18 Nisan 2010 Pazar

88- BİREYİN VE TOPLUMUN ANILARINI SİLMEK

            OSMAN TÜRKOĞUZ
            Çeşmealtı; 30, Ağustos, 2009

                       
88- BİREYİN VE TOPLUMUN ANILARINI SİLMEK.


“Les Gens Heureux, ont une histoire!” ”Mutlu insanların bir öyküsü vardır!”
                                               İsviçre televizyonu, 1976, Temmuz Ayı.

                                            “Uluslar, maddi ve manevi değerlerini yitirmekle yıkılmazlar.
                                          Ulusları yok eden illet; hafızalarını yitirmiş olmalarıdır!”
Prof. DR.Gustav le Bon”

            Yüzünü hiç görmediğim; yazılarından ve öğrenmiş bulunduğum, yaşam tarzından çok sevdiğim bir Hanım Kızımız; güzel bir öykü yazmış. Baraj suları altında kalan bir yöreden; başka bir yöreye taşınmak zorunda bırakılan bir ailenin dramını irdelemiş.
Yaşadıkları; yemyeşil bir dünya yarattıkları, birbirini severek evlendikleri, düğünlerinin ve tüm güzel günlerinin anılarıyla yaşadıkları bir cennet köşeden, anısız bir yere yerleştirilmenin yarattığı yıkımı anlatmış.
Ben de; ülkemiz insanına uygulanan bir psikolojik çöküntü eylemini yazmak üzereydim.
            Sosyal davranışları inceleyenler; çeşitli ölçütleri kullanarak, farklı, farklı sonuçlara varmaktadırlar. Tıpkı; deprem Profesörlerimiz gibi!
            Ben; bir jandarma subayı olarak, yaptığım gözlemlerden önemli bir sonuca ulaştığıma inanmışımdır.
ANILARINDAN AYRILMAK!
            Yabancı ülkelere gitmek zorunda bırakılanlar; bir, iki bavul eşya ile ülkemizi ve anılarını edindiği yerleri terk etmektedirler. Anı olarak; kendilerini geçmişlerine bağlayacak birkaç resim ve birkaç eşya götürebilmektedirler. Yöresel kültür geleneklerini de taşımakta ve onlara sımsıkı bir şekilde bağlanmaktadırlar. İçine girdikleri toplum ile yaşamak zorunda bırakıldıkları yerlerle hiçbir anısal bağlantıları da olmadığından, kırılamaz bir kabuk içersine girerek, kendilerini o yaşam tarzından soyutlamaktadırlar. İçlerine sığındıklarından, çok sert olmaktalar ve aşırı uçların tuzağına düşmektedirler.
            Mardin’den İstanbul’a ve İzmir’e gelmek zorunda bırakılanlarda da bu olgu gözlemlenmektedir. Yeniden yerleşmek zorunda kaldıkları bu şehirlerde hiçbir anıları yoktur. Bir mahalle oluşturarak, geldikleri ve anılarını kazandıkları şehirde yaşıyormuş havasına girmektedirler. Yeniden yerleştikleri şehirle bütünleşmemek için de var güçleri ile direnmektedirler.
            Derik ilçemizin Derinsu Bucağının bir dağ mezrasında, kıl çadırda yaşayan bir askerimiz; Boğaziçi’ndeki bir garnizondan firar ederek, geldiği çadırdan gitmemek için,  jandarma ile çatışmaya girmekten çekinmemesinin nedenleri ne olabilir?
            Osmanlının en güçlü olduğunu sandığımız XV’ inci asırda; ”Büyük Kaçkun!” denilen, köylerden şehirlere göç olgusunda da devletle büyük çatışmalar meydana gelmemiş miydi?
            Bu olgu, normal olarak, kendiliğinden işlemektedir. Mardin’den; Güneydoğudan gelen; oradaki anısal davranışlarını, yeni geldikleri yerlere de taşımaktadırlar.
Almanya’ya, Fransa’ya ve öteki Avrupa ülkelerine gidenler, anılarını da beraber götürdükleri için, onları yeniden yaşamakla mutlu olmaya çalışmaktadırlar. Kahvehaneleri, kasapları, berberleri ve futbol takımları bile anılarındakilere örnektir.
            Oralarda doğup, oralarda büyüyenlerin anıları da oralarda oluştuğundan; onların ülkemizle bir ilişikleri kalmamıştır. Onlar; bir bakıma, kayıp kuşaktır.
Londra belediye Başkanı, İzmit’te linç edilen Ali Kemal’in torunudur ve Türkçe bilmemektedir.
            Rahmetli Burhan Felek anlatmıştı. Fransa’da yaşayan ve anadili gibi Fransızca bilen bir Türk kadını; özel şoförü hata yaptığında Türkçe söver ve Türkçe hakaret edermiş. Sebebi sorulduğunda da: ”Türkçe’den başka dilde sövmekten tat alamıyorum!”  dermiş.
            Benim, 27 yaşında bir oğlum vefat etmişti. 34 günlük kalan torunumu ana tarafı bize göstermemişti. Torunumla iletişim kurma davasını neticelendirdiğimizde; O, 8 yaşındaydı. Ayda bir gün ve dokuz saat O’NU görebilecektik. Kendisi için, iki oda hazırlamıştım. Bilgisayar, televizyon, telefon, kütüphane ne gerekse temin ederek odasına yerleştirmiştim.
Sekiz yaşına kadar, o çocuğun hayatında ve anılarında bizler, bizim taraf yoktuk. Üvey baba ve üvey babanın tarafı, bizim yerimize geçirilmişti. Bütün psikolojik hünerlerimizi göstermemize karşın, başarılı olamadık. Çünkü O çocuğun temel anılarında biz ve bizim taraf yoktuk.
24 Nisan 2008’den beri de ilişkimizi kesmek zorunda kaldık. Başkalarının çocuklarını kendi çocuğumuz olarak kabul ettik.
Prof.Dr. Neda Armaner’in; Cumhuriyet’te yayımlanan bir makalesi vardı: ”İnsan beyni, yün kumaş gibi bir sefer boya tutarmış. Yedi yaşına kadar algıladıkları, insanlara yön verirmiş!” Yeni nesil ile aramıza giren en büyük etken; anılarımızın bir olmaması değil midir?
            Bir birey,  yaşadığı toplumun anılarına ortaksa, o toplum ulus olmuş demektir. Bir toplumda; bir kısım insanlar, öldürenlerden yana, diğer kısım insanlar da ölenlerden yana ise; iki ayrı tek vardır. İki ayrı tekten de birleşme olmaz. İkisi de tekliğinin kavgasında kalırlar. Bu olguya göre de iki tane ayrı tek, bir tek olamazlar.
            Dalmaçya kırması bir köpek; komşu kömürlüğüne beş yavru doğurdu. Yavrular için biberon ve süt aldık; anaları için de kemikli et alıp, kaynatarak verdik. Bunlar epeyce palazlandılar, sokağa çıkarak bizim oturduğumuz evi buldular.
Bir öğle vakti kitap okurken; komşunun bahçesinde çocuk sesleri duydum. Biraz sonra da; yavru köpeklerden birisi, koşarak, bahçe kapımızda evimize daldı ve oturduğum koltuğun arkasına atlayarak saklandı. Neden mi? Çünkü anılarında anası ile yalınız ben vardım.
            Yazlık için kiraladığımız apart otelin, bizim daireye bakan yolun kenarına su ve yemek kapları koyduk. Her Allah’ın günü bu kaplara kedi ve köpeklerin muhtaç olduğu şeyleri koymaktayız. Kediler; çekinmelerine karşın, bizden kaçmamaya başladılar. Kulağı küpeli, çeşitli ırklara mensup sokak köpekleri benim bakkala gitmemi dört gözle bekler oldular. Birbirleri ile oynadıkları gibi benimle oynamaya başladılar. Her gün; eve gömleğimin uçları yırtık ve şortumun da paçaları sökük olarak dönmekteyim. Bugün; bakkala kadar, irili ufaklı köpekler benimle oynadılar.
Komşu Osman Beyin evindeki Fino onlara ve bana çok havladı.
Ben: ”Yeter artık arkadaşlar, izin verin de bakkala gireyim!” dediğimde; bir Hanım: ”Ah! Bu köpekler; bu gece bizleri uyutmadı; dedi. ”Uzun, uzun mu havladılar?” diye sorduğumda da: ”Nereden bildiniz?” diye hayretle sordu.
            “Köpeklerin uzun, uzun ulumaları, o civara yabani hayvan indiğinin işaretidir!” dedim.
Bu dost köpeklerin anılarında ben ve eşim var. Birbirleri ile geçinmelerinin ve iyilik yapana sarılmalarının anılarında da, yitirmedikleri hayvansal anıları vardır.
O, Osman Beyin finosunda da, kendisini hazırdan besleyenlerin yerleştirmiş oldukları anılar var.
 Bir kilo pirinç ve bir torba kömür verenlerin anıları vardır.
            Şimdi de olayın politik boyutuna gelelim.
            TEVHİDİTEDRİSAT KANUNU’NUN (ÖĞRETİM VE EĞİTİM BİRLİĞİ YASASI’NIN) gerekçesi çok görkemliydi: ”Bir ülkede, iki çeşit eğitim, iki çeşit insan yetiştirtir.”         
            Milli Eğitim Eski Bakanlarından Sayın Hüseyin Çelik’in anılan yasaya ateşler püskürmesi, ikinci tip anılar yükletmenin zorluğundandır. Bu yasa yürürlükten fiilen kaldırıldığı içindir ki, Atatürk devriminin anıları ile yüklü insanlarımızın karşılarına, çağdışı anılarla yüklü insancıklar çıkarılabilinmiştir.
Bir arama motorundan; Konya İmam-Hatip sahifesini açarsanız; ne demek istediğim daha da kolayca anlaşılır.
”İmam-Hatipli olmakla gururluyuz!”
            Ben; önce insan olmakla, sonra da, Atatürk devrimine ve çağdaşlığa sahip, LAİK, DEMOKRATİK, EVRENSEL DEĞERLERE VE SOSYAL HUKUK DEĞERLERİNE SAHİP BİR İNSAN OLMAKLA GURURLU VE ONURLUYUMDUR.
            Alınız iki ayrı hafızayı!
Kısaca; sağcı iktidarların amaç ve istekleri, 87 senede oluşan evrensel anılarımızın yerine; Yahudi masalları ile beslenmiş olan, ilkel çöl Araplarının meselleriyle donatılmış hafızalara sahip yeni nesiller yetiştirmektir.
           
           
           
                       
           

Hiç yorum yok:

İzleyiciler

Blog Arşivi