9 Şubat 2012 Perşembe

571/KİNCİLER=DİNCİLER,TİNERCİLER VE LAİKLER. VE MADIMAKTA YAKILANLAR.

                                                                        
OSMAN TÜRKOĞUZ
            osmanturkoguz@gmail.com
            İzmir;09 Şubat2012.
                            
MADIMAKTAKİ AYDIN İNSANLARIMIZI TİNERCİLER ve LAİKLLER YAKMADI!
                         CAMİDEN ÇIKAN KİNCİLER=DİNCİLER YAKTI.
                                               DİN, halkın afyonudur!”Leon Troçki
“Geçmişini hatırlayamayanlar, onu tekrarlamaya mahkûmdurlar.”
                       Santayana, Life of Raeson
“Dindar gençlik yetiştirmeyelim de Tinerci mi olsunlar!”Sayın R.Tayyib Erdoğan.         
Kendi tarihini bilememek çok ayıp. Bildiği halde halka yalan şeyler anlatmak ta ihanettir bence, yani Türkoğuzca:
         Sayın Recep Tayyip Erdoğan Beyimiz,  Sultan Abdülmecit için “Dedem!” demişti. O Büyük! Hünkâr bu dindar gençlik masalını duyarsa çok kızar. Neden mi kızar,hatta Sadrazam olan damadı zamanında Dersaadet’te çok büyük ve dahi çok dehşetli Medreseliler ayaklanması olmuştu.Osmanlı Devleti şeriatla yönetildiği gibi okullarında da dinci gençlik yetiştirilirdi ve Halifeyi ruyuzemin dahi var idi.Sadrazam olan Damadışehriyari de dini okullardan yetişmeydi.Koskoca Cihan Padişahı,uluorta kızının kocasına ve Devletinin Sadrazamına:EŞŞEK HERİFF!” Demişti.
         Sayın Recep Tayyib Erdoğan’ın bütün hareketlerinin etrafında döndürüldüğü tek eksen aşağıda vereceğim yemininde saklıdır.Bu yeminin aslı devlet arşivinde saklı olduğu gibi,--WWW.oytrabzon.com --sitesinde de vardır.
       “Günümüzün Başbakanı, deri değiştirir gibi gömlek değiştiren Recep Tayyib Erdoğan’ın henüz 1980’li yıllarda Atatürk aleyhine etmiş olduğu yemindir”:
         Ben, Muhammet Müslüman ümmetindenim. Türküye dinsiz laik bir ülke haline gelmiştir. Hayatımı Mustafa Kemal dinsizliği ile savaşa adayacağıma, Türkiye’yi bir din ve şeriat devleti haline getirmek için mücadele edeceğime, Kemal Paşa zamanında çıkarılan dinsiz kanunların tatbikini önleyeceğime, kısa zamanda ümmet esasına dayanan şeriat devletinin kurulması için çalışacağıma, dinim, Allahım ve bütün mukaddesatım üzerine yemin ve kasem ederim”Recep Tayyip Erdoğan.
         “UTAMAZ ZİHNİYETLE HÂLÂ MÜCADELE EDİYORUZ!”
         “Başbakan,”uslanmaz, yüzü kızarmaz, ders almaz zihniyet,150 yıldır olduğu gibi bugün de değişime direniyor. Sinsi senaryolarla ülkeye karanlık istikamet çizmek istiyor!”Dedi.09 Şubat 2012 tarihli basın.
         Bu tarih bilgisinden, ülkemizdeki 200 senelik köleliklerini sürdürme bilgisinden bu kadar ters bir yorum çıkarılabileceğine inanmazdım. Avrupa’da ve Almanya’da matbaacılık 1445’te başladığı halde, çıkarcı Dindarların ve Uygarlığa Kindarların engellemesiyle, bu yenilik şartlı olarak 1727 tarihinde, İbrahim Müteferrika adlı bir Macar tarafından ülkemize getirilebilmişti. Oysa Osmanlı vatandaşı azınlıklar kurdukları matbaalar ile kendi dillerinde kitaplar yayımlıyorlardı.
         1-Osmanlı Müslüman halkı, yenileşmeye, sömürülmenin kaldırılmasına; Dersaadet halkının çocuklarının askerden muaf tutulup, kendi oğullarının ve kocalarının türlü cephelerde, öldürülünceye kadar,15–20 sene askerlik hizmeti yapmanın kaldırılmamasına da direniyordu.
         2-Ümmetçiliğe dayalı Osmanlı halkının, Uluslaştırılan Arap’” Kavm’i Necibi Arap denilerek, her yıl milyarlarca altınlık Sürre Altının gönderilmesinin kaldırılmamasına direniyordu.
         3-Osmanlı Müslüman Türkleri kendilerine Türk denmesine karşı direniyordu. Volney’in tarifini yaptığı giyim tarzının aynen kalması için de direniyordu:”Türkler, Efendileri boyunlarını zahmetsiz kesmeleri için yakasız ceket giymektedirler!”
         4-Uzatmayalım,150 seneden beri Ümmetçi Osmanlı tebaası, insan yerine konulmamak, Müslüman olmayanların yaşam ve eğitim seviyesine çıkmamak, aydınlığa ve insan onuruna kavuşmamak için direniyordu. Cumhur Resimiz Gazi Mustafa Kemal’in Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinin açılışındaki tarihi söylevini de vermek zorundayım. Ayrı bir yazımda.                                                             Bizim direnişimiz sizlere ve sizlerin uygulamaya yemin ve kasemle vermiş olduğunuz kararların uygulanmasına karşıdır Sayın Bay Erdoğan! Şu itirafınızı da yazdıktan sonra; direnişimizin nedenlerini de açıklayayım:
         “Demokrasi bizim için amaç değil, araçtır. Demokrasi treni istediğimiz istasyona geldiğinde ineriz!”Sn. Recep Tayyip Erdoğan.
         1*Görevleri parmak kaldırıp, indirmeye indirgenen Milletvekillerinize 19.000T:Liralık maaşa ve Emeklilere ve çalışanlara verilmiş olan açlık sınırının çok altındaki maaş artışının sürdürülmesine direniyoruz.
         2*Bu ülkenin ve bu Türk ulusunun bağımsızlığ ve onuru için gazi ve Şehit olanlara hakaret edercesine, kanuni bir operasyonda öldürülen kaçakçılarına ailelerine 123.000T.Lirası tazminat ödenmesine de karşı da direnmekteyiz. Türkiye Cumhuriyeti adına ödenecek bu tazminatların geri ödetilmesi için, yani Rucu hakkının kullanılması için, Ülkemizi, Ulusumuzu ve Bağımsızlığımızı korumakla Görevli kahramanlarımızdan suçlu yaratmanıza da karşıyız ve bunun için de direniyoruz.
         3*Vatan Hainlerinin kahraman, Kahramanlarımızın da Vatan haini yapılmasına, uyduruk dosyalarla ve Özel görevli mahkemelerce yargılanarak evrensel hukuka uymayan kararlarla esir alınmasına karşı da direnmekteyiz. Biz, Atatürkçü ve Çağdaş, Türklüğümüzü ve vatanımızın bölünmezliğini ve üniter yapısını her şeyin üstünde tutanlar, köle ve Yabancı uşağı olmamak için direnmekteyiz.
         4*Sayın Bay Recep Tayyib Erdoğan, biz, size ve sizi yanlışlıklarınızla övenlere karşı da şiddetle ve dahi hiddetle direnmekteyiz.
         5*Biz; ATATÜRK’ÜN, Türklüğün,Vatanımızın ve Çağdaşlığın sevdalılar olarak; Ümmet olarak ortaçağa ve karanlıklara gitmeye ve Din ve Allah adına soyulmaya karşı da itirazdayız. Deniz Fenercilerini koruma zihniyetinize de itirazda ve derin bir hınç deryasındayız. Uzatmayalım; Ülkemizin ve Vatanımızın, Ulusumuzun bölünmesine karşıyız ve itirazdayız.
         Bir hatırlatma: Fransa’da 1848 genel seçimlerini kazanarak Fransız Cumhurbaşkanı Seçilen Napolyon’un kardeşi ve Hollanda kralının oğlu olan—1808—1873--; Victor Hugo tarafından karikatürize edeilen Keçi sakallı Charles Louis Bonapart,1851’deki demokrasi trenini İmparatorluk sapağına çekmenin cezasını esaret kayığına binerek İngiltere’ye sığınmakla çekmişti. Fransa’nın kuzeyinde bir adaya sürgün ederek orada 18 sene kalmasına sebep olduğu Victor Hugo da Fransa’ya onuruyla dönmüştü. Oğlunuzun gemiciğine, polislerinizin dinlememlerine, maskeli tanıklarınınız ve dahi müddei hususilerinize pek güvenmemelisiniz. USA’YA güvenenlerin akıbetlerini de öğrenmelisiniz.Vietnam. Diem ve O’NUN  Korkunç Yengesinin sonu çok ibretlik bir tarihi gerçekliktir.   Sizin sonunuzu bilemem amma, Silivri Tutsaklarının Şan ve şerefle döneceklerinden eminin, onlar Türkiye’mizin birer Victor Hügosudurlar.                    Anlatımızı sürdürelim:      

Fatih Sultan Mehmet döneminde yaşayan, Trabzon’a KADI olarak giderken yolda soyulan, Şeyhi’nin(1371–1439) HARNAME adlı hicvini okumayan var mı? Rüşvetle semiren büyükleri görerek, onlara özenen bir garibanın başına gelenleri, ÖKÜZ ve EŞEK motifi ile anlatması, devrinin sosyal tarihi değil de nedir? Fuzuli, Türk –Azeri edebiyatının en büyük şairidir.(1480–1556) tarihleri arasında, Bağdat’ta yaşamış,1556 senesinde de vebadan ölmüştür. Kanunî Sultan Süleyman, Bağdat’ı fethedince, O’na ve paşalarına kasideler yazmıştır. Kanunî de, Fuzuli’ye Evkaf gelirinden (9) akçelik bir maaş bağlamıştır. Fuzulî, bir türlü bu maaşını alamayınca, Nişancı Celâl Zade Mustafa Çelebi’ye ünlü ŞİKÂYETNAME’SİNİ yazmıştı. Bu ŞİKÂYETNAME ve Avusturya İmparatorluğunun İstanbul Elçisi BUSBECK’in anıları, Osmanlı’nın iç yüzünün tam bir MİR çekimidir.(1554–1562 arası).ŞİKÂYETNAME’NİN başlangıcını okumak yeterlidir. Kanunî’nin emri ve haberi olmadan maaşının verilmemesi düşünülemez. Kanunî’yi uyaranlar :” Devletlû ve dahi Azametlû Hünkârım, bu Herif’i na şerif KIZILBAŞTIR! Şeyhülislam kulunuzun dahi bunlar hakkında fetvaları vardır. Gene de siz Devletlû ve Azametlû Padişahımız bilürsünüz;” dediler. Maaş işi de böylece Düyuna kaldırıldı. ŞİKÂYETNAME şöylece başlamaktadır:”Selam verdim, rüşvet deyildir deyü almadılar. Hüküm gösterdim, FAİDESİZDİR deyü mültefit olmadılar. Eğerçi zahirde suret’i itaat gösterdiler, amma zeban’ı hal ile cemi sualime cevap! Verdiler…” Avusturya Elçisi BUSBECK,1555 tarihinde, İstanbul’a gelir; Viyana’ da bulunan dostlarına yazdığı mektupları tarihi belge niteliğindedir. Bu mektuplardan bir iki parça vermekle yetineceğim. Şimdi, beş asır sonra, okuyalım Sefir’i Kebir’i Nemçe’yi:                                    ”Gerçekte, Türklerin yanına gitmek isteyen bir adam, sınırı geçer geçmez, kesenin ağzını açmağa ve memleketlerini terk edene kadar da, onu hiç kapamamaya hazır bulunmalıdır. Orada bulunduğu sürece, etrafa para serperek ve bunların boşa gitmiş olması için dua edecektir”.s. 38
“İyi tanıdığım, yüksek rütbeli bir Türk subayı Napoli donanmasına karşı yapılan sefere katılmıştı. Napoli donanmasının komutan ya da kral sancağı onun eline düşmüştü. İmparatorluk kartalının üzerinde, bütün İspanya illerinin armaları bu sancakta görülüyordu. Bunu, bir armağan olarak, Süleyman’a taktım edeceğini öğrenince, buna engel olmayı ve sancağı elime geçirmeyi bir vazife bildim. Kendisine, iki ipekli giyeceği armağan olarak göndererek, sancağı almakta zorluk çekmedim. Bu suretle; Şarıl Kent’in şerefli bayrağının, yenilginin sürekli bir anısı olarak, düşman elinde kalmasına engel oldum. S.282
“Rüstem, her zaman ters ve anifti, sözlerinin bir emir gibi kabul edilmesini iterdi. Politik durum ve şartların ne durumda olduğunu ve sultanın ilerlemiş yaşının neye lüzum gösterdiğini pek ala bilirdi. Fakat fiiliyatta ve sözde azıcık yumuşaklık göstermiş olursa, hasislik sevki ile böyle davranmış görünmekten korkardı. Çünkü Sultan, o’nun rüşvet aldığından, kuvvetli bir şekilde şüpheleniyordu.”s.245
“Rüstem, tercüman’a: Sizin fikriniz nedir,  BUSBECK’in birkaç sefer teklif ettiği şartlara Sultan’ın muvaffakiyetini alsam, sözünü tutar mı? Diye sorunca, Tercüman: BUSBECK, vaat ettiği hediyeleri verir.”Dediğinde;”git evine, sor o’na.”Der. Bu konuda BUSBECK’i dinleyelim:”şimdi, yanımda, her türlü olasılığa karşı,(5.000) Duka altını var. Bu miktar altın,(6.000) Kuran’a eşittir. Bu parayı tercümana verdim ve bunun iyi niyetimin bir kanıtı olduğunu, ilk taksiti oluşturduğunu, Rüstem’e söylemesini rica ettim. Üst tarafı, iş bitirildiği zaman verilecekti. Çünkü daha büyük bir para vaat etmiştim.”S.246
           Yeniçeri Ocağından gelen bu Hırvat kökenli Rüstem Paşa, Sadrazamlığa yükseldiği gibi, Kanunî’nin Damadı bile olmuştu. Manisa sarayında, Kanunî’ye takdim edilen, Ukraynalı bir Papazın kızı olan Raksalon-Hürrem Sultan- ile birleşerek, Şehzade MUSTAFA’YI ve BEŞ Oğlu ile Şehzade Beyazıt’ı boğdurtmuşlardır. BUSBECK:”Bir insan olarak, Şehzade Mustafa’nın ölümüne üzüldüm. Bir Türk düşmanı olarak ta sevindim. Tanrı, Atilla’yı dedelerimizin başına, Fatih Sulta Mehmet’i babalarımızın başına, Kanunî’ de bizim başımıza musallat etti. Şeyh zade Mustafa öldürülmeseydi, çocuklarımızın başına musallat olacaktı.”Diyor.
        Ben, bu konuları niçin mi yazıyorum? Anlatayım: ”Medeniyet, İrfan, Hayır ve Ref derneği Başkanı Fazıl Emre,” Kuşadası Belediye salonunda bir konferans düzenlemiş. Kadınların ayrı, erkeklerin ayrı oturtulduğu salonda esmiş, gürlemiş! Osmanlı dönemini göklere çıkartarak:”inşallah, kısa sürede, Osmanlı devleti gibi olacağız,” buyurmuş. Üç yüz sene, önüne gelenden hakaret görüp, dayak yiyen Osmanlı devletinin hali ve sonu ortada. Bu Beyefendi, hiç merak etmesinler, TÜRKİYE CUMHURİYETİ’NİN Osmanlı devleti gibi olmasına izin veremeyiz. Demek ki, bu zat’ı muhterem de gidişata bakarak, sonumuzu iyi görmedi! İşte, bu tutarsız toplantı yüzünden bu yazıyı, çalakalem yazdım.
             Osmanlı döneminde, görev alan (243) Vezirden, sadece ve sadece (10) Vezir Türk kökenlidir.3”TÜRK’TEN VEZİR OLMAYA!”Ve”Türk’ten Yeniçeri alınmaya!”Ferman’ı Hümayun
             Osmanlının bu konuda kanunu olduğundan bu Zat’ı muhterem de habersiz gibi. Yeniçeri yasasının 5nci maddesinin, TÜRKTEN YENİÇERİ ALINMAYA hükmünü düzenlemekte olduğundan da haberi şerifleri yoktur sanırım. Arnavut kökenli Koçi Bey, Dördüncü Murat’a bir risale yazarak gönderir. Osmanlı devletinin gerileme nedenlerini ve kurtuluş önerilerini sıralar:”Belli tarihten beri, Yeniçeri ocağına, Kürt, Türk, Ağdacı, Tellak, Yol kesici, v.b…Alındığından, ocağın düzeni bozulmuştur…”Der. İkinci Murat döneminde, Yazıcı oğlu Ali’ye Osmanlının soyu GÜNHAN OĞULLARINDAN, KAYI BOYU’NA bağlattırıldığı halde,”ula Koçi, sen Türk’ü kimlerle kıyaslıyorsun diyen çıkmamıştır. Ama Osmanlı devletinin DEVLETLÜ hırsızlarını hicveden TÜRKOĞLU TÜRK NEF’İ, OSMANLI DEVLETİ’NİN KURULUŞ GÜNÜ OLAN,27OCAK 1635 CUMARTESİ GÜNÜ, Boynu Eğri Mehmet Ağa marifeti ile boğdurulmuştur.
      Daha anlatılacak çok şeylerim var; ama yerim dar. Osmanlı Tarihçisi NAİMA, Padişahların hayat öyküleriyle devirlerinde oluşan olayların tarihini yazarak, Padişah’ı RUYU ZEMİN’E takdim ettiği ünlü kitabında, TÜRKLER için (ETRAB’I Bİ İDRAK)-Akılsız,  idraksiz Türk –diyebilmiştir. Lütfen, Von HAMMER’İN Osmanlı Tarihi kitabını, şöylece, bir karıştırıveriniz. Dokuzuncu kitabının bir yerinde:”Hatta kabalığından dolayı, Türk Ahmet diye çağrılan…” Değerlendirmesini görürsünüz.
         Osmanlı’nın biz Türkler için ürettiği atasözlerine ne buyrulur?” Sırtını kürke, kapını da Türk’e alıştırma. Türk ne bilir bayramı, lık, lık içer ayranı!”
         Osmanlı Devleti’nde, Padişahın Muhafız Alaylarında Kürt, Arap ve Arnavut asıllılar bulunurdu. Sultan İkinci Abdülhamit’in Sır Kâtip’i de, Ünlü Arap İzzet değil miydi?
         Osmanlı dönemini yazanlar ve anlatanlar, savaşlardan ve çeşitli olaylardan söz ederler. Halkın durumunu, halkın ne yiyip ne içtiğini soran ve anlatana rastlayamazsınız. Osmanlının en güçlü olduğunu sandığımız dönemlerde, Anadolu Türk halkının, hayvanlarla bir ve beraber otlamaya çıktığını Prof. Dr. Mustafa Akdağ’ın ünlü araştırmasından öğreniyoruz. Askeri birlikler gibi örgütlenen medrese öğrencilerinin, köyleri ve kasabaları basarak, kadın, kız ve oğlan demeden ırzlarına geçtiklerinin gerçek öykülerini ağızlarına alan da yok.
          Anadolu, anlatılan ve üçüncü Mustafa’nın şiirinde tasvir edilen durumda iken, neler olduğunu bir de benden okumalısınız. Osmanlı devleti, tam (375) sene, Mekke ve Medine’ye Sürre Alayları ile neler mi gönderdi. Sürre Emini’nin atının eyer takımları altın ve gümüşten imal edilirdi, Urgan olarak kullanılan kısımları da saf ipekten yapılırdı. Götürdükleri eşyanın tutarı da akıllara zarar verecek cinsten idi.
         —200.000Düka altını,20.000ton buğday,
           —100.000 kat, elbise, çakşır, camedan, şalvar
           —100.000 adet kaftan,
           —Kâbe’ yakılacak bir senelik gülyağı. Samanlı, tam (375) sene Kâbe’de GÜLYAĞI yaktırmıştır. E.B.Şapalyo, Mezhepler ve Tarikatlar tarihi
           Bir de, Şu Damadı şehriyarı Hırvat’tan dönme Rüstem Paşa’nın Terekekesini görelim. Kardeşi Sinan Paşa da İkinci Beyazıt’ın Damadı ve karındaşından ünlüdür.4
          Rüstem Paşa’nın terekesi, Von HAMMER ve Uzun Mehmet Paşa Cönkünden alınmıştır. Eşi Mihri Mah Sultan için, her Allah’ın günü, 2.000Düka altını bıraktığı da rivayet edilmektedir.
        —8.000 adet güzel yazı ile bezenmiş Mushaf, değerli taşlarla bezenmiş 130 adet, ciltli Mushaf. 5.000adet çeşitli kitap, Memlûk köle,(oğuz,Çerkez170 kişi) ,Anadolu ve Rumeli’nde 815 çiftlik,2900 muharebe atı,476 su değirmeni,1106 adet deve,5000 sırmalı kaftan,8000 kavuk,11.000sırmalı kavuk,2.900zırh,2.000cübbe ve cevşen(örme zırh),600 gümüş eyer,500 gümüşlü miğfer,500altın kakmalı murassa (cevherli) eyer,130 çift altın eyer,700 murassa kılıç,1000 gümüşlü mızrak,70.000Düka altını,112yük–11.200.000 akçe 32 adet cevher, evinde,1000yük kuruş,(100.000.000guruş). VON HAMMER, Büyük Osmanlı tarihi.3s.448–449
         Osmanlının tarihi, bizim tarihimizdir. Aslında, daha da derinlere inmeliyiz. Isparta, gönen’de yapılan kazılarda bulunan iskeletlerin D:N.A. yapısı oradaki Türk vatandaşlarının D.N.A. yapısı ile aynı çıkmadı mı? Ben, hiçbir kimseye hakaret amacı ile yazmıyorum. Günümüzü ve dünümüzü neşterlemek, benim hakkım ve görevimdir. Hiç bir şeyi bilmeden, art düşüncelerle yapılan eylem ve davranışların karşısında olmak ta, benim yaşama nedenimdir. Bu, böylece biline. Bizler, ATATÜRK sayesinde Türklüğümüze ve insanlığımıza kavuştuk. Devşirme döllerinin Türk’ü yönetmesinin acısını da çok çektik.
           Rüstem Paşa’nın saptanabilen tereke kesinini okuduk. Binlerce Kuran’ı Kerim neye hizmet ediyor? Hırsızlık, rüşvet, soygun ve talan diz boyunu da aşmış. Halkımızın soyulup soğana çevrildiği bir çağı anlatırken, hala Viyana’ya gidiyoruz. Pekiyi, gerisin geriye niçin kaçtık?”Tanrı izin vermeseydi, ATATÜRK başarabilir miydi?” Diye soranlar, ben de sizlere soruyorum: Yüce Yaratanımız, NİÇİN ATATÜRK’Ü destekledi de, sizin övdüklerinizi desteklemedi?
            Din kitapları ve ibadethane inşaatları ile şeklen dindarlık ile halkımızın gözünü boyayıp vurgunlarınızı sürdüreceksiniz."Bazı insanları her zaman, bazı insanları da zaman, zaman kandırabilirsiniz. Ama TÜM İNSANLARI HER ZAMAN KANDIRAMAZSINIZ
             
                              

Recep Tayyib Erdoğan’ın Gençliğe Hitabesi!” Mizah olarak!”Alıntıdır.

  1. "Ey Türkiyeli gençlik, Van münit!
    Birinci vazifen, islamiyeti, dokunulmazlığı, seçim barajını ilelebet muhafaza ve müdafaa etmektir.
    Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli budur.

    Özgürlük ve islamiyete kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler. Cebren ve hile ile aziz meclisin tüm inisiyatifi elinden alınmış ve hatta darbe yapılmış olabilir. Bütün camilere girilmiş, bütün ak parti binaları yıkılmış ve memleketin her yeri darbeci askerlerle işgal edilmiş olabilir. Millet, fakr ü zaruret içinde harap ve bîtap düşmüş olabilir.
    Muhtaç olduğun iman, damarlarındaki asil kanda mevcuttur!"
(elpinoras, 05.04.2010 19.14)
  1. "Sobası olmayan eve kömür, su tesisatı olmayan köye beyaz eşya dağıttım, terbiyesizlik yapmayın oyunuzu bana verin, muhtaç olduğunuz her şey bu ampulde mevcut. Ampulleri de benim çocuğun gemiciğine istifledik zaten." şeklindeki samimi hitabedir...
(Victor van dort, 05.04.2010 19.23)
DİN BAZEN TİNERDİR, TİNER HALKIN AFYONUDUR!”
                             Sayın Davut aslantürk
                   Kenan Evren ve Erdoğan gibileri dini niye kullanır?”
”Erdoğan'ın sözleri, dinin işlevine dair çok bilinen o sözleri hatırlattı: "Din halkın afyonudur." Erdoğan "isyankâr bir gençlik mi istiyorsunuz" derken işaret ettiği tam da budur: Kurulu ve eşitsiz, insanlık dışı düzene başkaldırının önüne geçen bir olgudur din, Erdoğan gibileri için...Karl Marx'ın o çok bilindik tek cümlesinin, pek bilinmedik metninde, Hegel'in Hukuk Felsefesi'nin Eleştirisine Katkı. Giriş'te, ilgili cümlenin geçtiği pasaj şöyledir:
 "Din karşıtı söylemlerin temeli şudur; din, insanı değil insan dini yapar. Gerçekte ise din, insanın ne henüz kazanamadığı ne de tekraren kaybetmiş olmadığı kendisini idrak ve kendisine saygısıdır. Lakin insan, dünyanın dışında yerleşik soyut bir varlık da değildir. İnsan, devlet ve toplum anlamında bu dünyaya aittir. Bu devlet ve bu toplum dini üretir ki bu ters yüz edilmiş bir dünya demektir çünkü bunların kendisi zaten ters yüz edilmiştir. Din bu dünyanın; genel teorisidir, ansiklopedik bir hülasasıdır, popüler ifadeyle mantığıdır, ruhani onurudur, arzusudur, ahlaki yaptırımlarıdır, vakur bütünüdür ve ayrıca bu dünyadaki tesellinin (avunma) ve haklı olmanın da evrensel temelidir. Beşeri varlık henüz hiçbir gerçek hakikati elde edemediğinden din, beşerin bunu hayalen elde edişidir. Bu nedenle; dine karşı bir mücadele dolaylı manada, ruhani kokusu din olan bu dünyaya karşı da bir mücadeledir.

Dini çile, aynı zamanda, gerçek çilenin ifadesi ve gerçek çileye karşı bir başkaldırıdır. Din, baskı altındaki varlığın iniltisi, vicdansız dünyanın vicdanı, ruhsuz hallerin ruhudur. Din, insanların afyonudur.

İnsanların aldatıcı mutluluğu olarak dinin kaldırılması, onların gerçek mutluluklarını talep etmektir. Onlara halleriyle ilgili hayallerinden vazgeçmeleri konusunda çağrı yapmak, onlardan hayal kurmayı gerektiren hallerini terk etmelerini de istemektir. Bu yüzden, kuluçka safhasında olsa da din eleştirisi, üzerinde dinin haleler oluşturduğu bu gözyaşı vadisinin eleştirisidir."
Din kişisel alanda kimsenin karışamayacağı bir tercihtir.Toplumsal yaşamdaki rolü ise, mutsuz insanların"aldatıcı mutluluğu" olmasıdır. Bu yüzden afyondur din.

Tiner de afyondur!

Din böyle ama peki ya Erdoğan'ın ateist olmakla eşleştirdiği tinercilik? Ülkede tinerci gençler, dindar yetiştirilmedikleri, ateist oldukları, sonra da bir Allah inancına sığınmanın yokluğu karşısında efkârlandıkları için tiner kullanıyor değiller ki…
Tiner, bu düzende yokluğun, yoksulluğun en kötü vurduğu çocukların, gençlerin "aldatıcı mutluluğu". Erdoğan, tinerciliği örnek verirken, hem kökeni yoksulluk olan bu sorunu çözmeye dair hükümetin kafasında en ufak bir fikir olmadığını dışa vuruyor, hem de yoksulluğa, ezilenlere en ufak bir sempatiyle, anlayışla yaklaşmadığını, açıkça öfke güttüğünü ortaya koyuyor.

Din de bazen tinerdir!

Denilebilir ki, tamam bu çocuklar yoksul, ama tinerle kafayı bularak sürekli suç üretiyor, bazen birilerini öldürüyorlar. Doğrudur, fakat bu olgunun tek, tek o çocuklarla ilgili değil, toplumsal bir olgu olduğunu da akılda tutmak gerekir. Kapitalizmin kıyıya değil, uçuruma ittiği bu gençler, tiner kullanarak kendilerini rahatlıkla adam öldürebilecek bir psikolojiye sokmaktadır. Afyondur, insan aklını uyuşturur.

Din? Din topluma "aldatıcı bir mutluluk" sağlaması bakımından, bu bozuk düzende "teselli bulma imkânı" sunması bakımından halkın afyonudur, ama bazen insan aklını, cinayet işleyebilecek kadar uyuşturması bakımından da afyon olabilmektedir. Özellikle de, kişilerin hür vicdanlarına bırakılmak yerine, AKP'nin yaptığı gibi, siyasete alet edildiği zamanlarda.

Sivas'ta Madımak Oteli'ni yakanlar, binayı tutuşturmak için tiner kullanmamışlardı ama camiden, namazdan çıkmışlardı. Ogün Samast, namazdan çıktıktan sonra Hrant Dink'i vurmuştu. Malatya'da Zirve Yayınevi'nde vahşi bir katliam yapan gençler, bunu yaparken kafaları dini olarak doğru bir iş yaptıkları düşünceleriyle doluydu. Danıştay cinayeti zanlısı Alparslan Aslan’ın ekibi, Cumhuriyet gazetesine bomba attıktan sonra namaz kılmaya gitmişti.”                   

(sol-Haber Merkezi).”
Onlar da Dindar ve Kindardılar.Ostüzü. 
OSMAN TÜRKOĞUZ
            osmanturkoguz@gmail.com
            İzmir;09 Şubat2012.
                            
MADIMAKTAKİ AYDIN İNSANLARIMIZI TİNERCİLER ve LAİKLLER YAKMADI!
                         CAMİDEN ÇIKAN KİNCİLER=DİNCİLER YAKTI.
                                               DİN, halkın afyonudur!”Leon Troçki
“Geçmişini hatırlayamayanlar, onu tekrarlamaya mahkûmdurlar.”
                       Santayana, Life of Raeson
“Dindar gençlik yetiştirmeyelim de Tinerci mi olsunlar!”Sayın R.Tayyib Erdoğan.         
Kendi tarihini bilememek çok ayıp. Bildiği halde halka yalan şeyler anlatmak ta ihanettir bence, yani Türkoğuzca:
         Sayın Recep Tayyip Erdoğan Beyimiz,  Sultan Abdülmecit için “Dedem!” demişti. O Büyük! Hünkâr bu dindar gençlik masalını duyarsa çok kızar. Neden mi kızar,hatta Sadrazam olan damadı zamanında Dersaadet’te çok büyük ve dahi çok dehşetli Medreseliler ayaklanması olmuştu.Osmanlı Devleti şeriatla yönetildiği gibi okullarında da dinci gençlik yetiştirilirdi ve Halifeyi ruyuzemin dahi var idi.Sadrazam olan Damadışehriyari de dini okullardan yetişmeydi.Koskoca Cihan Padişahı,uluorta kızının kocasına ve Devletinin Sadrazamına:EŞŞEK HERİFF!” Demişti.
         Sayın Recep Tayyib Erdoğan’ın bütün hareketlerinin etrafında döndürüldüğü tek eksen aşağıda vereceğim yemininde saklıdır.Bu yeminin aslı devlet arşivinde saklı olduğu gibi,--WWW.oytrabzon.com --sitesinde de vardır.
       “Günümüzün Başbakanı, deri değiştirir gibi gömlek değiştiren Recep Tayyib Erdoğan’ın henüz 1980’li yıllarda Atatürk aleyhine etmiş olduğu yemindir”:
         Ben, Muhammet Müslüman ümmetindenim. Türküye dinsiz laik bir ülke haline gelmiştir. Hayatımı Mustafa Kemal dinsizliği ile savaşa adayacağıma, Türkiye’yi bir din ve şeriat devleti haline getirmek için mücadele edeceğime, Kemal Paşa zamanında çıkarılan dinsiz kanunların tatbikini önleyeceğime, kısa zamanda ümmet esasına dayanan şeriat devletinin kurulması için çalışacağıma, dinim, Allahım ve bütün mukaddesatım üzerine yemin ve kasem ederim”Recep Tayyip Erdoğan.
         “UTAMAZ ZİHNİYETLE HÂLÂ MÜCADELE EDİYORUZ!”
         “Başbakan,”uslanmaz, yüzü kızarmaz, ders almaz zihniyet,150 yıldır olduğu gibi bugün de değişime direniyor. Sinsi senaryolarla ülkeye karanlık istikamet çizmek istiyor!”Dedi.09 Şubat 2012 tarihli basın.
         Bu tarih bilgisinden, ülkemizdeki 200 senelik köleliklerini sürdürme bilgisinden bu kadar ters bir yorum çıkarılabileceğine inanmazdım. Avrupa’da ve Almanya’da matbaacılık 1445’te başladığı halde, çıkarcı Dindarların ve Uygarlığa Kindarların engellemesiyle, bu yenilik şartlı olarak 1727 tarihinde, İbrahim Müteferrika adlı bir Macar tarafından ülkemize getirilebilmişti. Oysa Osmanlı vatandaşı azınlıklar kurdukları matbaalar ile kendi dillerinde kitaplar yayımlıyorlardı.
         1-Osmanlı Müslüman halkı, yenileşmeye, sömürülmenin kaldırılmasına; Dersaadet halkının çocuklarının askerden muaf tutulup, kendi oğullarının ve kocalarının türlü cephelerde, öldürülünceye kadar,15–20 sene askerlik hizmeti yapmanın kaldırılmamasına da direniyordu.
         2-Ümmetçiliğe dayalı Osmanlı halkının, Uluslaştırılan Arap’” Kavm’i Necibi Arap denilerek, her yıl milyarlarca altınlık Sürre Altının gönderilmesinin kaldırılmamasına direniyordu.
         3-Osmanlı Müslüman Türkleri kendilerine Türk denmesine karşı direniyordu. Volney’in tarifini yaptığı giyim tarzının aynen kalması için de direniyordu:”Türkler, Efendileri boyunlarını zahmetsiz kesmeleri için yakasız ceket giymektedirler!”
         4-Uzatmayalım,150 seneden beri Ümmetçi Osmanlı tebaası, insan yerine konulmamak, Müslüman olmayanların yaşam ve eğitim seviyesine çıkmamak, aydınlığa ve insan onuruna kavuşmamak için direniyordu. Cumhur Resimiz Gazi Mustafa Kemal’in Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinin açılışındaki tarihi söylevini de vermek zorundayım. Ayrı bir yazımda.                                                             Bizim direnişimiz sizlere ve sizlerin uygulamaya yemin ve kasemle vermiş olduğunuz kararların uygulanmasına karşıdır Sayın Bay Erdoğan! Şu itirafınızı da yazdıktan sonra; direnişimizin nedenlerini de açıklayayım:
         “Demokrasi bizim için amaç değil, araçtır. Demokrasi treni istediğimiz istasyona geldiğinde ineriz!”Sn. Recep Tayyip Erdoğan.
         1*Görevleri parmak kaldırıp, indirmeye indirgenen Milletvekillerinize 19.000T:Liralık maaşa ve Emeklilere ve çalışanlara verilmiş olan açlık sınırının çok altındaki maaş artışının sürdürülmesine direniyoruz.
         2*Bu ülkenin ve bu Türk ulusunun bağımsızlığ ve onuru için gazi ve Şehit olanlara hakaret edercesine, kanuni bir operasyonda öldürülen kaçakçılarına ailelerine 123.000T.Lirası tazminat ödenmesine de karşı da direnmekteyiz. Türkiye Cumhuriyeti adına ödenecek bu tazminatların geri ödetilmesi için, yani Rucu hakkının kullanılması için, Ülkemizi, Ulusumuzu ve Bağımsızlığımızı korumakla Görevli kahramanlarımızdan suçlu yaratmanıza da karşıyız ve bunun için de direniyoruz.
         3*Vatan Hainlerinin kahraman, Kahramanlarımızın da Vatan haini yapılmasına, uyduruk dosyalarla ve Özel görevli mahkemelerce yargılanarak evrensel hukuka uymayan kararlarla esir alınmasına karşı da direnmekteyiz. Biz, Atatürkçü ve Çağdaş, Türklüğümüzü ve vatanımızın bölünmezliğini ve üniter yapısını her şeyin üstünde tutanlar, köle ve Yabancı uşağı olmamak için direnmekteyiz.
         4*Sayın Bay Recep Tayyib Erdoğan, biz, size ve sizi yanlışlıklarınızla övenlere karşı da şiddetle ve dahi hiddetle direnmekteyiz.
         5*Biz; ATATÜRK’ÜN, Türklüğün,Vatanımızın ve Çağdaşlığın sevdalılar olarak; Ümmet olarak ortaçağa ve karanlıklara gitmeye ve Din ve Allah adına soyulmaya karşı da itirazdayız. Deniz Fenercilerini koruma zihniyetinize de itirazda ve derin bir hınç deryasındayız. Uzatmayalım; Ülkemizin ve Vatanımızın, Ulusumuzun bölünmesine karşıyız ve itirazdayız.
         Bir hatırlatma: Fransa’da 1848 genel seçimlerini kazanarak Fransız Cumhurbaşkanı Seçilen Napolyon’un kardeşi ve Hollanda kralının oğlu olan—1808—1873--; Victor Hugo tarafından karikatürize edeilen Keçi sakallı Charles Louis Bonapart,1851’deki demokrasi trenini İmparatorluk sapağına çekmenin cezasını esaret kayığına binerek İngiltere’ye sığınmakla çekmişti. Fransa’nın kuzeyinde bir adaya sürgün ederek orada 18 sene kalmasına sebep olduğu Victor Hugo da Fransa’ya onuruyla dönmüştü. Oğlunuzun gemiciğine, polislerinizin dinlememlerine, maskeli tanıklarınınız ve dahi müddei hususilerinize pek güvenmemelisiniz. USA’YA güvenenlerin akıbetlerini de öğrenmelisiniz.Vietnam. Diem ve O’NUN  Korkunç Yengesinin sonu çok ibretlik bir tarihi gerçekliktir.   Sizin sonunuzu bilemem amma, Silivri Tutsaklarının Şan ve şerefle döneceklerinden eminin, onlar Türkiye’mizin birer Victor Hügosudurlar.                    Anlatımızı sürdürelim:      

Fatih Sultan Mehmet döneminde yaşayan, Trabzon’a KADI olarak giderken yolda soyulan, Şeyhi’nin(1371–1439) HARNAME adlı hicvini okumayan var mı? Rüşvetle semiren büyükleri görerek, onlara özenen bir garibanın başına gelenleri, ÖKÜZ ve EŞEK motifi ile anlatması, devrinin sosyal tarihi değil de nedir? Fuzuli, Türk –Azeri edebiyatının en büyük şairidir.(1480–1556) tarihleri arasında, Bağdat’ta yaşamış,1556 senesinde de vebadan ölmüştür. Kanunî Sultan Süleyman, Bağdat’ı fethedince, O’na ve paşalarına kasideler yazmıştır. Kanunî de, Fuzuli’ye Evkaf gelirinden (9) akçelik bir maaş bağlamıştır. Fuzulî, bir türlü bu maaşını alamayınca, Nişancı Celâl Zade Mustafa Çelebi’ye ünlü ŞİKÂYETNAME’SİNİ yazmıştı. Bu ŞİKÂYETNAME ve Avusturya İmparatorluğunun İstanbul Elçisi BUSBECK’in anıları, Osmanlı’nın iç yüzünün tam bir MİR çekimidir.(1554–1562 arası).ŞİKÂYETNAME’NİN başlangıcını okumak yeterlidir. Kanunî’nin emri ve haberi olmadan maaşının verilmemesi düşünülemez. Kanunî’yi uyaranlar :” Devletlû ve dahi Azametlû Hünkârım, bu Herif’i na şerif KIZILBAŞTIR! Şeyhülislam kulunuzun dahi bunlar hakkında fetvaları vardır. Gene de siz Devletlû ve Azametlû Padişahımız bilürsünüz;” dediler. Maaş işi de böylece Düyuna kaldırıldı. ŞİKÂYETNAME şöylece başlamaktadır:”Selam verdim, rüşvet deyildir deyü almadılar. Hüküm gösterdim, FAİDESİZDİR deyü mültefit olmadılar. Eğerçi zahirde suret’i itaat gösterdiler, amma zeban’ı hal ile cemi sualime cevap! Verdiler…” Avusturya Elçisi BUSBECK,1555 tarihinde, İstanbul’a gelir; Viyana’ da bulunan dostlarına yazdığı mektupları tarihi belge niteliğindedir. Bu mektuplardan bir iki parça vermekle yetineceğim. Şimdi, beş asır sonra, okuyalım Sefir’i Kebir’i Nemçe’yi:                                    ”Gerçekte, Türklerin yanına gitmek isteyen bir adam, sınırı geçer geçmez, kesenin ağzını açmağa ve memleketlerini terk edene kadar da, onu hiç kapamamaya hazır bulunmalıdır. Orada bulunduğu sürece, etrafa para serperek ve bunların boşa gitmiş olması için dua edecektir”.s. 38
“İyi tanıdığım, yüksek rütbeli bir Türk subayı Napoli donanmasına karşı yapılan sefere katılmıştı. Napoli donanmasının komutan ya da kral sancağı onun eline düşmüştü. İmparatorluk kartalının üzerinde, bütün İspanya illerinin armaları bu sancakta görülüyordu. Bunu, bir armağan olarak, Süleyman’a taktım edeceğini öğrenince, buna engel olmayı ve sancağı elime geçirmeyi bir vazife bildim. Kendisine, iki ipekli giyeceği armağan olarak göndererek, sancağı almakta zorluk çekmedim. Bu suretle; Şarıl Kent’in şerefli bayrağının, yenilginin sürekli bir anısı olarak, düşman elinde kalmasına engel oldum. S.282
“Rüstem, her zaman ters ve anifti, sözlerinin bir emir gibi kabul edilmesini iterdi. Politik durum ve şartların ne durumda olduğunu ve sultanın ilerlemiş yaşının neye lüzum gösterdiğini pek ala bilirdi. Fakat fiiliyatta ve sözde azıcık yumuşaklık göstermiş olursa, hasislik sevki ile böyle davranmış görünmekten korkardı. Çünkü Sultan, o’nun rüşvet aldığından, kuvvetli bir şekilde şüpheleniyordu.”s.245
“Rüstem, tercüman’a: Sizin fikriniz nedir,  BUSBECK’in birkaç sefer teklif ettiği şartlara Sultan’ın muvaffakiyetini alsam, sözünü tutar mı? Diye sorunca, Tercüman: BUSBECK, vaat ettiği hediyeleri verir.”Dediğinde;”git evine, sor o’na.”Der. Bu konuda BUSBECK’i dinleyelim:”şimdi, yanımda, her türlü olasılığa karşı,(5.000) Duka altını var. Bu miktar altın,(6.000) Kuran’a eşittir. Bu parayı tercümana verdim ve bunun iyi niyetimin bir kanıtı olduğunu, ilk taksiti oluşturduğunu, Rüstem’e söylemesini rica ettim. Üst tarafı, iş bitirildiği zaman verilecekti. Çünkü daha büyük bir para vaat etmiştim.”S.246
           Yeniçeri Ocağından gelen bu Hırvat kökenli Rüstem Paşa, Sadrazamlığa yükseldiği gibi, Kanunî’nin Damadı bile olmuştu. Manisa sarayında, Kanunî’ye takdim edilen, Ukraynalı bir Papazın kızı olan Raksalon-Hürrem Sultan- ile birleşerek, Şehzade MUSTAFA’YI ve BEŞ Oğlu ile Şehzade Beyazıt’ı boğdurtmuşlardır. BUSBECK:”Bir insan olarak, Şehzade Mustafa’nın ölümüne üzüldüm. Bir Türk düşmanı olarak ta sevindim. Tanrı, Atilla’yı dedelerimizin başına, Fatih Sulta Mehmet’i babalarımızın başına, Kanunî’ de bizim başımıza musallat etti. Şeyh zade Mustafa öldürülmeseydi, çocuklarımızın başına musallat olacaktı.”Diyor.
        Ben, bu konuları niçin mi yazıyorum? Anlatayım: ”Medeniyet, İrfan, Hayır ve Ref derneği Başkanı Fazıl Emre,” Kuşadası Belediye salonunda bir konferans düzenlemiş. Kadınların ayrı, erkeklerin ayrı oturtulduğu salonda esmiş, gürlemiş! Osmanlı dönemini göklere çıkartarak:”inşallah, kısa sürede, Osmanlı devleti gibi olacağız,” buyurmuş. Üç yüz sene, önüne gelenden hakaret görüp, dayak yiyen Osmanlı devletinin hali ve sonu ortada. Bu Beyefendi, hiç merak etmesinler, TÜRKİYE CUMHURİYETİ’NİN Osmanlı devleti gibi olmasına izin veremeyiz. Demek ki, bu zat’ı muhterem de gidişata bakarak, sonumuzu iyi görmedi! İşte, bu tutarsız toplantı yüzünden bu yazıyı, çalakalem yazdım.
             Osmanlı döneminde, görev alan (243) Vezirden, sadece ve sadece (10) Vezir Türk kökenlidir.3”TÜRK’TEN VEZİR OLMAYA!”Ve”Türk’ten Yeniçeri alınmaya!”Ferman’ı Hümayun
             Osmanlının bu konuda kanunu olduğundan bu Zat’ı muhterem de habersiz gibi. Yeniçeri yasasının 5nci maddesinin, TÜRKTEN YENİÇERİ ALINMAYA hükmünü düzenlemekte olduğundan da haberi şerifleri yoktur sanırım. Arnavut kökenli Koçi Bey, Dördüncü Murat’a bir risale yazarak gönderir. Osmanlı devletinin gerileme nedenlerini ve kurtuluş önerilerini sıralar:”Belli tarihten beri, Yeniçeri ocağına, Kürt, Türk, Ağdacı, Tellak, Yol kesici, v.b…Alındığından, ocağın düzeni bozulmuştur…”Der. İkinci Murat döneminde, Yazıcı oğlu Ali’ye Osmanlının soyu GÜNHAN OĞULLARINDAN, KAYI BOYU’NA bağlattırıldığı halde,”ula Koçi, sen Türk’ü kimlerle kıyaslıyorsun diyen çıkmamıştır. Ama Osmanlı devletinin DEVLETLÜ hırsızlarını hicveden TÜRKOĞLU TÜRK NEF’İ, OSMANLI DEVLETİ’NİN KURULUŞ GÜNÜ OLAN,27OCAK 1635 CUMARTESİ GÜNÜ, Boynu Eğri Mehmet Ağa marifeti ile boğdurulmuştur.
      Daha anlatılacak çok şeylerim var; ama yerim dar. Osmanlı Tarihçisi NAİMA, Padişahların hayat öyküleriyle devirlerinde oluşan olayların tarihini yazarak, Padişah’ı RUYU ZEMİN’E takdim ettiği ünlü kitabında, TÜRKLER için (ETRAB’I Bİ İDRAK)-Akılsız,  idraksiz Türk –diyebilmiştir. Lütfen, Von HAMMER’İN Osmanlı Tarihi kitabını, şöylece, bir karıştırıveriniz. Dokuzuncu kitabının bir yerinde:”Hatta kabalığından dolayı, Türk Ahmet diye çağrılan…” Değerlendirmesini görürsünüz.
         Osmanlı’nın biz Türkler için ürettiği atasözlerine ne buyrulur?” Sırtını kürke, kapını da Türk’e alıştırma. Türk ne bilir bayramı, lık, lık içer ayranı!”
         Osmanlı Devleti’nde, Padişahın Muhafız Alaylarında Kürt, Arap ve Arnavut asıllılar bulunurdu. Sultan İkinci Abdülhamit’in Sır Kâtip’i de, Ünlü Arap İzzet değil miydi?
         Osmanlı dönemini yazanlar ve anlatanlar, savaşlardan ve çeşitli olaylardan söz ederler. Halkın durumunu, halkın ne yiyip ne içtiğini soran ve anlatana rastlayamazsınız. Osmanlının en güçlü olduğunu sandığımız dönemlerde, Anadolu Türk halkının, hayvanlarla bir ve beraber otlamaya çıktığını Prof. Dr. Mustafa Akdağ’ın ünlü araştırmasından öğreniyoruz. Askeri birlikler gibi örgütlenen medrese öğrencilerinin, köyleri ve kasabaları basarak, kadın, kız ve oğlan demeden ırzlarına geçtiklerinin gerçek öykülerini ağızlarına alan da yok.
          Anadolu, anlatılan ve üçüncü Mustafa’nın şiirinde tasvir edilen durumda iken, neler olduğunu bir de benden okumalısınız. Osmanlı devleti, tam (375) sene, Mekke ve Medine’ye Sürre Alayları ile neler mi gönderdi. Sürre Emini’nin atının eyer takımları altın ve gümüşten imal edilirdi, Urgan olarak kullanılan kısımları da saf ipekten yapılırdı. Götürdükleri eşyanın tutarı da akıllara zarar verecek cinsten idi.
         —200.000Düka altını,20.000ton buğday,
           —100.000 kat, elbise, çakşır, camedan, şalvar
           —100.000 adet kaftan,
           —Kâbe’ yakılacak bir senelik gülyağı. Samanlı, tam (375) sene Kâbe’de GÜLYAĞI yaktırmıştır. E.B.Şapalyo, Mezhepler ve Tarikatlar tarihi
           Bir de, Şu Damadı şehriyarı Hırvat’tan dönme Rüstem Paşa’nın Terekekesini görelim. Kardeşi Sinan Paşa da İkinci Beyazıt’ın Damadı ve karındaşından ünlüdür.4
          Rüstem Paşa’nın terekesi, Von HAMMER ve Uzun Mehmet Paşa Cönkünden alınmıştır. Eşi Mihri Mah Sultan için, her Allah’ın günü, 2.000Düka altını bıraktığı da rivayet edilmektedir.
        —8.000 adet güzel yazı ile bezenmiş Mushaf, değerli taşlarla bezenmiş 130 adet, ciltli Mushaf. 5.000adet çeşitli kitap, Memlûk köle,(oğuz,Çerkez170 kişi) ,Anadolu ve Rumeli’nde 815 çiftlik,2900 muharebe atı,476 su değirmeni,1106 adet deve,5000 sırmalı kaftan,8000 kavuk,11.000sırmalı kavuk,2.900zırh,2.000cübbe ve cevşen(örme zırh),600 gümüş eyer,500 gümüşlü miğfer,500altın kakmalı murassa (cevherli) eyer,130 çift altın eyer,700 murassa kılıç,1000 gümüşlü mızrak,70.000Düka altını,112yük–11.200.000 akçe 32 adet cevher, evinde,1000yük kuruş,(100.000.000guruş). VON HAMMER, Büyük Osmanlı tarihi.3s.448–449
         Osmanlının tarihi, bizim tarihimizdir. Aslında, daha da derinlere inmeliyiz. Isparta, gönen’de yapılan kazılarda bulunan iskeletlerin D:N.A. yapısı oradaki Türk vatandaşlarının D.N.A. yapısı ile aynı çıkmadı mı? Ben, hiçbir kimseye hakaret amacı ile yazmıyorum. Günümüzü ve dünümüzü neşterlemek, benim hakkım ve görevimdir. Hiç bir şeyi bilmeden, art düşüncelerle yapılan eylem ve davranışların karşısında olmak ta, benim yaşama nedenimdir. Bu, böylece biline. Bizler, ATATÜRK sayesinde Türklüğümüze ve insanlığımıza kavuştuk. Devşirme döllerinin Türk’ü yönetmesinin acısını da çok çektik.
           Rüstem Paşa’nın saptanabilen tereke kesinini okuduk. Binlerce Kuran’ı Kerim neye hizmet ediyor? Hırsızlık, rüşvet, soygun ve talan diz boyunu da aşmış. Halkımızın soyulup soğana çevrildiği bir çağı anlatırken, hala Viyana’ya gidiyoruz. Pekiyi, gerisin geriye niçin kaçtık?”Tanrı izin vermeseydi, ATATÜRK başarabilir miydi?” Diye soranlar, ben de sizlere soruyorum: Yüce Yaratanımız, NİÇİN ATATÜRK’Ü destekledi de, sizin övdüklerinizi desteklemedi?
            Din kitapları ve ibadethane inşaatları ile şeklen dindarlık ile halkımızın gözünü boyayıp vurgunlarınızı sürdüreceksiniz."Bazı insanları her zaman, bazı insanları da zaman, zaman kandırabilirsiniz. Ama TÜM İNSANLARI HER ZAMAN KANDIRAMAZSINIZ
             
                              

Recep Tayyib Erdoğan’ın Gençliğe Hitabesi!” Mizah olarak!”Alıntıdır.

  1. "Ey Türkiyeli gençlik, Van münit!
    Birinci vazifen, islamiyeti, dokunulmazlığı, seçim barajını ilelebet muhafaza ve müdafaa etmektir.
    Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli budur.

    Özgürlük ve islamiyete kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler. Cebren ve hile ile aziz meclisin tüm inisiyatifi elinden alınmış ve hatta
    darbe yapılmış olabilir. Bütün camilere girilmiş, bütün ak parti binaları yıkılmış ve memleketin her yeri darbeci askerlerle işgal edilmiş olabilir. Millet, fakr ü zaruret içinde harap ve bîtap düşmüş olabilir.
    Muhtaç olduğun
    iman, damarlarındaki asil kanda mevcuttur!"
(elpinoras, 05.04.2010 19.14)
  1. "Sobası olmayan eve kömür, su tesisatı olmayan köye beyaz eşya dağıttım, terbiyesizlik yapmayın oyunuzu bana verin, muhtaç olduğunuz her şey bu ampulde mevcut. Ampulleri de benim çocuğun gemiciğine istifledik zaten." şeklindeki samimi hitabedir...
(Victor van dort, 05.04.2010 19.23)
DİN BAZEN TİNERDİR, TİNER HALKIN AFYONUDUR!”
                             Sayın Davut aslantürk
                   Kenan Evren ve Erdoğan gibileri dini niye kullanır?”
”Erdoğan'ın sözleri, dinin işlevine dair çok bilinen o sözleri hatırlattı: "Din halkın afyonudur." Erdoğan "isyankâr bir gençlik mi istiyorsunuz" derken işaret ettiği tam da budur: Kurulu ve eşitsiz, insanlık dışı düzene başkaldırının önüne geçen bir olgudur din, Erdoğan gibileri için...Karl Marx'ın o çok bilindik tek cümlesinin, pek bilinmedik metninde, Hegel'in Hukuk Felsefesi'nin Eleştirisine Katkı. Giriş'te, ilgili cümlenin geçtiği pasaj şöyledir:
 "Din karşıtı söylemlerin temeli şudur; din, insanı değil insan dini yapar. Gerçekte ise din, insanın ne henüz kazanamadığı ne de tekraren kaybetmiş olmadığı kendisini idrak ve kendisine saygısıdır. Lakin insan, dünyanın dışında yerleşik soyut bir varlık da değildir. İnsan, devlet ve toplum anlamında bu dünyaya aittir. Bu devlet ve bu toplum dini üretir ki bu ters yüz edilmiş bir dünya demektir çünkü bunların kendisi zaten ters yüz edilmiştir. Din bu dünyanın; genel teorisidir, ansiklopedik bir hülasasıdır, popüler ifadeyle mantığıdır, ruhani onurudur, arzusudur, ahlaki yaptırımlarıdır, vakur bütünüdür ve ayrıca bu dünyadaki tesellinin (avunma) ve haklı olmanın da evrensel temelidir. Beşeri varlık henüz hiçbir gerçek hakikati elde edemediğinden din, beşerin bunu hayalen elde edişidir. Bu nedenle; dine karşı bir mücadele dolaylı manada, ruhani kokusu din olan bu dünyaya karşı da bir mücadeledir.

Dini çile, aynı zamanda, gerçek çilenin ifadesi ve gerçek çileye karşı bir başkaldırıdır. Din, baskı altındaki varlığın iniltisi, vicdansız dünyanın vicdanı, ruhsuz hallerin ruhudur. Din, insanların afyonudur.

İnsanların aldatıcı mutluluğu olarak dinin kaldırılması, onların gerçek mutluluklarını talep etmektir. Onlara halleriyle ilgili hayallerinden vazgeçmeleri konusunda çağrı yapmak, onlardan hayal kurmayı gerektiren hallerini terk etmelerini de istemektir. Bu yüzden, kuluçka safhasında olsa da din eleştirisi, üzerinde dinin haleler oluşturduğu bu gözyaşı vadisinin eleştirisidir."
Din kişisel alanda kimsenin karışamayacağı bir tercihtir.Toplumsal yaşamdaki rolü ise, mutsuz insanların"aldatıcı mutluluğu" olmasıdır. Bu yüzden afyondur din.

Tiner de afyondur!

Din böyle ama peki ya Erdoğan'ın ateist olmakla eşleştirdiği tinercilik? Ülkede tinerci gençler, dindar yetiştirilmedikleri, ateist oldukları, sonra da bir Allah inancına sığınmanın yokluğu karşısında efkârlandıkları için tiner kullanıyor değiller ki…
Tiner, bu düzende yokluğun, yoksulluğun en kötü vurduğu çocukların, gençlerin "aldatıcı mutluluğu". Erdoğan, tinerciliği örnek verirken, hem kökeni yoksulluk olan bu sorunu çözmeye dair hükümetin kafasında en ufak bir fikir olmadığını dışa vuruyor, hem de yoksulluğa, ezilenlere en ufak bir sempatiyle, anlayışla yaklaşmadığını, açıkça öfke güttüğünü ortaya koyuyor.

Din de bazen tinerdir!

Denilebilir ki, tamam bu çocuklar yoksul, ama tinerle kafayı bularak sürekli suç üretiyor, bazen birilerini öldürüyorlar. Doğrudur, fakat bu olgunun tek, tek o çocuklarla ilgili değil, toplumsal bir olgu olduğunu da akılda tutmak gerekir. Kapitalizmin kıyıya değil, uçuruma ittiği bu gençler, tiner kullanarak kendilerini rahatlıkla adam öldürebilecek bir psikolojiye sokmaktadır. Afyondur, insan aklını uyuşturur.

Din? Din topluma "aldatıcı bir mutluluk" sağlaması bakımından, bu bozuk düzende "teselli bulma imkânı" sunması bakımından halkın afyonudur, ama bazen insan aklını, cinayet işleyebilecek kadar uyuşturması bakımından da afyon olabilmektedir. Özellikle de, kişilerin hür vicdanlarına bırakılmak yerine, AKP'nin yaptığı gibi, siyasete alet edildiği zamanlarda.

Sivas'ta Madımak Oteli'ni yakanlar, binayı tutuşturmak için tiner kullanmamışlardı ama camiden, namazdan çıkmışlardı. Ogün Samast, namazdan çıktıktan sonra Hrant Dink'i vurmuştu. Malatya'da Zirve Yayınevi'nde vahşi bir katliam yapan gençler, bunu yaparken kafaları dini olarak doğru bir iş yaptıkları düşünceleriyle doluydu. Danıştay cinayeti zanlısı Alparslan Aslan’ın ekibi, Cumhuriyet gazetesine bomba attıktan sonra namaz kılmaya gitmişti.”                   

(sol-Haber Merkezi).”
Onlar da Dindar ve Kindardılar.Ostüzü. 
                                                             

İzleyiciler

Blog Arşivi