13 Mart 2010 Cumartesi

18. VATAN HAİNLİĞİ SUÇLARI NEYİ BEKLİYOR?

OSMAN TÜRKOĞUZ

İzmir

18 Aralık 2008

VATAN HAİNLİĞİ SUÇLARI NEYİ BEKLİYOR?

“Asıl önemli olan ve memleketi temelinden yıkan, Halkını esir eden, içerdeki cephenin suskunluğudur” ATATÜRK.

“Cehenneme döşenen taşlar, iyi niyetin eseridir.”

Bir Fransız özdeyişi.

“Sayın Recep Tayip Erdoğan, Vatan “Hainliği suçundan yargılanabilir.”

İzmir Barosu’na kayıtlı BİR HUKUKÇU.

“Bin bir güçlükle; Adliye Bakanı Mahmut Esat BOZKURT Beyin girişimi ile Ankara’da açılacak olan Hukuk Fakültesi binası için ödenek koparılabilindi.

Sonunda; Cebeci semtinde, iki katlı eski bir binada 05 Kasım 1925 günü Hukuk Fakültesi açıldı.

Cumhurbaşkanımız Gazi Mustafa Kemal; Hukuk Fakültesi öğrencilerine tarihi bir konuşma yaptı: ”Bugün, burada tanık olduğumuz açılış olayı, yüksek, memur, uzman yetiştirmek girişiminden daha büyük bir önem taşır. Yıllardan beri süregelen TÜRK DEVRİMİ, varlığını ve zihniyetini, toplumsal yaşamın dayanağı olan yeni hukuk kurallarıyla saptamak yoluna yönelmiştir.”

1925 yılında; İstanbul Baro Başkanlığına, halifelik yanlısı ve cumhuriyet düşmanı Lütfi Fikri Bey seçilmişti. Mareşal Gazi Mustafa Kemal, eski kafa yapısına sahip hukukçulardan ve işbirlikçi din adamlarından, daha doğrusu, kutsal İslam dinini vatan ve millet aleyhine kullanan vatan hainlerinden çok çekmişti.

Nemrut Mustafa adlı bir VATANHAİNİ Divanıharp başkanı, kendisi dâhil, birçok vatanseveri idam cezasına çarptırmıştı.

Eski hukukun gereksizliğini ve faydasızlığını anlattıktan sonra, şöyle dedi: “Öğrenci Efendiler, yeni Türk toplum yaşamımın kurucusu olmak savıyla öğrenime başlayan sizler, CUMHURİYET DEVRİNİN GERÇEK hukuk bilginleri olacaksınız,” demişti.

Başbakan İsmet Paşa da, 1930 yılı, Hukuk fakültesi mezunlarına, diplomalarını verirken güzel bir konuşma yapmıştı:

“Başarı, arzu edildiği gibi kolaylıkla kapısından geçilir bir nitelik göstermez. Tersine, her defasında başarı yolunda rastlanan engelleri, insanların ancak çalışarak aşmalarıyla elde edilebilir.” O.Türkoğuz, Atatürk Devriminin Temel İlkeleri Nedir ve Ne Değildir. S.1V-V111,

Mareşal Gazi Mustafa kemal ve Korgeneral İsmet, Ulusal kurtuluş savaşı sırasında eskilerden çok çekmişlerdi. Mademki devrim yapıldı; onun kurum ve kuruluşlarını da yeniden yaratmak gerekirdi.

İsyanların kışkırtılmasında temel, dinle halkımızı kandırmaktı.

”Din elden gidiyor!” propagandası, ülkemizi kan ve gözyaşına boğmuştu.2

23 Nisan1920’de, TBMM toplandığında, normal düzenlemeler yapıldıktan sonra; ilk iş olarak, 29 Nisan.1920 tarihinde; 2 numarayla HIYANET’İ VATANİYE KANUNU ÇIKARILMIŞ ve 07 02 1920 TARİHLİ VE (1) sayıl Resmi Gazetede yayımlanmıştı.

En büyük tehlike, günümüzde olduğu gibi, ŞERİAT ESASINA DAYALI DİNİ BİR DEVLET KURMAKTI.

Bu kanunun1’inci maddesi:

“DİNİ KULLANARAK DEVLETİN ŞEKLİNİ DEĞİŞTİRMEK VE BOZMAK İSTEYENLER, VATAN HAİNİ SAYILIR”, diyordu.

Kanunun (15)’inci maddesi de: ”Vaiz ve hitabet suretiyle alenen ezmine’i muhtelife de-muhtelif zamanlarda- çeşitli şahısları gizli olarak ve telkinle VATAN HAİNLİĞİNE tahrik ve teşvik edenlerle bunları himaye edenler de…”Vatan haini sayılırlar” diyordu.

Bu kanunu uygulamak için, TBMM üyeleri arasından seçilen kişilerle, İSTİKLAL MAHKEMELERİ KURULDU.

23 Aralık 1876 tarihli Anayasa-Teşkilat’ı Esasiye kanunu- yürürlükte olmasına karşın, 20 Ocak 1921 tarihinde, (85) sayılı kanunla Anayasa kabul edildi. 1908,1909 ve sonraki ekleri ile birlikte 1876 anayasası 1924 tarihli ve 491 sayılı anayasanın (104)’üncü maddesindeki düzenlemeyle yürürlükten kaldırıldı.

29 Nisan 1920 tarihli Hıyanet’i vataniye kanununda 25 Şubat 1925 tarihli ve 556 sayılı kanunla değişiklik yapıldı.

1945 senesinde; 1924 anayasası ve eklentileri, 4695 sayılı kanun İLE TÜRKÇELEŞTİRİLDİ.

Demokrat Partisi iktidara geldikten sonra; 24 12 1952 tarihli ve 5997 sayılı kanun ile eksiz ve eklentisiz olarak ve eski dil ile yazılmış, 491 sayılı 1924 anayasasını yürürlüğe koydu. Amaç, 924 anayasasına girmiş bulunan Atatürk ilkelerini ve çağdaşlığı ortadan kaldırmak ve yobazlığa çanak tutmaktı.

05 Şubat.1937 tarihli ve 3115 sayılı yasa ile1924 anayasasının 2’inci maddesi düzenlemesini yok etmekti:

Madde2- “(5 2 1937–3115) TÜRKİYE DEVLETİ CUMHURİYETÇİ, MİLLİYETÇİ, HALKÇI, DEVLETÇİ, LÂİK VE İNKILÂPÇIDIR. DEVLET DİLİ TÜRKÇEDİR. BAŞKENTİ ANKARA’DIR.”

Anayasanın dayanakları başlığı altında, 102’inci Maddesi’nin dördüncü fıkrası: ”BU KANUNUN, DEVLET ŞEKLİNİN CUMHURİYET OLDUĞU HAKKINDAKİBİRİNCİ MADDESİNDE DEĞİŞİKLİK VE BAŞKALAMA YAĞILMASIHİÇ BİR TÜRLÜ TEKLİF DAHİ EDİLEMEZ.”

1924 ANAYASASININ (83)’ÜNCÜ MADDESİ, DOĞAL YARGIÇ İLKESİNİ DE GETİRMİŞTİ:

“Madde83-hiç kimse kanunca bağlı olduğu mahkemeden başka bir mahkemeye verilemez ve yollanamaz.”

Rahmetli Adnan Menderes; 1955’ten ve özellikle 1957’den sonra, özel düzenlemelerle iktidarda kalma yollarına başvurmuştu.

”Ön Tedbirler”, yasası ile bu 83’üncü maddenin üstüne çıkarak, TMMM’den seçtiği 15 kişilik bir kurula yargılama yetkisi vererek, kanunda yazılı cezaların iki katını vermelerine ve verilen cezaların temyiz edilememesine yasal olanak verdiydi!

T.C.Kanunun 146’ıncı maddesini hesaba katmamıştı!

1 Mart. 926 tarihli ve 765 sayılı TÜRK CEZA KANUNU, 1889 tarihli, İtalya’nın Zanerdelli kanunu olarak ünlenen ceza kanunundan alınmıştı. Bizim Ceza kanunumuza geçen, ünlü (125)’inci madde; Floransa’nın Onsekizinci asırda düzenlenen ceza kanunundan, evrensel olarak, tüm devletlerce alınan bir maddedir.

BÜTÜN DÜNYA DEVLETLERİNDE, BU MADDEDE DÜZENLENEN SUÇUN ADI: ”VATAN HAİNLİĞİ SUÇUDUR.”Bu suçu işleyenlere, her ülkede,”VATAN HAİNİ”, DENİLİR.

765 sayılı yasamızın 125’inci maddesi aynen korunarak, 26 Eylül 2004tarihinde kabul edilen (5237) sayılı Yeni Ceza Yasamızın, Devletin Güvenliğine karşı suçlar başlığı altında ve “devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozmak” adı altında girmiştir.

Bu maddeyi aynen alıyorum:

“Madde 302-

(1)Devletin topraklarının tamamını veya bir kısmını yabancı bir devletin egemenliği altına koymak, Devletin birliğini bozmak, Devletin egemenliği altında bulunan topraklardan bir kısmını Devlet idaresinden ayırmak, Devletin bağımsızlığını zayıflatma kamacına yönelik elverişli bir fiil işleyen kimseye ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verilir.

(2)-Bu suçun işlenmesi sırasında başka suçların işlenmesi halinde, ayrıca bu suçlardan dolayı ilgili hükümlere göre cezaya hükmolunur.

(3) Bu madde tanımlanan suçların işlenmesi dolayısıyla tüzel kişiler hakkında bunlara özgü güvenlik tedbirlerine hükmolunur.”

1930 senesinde; Ünlü İtalyan hukukçusu ROCCO, KENDİ ADI İLE ANILACAK YENİ BİR SİSTEMATİKLE İtalyan ceza kanununu düzenlemişti.

Türkiye Cumhuriyeti, 1936 senesinde, bu kanundan aldığı üç maddeyi; 141–142 ve 163 numara sırası ile 765 sayılı ceza yasamıza eklemiştir.

Sonradan yapılan eklemelerle ”CEBİR UNSURU”, maddelerden çıkarılarak, maddeler bize özgü bir hale konulmuştur.

Türkiye’de, terör suçlarının artması ve şiddetin doruğa çıkması nedeniyle, yasalarımızda, önemli değişikliklere gidilmiştir.

12 Nisan. 1991 tarihinde, 3713 sayılı Terörle Mücadele Yasası”, çıkarılarak; dört önemli değişikliğe gidilmiştir:

1- HIYANET’İ VATANİYE KANUNU—VATAN HAİNLİĞİ YASASI—YÜRÜRLÜKTEN KALDIRILNIŞTIR!

2- 141’inci madde yürürlükten kaldırılmıştır.

3-142’inci madde, yürürlükten kaldırılmıştır.

4-163’üncü madde, yürürlükten kaldırılmıştır.

12 Nisan 1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu kapsamına bu maddelerde ki düzenlemeler alınmıştır!

Birçok tartışma sonucunda, bu kanunda da gerekli değişiklikler yapılarak, bugünün kapıları açılmıştır.

Bu kanunun, değişik birinci maddesini görelim.

Madde 1- “Terör, cebir ve şiddet kullanarak, baskı, korkutma, yıldırma, sindirme veya tehdit yöntemlerinden biriyle, Anayasada belirtilen Cumhuriyetin niteliklerini, siyasi, hukuki, sosyal, laik, ekonomik düzeni değiştirmek, devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmak, Türk Devletinin ve cumhuriyetin varlığını tehlikeye düşürmek, Devlet otoritesini zaafa uğratmak veya yıkmak veya ele geçirmek, temel hak ve hürriyetleri yok etmek, devletin iç ve dış güvenliğini, kamu düzenini veya genel sağlığı bozmak amacıyla bir örgüt mensubu kişi veya kişiler tarafından girişilecek her türlü suç teşkil eden eylemlerdir.”

Terör suçlusu.

Madde 2- (1) Birinci maddede belirlenen amaçlara ulaşmak için meydana getirilmiş örgütlerin mensubu olup da, bu amaçlar doğrultusunda diğerleri ile beraber ve ya tek başına suç işleyen veya amaçlanan suçu işlemese dahi örgütlerin mensubu olan kişi terör suçlusudur

(2)-Terör örgütüne mensup olmasa dahi örgüt adına suç işleyenler de terör suçlusu sayılır ve örgüt mensupları gibi cezalandırılırlar.”

Çok uzun bir süreci, kısaca aktarmaya çalıştım.

Şimdi, vardığım hukuksal sonucu arz etmek istiyorum:

Yeni ceza yasamızda, 302–303 iyice okunursa, birçok yetkili kimseleri, söz ve eylemleriyle bu maddelerin kapsamına girdiklerini, dehşet içinde, görürüz.

”BEN, BÜYÜK ORTADOĞU PRACESİ AS BAŞKANIYIM”, DEMEKLE, Ülkemizden toprak koparmak isteyenlerin amaline hizmet etmek söz konusu olmuyor mu?

Cumhuriyet Savcılarımız bu kanuna uyan fiil ve eylemleri soruşturup, hiç olmazsa, üç sahifelik bir iddianame ile adaletin pençesine niçin teslim etmezler?

Soruşturma ve kovuşturma için neyi beklemektedirler!

Anlamış değilim.

Hiç yorum yok:

İzleyiciler

Blog Arşivi