TC.
OSMAN TÜRKOĞUZ
osmanturkoguz@gmail.com
TV. İZMİR;18 Aralık 2014.
KANUNU ESASİ
Kabul Tarihi: 7 Zilhicce 1293 (23 Aralık 1876)
“MADDE 18.- Tebaai Osmaniye’nin hidematı Devlette istihdam olunmak için devletin lisan-ı resmisi olan Türkçeyi bilmeleri şarttır.” Osmanlı devletini sıkıştırmak için, İstanbul’da toplanmış olan Avrupa devletlerine bir açılma gösterisi olarak,1831 tarihli Belçika anayasası tercüme edilerek, alel acele 23 Aralık 1876’da kabul edilmiş; İkinci Abdülhamit,24 Aralık 1876ile ’da bir hattı hümayun ile de bunu yayınlamıştı.
Bu yazımı, irdeleme ve sorgulama yetisini yitirmiş ya da hiç kazanamamış olanlar, beyhude okumasınlar. Önce Konfüçyüs’ den:
“ Konfüçyüs’se sordular: Bir ülkeyi yönetmeye çalışsaydınız ilk iş ne oludu?”
Büyük Filozof yanıt verdi:
“Hiç şüphesiz dili gözden geçirmekle işe başlardım.” Ve dinleyicilerin hayret dolu bakışları karşısında sözlerine devam etti. “ Dil kusurlu olursa, sözcükler düşünceyi anlatamaz. Düşünce iyi anlatılamazsa, yapılması gereken şeyler, doğru yapılamaz. Ödevler gereği gibi yapılamazsa töre ve kültür bozulur. Töre ve kültür bozulursa, adalet yanlış yola sapar. Adalet yoldan çıkarsa, şaşkınlık içine düşen halk ne yapacağını, işin nereye varacağını bilemez. İşte bunun içindir ki hiçbir şey dil kadar önemli değildir.” Dedi.
Bu sözün üzerinde söz söylemek olur mu?A vatan ve Türklük düşmanlarımız?!
İHANETİN VE VATAN HAİNLİĞİN İTİRAFI,
DİRİLİŞ/ERTUĞRUL GAZİ/.
“Diriliş,”Rahmetli Turgut Özakman’ın Çanakkale Destanımızı anlattığı tarihi Romanının adıdır. 12 EYLÜL 1683 Tarihinden sonra, Osmanlının arkasına bakmadan kaçtığı bir zillet çöküşünün, Türkoğlu Türk Erkân’ı Harp Kaymakamı Mustafa Kemalin önderliğinde ve Türkün kanı pahasına YARATILMIŞ OLAN BİR TÜRK DESTANININ ADIDIR DİRİLİŞ! ULUSAL KURTULUŞ SAVAŞIMIZ VE ÇAĞDAŞLAŞMAMIZ DA TÜRKLEŞEN OSMANLININ HİÇ SAYDIĞI TÜRKÜN ŞAHLANIŞIDIR. BİR DİRİLİŞ TE, BİLGE KAĞAN VE İLBİLGE HATUN ZAMANINDA, ORTAASYADA YARATILMIŞTIR.
1-Flim konusu olaylar hep çadırda, Kadınların ve erkeklerin ortak yaşadıkları bir ortamda geçmektedir. Kadınları başları açık gibidir, saçları da gözükmektedir.
2-Üretken kadınları ve Üretim Çadırını Airet Beyi Süleyman Şahın eşi Hayme Hatun yönetmektedir. Kaç ve Göç yoktur, Aşiretin tüm erkekleri kadınlara saygılıdır. HERKES; KADIN VE ERKEK, fikirlerini korkusuzca söyleyebilmektedir.
3-Süleyman Şah boğulduğunda aşiretin yönetimini Hayme Kadın üslenerek Aşireti Anadoluya geçirmiştir. Haymana Adı, HAYME HATUNDAN OLMADIR! 4-Ertuğrul Gazinin Anası Hayme Hatun, Babası da Süleyman Şahtır. Ertuğrul Gazinin Eşinin adı da HALİME HATUNDUR!
5-Aşiret kadınlarının adları da Gökçiçek, Ayşe, Fatma, Halimegibi adlardır, içlerinde devşirme olan ve adı değiştirilen de yoktur. Aşirette tek eşlilik vardır. Aşiret Beyi de çadırda oturur.
6-Ertuğrul Gazi öldüğünde, Aşiret reisi olma sırasındaki DÜNDAR BEYİ, başına yay sopası ile vurarak öldüren Osman Aşiret Reisi olmuştur. Osman Beyin ilk eşi Anadolu Selçuklu Vezirlerinden Ömer Abdülaziz Beyin kızı Kameriye Sultan, RABİA BALA Hatundur. Orhan Gazinin Anasıdır. Osman Beyin İkinci eşi de, Ünlü Alevi Şeyhi/Işıklı taifesinden/Edepli Ali EFENDİNİN KIZI/ÜDEBALİ’NİN/MALHUN HATUNDUR. Şehzade Alaaddinin anasıdır. Şehzade Orhan’ın Yarhisar Tekfurun kızı Holofira ile evlenmesine şiddetle karşı çıkmış, CENGİZ HANIN BİR SÖZÜNÜ İLERİ SÜRMÜŞTÜR: Türkü yenmek mümkün değildir, kanına başka kan karışmayınca!”
6-Orhan Gazinin eşlerinin adları:1-Asparça, Bizans imparatoru 3’üncü Anderinikos’un kızı,2-HolofiraYarhisar tekfurunun kızı,3-Theodora Kantakuzene, Bizans İmparatoru V1’ıncı Yannis Kantakuzenos’un kızı,4- Eftandise Kadın, Mahmud Alp’in kızı.
Anası Bulgar Kıralı İvan Aleksandr’ın kızı Mariya. Takma adı Gülçiçek, olan yıldırım Beyazıt’ın karılarının adları:
Angelina Hatun - 1372'de evlendiği Birinci eşi. (İkinci kocası Don Diego Gonzalez de Contreras olan Yunanlı bir Hanım.)erek
1. ............... Hatun - 1372'de evlendiği İkinci eşi. (Konstantin'in kızlarından birisi.)
2. Devlet Şah Hâtûn - 1378'de evlendiği Üçüncü eşi; İsa Çelebi, (Düzmece) Mustafa Çelebi ile Büyük Musa Çelebi'nin annesi. (Büyük Musa Çelebi, İkinci Rumeli Sultanı Musa Çelebi Han ile karıştırılmamalıdır.)[20]
3. Maria Hâtûn - Dördüncü eşi. (İkinci kocası Don Payo Gómez de Soto Mayor olan Macar Kontu János’un kızı.)
4. Anjelina Hatun - 1386'da Yenişehir'de evlendiği Beşinci eşi. (Bizans İmparatoru Manuel Paleologos'un kızlarından birisi.)
5. ........... Hatun - 1389'da evlendiği Altıncı eşi. (Bizans İmparatoru V. Yoannis Paleologos'un karısı Helena Kantakuzinu'dan olan kızlarından birisi.)
6. Hafize Hatun - 1390'da evlendiği Yedinci eşi. (Aydınoğlu Emir Fahr’ed-Dîn İsa Bey'in kızı.)
7. Karamanoğlu..........Hanım - Sekizinci eşi.
8. Sultan Hatun - Dokuzuncu eşi. (Dulkadiroğlu Emir Süleyman Şah Suli Bey'in kızı.)
10-Mileva Olivera Despina Hatun - 1390'da evlendiği Onuncu eşi. (Sırp kralı Lazar Hrebelyanoviç'in "Kraliçe Militza" ismindeki Hanımından doğan kızı.
11-Devlet Hatun - Onikinci eşi. (Mehmet Çelebi'nin anası…”
Sayın Seyircilerimiz; /Muhterem Temaşacılarımız/tarih bilginiz yoksa sorgulama nedir bilmiyorsanız, Muhteşem Yüzyıl masalını da gerçeğin anlatımı kabul ediyorsanız, Ben ne yazsam beyhude. Oğlum Cansın Osmanlı üzerine bir değerlendirme yapmış:”Bursa’’nın zaptı ile Osmanlı çadırdan ayrılıp ta saraya geçtiğinde bitmişti! Ertuğrul Gazi, Kayının Tamgasını bir otlağa dikmişti! Filmde her sahne Kayının Türk Boyu olduğunu vurgulamaktadır. Osmanlı da Kayı boyundan olduğuna göre, Türkü ve Türklüğü de ortaya koyduğunuz halde, TÜRKÜ nasıl inkâr edersiniz, SOYU, SOPU VE Cibilliyeti Bozuklar! Türk ulusunun oluşumu:
“Aileler (oguşlar) birleşerek urug (oymak)’ları, uruglar birleşerek boyları, boylar birleşerek bodunları, bodunlar da birleşerek elleri (illeri) oluşturur. Bu kelimenin baş harfi "i" ile "e" karışımı bir sesle okunmaktadır. Bozkırda en yüksek siyasal örgütlenme biçimi eldir. Bodun yöneticisine han, el yöneticisine kağan denilmektedir.
Kayığ, Afşar, Bayat, Yazgır dört Oğuz boyları Reşideddin Fazlullah'a göre Bozoq boy (sağ kolu) birliğine, diğer on ikisi de Üčoq boy (sol kolu) birliğine uygundur. Cami’üt-Tevarih adlı kitabında iki grubun her biri oniki boyların Ordu'nun sağ ve sol kolundan oluştuğu aktarılmıştır.[3]
Kaşgarlı Mahmud'a göre Divânu Lügati't-Türk'teki yirmi iki Oğuz bölüğünün tamgaları, Kaşgarlı bu tamgaların davarlara, yılkı’lara vurulduğunu söyler.”
“Bir millet, asli unsurun içinden çıkmayanlar tarafından yönetilirse izmihlal/çöküş ve yıkılış/ mukadderdir!”Mustafa Kemal Atatürk.
“Benim Türk Milletinden istediğim yegâne şey, bağrından çıkararak başının üstüne yücelttiği insanların kanında ve ruhundaki cevheri araştırmaktan bir dakika tevakki etmesinler!:” ATATÜRK.
Osmanlının yıkılış nedenleri:
1-Çadırdan Saraya geçmeleri,
2-Tek Eşlilikten, ÇOK EŞLİLİĞE VE CARİYE KULLANIMINA GEÇMELERİ, 3-Saray adabı olarak oğlancılığın yaygınlaşması, Nebbaşlığın tanınması,
4-TÜRK soyunun dışından eş seçmeleri, Türk geleneklerini terkederek Araplaşmaları,
5-Türk halkından ve Türk dilinden koparak, Arapça ve Acemce, isim ve sıfat tamlamaları kullanarak Kendilerine göre ucube bir konuşma sistemi yaratmaları, Ünlü dil bilimcimiz Gaziantepli Şemsettin Sami/1850-1904/ bu durumu şöylece tanımlamıştı:
“Türke okusak anlamaz,
“Arap’a okusak anlamaz,
“Acem’e okusak anlamaz!
“Öyleyse bu dil ne dilidir?”
6-“Türkten Yeniçeri alınmaya ve Türkten vezir olmaya!”
7-İktidarın tek elde toplanması, dinin iktidar için kullanılması,
8-Osmanlı Devlet kademelerinin Azınlıklar, Dönme ve Devşirmeler ile doldurulması,
9-Saray ile Ulema sınıfının birleşerek Alevileri yok saymaları,
Mevlit yazarı Rahmetli Süleyman Çelebi, Şeyh Üdebali’nin torunlarındandır.M.1351-1422yıllarında Bursa’da yaşamıştır. Yıldırım Beyazıt kendisini Ulucami’ye imam olarak atamıştır.(1399),1409 yılında, Failatun failun vezninde”Vesileti’n Necat”adlı manzum eserini tamamlamıştır. Bu eser MEVLİT olarak anılmaktadır ve Günümüzden 605 sene önce Türkçe olarak yazılmıştır.
“Allâh adın zikredelim evvela
Vacib oldu cümle işte her kula
Allâh adın her kim ol evvel anâ
Her işi âsan eder Allâh anâ
Allâh adı olsa her işin önü
Hergiz ebter olmaya anın sonu
Bir kez Allâh dese şevkile lisan
Dökülür cümle günah misli hazan
İsm-i pâkin pâk olur zikreyleyen
Her murada erişir Allâh diyen
Aşk ile gel imdi Allâh diyelim
Dert ile göz yaş ile ah edelim.”
“Yüreğim içinde eridi yağım,
Âşık oldu görmeden bu kulağım!”
Kemalpaşazade Sait ( 1850- 1921), bakınız neler yazmış:
“ Arapça isteyen Urban’na gitsin,
Acemce isteyen İran’a gitsin,
Firengiler, Frengistan’a gitsin
Ki biz Türk’üz, bize Türkçe gerek.”
Karacaoğlanı dinleyelim. Kendisini Ortaasya Türk elleri de sahip çıkmaktadır: Mezarı da Mut’tadr. Kesin olarak yaşadığı zaman saptanamamıştır. Altı Türk ülkesi de kendisine sahip çıkmaktadır. Onyedinci asırda yaşadığı sanılmaktadır. Hâlâ ,Koca Yunus ile birlikte,TÜRK ULUSUNUN GÖNLÜNDE YAŞAMAKTADIR:
“Çıkıp yücesine seyran ederken,
Gördüm Akkuğulu göller perişan Bir fıkkat geldi de durdum ağladım, Öpüp kokladığım güller perişan.
Hayal, hayal oldu karşımda dağlar,
Eşinden ayrılan ah çeker, ağlar.
Bozulmuş bağlar, Dökülmüş yapraklar,
Bülbülün konduğu dallar perişan.
Yıkılmış dilberin mamur elleri,
Susmuş bülbül, söyler her dem dilleri,
Dağılmış sümbülü, solmuş gülleri,
Yüzüne dökülmüş telleri perişan.
Karacaoğlan der, ben Toy avlamadım,
Arap ata binip boylatamadım.
Küstürdüm dilberi hoylatamadım,
Dilberi küstüren diller perişan.”
Yunus Emre,1230/1320 yılları arasında yaşadığı sanılan, Sorbonne Üniversitesine göre,”tüm çağların en büyük filozof halk ozanı”
Buyurunuz bunu da okuyunuz Osmanlıca âşığı Türk, Türlük ve Türkçe düşmanlarımız.
Aşkın Aldı Benden Beni
“Aşkın aldı benden beni bana seni gerek seni
Ben yanarım dün ü günü bana seni gerek seni
Ne varlığa sevinirim ne yokluğa yerinirim
Aşkın ile avunurum bana seni gerek seni
Aşkın âşıklar öldürür aşk denizine daldırır
Tecelli ile doldurur bana seni gerek seni
Aşkın şarabından içem Mecnun olup yola düşem
Sensin dün ü gün endişem bana seni gerek seni
Sufilere sohbet gerek Ahilere ahret gerek
Mecnunlara Leyla gerek bana seni gerek seni
Eğer beni öldüreler kulum göğe savuralar
Toprağım anda çağırır bana seni gerek seni,
Cennet dedikleri ne ki bir kaç köşkle birkaç huri
İsteyene ver onları bana seni gerek seni
Yunus-durur benim adım gün geçtikce artar ödüm
İki cihanda maksudum bana seni gerek seni
Aşkın aldı benden beni bana seni gerek seni
Ben yanarım dün ü günü bana seni gerek seni
Ne varlığa sevinirim ne yokluğa yerinirim
Aşkın ile avunurum bana seni gerek sen
Aşkın âşıklar öldürür aşk denizine daldırır
Tecelli ile doldurur bana seni gerek seni
Aşkın şarabından içem Mecnun olup yola düşem
Sensin dün ü gün endişem bana seni gerek seni
Sufilere sohbet gerek Ahilere ahret gerek
Mecnunlara Leyla gerek bana seni gerek seni
Eğer beni öldüreler kulum göğe savuralar
Toprağım anda çağırır bana seni gerek seni
Cennet dedikleri ne ki bir kaç köşkle birkaç huri
İsteyene ver onları bana seni gerek seni
Yunus-durur benim adım gün geçtikce artar ödüm
İki cihanda maksudum bana seni gerek seni”.
Elif okuduk ötürü,
Pazar eyledik götürü,
Yaratılına hoş gör,
Yaratandan ötürü.”
DADALOĞLU,1785/1868 YILLARI ARASINDA TOROSLARDA YAŞAMIŞ BİR YÖRÜK OZANIMIZ:
”Aşağıdan Yusuf Paşa'm geliyor
Düşmanına karşı koyan merdolur
Şahin kocasa da vermez avını
Aslı kurt yavrusu yine kurdolur.
Arap atlar yağma oldu arada
Fitiller işliyor azgın yarada
Bana derler ne gezersin burada
Ölenece yüreğimde derdolur.
Küheylânım yedim, yedim yederler
Olanca malımı talan ederler
Heves, güves yaptırdığım odalar
Korkarım ki düşman konar yurdolur.
Dadaloğlu der ki göründü dağlar
Aşiret kavgasın görenler ağlar
Ben öldüğüme kayırmam beğler
Zalim düşman üstümüze merdolur.”
“
Alaydım da cura sazım dizime
Çekeydim sürmeler ala gözüne
Cihan güzel olsa girmez gözüme
Sende bir gümanım var Çiçek Dağı.
Bu karşıki dağda yanar bir ışık
Aldırmış sevdiğin ağlar bir âşık
Bir ceren bakışlı zülfü dolaşık
Sende gümanım var Çiçek Dağı.
Dadaloğlu görülmüyor borandan
Yıkılsın şu dağlar kalksın aradan
Elbeyli’den geldim koru Yaradan
Sende bir gümanım var Çiçek Dağı.
Dadaloğlu
Kalktı göç eyledi Avşar illeri
Ağır,ağır giden eller bizimdir
Arap atlar yakın eder ırağı
Yüce dağdan aşan yollar bizimdir
Belimizde kılıcımız Kirmani
Taşı deler mızrağımın temreni
Hakkımızda devlet etmiş fermanı
Ferman padişahın dağlar bizimdir
Dadaloğlu yarın kavga kurulur
Öter tüfek davlumbazlar vurulur
Nice Koçyiğitler yere serilir
Ölen ölür kalan sağlar bizimdir
Avşar içinde ben güzel gördüm
Kozar arasından çeker göçünü
Kınalamış ayağını başını
Sırma ile örmüş sümbül saçını
Her sabah her sabah kendini över
Attın saç bağları topuğu döver
Sâde kaşı ile gözleri değer
Acem ülkesinin tâc-ı tahtını
Dadaloğlu al yanağın gülünden
Misk kokuyor saçlarının telinden
İnce belli nazlı yârin dilinden
Birkaç sene bekleyelim Hacın’i
Dadaloğlu.
Kazak Abdal,17’İNCİ ASIRDA
YAŞADIĞI SANILAN ROMANYA TÜRKLERİNDEN BİR OZANIMIZDIR.
Eşeği saldım çayıra,
Otlaya karnın doyura
Gördüğü düşü hayıra.
Yoranın da anasını
Münkir münafıkın huyu,
Yıktı harap etti köyü
Mezarına bir tas suyu,
Dökenin de anasını
Dağdan tahta indirenin,
Iskatına oturanın
Mezarına götürenin,
İmamın da anasını
Derince kazın kuyusun,
İnim, inim inlesin
Kefenin diken iğnesin,
Dikenin de anasını
Müfsidin bir de gammazın,
Malı vardır da yemezin
İkisin meyit namazın,
Kılanın da anasını.
Kazak Abdal nutkeyledi,
Cümle halkı ta'neyledi
Sorarlarsa kim söyledi, Soranın da anasını.
Ormanda büyüyen adam azgını
Çarşıda pazarda insan beğenmez
Medrese kaçkını softa bozgunu
Selam vermeğe dervişan beğenmez
Alemi taneder yanına varsan
Seni yanıltır mes'ele sorsan
Bir cim çıkmaz eğer kamını yarsan
Camiye gelir de erkan beğenmez
Elin kapusunda kul kardaş olan
Burnu sümüklü hem gözü yaş olan
Bayramdan bayrama bir traş olan
Berber dükkanında oğlan beğenmez
Dağlarda bayırda gezen bir Yörük
Kimi timarlı sipahi kimi ser bölük
Bir elife dili dönmeyen hödük
Şehristana gelir ezan beğenmez
Bir çubuğu vardır gayet küçücek
Zu'mu fasidince keyif sürecek
Kırık çanağı yok ayran içecek
Kahveye gelir de fincan beğenmez
Yaz olunca yayla, yayla gezen Ormanda büyüyen adam azgını
Çarşıda pazarda insan beğenmez
Medrese kaçkını softa bozgunu
Selam vermeğe dervişan beğenmez
Alemi taneder yanına varsan
Seni yanıltır mes'ele sorsan
Bir cim çıkmaz eğer kamını yarsan
Camiye gelir de erkan beğenmez
Elin kapusunda kul kardaş olan
Burnu sümüklü hem gözü yaş olan
Bayramdan bayrama bir traş olan
Berber dükkanında oğlan beğenmez
Dağlarda bayırda gezen bir Yörük
Kimi timarlı sipahi kimi ser bölük
Bir elife dili dönmeyen hödük
Şehristana gelir ezan beğenmez
Bir çubuğu vardır gayet küçücek
Zu'mu fasidince keyif sürecek
Kırık çanağı yok ayran içecek
Kahveye gelir de fincan beğenmez
Yaz olunca yayla ,yayla göçenler
Topuz korkusundan şardan kaçanlar
Meşe yaprağını kıyıp içenler
Rumeli Yenicesi duhan beğenmez
Aslında, neslinde giymemiş hare
İş gelmez elinden gitmez bir kare
Sandığı gömleksiz duran mekkare
Bedestana gelir kaftan beğenmez
Kazak Abdal söyler bu türlü sözü
Yoğurt ayran ile hallolmuş özü
Köyden şehre gelse bir Türkün kızı
İnci yakut ister mercan beğenmez la göçenler
Topuz korkusundan şardan kaçanlar Meşe yaprağını kıyıp içenler
Rumeli Yenicesi duhan beğenmez.
Aslında, neslinde giymemiş hare
İş gelmez elinden gitmez bir kare
Sandığı gömleksiz duran mekkâre
Bedestana gelir kaftan beğenmez
Kazak Abdal söyler bu türlü sözü
Yoğurt ayran ile hallolmuş özü
Köyden şehre gelse bir Türkün kızı
İnci yakut ister mercan beğenmez.”
OSMANLICA TÜRKÇE DEĞİLDİR’
Sayın Özdemir İnce.
“Şeyhülislam Esad Efendi’nin 1725-32 yılları arasında yazılan Lehcet-ül Lugat isimli sözlüğünün önsözü, 18. yüzyıl Osmanlı Türkçesinin özellikle rafine bir örneği olarak alıntılanmaya değer:”
“Amed-i medid ve ahd-i ba’iddir ki daniş-gâh-ı istifadede nihade-i zanu-yı taleb etmekle arzu-yı kesb-i edeb kılıp gerçi irre-i ahen-i berd-i gûşiş-i bî-müzd zerre-i fulad-ı fu’ad-ı infihamı hıred edemeyip şecere bî-semere-i isti’daddan yek-bar-ı imkân intişar-ı nüşare-i asar-ı hayr-ül me’ad as’ab-ı min-hart-ül katad olup ancak piş-nigâh-ı ihvan ve hullanda hem-ayar-ı nühas-ı hassas olan hey’et-i danişveriyi zaharif-i tafazzul ile temviye ve tezyin edip bezm-gâh-ı sühan-gûyanda iksar-ı sersere ile ser-halka-i ihvab-ı hava-ayin olmuş idim.” (Wikipedi)
/