geçirdik, ayetlerimizi yalanlayanları suda boğduk, uyarılardan söz dinleyenlerin sonlarının nasıl olduğuna bir bak.”
            “74-Sonra onun ardından milletlere peygamberler gönderdik. Onlara belgeler getirdiler. Diğerlerinden daha önce yalan saymış olduklarına bunlar da inanmadılar. Aşırı gidenlerin kalplerini işte böyle mühürleriz.”
            “75-Onların ardından da firavun ve erkânına ayetlerimizle Musa ve Harun’u gönderdik. Ama büyüklük tasladılar ve suçlu bir millet oldular.”11’inci HÛD Suresindeki ayetleri görelim:
            “36-37’inci ayetler: ”Nuh’a, senin milletinden inanmış olanlardan başkası inanmayacaktır; onların isteklerine üzülme; gözcülüğümüz altında, sana bildirdiğimiz gibi gemiyi yap. Haksızlık yapanlar için bana başvurma. Çünkü onlar suda boğulacaklardır.” Diye Tanrı tarafından vahyolundu.”
            “38-39’uncu ayetler: ”Gemiyi yaparken milletinin inkârcı ileri gelenleri yanına uğradıkça onunla alay ederlerdi. O da”bizimle alay ediyorsunuz ama biz de sizinle alay edeceğiz. Rezil edici azabın kime ineceğini göreceksiniz.”Dedi.
            “40-Buyruğumuz gelip, sular kaynamaya başlayınca, her cinsten birer çifti ve aleyhine hüküm verilmiş olanın dışında kalan çoluk çocuğunu ve inananları gemiye bindir dedik. Pek az kimse onunla beraber inanmış idi.”
            “41-Tanrı;”oraya binin, yürümesi ve durması Tanrı’nın izniyledir, Rabbin bağışlar ve merhamet eder.” Dedi.
            “42-Gemi dağlar gibi dalgalar içinde onları götürürken, Nuh bir kenardan ayrı kalmış olan oğluna; ”ey oğulcuğum bizimle beraber gel, kâfirlerle birlik olma!” Diye seslendi.”
            “43-Oğlu dağa sığınırım beni sudan kurtarır,” deyince; Nuh:”Bugün Tanrı’nın buyruğundan, onun acıdıkları dışında kurtulacak yoktur.”dedi. Aralarına dalga girdi. Oğlu da boğulanlara karıştı.”
            “44-Yer suyu çek! ”Göğe: Ey! Gök sen de suyu tut denildi. Su çekildi. İş te bitti. Gemi CUDİ’YE oturdu. Haksızlık yapan millet Tanrı’nın rahmetinden uzak olsun, canları cehenneme”.Denildi.”
            “”Nuh, Rabbine dua edip:” Şüphesiz oğlum da ailemdendir. Senin vâdin ise elbette haktır. Sen Hâkimler Hâkimisin!”
            “46-Allah buyurdu ki: EY! Nuh! O senin ailenden değildir. Çünkü onun yaptığı kötü bir iştir. O halde hakkında bilgin olmayan bir şeyi benden isteme! Ben sana cahillerden olmamanı tavsiye ederim!”
            “47-Nuh dedi ki: Ey! Rabbim! Ben senden hakkında bilgim olmayan şeyi istemekten sana sığınırım. Eğer beni bağışlamaz ve esirgemezsen, ben ziyana uğrayanlardan olurum.”
            “48-Denildi ki: Ey! Nuh! Sana ve seninle beraber olan ümmetlere bizden selam ve bereketlerle(gemiden) in! Kendilerini (dünyada) faydalandıracağız, sonra da bizden kendilerine elem verici bir azabın dokunacağı ümmetler de olacaktır.”
            “49-Ey! Muhammed! Bunlar sana vahyettiğimiz bilinmeyen olaylardır. Sen de, milletin de daha önce bunları bilmezdiniz. Sabret; sonuç, Tanrı’dan sakınmandır.”                                                                                           ”Bu konuda;23’üncü MÜMİNÛN Suresindeki ayetleri de okuyalım:
            “26-Nuh, Rabbim dedi, beni yalanlamalarına karşı bana yardım et!” “27-Bunun üzerine ona şöyle vahyettik: Gözlerimizin önünde (Muhafazamız altında)ve bildiğimiz şekilde gemiyi yap. Bizim emrimiz gelip te sular coşup yükselmeye başladığında her cinsten birer çift ile daha önce kendisi aleyhinde hüküm verilmiş olanların dışındaki aileni gemiye al. Zulmetmiş olanlar konusunda bana hiç yalvarma. Zira onlar kesinlikle boğulacaklardır.”
            “28-sen yanındakilerle birlikte gemiye yerleştiğinde :”Bizi zalimler topluluğundan kurtaran Allah’a hamdolsun. De.”
            “29-Şüphesiz bunda(Nuh ile kavminin başından geçenlerde)bir takım ibretler vardır. Hakikaten biz(kullarımızı böyle) deneriz.”
            26’INCI ŞUARÂ SURESİ:
            105’inci ayet: ”Nuh kavmi de peygamberleri yalancılıkla suçladılar.”106-“kardeşleri Nuh onlara şöyle demişti:”Allah’a karşı gelmekten sakınmaz mısınız?”107-“Bilin ki ben, size gönderilmiş güvenli bir elçiyim.”108-“Artık Allah’a karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin.” Burada, Nuh ile kendisine inanmayanların tartışmaları ve Allah korkusu anlatılmaktadır.
            “112-Nuh dedi ki: Onların yaptıkları hakkında bilgim yoktur.”113-Onların hesabı ancak rabbime aittir; bir düşünürseniz.          “ 114- Ben iman eden kimseleri kovacak değilim.”
115-Ben ancak apaçık bir uyarıcıyım.”
116-dediler ki: Ey! Nuh! Bu davadan vazgeçersen, iyi bil taşlanmışlardan olacaksın”.”
117-Nuh; Rabbim Dedi, kavmim beni yalancılıkla suçladı.””
118-Artık benimle onlar arasında hükmünü ver. Beni ve beraberimdeki müminleri koru.”
119-Bunun üzerine biz onu ve beraberindekileri, o dolu geminin içinde taşıyarak kurtardık.”
120-Sonra da geri kalanları suda boğduk.”
121-Doğrusu bunda büyük bir ders vardır.”
            Tevrat ve Kur’anı Kerim’in Nuh Tufanıyla ilgili anlatımlarında belirgin farklar olduğu ortadadır.”Son kitap Kur’anı Kerim’dir. Ondan önceki söylemler yanlıştır, değiştirilmiştir”; diye ortaya çıkarak konuyu geçiştiremeyiz.
Bugüne kadar bu kafayla olaylara yaklaşanların bunca kan ve kin denizinde boğulmuş olduklarını gözlemleyebiliyoruz. Kur’anı Kerim indiğinde Tevrat ta, Mezmur da ve İnciller de bugünkü hallerindeydiler. M.S.325 İznik ve 451 Efes Konsüllerinde tartışılarak, sayıları binlere varmış olan İnciller (4) “Kanonik-Yasal-İncil’e indirilmişti. İznik ve Efes Konsülleri ogüne kadar yazılmış olan (2500) İncili–389 ana guruplu- Dörde indirdi. Sonradan, Viyana kütüphanesinde, ismi 23 defa İncillerde geçmiş olan BARNABA incili bulundu.1945 yılında da, Mısır’da bir çocuk mezarında; bakır levhalara yazılmış ve (114) surelik Saint Thomas İncili bulunmuştu.
            M.S.610–632 yılları arasında (23) senede indiği kabul edilen Kur’anı Kerim’de, bu kitapların durumlarıyla ilgili net ve açık ayetler bulunmamaktadır.Aslında bu kitaplara inananlara “EHLİ KİTAP” denilir ve bu kitapların da semavi kitap oldukları onaylanır.
             Matta İncilinde anlatılmış olan bir konuya değinerek tekrar konumuza dönelim. Matta, Romalı bir gümrük memuru iken, Hz. İsa’ya inanarak onun Havarilerinden İncil sahibi ve ilk İncil’i İbranice yazan birisi olmuştu. Matta İncili de:”İbrahimoğlu, Davutoğlu İsa Mesih’in nesebinin kitabıdır” tümcesiyle başlar.11’inci ayette de,”Yoşiya, Babil’e sürgünlük zamanında doğan Yekonya ve kardeşlerinin babası idi.”denildikten sonra doğanların adları sıralanır ve 17’inci ayette:
            “17-İmdi İbrahim’den Davut’a kadar olan nesiller ondört nesildir. Davut’tan Babil’e sürgünlüğe kadar ondört nesildir ve Babil’e sürgünlükten Mesih’e kadar ondört nesildir.”Denilmektedir. Burada sayılan peygamberler arasında NUH adlı bir peygamber yoktur. Tevrat’ta Âdem’den inen soy Matta İncilinde Hz. İbrahim’den inmektedir ve (42) peygamber adı sayılmaktadır. Kur’anı Kerim’de (28) peygamber adı sayılmakta ve (124.000) peygamber gönderildiği bildirilmektedir.Tevrat’ta Nuh’un yeri Hz. Abraham’-İbrahim’den-dan öndedir.
            Hûd suresinin 75’inci ayetinde Musa ve Harun’un Nuh’tan sonra gönderildiği açıklanmaktadır. O zaman Musa Peygambere Nuh Tufanının vahyedilmesi doğaldır diyebiliriz. Hz. İbrahim’in M.Ö.20’inci asırda Sümerler devrinde yaşamış olduğunu; Hz.Musa’nın da M.Ö:13’üncü asırda; Mısır Firavun’u İkinci Ramses’in yeğeni ve Amon-Ra Rahibi olarak yaşadığını kesin olarak biliyoruz.
            Babil sürgününden önce yazılmış olan Tevrat metinlerinde NUH TUFAN’I bölümü yoktur. Sürgünden sonraki yıllarda yazılan Tevrat metinlerinde Nuh Tufan’ı vardır!
                        29’uncu ANKEBÛT SURESİNDE NUH TUFANI.
            “14’üncü ayet: Andolsun ki biz Nuh’u kendi kavmine gönderdik de o bin yıldan elli yıl eksik bir süre onların arasında kaldı. Sonunda onlar zulümlerini sürdürürken tufan kendilerini yakalayıverdi.”
            “15-fakat biz onu ve gemidekileri kurtardık ve âlemlere bir ibret yaptık.”       
71’İNCİ NUH SURESİNE GÖRE NUH TUFANI.
            “1’inci ayet: Kendilerine yıkıcı bir azap gelmeden önce kavmini uyar diye Nuh’u kendi kavmine gönderdik.”
2.3.4.Nuh şöyle dedi: Ey! Kavmim! Şüpheniz olmasın ki; ben sizi “Allah’a kulluk edin; ona karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin ki Allah bir kısım günahlarınızı bağışlasın ve sizi belli bir vâdeye kadar tehir etsin(muahaze etmeden yaşatsın)”diyerek apaçık uyaran bir kimseyim. Bilinmeli ki Allah’ın tayin ettiği vade gelince, artık o ertelemez. Keşke bilseydiniz.””
5-(Sonra Nuh); Rabbim dedi, doğrusu ben kavmimi gece, gündüz imana davet ettim;”
6-fakat benim davetim kaçmalarını arttırdı.”
 “7-gerçekten de (imana gelmeleri ve böylece)günahlarını bağışlaman için onları ne zaman davet ettiysem, parmaklarını kulaklarına tıkadılar. (Beni görmemek için)elbiselerine büründüler, ayak dirediler, kibirlendikçe kibirlendiler.”“
8-Sonra ben kendilerine haykırarak davette bulundum.”
“9-Sonra, onlarla hem açıktan açığa, hem de gizli, gizli konuştum.”
“10-Dedim kiş: Rabbinizden mağfiret dileyin; çünkü o çok bağışlayıcıdır.”
            Görüldüğü gibi; Nuh ile kavminden kendisine inanmayanlar ve Tanrı arasındaki konuşmalar ve inanmayanlara Tanrı’nın gazabı anlatılmaktadır.
Biz, yine Tevrat’a dönelim:
            Tevrat’ın II’ inci Krallar bölümü: 24 /25’te; Ezra bölümü bap:2’de;Yeremye bölümü bap: 4/34’te bu olay anlatılır. Babil Kralı Nabukadnetsar’ın-Nabukodonosur’un- sürgün cezasını, sürgünün (37)’inci yılının 12’inci ayının 27’inci günü gevşetildiği; Yeni Babil Kralı Evil’in Merodakin Yabuda Kralı Yehoyakin’i hapisten çıkardığı anlatılır. Tevrat’ta Nuh Tufanının kesin tarihi yoktur. Ama tarih bilimi kesin tarihi de bilmektedir. Tevrat’ta Nabukadnetsar olarak adlandırılan bu Ünlü Babil Kralı (M.Ö.600–560) yılları arasında yaşamıştır. Nabukodonosur ve Nabuşadnezzar olarak ta adlandırılır. Bu Kralın, (M.Ö. 586) tarihinde, Firavunları yenerek Yahuda Krallığına son verdiğini ve tüm İbranileri de köle olarak Babile sürgüne gönderdiğini ve Kudüs’ü de yağmalattıktan sonra, yakıp, yıktığını da biliyoruz.
            Hz. İbrahim M.Ö.20’inci asırda; Hz. Musa da M.Ö.13’üncü asırda yaşamışlardır. Tevrat’ta Hz. Musa’ya gönderildiğine göre, Babil sürgününden yedi asır önceki bir olaydır. Tevrat, Arapça bir kelime olup, İbranice karşılığı ” TORAH’TIR.
            Kur’anı Kerim’de geminin yapımı ile ilgili olarak:
            “Gözcülüğümüz altında, sana bildirdiğimiz gibi yap!”Tanrısal emri vardır. Başkaca detay da yoktur. İman edenler ve iman etmeyenler sürekli olarak yargılanırlar!
            Tevrat’ta, geminin ölçüleri ve hangi ağaçtan nasıl yapılacağı ayrıntılı olarak anlatılmıştır.
            İslami inançta; Nuh’a yiyeceği tavuğun göğüs kafesi model olarak gösterilmiş olduğu inancı egemendir! Buradan hareketle şu sonuca varmaktayız: Demek ki; Nuh zamanında, Nuh’un örnek alabileceği bir gemi modeli yokmuş! Bu tarihi verilere göre doğrudur. Çünkü Dicle ve Fırat nehirleri üzerinde deriden yapılmış tulum ve keleklerden yararlanılarak ulaşım sağlanmaktaydı.
            1955 yılında; Urfa’ya kura çektiğim kıtama giderken, Birecik’te böyle bir salla karşı kıyıya geçtiğimi tüm canlılığı ile anımsamaktayım. Aynı yıl; ulaşıma açılmış olan Birecik Köprüsünün Mühendisini de Kelekçilerin öldürmüş olduğunu da unutmuş değilim.
            Tevrat’ta gemi ile ilgili olarak: ”Geminin Gofer ağacından yapılması, içinin ve dışının ziftle kaplanması, boyunun (150) arşın ve eninin (50) arşın ve yüksekliğinin de (3) arşın olması; üç katlı, her katın da ayrı, ayrı bölmesi ve kapısının da yandan olması emredilmiş! Kaç adet yelken direği ve kürek ko0nulacağı emredilmemiştir!
            Yüce Tanrı, Nuh’un kavmindeki Nuh’a inanmayan insanlara kızmış, ama “göklerin altında hayat nefesi alan bütün canlıların ”yeryüzünde olanların hepsinin ölmesine karar vermiştir!”
            Şimdi; İsrail’in bir Filistinliye kızarak tüm Filistin yerleşim birimlerini bombardıman etmesinin ve tüm ŞATİLA KAMPI sakinlerini öldürmesinin mantığının nereden kaynaklanmış olduğunu da daha iyi anlamış bulunmaktayız!
            “ Nuh’un Tanrısı, her yaşayan bütün beden sahibi olanlardan, her nevinden ikişer olarak gemiye getireceksin;” dedikten biraz sonrada, ”bütün yeryüzü üzerinde zürriyetlerinin sağ kalması için; kendine her temiz hayvandan erkek ve onun dişisi olarak yedişer ve temiz olmayan hayvanlardan erkek ve onun dişisi olarak ikişer, göklerin kuşlarından da erkek ve dişi olarak yedişer, yedişer alacaksın” diye emrediliyor. Aynı 7’inci bap’ın 14’üncü ayetinde de”onlar ve kendi cinsine göre her hayvan ve cinslerine göre bütün sığırlar ve cinslerine göre toprak üzerinde her sürünen ve cinsine göre her kuş, her cinsten her kuş girdiler ve kendinde hayat nefesi olan her bedenden ikişer, ikişer gemiye, Nuh’un yanına girdiler.”;deniliyor. Bu ikişerler de daha önceki 2’inci ayette “erkek ve onun dişisi olarak ikişer”olarak açıklanmıştı.
            Gemiye girenlerin dışında; yer üzerinde hareket eden bütün beden sahiplerinin, gerek kuşlar, gerekse sığırlar ve her türlü hayvanların ve yer üzerinde sürünenlerin ve her adamın öldüğü” bildiriliyor. Yani; Asya; Avrupa, Afrika, Avustralya, Amerika ve Antarktika ile tüm adalarda ve karalarda olan tüm canlıların ölmüş olduklarını anlıyoruz. Bugün; yeryüzünde görmüş olduğumuz, yeryüzünün dört bir tarafında, en sıcak ve en soğuk iklimlerde görmüş olduğumuz canlılar Nuh’un gemisine binmiş olanların ardılları olmaktadır.
            Acaba, bugün soyları tükenmiş olan yüz ve yüzeli tonluk canlılar, Nuh’un gemisine binemedikleri için mi yok oldular! Elli tonluk bir Dinozor, otuz tonluk bir Mamut, Brantozorüs, Atlantorozüs, Diplodoküs, İguanadon, Triceratops dinozoru ve diğer soyları tükenmiş olan (150) cins yaratık, Nuh’un gemisine yetişemedikleri için mi yok oldular dersiniz! Bu konuya, Gılgamış Destanında; Nuh tufanının nasıl anlatılmış olduğunu gördükten sonra, yeniden ve dahi ince, ince hesaplarla döneceğiz.
            Önce, Gılgamış Destanının Tufan anlatımında geçen bazı Sümer tanrılarının adlarını ve evrensel görevlerini görelim:
            ANULAN),Yukarıdaki Büyük tanrıların atası.
            ENLİL: Yerin, yelin ve evrensel havanın tanrısı.
            NİNURTA(NİN GİRSU):Savaş tanrısı.
            EA(ENKİ):Anu’nun çocuğu, tatlı suların ve bilgeliğin tanrısı, sanat koruyucusu.
            ŞAMAS: Güneş, Istar’ın hem kocası hem de kardeşi.
            SULLAT: Fırtınanın ve kötü havanın habercisi.
            HANİŞ: Fırtınanın ve kötü haberin göksel habercisi.
            HERGAL: Yeraltının ve Vebanın tanrısı.
            ANUNNAKİ: ANU’NUN soyundan gelen ÖLÜM YARGIÇLARI.
            İŞTAR: Bereket, aşk ve savaş tanrısı, ANU’NUN kızı.
            NİSİR DAĞI: Utnapiştim’in gemisinin Tufandan sonra karaya oturduğu dağın adı. Kurtuluş Dağı.
            UTNAPİŞTİM: Eski Babil’de Utnapiştim. Sümerlerde Ziusudra diye anılan Bilge Kral ve Şurrupak Rahibi. Irmakların ağzı Mezopotamya.
            URUK: İncil’de Erech olarak geçen Babil’in güneyinde Fara(Şurrupak) ve Ur arasında, bugün Warka diye anılan şehir.
            ENKİDU: Gılgamış’ın yoldaşı, Yabanıl ve doğal bir yaratık.
                        GILGAMIŞ DESTANINA GÖRE NUH TUFANI.
            Gılgamış Destanı’nın her biri üçyüz mısralık 12 tablete yazılmış olduğu elle geçirilen tabletlerin incelenmesinden anlaşılmıştır. Destan’ın bazı eksik bölümleri hâlâ bulunamamıştır. Emekli Çivi yazıları Uzmanı Muazzez İlmiye Çığ’ın 12 Ağustos 1984 tarihli Cumhuriyet Gazetesinde yayımlanan çok ilginç makalesinden anladığımıza göre; onbinlerce çivi yazılı tabletin, topraktan çıktığı gibi, Arkeoloji Müzesi depolarında beklediğini öğrenmiş bulunuyoruz. Belki destanın orijinal bir kopyası bile bu tabletlerin içindedir. Sümer Kral listesinin incelenmesinden Gılgamış’ın Tufanı izleyen ilk Uruk sülalesinin beşinci Kralı olduğunu öğreniyoruz. Ve yine bu listelerden de kendisinin yüzyirmialtı yıl krallık yaptığını da öğrenebiliyoruz. Gılgamış’ın Baba DEDİĞİ LUGULBANDA’NIN da Gılgamış’tan iki önce (120O) yıl krallık yapmış olduğunu bu listeden öğreniyoruz. Gılgamış destanında Nuh adlı birisi de yoktur. UTNAPİŞTİM, tıpa, tıp Nuh’tur, işte o kadar. Destanda birçok tanrı adları geçmektedir. Gılgamış Destanı çok tanrıya inanan uygar bir toplumun eseridir. Bunu unutmamak gerekir.
            Gılgamış Destanında Tufan öyküsü sonradan eklenmiş ayrı bir bölümdür. Gılgamış Destanı bir önsözle aşağıdaki gibi başlamaktadır:
                                   ÖNSÖZ.
            “Kral GILGAMIŞ, URUK’TA. Gılgamışın yapıp, ettiklerini yeryüzünün her yanına duyuracağım. O, her şeyi bilen kişiydi. Yeryüzünün ülkelerini tanıyan kraldı. Bilgeydi o.Sırları görürdü. Gizli şeylerle tanışıktı. Bize, Tufandan önceki günleri hikâye eden oydu. Uzun bir yolculuğa çıktı. Çalışmaktan, didinmekten bezdi ve yorgun düştü. Döndükten sonra dinlendi ve öyküsünün tümünü bir taşın üzerine yazdı.”
            “Tanrılar Gılgamış’a kusursuz bir vücut verdi.”
            Tevrat’a ve Kur’anı Kerime göre; Nuh, azan ve kuduran kavminin insanlarından umudunu yitirmiş. Onlara etmiş olduğu nasihatlerin fayda etmediğini görerek tanrısı ile bağlantı kurmuş. İlgisi ve güvenci hep tanrısınadır. Yaşamış olduğu çağı gereği Gılgamış’ın ilişkisi de hep tanrılarladır. Tufan öyküsünün anlatımında görüleceği gibi, ilişkisi kendisine inanmış olan sayılı kişilerle ve tanrılarladır.
            İnsanlık destanı yarattığı çağda; örneğin: Amonofis IV çağında olsaydı; Gılgamış ta tüm ilişkisini Aman ile yapacaktı. Yani tek tanrı ile ilişkiye girecekti. Gılgamış destanındaki tufan bölümünü de aynen görelim:                TUFAN HİKÂYESİ!
            “Fırat’ın kıyısında kurulmuş Şurrupak kentini biliyor musunuz? İşte o kent zamanla eskidi; kendisiyle birlikte tanrıları da kocadı. Orada gök kubbenin efendisi ve ataları Anu, danışmanları savaşçı Enlil, yardımcı Ninurta, su geçitlerinin gözcüsü Ennugi bulunuyordu; onlarla birlikte EA da oradaydı. O günlerde, insanlar durmadan arttı, yeryüzü dolup, taştı ve yabanıl bir boğa gibi böğürdü; Yüce tanrı da bu homurtudan tedirgin oldu. Homurtuyu işiten Enlil, tanrıların danışma toplantısında şöyle konuştu:
            “İnsanoğlunun çıkardığı bu kargaşalık çekilmez hale geldi. Gürültü, patırtıdan gözümüze uyku girmez oldu.”
            “bunun üzerine tanrılar, insanoğlunu yok etmek konusunda anlaştılar. Tanrıların kendi aralarında vardıkları bu kararı Enlil uyguladı. Buna karşılık EA, önceden verdiği sözü tutarak, beni bir düş aracılığıyla haberdar etti. Onların sözlerini kamıştan yapılmış evime fısıldadı:
            “Kamış ev! Kamış ev! Duvar! Ey! Duvar; kulak ver kamış ev, yankıla duvar! Ey! Şurrupaklı, ey Ubara, Tutu’nun oğlu! Evini yık, malını bırak, kendine bir tekne yap, yeryüzünün nimetlerini bir yana atıp canını kurtarmaya bak. Dediklerimi hemen uygula, evini yık, kendine tekne yap. Yapacağın teknenin ölçüleri şunlardır: Eni boyuna eşit olsun, güvertesinin üzerindeki dam ise, dipsiz uçurumu örten çatıyı andırsın. YAPIP, BİTİRDİKTEN SONRA, GEMİYE BÜTÜN CANLI YARATIKLARIN TOHUMUNU AL!”
            “Söylediklerini anlayınca, şöyle cevap verdim:
            “Buyurduklarını kutsal bir görev olarak yerine getireceğim. Yalınız, kent halkına, kentin yaşlılarına ne diyeceğim?”Bunun üzerine EA bana, yani kuluna şöyle dedi:
            “Onlara şunu bildir: Enlil’in bana öfkelendiğini öğrendim. Artık ne onun ülkesinde, ne de onun kentinde dolaşacak cesaret kaldı bende. Efendim EA ile birlikte yaşamak üzere körfeze gideceğim. Ama size, sınırsız bir bolluk, az bulunur balıklar, ürkek av kuşları ve bereketli bir hasat mevsimi verecek. Akşamüzeri, fırtınanın binicisi, sizlere seller gibi buğday getirecek.”
            “Tanyeri ağarırken, bütün ev halkı çevremde toplandı. Zifti çocuklar, geri kalan gerekli bütün nesneleri de erkekler getirdi. Beşinci günde geminin omurgasını ve eğrilerini yerlerine oturttuktan başka, tahta döşemeleri de çaktım. Temel alan dört dönümdü. Güvertenin her bir yanı yüzyirmi Kübitti ve bir dörtgen meydana getiriyordu. Onun altına altı güverte yaptım, tümü birden yedi ediyordu. Güverteleri tahta bölmelerle dokuz bölmeye ayırdım. Gereken yerlere çivi çaktım, sonra öteki donanımları hazırladım; içersini erzakla doldurdum. Yük taşıyıcılar sepetlerle yağ getirdiler. Ocağa zift, harç, yağ doldurdum. Kalafat işleri daha çok yağın tüketilmesine yol açtı. Geminin kaptanı, yağın büyük kısmını ambarına kaldırttı. Halka öküz ve her gün koyun kestim. Gemi yapı ustalarına, her gün ırmak suyuymuşçasına durmadan şarap sundum: Taze şarap, kırmızı şarap, yağ, beyaz şarap. Yeni yıl şölenlerindeki gibi bir şölen oldu. Başımı yağladım. Yedinci günde gemi tamamlandı.”
            “Gemiyi denize indirme işinde pek zorluk çıktı. Teknenin üçte ikisi suya gömülünceye dek, aşağıdan da, yukarıdan da safralar yer değiştirdi durdu. Bende olan bütün altını ve canlıları, ailemi, akrabalarımı, kırların hem yabani hem de evcilleşmiş hayvanlarını ve zanaatçıları tekneye aldım. Şaşmaş’ın bildirdiği an,”Akşama fırtınanın binicisi varıp, yıkıcı yağmuru yağdırdığında, teknene bin, her tarafı sımsıkı kapat”,dediği zaman gelip çatmıştı; bütün yaratıkları ve nesneleri tekneye yükledim. Vakit gelip çatmıştı; gece bastırdı, Fırtınanın Binicisi yağmuru gönderdi. Hava gerçekten korkunçtu. Gemiye binip, her tarafı sımsıkı kapadım. Her şey tamamdı. Her taraf sımsıkı kapatılmıştı. Kalafat işleri eksiksiz tamamlanmıştı. Onun üzerine yekeyi, geminin yönetimini, kısacası bütün sorumluluğu başdümenciye devrettim.”
            “Tanyeri ağarmaya başlarken ufuktan bir karabulut ağdı. Bu bulut, Fırtınanın Efendisi ADAD’IN bulunduğu yerde gürledi. Fırtınanın habercileri ŞULLAT ile HANİŞ tepeyi geçerek başı çektiler. Daha sonra uçurum tanrıları ortaya çıktı. NERGAL, alttaki suları tutan bentleri yıktı. Savaş tanrısı NİNURTA, setleri yerle bir etti. Cehennemim yedi yargıcı ANUNNAKİ, meşaleleri kaldırıp ülkeyi kurşuni alevlere boğdular. Fırtına tanrısı, gün ışığının yerine karanlığı koyduğunda; ülkeyi bir çömlek gibi kırıp, döktüğünde, umutsuzluğun yol açtığı bitkinlik gökkubbeye değin yükseldi. Bütün gün boyunca Bora azıttı, durdu. Yol aldıkça kudurdu; halkın üzerine düşman gibi saldırdı. Kardeş, kardeşi göremez oldu; insanlar gökyüzünde bile görülmüyordu. Tanrılar bile Tufandan dehşete kapılıp göğün en yüksek katına ANU’NUN gökkubbesine kaçtılar. Sokak köpekleri gibi titreyerek, orada duvarların dibine sindiler. Bunun ardından, gökyüzünün güzel sesli Ecesi İŞTAR, doğuran bir kadın gibi çığlıklar attı:”Yazık! Kötülük buyurduğumdan, eski günler göçüp, gitti. Tanrıların danışma toplantısında bu kötülüğü niçin buyurdum? İnsanları yok etmek amacıyla savaşlar açılmasını istedim. Ama onları ben ortaya çıkardığıma göre, benim insanlarım değiller mi? Şimdi, balık yavruları gibi, denizde oradan oraya sürükleniyorlar.”
            “Cennetin de, cehennemin de Yüce tanrıları ağlayıp, sustular. Altı gün, altı gece boyunca yeller esti; sel, bora ve su taşkınları yeryüzünü kasıp, kavurdu. Sel ve su taşkınları savaşan ordular gibi birlikte kudurdu. Yedinci gün ağardığında, güneyden esen fırtına dinmeye yüz tuttu, deniz yatıştı. Tufanın da hızı kesildi. Yeryüzüne göz attığımda, her yanı sessizliğin kaplamış ve bütün insanların da çamura dönüşmüş olduğunu gördüm. Denizin yüzeyi, bir damın üstü gibi, dümdüz uzayıp gidiyordu. Ambar kapağını açtığımda yüzüme bir ışık düştü. Sonra, oturup ağlamaya başladım. Gözyaşlarım çağlarcasına aktı; çünkü sular dört bir yanı viraneye çevirmişti. Bir kara parçasını görmek için boşuna bakındım. Sonra, ondört Fersah ötede bir dağ görünüverdi. Gemi o dağa oturdu. NİSİR DAĞINDA karaya oturan gemi, yerinden kıpırdamadı. Bir gün geçti kıpırdamadı yerinden; ertesi gün de Nisir’in üzerinde kımıldamadan durdu. Beşinci ve altıncı gün de Nisir dağında kımıltısızca karaya oturmuş olarak kaldı. Yedinci gün, tanyeri ağarırken bir Güvercin salıverdim; uçup gitti. Ama konacak bir yer bulamayınca geri döndü. Sonra bir Kırlangıç saldım. Kırlangıç uçup gitti. Ama o da konacak bir yer bulamayınca dönüp geldi. Sonra bir Kuzgun saldım. Kuzgun suların çekilmiş olduğunu gördü; orada, burada bulduklarını yemeğe koyuldu; gak! Guk! Etti ve geri dönmedi. Bunun üzerine tuttum, her şeyi dört bir yana savurdum; kurban sundum ve yiyecek, içecekten dağın tepesinde adak adadım. Yedi ve yine yedi kazan kurdum. Üzerine odun, kamış, Sedir ve Mersin ağacı yığdım. Tanrılar tatlı kokuyu alınca, adağın başına sinekler gibi üşüştüler. ANU’NUN, kendisini memnun etmek için bir zamanlar armağan ettiği göksel mücevherlerden yapılmış gerdanlığı havaya kaldırarak İŞTAR da çıkageldi o sırada:”Ey! Burada hazır bulunan tanrılar! Gerdanımdaki değerli taşları hatırlar gibi, boynumu çevreleyen lacivert taşını gördükçe bu günleri hatırlayacağım. Bu son günleri unutmayacağım. Tanrıların tümü de adağın başına toplansın, ama ENLİL gelmesin, bu kurbana o,asla yaklaşmayacak. Yaklaşmayacak; çünkü hiç düşünmeden Tufana yol açtı. İnsanlarımın ortadan kalkmasına önayak oldu.”
            “ENLİL varıp gemiyi görünce, küplere bindi; tanrılara öfkelenip şöyle dedi:
            “Şu ölümlülerin arasından canını kurtaran çıktı mı acaba? Hiçbiri mahvolmaktan kurtulamayacaktı. Bunun üzerine, kuyuların ve kanalların tanrısı NİNURTA ağzını açtı; Savaşçı ENLİL’E şöyle dedi:
            “EA’YI araya katmadan hangi tanrı kendi başına bir şey düzenleyebilir? Her şeyi bilen, yalınız EA’DIR. Sonra EA Savaşçı ENLİL’E şunları söyledi:
            “Tanrıların en bilgilisi Yiğit ENLİL! Tufanın kopmasına böyle düşüncesizce nasıl oldu da yol açtın?            “
       “Günah işlemiş olana yükle günahını,
         Hizaya sok yasaya karşı çıkanı
            Biraz cezalandır, koparmağa kalkma,
            Çok sert davranma, yoksa mahvedersin cezalandırdığını,
            Bir Aslan ortadan kaldırsaydı insanlığı
            Tufan kırıp geçireceğine,
            Yeryüzünü kasıp kavuran açlık belası olaydı
            Tufan olacağına,
            Yeryüzünü kasıp kavuran Veba belası olaydı
            Tufan olacağına.
            Tanrıların sırrını ben ele vermedim. Bilge kişi haberi düşünde almış. Şimdi söyle bakalım, bu kişiye nasıl bir işlem uygulansın?”
            “O zaman ENLİL, gemiye yöneldi. Karımı da, beni de elimizden tutarak gemiye soktu. İkimizi de iki yanına diz çöktürdü. Alnımıza dokunup, şu sözleri söyleyerek kutsadı bizi:
            “Geçmiş günlerde, UTNAPİŞTİM bir ölümlü kişiydi. Bundan böyle kendisi ve karısı uzaklarda ırmakların ağzında yaşayacaklar. İşte böylece tanrılar, beni alıp burada; ırmakların ağzında ve uzakta yaşamak üzere yerleştirdiler.”
            “Tevrat’ta anlatılan Nuh Tufanıyla Gılgamış Destanında anlatılan Nuh tufanının ortak yanları, daha ilk okuyuşta, hemen gözümüze çarpmaktadır. Bu ortak yönleri şöylece sıralayabiliriz:
            1*İnsanlar çok çoğalıp ta göksel buyrukları dinlemez olmuşlardır.
            2*Tanrı’lar çok kızarak, insanların neden oldukları bu karmaşa yüzünden yeryüzündeki tüm canlıları yok etmeye karar vermişlerdir!
            3*İnsanları doğru yola çağıran ve çok sevilen NUH(UTNAPİŞTİM) Tufandan kurtulması için, göksel otoritece uyarılır. İnsanlar, tüm uyarılara karşın alaycılıklarını sürdürürler.
            4*Tufandan kurtulmak için; Nuh’a boyutları bildirilen bir tekne yaparak, Tufandan korunmaları ve yeryüzünde nesillerini sürdürmeleri için belirli sayıda canlının, yiyecek ve içeceğin de gemiye yükletilmesi emredilir.5*Tufan tehlikesinin halka anlatılması da yukarıdan buyrulur!                                                                        6*NUH’UN yaşı altıyüzdür. Gılgamış(120) yıl kırallık etmiştir. LUGALBANDA DA(1200)sene yaşamıştır. Zaman ölçüleri de aynıdır!
            7*Geminin nasıl yapılacağı da ayrıntılarıyla anlatılmıştır.
            8*Tufanın oluşu aynı coşku ve berraklıkla Gılgamış destanında anlatılır.
            9*Yeryüzünde bulunan gemidekilerin dışındaki canlıların öldükleri kesin bir dille anlatılır.
            10*Gemiye yiyecek alması NUH’A emredilir. UTNAPİŞTİM bu görevi kendi iradesiyle yapar.
            GILGAMIŞ DESTANINDA GÖKSEL İRADENİN BİR EMRİ ÇOK İLGİNÇTİR: ”BÜTÜN CANLI YARATIKLARIN TOHUMUNU AL!”
            Bu çok gelişmiş bir uygarlığa erişmenin sonucunu vermektedir.
            Tevrat’ta geminin ölçüleri arşın olarak verildiği halde; Gılgamış destanında:” eni boyuna eşit olsun, güvertesinin üzerindeki dam ise dipsiz uçurumu örten çatıyı andırsın” şeklindedir.
            Tevrat’ta geminin nasıl yapılacağı tanrı tarafından Nuh’a buyrulmuştur. Gılgamış destanında ise, geminin yapımı Utnapiştim’in iradesi ve ustaların da yardımıyla gerçekleştirilmiştir.”Güvertenin altına altı güverte daha yaptım, tümü birden yedi ediyordu. Güverteleri tahta perdelerle dokuz perdeye ayırdım, tarzında bir ifadeden Utnapiştim’in gemiyi yapma iradesini anlamaktayız. Geminin yapımı yedi günde tamamlanmıştır.
            Gılgamış Destanında; Tufandan önce, geminin denize indirilmesinin zorluklarından ve gemideki safralardan söz ediliyor. Geminin yapımı çok kısa bir sürede tamamlanıyor.”Tanyeri ağarırken, bütün ev halkı çevremde toplandı. Ziftleri çocuklar, geri kalan gerekli bütün nesneleri de erkekler getirdi. Beşinci günde geminin omurgasını ve eğrilerini yerlerine oturttuktan başka, tahta döşemeleri de çaktım.”Deniliyor. Geminin bir kişi tarafından yapıldığını zannederken de biraz aşağı bölümlerde: Gemi yapı ustalarına ırmak suyuymuşçasına durmadan şarap sundum!” denilmektedir. O zaman, bayağı gemi inşaat sektörünün varlığı da anlatılmış olmaktadır.
            Tevrat’ın ve Kur’anı Kerimin Tufanla ilgili anlatımlarından, Nuh’un her işi oğulları ile birlikte yaptığını anlıyoruz. Tevrat’ta anlatılan üç oğlundan başka; Nuh’a inanmayan ve bu nedenle boğulan dördüncü oğlunun varlığını da anlıyoruz. Tevrat’a göre Tufanın süresi şöyle hesaplanmaktadır: Nuh’un ömrünün altıyüzüncü senesinde ikinci ayda, ayın onyedinci gününde, o günde bütün enginin bütün kaynakları yarıldılar ve göklerin pencereleri açıldılar. Ve yeryüzü üzerine kırk gün, kırk gece yağmur yağdı.”Tekvin, Bap:7.
            Ve tam o gün; Nuh’un üç oğlu, karısı ve oğullarının karılarının, yani sekiz kişinin, tüm canlı türlerinde birer çift canlı ile birlikte gemiye girdikleri anlatıldıktan sonra, bap:3,ayet 4’te:”Ve gemi yedinci ayda, ayın onyedinci gününde, Ararat dağları üzerine oturdu.5-Ve sular onuncu aya kadar, gittikçe azaldılar, onuncu ayda, ayın birinde dağların başları göründüler.”6-ve vaki oldu ki kırk gün bittikten sonra, Nuh yapmış olduğu geminin penceresini açtı.   “Aynı bap’ın 13’üncü ayetinde de”ve vaki oldu ki altıyüz birinci yılında, birinci ayda, ayın birinde, yer üzerinden sular kurudular.”Denilmektedir.
            Gemidekiler, Tufan süresince gemiden dışarıya çıkmamışlar; Nuh’un gemiye depolamış olduğu yiyeceklerle ve su ile idare etmişlerdi.tevrat’ın7’inci Babının 24’üncü ayetinde:”ve yüzeli gün sular yer üzerinde yükseldi;” denilerek 8’inci bap’a geçilmektedir.
            Şimdi toparlarsak:                                                                                   *Gemi Nuh’un altıyüzüncü yaşının 7 ay,17’inci günü Ararat dağına oturdu.
            *600’üncü yaşın 2 ay,17’inci günü tufanın başlangıç tarihi.
            *600’üncü yaş 5 ay 00.Nuh Tufanı 9 ay 19 gün sürmüş.
            Şimdi de geminin boyutlarını hesaplayalım:
            *Geminin boyu:150 Arşın.
         *Geminin eni:50 Arşın.
            *Geminin yüksekliği:30 Arşın.
            Tevrat’ın sonundaki tartılar cetvelinde, bir arşın=44,5 cm. Olarak verilmiştir. Şimdi de metre olarak geminin boyutlarını hesaplayalım.
            *Boyu:150x44,5=66 m.75 cm.
            *Eni:50x44.5=22m.25 cm.
            *Yüksekliği:30x44.5=13 m.35 cm.
            66.75 m. Boyunda,22.25 m.Eninde,13.35 m.Yüksekliğinde ve üç katlı bir ahşap gemi düşünelim. Bu durumda, her katın yüksekliği de 4.45 m.dir.
            Gılgamış Destanındaki geminin boyutları ise farklıdır:”Eni boyuna eşit olsun. Temel alan dört dönümdü ve güvertenin her biri (120) Kübitti ve bir dikdörtgen meydana getiriyordu.”denilmekteydi.”Onun altına altı güverte yaptım. Tümü birden yedi ediyordu. Güverteleri tahta perdelerle dokuz bölmeye ayırdım.”Burada tanımlana gemi bir hayli büyük.
            Gemiye alınmış olan canlıların veTufan süresince yiyecekleri gıdaların miktarlarını da hesaplarsak, böyle bir geminin bugünkü teknolojiyle bile yapılamayacağını görmüş oluruz.
                                   BİİRİNCİ BÖLÜMÜN SONU.
                        KAYNAKÇA.
            1-Kur’anı Kerim.
            2-Ahdi atik(Tevrat).
            3-Ahdi cedit(İnciller).
            4-Gılgamış Destanı (N.K.Sanders çevirisi.    
            5-Herodot Tarihi, P.Kuturman çevirisi.
            6-İlim ve Din. Bertrant Russell.
            7-Hesiodos, Günler ve İşler, Azra Erhat-S.Eyüboğlu.
            8-Bilinmeyenler Ansiklopedisi, Karacan Yayınları.
            9-Eric Van Daniken.
            10-Toplumsal Sözleşme Kavramı, Locke-J.J.Rousseau.
            11-Doç.Dr. Abdullah Aydemir, İslami kaynaklara Göre Peygamberler.
           
           


















İzleyiciler

Blog Arşivi