26 Nisan 2010 Pazartesi

105- BU İŞTE BİR İŞ VAR!


            OSMAN TÜRKOĞUZ
             İzmir; 29 Haziran 2008
                                                                
                                              

 105-  BU İŞTE BİR İŞ VAR.

            Denize beraber gitmek için, her gün ısrar eden Eşim; bugün: ”Osman, ben evde temizlik yapacağım, sen deniz kenarına yalınız in, başını dinlersin” dedi.
Sesimi çıkartamadan, deniz kenarının yolunu tuttum.
Bizim burada, denizin hemen burnunun dibinde, KALENDER adlı bir gazino var. Sahibi tanıdığımız olur.
Beni, on beş kişilik bir kadın grubunun oturduğu masanın yanındaki masaya oturttu.
Kadınlar da, çok manalı bir kıpırdanma oldu. İçimden, yüzlerine karşı: ”Oğlum Osman, dur bakalım neler olacak?” dedim.
Sipariş vermeden, içine Dulkaril atılan kahvem de geldi. Yüzüne, bön, bön baktığım garson: ”Komutanım, Bayanlardan”, dedi.
İçimden, Garsonun da yüzüne karşı: ”Seni gidi yağdanlıkçı, sen de bu dümenin içersinde gözüküyorsun” dedim. Kahvemden bir hörpültü çektim.
Çok güzel sesli bir Bayan, ayağa kalkarak, -sonradan bana yazılısını verdiği, Tokadı zade Şekip Beyin- “AH EŞEKLİK” şiirini okumaya başladı:

            “Haberdar olmayan yerden, semadan
            Kalır azadeser elbet ezadan,
            Nasibin yoktur ey âkil safadan.
            Doğar korkunç teessürler zekâdan.
                              Felekten kâm alırdın sen de bişek,
                              Eğer olsaydın eşeklerden eşek.
            Eşektir en büyük tebrike elyak,
            Eşeklik lütfü talidir muhakkak.
            Meserretsiz kalır zannetme ahmak
            Ne nimettir, ne nimet humku-mutlak;
                               O’nun meftunuyum candan, yürekten,
                               Saadetler doğar hissetmemekten.
            Eşek bihis yaksan cihanı,
            Telâş etmez düşünmez inü ânı,
            Tutuştursun da hatta asumanı
            Şikâyetsiz kalır mutlak lisanı;
                        Eşektir zevki aşkındır başından,
                        Ne anlar kâinatın gözyaşından.
            Şu eşk âlûdü-matem aşiyandır,
            Verirken kalbe suzişler, figandır,
            Olur, ta arşa vasıl “elaman” lar,
            Fakat merkep kadar mes’ud olanlar;
                        Telehhüften, tealllümden cüdadır,
                        Eşeklik lûtfu- mahsusu hüdadır.
            Eşektir zevki bikaydiye timsal,
               O âli zevki bir şey etmez ihlâl,
                Yaşar endişeden âz’ade, hoş hal
             Onundur bence en revnaklı ikbal,
                        Neşat, ümit, emel, ârâm onundur,
                        Onundur en Mübeccel nâm onundur.
            Teffekkürlerle olmaz ömrü kûtah,
            Değil zalim hakikatlerden âgah,
            Bakar ferdaya emniyetle her gâh,
            Bulur pek çok hayali iltica gâh;
                        Bu matemgâhta kalmaz bir teselli,
                        Keder bilmez ne parlak bir tecelli.
            Uyup idrake nevmit olma bir ân,
            Eğer mümkünse en boş va’de aldan,
            Ölümden sonra her nimet senin san,
            Yaşarken mustarip, makhurü giryan;
                        Yarat bir gizli hikmet, müsterih ol,
                        Bırak şekvayı, şükret sen de bol, bol.
            Şu süfli yerde ben, kalmakla cahil,
            Biraz ârâma oldum belki nahil.
            Bu fikrimden rücuum gayri kabil,
            Derim olsam da bir nihriri kâmil,
                        Değersiz bence insanlık, meleklik,
                        Eşeklik, ah eşeklik, ah eşeklik.

            Ben, bu hazırlığın gerisinden ne çıkacak diye düşünürken, orta yaşta bir Bayan: ”ANITKABİR’E konulacak buketin sapına bu örtüyü saracaksınız,” diyerek, bir örtüyü masama bıraktı.
Sonra da, benim yıllarca önce yazdığım bir şiirden, şu mısraları okudu:
”Sizler insan olarak, ne herzeler yersiniz
En aptalınıza eşşek, eşşeğe filozof dersiniz.
Bok yiyen tavuğu yer de, etimi yemezsiniz…

Bir alkış koptu ki, sormayınız; kendimi AKP kongresinde alkışlanan Sayın RTE. Sandım.
Beni masalarına davet ettiler.
”Ben, sınava gitmem. Sınavı kazanacağımı garanti edebilirim. Ya, İnek gibi melemek, At gibi kişnemek, Kurt gibi ulumak.
ABD VE AB’de de, Türkiye aleyhine oy kullananlardan, Köpek gibi havlamak koşulu ile iddiaya girenler olursa? Yapamam dedim.
Yaşlıca bir Bayan: ”Siz tarihi iyi biliyorsunuz. Ankara’ya ziyarete gelen İngiliz Heyeti, Rahmetli Afet İnan’a, hayvanat bahçesini görmek istediklerini söylediğinde, Rahmetli Gazi Mustafa Kemal ne demişti?
O zaman Ankara’da Hayvanat Bahçesi yoktu:
 ”İngilizleri meclise götür.” demişti, dedim.
İsminin Ülkü olduğunu öğrendiğim bir Bayan: ”Osman Bey’i fazla zorlamayalım. Ben kendilerini haklı buldum. ÖKÜZ gibi böğürmek iddiasını kaybeden ÖKÜZ gibi böğürüp gitse; KÖPEK gibi havlama iddiasına giren, KÖPEK gibi havlayıp gitse; EŞŞEK gibi anırmak iddiasında bulunan EŞŞEK gibi anırıp gitse. Bu işin sonu gelmez. Sonra bir problem ortaya çıkar.
Rahmetli Neyzen Tevfik; TBMM‘ine giren bir arkadaşı için şöyle bir şiir yazmıştı:
            “Kime sordumsa seni, doğru cevap vermediler,
            Kimi hırsız, kimi alçak, kimi deyyus dediler.
            Künyeni almak için partiye ettim telefon,
            Bizdeki kayda göre, şimdi O MEBHUS dediler.”

            Bir Bayan ,”bunun neresinden problem çıkacak?” diye sordu.
            “-Anlatayım,” dedi Ülkü Hanım; ”Köpek gibi havlayan, Eşşek gibi anıran ve Öküz gibi böğüren kimseleri bu şiirle nasıl anlatacaksınız? Dedi.
Hazır cevap bir Hanım; şiiri yeni muhataplarına göre aranca etti:
”Kime sordumsa seni doğru cevap vermediler,
                          Kimi Öküz, kimi Eşşek, kimi Köpek dediler.
                         Künyeni almak için NATO’ya ettim telefon;
                          Bizdeki kayda göre yine O DÖNMÜŞ dediler.”

Bir alkış koptu; Bakla, Nohut, Pirinç ve Karpuz dağıtanlar böyle alkış görmemişlerdir.
            Bayan Ülkü, benim bir kitabımı çıkardı: ”Kubilay olayı ve dini hezeyanların gerçek nedeni?”
Sayın Bay Türkoğuz; siz bu kitabınızda, NEDENSELLİK-CAUSALİTE, SEBEP-SONUÇ-ilişkisini işlemişsiniz.
Daha önceleri yazdığım bir yazıyı da çıkardı, parmağını gözüme doğru uzatarak: ”Olayların nedenleri ile savaşanlar, savaşı kazanırlar. Olayların sonuçları ile savaşanlar, kendilerini ve mensup olduğu halkı kandırırlar.”
‘Bu cümle sizin mi?’- “Ah ulan Hamret, -eşimin adıdır- seni bir elime geçirsem!” demişim.
“Biz, olayın nedenini ve çözümünü de bulduk. Lamı ve dahi cimi yok. Kararımızı siz uygulayacaksınız. Şimdi beni iyi dinleyiniz. Amerika Birleşik Devletlerinde hangi siyasi parti iktidardadır?”
-Demokrat Parti iktidardadır.” Dedim.
            -“Bu siyasi partinin amblemi nedir? Diye sordu,
            -“EŞŞEK”,dedim.
             -“Yani, A B Devletlerinde, EŞŞEKLER iktidardalar mı demek istiyorsunuz?
            -“EEEvet”,dedim.
            -“Peki, bu Tıngır Mıngır, ŞINGIR  Mır, Mır Beyefendi, kime beyanat verdi?
            -“Amerikalı bir gazeteciye beyanat verdi,” dedim.
            -“EŞŞEK gibi anırma iddiası ile kimleri onurlandırmış oldu?
            -ULAAA! Deyip kalmışım.
            Bayan Ülkü’nün sözlerini, Eski Kültür Bakanı gibi, gözlerim kapalı, yüreğim apaçık dinliyordum.
“-Nedenselliği bulduk. Hani SHARP mıdır, SHURP mudur, bir saf dev adam, bir Sıpa ve bir de oynak kadın üçlüsün çevirdikleri iki film var. Bunlar ülkeden içeri sokulmayacak.
Yazılı ve sözlü; satılan, kiraya verilen, yabancıların emirlerine sunulan basında bunların reklamı bile yapılmayacak.
Neden mi? Yeşile çalan Dev ve Saf Adam bizim devletimizi; bazen yeşile, bazen her renk’e giren o fingirdek kadın da Demokrasimizi temsil ediyor.
Bir iki defa At olmaya özenen, rengi ve huyu hiç değişmeyen O EŞŞEk Te, köleliği sembolize ediyor. Davranışları Bazı Böyyüklerimize kötü örnek oluyor.
            Elime bir bildiri tutuşturdular.
”Bu bildirimizi, resmi, yarı resmi, özel ve tüzel ve dahi damadın televizyonuna duyur” dediler.
Ben, eşimi aramaya çıktım. Bir elime geçirebilirsem; bu akşam bulaşık yıkamaktan sıyırdım demektir.
                                  
                     
                       
                         
                               
           

Hiç yorum yok:

İzleyiciler

Blog Arşivi