26 Ocak 2013 Cumartesi

895/W.CHURCHİLL'İN YENİCEDE SABAH RÜYASI!

 
 
OSMAN TÜRKOĞUZosmanturkoguz@gmail.com
İzmir;25 Ocak 2013
W.CHURCHİLL'İN Yenice'de SABAH RÜYASI
VE
SAYIN RECEPTAYYİP'İMİZİN MALİ HÜLYASI!"Her memleketin hak ettiği bir hükümet vardır!"Joseph Domaistre"Ben Muhammed Müslüman ümmetindenim.Türkiye dinsiz,laik bir memleket haline gelmiştir.Hayatımı Mustafa Kemal dinsizliği ile savaşa adayacağıma,Türkiye'yi bir din ve şeriat devleti haline getirmek için mücadele edeceğime,Kemal Paşa zamanında çıkarılan dinsiz kanunların tatbikini önleyeceğime,kısa zamanda ümmet esasına dayanan,şeriat devletinin kurulması için çalışacağıma;dinim,Allah'ım ve bütün mukaddesatım üzerine yemin ve kasem erderim!"Bay Recep Tayyip Erdoğan.
Davos dönüşü;"Son Osmanlı Padişahı!"Pankartı ile karşılanan,ulusalcılığa düşmanlığını vurgulayan Ümmetçi kişi.
Ulusal asabiyetlerini kazanan toplumlar uluslaşarak; Ümmetçilik batağında debeleyen Osmanlıyı yenerek kepaze etmişlerdir.150,000nüfuslu Yunan halkı Osmanlıya kök söktürtmüştür.Arkasına tüm hıristiyanlık âlemini ve Ümmetçi Osmanlıyı alan Yunan Ordusu da,Türklük asabiyetini kazanmış olan yalınayak Türk'e yenilmiştir.Fransız Devriminin getirmiş olduğu aydınlık onura yetişememek çok acınacak bir haldir.Uluslaşamamış,ümmet düzeyinde bırakılmış toplumların uluslararası arenada hiç bir saygınlıkları ve itibarları yoktur.Sürü muamelesine tabi tutulurlar,başlarındaki çoban onlar adına hüküm verir.Şeriat hukuku uygulayan müslüman ülkelerde hırsızların ellerini en büyük hırsızlar kestirmektedir.Ümmetçi dindarın ne vatanı vardır,ne milleti vardır ne de milliyeti vardır.Yalınızca,kulaktan dolma Arap meselleri vardır.Bir sınavı kazanarak,Birleşmiş Milletlerin İsviçrenin Cenevre kentindeki binasında açılmış olan Barbitürük/Keyif veren maddeler/kursuna katılmıştım.Tüm uzmanlar,bu maddeleri kulklanmanın sefalet ve fakirlikle doğrudan bağıntılı olduğunu anlatırken;Amerikadan gelen bir Zenci Profesör tam aksini anlatmıştı:Türkiye'de haşhaş ekimi ile uğraşan ve Afyon adını da alan 5000 yıllık bir şehirleri de vardır.Afyon ekimi ile uğraşan dünyanın en yoksul ve en sefil Türk köylüsü Afyon kullanmaz.Bizi taklit eden,Türk asabiyetini kaybederek yozlaşan bazı kimselerle sanatkarlar arasında kullanan vardır."Deyince Afrikalılar itiraz etmişlerdi.Asya'da ve Afrika'da sefalet ile haşhaş kullanımının denkleştiğini söylemişlerdi.Amerikalı Zenci Profesör:"Söyledikleriniz,Türk köylüsü dışındakiler için geçerlidir.Aranızda bir Türk Jandarma Albayı var.Hükümetine durumu aksettirsin, sizin Türkiye'ye ziyaretinize izin alsın da gidip gözlerinizle görünüz.Amerika'da ve Avrupa'da afyon kullanımı zenginler ve çok para kazananlar arasında çok yaygındır!"Demişti.
Bizler,ulusal çıkarlarımızın ve ulusal onurumuuzun söz konusu edildiği durumlarda hem çok asabiyiz,hem de Asabiyet sahibiyiz.Osmanlı da Arap asabiyetini başı üstünde tutardı:Kavm'i Necibi Arap!"Derdi.General Necip te öldü,Arap kavmi de sipsivri Kavm'i Arap olarak sömürüye açıldı.İkinci ve Kinci Abdülhamit;Eyinli Said Paşa'ya:"Elimden gelse bu milletin dilini Arapça yapardım!" Dediğinde; yanıtını da hemen almıştı:"O zaman da Haşmetlü Padişahım,küçük bir Arap kavminin reisi olurdunuz!"Hz.Muhammed'in ;"ben Arabım!"Dediğini bilmeyen yoktur."Bütün dünya müslümanlarını Kureyşli müslümanlar yönetecektir.Bütün kafirleri de Kureyşli kafirler yönetecektir.""Ben Arapça konuştuğum ve cennette konuşulan dil de Arapça olduğu için ,büütün müslümanlar Arapça öğrenmek zorundadır!"Bütün hadis kitaplarında bu hadislere ulaşmak mümkündür.Tüm bunlar,Hz.Muhammed'in Arap asabiyetinde olduğunu göstermez mi?Benim için cennet,Türkçe konuşulan,Türkçe şarkılar söylenen ve Türkçe sövülen yerlerdir. Şimdi burada,Sayın Recep Beyimize yalınız Osmanlı Padişahlığı makamı verilmiş olsa bile bu asla mümkün olamaz.Halifelik makamı Son Osmanlı Padişahından esirgenmiş!Onun sahibi USA'DA,Amerikalıların gözetimi altında tutulmaktadır.Neden Sayın Recep Tayyip Erdoğan Beyimiz Son Osmanlı Padişahı olamaz!Anlatayım:Türk Milleti;Kayı boyuna mensup olmayan ya da Cengiz Han ile bağlantısı olmayan yöneticiyi asla kabul edemez.Osmanlılar;Anadolu beylikleri üzerinde egemenliklerini kazabilmek için;İkinci Murat döneminde;Yazıcıoğlu Ali'ye KAYI BOYUNDAN indiklerini yazdırtmışlardı.AsılKAYI Boyu,Hindistan'da ve Mısır'da "Devletit Türkiyye'yi kuranlardır. Bay Erdoğan'ı ümmetçiliğe iten nedeni kendisi açıklamıştı:On yaşındayken,O'NU bir telaş almıştı:Öteki Dünya'da melekler Milliyetini sordukların da nasıl yanıt vermeliydi.Yahudi asıllı Gürcü dese olmazdı;baba tarafından da Yunanlılıkla bağlantısı vardı.Bu durumu;Ulusal Kurtuluş Savaşında;Mustafa Kemal'e karşı çete kuran dedesine sorduğunda,şu yanıtı almıştı:"Müslümanım der geçersin!"
" Cumhurbaşkanı İsmet İnönü: ”Ben, Enver Paşa değilim, beni savaşa sürükleyemezler.” Diyerek kararını önceden bildirmişti.
Cumhurba
şkanı İsmet İnönü, ilk defa İngiltere Başbakanı W. Churchill ile Adana’da karşılaşmıştır.
Tarih 30 Ocak, 1 Şubattır. W.Churchill, Türkiye’nin hemen savaşa girmesini istemektedir.
İtalya’ya karşı açılacak bir sefer, Almanların Balkanlardaki durumlarını kötüleştirecektir.
Türkiye sava
şa girince, Romanya petrol kuyuları bombalanacak, petrolsüz kalan Almanya’nın erken çöküşü sağlanacaktır.
W.Churchill’in tezi böyledir. İki taraf arasındaki görüşmeler, Yenice tren İstasyonu’na çekilen bir vagon içersinde yapılmaktadır. Mareşal Fevzi Çakmak ve Başbakan Şükrü Saraçoğlu’da görüşmelere katılmışlardır. Bu nedenle, Türkiye’nin 1943 yılı sona ermeden savaşa girmesi istenir. W. Churchill, bunu ister.
İsmet İnönü, Türkiye’nin savaşa hazır olmadığını, Türk silâhlı kuvvetlerinin, yeni silâhlarla ve yeni araç gereçlerle donatılması gerektiğini savunur. Genelkurmay Başkanı Mareşal Fevzi Çakmak uzun bir ihtiyaç listesi hazırlayarak İsmet İnönü’ye sunar. Listedeki istekler hemen kar
şılandığı takdirde; Türkiye, Almanya’ya karşı savaşa girecektir. Listedeki ana istekler şunlardır:
1-(2.500.000)ki
şilik bir orduyu, son model teçhizatla donatmak,
2-(2.500) Tank,
3-Sayısız lokomotif, vagon, uçak, top, her türlü yaç malzemeleri,
4-Asker ayakkabısı,matara,yemek levazımatı,
5-Askerin giyim,kuşamı,iğneden ipliğineher türlü ihtiyacını,
6- ( 250.000) ki
şilik, mavi gözlü İngiliz askeri ister.
W. Churchill’in (1.000.000) ki
şilik müstemleke askeri teklifi kabul görmemiştir.
İstek listemizdeki malzemeler temin edildiğinde ve SSC Birliğinin gerçek niyeti açığa çıktığında Türkiye Cumhuriyeti savaşa girecektir. Bu malzemeler, çok uzun sürede temin edilirse, Türkiye Cumhuriyeti Şubat, 1945 tarihinde, savaşa girecektir.
Gerçekten; İsmet İnönü sözünü tutup, 23
Şubat 1945 tarihinde Nazi Almanyası’na savaş ilan etmiştir.
Cumhurba
şkanı İsmet İnönü, Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne geldiğinde etrafını sararan milletvekillerine:
“Sava
şa sürüklenmek söz konusu değildir. Saldırıya uğrama durumu başka, yükümlülüklerimizde geçerlidir. Başka türlü savaşa girmek için kırk kere düşünürüz, sonra yine kırk kere düşünürüz, ondan sonra yine düşünürüz.” der. İsmet Paşa’nın bu sözünü dinleyen bir milletvekili: ”En büyüğümüzün ölçülülüğü, en büyük güvencemiz.”Der.
W. Churchill, sava
şa girmesi için İsmet İnönü’nü ikna edemez.
Yenice görü
şmelerinde bulunan bir Fransız diplomatının anıları yayımlandı. Fransız Diplomat :” Churchill kızdı, tehdit etti, yalvardı ve hatta ağladı. İsmet Paşa’yı istediği noktaya getiremedi. İsmet Paşa hep, ilk tavrını değiştirmedi.” diye yazmaktadır.W.Churchill;Yenice İstasyonunda bir hayal kurar:"Bu topraklara egemen olan Osmanlı İmparatorluğunu dağıtmakla en büyük hatayı yaptık.Acaba,bu topraklara egemen olan bir Türk İmparatorluğu kuramazmıyız!"Buna;"W.Churchill'in Sabah Rüyası," denilmiştir.Bu rüya,Barak Obama'dan Sayın Recep Tayyip Erdoğan'a intikal etmiştir.Neden mi?Osmanlı devleti devlet olma onurunu yitirmiş,Batılı devletlerin ve kendisinden kopan devletlerin oyuncağı olmuştu.Gözü kapalı Sevr anlaşmasını onaylamıştı.İngiliz Casusu Mustafa Sagir'in Ankara'da yargılanarak asılması İngilizlerin gözünü açmıştı.Oysa,istanbul'da yalancı tanıklar ve çatma belgelerle Mehmet Nusret Bey,Dıramalı Rıza,Boğazlıyan Kaymakamı Kemal Bey,İngilizlerin emri üzerine idam edilmişler,kuvvayı milliciler de gıyaplarında idam cezasına çarptırılmışlardı.Yalta Konferansında;Türkiye'nin müttefikler tarafında savaşa girmesi konuşulurken Jozef Stalin hiddetlenerek,Türkiyenin savaşa girmesi için keyfini bekleyemeyelim;kulağından tutup savaşa sokalım!"Demişti.Türkiye Cumhuriyeti Devleti Ulusal onuruna ve çıkarına sahip bir devletti.Kahire konferansında İsmet İnönü'nün üç maddelik dayatması bir onurlu devlet başkanının harcıydı:"1*Eşit söz hakkı olacaktır.
2*Müzakereler hazırlanacak gündeme göre olacaktır.Önceden verilmiş kararlar tebliğ edilmiyecektir.
3*İstenilecek hususlar uygulanabilir ve Türkiye Cumhuriyetine yük getirmemiş olacaktır!"Osman Türkoğuz;Babasız ve Şekersiz Bırakmak.
Osmanlı Devleti canlandırılırsa;suriye'de ona bağlanır,Amerikanın ve batılıların kuklası bir devlet yaratılmış olur.İsmet İnönü'nün Türk asabiyetine dayanan inadı;Türkiye Cumhuriyeti Askerlerinin ve Aydınlarının Emperyalist ülkelerin jandarması olmama inadı,Osmanlılığı politika malzemesi yaptırtmıştır.İsviçre--Davos dönüşü;Bay Recep Tayyib Erdoğan'ı karşılamada, İstanbul'da asılan "Son Osmanlı Padişahı" pankartı,Emperyalizmin köhnemiş Ümmetçi Osmanlı devleti özleminin ifadesidir.Emperyalizm için iki büyük tehlike vardır:Türklük bilinci ve Atatürk devrimi
İsmet Paşa İktidardan düştüğünde; bir zamanlar o’nu göklere çıkaranlar, o’nu yerden yere vururken, Churchill şu İngilizce mektubu yazmıştır:
“AZİZ GENERALİM,”
“Her ne kadar benim Türkiye politika ili
şkilerine karışmaklığım doğru olmayabilirse de; Türkiye’nin mukadderatına riyaset ettiğiniz uzun devrenin kapanmış olduğunu şahsen büyük teessür duyarak öğrenmiş bulunuyorum. Bana öyle geliyor ki, tarih general olarak kazandığınız zaferlerden başka, Türkiye Cumhuriyeti’ni, İkinci Dünya Savaşı’nın vahim tehlikeleri içinde nasıl sıyırıp geçirdiğinizi ve aynı zamanda, Mustafa Kemal tarafından sert mücadelelerle kurulmuş olan hürriyetçi ve ilerici hükümet şeklini nasıl koruduğunuzu kaydedecektir. Dostça ve zevkli olan mülakatımızı daima hatırlarım ve politika sahnesinden şimdiki çekilmenizde, size en iyi dileklerimi yollarım.” Pek samimiyetle sizin Winston S. Churchill.Osman Türkoğuz;Türkiye Cumhuriyeti'nin iç ve dış politikaları.

23 Ocak 2013 Çarşamba

894/FRANÇOİS HOLLAND'IN BAY RECEP BEYİMİZE CEVABÎ NOTASI!

OSMAN TÜRKOĞUZ
osmanturkoguz@gmail.com
İzmir;22 Ocak 2013.
RECEP TAYYİP ERDOĞAN'IN NOTASINA,FRANÇOİS HOLLAND'IN CEVABİ NOTASIDIR!"Fransız Cumhurbaşkanı,Terörist Sakine Cansız ile her hafta konuştuğunu söylemiş.Biz,Adama sorarız;bir terörist ile nasıl konuşursunuz!"Bu konuda bizi aydınlatması için Fransa'ya nota verdik!"Kendisini Türkiye'nin tek adamı sanan Bay Recep Tayyip Erdoğan.Türkiye Cumhuriyetinin ulusal ve toprak bütünlüğünü bozmak isteyen dış güçlerin oyuncağı ,Üç Bölücü Terörist;Paris'in göbeğinde;Rue Lafayette 147 numaralı apartımanın bir dairesinde,güpegündüz tabanca ile vurularak öldürülmüştü.Bizim Öfkeli Mustafamız Bay Recep Tayyip Erdoğan da;Fransız Cumhurbaşkanı François Holland'dın bir açıklamasına ateş püskürterek,Hariciye Nazırı Bay Davutoğlu Ahmet'e emir vererek Fransa'ya bir nota çektirtmişti.O notanın cevabi notası elimize geçmiştir,okuyalım:
"Majeste Recep Tayyip Erdoğan!
"4/4 Oktavlık notanızın,her sözünüzü candan dinleyen Seçmenlerinize yönelik olduğunu anlamış bulunmaktayız.Ben;Fransız Cumhurbaşkanı olarak ne Obaman'ın Büyük Ortadoğu As Başkanıyım ne de başkalarının emirleriyle hareket edenim.Sakine Cansız;ne İf adasında,ne Monte Karlo adasında,ne de Culenkurt adasındaki özel korumalı Fransız devletine ait sarayda oturmaktaydı.Rue Lafayette'deki, kirasını kendisinin ödediği , kiralık dairede oturmaktaydı.Onunla gizlice konuşması için Deuxieme Buoreau Komutanını, gizlice ne Oslo'ya ne de konuk ettiğimiz adaya!Göndermemekteyim. PKK'NIN idam hükümlüsü Sayın! Abdoullah Öcalan ile ile Ekselanslarının görüşmesi yasal ve dahi meşru olduğuna göre,Fransanın evrensel hukuka uygun yasalarına göre de;önceden randevu alan bir bayanını benimle konuşmasında hiçbir sakınca yoktur.Bendeniz;Sakine Cansız'a kamu oyumdan gizli olarak,helikopter ve gemi ile müzakereci de göndermemkteyim.Unutmayınız ki;Irak adaletinin iki kere ölüm cezası verdiği ve İnterpolce de aranılan bir katile ev sahipliği yapmaktasınız.Size,daha önceleri bir Rus diplomatının söylemiş olduğu bir sözü tekrar ederek,notanızı reddediyorum.Fransız Cumhurbaşkanlığı her çatma idianameyi kabul eden özel görevli ağır ceza mahkemeniz değildir.Sırça köşkte oturanlar,başkalarının saraylarına taş atmamalıdır.Bon voyage au moyen ağe;a Dieu! Saygılarımla.

19 Ocak 2013 Cumartesi

893/BİR ÖLÜMÜN HATIRLATTIKLARI!

OSMAN TÜRKOĞUZ
osmanturkoguz@gmail.com
İzmir;19 Ocak 2013
BİR ÖLÜMÜN HATIRLATTIKLARI!
Ölüm acısının alternatifi bir başka yerdeki doğumun sevincidir!Ostüzü.
Ölüm;insanların sevapları ve günahları ile başbaşa kalacağı bir sonsuz yalınızlıktır.Ostüzü.
Her patron,kullanma niyetine göre insanlar ve araçlar seçer.Ostüzü.
MAB(Mehmet Ali Birand) ölmüş;bir insan olarak üzüldüm.Yalınız,bu ölüm olayı bana bazı şeyleri anımsattı.Anlatayım.
Amerika Birleşik Devletlerinde;polise başvuran bir adam,eşinin evin garajında intihar ettiğini bildirmişti.Arabasının içersinde,Karbon dioksit gazından zehirlenerek ölen kadının yanında,intihar ettiğine dair de bir yazı vardı.İntihar kararına varan polisin kapatmış olduğu dosyayı yeniden açan bir dedektif;cinayeti çözmüştü.İngilizca İ harfine yalınız ölen kadının kocası nokta koyuyordu.kadın ise İ'yi noktasız kullanıyordu. Kadının kocası,sigorta parasına tamahen karısını öldürmek suçundan tutuklanmıştır.
Mehmet Ali Birand,TRT'YE 32'inci Gün Proğramı yaparken bol sıfırlı faturalarla emeğinin karşılığını almaktaydı.İngilizce bilen bir müfettiş,faturalardaki büyük İ harfinin noktalı olarak yazılmış olduğunu görerek sahtekârlığı meydana çıkartarak Mehmet Alinin sahtekârlıktan hüküm giymesini sağlamıştır.Belçika vatandaşlığına kapağı atan mehmet Ali,almış olduğu paraları da faizi ile birlikte TRT'YE ödemişti.Oğlu da bu fırsattan yararlanarak,Belçikalı bir kızla evlenmişti.
02 Eylül 1986 günü;İzmir-Alsancak semtinde konferans veren Mehmet Ali Birand;terör sorununa değinerek:"Güney doğu,taşlık,değersiz bir arazi.Onu PKK'NIN isteğine uygun olarak Kürtlere verelim de bu kan dursun!"Dediğinde;dinleycilerden birisi ayağa kalkarak:
"Ulan Rospi çocuğu,kimin arazisini kime veriyorsun!"Diyerek protesto ettiğini gazetelerimiz yazmıştı da!
Karen Fox denilenAvrupa Temsilcisi bir kadının 5000 adet iletsini İşçi Partisi çözerek yayımlamıştı.Bu kadının para dağıttıkları arasında,Mehmet Ali Birand'ın adı da geçmekteymiş.Onurlu Türk insanları,lişu yanıtı almıştı:
"iyi ya Sayın Birandstede adı geçenlere:"karen foks'un çocukları" adını takmıştı.Mehmet Ali Birand;Rahmetli Rauf Denktaş ile konuşurken şöyle yakınmıştı: "Bize Karen Foks'un çocukları diyorlar.Bu bizi Orospu çocukları denmiş kadar üzmektedir!"Ve ;biz de onu demek istiyoruz!"

16 Ocak 2013 Çarşamba

892/YENİ SEMERCİ SEÇİMİ!

OSMAN TÜRKOĞUZ
osmanturkoguz@gmail.com
İzmir;15 Ocak 2013.
SATILIK HAYVANLARIN
VE
KÖLELERİN FİKRİ SORULMAZ!
"Vatan hainliğinin armağanı olarak İmralı adasındaki sarayında yaşayan Çocuk Katili Sayın!Abdo Öcalan,yeni anayasanın yazılımı için,MİT Başkanımız Emekli Astsubayımıza fikrini dikte ettirmiş:
"Yeni anayasanın çetrefilli maddelerini Doçent Osman Can ile,partisini batırarak Atatürk'ten Korkanlar Partisine kapağı atan Numan Kurtulmuş yazsın!"Diyesiymiş!Bay Numan Kurtulmuş; baktı ki,kendi partisinden Karun olmak mümkün değil,"Karun" olduklarını haykırdığı kimselerin partisinin üst mevkisine tüneyiverdi.Bay Numan Kurtulmuş;Mehtilik sıfatını da takınarak Süleymancıların başına geçen Kemal Kaçar'ın cenaze törenine Refah Partisi İstanbul il başkanı olarak iştirak etmişti,Bay Recep Tayyip Erdoğan ile ülfeti bu günlere dayanmaktadır.(Hürriyet gazetesi,27 Haziran 2000).Osman Can'ın da profesör olacağı yok,bari anayasayı yazarak profesör olması sağlanmış olur,denmiştir.
"SEMER SEÇİLİRKEN EŞEKLERİN FİKRİ DEĞİL,ÖLÇÜLERİ ALINIR!"Selahattin Duman.
14 Mayıs 1950 Genel seçimlerinde;Demokrat Parti iktidara gelmişti.Bizim hatundere köyünde de İsmet İnönü düşmanları meydana çıkmıştı.Bunların Başını Taş Ahmet ve benim öz amcam olan Kırmızı Mehmet çekmekteydi.24 sene Hatundere köyü muhtarlığını yapmış olan Babam Ali Osman tipik bir halk filozofuydu.Bana bir gün bir öykü anlatmıştı:
"Baharın gelmesiyle,kıştan beri damda bulunan sıpalar dışarı çıkartılmış.Yaşlı iki eşek te damda kalmış.Biraz sonra;sıpaların zıplayıp,sıçrayarak ve dahi anırarak dans ettiklerini ,ahırın penceresinden gören yaşlı eşeklerden birisi,sıpalara,sevinçlerinin nedenini sorduğunda,sıpalar hep bir ağızdan:"Bugün bayram günümüzdür.Çünkü semerci ölmüş'!"Demişler.İki yaşlı eşek,kendilerini yere atarak var güçleri ile anırarak ağlamaya başlamışlar,Sıpalar,merak içersinde:"Semercinin ölümüne sevineceğinizden neden ağlıyorsunuz?"Dediklerin de yaşlı erkek eşek:
"Ah sıpalarımız;bizim gençliğimide de yaşlı semerci öldüğünde bir hafta sevincimizden anırmıştık.Sırtımızda taşıdığımız bu onmaz yaralar,acemi semercilerin semerlerinin açtığı yaralardır.Sizin sırtınızda acemi semercilerin açacağı yaraları düşünerek ve anırarak ağlamaktayız!"Demiştir.Rahmetli babam:
"Bak oğlum Osman;bu acemi semerciler, şimdi sevinenlerimiz dahil,hepimizin sırtına ne acemi işi semerler vuracaktır;bekleyelim ve görelim!"Demişti.Halkın sırtına vurulmak istenilen semerler için halkın fikrini soran da yok.Döneklerden,Hainlerden ve Yalakalardan tarif almak moda olmuş,kölelerin söz hakkı yok ki?Partide ve Atatürk düşmanları içinde,profesör unvanlılar dururken,acemilere semer siparişine ne buyurulur!

15 Ocak 2013 Salı

891/SUÇLULAR,SANIK VE NEDEN PEŞİNDE!

OSMAN TÜRKOĞUZ
osmanturkoguz@gmail.com
İzmir;15 Ocak 2013
SUÇLULAR SANIK VE NEDEN PEŞİNDE!
"
Sayın Süleyman Demirel:"Ülkemizi dolaşarak,bugünlere gelişimizi nedenlerini gençlerimize anlatacağım!"dedi.Sözcü Gazetesindeki söyleşisi!Aşağıdaki yazıyı okumadan ben söylemek istiyorum:
Sayın Demirel;hiç zahmet etmeyiniz,bugüne gelişimizin en büyük nedenlerini bendeniz sayıvereyim:
1*Celal Bayer,
2-Adnan Menderes,
3-Süleyman Demirel,
4-Necmettin Erbakan,
5-Beşibir aradalarımız,
6-Turgut Özal.
Köprü dergisinde;1986 yılında yayımlanmış olan aşağıdaki beyanlarınızı bir daha okuyabilir misiniz?Bir önerim daha var:Konferans vermek için oturacağınız masanın önüne,yüzü size dönük bir ayna korsanız sanıklardan birisi ile yüzleşmiş olursunuz.Nurcuların en büyük yayın organı olan Yeni Asya,Yalvaçlı Sayın Mehmrt Kutlulara aittir.Çankaya'da o sizi ziyaret ederek beyanatlar verirdi:"Nurculuğa alişacaksınız!"Deyu!Bendeniz;ihanete ve bölücülüğe alışaık değilimdir.Saygılarımla.
NURCULUK
"Köprü Dergisi'nin Mart 1986, Bediüzzaman Said Nursi özel sayısında, ilginç açıklamalar yayımlanmıştır.
Süleyman Demirel'in çok ilginç açıklamaları, Nurcuların göğüslerini kabartmış; (92 Sanıklı Nurculuk Davası) olayının üstüne ılık sular serpmiştir. Nurculuk olayına can ve gönülden bağlı bulunan ve bu yüzden, 1981 yılında, ağır bir trafik kazası geçirerek, Nurculuk lisanıyla, hafif bir şefkat tokadı yiyen Necmettin Şahiner sormuş, Demirel de yanıtlamıştır.
Sual: "Bediüzzaman Said Nursi hakkında kanaat ve düşünceleriniz nelerdir?"
Elcevap: "Merhum Bediüzzaman Said Nursi, üzerinde çok tartışma yapılmış bir zattır. Birçok kimse, kendisi hakkında peşin hükümlere sahip olmuşlardır."
"...Nur Talebeleri, yüzlerce defa mahkemeye çıkarılmıştır. Türk Ceza Kanunlarına göre -aynen böyle diyor- bunların hiç birinde suç bulunmamıştır... Kimsenin önünde eğilmemiştir. Devirlerle hoş geçirmek gibi bir yola sapmamıştır."
"Gerek eserlerinde, gerek bu nasihatlerinde, hep iyiliği tavsiye etmiştir. İnsanların kötülükten uzak durmalarını tavsiye etmiştir."S. 7–8
"...930'lu yıllarda -ki bu yıllar çok kötü yıllardı-. İktisaden perişan yıllardı. Laikliğin hemen, hemen dinsizlik şeklinde anlaşılıp, tatbik edildiği yıllardı-."
"Tabii merhum Bediüzzaman'ın lisanı fevkalade kudretlidir. Üslubu çok tesirlidir" S.9
Sual: "ismet İnönü, Süleyman Demirel, Said Nursi'nin halifesidir" sözünü neden söyledi? Siz, bu sözü, dün ve bugün nasıl değerlendiriyorsunuz?"
Elcevap: "Merhum ismet İnönü, bu sözü 1966 yazında söylemişti. Konuşmasını Uşak civarında, yolda öğrenmiştim. Maksadı, beni irtica ile malül göstermekti. Merhum Bediüzzaman, babamı ve kayınpederimi severdi, onların duacısıydı; onlar da kendisine hürmet gösterirlerdi. Anlaşılan, birisi bunları kendisine söylemiştir. Beni, bilhassa entelektüelin gözünden düşürmek istiyordu. Ben, 1965 yılında "Herkes göğsünü gere, gere" Ben Müslümanım diyecektir!"Diyen kişiyim. Söyleşi bu minval üzere sürer ve köprü "İslam köyünden bir insan çıkacak" başlığı altında; sohbet sahifesinin üst köşesinde, çerçeve içerisinde, şu "gaybı ışaratı" yayımlar:
"Son şahitlerin ilk cildi; 1978'de yayımlandı. Kitap, neşrinden önce, Yeni Asya gazetesinde de tefrika edilmişti. Görüşülen "son şahitlerden birisinin gönderdiği bir mektup, o günlerde, büyük akisler uyandırmıştı. Mektup, Bediüzzaman’a aitti. "Nur Postacısı" İslam köylü Abdullah Çavuş, elli yıl sakladığı mektubu, nihayet gösteriyordu.
Bediüzzaman, mektubunda; "İslam köyünden bir insan çıkacak" demekteydi, "Bu milletin başına geçecek. Eğer Kur'an'a dayanırsa muvaffak olacak. Eğer Kur'an'a dayanmazsa, sonu vahimdir" ve aynı sahifenin alt köşesinde, çerçeve içersinde: "Üç ayrı yılda Demirel ve Risalei Nur" başlığı altında:
Sual: ismet İnönü, bir beyanatında AP. İktidarının tehlikeli bir silahla oynadığını söylemiştir!"Partisinin Nurcularla hem fikir olduğu, bir kısım yöneticilerinin de Nurcuları himaye ettiklerine dair bir söylenti var. Bendeniz 15günIsparta'da inceleme yaptım, müftü ile konuştum, elimde beyanları ve yazılı vesikalar var; bunları neşredeceğim. Sayın Demirel ailesinden bir veya iki kişinin Nurculuğu himaye ettiğini öğrendim. Ailenizde Nurculuğu himaye eden kimse var mı?"
Elcevap: "Neşriyatınızı yapınız, alacağınız cevabı da hesaba katınız.
Türkiye'de mahkemelerin bulunduğunu, hukukun bulunduğunu da hesaba katınız. Ayraca, burada şunu söylemek istiyorum ki, sizin yaptığınız tetkikatın sadece sizin gözünüzle ve neticelerinin de size ait olduğunu unutmayınız; bunu umuma teşmil gibi yetkinin bulunduğunu da iddia edemezsiniz. Yapacağınız neşriyatı burada açıklamış olmanızın maksadını da anlamış değilim. Bu itibarla, size vereceğim cevap budur."
15 Ekim 1966 da; Demirel, Nurculara karşı bayağı sert!
Şimdi: geçmişteki, Demirel ve Nurcular arasında geçen olayları bilmeyenler, Demirel'in Nurcuların Piri ve Nurculuk hakkındaki yorumlarında bayağı etkilenir. "Vay anasını" der; 1965'e kadar Türkiye Cumhuriyeti'nde hiç bir kimse "ben Müslümanım" diyemiyormuş. iyi ki Türkiye’mizde doğmuşsun Demirel!
Biraz gerilere dönelim. Mühendis olan oğlunun Televizyonda güzel mi güzel taklitler
yaptığını keyifle izlediğimiz, bir Jandarma Albayının Isparta İL Jandarma Alay Komutanı olduğu 1971 yılına; irfan Özaydınlı isimli ATATÜRKÇÜ bir Hv. Korgeneralinin Eskişehir Sıkıyönetim Komutanı olduğu, 1971 ve 1972'li yıllara dönelim. Ve Politik yatırım için Nurcularla oynamanızın sizin gibi bir kurt politikacıya yakışmadığını da söyleyelim. Sayın Demirel.
8. Ocak. 1971; 21. Ocak. 1971 ve 25. Mayıs. 1971 tarihlerinde, Jandarma, Isparta'nın Say ve Kuleönü köylerine bir dizi baskınlar düzenleyerek "Nur Mekteplerini" kapatmış ve Nur Talebelerini de, ellerindeki Nur Risaleleriyle birlikte, yakalamıştır.
5 Temmuz 1971 günü de; Hüsrev Altınbaşak adlı Nur lideri; yeşil cübbeler ve Nur Risaleleriyle, Isparta'daki şehir merkezindeki evinde, yakalanmıştır. Hem de 14 arkadaşıyla birlikte.
Jandarmaca düzenlenen hazırlık soruşturması evrakı, Isparta Sorgu Yargıçlığına gön
derilerek 92 sanığın sorguları Isparta Sorgu Yargıçlığınca yapılmıştır.
Isparta ili; Eskişehir Sıkıyönetim Komutanlığı sorumluluk alanı sınırları içerisindedir ve Hv. Korgeneral irfan Özaydınlı; (92) Nurcu sanığın işlemiş olduğu suçlar nedeniyle, 1402 sayılı Sıkıyönetim yasasının 13/2’inci maddesi uyarınca, davalarının Eskişehir sıkıyönetim Mahkemesi bakılmasına karar vermiştir."
Eskişehir Sıkıyönetim Komutanlığı Askeri Mahkemesi; 25 Mart 1972 gün ve 1972/3 esas; 1972/24 karar sayılı kararıyla 92 Nurcuyu çeşitli cezalara çarptırmıştır. Bu karar, Askeri Yargıtay’ca da onaylanmıştır. Bu, Sav ve Kuleönü Nur Mektepleri olayı, Sayın Turgut Etingü tarafından incelenerek, 24.25.26. Ocak. 1972 tarihli Cumhuriyet gazetesinde yayımlanmıştır.
Tüm bunların, Süleyman 'Demirel'le ne ilgisi var; demeyin, var. Öykünün altını okuyunuz; ondan sonra kararınızı veriniz:
20. Mart. 1977 günü; Milli gazetenin 1503 sayılı nüshasının 3’üncü sayfasında; namlı ve anlı, şanlı Nurculardan Zübeyir Yetik imzalı ve de Pazarlık başlığı altında, ilginç bir siyasi pazarlık sergilenmiştir. Bu pazarlığı okuduktan sonra; 15. Ekim. 1966 tarihinde, ismet Paşa’nın çıkışının, AP'nin tehlikeli bir silahla oynadığını; Süleyman Demirel'in Norslu Sait’in halifesi olduğunu söylemesinin nedenin, sağlam gerçeklere dayandığını da anlamış olacağız.
"Müslümanlar üzerindeki baskının hafiflemesine vesile olur ümidi ile bizim, AP'nin sayılıları ile yaptığımız sohbetlerde uçurduğumuz balonlar, bir yerde, netice verdi. O günlerde "irtica" tehlikesinin azametini ortaya koymak için "Nurcu"ların aleyhinde yapılan yayınlarda zikredilen rakamlar da, bu konuda epeyce faydalı oldu. Bu aralık, eski bir partiye verilen yeni bir kan sebebiyle bu partinin canlanma ihtimali de belirmişti. Bütün bunlar bir araya gelince, AP, "şu kadar oyları var ve bizim kendilerine karşı olduğumuz kanaatindeler!"
Osman Türkoğuz,Nurculuk,s.48 ve sonrası .

Sayın Demirel;Süleymancılığın kurucusu Süleyman Hilmi Tunahan öldüğünde;Tarikatın başına mehtiliğini de ilan eden Kemal Kaçar geçmişti.Siz,Adalet Partisi Genel Başkanı olarak Kemal Kaçar'ı Kütayya milletvekili olarak TBMMECLİSİ'NE sokmuştunuz.Daha sonra da Süleyman Hilmi Tunahan'ın kızın oğlunu, Ahmet Denizolgun'u Türkiye Cumhuriyetinin Ulaştırma Bakanı yaptınız.Bitmedi;Süleyman Hilmi Tunahan;Adnan Menderes'in izni ile,Alanya'nın bir köyünde açtığı Süleymancılık Kuran Kur'an kursunda 7.000 öğrenci yetiştirmişti.Gazi Paşa hava meydanının adını Alanya-Gazipaşa hava meydanına çevirtmiştiniz.Bugünlere Türkiye'yi getirenleri tanımak isterseniz,aynaya bakınız.Saygılarımla.

13 Ocak 2013 Pazar

890/AŞK,SEVGİ VE SEVİŞMEK ÜZERİNE!

"Sevişmek ibadet aynı şeydir!Hatta namaz kılmak ta aynı şeydir!"Ali Rıza Demircan,Ünlü İlahiyatçı, Hoca.Basın,13Ocak 2013"Aşk'ı Memnu/Yasak Aşk/dizisinde;Bihter ile Behlül'ün BEŞ Dakika,Otuz saniye süren sevişme sahnesini çok uzun bularak Kanal D'YE uyarı veren RTÜK'ÜN bu cezasını Danışyay13'üncü Dairesi onaylamıştır!"
Öpüşmenin yalınız sevişen insanlara mahsus olmadığını Muhabet kuşu ve Papağan besleyenler de bilirler.Peki;bu öpüşme mucizesinin kimin eseri olduğunu merak edenlerimiz var mıdır?
Milattan çok ve çok önceleri;Roma'da eski ayakkabı tamircisi bir fakirin çok çaçaron ve o denli de güzel bir karısı varmış.En küçük bir kaprisi tatmin edilmediğinde,avazeleriyle ortalığı biribirine katarmış.O zaman tabanca keşfedilmediği için de Ol Fakir avradını vurup öldüremiş.Birgün;bağıran karısının ağzını ağzı ile kapatmış!Birden bire,ol Çaçaron kadın sustuğu gibi,gözleri çelererek eskicinin boynuna sarılmış,öylece kalakalmış!.Bu dudaktan öpüş olayı her ikisinin de çok hoşuna gittiğinden,her yerde öpüşür ve koklaşır olmuşlar.Dini bütün Putperestler,ahlaka aykırı kabul ettikleri bu davranışı mahkemeye taşımışlar.Derhal o zamanın Recepkoları tarafından mahkeme huzuruna getirilen çift,bu işin çok zevk verici olduğunu ve Mahkeme kurulunun denemesini istemişler.Mahkeme başkanı;denemek için,dişleri dökülmüş ve dahi ağzı kokan karısını dudaktan öptüğünde tiksintiden bayılayazmış.Ve mahkemeye bu karı kocanın katmerlenmiş müebbet hapis cezası ile cezalandırılmalarını istemiş.Rivayet odur ki bu çift;öpüşe,öpüşe zindanda ölmüşler.Bu öpüşme işi tüm insanları sarmış ve günümüze kadar da gelmiş.Öpüşmek ve sevişmek bir sanattır.Ben;Teğmenliğimden beri tüm astlarıma öpüşme ve sevişme sanatını anlatmışımdır.Roma İmparatoru Ogüst'ün öz kızı ile seviştiğini gören Ovid Köstence'ye sürülerek orada ölmüştür.Ölmeden önce de "Aşk Sanatı" adlı ölümsüz eserini insanlığa armağan etmiştir.Emerson:"Buğdaylar başak verdiği sürece Ovid'in aşk Sanatı okunacaktır!"Diye,aşk hayatına not düşmüştür.
Bir Topçu Albayımız;Topçuluğu Aşka benzetmişti.1956 senesinde;Urfa'nın eyyübiye türbesi cıvarında,sabah eğitiminde bu konuyu işlemiştirm.Dersin konusu Orman Muharebesiydi.Derse şöylece başlamıştım.
“Arkadaşlar; ORMAN MUHAREBESİ, TOPÇULUKLA ve AŞK aynıdır, üçünde de üç safha vardır: 1-Ormanın içine girmek,2-Ormanın içinde tertiplenmek,3-Ormandan çıkarken
yeniden tertiplenmek. Ötekilerde de: 1-Hazırlık safhası,2-Dolduruş safhası,3-Ateşleme safhası. Hazırlık ve Ateşleme safhası ne kadar uzun ve başarılı olursa, sonuç ta o kadar başarılı olur. Her iki olayda da yalınız ateşleme safhası kullanılırsa, mermiler boşa gider. Bugüne kadar gördüğünüz sinirli kadınlar ve sinirli topçu subayları, kısa süren bir dolduruşun ve ateşlemenin başarısızlığa mahkûm ettiği kimselerdir. Yeni gelinlerin ve acemi topçu subaylarının sinirliliklerinin nedenini anladınız mı?”Dediğimde;”ANLADIK KOMUTANIMMM!”Bağırması Urfa’yı bile inletmişti. Bir de ne göreyim, tabur komutanımız, bize doğru gelmiyor mu!”Osman, yeni eğitim metotları kullanarak, ders anlatıyor!”Anlatımın doğruluğunu denetlemeye geldiğini hemen anlamıştım. Şimşek gibi fırlayıp, çok sert bir esas duruş göstererek tekmilimi verdim:
“Üçüncü Jandarma er eğitim bölüğü, bir subay, üç astsubay, 24 çavuş,24 onbaşı ve ikiiyüzelli erle emir ve görüşlerinize hazırdır komutanımım’.Benim yönüm, 30,000 Liğin evine dönüktü. Pencereden, beyaz güvercin gibi bir elin aceleyle bana el salladığını görmemle birlikte:”VAY ANASINI!” Demem bir oldu. Komutanım geriye dönerek:
“Bu da tekmile dâhil mi, TÜRKOĞUZ!” Dedi.
“ Hayır, Sayın Komutanım, bu, akşamki bir teklifin yanıtına dâhildir!” Dedim ve dersin konusunu anlattım. Komutanımız, ellerini arka altta kilitleyerek, bölüğümü şöyle bir gözden geçirdikten sonra:
“Bu dersi kim anlatacak? Diye sormasıyla, üçsüz el birden havaya fırladı. Gök kubbe çökse askerimin parmakları üstünde kalacaktı. Komutanımızın parmağı, havada dolaştı ve dola
ştı. Sonunda, elini en yukarıya kaldıran Bayram Ali Şip’in gözüne saplandı. İçimden bir eyvah, dedim.”Sen anlat, dedi. Emrinin akabinde; bu tekmil de, 30,000’likin evinin pencere tüllerini yeniden havalandırdı
“Bayram Ali
Şip,1938 Çine; emredin komutanım. Dersimiz Orman Muharebesi. Orman muharebesi, topçuluk ve aşk, birbirlerine benzer. İçine girmeye hazırlanmak, içinde ilerlemek ve dışarıya çıkmak. Topçuluk ta aşka benzer, her üçünün de üç safhası vardır. HAZIRLIK, DOLDURUŞ VE ATEŞLEME SAFHASI. Ateşleme safhası, uzun bir hazırlık ve dolduruş safhasını izlemezse, YENİ GELİNLER DE, ACEMİ TOPÇU SUBAYLARI DA SİNİR KÜPÜ OLURLAR, SAYIN KOMUTANIMMM!”Komutan bir bana döndü, bir de yana döndü, sonra da 30,000’likten yana döndü ve bağırarak.
“Doğru mu arkadaşlarrr! Diye sorduğunda; üç yüz ses yeri ve dahi göğü inletti.
“DOĞRUDUR KOMUTANIMMM!”Komutanımız, gülen bir yüzle bana dönerek:
“-Aferin Teğmenim, bölük böyle yetiştirilir. Yarın öğle yemeğinde; 3’üncü bölüğe, kantinden üç kilogram Tahin helvası verilecektir, size de Sayın Teğmenim, eğitime getirmiş olduğunuz yeni eğitim metotları nedeniyle bir taktirname verilecektir. Asker arkadaşlarımız, bugünkü derslerini mükemmelen öğrenmişler. Karşı fıstık bahçesi sahibine ben rica edeceğim, asker arkadaşlarımız, öğle yemeğine kadar orada istirahat etsinler!”Emrini verdi
."Osman Türkoğuz,Boyacı Ahmet'in Sevdalı Yavuklusu.Beş dakika Otuz saniyelik sevişmeyi çok uzun ve ahlaka aykırı bulanlar;size sesleniyorum:Televizyonlarda ceneti genelevine çevirerek her müslüman erkeğin;Yetmiş iki Kadın,Yüz Huri ve Yüz Gılmanla aşk öykülerini anlatmak Ahlaka ve Müslüman dinine aykırı değil midir?Beş yaşındaki Kız ve Oğlan çocuğunuz bu masalları dinledikten sonra size sorsalar:"Babacığım,bir Müslüman erkeiği bu kadar Kadın,Huri ve Gılmanla ne yapıyor?Onların çocukları olmuyor mu?Ey!Retük,Ey Danıştay'ın 13 numaralı dairesi,Cennetteki fuhuşu önleyiniz.Burada sevişme falan da yok:Aşk ve sevişme iki farklı cinsin kendi iradeleri ile ötekisinin hayatını yaşamaları ve iki iken bir olmalarıdır.Soytarılığı bırakalım.Lyon Garına indiğimde,görmüş olduğum manzarayı hâlâ unutamam:Bir Fransız orgeneralinin çevresindeki askerler,sevgilileri ile dudak,dudağaydılar;dönüp te bakan da yoktu.Acaba,bunlar sevişmeyi hiç yaşamadılar mı!Bir şiirle bitirmek istiyorum bu kutsal konuyu:Sevişmek Tanrımıza ibadettir.

SENİNLE BİZ!BİR,BİR DAHA İKİ;
İKİ KERE İKİ,DÖRT EDERMİŞ.
TOPLASALAR,
BÖLSELER,
ÇARPSALAR DA;
SEN VE BEN YİNE BİR EDERİZ.OSTÜZÜ

11 Ocak 2013 Cuma

889/ARZUHALİMDİR!

OSMAN TÜRKOĞUZ İZMİR;11 OCAK 2013E.J.Kd.Alb-Hukukçu
Oyak sitesi A/2 Blok,No=68/13
Fahrettin altay/Karabağlar/İzmir
121'inci J.Er Eğitim Alay Komutanlığına,
Serinyol/Antakya/Hatay
"Büyük olmak için hiç kimseye iltifat etmeyeceksin;hiç kimseyi aldatmayacaksın;ülke için gerçek amaç ne ise onu görecek,o hedefe yürüyeceksin.Herkes senin aleyhinde bulunacaktır;herkes seni yolundan çevirmeye çalışacaktır;fakat sen buna dayanıklı olacaksın,önüne sonsuz engeller yığacaklardır.Kendini büyük değil;küçük,zayıf,araçsız,hiç sayarak,kimseden yardım gelmeyeceğine inanarak bu engelleri aşacaksın.Bundan sonra da sana büyük derlerse,bunu söyleyenlere güleceksin."Mareşal Gazi Mustafa Kemal,(Yücel,1939,sayı 57) 23'üncü Bağımsız j.Er Eğitim Tabur Komutanı iken,"Kırmızıdan Kızıla, Yeşilin Her Tonuna Hayır!"Serisinin ilk kitabı olan HALİFELİK adlı kitabımı kişisel olarak yayımlatmış ve ilk sahifesine de yukardaki ulusal emri koymuştum.Kitabım büyüklerimizce de çok beğenilmişti;Jandarma Genel Komutanlığı da birliklere tarafımdan dağıtılmak üzere kitabımı satın almıştı,parasını da ödememişlerdi!
Geceni,gündüzüme katarak çok geniş kapsamlı ve örnek kamulaştırmalarla dolu bir kitap yazdım;adını da Kamulaştırma Hukuk koyduğum kitabımı Jamdarma Genel Komutanlığına Jandarma dergisinde yayınlanmak üzere bağışladım.Bir kaç Kurmay Albay;kendi adlarına kitabımın yayımlanmasını kabul etmediğimden,komuta katına sunulmadan kitabım,çok kalın denilerek iade edildi.Şimdi ölmüş bulunan Orgeneral Osman Sedat Celasun,Manisa'ya geldiğinde,kitabımı yayınlatacağını söylemişti."Sayın Komutanım,bu kitabımı yayınlatmaya sizin gücünüz yetmez!"Dediğim de:"Ben,Jandarma Genel Komutanıyım!"Dediler.Bir TL.Telif hakkı ile kitabımı kendilerine verdim.İki ay sonra;Jandarma Genel Komutanlığına gittiğim de imzamın taklit edilerek kitabımın çalındığına tanık oldum.
Ben,ulusuma ve Jandarmamıza yaralı olacak bir işe başlamaya karar verdiğim de bu emri okurum.Çok zora kaldığımda da Sakarya Meydan Muharebesini okurum.Dua tepeye yapılan süngü hücumunu,24 saatte yapılmış olan 114 kilometrelik cebri yürüyüşümüzü de okurum.
Taburumun tüm personeli Kamulaştırma işimize dört elle sarılarak beni candan desteklemişlerdi.Bunun dışında;beni desteklemesi gerekenler de aleyhimize bulunmuşlardır.Kızıltepe Seyyar Janadarma Alay Komutanlığına,Jandarma'da 263 Albay varkenYarbay rütbesiyle beni atamışlardı.Altı ay sonra da yeni kamulaştırmalar için,brni onurlandıran emirlerle Antakya'ya görevlendirilmiştim.Çok kısa bir süre içinde kamulaştırmayı sonuçlandırarak Taburun yeni komutanı J.BNB.Necdet Ustaoğlu adına da kamulaştırma yapmıştım.Şimdi ölmüş bulunan Tuğgeneral Mehmet Kıral 23'üncü sy.j.tuğay komutanı olarak,jandarma Genel Komutanlığına aleyhimde iftira dolu bir yazı yollamıştı.Güya ben,ne idiği belirsiz kimselerle düşüp,kalkıyormuşum!Bu yazı komuta katına çıkartılmadan,istihkam şubesinde görevli Rahmetli İst.Binbaşısı Engin Sayın tarafından bana verilmiştir.
Danıştaya yapılacak savunmaları,117'incisyy,j.alay komutanı olarak kendi alay komutanlığı başlığımla ben hazırlayarak,onay makamı olarak Hatay Valisi Rahmetli Kemalettin Gazezoğlu'na ve doğruca Jandarma Genel Komutanlığına sunmuştum.Yol giderlerimi vermedikleri gibi,çok utanç verici iftiralarda da bulunmuşlardı.Bu konudaki belgeler eklice sunulmuştur.Saygılarımla.PS:Sonra da şu şiiri çıkarın köpeklerine iletmiştim.
YOLUMUZ ATA YOLU!
Biz yiğitoğlu yiğit,
Yüreği sevgi dolu,
Hak olan halkımızın,
Bükülmez çelik kolu.
Dört köşeyi tutsa da
Çıkarınn köpekleri,
Yolumuzdan dönmeyiz,
Yolumuz Ata yolu.Ostüzü.
İZMİR;11 OCAK 2013OSMAN TÜRKOĞUZE.J.Kd.Alb-Hukukçu
Oyak sitesi A/2 Blok,No=68/13
Fahrettin altay/Karabağlar/İzmir
121'inci J.Er Eğitim Alay Komutanlığına, KOMUTANLIĞINA,
Serinyol/Antakya/Hatay
"Büyük olmak için hiç kimseye iltifat etmeyeceksin;hiç kimseyi aldatmayacaksın;ülke için gerçek amaç ne ise onu görecek,o hedefe yürüyeceksin.Herkes senin aleyhinde bulunacaktır;herkes seni yolundan çevirmeye çalışacaktır;fakat sen buna dayanıklı olacaksın,önüne sonsuz engeller yığacaklardır.Kendini büyük değil;küçük,zayıf,araçsız,hiç sayarak,kimseden yardım gelmeyeceğine inanarak bu engelleri aşacaksın.Bundan sonra da sana büyük derlerse,bunu söyleyenlere güleceksin."Mareşal Gazi Mustafa Kemal,(Yücel,1939,sayı 57) 23'üncü j.Er Eğitim Tabur Komutanı iken,"Kırmızıdan Kızıla, Yeşilin Her Tonuna Hayır!"Serisinin ilk kitabı olan HALİFELİK adlı kitabımı kişisel olarak yayımlatmış ve ilk sahifesine de yukardaki ulusal emri koymuştum.Kitabım büyüklerimizce de çok beğenilmişti;Jandarma Genel Komutanlığı da birliklere tarafımdan dağıtılmak üzere kitabımı satın almıştı,parasını da ödememişlerdi!
Ben,ulusuma ve Jandarmamıza yaralı olacak bir işe başlamaya karar verdiğim de bu emri okurum.Çok zora kaldığımda da Sakarya Meydan Muharebesini okurum.Dua tepeye yapılan süngü hücumunu,24 saatte yapılmış olan cebri yürüyüşümüzü de okurum.
Taburumun tüm personeli Kamulaştırma işimize dört elle sarılarak beni candan desteklemişlerdi.Bunun dışında;beni desteklemesi gerekenler de aleyhimize bulunmuşlardır.Kızıltepe Seyyar Janadarma Alay Komutanlığına,Jandarma'da 263 Albay varkenYarbay rütbesiyle beni atamışlardı.Altı ay sonra da yeni kamulaştırmalar için,brni onurlandıran emirlerle Antakya'ya görevlendirilmiştim.Çok kısa bir süre içinde kamulaştırmayı sonuçlandırarak Taburun yeni komutanı J.BNB.Necdet Ustaoğlu adına da kamulaştırma yapmıştım.Şimdi ölmüş bulunan Tuğgeneral Mehmet Kıral 23'üncü sy.j.tuğay komutanı olarak,jandarma Genel Komutanlığına aleyhimde iftira dolu bir yazı yollamıştı.Güya ben,ne idiği belirsiz kimselerle düşüp,kalkıyormuşum!Bu yazı komuta katına çıkartılmadan,istihkam şubesinde görevli Rahmetli İst.Binbaşısı Engin Sayın tarafından bana verilmiştir.
Danıştaya yapılacak savunmaları,117'incisyy,j.alay komutanı olarak kendi alay komutanlığı başlığımla ben hazırlayarak,onay makamı olarak Hatay Valisi Rahmetli Kemalettin Gazezoğlu'na ve doğruca Jandarma Genel Komutanlığına sunmuştum.Yol giderlerimi vermedikleri gibi,çok utanç verici iftiralarda da bulunmuşlardı.Bu konudaki belgeler eklice sunulmuştur.Saygılarımla.PS:Sonra da şu şiiri çıkarın köpeklerine iletmiştim.
YOLUMUZ ATA YOLU!
Biz yiğitoğlu yiğit,
Yüreği sevgi dolu,
Hak olan halkımızın,
Bükülmez çelik kolu.
Dört köşeyi tutsa da
Çıkarınn köpekleri,
Yolumuzdan dönmeyiz,
Yolumuz Ata yolu.Ostüzü.

888/GAZİ MUSTAFA KEMAL'E RAPOR!

Osman TÜRKOĞUZ
osmanturkoguz@hotmail.com
İzmir,17Mayıs,2008
GAZİ MUSTAF KEMAL ATATÜRK’E RAPOR;
AnıtKabir , 10 Kasım,2007
On beş seneden beri; Anıtkabir’de, Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK’E , şikayet dilekçesi şeklinde,rapor sunmaktayız.Raporları ben kaleme almaktayım,candan Atatürkçü dostum Sayın Adnan Cengiz de, Anıtkabir ziyaretçilerine dağıtmaktadır.Kanunlarımızda,Anıt Kabir’de rapor ve şikayet dilekçesi dağıtılamaz diye bir kayıt bulunmadığından hiçbir engelle karşılaşmadan görevimizi yerine getirmekteyiz.Geçen sene dağıttığımız raporumuzu, Site üyelerimizle de paylaşmak istiyorum: "Ulusal ve evrensel değerlere sahip,çağdaş ,uygar, insan haklarına,özgürlüklere, iç ve dış bağımsızlığa duyarlı; etrafı düşmanlarla çevrili, çağdışı,köhnemiş ucube bir devletten,etrafı dostlarla çevrili , EVRENSEL bir devler çıkaran!
Köle, tebaa ve cariye olan; Arap'ın ve Yahudi’nin din diye anlattığı masallara din diyerek inanan,dini şekilcilik sayan, Tanrı’nın tüm gazabını kadının saçına ve kılık kıyafetine kilitleyen, cehennemi kadınlarla dolduran, bu dünya’da ve öteki dünya’da, erkekleri kümes hayvanlarına döndüren bir inanç grubundan, dinin özüne sarılan , çağın ilerisinde bir ulusu yaratan!
Başı bezle,ayakları dini yasak ipleri ile yere bağlanan TÜRK KADINI’NI,tüm bu köhne bağlardan kurtarıp ellerine gerçek cennetin anahtarlarını veren, onları lâyık oldukları yere, başımızın üzerine koyan!
Arap’ı İslam sayan, kendisinden ve geçmişinden habersiz, tüm felaketleri kadere ve alın yazgısına bağlayan; ümmetçilikten de çok öte, mezhep ve tarikat pirlerinin önünde yuvarlanan, sağlık sorunlarını muska ve okunmuş su ile çözmeye programlanmış ; kuru kalabalık bir topluluktan BEŞERİ İRADE sahibi bir ULUS yaratan ve o ulusun bireyi olmayı en büyük bir mutluluk sayan!
BİZ, yarattığın değerlerle; başımız bayrak direkleri gibi dimdik, huzuruna geldik.
DAHİLİ ve HARİCİ BEDHAHLAR’IN, TÜRK GENÇLİĞİNE HİTABINIZI üç kelimeye indirdiler.Tüm ulusal ve evrensel değerlerimiz,siyasi ve şekli İslam uğruna ve GLOBALLEŞME yoluna , yabancılara peşkeş çekildi ve peşkeş çekilmede.
Düyun’u Umumiye-genel Borçlar-IMF. Dünya Bankası ve Konsersiyum olarak geri geldi.NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE özdeyişinizi ilkellik sayan Zat’ı muhterem eşlerinin TÜRBAN’INI (864) rakımlı tepeye dikti…
Tarikat şeyhlerinin rahleleri önünde ve HİKMETYAR’IN dizinin dibinde alınan icazetlerle, CUMHURİYET ve DEVRİMLERİNİZ tersine döndürüldü.
Bir torba kömür ve bir paket erzak için, vicdanlarını ve geleceğimzi satan halkımızın bir kısmı, GAFLET’i oynamakta…
Kalemini, aklını ve vicdanını satan, holdinkleşmiş basınımızın bazı kesimleri de, DALÂLET’i oynamakta…
İkbali, kölelikte ve yalakalıkta, gören bazı iktidar sahipleri ve onların omuzdaşları da İHANET’İ, oynamakta…
DEVRİMİNİZİ , Çağdaş uygarlık düzenini korumak için, övünerek açtığınız Hukuk Fakültesi’inden, mezun olan bazı bilim adamlarımız .adınızın hiç geçmediği ,sizi hiç gelmemiş sayan yeni bir ANAYASA yapmanın taşaronluğuna soyundular.
Şekli İslam, kulluk ve kadercilik, her türlü sosyal düzen kuralının önüne geçirilmekte. ÇANKAYA’DA ,ONALTI YILDIZLI FORSUN yanında,TÜRK KADINI’NIN başına uygun görülen ,TÜRBAN adlı bir bez de kendisini göstermede.Devletimizin tüm araç , gereçleri ve kolluk güçleri,iktidar sahiplerinin düğünlerinde görevlendirilmekte…
Ne olduğu belli olmayan bir REFERANDUM için, Türkiye Cumhuriyetinin bir uçağı Kayseri’ye, bir uçağı da İstanbul’a oy atıp dönmek için , uçurulmakta…
Askerlerine çelik yelek almak için parası olmayan Türkiye Cumhuriyeti;Çankaya köşkünü yeniden dayayıp, döşemek için, bütcesine, %63lük bir artış koyabilmekte.Sayısız otomobil ve iki uçak alımı için de ödenek ayırabilmekte…
SONUÇ OLARAK:
Erdoğan ile Gül’ün çocuklarına SARAYLAR’DA DÜĞÜN
Halkın çocukları’na DAĞLAR’DA ÖLÜM düşmekte…
Ve GÖRKEMLİ CENAZE TÖRENLERİ DÜZENLENMEKTE
Bizler, yinede umutsuz değiliz ve korkmuyoruz…
Gazi Mustafa Kemal,05 Kasım1925 günü; Ankara Hukuk Fakültesi’nin açılış töreninde, günün önemini şöylece değerlendirmişti:
" Bugün, burada tanık olduğumuz açılış olayı, yüksek memur,uzman ve bilginler yetiştirmek girişiminden daha büyük bir önem taşır.Yıllardan beri süregelen Türk devrimi,varlığını ve zihniyetini toplumsal yaşamın dayanağı olan yeni hukuk kurallarıyla saptamak yoluna yönelmiştir.Türk devrimi nedir? Bu devrim, sözcüğün ilk bakışta akla getirdiği ihtilal anlamından başka , ondan daha geniş bir dönüşümü anlatmaktadır. Bugünkü devletimizin biçimi, yüzyıllardan beri gelen eski biçimleri bir yana iten en ileri bir örnek olmuştur .ulusun varlığını sürdürebilmesi için bireyleri arasında düşündüğü ortak bağ yüzyıllardan beri gelen biçimini ve özünü değiştirmiş, yani, ulus, din ve mezhep bağı yerine ,bireylerini Türk ulusu bağı ile bir araya getirmiştir.Ulus, uluslar arası savaşım alanında yaşam ve güç kaynağı olacak iklim ve araçların ancak çağdaş uygarlıkta bulunabileceğini değişmez bir gerçek olarak görmüş ve bunu kendisine ilke saymıştır
İnsanlık tarihinin akışı içinde, Türklerin 1453 zaferini, yani İstanbul’un fethini düşününüz.Bütün bir cihana karşı İstanbul’u sonsuza değin Türklüğe meletmiş olan güç ve kudret, aşağı yukarı aynı yıllarda icadedilmiş, olan matbaayı Türkiye’ye kabul ettirebilmek için hukuk adamlarının olumsuz etkilerini ortadan kaldıramamıştır.Köhne hukukun ve köhne hukukçuların ,matbaanın memleketimize girmesine izin vermeleri için aradan üç yüz yıl geçmesi gerekmiş, uzun ve yorucu bir çaba harcanmak zorunda kalınmıştır.
Bilesiniz ki, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin kuruluşu sırasında, onun bugünkü durumunu hukuk ilmi esaslarına aykırı sayanların başında ünlü hukukçular bulunuyordu.Büyük millet Meclisi’nde egemenliğin kayıtsız ve koşulsuz ulusta olduğunu anlatan yasayı önerdiğimde; bu esasın Osmanlı Anayasası’na aykırılığını ileri sürenlerin başında da gene eski ve bilim erdemi ile ulusu kandıran, hukukçular bulunmakta idiler."
Gazi Mustafa kemal, Halifelik'in, kaldırılmasın karşı çıkan İstanbul Baro Başkanına da gerekli yanıtını verdikten sonra:"Öğrenci Efendiler, yeni Türk toplum yaşamının kurucusu olmak savıyla öğrenime başlayan sizler, Cumhuriyet devrinin gerçek hukuk bilginleri olacaksınız.Bir an önce yetişmenizi ve isteklerimizi fiilen karşılamaya başlamanızı ulusumuz sabırsızlıkla ve özlemle beklemektedir.Sizi yetiştirecek olan profesörlerin , görevlerini hakkıyla en iyi biçimde yerine getireceklerine güveniyorum.
Cumhuriyetin koruyucularından olacak bu büyük kurumun açılışında duyduğum mutluluğu hiçbir girişimde duymadım ve bunu açıklamaktan memnunum."Osman Zeki Genç Osman, Atatürk Ans.c.10
Aynı Mustafa Kemal:"Ben, manevi miras olarak, hiçbir ayet, hiçbir dogma ve kalıplaşmış kural bırakmıyorum .Benim manevi mirasım ,BİLİM ve AKILDIR..dedikten sonra,Vasiyetini şöyle dile getirmiştir:Benden sonra beni benimsemek isteyenler, bu temel eksen üzerinde, akıl ve ilmin rehberliğini kabul ederlerse, MANEVİ MİRASÇILARIM OLURLAR.
Çağdaş ve akılcı olmak; hele, hele ,ATATÜRK’ÜN IŞIKLI YOLUNDAN GİTMEK öyle lafla ; sözlü ve yazılı basında boy göstermekle olmaz.İnsandaki,özle olur.
OSMAN TÜRKOĞUZ
osmanturkoguz@hotmail.com
İzmir;17Mayıs.2008

7 Ocak 2013 Pazartesi

897/MAZANNEİ SUİ EŞHASIN TEDİBİNE DAİR KANUN!

OSMAN TÜRKOĞUZ osmanturkoguz@gmail.com
İzmir;07 Ocak 2013 MAZANNE'İSUİ EŞHASIN TEDİBİNE DAİR KANUN!
"SUÇ İŞLEME ŞÜPHESİ ALTINDAKİ KİŞİLERİN CEZALANDIRILMASINA DAİR YASA!"26Nsan 1909! Meclis'iMebusan!Serseri Nizamnamesi:“Hiçbir vasıta-i maişeti bulunmadığı ve çalışma kudreti olduğu halde laakal iki aydan beri bir güna kar ve kisb veya sanatla meşgul olmayan ve bu müddet zarfında iş bulmak için teşebbüsat-ı lazımede bulunduğunu ispat edemeyip şurada ,burada dolaşan kimselere serseri itlak olunur. Çalışmaya muktedir iken tese’ülü vesile-i maişet ittihaz edenler dahi serseri addolunur.” (“Serseri Mazanna-i Sü’ Olan Eşhas Hakkında Kanun”;1909, 1. Madde) .Osmanlı Döneminde;cezaevlerinin boşaltılması ve ülkemizin dört bir tarafından İstanbul'a akın eden işsiz,güçsüz,yersiz ve tufeyli sayısının On bini bulması nedeniyle halk arasında büyük bir huzursuzluk başlamıştı.Osmanlı Hükümeti 18 Şubat 1909 tarihiğnde,Mebusan Meclisi'ne"Serseri Nizamnamesi Lahihası sunmuştur.Uzun tartışmalardan sonra;26 Nisan 1909 tarihindeSerseri ve Mazanne'i Sui Eşhas Hakkında Kanun" kabul edilmiştir.Fransızça serseri tanımı gözönüne alınmıştır:Vocaband ve "Sans DomicleFixe"=Yeri,yurdu olmayan.Bu kanun değişikliği ile 11Temmuz 1963 senesine kadar uygulanmıştır."Ağırcezayı gerektiren suçlarla,hırsızlık,yankesicilik,gasıplık suçlarından en az iki defa hüküm giyenler bu yasanın kapsamına alınmışlardır.Benim gençliğimde de bu yasa uygulanmaktaydı.Hergün karakola uğramak zorunda kalan hüküm sahibi,karakoldaki defterine imza verdiği gibi kendi üzerinde taşıdığı defteri de imzalattırırdı.İzin alarak,kazası dışına çıkacak olan hükümlü,gittiği yerin karakollarına da imza vermek zorundaydı.Mazennei sui=suç işleyeceği kuşkusu altındaki kimse. Bu konuda bir yasal norm ne 1961 ayasamızda,ne de eski Medeni Kanunumuzda bulunmamaktaydı.Milli Güvenlik Konseyi'nin hazırlatmış olduğu 1982 Anayasamızın, ııı.Kişi hürriyeti ve güvenliği başlığı altındaki, 19'uncu maddesineSerseri sıfatı da eklenmniştir.Ayrıca,4721 sayılı Yeni Türk Medeni Kanunu'nun ;Koruma Amacıyla Özgürlüğün Kıısıtlanması başlığı altında;A.Koşulları başlığı ile Madde 432 düzenlenmiş;Osmanlı'dan beri günümüze gelen SERSERİLİK sıfatı da bu maddeye eklenmiştir.Ama,Serseriliğin tanımı da yapılmamıştır!Rahmetli Neyzen Tevfik Kolaylı'nın iitirafı gibi
bir kavram mıdır bu Serserilik:
"Serserinim düştüm aşlınla meye;
Nasıl girdin elimdeki bu neye*
Hem seversin beni Neyzenim diye;
Hem de sarhoş diye destan edersin!"Vatandaşlarını hem işsiz bırak,hem de işsiz diyerek Serseri sınıfına sok ve 5 ila 20 sopa cezası uygula!Vatandaşını askere al,bir hayal uğruna öldürterek kemiklerini başka iklimlerde bırak;ekmek,aş ve mesken verme,sonra da Serseri diye döğ!Roma'da hiç bir geliri olmayanlara;günlük Üç gram tuz ve Zeytinyağı verilirdi.Sosyal devlet olmanın görevi bilinirdi.Osmanlı da,falaka,sürgün ve dayak bilirdi.İşte o gelenek günümüze kadar geldi.Hırsızlar ve dolandırıcılar yüksek mevkilere,kahramanlar da karakollara imza kuyruklarına.Bu mu açılım?Bu mu ileri demokrasi?Hadi canım sendeler.
Madde432:"Akıl hastalığı,akıl zayıflığı,alkol veya uyuşturucu madde bağımlılığı,ağır tehlike arzeden hastalık veya serserilik sebeblerinden biriyle toplum için tehlike oluşturan her ergin kişi,kişisel korunmasının başka şekilde sağlanamaması halinde,tedavisi,eğitim veya ıslahı için elverişli bir kuruma yerleştirilir veya alıkonulur."Rahmetli Mithat Paşa,Avrupalıların baskısından kurtulmak için;23 Aralık 1876 tarihinde ilan ettiği Belçika'nın 1831 tarihli anayasasına 113'üncü maddeyi eklliyerek Padişah'a sürgün etme yetkisini vermişti ve bu madde ile boğularak öldürüleceği Taif'e sürülmüştü.Adnan Menderes, 146'ıncı madde ile siyaset yapmayı sürdümüş bu madde ile idam edilmişti.Türkiye Cumhuriyetinin,astlarına ve halkımıza karşı Büyük Generalleri ve Aydınları da Mazannei Sui Eşhastan sayılarak karakollara gitmek zorunda bırakılmışlardır!Ama,ötekiler de11 temmuz 1963'ten sonra karakollara gitmek utancından kurtarılmışlardır!Yoksa,Alman Adaletinin mahkûm ettikleri de, günün birinde, karakolllara imzaya gidebilirlerdi.

6 Ocak 2013 Pazar

896/ALLAH VE DİN İLE ALDATAN MADRABAZLARA

OSMAN TÜRKOĞUZ
osmanturkoguz@gmail.com
İzmir;06 Ocak 2013.
ALLAH VE DİN İLE ALDATAN MADRABAZLARA!
Soygunlar,vurgunlar,lüks içinde yaşantılar sürdürüldükçe;halkımıza bol miktarda dini masallar anlatılmaktadır.Osmanlı İmparatotluğu döneminde 13.000'i yurt dışında kalmak üzere,623 senede,20.000 cami yapılmıştır.Laik Türkiye Cumhuriyeti dönemindeyse 85,000 cami yapılmıştır.

İkinci Dünya Savaş sınırlarımıza yaklaştığında İstanbul'daki müzelerde bulunan tariihi eşyalarımız Niğde'ye taşınmıştı.Şah İsmail'in tahtı ve diğer kıymetli eşyalar da bir camiye depolanmıştı.Buraları denetleyen cumhurbaşkanımız Rahmetli Mustafa İsmet İnönü;görevli subayımıza,bu eşyaların güvenli olarak korunduğunu sormuş ve sakın kimseleri Tahtın içinde bulunduğu bu camiye sokmayınız emrini vermiştir. Her büyük vurgun ortaya çıktığında ;Atatürkten nefret edenler bir yalan ortaya atmışlardır:Efendim,Cumhuriyet Halk Partisi Seferihisar'ın bir dağ köyündeki camiyi ahır olarak kullanmıştır.Sonradan bu köyün camisini Yunanlıların tavla olarak kullandıkları VE CUMHURİYET HALK PARTİSİ Hükümetinin de savaştan sonra camiyi tamir ettirerek ibadete açtırdığı anlaşılmıştır. Konfüçyüs,boşuna söylemrmiş:"Bir yerde dinden söz edildimiydi sıkı durunuz;ya malınızı ya da canınızı alacaklardır!" Şimdi,bu din ve iman satıcılarının suratlarına bir belgeyi çarpmak istiyorum:
Garp Cephesi Komutanı Tümgeneral İsmet Paşa;mudanya ateşkes antlaşmasından sonra;dış İşleri Bakanlığına ve lozan Konferansı başdelegeliğine getirilmişti. Bir gün;Ankara'dan ilginç bir şifre almıştı:"Bulgarlar,bağımsızlıklarını kazandıktan sonra;Sofya'da bulunan Kırkbeş caminin Kırkdördünü yıkmışlardı. Kırkbeşinci camiyi de yıkacakları duyumunu alan Ankara Hükümeti Dış İşleri Bakanımız ve Başdelegemiz Tümgeneral Mustafa İsmet Paşa'ya şu telgırafı şifreli olarak çekmişti: "Hüseyin Rauf Bey'den İsmet Paşa'ya tel,30 01 1923:
"Bulgaristan Sobranyası Sofya'daki camiin yıkılması için bir kanun lahihası kabul etmiş.Sofya'da tegane kalan camiin yıkılması Bulgaristan'ın İslam unsuruna karşı hürmetkâr davrandığı ididasına aykırı bir fiil teşkil edecektir.Buna yer kalmaması için girişimde bulunulmasını rica ederim!"Bilal n.Şimşir,Loan Telgrafları 1,s.462,no=457.Bilal N,Şimşir,lozan Günlüğü,s.402.

5 Ocak 2013 Cumartesi

895/OROSPULUĞA CENNET YOLUNU AÇTILAR!

osmanturkoguz@gmail.com
İzmir;05 Ocak 2013
OSMAN TÜRKOĞUZ
 
OROSPULUĞA CENNET YOLUNU AÇAN SAHTEKÂRLAR!

``Cennette çok eşlilik nasıl olacak? Bu konu ile ilgili ayetleri nasıl anlamalıyız?
"
`Örneğin, “… Ve onlara (cennetliklere) orada (cennette) temiz eşler vardır” (Bakara, 25) âyetinin tefsirinde Elmalılı’nın “cennetlerde tertemiz, pam pak çiftler, eşler, yani erkekler için zevceler, kadınlar için zevcler vardır” (Elmalılı Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’ân Dili, Eser Kitabevi, İstanbul, tsz., I, 276.) ifadesi bazıları tarafından yanlış anlaşılarak erkeklere birden çok kadın (huri) verildiği gibi kadınlara da birden çok erkek (gılman
) verileceği şeklinde değerlendirilmiştir!"İsmail Ağa Cemaatının Sitesi./Sakallı Ahmet Uğurlu Hoca Dergâhı/"Namaz kılan Müslüman erkeklere,Cennette 72 Kadın,Yüz Huri ve Yüz Gılman verilecektir!"Sakallı Ahmet Uğurlu Hocanın vaazları!
"Müslüman erkeklerine Cennette,Yetmiş iki kadın,Yüz Huri ve Yüz Gılman verilecektir!"İslamda Cinsel Hayat,Demirtaş Hoca
"TÛR Suresi 24'üncü ayet:"Hizmetleri için de/Cennetteki Müslümanların/kendilerine mahsus,hiç el değmemiş güya sedeflerinde gizlenmiş inciler gibi gılmanlar etrafında devredecek!"Burada gılmanlar,yani Genç oğlanlar hiç el dokunmamış olarak ifade edilmiştir. Verileceği şeklinde değerlendirilmiştir!"İsmail Ağa Cemaaının sitesit
!" Yahu ;Ey akıllı Müslüman kardeşlerimiz;bu nasıl tevziat böylesine.Bu dağıtılan seks araçlarının hiç mi seçme hakkı yoktur!
Suudi Arabistan'dan daha aşağılık bir Müftü çıkmış,adeta fahişeliği dinen ve şeran serbest bırakmıştır.03 Ocak 2013 tarihli sözcü'nün bir haberini okuyalım.Bugüne kadar bekledim,demek ki fetva haberi doğruymuş:Boşuna bir hadis vermemiş Hz.Muhammet:"Fetvayı müftüden değil aklınızdan alınız!"Diye.
"MİLİSLERLE SEVİŞİN CENNETE GİDİN!"
Suudi Arabistan'da Müftü Muhammet El Ariifi bir fetva verdi.suriyeli muhalif milislerin cinsel ihtiyaçlarını gideremediklerini söyleyen El Arifi,"Suriyeli kadınlar milislerle cinsel ilişkiye girmeli.Onlarla sevişmek cennete gitmek için yapılması gereken bir görev",dedi.
Zina,taşlanarak öldürme bu fetva ile nakzediliyor mu?Çüşş!Her şeyine karşın Suriyeli kadınlar en hür Arap kadınlarıdır.Başkan Esad'ın eşleri bizimkilerden 1400 sene ileridedir!
Ey!Başlarından yere bağlanan Türk Kadınları,Mustafa Kemal'e dört elle sarılınız ki her iki dünya'da Din ve Şeriat adına, erkeklerin seks kölesi olmaktan kurtulunuz!Makyavel:"Gayeye varmak için her yol meşrudur!"Demişti.Amma,Allah ve din Adına kadınları beynelmeilel orospu yapmayı önermemişti:
Ulusal Kurtuluş Savaşımızda;cepheye mermi taşırken donarak ölen,Şerife bacımız,bebesi ve bir çift öküzleri bu fuhuşa ne der?

3 Ocak 2013 Perşembe

894/AMAÇ ORTA DOĞUYU FETHETMEKTİR!

OSMAN TÜRKOĞUZ osmanturkoguz@gmail.com
İzmir;03 Ocak 2013
ORTA DOĞU'YA SALDIRMAK!
3500 tam donanımlı,Biber gazlı,lastik kaplamalı çelik coplu,120 otobüs ve su püskürtücü araçlarla,Orta Doğu Teknik Üniversitesi öğrencilerine yüklenen Recepkolarımızın orantısız güç kullandığını öldürülmüş Katırın hakkını da arayan Bay İdris Naim Şahin'inin açıklamasından öğrenmiş bulunmaktaız.
Bendeniz bu haberi görüntülü olarak seyrettiğim de tarihimizin derinliklerine gittim:Truva savaşını;İzmirli Hemşehrim Homeros;görmeyen gözlerine rağmen tarihimize destan olarak armağan etmiş.Burada Dokuz uzun senede iki taraf yiğitlerinin kahramanlık öyküleri anlatılmaktadır.Aklını yitiren yiğitlerden birisi,bir gece düşman ordusu sandığı Sığır sürüsüne hücum ederek onca sığırı telef etmiş!.
ulusal Kurtuluş Savaşımıza iştirak etmiş olan bir komutanımız anlatmıştı:Karşı tepede mevzilenmiş olan bir birliğe hücum eden Türk bölüğü elde ettiği tepeyi karşı hücumla terketmek zorunda kalmış.Tepe bir kaç kez eldeğiştirdikten sonra;bir Türk askeri,karşı tarafın da Allah!Allah nidaları ile hücum ettiğinin farkına vararak komutanlarını uyarmış.Ortalık ağardığında bir de görmüşler ki,karşı tepedeki birlik te Yunan üniformasını giymiş olan bir Türk birliğiymiş.Bunlar yanlışlıkla olmuş olaylardır.
Sayın Bay Recep Tayyip Erdoğanımızın çok oransız bir güçle,yüklenmiş olduğu Orta Doğu Üniversitesini, ayladır aklını taktığı Orta Doğu sanarak büyük bir zafer kazanmak amacıyla yaptığını anlamış bulunmaktayım:Bu sefe taarruza uğrayanlar da anayasal haklarını kullanmak isteyen Türk Gençleridir.Cumhurumuzun AKP Noterinin de Orta Doğu cidaline davet edilmeyişi başarıyı paylaşmamak amaline hizmet olmasın!Amaç Orta Doğuyu fethetmektir!

2 Ocak 2013 Çarşamba

893- BİZLER SONA GELDİK DERKEN!



                        OSMAN TÜRKOĞUZ
                   osmanturkoguz@gmail.com
                   İzmir;31 Aralık 2012

                         BİZLER, SONA GELDİK DERKEN!
                         BOYUTLARI TEK ÇİZGİYE İNDİRGEMEK!
                            NOEL BABANIN KÖKENİ TÜRKLER İnanabilir misiniz?  
                   İkinci Sultan Abdülhamit; yeni doğan oğluna ERTUĞRUL adını verdiğinde; Büyük Haccavımız Şair Eşref'i hafakanlar basmış:"Biz, sonuna geldik diye sevinirken/Onlar yine başladılar yeni baştan!"Deyu hiciv yazmış.
                   1946 genel seçimlerinde başımıza demokrasi kuşu kondu derken, Adnan Menderes, Celal Bayar, Süleyman Demirel, Necmettin Erbakan, Turgut Özal ve en sonunda da Bay Recep Tayyip Erdoğan ve Atatürk'ten Korkanlar başımıza dikildiler. Bizler; sona geldik ya sabır çekerken bu sefer de evlatlar çağdışılığa soyundular. Bir Kızı ve dahi bir oğlu USA'YI mesken tutan Bay Recep Tayyip Erdoğan'ın öteki oğlu Bay Bilal Necmettin Erdoğan'ın basınımıza yansıyan çağdışı ve çok geride kalmış beyanlarını okuduk:
                 "Noel Baba Hıristiyan Noel’inde hindi yemek Amerikan Şükran Gününe,çam ağacı süslemek yine Hıristiyan Noel’ine ait değil midir!"
                 -Hayır, anlatmaya çalıştığınız tüm sözler büyük bir yanlışın kasıtlı ifadesidir!
                 İlgi: Yılbaşı, biz Türklerin, Anadolu’muzda 7000 senelik bayramıdır! Osman Türkoğuz.
               "01 Ocak 2000 tarihli Hürriyet Gazetesinde yayınlanan bir haber beni çok güldürmüş senelerce önceye de götürmüştü:
                 "BİLDİRİ DAĞITAN MOLLALARA GÖZALTI!"
                 "İzmir SSK Bozyaka Hastanesi'nde"Hangi yılbaşı" başlıklı bildiri dağıtıp, duvarlara astıkları ileri sürülen 8 kişi gözaltına alındı. Dün saat 16.00 sıralarında bir ihbarı değerlendiren polis, Molla kıyafetli 8 kişilik bir grubu, ellerindeki bildirilerle gözaltına aldı. Milenyumun Hıristiyan adet ve kutlaması olduğu, Müslümanların yılbaşı diye bir âdetinin bulunmadığı, kutlamanın da yanlış ve İslam dininde yeri olmadığı yolundaki "Hangi Yılbaşı"başlıklı bildiriyi Yenişehir'de cuma namazı kıldıkları camiden çıkışta tanımadıkları kişiler tarafından ellerine tutuşturulduğunu söyleyen sanu*ıklar"Bizim bildiri dağıtmak gibi bir amacımız yoktu. Cuma namazının ardından bir hastamızı ziyaret için hastaneye geldik. Bizim bir suçumuz yok"dedi.(Murat Eğilmez, İzmir).
                "bu işlerin emirleri ve sinyalleri ,günlerdir,açıktan,açığa gün gibi veriliyordu.Demek ki Cumhuriyetimizin koruyucusu olan ,demokratik ve Laik Devletimizin bekçileri ,ihbar bekliyorlarmış.İhbar olmayınca ,kendiliğinden olaylara el koymak,muhalefet karşısında ,IMF ve AB ve USA karşısında el mahkumların tepkisini çekebilir miydi!
                  Böylesine denge, menge, kritik meclis hesapları; idam-Midam 864 rakım seçimi hesaplarını hesaplamak gerekir! Bolu valisi bir kırhaneler eder, tısss! Vali muavini, İtalyan Çadır kentinde, İtalyan Büyük Elçisine dert yanan bir garibanı:"Gâvurun önünde dert yanmaya utanmazmıyor musun!"Diye azım, azım azarlar. Kafaya bakın, kafaya,"Hıristiyan-Katolik inancını Gâvurlukla niteleleyen yönetici kafasına bakınız!"
                 27 Aralık 1999 tarihinde; Hürriyet Gazetesi bir şeyler olacağının sinyalini vermişti:
                        "SUUDİ BAŞMÜFTÜSÜ MİLENYUM'U KUTLAMAYI!"
                "Suudi Arabistan'ın en üst düzey yetkilisi olan Başmüftü Şeyh Abdülaziz bin Abdullah el Şeyh, dünya Müslümanlarından yeni milenyumun başlangıcını görmezden gelmelerini istedi ve "Milenyum, kâfirlerin dal3aletidir" dedi. Baş müftü'ye gör, üçüncü bin yılı kutlamak her Müslümancın görevi, Okaz Gazetesi'ne bir demeç veren Şeyh, milenyum’un Müslümanlar açısından önemi olmadığını belirterek şöyle konuştu:"Müslümanlar, Üçüncü milenyum başlangıcını, ya da Hıristiyanlarla diğer kâfirlerin dinleriyle bağlantılı hiçbir olayı kutlamamalıdır?"                                                                                                                                                                Suudi yönetimi bu konuda Arap dünyasından yalınız kalmış görünüyor. Lübnan ve Mısır gibi Arap ülkeleri yeni milenyumun gelişini büyük partilerle kutlamaya hazırlanıyor."
                Süleyman Hilmi Tunahan isimli imamlıktan kovulmuş bir Bulgar Göçmeni'nin kurmuş olduğu İslam’a aykırı bir tarikat var; aslında İslam’a aykırı bir çıkış var, Nurculuğa inat. Bu kişi Silistire'de doğduğu için, buna S,H.Silistirevi derler. Ve en büyük din ulularından birisi ve sonuncusu olduğunu ve 33'üncü son halkası olduğunu da ileri sürerler. Bu zatın kızının oğlu Bay Ahmet Denizolgun, Bay Süleyman Demirel tarafından Türkiye Cumhuriyeti’ne Ulaştırma Bakanı yapılmıştı. Bunların senelerden beri çıkarmakta oldukları fazilet adlı bir takvim titizlikle izlenmelidir. Bu takvimde Ulusal Kurtuluş Savaşı anlatılırken yalınızca bir kıta çavuşundan söz edilirken Abdülhamit Hanlı anlatılmaktadır. İşte bu fazilet takvimi var ya; işte bu takvim günlerdir Yılbaşı, kâfirlerin ve putperestlerin günlerinin kutlanmamasına dair fetvalar verdi durdu.26/27/28 Aralık 1999günleri, takvim yaprağının ön yüzünde hadisler verildi daha sonra da yaylım ateşine başlanıldı.26 aralık 1999 tarihli takvim yaprağında şöyle bir ifade kullanıldı:"Ümmetimden bir grup yeme-içme-malaniyat ve eğlence ile geceyi geçirir, sonra da (Suretten o değilse de sireten) maymunlar ve hınzır olarak sabaha ulaşır!"Hadisi ŞerifS, K.M:12/325),27 Arsalık 1999 tarihli takvim yaprağının önyüzü:"Şüphesiz emrettiğim bu yol, benim dosdoğru yolumdur. O halde ona uyunuz; başka aykırı yollara tâbi olmayın. Sonra bunlar sizi Allah yolundan ayırır, S.Enam,153.
                Bu gibi hadisler ve ayetlerle köprübaşılar tutulduktan sonra çok ustaca yorumlara geçilmiştir. Okuyalım                                                                           "MÜMİNLER, YILBAŞI-NEVRUZ KUTLAMALARI VE BENZERİ MERÂSİMLERDEN UZAK DURMALIDIR."                                                                                                                                              Bu Fazilet Takviminin fetvası; Müslüman olduğunu anlatarak, başka dinlerin törenlerine uyan ve onlardan armağanlar alarak halkımızı Din ve Allah ile aldatanlara, Bay Necmettin Bilal Bey gibilerine yöneliktir! Ostüzü
                 "İmam’ı Rabbani müceddid'i Elif'i sani(KS)hazretlerinden :Cehennemin ebedi azabı ,küfrün cezasıdır.Bu söze mukabil eğer şöyle bir sual sorulursa:
                  "Bir şahıs,imanı olmakla beraber,küfür merasimini icra eder ve küfür ehlinin merasimine saygı gösterirse;âlimler,onun küfrüne hükmeder."EK: Sayın A.Gül ve Bay RT Erdoğan,Baba,oğul ve tüm müselman takımı Hıristiyanların ve Yahudilerin törenlerine iştirak etmediler miydi.Trevi çeşmesinde,Türkler aleyhine dua eden Papa'nın heykelinin bulunduğu salonda imza töreninde bulunmadılar mıydı! Ostüzü.""Fiilinden dolayı onu, mürtetlerden sayar. Hint müslümanlarının ekserisi ise bu belaya müpteladır! Binaenaleyh âlimlerin fetvaları gereğince o şahsın, ahirette, ebedi bir azap ile azap olunması lâzımdır. Hâlbuki sahih haberlerde gelmiştir ki,"Kalbinde zerre kadar bir iman olan kimse, ebedi olarak azapta kalamaz, cehennemden çıkar."Peki, size göre bu meselenin tahkiki nedir?
                 "Cevaben derim ki:"Eğer o şahıs,sırf kâfir ise,yani zerre miktarı da olsa bir imana sahip değilse,onun nasibi ebedi azaptır!..Allah suphaneu bu azaptan bizleri korusun! Şayet bu küfür merasimlerini yapmasına rağmen, kalbinde zerre kadar bir iman varsa, gene cehennem azap olunur; lakin bu zerre miktarı imanın bereketi ile cehennemde ebedi kalıp yerleşmekten kurtulması ümit edilir."
                Bir keresinde hasta bir arkadaşın ziyaretine gitmiştim.<Ölüme yaklaşmıştı. Hali, ne teveccüh ettiğimde, kalbinin şiddetli zulmetler içersinde olduğunu gördüm. Ve bu zulmetlerin kalkması için ne kadar teveccüh ettiysem de kalkmadı. Nice teveccühten sonra anlaşıldı ki, bu zulmetler, kendisinde bulunan küfürden neş'et etmektedir. Bu kudûrat(Bulanıklık)'ın menşei de, küfür ehli ile olan karşılıklı sevgi ve dostluklardır. Ve anladım ki, nu zulmetlerin defi için teveccüh etmek münasip değildir. Çünkü onun bu zulmetlerden temizlenmesi cehennem azabına bağlıdır ki, bu da küfrün(küfür sıfatını haiz günahların) cezasıdır."Ve yine bilindi ki, o şahıs sahip olduğu zerre miktarı imanın bereketi ile cehennemde ebedi kalmaktan kurtulacaktır.(Devamı yarın!")1
                 Takvim yaprağının 2'incisi!
                 "Bu hali onda gördükten sonra, hatırıma geldi. Bunun namazını kılmak caiz midir, değil midir? Teveccühten sonra zahir oldu ki, onun namazını kılmak caizdir. Yani imanları olmakla beraber, ehl’i küfrün âdetlerini icra eden, onların muayyen günlerine saygı gösteren Müslümanlar, bugün olduğu gibi, kâfirler arasına ilhak etmek doğru olmaz; münasip olan, onların namazlarını kılmak ve işin sonunda, ebedi azaptan kurtulmalarını ümit etmektir."
                 "Buraya kadar anlattıklarımdan anlaşıldı ki,ehli küfre af ve mağfiret yoktur."Şüphesiz ki Allah Teala,kendine sirk koşanları bağışlamaz"S.Nisa,48"Kişi şayet katıksız kâfir ise,küfrünün cezası ebedi azaptır.Eğer günahlarına rağmen ,zerre miktarı bir imanı varsa ,onun cezası da muvakkat azaptır.Sair büyük günahları ise,allah'ıTealedilerse bağışlar,dilerse azap eder.İleride tahkiki geleceği üzerine,fakir'in kanaatine göre;cehennem azabı ister muvakkat,isterse ebedi ve devamlı olsun ,küfret ve küfür sıfatlarına mahsustur.büüyük günah sahiplerine gelince.Günahlarının bağışlanması için tevbeye muvaffak olamadıkları gibi,şefaete,mücerref af ve ihsana da kavuşamamış kimselerin günahlarına,,dünyevi âlem ve sıkıntılarla ,ölüm sarhoşluğunun şiddetleri de keffaret olamıyorsa,bunun gibi kimseler için şöyle umut olunur:Onlardan bir kısmına kabir azabı ile iktifa edilir.Diğer bir kısmı ise,günahlarına karşılık,günahlarına karşılık,kabir azabı ile birlikte kıyametin korku ve şiddetine düçar kılınır.Böylece bunlar için cehennem azabına gerek kalmamış olur.Allah'ıtealanın,"o kimseler ki,iman ettiler,imanlarına da zülmü karıştırmadılar.İşte onlar için emniyet vardır.(S.Enam,82)ayetikerimesi şu anlatılan manayı  teyid eder.Bu ayeticeliledeki "zulum"den murad,sirktir.büütün işlerin hakikani en iyi bilen Allah subhanehûdur.Müslümanlığın temeli Kur'an'ın kurallarına uyanlar,her ne surette eylenirlerde  küfür mü oluyor?Tüm Hıristiyanların yarattığı nimetlerden yararlanmak  niçin küfür olmuyor?Onların matbaalarıyla hurafeleri din diye yay.OnlarınTV'leriyle halkı kandır,onların elbiselerini,buzdolaplarını kullan,dolar ve marka domal!Bunlar niçin lanetlenmiyor?Enfâl Suresi(8'inci sure)açalım60'ıncı ayeti okuyalım:"Onlara karşı gücünüz yettiğince kuvvet hazırlayın.Ordugâhlarda atlar besleyin.Böylece hem Allah'ın düşmanlarını,hem kendi düşmanlarınıızı ,hem bunlardan başkalarını korkutabilirsiniz!" "
                 "Zaman değiştiğinde hükümler de değişir!"Kur'anı Kerim,6217 ayetten ve 114 sureden oluşmaktadır. Yaklaşık 200 ayet biribirini nakzetmiştir. Ayetler Üç bölümde toplanmıştır:
                1*İbadete ilişkin ayetler. Değiştirilemez ve çarpıtılamaz.
                2*Muameleata ilişkin ayetler. Zaman değiştikçe değiştirilebilir.
                 3*Meseller. Örneksemeler. Tevrat ağırlıklıdırlar.
                  Önüne gelen akıl almaz açıklamalarına, küfür saydığı sosyal olaylarla ilgisi olmayan ayetleri yazarak saf insanlarımızı aldatmaktadırlar."Kâfirlere karşı atlar besleyin!"Deniliyor. Hıristiyanlardan Tank, Uçak, Füze almak, onlardan diğer Müslüman ülkelere karşı Patriot füzeleri dilenmek ve onların kullanılmalarını da kendi ülkemize çağırdığımız Kâfir dediklerine kullandırmak! Dünyanın gözü önünde beygire bile binememek! Sonra; Küfür sahiplerinin! Okullarında okumak, onların paralarını kullanmak, Yeşil pasaport için bebelerini onların memleketlerindeki küfür sahibi dedikleri doktorların çalıştığı hastanelerde doğurtmak! Onların paralarıyla Newyork'ta ev almak; gemicik ve gemi satın almak.  Allah ve Din ile aldatmak buna denmezse niye denir! Önemli olan Dinler değildir; dinlerin halka sunuluş biçimidir.                                                                                                                                "Yüzyıllardır Hıristiyanların İsa'nın doğuşu Olarak kutladığı Noel bayramının, çok eski Türklerin yeniden doğuş bayramı olduğuna? Nereden nereye, inanılacak gibi değil, değil mi? Ben de ne yazık ki, yeni öğrendim. Bu senenin galiba ilk başlarında idi Adnan Atabek imzalı bir e-mail aldım. Çok ilginç gelmişti, Hıristiyanların Noel bayramını tamamıyla Türklerden almış olduğunu gösteriyordu. Fakat üzerinde durmaya vaktim olmadı, hem de Noel zamanına doğru ele almayı düşünmüştün. Bu arada Türk devletlerinden başka birilerine aynı konuyu bilip bilmediklerini sordum. Bana İran’ın Azerbaycan bölgesinden İsmail Bey' den yanıt geldi, verdiği yanıt birebir aynı olmasa da çok uyduğunu gördüm. Olay şöyle: Türklerin, tek Tanrılı dinlere girmesinden önceki inançlarına göre, yerin göbeği sayılan yeryüzünün tam ortasında bir akçam ağacı bulunuyor. Bunun tepesi, gökyüzünde oturan Tanrı üçgen’in sarayına kadar uzanıyor, buna hayat ağacı diyorlar. Bu ağacı, motif olarak bizim bütün halı, kilim ve işlemelerimizde görebiliriz. ülgen, insanların koruyucusu, o sakallı ve laftam giymiş olarak sarayında oturuyor ve geceyi, gündüzü, güneşi yönetiyor. Türklerde güneş çok önemli; lnançlarına göre gecelerlin kısalıp gündüzlerin uzamayaBaşladığı 22 Aralık'ta gece gündüzle savaşıyor. Uzun bir savaştan sonra gün geceyi yenerek zafer kazanıyor. Güneşin yeniden doğuşu, bir yeni doğum olarak algılanıyor Türklerde. Bayramın adı Nargudan, nar=güneş, tugan, duqan=doğan. Doğan güneş. Astronomik. Olarak o günden itibaren geceler kısalmaya, gündüzleri uzamaya başlıyor. İşte bu güneşin zaferini, yeniden doğuşu, Türkler büyük şenliklerle akçam ağacı altında kutluyorlar. Güneşi geriverdi diye ülgen' e dualar ediyorlar. Duaları Tanrıya gitsin diye ağacın altına hediyeler koyuyorlar, dallarına bantlar bağlayarak o yıl için dilekler diliyorlar Tanrıdan. İnanca göre bu dilekler muhakkak yerine geliyormuş. Bu bayram için, evler temizleniyor. Güzel giysiler giyiliyor. Ağacın etrafında şarkılar söyleyip oyunlar oynuyorlar. Yaşlılar, büyü babalar, nineler ziyaret ediliyor, aileler bir araya gelerek birlikte yiyip içiyorlar. Yedikleri; yaş ve kuru meyveler, özel yemek ve şekerleme. Bayram, aile ve dostlar bir araya gelerek kutlanırsa ömür çoğalır, uğur gelirmiş. Yazılana göre akçam ağacı yalnız orta Asya’da yetişiyormuş. Filistin'de bu ağacı bilmezlermiş. O yüzden bu. Olayın Türklerden Hıristiediliyor, aileler bir araya gelerek birlikte yiyip içiyorlar. Yedikleri; yaş ve kuru meyveler, özel yemek ve şekerleme. Bayram, aile ve dostlar bir araya gelerek kutlanırsa ömür çoğalır, ugurgelirmiş. Yazılana göre akçam ağacı yalnız orta Asya'da yetişiyormuş. Filistin'de bu ağacı bilmezlermiş. O yüzden buolayın Türklerden Hıristiyanlara geçtiği ve bunu da Hunların Avrupa’ya gelişlerinden sonra onlardan görerek aldıklan söyleniyor. İsa'nın doğumu ile hiç ilgisi yok. Doğum, güneşin yeniden doğuşu. Meydan Larousse' da, İsa evrenin nuru olarak algılanıyor ve bu olayın Pagan halklardan alınıp İsa'ya yakıştırıldığı yazılıyor. Internet’te yazılanlara göre, imparator Konstantin (324-337) zamanında İznik'te toplanan konsülde, 22 Aralık'ta güneşin 'doğumu için yapılan bu Pagan Bayramı'nı İsa'nın doğumu olarak 24 Aralık'a alınıyor ve Noel Bayramı deniliyor. Batı kilisesi ise, yani Katolikler 25 Aralık'ta kutluyorlarmış bunu. Çam süsleme ise ilk 1605'te Almanya'da görülüyor, oradan Fransa'ya geçiyor. Ne kadar ilginç değil mi? Batı, en büyük bayramını göçebe, ilkel olarak tanımladığı Türklerden yürütmüş. Yeni yapılmakta olan çalışmalarla Batı'ya Türklerden kim bilir daha nelerin geçtiği ortaya çıkacak? Belki de yazının ve dillerin anası Türkler olduğu kanıtlanacak. Muazzez İlmiye çığ 18.12.2007.Sonuç olarak: Anlamadığımız bir dille yazılmış Din kitapları bez torbalar içinde ve duvarlara asılı durdukça bizleri dede, baba ve oğullar hep aldatırlar. Kendileri meleklerle yatarlar, bize cennetten kadın, huri ve gılman satarlar.




İzleyiciler

Blog Arşivi