15 Haziran 2013 Cumartesi

1059/KENDİNDEN MENKUL VE ÇIKARA DAYALI TARİŞHÇİLERİMİZ!


            TC.

OSMAN TÜRKOĞUZ


İzmir;13 Haziran 2013
,
 KENDİNDEN MENKUL

             VE

ÇIKARA DAYALI TARİHÇİLİK!

         Yeni yazılarımın çıktısı ile önüme geçen bir Çember Sakal;doğruca kendisini rahatsız eden konulara geçti.”Rüstem Paşa ile yazmış olduğunuz bir yazınızda ”O’NUN devrinden önceki mutluluk döneminde Osmanlıda rüşvet olmadığını da belirtmişsiniz?Sürekli bu konuyu işlemenizdeki amacınız nedir?”

         “O anlatı bana ait  değildir. Rahmetli İbrahim Peçeviye aittir. Ne yapsın her şeyi olduğu gibi yazmış olsa Osmanlının yaresine dokunur. Siz, Birinci Beyazıt döneminde rüşvet yedikleri meydana çıkan Seksen kadı hakkında verilen hükmü duydunuz mu?”kadıyannı Fennar  olayından haberiniz var mı? Uzatmayayım Rahmetli Mahmut Şevket Paşanın tek,tek incelediği / 7,9 mm. Çaplı 550.000 Alman Piyade tüfeğinin her birisi için bir Paşamızın ÜÇER altın rüşvet aldığını duydunuz mu?çıt yok!”O zaman İkinci sorunuzu bekliyorum!”Dediğim de:”Siz;cennetmekan Yavuz Sultan Selim Han hakkında  40.000 Alevi Türk’ü öldürttü diye yazıyorsunuz!Bir Tarih Bilgini Topkapı Sarayında bunun iftira olduğunu ,Yavuz’un Alevileri çok sevdiğini,Hz. Ali’nin (RAN) Çatal dilli kılıcının/Zülfikarın/ işlendiği sancağını da sakladığını anlatmış!Dedi.”Ayak üstü, tarih anlatmak Kendinden Menkul Tarihçilere özgüdür.Şah İsmail de 30.000 Sünni Türkün başını kestirtmişti.Ondört devleti yenmiş,Özbek Hanının başını kestirerek,kafatasını temizletip içinde şarap içmiştir.Aydından Acem sınırına kadar Osmanlı vatandaşlarını soyarak öldüren Kızılbaşları Tebriz’de sıcak su kazanlarında kaynatarak öldürtmüştür.Nedenselliği irdelemeden okuduğumuzu da aktarmak Osmanlı vakanüvislerinden bizlere mirastır.Ben tarihçi falan olmadığım gibi hatır ve çıkar için de tarihi gerçekleri saptırtmam.Bendeniz;Sünni/Muaviyecilik/ ile Alevilik/Kızılbaşlık/daha doğrusu Türkmenlerle Arap ve Acem sevdalısı Türk düşmanı Osmanlılar arasındaki çekişmeleri irdeleyen bir yazı yazacağım.Bu konuda yazacağım yazıyı da en kısa bir zamanda yayımlarım.Bir gün evime şeref verirseniz uzun boylu konuşuruz!” Şimdilik izninizle dedim ve adamı çiğneyip, geçtim.

1Osmanlı tarihçiliği padişahların çevresinde dolanmaktır. Tarihin babası Herodot olduğu halde, sosyal tarihin babası da İbn’i Haldun’dur. Kendisi Halep’te Aksak Timur ile de konuşmuştur. Biz, Osmanlı Tarihçiliği geleneğine sahibiz.Falan böyle yapmış!Onu aynen alır ve bilgi olarak yayınlarız.Neden öyle yapmışla da hiç ilgilenmeyiz.Yavuz Sultan selim ve Şah İsmail’in ve Türkmenlerin kavgalarının kökenleri çok daha derinlerdedir.Moğol istilasından kaçan Türkmenler Anadolu Selçukluları döneminde büyük kalabalıklar halinde Anadolu’ya akın etmişlerdir.Moğollarla uğraşmakta olan ve en zayıf zamanındaki Anadolu Selçukluları bu büyük Türkmen göçünün altında ezilmiştir.Türkmen ayaklanmalarının nedeni dinsel temele oturtulması da  yanlış bir yaklaşımdır.Dinsel içerikli politik bir başkaldırıdır bu hareketler.1204 tarihindeki Baba İshak Ayaklanması dini motiflerle Mesih olduğu savunulan Baba İshak’a kılıç ve mızrak işlemediği efsanesi Selçuklu ordusunu Kırşehir’e kadar yendirmiştir.Selçuklu ordusundaki yüz zırhlı paralı Hıristiyan süvari sayesinde Baba İshaklılar yenilmişlerdir.Anadolu’da Mesih inancı sömürü aracı olarak çok kullanılmıştır.Toplumumuzun bu konudaki inancı hâlâ sürdürülmektedir.Türk ve Türlük ve İslamiyet düşmanı Sait’i Norsi adlı bir provokatör yazdığı Risaleyi Nur adlı saçmalıklarının Mehti olduğunu,Risaleleri okunurken arıların,kelebeklerin,kuşların havanın ve yıldızların saygı duruşunda bulunduğunu iddia etmiştir ve Kur’anı Kerim Hz. Muhammed’e ne vermişse Risaleyi Nurlar da onu bana vermiştir!Diye de sayıklamıştır.Risalelerini okuyanlar anlayamadıkları gibi,okumayanlarla beraber bu zavallıya yürekten bağlanmışlardır.Toplumun alt yapısı Ortaçağ altyapısı olarak kalmıştır.

Anadolu Selçuklular Acem kültürü sayesinde Türklüklerini unutmuşlardır. Türklüklerini koruyan ve Hallacı Mansur tarafından Alevi inancı ile yetişen Türkmenler haksızlığa uğradığına inandıkları Hz.Ali’yi Oğuz Han yerine koymuşlardır. Anadolu’nun fakir ve perişan Türkmen kitleleri Allah ve din ile aldatan çıkarcı kişilerin eline kalmıştır.Osmanlılarda başlangıçta aleviler Işıklı Taifesi olarak itibar görmüşlerdir.Işıklı taifesinden Edepli Ali Efendinin kızları ile Osman Bey evlenmiş ve Işıklı Ali Efendiye Şeyh Üdebalı unvanı verilmiştir.İkinci Murat  döneminde yazıcıoğlu Ali’ye Osmanlı’nın mensup olduğu karakeçili aşiretini Kayı boyuna mensubiyeti yazdırılmıştır.

         14’üncü asırda  Türk Mistiklerinden Safiyüddin Erdebil’de Safeviye tarikatını kurmuştu. Bir ara;Müritleri ile beraber Anadolu’ya geçerek İskenderun güneyine yerleştirilmişti.Sonunda siyasi niyeti anlaşılarak Anadolu’yu terk etmesi sağlanmıştır.Ankara muharebesinden 30.000 esir ile dönmekte olan Aksak Timur,Erdebil Tekkesine uğradığında bu esirleri Şeyh Safiyüddine bağışlamıştı.Bunlar Osmanlının aleyhinde kullanılmak üzere yetiştirilerek Anadolu’ya Halife olarak salınmışlardı.Bu tarikata mensup Şeyh Haydar,Şah İsmail’in babasıdır ve Akkoyunlu Hükümdarı Uzun Hasanın kız kardeşi ile evlenmişti.Şeyh Haydar babası Cüneyt’in intikamını almak isterken öldürürülmüştür.Büyük oğlu Ali ile İsmail yetim kalmış,tarikat mensupları tarafından korunarak yetiştirilmişti.

Uzun Hasanın karısı Trabzon Rum İmparatorları soyundan Despina adlı bir Hıristiyandı. Ondan olan kızı Mara (Alemşah Begüm) Şah İsmail ile evlenmişti. Fatih Sultan Mehmed’e karşı tüm Hıristiyan âlemini kışkırtan da bu Despinaydı. Şah İsmail 1501  yılında Tebriz’de Safevi devletini kurmuş ve hemen  Şii mezhebini resmi mezhep yaparak ,Sünni mezhepteki Acem halkını Şiileştirmiştir.Şah İsmail Caferi tarikatına mensuptu;İkinci Beyazıt ta Cemaliyye tarikatına mensuptu.

Yavuz Sultan Selim de Sünbüliyye tarikatına mensuptu.Şah İsmail,Ezanı “Lailahe illallah Aliyül veliullah “olarak okutmaktaydı.Sah İsmail Hatayi mahlası ile de Türkçe şiirler yazmakta;Sultan İkinci Beyazıt’a da Baba hitaplı mektuplar göndermekte,oğlum hitaplı mektuplar almaktaydı.Sivas,Tokat,Çorum,Kırşehir,Yozgat,Denizli ve Antalya yörelerinde, İkinci Beyazıt zamanında bile, Alevi ayaklanmaları olmuş,Osmanlı ordusu da birkaç kez asilere yenilmişti.Sonunda,bu isyancılar Erdebil’e sığınmışlardı.Tüm Anadolu’daki Alevi Türkmenler birbirlerine ŞAH diye selam verdikleri gibi Hac için de Erdebil’e gitmekteydiler.Anadolu yoğun bir Şah İsmail propagandası altındaydı.Kesin olarak doğum ve ölüm tarihleri saptanamaya Pir Sultan Abdal/1547/1551/1587/1590/ Alevi Türkmenlerin tercümanı olmuştu.Şiirlerinden örnek verebilecek durumdayım:

                   AÇILIN KAPILAR ŞAH’A GİDELİM!

         Hızır Paşa bizi berdar etmeden

         Açılın kapılar Şah’a gidelim

         Siyaset günleri gelip yetmeden,

         Açılın kapılar şah’a gidelim.

 

         Gönül çıkmak ister ŞAH’IN köşküne,

         Can boyanmak ister Ali müşküne;

         Pirim Ali,Oniki İmam aşkına

         Açılın kapılar ŞAH’A gidelim.

 

         Her nereye gitsem yolum dumandır;

          Bizi böyle kılan ahd’ü amandır.

         Zincir boynum sıktı halim yamandır,

         Açılın kapılar ŞAH’A gidelim.

 

         Yaz selleri gibi akar,çağlarım,

         Hançer aldım ciğerciğim dağlarım.

         Garip kaldım şu arada ağlarım,

         Açılın kapılar ŞAH’A gidelim.

 

         Ilgın, ılgın eser seher yelleri;

         Yâre selam eylen Urum Erleri,

         Bize peyik geldi ŞAH bülbülleri;

         Açılın kapılar ŞAH’A gidelim.

 

         PİR SULTANIM eydür Mürvetli ŞAH’IM;

         Yaram başverdi sızlar ciğergâhım.

         Arşa direk,direk olmuştur ahım;

         Açılın kapılar ŞAH’A gidelim.

         1535’te Birinci Süleyman’ın Bağdat’ı alması üzerine ağıt!

         GÜZEL ŞAHIM NEYE VERDİN BAĞDAD’I?

         Güzel şahım çok yerlerden görünür;

         Aslı nedir,neye verdin Bağdat’ı?

         Akıl edemedim senin sırrına,

         Aslı nedir, neye verdin Bağdadı?

 

         Yazık değil mi mümine,müslime;

         Ne getirdin Yezidi Bağdat üstüne?

         ………………………………………………

         Aslı nedir,neye verdin Bağdadı

 

         Yok mu bunda erenlerin yardımı;

         Ne çekersin bu cevrin derdini?

         Yiğide ar değil mi vermek yurdunu,

         Ah Hünkârım neye verdin Bağdadı?

 

         Çeksen de askerini gelsen idi

         Hacı Bektaş Hanı’na konsan idi.

         Kırsan ol Yezidi olmaz mı idi?

         Ah Hünkârım neye verdin Bağdadı?

        

         Ah gidi, Yezit hendekler doldurdu.

         Kırdı Hurmaili aldı Bağdadı.

         Çığrışıp geliyor Yeşil ördeği,

         Aslı nedir, neye verdin Bağdadı?

 

         PİR SULTANIM, der ki üçler, yediler;

         Kırklar da anda hazır idiler.

         Bağdadı,Basrayı verdi dediler,

         Aslı nedir,neye verdin Bağdadı?

 

                   ŞAHABÖYLE YAZ!

         Kul olayım kalem tutan eline,

         Kâtip AHVALİMİ Şah’a böyle yaz.

         Şekerler ezeyim şirin diline,

         Kâtip ahvalimi şah’a böyle yaz.

 

         Allah’ı seversen kâtip böyle yaz,

         Dünü gün Şah’a eylerim niyaz.

         Umarım yıkılsın şu kanlı Sivas,

         Kâtip ahvalimi Şah’a böyle yaz.

 

         Sivas illerinde zilim çalınır;

         Çamlı beller bölük,bölük bölünür.

         Ben dosttan ayrıldım bağrım delinir,

         Kâtip ahvalimi Şah’a böyle yaz.

 

         Münafıkın her dediği oluyor;

         Gül benzimiz saruben soluyor.

         Gidi Mervân şâd oluben gülüyor;

         K3atip ahvalimi Şah’a böyle yaz.

 

         PİR SULTAN ABDALIM hey Hızır Paşa,

         Gör ki neler geliyor sağ olan başa.

         Hasret koydu bizi kavım,kardaşa;

         Kâtip ahvalimi Şah’a böyle yaz.

         O günün dünyasında Osmanlının karşısında iki büyük ve güçlü devlet vardı: Birisi Safevi devleti,diğeri de Mısırdaki Türkiye devleti.Osmanlılar,bu devleti küçültmek için Kölemenler/Memluklar/yani Oğuz kölelerinin kurduğu devlet derdi.Kölemenler devleti Osmanlıya çok uzaktı.Yalınız Dulkadiroğlu topraklarında 1000 kişilik bir Mısır süvari birliğinin bulunması Yavuz’un kulağına kar suyu kaçırmıştı.Şah İsmail Türkmenlere dayanmaktaydı;muhafız alayı bugün Toroslarda çok sefil bir durumda yaşantılarını sürdüren  Varsak   adlı Türk aşiretindendi.Anadolu Şah İsmail’in yaktığı ateşler içindeydi.Alevi Türkmenler bir devlet çatısı altında birleşmek istiyorlardı.İki taraf ta dini kullanmaktaydı.Pir sultan’ın asılmasına neden olan edimlerini Osmanlı şöylece sıralamıştı:                                                                                                      Osmanlı Belgelerine göre ise, Pir Sultan Abdal’ın katlini vacip kılan resmi gerekçeler özetle belli:

1- Pir Sultan dinsiz, namaz kılmıyor ve oruç tutmuyor

2- Şeriata aykırı söz söylüyor ve davranış sergiliyor.

3- Müslümanlara ´Yezit´ diyor ve şarap içiyor.

4- Kur´an ve İslam Peygamberi hakkında uygunsuz sözler söylüyor.

5- İslamiyet´in ilk üç halifesine sövüyor.

6- Peygamber hanımı Hz. Ayşe´ye hakaret ediyor.

7- Cem Ayini gibi gizli toplantılar yapıyor.

8- Safevi taraftarı ve Kızılbaş taifesinden bir devlet düşmanı. 

9- Rafızî kitaplar bulunduruyor okuyor ve okutuyor.

10- Saz ve Çalgı çalıyor törenlerde semah dönerek oyun oynuyor.

11- Törenlerde ve dışarıda haremlik selamlık kuralına riayet etmiyor.

12- Mehdi-i Zaman (Zamanın Mehdisi) gelecek propagandası yapıyor.

Bugünkü Sağcı iktidarlar da aynı Osmanlının yolunu izlemektedir. Mustafa kemal’e yürekten bağlı ve destekli olan Alevi asıllı Türk vatandaşlarına Onun açmış olduğu kapı kapatılmıştır.Yavuz Sultan Selim Alevi öldürtmemiştir diyen kendinden menkul ve çıkara köle Tarihçilerimize!Bu fetvalar neden alınmış derler!

ALEVİLERİN KATLEDİLMESİ İLE İLGİLİ VERİLEN İKİ FETVA
1) YAVUZ SELİM’İN ŞEYHÜLİSLAMI MÜFTÜ EL HAMZA’NIN
KIZILBAŞLARLA İLGİLİ FETVASI (1512)
Müslümanlar! Bilin ve öğrenin ki şu Kızılbaş toplumunun başkanları Erdebil-oğlu Şah İsmail'dir. Peygamberimiz aleyhisselâmm şeriatını ve sünnetini ve İslâm dinini ve din bilgisini ve Kur'ânı küçümsedikleri ve de Allah Tâlâ'nın haram kıldığı günahlara helâldir dedikleri ve Kur'ân’ı ve Mushafları ve şerîat kitaplarını hor görüp ateşte yaktıkları ve de bilginlere ve dindarlara ihanet edip öldürüp mescitlerini yaktıkları ve de pis başkanlarını Tanrı sayıp secde ettikleri ve de Hazret-i Ebu Bekir’e ve Hazreti Ömer’e sövüp halifelik halifeliklerini inkar edip sövdükleri ve de peygamberimizin şeriatını ve İslâmı yok etmeye kast ettikleri, bu anılan ve de bunların Şeriata karşı söz ve davranışları bu fakire ve diğer İslâm âlimlerine göre tevatürle bilinip açıkça belli olduğundan biz dahi şeriat’ın hükmü ve kitaplarımızın nakli ile FETVA VERDİK ki adı geçen toplum Kızılbaşlar-Kâfir ve dinsizdirler ve de her kimse ki onlara uyup o sapık dinlerine razı ve yardımcı olurlarsa onlar da kâfir ve dinsizlerdir. BUNLARI DAHİ ÖLDÜRÜP, TOPLUMLARINI darmadağın etmek tüm Müslümanlara vacip ve farzdır. Müslümanlardan ölen said ve şehid olup cennete girer ve onlardan ölen aşağılık cehennemin dibindedir, bunların hâli kâfirlerin hâlinden daha fena ve çirkindir. Zira bunların kestikleri ve avladıkları ister doğan'la ister ok ile ve av köpeği ile olsun murdardır ve nikâhları gerekse kendilerinden ve gerekse başkasından alsınlar bâtıldır ve de bunlara kimseden miras yoktur.

Bir bucak halkı bunlardan olsa da) Allah yardımcısı olsun Osmanlı Padişahına gerekir ki bunların (Kızılbaşların) ileri gelenlerini öldürüp mallarını ve kadınlarını dahi ve çocuklarını İslâm gazilerine taksim ede ve bunları ele geçirilince tövbeliklerine ve pişmanlıklarına inanmayıp öldürülmeli ve de bir kimse ki vilayette olup onlardan olduğu bilinirse ya da onlara giderken yakalanırsa öldürülmeli ve tüm bu toplum hem dinsizdir ve hem bozguncudur, iki yönden katledilmeleri vaciptir. Ey Allahım dine yardım edene sen de yardım et ve Müslümanları hor göreni sen de hor gör, (bu fetvayı veren) Sanı Görez adıyla meşhur el-Müftü Hamza"1
1) Yavuz Sultan Selim’in İran Seferi, İ.Ü.Ed.Fak. Tarih Dergisi sayı 22 s.17. 1968
İslamiyet Türkler ve Alevilik, Gülağ Öz, s. 188, 1999 Ankara
2) PADİŞAH YAVUZ SULTAN SELİMİN VEZİRİ ŞEYHÜLİSLAM İBNİ KEMAL'İN ÇALDIRAN SAVAŞIYLA İLGİLİ FETVASI
FETVA 2
Bu yerde adı zikri dolaşan, bütün zamanlarında tanındığından dolayı varlığının açıklanmasına gerek duymayan, Rahman ve Rahim adıyla; Şah İsmail’in ve din gününe (kıyamet) kadar lanetlenmiş guruplarının ve tebalarının yenik zelil askerlerinin küfrü hususunda Hamd Kerim, Kuvvetli büyük olan Allah içindir. Övgü doğru yola rehberlik eden Hz. Muhammet’i ve doğru dinde ona uyanlar (övgüler olsun) şianın (Şah İsmail ve tebasının) kendi imanlarından başka doğru yola götüren imam, imamlığını ilk dört halifenin halifeliğini inkâr ettikleri, İmam Ebu Bekir'le, İmam Ömer', İmam Osman’a (yüce Allah hepsinden razı olsun) açıkça küfür ettikleri Sünni memleketlerinden birçok yere hâkim oldukları, oralarda boş mezheplerini ortaya koydukları, haberleri ard ardına geldi, Müslüman ülkelerde bu durumun etkileri çoğaldı. Şeriatı ve ona uyanları küçümsüyorlar, bu şeriatla içtihat edenlere kendi mezheplerinin tersine, müctehatlarının mezheplerinde zorluk olduğunu ileri sürerek (şeriate tabi olanlara) sövüyorlar. Tarikatlarının Liderine de Şah İsmail adını verdiler.
Onlar Şah İsmail tarikatının metodunun son derece kolay olduğunu ileri sürüyorlar. Şah İsmail’in "helaldir" dediğini helal, haramdır dediğini haram sayıyorlar. . Şah şarabı helal kılsa, şarap helal oluyor. Özetle, küfürlerinin çeşitleri, Dinden dönmeleri küfürlerinde şüphe etmiyoruz. Sürekli gelen haberlerle bize ulaşmıştır. Ülkeleri Dar'ul-Harb'tır. Erkeklerinin ve kadınlarının nikâhı geçer­sizdir. Onların çocuklarının her biri zina çocuğudur. Onlardan birinin kestiği hayvan (ölü) mundar olur, her kim bir kadınları ve çocukları helal olur. Adamlarına ge­lince, onlar Müslüman olmadıkça öldürülmeleri zorunludur. Müslüman olduk­larında, zındıklıklarının tersine, diğer Müslümanlar gibi hür olurlar. İnsanlar­dan birisi (Darüs-Selâmı)-(şeriatın hüküm sürdüğü) terk etse bile, onların dini­ni seçse, onun da kesinlikle katli vaciptir.*
Kaynak :
Gülağ Öz, İslamiyet Türkler ve Alevilik, s.193  

Şeyhülislam Ebu Suud Efendi’nin Kızılbaşlarla İlgili Fetvaları


içinde SUNGUR tarafından .i

Soru: Kızılbaş topluluğunun, dine göre topluca öldürülmesi helal midir? Bunları öldürenler gazi, bu öldürme sırasında ölenler de şehit olur mu?
Yanıt: Kızılbaşların topluca öldürülmeleri elbette dinimize göre helaldir. Bu, en büyük, en kutsal savaştır… Bu yolda ölmek de şehitliğin en ulusudur. Kızılbaşların topluca öldürülmeleri elbette dinimize göre helaldir. Bu yolda ölmek de şehitliğin en ulusudur.

Soru: Kızılbaşların öldürülmesi, İslam Sultanına düşmanlık besledikleri için mi şarttır, yoksa başka nedenleri de var mıdır?
Yanıt: Bunlar hem sultana isyan ederler, hem de dinsizdirler…

 Soru: Kızılbaşların önderinin Tanrı Peygamberinin (Muhammet’in) soyundan olduğu söyleniyor. Bu durumda, Kızılbaşların öldürülmelerinin helal olduğundan biraz kuşku duyulamaz mı?
Yanıt: Hâşâ, en küçük kuşku duyulmaz. Kızılbaşların yaptıkları kötü işler, o temiz peygamber soyuyla bir ilgilerinin olmadığını göstermeye yeter. Ayrıca babası İsmail ortaya çıktığında, İmam Ali er-Rıza ibni Musa el-Kazım’ın mezarının bulunduğu ve diğer yerlerdeki büyük seyyidleri zorlayarak kendi soyunu da onlarınkinden göstermek istedi. Direnenleri öldürttü. Bazı seyyidleri kıyımdan kurtulmak için bu isteğe boyun eğmişler, fakat dikkat edenlerin anlayabilmesi için de onun soyunu kısır bir seyyide bağlamışlardır.

Ayrıca, soyunun peygambere dayandığı doğru olsa bile, dinsiz olunca diğer kâfilerden ayrımı kalmaz. Ancak ve ancak doğruluğu tartışılmayacak olan kutsal şeriat töresine uyanlar ve onun sağlam kurallarını koruyanlar peygamber soyundan olabilir. Örneğin, Kenan, Nuh Peygamberin oğluydu ama onun yolundan çıkmıştı. Nuh Peygamber, Kenan’ın kurtulması için yalvardığında, Tanrı, “O senin soyundan sayılmaz…” demiş, Kenan da, öbür kâfirlerle birlikte boğulup cezalandırılmıştı…

Eğer büyük peygamber soyundan gelmek azabdan kurtulmaya yetseydi, Âdem Peygamber soyundan geldikleri için, bütün kâfirler bu dünyada ve öbür dünyada asla azaba düşmezlerdi.

Soru: Kızılbaşlar, Şii olduklarını söylüyorlar, “Lailahe illallah” diyorlar. Kendilerine karşı uygulanan bu ölçüde sıkılığın nedeni nedir? Ayrıntılı ve geniş, geniş açıklar mısınız?
Yanıt: Onlar Şii de değildir. Zaten, “Yetmiş üç yoldan ehlisünnet dışındakiler yanacaktır…” diyen peygamberimiz durumu aydınlatmıştır. Kızılbaşlar, yetmiş üç yolun tam olarak birinden değildirler.EK:Hz.Muhammet İslam Yetmiş üç mezhebe bölünecektir!”Buyurmuş!Bugün İslamda yetmiş üç mezhep vardır!Ostüzü. Her birinden bir parça kötülük ve bozgunculuk alıp kendi isteklerine göre yarattıkları sapıklık ve küfürlerine katarak bir sapıklık ve dinsizlik mezhebi kurmuşlardır. Bu kötü durumlarını gün, gün artırmaktadırlar. Bunların sürüp giden, bilinen suçlarına bakarak kutsal din yasalarına (şeriate) göre şu yargılara varırız:

O zalimler, ulu Kuran’ı, kutsal şeriatı ve İslam dinini hafife almakta, dinsel kitaplara söverek ateşe atmaktalar. Gerçek din bilgilerini (şeriat âlimlerini) bu bilgileri yüzünden kırmakta, önderleri olan sapık haini Tanrı yerine koyarak ona secde etmekteler. Ayrıca haram olduğu sağlam ayetlerle saptanmış olan bütün yasakları da helal sayıyorlar. Ayrıca Ebi Bekr ile Ömer’e lanet ettiklerinden dolayı da kâfirdirler. Ayrıca, doğruluğu tartışılamayacak olan Ayşe’nin (Peygamberin ailesi) erdemine ilişkin birçok ulu ayet inmişken, bunlar Ayşe anamıza dil uzatarak Kuran’ı yalanlamakta ve böylece de kâfir olmaktalar. Ve yine Ayşe’ye yönelik suçlamaları ile peygamberimizin kutsal büyüklüğüne leke sürerek bu yolla peygambere sövmüş sayılırlar. Bu yüzden bütün Kızılbaşların, büyüğü küçüğü ile kentleri ve eserleriyle yok edilmeleri şarttır. Bunların kâfir olduğundan kuşku duyanlar da kâfir olur.

Kızılbaşlar, İmam-ı Âzam ve İmam Süfyan-ı Servi’ye göre, eğer tam anlamıyla tevbe eder de İslamiyet’e dönerlerse ölümden kurtulurlar. Fakat İmam Malik, İmam Şafii, İmam Ahmed bin Hambel, İmam Leys bin Sad, İmam İshak bin Rahuya ve öteki din bilginlerine göre bunların tevbeleri de kabul edilmez. Elbette boyunlarının kesilmesi gerekir.

Hazret-i İmam (Ebu Hanife) onların hangi yanın inancını benimserlerse o yandan olacaklarını söylemiştir. Bu yargı bilinir.

Kızılbaş askerleri için ne yapılması gerektiği konusunda bir ikilik yoktur. (Öldürülmeleri gerekir.) Fakat köylerde ve kentlerde kendi hallerinde doğrulukla oturup Kızılbaşların nitelik ve davranışlarından arınmış, dışları da buna uygun kimselerin, yalanları ortaya çıkmadığı sürece, diğerlerine uygulanan uygulamalardan (katliamdan) kurtulmaları gerekir.

Kızılbaşların öldürülmeleri, diğer kâfirlerin yok edilmelerinden daha önemlidir. Örneğin Medine çevresinde kâfir çokken ve Şam henüz ele geçirilmemişken, Ebi Bekir kâfirlere saldırmayı değil, yalancı Müseyleme’ye bağlı bu döneklere saldırmayı yeğlemiştir. Hazreti Ali zamanında Haricilerin kırılması da böyle olmuştur. Bu kesimin kötülükleri çok büyüktür. Bunların kötülüklerini yeryüzünden silmek için çok çaba harcamak, ne gerekirse yapmak lazımdır.
Soru: Nahçıvan seferinde esir alınan Kızılbaş çocuğuna devşirme usulü uygulanır mı (yeniçeri-Enderun talebesi gibi)
Yanıt: uygulanmaz

Soru: Vurulan Kızılbaşlar arasında esir olanlardan bazıları ermeni olsa kurtuluşa erer mi?
Yanıt: Kurtulurlar, bu takdir de Ermeniler Kızılbaş askeriyle İslam askeri üzerine gelip savaşmış olmayacak şeraite göre esir almak yoktur.

Soru: Dinden döneni savaş olmadan da esir etmek İmam-ı Azam’ın rivayetine göre caiz olduğuna göre Kızılbaş kadınlarını esir etmekle İslam askerine kuvvet ve ululuk, din düşmanlarına da zayıflık ve alçaklık gelirse bu rivayete göre davranmak caiz midir
Yanıt: caizdir.

Soru: Bu rivayetle esir alınan kadının hizmetleri ve evlenilmesi caiz mi?
Yanıt: Hizmetleri helaldir ancak dinden çıkmıştır evlenilmesi için İslama gelmesi gerekir.

Soru: Ashaba söven Kızılbaş Zeyd’i Amr oğlu Bekr öldürse ceza verilir mi?
Yanıt: Küfür ettiği belli ise bir şey lazım gelmez.

Soru: “Muâviye hayırlı kişi değildir” dese, şer’an Zeyde ne ceza verilir
Yanıt: Ta’zir olunur (Tazir kanunla belirlenmemiş suçlara verilen cezanın adı dayaktan idama kadar giden bir şekli vardır ve uygulayan kişinin keyfine ortamın şartlarına bağlıdır.)

Soru: Sahâbe-i kiramdan Muaviye ye lâ’net eden Zeyde şer’an ne lâzım olur?
Yanıt: Dövülür ve hapsedilir

M. Ertuğrul Düzdağ Şeyhülislam Ebusuud Efendi Fetvaları Işığında                          16. Asır Türk Hayatı

BU DA BİR YORUM TARZI! AMA SİZ KENDİNİZİ Yavuz Sultan selim yerine koymalısınız. Yıldırım Beyazıtlın başına çubuk ovasında gelen felaketi de göz önünde tutmalısınız.İkinci Dünya Savaşında;Japon-Amerikan Savaşı başlamadan Amerikalılar 120.000 japone asıllı vatandaşlarını bir çölde kurdukları kampta toplayarak 20.000 vatandaşının ölümüne sebep olmuşlardır.Bendeniz Yavuzun zafer kazanmasının daha olumlu olduğukanatındayım.Yoksa Şah İsmail Anadolu’da Sünni müslümanbırakmazdı!Anadolu Persleşirdi!Ostüzü.                                                                                  Tayyip Erdoğan’ın öve, öve bitiremediği adamın Kızılbaşlar hakkında verdiği fetvalardan bir bölüm. Tonyukuk Beğ’in Türkçeleştirmesiyle.

Deniyor ki bize “siz beş yüz öncenin kan davasını güdüyorsunuz”

Tayyip Erdoğan’ın sözlerine bakıldığı zaman kimin kan davası güttüğü gayet iyi anlaşılıyor. Günümüzün şeyhülislamı vazifesini gören, kanun çıkarılacağı zaman dahi sorma gereği duyulan Diyanet İşlerinin cevapları kimin kan davası güttüğünü açıkça ortaya koyuyor.

Tayyip Erdoğan’ın dünya görüşünü bildiğimiz için olağan karşılıyoruz. Fakat diğer tarafta sözde, Türkçü olduğunu söyleyen Işık Evlerinden çıkma bir piç kalkıyor kuyruk acısı diyor.

Kimin beş yüz yıl öncesinin davasını güttüğü buradan da anlaşılıyor. İçi pislik dolu şişenin ağzını kapatıp, dışını isteğiniz kadar yıkayın. Şişe yine pislik içindedir. Bunlar da işte böyle.

Anadolu’nun nüfus yapısının tamamen değiştiren ve Türk soykırımına yol açan bu fetvaları mezhep ve ümmetçilik çukuruna düşmeyen birinin yorumu ancak lanet okumak olur. Oysa bu zevatlar sadece mezhebi kendilerinden olan Türklere kucak açmakta ve onların yanında olmaktadırlar. Şimdi sormak isterim kim beş yüz yıl öncenin davasını güdüyor ve kimin kuyruk acısı var?

"O edepsizlerin hareketleri, Kızılbaşların yaşamasına sebep oldu. Eğer o sene Azerbaycan’da kışlasaydık bu Kızılbaş işi hal olurdu."10 Yavuz Sultan Selim, Tebriz dönüşü bunları söylüyor.

Alevilik konusunda araştırmalar yapan Atilla Özkırımlı şöyle bir aktarma yapıyor: "Anadolu Alevileri bir siyasal egemenlik kavgası vermekteydiler ve bu kavga görünürde dinsel inançlar uğruna yürütülmekteydi. Başka bir deyişle Anadolulu Alevi Türkmen toplulukları bir siyasal egemenlik kavgasında kullanılıyordu. İşin ilginç yanı egemenlikleri altında oldukları Osmanlıyla, dolayısıyla devlete başkaldırırken ona ihanet etmedikleriydi. Onları Şah İsmail’e iten yalnız inanç birliği değildi çünkü. Şah İsmail’in dayandığı güç, yakın çevresindekiler kendi soydaşlaşlarıydı, kendi aşiretlerinin bireyleriydi. Üstelik Os­manlı yönetimi onları dışlıyor, nerdeyse silah zoruyla ayaklanmaya itiyordu. Bu nedenle Anadolu'ya gönderdiği halifeleri yoluyla, onlarla ilişkilerini sürdüren yöneticilerini, Türkmen beyleri arasından seçen, benzer dinsel inançları paylaştıkları Şah İsmail’i kurtarıcı olarak görmeleri doğaldı."11

Yavuz Sultan Selim'le ilgili hangi kaynak, hangi araştırma yapılırsa yapılsın, onun en büyük Alevi Türkmen düşmanı olduğu ortaya çıkıyor. Kendi insanlarını, kendi ırkından, kendi dininden olanları katlederek, yok ederek yok sayarak, dışlayarak, kovarak, düşmanlık güderek, yeryüzüne Yavuz dışında bir kral ne bir hükümdar, ne bir padişah, ne de bir yönetici gelmemiştir. Savaşmak amacıyla üzerine gittiği Türk hükümdarı Şah İsmail’e saldırırken arkada isyan edecekleri, başkaldıracakları savıyla insanları katletmek hiç bir nedenle haklı gösterilemez. Ve Yavuz Sultan Selim Han’ın yaptıkları ne tarihte ne de günümüzde savunulamaz. Bunu savunmak en az Yavuz Sultan Selim Han kadar acımasızlık, gaddarlıktır.

Yavuz’un tarihçilerinden Hoca Saadettin Efendi dönemin çok güzel portresini çizmektedir. "Bundan önce ayağı uğurlu padişah Rum diyarında yerleşmiş bulunan Kızılbaş tutkunlarını ve Alevi tavşanlarını araştırmak için ülke yöneticilerine uyulması gerekli buyruklar gönderip, yediden yetmişe varınca ol yaramazlardan ne idüğü saptanan eşkıyanın adları defter olunup, mutlu kapıya bildirilmelerine Ferman-ı Hümayun çıkmıştı. Cihanda geçerli bu buyruk gereğince yöneticilerin araştırma ve taramalarıyla sayıları kırk bini bulan bunların kimi ortadan kaldırılıp, kimi de hapse attırıldı."12

Osmanlı tarihçileri, Yavuz'un kavgacılığıyla, insanları katletmeleriyle övünüp duruyorlardı. Yavuz’un salt Anadolu insanlarını kırmaları onları tatmin etmiyor üstelik komşu ülkelerin halklarının kırdırılmasını da alkışlarla selamlıyorlar. Yine Solakzade Mehmet Handemi Efendi, Yavuz'un Gürcüleri kırmasından sonra Anadolu'ya gelir gelmez yaptıklarını şöyle övüyor: "Bundan başka kan damlayan kılıcının başı, Kızılbaş kalabalığını nice defa perişan eyledi” 13


Dipnotlar :
1)Altındağ, Şinasi; Selim 1.İslam Ansiklopedisi 10.cilt s.424
2)Uzunçarşılı, H.İ. Osmanlı Tarihi, s. 256
3)” “  “ age.
4)A.Refik16.AsırdaRafızîlikve,Bektaşilik, s.9.
5)Sümer,Faruk;Oğuzlar-Türkmenler, s.171.
6)Bulut,Şükrü;DostDergisi,Sayı: 1, s.40.
7)Fırat, Şerif M. Doğu İlleri ve Varto Tarihi, 3.baskı s.41
8)Yetkin, Çetin; Türk Halk Hareketleri ve Devrimleri s.160
9)Yörükoğlu, R. Okunacak En Büyük Kitap İnsandır, s.64.
10 Uluçay, Çağatay; Yavuz Sultan Selim, s.23, Özyürek Yayınevi, 1952.
11)Özkırımlı,Atilla;Alevilik-Bektaşilik, s.166.
12)H.S.Efendi,TacütTevarihC.IV. s.176
13)Mehmet Hemdami Çelebi, Solakzade tarihi, c.1 s.438, Kültür
Bakanlığı Yayını  1989


İzleyiciler

Blog Arşivi