1 Eylül 2011 Perşembe

431-BİR İNSANLIK VE İNSAN ÂŞIKI MARKİ CESAR BECCARİA.

                                                                           

                        OSMAN TÜRKOĞUZ
                        osmanturkoguz@hotmail.com
                        Çeşmealtı;27 Ağustos 2011,

                                   BİR İNSANLIK VE İNSAN ÂŞIKI.
                                   Marki CESARE BECCARİA.
                                               “Homo homini lupus-İnsan, insanın kurdudur!”
                                                                       Thomas Hobbes.İng.18’inci asır.
“İnsan, insanın ölçüsüdür!”—İnsan; her şeyin, var olan şeylerin var olduklarının, var olmayan şeylerin var olmadıklarının, ölçüsüdür!”Ptotagoras M.Ö. V’inci asır.
“ Zalimler beni okuyup anlasalardı, doğrusu kendilerinden korkum olurdu; lâkin zalimler hiç okumazlar.”Beccaria, Suçlar ve Cezalar, fasıl 4.
“Kanunlar bazı ahvalde, VATANDAŞLARI” BİR ŞAHIS” OLMAKTAN ÇIKARARAK “BİR ŞEY” OLMALARINA MÜSAADEDE BULUNDUKÇA, HÜRRİYET ASLA MEVCUT OLMAZ!”              
“Bu hileli ve karanlık sanat, vatandaşları hayvan yığını haline getiren bir sihir kudretini haizdir. Ancak, bu suretledir ki, kuvvetli olanlar zayıfların ellerini zincirleyebilirler ve onları esir sürüleri haline getirirler!” Suçlar ve Cezalar, s.239.        
            Hallacı Mansur, MS.857-858 senesinde Tur şehrinde doğdu. Pamuk atıcılığı ile uğraştığından Hallaç     sıfatı ile ünlendi. Asıl adı, Ebu Abdullah Bin Mansur el Beyzavi el Hallaçtır. AL-ASRAR=Sırları Çözenlerin Şahı olarak ta ünlenmiştir. Bağdat’a gelerek oraya yerleşmiştir. Mısır’a, Horasan’a, Ortaasya’ya ve Hindistan’a uzanmış, Mekke’ye de gitmiştir. Devrinin tüm Ulemasından feyz almıştır.Ünlü Cüneydi Bağdadi’nin yanında 20 sene kalmıştır.Kalıplaşmış ve Abbasilerin istediği gibi şekillenmiş islam inancının dar çerçevesinden sıyrılarak, Budizmin de etkisi ile Tanrı anlayışını değiştirmiştir. Tanrı inancını”her şeyde ve her yerde”olarak açıkladı. Otoriter Tanrı inancını sevgi ile değiştirdi. Mademki, Tanrı insanın gönlündedir, insanın gönlü ve kendisi de çok saygındır.”Hakkı, kendi özünde, kendi özünü Hakta görmek ve Hak ile Hak olmak. En makbul haç, Hakkın durağı olan gönüle yapılan haçtır. Gizemci ve Batini inancındadır.—İçrektir-- Şiddeti Tanrıdan aldığına inanan Abbasi Halifesi Al-Muktadir ve Veziri Hamid bin Al-Abbas Hallacı Mansur’u 11 sene zindanda tuttuktan sonra;26 Mart 922’de zindandan çıkartarak önce 100 kırbaç vurdurdular. Sonra da, Dicle nehri kenarına getirerek zorla topladıkları seyircilerin gözleri önünde ve onlara taşlattırarak işkenceye aldılar, kemiklerini kırdılar, kulaklarını, burnunu ve dilini kestirdiler ve gözlerini oydurdular. Dilini kesmeden önce, bir cümle söylemek üzere izin alarak, şöyle dua etmiştir:
            Ellerini göğe doğru kaldırarak:
            “Ey! Tanrım, senin uğruna bana eziyet eden bu kullarını cezalandırma, affet, sonsuz saadetlerinden, mutluluklarından mahrum bırakma, Allahım sana hamdolsun; zira sana gelen yolda yürürken bunlar ayaklarımı kestiler; eğer başımı da keserlerse o zaman beni, zatı şahanelerinizi görebileceğim darağacının en uç tepesine çıkarmış olacaklar
 O,Darağacının merdivenlerinde Darağacını öptü ve yönün Kıble’ye çevirdi. O hâlâ inancını tekrarlayarak, kendisine işkence edenleri affetmesi için Tanrı’ya dua ediyordu. Kafasını kestiler, bir köprü korkuluğunda iki gün teşhir ettikten sonra tüm Horasan’da ve Abbasilerin egemen olduğu yerlerde dolaştırdılar. Parçalara ayırdıkları cesedini yakarak küllerini Dicle nehrine savurdular. Kendisine işkence uygulatarak öldürten Abbasi veziri de tam bir sene sonra, aynı yerde idam edilmişti. O; sürekli olarak ENELHAK=BEN ALLAHIM –Ki Yaratan—diyordu İşkence ile öldürülmesi için, din ve Allah adına Şeri fetvayı çok aşağılık bir Müftü vermiştir. Louis Massignon, Hallaç’ı Mansur,5 cilt.
            “ Miraç’ı merdan ser’i dilest—Erenlerin Miracı baştan asılmaktır--Dostlarım, öldürün beni; çünkü ölümdedir benim yaşamım“Diyordu. Damarlarından kan çekildikçe, o sararan yüzünü, korktu demesinler diye, kanıyla boyamıştı       
            Anadolu Velileri de aynı sözleri başka biçimde söylemişlerdi:”Tanrı’yı ararsan içinde ara/Mekke’de, Medine’de Haç ta değildir!”
            Sorbon Üniversitesinin yayımlamış olduğu bir kitapta, Koca Yunus için:”Tüm çağların en büyük filozof halk ozanıdır.”Deyimi kullanılmıştı. Karaman’da bir çiftlik sahibi olan Koca Yunus, Mevlana ile Mesnevisi üzerine tartışırken, Mesnevi’nin çok uzun olduğunu işaret ederek, şöyle dediği rivayet edilmektedir:
            “Etten kemiğe büründüm/ Yunus oluben göründüm!”Mesnevi altı cilt ve 25,618 beyittir! Bu söz, Hallacın sözü gibi değil mi?
            İslam dini ve Allah adına derisi yüzülenlerden birisi de Seyit Nesimi’dir. Seyit Nesimi de Gizemci ve Bâtıni’dir—Melami—Kul Nesimi ile karıştırılmaktadır. Bir şiiri bestelenmiştir. Herkes zevkle bu şarkıyı dinler, ne demek istediğini anlayan pek bulunmaz.
            “Kâh çıkarım gökyüzünü seyrederim âlemi,
              Kâh inerim yeryüzüne seyreder âlem beni!”
           “Söyler çengi, defi, neyi ENELHAK!”Her şey Allah olduğunu söyler.
            Bu iki Büyük Adam, tasavvuf ehlindendirler:
            “Tanrı, güzeller-huuplar- şeklinde peyde eyledi/sonra karşısına geçip seyreyledi”
            “Yaratılmışların toplamı yaratandır!”
            “Dünyayı kaldırırsanız aradan; gece ile gündüzün, Tanrı ile de kulun farkı kakmış olur.”Muhittin Arabî
            Seyit Nesimi, Mısır Hükümdarının Müftüden almış olduğu Şeri bir fetva üzerine derisinin yüzülerek öldürülmesine karar vermesi üzerine, Halep’te derisi yüzülerek öldürülmüştür. Cezası infaz edilmeden önce; Kâbe’ye karşı diz çökerek ve elini ileri doğru uzatarak:
            “Derimi yüzseniz de tutmuş olduğum yoldan ve inanıştan asla dönmem!” Demiştir.
            Alevi Vatandaşlarımızın, Semahta, diz çökerek ellerinden birisini ileri doğru uzatmaları, Nesimi’nin yeminini tekrarlamak içindir.
            Dördüncü Murat’ın Huzuru Şahanelerinde; Sakarya Şeyhinin derisi yüzülürken, Şeyhin:
            “Acele etme Cellâtbaşı, tadına varalım!” Dediğini Osmanlı Vakanüvisleri iftiharla yazmaktadırlar. Fatih Sultan Mehmet döneminde de, Hurufiler, Şeyhülislamın fetvası üzerine ateşte yakılmışlardır.
            İmamı Azam Ebu Hanife, Bağdat Kadılığını kabul etmediği için işkenceye uğramış ve bir kolu kırılmıştır. İmamı Şafi de, dövülerek öldürülmüştür.
            Hz. İsa’nın öldürmeyeceksin!” Emrine karşı, sonradan putperestliğe dönmüş olan Hıristiyan Azizlerinden Saint Aurelius Augistinus(MS:354-430-:”Öyle ise, yakınız!” Fetvasını verdiğinden Hristiyanlkta ölüm cezası yerine meydanlarda halk yığınlarını gözleri önünde yakma uygulanmıştır.
            Fransa’nın Luther sayılan reformcu Jean Kavlin(1509-1564) bile; Ünlü İspanyol bilim adamı Servetüs’ü yaktırtmıştır. Daha önce de bir şehrin meydanında 24 masum insan yakılmıştır. Jean Kalvin mezhebi—Kalvinizm—Bütün Avrupa’da, İngiltere, İspanya ve dahi Amerika’da insanların Engizisyon işkenceleri altındaki itiraflarına dayanarak yakılmalarını sağlamıştır. Alva Dükü,5 –Beş-yıl içinde 18,600 kişiyi cellâda teslim ettiğini övünerek anlatmıştır. Servitüs;32 adet kitabı yüzünden tüm sapıkları ayağa kaldırmış, Cenevre’de adil yargılanacağına inanarak oraya kendi ayağı ile gitmişti. Viyana Engizisyon mahkemesi, Dr.Servitüs’ün gıyabında yakılarak öldürülmesine karar vermişti. Cenevre de aynı kararı vererek Zavallı Bilim adamı Büyük İnsan Kilise’nin azgın papazlarının Tanrı adına yakmış olduğu ateşte kızartılarak öldürülmüştür.
            Büyük Gökbilimci Papaz Giardano Bruno, Engizisyon korkusundan sığınmış olduğu İngiltere’den zengin bir öğrencisinin tuzağına düşerek, gelmiş olduğu Roma’da yakalamış, yedi sene zindan hayatından sonra da 16 Şubat 1600 tarihinde Roma’da odun yığınlarının üzerine bağlanarak yakılmıştır.
            Fransa’da ulusal bilinci ayağa kaldıran Bayan Jean d’Ark ta, Engizisyon Papazlarının oylarıyla yakılmıştır.
            Güney Amerika’da Aztek Hükümdarı Muntezuma da, bir İspanyol serserisinin kararı ile yakılmıştı. Bu yakmalar, her iki dinde de     TANRI VE ŞERİ ADALET adına yapılmıştır.
            Efendim; neden mi bu çok iğrenç ve çok vahşice yapılmış olan örnekleri veriyorum! Bu pisliklere bir yerlerde birisinin ÇÜŞ! Demesi gerekmektedir. İşte O Büyük İnsan da Marki Cezare Beccaria—24 yaşında bir İtalyan—
            1562’ten beri Fransa’da Katoliklerle Protestanlar, Fransa kırallığı için savaşmaktadırlar.24 Ağustos 1572 tarihi, Hz. İsa’nın Havarilerinden Aziz Barthelomoeus’un anma yortusu tarihidir. Katolikler, Protestanların başı Henry de Navarı, bir Katolik prensesle evlendirmek için Paris’e davet ederler. Katolik papazlar ateşli vaazlarıyla Paris halkını kışkırtmışlardır:”İspanya’ya, Kudüs’e gitmeye ne gerek var! Bir Protestan kes yeter!”Barthelomoeus yortusu gecesi, Katolikler, Huguenot denilen Protestanları, kadın, erkek ve çocuk demeden kesmişlerdir. O gece öldürülen Protestanların sayısının 30.000 ile 100.000 arasında değiştiğini yazanlar çoktur.  
            Yavuz Sultan Selim; babası Veli! Beyazıt’ı yendikten ve Dimitoka’ya yolcu ederek yolda eceliyle! Ölmesini sağladıktan ve iki Kardeşinin işlerini bitirdikten sonra, sıra Şah İsmail’e gelmişti. Şeyhülislamdan Aleviler hakkında akıllara zarar bir fetva kopartıldıktan sonra; defterlere tabi tutulan 40.000 Kızılbaş Türk’ün başlarının kesilmesi yerine getirilmişti. Şah İsmail de boş durmamıştı O da 30.000 Sünni Türk’ün başını kestirmişti. Hepsi de din ve Allah adına ve dahi Şeriata uygun olarak yapılmıştı.     İşte sizlere dinlerin getirmiş olduğu adalet uygulamaları
            16’ıncı asırda; Bavyera’da 06 yaşlarında bir oğlan çocuğu, elindeki Hz. Davut’un Golyatı öldürdüğü sapana benzeyen bir sapanla atmış olduğu taş, bir senatör’ün penceresinin renkli camını kırdığından şikâyet üzerine yapılan tahkikatta, Ol Masum çocuğun, senatörün camını kırdığı kanıtlandığından mahkeme kararı ile Ol Masum heman idam ettirilmiştir. Adalet yerine getirilmiştir!
            Malta adasında, yanılmıyorsam 18’inci asrın ilk yarısında, bir sabah erkenden bir kişi elindeki kama ile başka birisini bıçaklayarak öldürmüştür. Ada polis’i cinayet sanığı olarak yakalamış olduğu bir garibi işkence altına alarak cinayeti itiraf ettirtmiştir Ceza. Mahkemesi Başkanı da dosyaya bakarak sanığı cinayet suçundan idama mahkûm etmiş ve hüküm de hemen infaz edilmiştir. Birkaç gün sonra; ortaya çıkan tanıklar, cinayetin Mahkeme Başkanı hâkimin gözü önünde başka birisi tarafından işlenmiş olduğuna tanıklık edince Ol büyük hukukçu Hâkim:
            “Ben, gördüklerime göre değil de dosyaya göre hüküm veririm!” Demiş!
            Almanya’da ve ortaçağda inekle cinsel ilişkiye giren bir adam inekle beraber Ceza mahkemesine verilmiş. Adamın ineğe yapmış olduğu cinsel eylemden, ol biçare ineğin de zevk almış olduğu kanıtlandığından inek ve adam idam edilmişler.
            Ortaçağda çekirgeler, vermiş oldukları zarar ve ziyan nedeniyle cezalandırılmaları için mahkemeye verilmiş ve mahkeme 120 sene sürmüştür.
            İngiltere’de;”Londra gazetelerinden birinde, bir kadın bir dükkândan 14 scelling ve bir parça tül çaldığından idam edildiğini okudum!”Beccaria, Suçlar ve Cezalar, s.255.
                                   TAPINAK ŞÖVALYELERİ
            Haçlı seferleri sırasında, Kudüs’e ziyarete gelen Hrıstiyan hacılarını korumak için kurulmuş bir silahlı örgüttür.1129 senesinde; Papa’nın onayı ile kurulmuştur. Tapınak Şövalyeleri ya da Mabet Şövalyeleri olarak adlandırılmıştır. Kendilerine”Süleyman Tapınağının ve İsa’nın Fakir Askerleri” adını vermişler ve 200 sene tüm olayların merkezinde rol oynamışlardır. En güçlü zamanlarında sayıları 20.000’e ulaşmıştı. Hrıstiyan hacılarını korumalarının yanı sıra Bankacılık ve para nakli konusunda da gayretle çalışarak büyük bir servet yaratmışlardı. Avrupa’nın her hangi bir yerinden Kudüs’e ve Halep’e gideceklerin paralarını emniyet ve güvenle nakletmeleri sayesinde üne ve şöhrete kavuşmuşlardı.
            Fransa Kralı 1V’üncü Philippe’nin tarikatlara çok borçlanması, gözlerini bu şövalyelerin servetlerine dikmesine neden olmuştu. Papa V’inci Clement ile elde edilecek”Kâfirlik ve Homoseksüellik” suçlaması ile servetlerin paylaşılması konusunda anlaşarak,1312 senesinde, tüm Avrupa’da aynı günde yapılan ortak bir baskınla tüm Tapınak Şövalyeleri öldürülmüştür. Şövalyelerin Büyük Reisleri Jacgues de Molay da19 Mart 1314 tarihinde kazıklara bağlanarak yakılmışlardır.
                                               KAYIP KADIN
            “İşkence ekseriya zayıf bünyelilerin mahkûm olmasını, gürbüz ve mütehammil katillerin masum çıkmasına yarayan meşum bir vasıtadır.”S.161
            “İşkencenin ıstırabıyla senden koparılan bir itirafın kıymetsiz olduğunu ben de biliyorum; lâkin itiraf ettiğin günahları tasdik etmeyecek olursan işkencelerine yeniden başlatırım”.
            Horasanda ve Türk ellerinde büyük bir ayaklanma başlatarak Emevi zulmüne son veren Horasanlı Ebu Müslim de, İlk Abbasi Halifesi Ebu’l Abbas Seffah—Kan dökücü Abbas—tarafından işkence ile öldürülmüştür. MS.749
            “İcci köyünde oturan dul bir kadın, birdenbire ortadan kayboldu ve bir daha o civarda görünmedi. Maktuleyse ait cesedin başka bir yere gömüldüğüne dair dedikodular ayyuka çıkınca arama emri verildi. Aramayı yapan bir memur, çalılıklar içinde saklanmış pejmürde kıyafetli ve titremekte olan bir adam gördü. İşkenceye tabi tutulan adam kadını öldürdüğünü itiraf etti. Ortada ne ceset ne de herhangi bir delil vardı. Ceza mahkemesine sevk edilen bu Zavallı adam, idama hüküm giyerek hemen asıldı. Bilahare asılan adamın masum olduğu kanıtlandı ve idamından iki sene sonra da Ol kadın köyüne çıkageldi. Beccaria, Suçlar ve Cezalar, s.162.
            İnsanların Tanrı ve dinler adına uğratılmış olduğu felaketler anlatılmakla bitirilemez. İşkenceler, cellâtlar, darağaçları ve ateş yığınları insanların kaderi olmuştu.21 yaşında Asil bir İtalyan genci, Tanrı ve Adalet adına yapılmakta olan bu vahşete isyan bayrağını açmaya karar verdi.24 yaşında ve 1764 senesinde; bir asilzadenin desteği ile—Nazır Kont Firmiani—Beccaria,“Suçlar ve Cezalar” adlı eserini isimsiz olarak, Milano’da yayımlattı. İtalya’da ve Avrupa’da fırtınalar koptu. Fransa ayağa kalktı, kitap Fransızcaya tercüme edildi. Voltaire, bu insanlığın ve insanın şanını yücelten kitabı,1766’da, 130 sahifelik bir yorum ile göklere çıkardı. Bu kitaba”Beşeriyetin Mecellesi”—Le code de L’Humanité—adını verdi.”Büyük Fransız Filozofu, bu kadar zulümler, adaletsizlikler, fenalıklar, suiistimaller, işkenceler altında hurdahaş olmuş beşerin, nihayet kendisine şifa verecek merhemi bulmuş olduğunu ve “Tıp sahasında şifa veren sihirkâr ilaç misali, bu eser de aynı insanoğlunun manevi ıstıraplarını dindirecektir!”S.49.
            Vallambreuse manastırı rahibi Vincenza Fachinei de Corfri,191 sahifelik bir tenkit kitabı yayımlayarak dünya fikir ve siyaset âlemini korkutup heyecanlandırdı. Fransız mütefekkirler ve Kont Verri’ler Beccaria’nın imdadına yetiştiler.”S48
            Beccaria:”Benden herşeyi söylememi bekleyenler için hiçbir şey söylemiş değilim.”Ya da:”Ben, bu eseri düşünmesini bilenler için yazdım!”Demiştir.
            “Ey büyük Montesguieu, eğer senin semadaki ruhunun takdisine mazhar olursam ne mutlu bana. Ya siz, ey aklın ve hakikatin sessiz ve münzevi hâdimleri, size de sevinç ve saadet verebilirsem, ne mesut olurdum! Beşer müdafilerinin sesini duyurmak amil olan şevk ve heyecanı, hassas ruhlara nefhedebilirsem dünyalar benim olurdu!
            İnsanlığın mukaddes haklarını müdafaa ve yenilmez hakikatın tarafını tutarak, sesimi yükseltmekle, zulmün ve bazen de aynı derecede menfur cehaletin pençesinde çırpınan bedbaht kurbanlardan bir kaçını çekip kurtarabilirsem,bunlardan sadece bir tek günahsızın duaları ve döktüğü sevinç gözyaşları beni,bütün diğer insanların haksız ithamlarına ve acı hakaretlerine karşı teskin ve teselli ederdi!”Baccaria,giriş.
            “Milletlerin mevzuatlarında barbarlıktan kalma bütün gaddarlıkların bu kitapla hafifleyeceğine inanıyorum. Bu sebeple de derin bir memnuniyet duyuyorum. Fenalık yapmaya kalkan kimseye elinizden geldiği kadar halas çaresi göstermeye gayret ediniz, göreceksiniz ki, suçlar azalacaktır!”Voltaire; giriş.
            “Beccaria’yı, bu büyük adı hafızalarınıza nakşedin!”Ord. Profesör Tahir Taner.
            “Beccaria, devrinde çamura atılmış beşeriyetin haysiyet ve şerefini müdafaa etti.”Ord. Prof. Baha Kantar.
            “Herkes Beccaria’yı sevmelidir. zira O,bütün insanları sevdi;zalim ve adaletsizler müstesna.”O’NU seven biri.           
            Efendim; bu görkemli eseri dilimize Hukuk Dr. Rahmetli Muhiddin Göklü kazandırmıştır.
                                   “ADALETSİZ ADLİYE!”
                                   Mustafa Mutlu, Vatan gazetesi,26 Ağustos 2011.   
                        “AVUKATLAR,”adaletsiz adliye’ye isyan ediyor!”
            “Stj. Av.Nihat İrican. Bize şu anda öğretilen tek şey kurulu düzene ayak uydurmak. Avrupa’nın en büyük adalet sarayına sahip olmakla övünenlerin bu adalet saraylarında yaşanan adaletsizliklere dikkatlerini çekmeyi umarım başarırsınız.” 
            “Av.H. V.”Adalet aranan bir yerde kanunlar değil, keyfilik hüküm sürüyor!”.
            “Av.M. A.K.”Yirmi yıldan fazla süredir avukatım, büromda yedi yardımcı avukat ve bir o kadar yardımcı personelle çalışıyorum; ama adalete olan güvenimi yıllar önce kaybettim. O pek çok meslektaşımın da aynı duygular içinde olduğunu biliyorum”.
            Sözün kısası:”Adalet için eskiden falan yerde çalışıyor denilirdi! Adalet, şimdi Silivri ve Deniz feneri için çalışıyor!”Bakınız Beccaria ne diyor:
            “Kanunlar, esir insanlara tercihan hür ve mesut insanlar tarafından tedvin edilmelidir.”S.121.
      

Hiç yorum yok:

İzleyiciler

Blog Arşivi